41.
davranış bozukluğu olan öğrencileri ayırmayalım mı? küfür eden, arkadaşlarına zarar veren, sürekli ders akışını bozan, sabrımızı zorlayan çocuklara karşı çok da normal olamıyoruz bir süre sonra.
devamını gör...
42.
ayrıştırılan/ üstün tutulan her iki öğrenci üzerinde travma yaratacak öğretmendir.
kimini tembel/ çalışkan diye ayırır kimine ise ailesinin maddi durumuna göre ayrım yapar. popülaritesi yüksek öğrenci adayını da el üstünde tutar. sevdiği öğrencilere karşı ekstra bir ilgi alaka vardır. halbuki tüm öğrenciler gözünde eşit olmalıdır. ona göre davranmalıdır. birini atıp diğerini tutmamalı, öğrenciyi kaderine mahkum etmemelidir.
birinin özgüvenini kırar, diğerine gereksiz bir özgüven aşılar. öğrenci de öğretmenini taklit ederek ve öğretmeninden gördüğü ayrımı, ayrıştırılan öğrenci üzerinden dener.
ne yazık ki bunu yapan çok öğretmen var. benim de eğitim öğretim hayatım boyunca karşılaştığım böyle çok öğretmen oldu. sorunu hep kendimde aradım ama sorun bende değildi. şuan bazı şeyleri daha yeni yeni idrak ediyorum ve ilkokula yeniden başlamak istiyor... yok artık daha neler.
nasıl her anne/ baba ebeveyn olmamalı ise her önüne gelen de öğretmen/ eğitmen olmamalı.
kimini tembel/ çalışkan diye ayırır kimine ise ailesinin maddi durumuna göre ayrım yapar. popülaritesi yüksek öğrenci adayını da el üstünde tutar. sevdiği öğrencilere karşı ekstra bir ilgi alaka vardır. halbuki tüm öğrenciler gözünde eşit olmalıdır. ona göre davranmalıdır. birini atıp diğerini tutmamalı, öğrenciyi kaderine mahkum etmemelidir.
birinin özgüvenini kırar, diğerine gereksiz bir özgüven aşılar. öğrenci de öğretmenini taklit ederek ve öğretmeninden gördüğü ayrımı, ayrıştırılan öğrenci üzerinden dener.
ne yazık ki bunu yapan çok öğretmen var. benim de eğitim öğretim hayatım boyunca karşılaştığım böyle çok öğretmen oldu. sorunu hep kendimde aradım ama sorun bende değildi. şuan bazı şeyleri daha yeni yeni idrak ediyorum ve ilkokula yeniden başlamak istiyor... yok artık daha neler.
nasıl her anne/ baba ebeveyn olmamalı ise her önüne gelen de öğretmen/ eğitmen olmamalı.
devamını gör...
43.
okul hayatımızda çok yaşadığımız durum.
devamını gör...
44.
birde en sevdiğiniz öğretmenin sizi tanımaması yok mu... işte bu daha da acı bişey.
devamını gör...
45.
güzel çocukları en öne, görmek istemediklerini en arkalara oturtmasıdır.
devamını gör...
46.
gıcık giden öğretmene, gıcık giden öğrenci sorunu.
ben lisede dört yıl boyunca en arka ve duvar dibinde oturdum. çünkü öğretmenler benden çok haz etmezdi, sebebi ise sınıfın huzurunu bozmakmış. tamam ben yüzde yüz haklı değildim ama öğretmenler de bana hep gıcık gidiyordu. tabii bu durumun birçok dezavantajları oldu ama avantajları da oldu. keza aynı şekilde, üniversitede de birkaç kere sınıftan kovuldum. dekana kadar gönderildim. ama üniversitede bilerek arka sıraya oturuyordum, hocaya yakın olunca daha çok münakaşa yapıyordum. veya hoca mimiklerimden rahatsız oluyordu. onun için arka sıra biraz daha kafa dinlemelik bir yerdi benim için.
zaten tartıştığım hocaların yarısı dayatmacı ve siyasal islamcıydı. az biraz yemleyince hemen ideolojilerini belli ediyorlardı. bilirsiniz hocaları, otorite sağlamak isterler ve bunun içinde öğrenciye cevap vermeleri gerekir. ama işte sinirli bir şekilde cevap verince iş farklı yerlere gidiyor. neyse işte, öğretmenlerden pek haz etmem. genellikle kafa açıyorlar ama gerçekten aydın olan, öğrenciye bir şeyler katmak isteyen öğretmenleri sever ve saygı duyarım. tabii bu ilkokul ve lise için geçerli. üniversitede kimse kimsenin umurunda değil. sadece hocanın gözünü batarsan, "aa yine mi sen, sana fikrini soran olmadı, dersi sabote etme" gibi cümlelerle karşılaşabilirsin.
ben lisede dört yıl boyunca en arka ve duvar dibinde oturdum. çünkü öğretmenler benden çok haz etmezdi, sebebi ise sınıfın huzurunu bozmakmış. tamam ben yüzde yüz haklı değildim ama öğretmenler de bana hep gıcık gidiyordu. tabii bu durumun birçok dezavantajları oldu ama avantajları da oldu. keza aynı şekilde, üniversitede de birkaç kere sınıftan kovuldum. dekana kadar gönderildim. ama üniversitede bilerek arka sıraya oturuyordum, hocaya yakın olunca daha çok münakaşa yapıyordum. veya hoca mimiklerimden rahatsız oluyordu. onun için arka sıra biraz daha kafa dinlemelik bir yerdi benim için.
zaten tartıştığım hocaların yarısı dayatmacı ve siyasal islamcıydı. az biraz yemleyince hemen ideolojilerini belli ediyorlardı. bilirsiniz hocaları, otorite sağlamak isterler ve bunun içinde öğrenciye cevap vermeleri gerekir. ama işte sinirli bir şekilde cevap verince iş farklı yerlere gidiyor. neyse işte, öğretmenlerden pek haz etmem. genellikle kafa açıyorlar ama gerçekten aydın olan, öğrenciye bir şeyler katmak isteyen öğretmenleri sever ve saygı duyarım. tabii bu ilkokul ve lise için geçerli. üniversitede kimse kimsenin umurunda değil. sadece hocanın gözünü batarsan, "aa yine mi sen, sana fikrini soran olmadı, dersi sabote etme" gibi cümlelerle karşılaşabilirsin.
devamını gör...
47.
ilk okuldaki öğretmenimiz sınıfı tembeller, ortancalar ve çalışkanlar olarak üçe ayırmıştı. hatta ortancaları da tembellere yakın ve çalışkanlara yakın olarak ayırmıştı.
devamını gör...
48.
ortaokul ve lise öğretmenlerimin yüzde 90'ı böyleydi.
üniversiteden bahsetmek bile istemiyorum.
üniversiteden bahsetmek bile istemiyorum.
devamını gör...
49.
bir öğretmen olarak neden yapmamam gerektiğini anadolu lisesinde hazırlık sınıfında öğrenciyken maruz kalarak öğrendiğim yanlış uygulamadır.
öncelikle şunu belirtmem gerek. öğretmenler bazı öğrencileri daha çok sever. bunun için yapılacak bir şey yoktur. ama bu sevgi değişiminin öğrenci ayırmaya kadar varması meslek ahlakına uymaz elbette.
benim on bir yaşında bir öğrenciyken yaşadığım olay ise yıllar sonra öğretmen olduğum zaman öğrencilerimle olan ilişkilerimde hep aklıma geldi.
jilet osman lakabıyla anılan ingilizce öğretmenimiz verdiği ödevlerle ünlü bir öğretmendi. okuldan çıkıp akşam eve gittiğimizde sayfalarca ödev yapardık. sağ işaret parmağımın iç kısmı kalemi tutmaktan içeri göçerdi. öyle bir ödev yapmak.
daha dersler başlayalı bir iki hafta olmuşken, sınavlar ve quizler başlamamışken ama sınıftaki çalışkan ve tembel ve de uslu ve yaramaz öğrenciler aşağı yukarı belli olmuşken jilet osman sayfalarca ödev verdi yine.
ben akşam saatlerce ödev yaptım. zaten ingilizce en sevdiğim dersti ve bu konuda başarılı da bir öğrenciydim. zaten sonunda ingilizce öğretmeni oldum.
ertesi gün ilk ders saatinde ödevleri kontrol etmeye başladı jilet osman. sıra bize doğru geliyordu. önümüzdeki sırada iki yakın arkadaşım adil ve ihsan oturuyordu. ödevlerini yapmadıklarını söylediler. sonra yanımda oturan ve yine yakın arkadaşım olan güçlü'ye geldi sıra. o da ödevini yapmadığını söyledi. sonra bana geldi.
saatlerce ödev yapmış olmanın haklı gururu ve bunun bir işe yarayacağına inanmanın saflığı ile defterimin sayfalarını açmaya başladığımda jilet osman elinde kırmızı kalemi ile bana baktı ve dedi ki:
- senin de yapmanı beklemiyordum zaten.
sayfaları çeviremedim, ödevimi yaptığımı söyleyemedim. öyle kaldım. arka sıraya doğru devam etti jilet osman. on bir yaşında bir çocuk olarak büyük bir hayal kırıklığı idi benim için.
sonraki ödevleri yapmaya devam ettim ama içimde bir isteksizlik ve ya öğretmen yine bana inanmazsa korkusu ile.
quizler başladığında en yüksek notları alarak intikam aldım ama ilerisi için bu konu bana ders oldu.
meslek hayatımda hala aklımdadır bu anı. hep de aklımda kalacak.
öncelikle şunu belirtmem gerek. öğretmenler bazı öğrencileri daha çok sever. bunun için yapılacak bir şey yoktur. ama bu sevgi değişiminin öğrenci ayırmaya kadar varması meslek ahlakına uymaz elbette.
benim on bir yaşında bir öğrenciyken yaşadığım olay ise yıllar sonra öğretmen olduğum zaman öğrencilerimle olan ilişkilerimde hep aklıma geldi.
jilet osman lakabıyla anılan ingilizce öğretmenimiz verdiği ödevlerle ünlü bir öğretmendi. okuldan çıkıp akşam eve gittiğimizde sayfalarca ödev yapardık. sağ işaret parmağımın iç kısmı kalemi tutmaktan içeri göçerdi. öyle bir ödev yapmak.
daha dersler başlayalı bir iki hafta olmuşken, sınavlar ve quizler başlamamışken ama sınıftaki çalışkan ve tembel ve de uslu ve yaramaz öğrenciler aşağı yukarı belli olmuşken jilet osman sayfalarca ödev verdi yine.
ben akşam saatlerce ödev yaptım. zaten ingilizce en sevdiğim dersti ve bu konuda başarılı da bir öğrenciydim. zaten sonunda ingilizce öğretmeni oldum.
ertesi gün ilk ders saatinde ödevleri kontrol etmeye başladı jilet osman. sıra bize doğru geliyordu. önümüzdeki sırada iki yakın arkadaşım adil ve ihsan oturuyordu. ödevlerini yapmadıklarını söylediler. sonra yanımda oturan ve yine yakın arkadaşım olan güçlü'ye geldi sıra. o da ödevini yapmadığını söyledi. sonra bana geldi.
saatlerce ödev yapmış olmanın haklı gururu ve bunun bir işe yarayacağına inanmanın saflığı ile defterimin sayfalarını açmaya başladığımda jilet osman elinde kırmızı kalemi ile bana baktı ve dedi ki:
- senin de yapmanı beklemiyordum zaten.
sayfaları çeviremedim, ödevimi yaptığımı söyleyemedim. öyle kaldım. arka sıraya doğru devam etti jilet osman. on bir yaşında bir çocuk olarak büyük bir hayal kırıklığı idi benim için.
sonraki ödevleri yapmaya devam ettim ama içimde bir isteksizlik ve ya öğretmen yine bana inanmazsa korkusu ile.
quizler başladığında en yüksek notları alarak intikam aldım ama ilerisi için bu konu bana ders oldu.
meslek hayatımda hala aklımdadır bu anı. hep de aklımda kalacak.
devamını gör...