agraaasiiif**
devamını gör...

bunları kim insan yerine koyup yazar yapıyor hakikaten?

(bkz: troll)
devamını gör...

jazz ve blues müzikte olan ritmik improvisasyon afrika kültüründen gelir. afrika'da insanlar düğün, cenaze törenleri, tarlada çalışsalar bile dans eder ve müzik söyler yani kısaca kanlarında taşırlar ritmi.


devamını gör...

bir dönem milletvekilliği de yapmış olan beş hececi şair.

benim kafamda her zaman bir ortaokul anımla birlikte yer etmiştir. türkçe hocamız, nedendir bilinmez, çamlıbel'in han duvarları isimli şiirini "bakalım ezberleyip güzel okuyabilen olacak mı?" gazıyla bazılarımızın ezberlemesine neden olmuştu. o zamanlar benim hafıza zehir tabi... birkaç gün içinde ezberledim ve ilginçtir ki hâlâ aklımdadır şiirin tamamı.

öyle "şiir ezberlemekte ne var ki?" demeyin. şiirin uzunluğu işte bu kadar:

--- alıntı ---

yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
bir dakika araba yerinde durakladı.
neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...

gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
ulukışla yolundan orta anadolu'ya.
ilk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
arkada zincirlenen yüksek toros dağları,
önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...
ellerim takılırken rüzgârların saçına
asıldı arabamız bir dağın yamacına.

her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
yol, hep yol, daima yol... bitmiyor düzlük yine.

ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
sonun ademdir diyor insana yolun hali,
ara sıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
bozuk düzen taşların üstünde tıkırdayan
tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
uzanmışım kalmışım yaylının şiltesine.

bir sarsıntı... uyandım uzun süren uykudan;
geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
karşıda hisar gibi niğde yükseliyordu,
sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.

bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
bir parıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
her yüze çiziyordu bir hüzün kırışığı.
gitgide birer ayet gibi derinleştiler
yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki çizgiler...

yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
aygın baygın maniler, açık saçık resimler...
uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
ben garip çizgilere uğraşırken baş başa
rastlamıştım duvarda bir şair arkadaşa;

"on yıl var ayrıyım kınadağı'ndan
baba ocağından yar kucağından
bir çiçek dermeden sevgi bağından
huduttan hududa atılmışım ben"


altında da bir tarih: sekiz mart otuz yedi...
gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
araya gitti diye içlenme baharına,
huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!...

ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
soğuk bir mart sabahı... buz tutuyor her soluk.
ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
iki dağ ortasında boğulan bir geçide.
sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
önümdeki arazi örtülü şimdi karla.

bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
burada son fırtına son dalı kırıyordu...
yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
gönlümde can verirken köye varmak emeli
arabacı haykırdı "işte araplı beli!"
tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana
biz menzile vararak atları çektik hana.

bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;

"gönlümü çekse de yârin hayali
aşmaya kudretim yetmez cibali
yolcuyum bir kuru yaprak misali
rüzgârın önüne katılmışım ben"


sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
uzun bir yolculuktan sonra incesu'daydık,
bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!

"garibim namıma kerem diyorlar
aslı'mı el almış haram diyorlar
hastayım derdime verem diyorlar
maraşlı şeyhoğlu satılmış'ım ben"


bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
ey maraşlı şeyhoğlu, evliyalar adağı!
bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
post verenler yabanın hayduduna kurduna!..

arabamız tutarken erciyes'in yolunu:
"hancı dedim, bildin mi maraşlı şeyhoğlu'nu?"
gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
dedi:
"hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"
yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
bizim garip şeyhoğlu buradan geçmemişti...

gönlümü maraşlı'nın yaktı kara haberi.
aradan yıllar geçti işte o günden beri
ne zaman yolda bir hana rastlasam irkilirim,
çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.

ey köyleri hududa bağlayan yaslı yollar,
dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!..

--- alıntı ---
devamını gör...
(tematik)

(bkz: sıcak yerel rüzgarlar)dan biridir.

mısır üzerinden akdeniz kıyılarına doğru eser.
devamını gör...

bikinisinde astronomi sarkisinda gecen tamlamalar bircok asigin sevgili kisisine iltifat etmesini saglamistir.

edit: bahsi gecen
devamını gör...

günümüzde arkadaş ayarlamasıyla da olan durum. sonunda evlenen mutlu olan da var ama mutsuz olursanız vay halinize, bitince aracı olan birçok kişiyle olan dialogda bitiyor.
devamını gör...

nil karaibrahimgil'in tatlı bir şarkısıdır.

gitme yoksa katlederim bizim yan komşuları
sonra polise derim öldürmüş masumları.

devamını gör...

dışarıda kahve içerken kitap okumak istemiştir
devamını gör...

domastes alınamayan para ile bazı hayatların değerinin bir olması.
devamını gör...

latakya, cavendish, dunhill tütünlerine artık el değmiyo ne yazık ki. geçen seneden alıp kuruttuğum dunhill'i bile içmeye kıyamıyorum. hem kaliteli tütün bulunmuyo, hem de berbat tütünler bile ateş pahası. captain black bulsak razı olacak kıvama geldik.
devamını gör...

eğer ki görseldeki gibi büyük değil de minimal boyuttaysa ve uyum sağlarsa, göz alıcı rengiyle akvaryum balığı olarak da beslenir.
devamını gör...

potansiyel tehlikeli yiyecekler, uygun koşullarda bakterilerin gelişmesini teşvik eden yüksek proteinli besinlerdir. potansiyel tehlikeli besinler şunlardır:
-tavuk, et, balık ve diğer deniz ürünleri (çiğ/pişmiş)
-yumurta (kabuklu çiğ/kabuğu çatlamış/kırılmış/haşlanmış kabuğu soyulmuş)
-süt (çiğ/pişmiş)
-peynir (olgunlaşmamış ve yumuşak)
-fasulye (pişmiş)
-hamur işleri (et, kıyma, peynir, krema kullanılmış)
-patates (pişmiş)
pirinç (pişmiş)
-sarımsak (yağ içinde bekletilmiş)
-soslar
-soya proteini
-filizler (çiğ)
devamını gör...

çoğu insan için saçın beyazlaması yaşlanıldığını bize hatırlatıyor.
devamını gör...

ankara pavyonlarını bilmem ama evde en büyü hayali pavyon açmak olan 9 yaşında bir veletle yaşıyoruz.
devamını gör...

sıkı bir skins izleyicisi olarak katkıda bulunmak istediğim başlık.evet fazla izleyeni olmadı belki ama bu mükemmel bir dizi olduğu gerçeğini değiştirmez.en azından bir göz atın verdikleri toplumsal mesajlara bakın eminim ki beğenecek ve hak vereceksiniz.
devamını gör...

roaccutane kullanımı ile kurtulmanın mümkün olduğu cilt rahatsızlığı. sıkılması, sıkılma videolarının izlenmesi bazı insanlarca sevilir, değişik bir rahatlama verdigi söylenir.
hormonel değişimlere sebep olan çoğu şey *, domates-sarımsak birlikteliği, yağlı yiyecekler sivilce oluşumunu tetikler.
devamını gör...

pinhanı gurubunun bir şarkısı.
aynı dönemin kavak yelleri dizisinin de müziği olarak kullanılmıştır.
zaten bu grubu ne zaman dinlesem o günlere giderim ister istemez.
yalandan da ne güzel güldün o akşam bana dizeleri de vurucu dizeleridir parçanın bana kalırsa.
bazen belirli bir kaç sahne oynatır kafamdan istemeden.
hoş parçadır.
devamını gör...

2016 yılına tekabül etmektedir. o zamanlar farkında değildim elbet, fakat şimdi dönüp bir bakınca yeni değil, yıllar olmuş diyorum.
daha çok gençsin, kaldır başını, şimdiden çökersen işimiz iş diyerek seslendiğim yıldır.
çöküş başlamış yıllar önce fakat hâlâ tamamlanmış değil.
hacıyatmaz misali bir süreçteyim.
devamını gör...

bunu kim saydı? nerede yazıyor? neden saydınız? niye mi verdim beş milyonu? babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi?
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim