kirk douglas
şubat 2020'de 103 yaşında ölen, hollywood'un 'golden age' çağının son büyük aktörlerinden biri.
michael douglas'ın (1944 doğumlu) babası. rus yahudisi bir ailenin oğlu. kendi otobiyografisinde alkolik babası nedeniyle çok mutsuz bir çocukluk geçirdiğini anlatır.
kirk douglas hakkında yazma nedenim, bugün onun hakkında yazılanları okuduktan sonra, çok az kişinin bildiği bir detayı vermek amaçlı.
1949'da kirk douglas'ın rol aldığı bir filmde küçük bir rolü olan genç bir kadın -jean spangler- ortadan kaybolur ve bir daha da bulunamaz. kadın kaybolduktan kısa bir süre sonra kadının çantası bulunur. çantada tamamlanmamış bir not vardır; 'kirk'e.
daha sonra ortadan kaybolan kadının kız arkadaşı, jean'ın üç aylık hamile olduğunu söyler. kirk douglas evlidir. hakkındaki dedikoduları reddeder ve polise verdiği ifadesinde, 'stüdyo'da jean'la biraz konuşup dalga geçtiğini ama onunla başka hiçbir ilişkisinin olmadığını söyler. ve mesele bu şekilde kapanır.
kapanır da, hollywood'la ilgili herkeste o zamandan beri hep bir kuşku kalmıştır.
aşağıya, anlattığım olayı daha detaylı bir şekilde anlatan ingilizce wikipedia'dan bir yazı bırakıyorum:
".......during filming, bit actress jean spangler disappeared and her case remains unsolved. on october 9, 1949, spangler's purse was found near the fern dell entrance to griffith park in los angeles. there was an unfinished note in the purse addressed to a "kirk," which read: "can't wait any longer, going to see dr. scott. ıt will work best this way while mother is away". douglas, married at the time, called the police and told them he was not the kirk mentioned in the note. when interviewed via telephone by the head of the investigating team, douglas stated that he had "talked and kidded with her a bit" on set, but that he had never been out with her. spangler's girlfriends told police that she was three months pregnant when she disappeared, and scholars such as jon lewis of oregon state university have speculated that she may have been considering an illegal abortion....."
***kirk douglas'la ilgili olarak 'kadersiz' natalie wood'a yaptıkları da var. natalie'ye sistematik olarak yaptığı tecavüzler.
o kadar acıklı ki, adam 103 yaşında ölüyor ama 'sözde' şerefiyle! şerefsiz pislik. bunlar hollywood çevrelerinde hep bilinen gerçekler. kimse ağzını açıp bir şey söylemiyor. hep ikiyüzlülük bunlar. adamın yaptığı her kötülük yanına kâr kalıyor. o zengin ve saygın yaşamını bir asırdan fazla devam ettiriyor ve yatağında huzur içinde geberiyor. (zavallı natalie ise gencecik yaşında büyük ihtimalle kaza süsü verilen bir cinayete kurban gidiyor.) umarım ilahi adalet diye bir şey vardır.
***kirk douglas'ın bu çarpık ve sapkın davranışlarında büyük ihtimalle küçükken alkolik babasıyla yaşadığı ve yalnızca üstü kapalı bir şekilde sözünü ettiği acıklı çocukluğunun etkileri vardır. buradan çıkarılacak en önemli ders çocukların doğru ailelerde yetişme şansının önemidir.
***sinema tarihindeki en başarılı spartaküs filminin başrolünü büyük bir başarıyla oynayan da kirk douglas'tır. kirk douglas'ın hakkında ne söylersek söyleyelim, başarılı ve yetenekli bir oyuncu olduğu gerçeğini değiştirmez bu.
ne diyelim. adam 103 yıl da yaşasa ölmüş gitmiş. bütün sırları ve günahlarıyla.
bir gün onun hikayesinin de filmi çekilecektir diye düşünüyorum. ama ailesi hala bütün ihtişamıyla sağ ve ayaktayken gerçeklerin ortaya dökülmesi biraz zor. adamın hollywood'un ödüllü yapımcısı/oyuncusu oğlu michael douglas'ın karısı, başka bir ödüllü oyuncu catherine zeta-jones. düşünün artık, yukarıda yazdığım gerçeklerin anlatılacağı bir filmin çekilmesi için hem mangal yürekli biri gerek hem de bu kişinin çok sağlam bir arkasının olması gerek.
michael douglas'ın (1944 doğumlu) babası. rus yahudisi bir ailenin oğlu. kendi otobiyografisinde alkolik babası nedeniyle çok mutsuz bir çocukluk geçirdiğini anlatır.
kirk douglas hakkında yazma nedenim, bugün onun hakkında yazılanları okuduktan sonra, çok az kişinin bildiği bir detayı vermek amaçlı.
1949'da kirk douglas'ın rol aldığı bir filmde küçük bir rolü olan genç bir kadın -jean spangler- ortadan kaybolur ve bir daha da bulunamaz. kadın kaybolduktan kısa bir süre sonra kadının çantası bulunur. çantada tamamlanmamış bir not vardır; 'kirk'e.
daha sonra ortadan kaybolan kadının kız arkadaşı, jean'ın üç aylık hamile olduğunu söyler. kirk douglas evlidir. hakkındaki dedikoduları reddeder ve polise verdiği ifadesinde, 'stüdyo'da jean'la biraz konuşup dalga geçtiğini ama onunla başka hiçbir ilişkisinin olmadığını söyler. ve mesele bu şekilde kapanır.
kapanır da, hollywood'la ilgili herkeste o zamandan beri hep bir kuşku kalmıştır.
aşağıya, anlattığım olayı daha detaylı bir şekilde anlatan ingilizce wikipedia'dan bir yazı bırakıyorum:
".......during filming, bit actress jean spangler disappeared and her case remains unsolved. on october 9, 1949, spangler's purse was found near the fern dell entrance to griffith park in los angeles. there was an unfinished note in the purse addressed to a "kirk," which read: "can't wait any longer, going to see dr. scott. ıt will work best this way while mother is away". douglas, married at the time, called the police and told them he was not the kirk mentioned in the note. when interviewed via telephone by the head of the investigating team, douglas stated that he had "talked and kidded with her a bit" on set, but that he had never been out with her. spangler's girlfriends told police that she was three months pregnant when she disappeared, and scholars such as jon lewis of oregon state university have speculated that she may have been considering an illegal abortion....."
***kirk douglas'la ilgili olarak 'kadersiz' natalie wood'a yaptıkları da var. natalie'ye sistematik olarak yaptığı tecavüzler.
o kadar acıklı ki, adam 103 yaşında ölüyor ama 'sözde' şerefiyle! şerefsiz pislik. bunlar hollywood çevrelerinde hep bilinen gerçekler. kimse ağzını açıp bir şey söylemiyor. hep ikiyüzlülük bunlar. adamın yaptığı her kötülük yanına kâr kalıyor. o zengin ve saygın yaşamını bir asırdan fazla devam ettiriyor ve yatağında huzur içinde geberiyor. (zavallı natalie ise gencecik yaşında büyük ihtimalle kaza süsü verilen bir cinayete kurban gidiyor.) umarım ilahi adalet diye bir şey vardır.
***kirk douglas'ın bu çarpık ve sapkın davranışlarında büyük ihtimalle küçükken alkolik babasıyla yaşadığı ve yalnızca üstü kapalı bir şekilde sözünü ettiği acıklı çocukluğunun etkileri vardır. buradan çıkarılacak en önemli ders çocukların doğru ailelerde yetişme şansının önemidir.
***sinema tarihindeki en başarılı spartaküs filminin başrolünü büyük bir başarıyla oynayan da kirk douglas'tır. kirk douglas'ın hakkında ne söylersek söyleyelim, başarılı ve yetenekli bir oyuncu olduğu gerçeğini değiştirmez bu.
ne diyelim. adam 103 yıl da yaşasa ölmüş gitmiş. bütün sırları ve günahlarıyla.
bir gün onun hikayesinin de filmi çekilecektir diye düşünüyorum. ama ailesi hala bütün ihtişamıyla sağ ve ayaktayken gerçeklerin ortaya dökülmesi biraz zor. adamın hollywood'un ödüllü yapımcısı/oyuncusu oğlu michael douglas'ın karısı, başka bir ödüllü oyuncu catherine zeta-jones. düşünün artık, yukarıda yazdığım gerçeklerin anlatılacağı bir filmin çekilmesi için hem mangal yürekli biri gerek hem de bu kişinin çok sağlam bir arkasının olması gerek.
devamını gör...
2002 yılındaymış gibi yazmak
yeni doğdum yazamam.
devamını gör...
nişanlısı tarafından katledilen 16 yaşındaki genç kız
katili ailesidir.
devamını gör...
otostopçunun galaksi rehberi
douglas adams tarafından kaleme alınmıştır. yayın hayatına bbc'de radyo tiyatrosu olarak başlamış ancak yoğun ilgi üzerine 5+1'lik bir kitap serisi haline gelmiştir.
serideki kitaplar:
1- hitchhiker's guide to the galaxy (otostopçunun galaksi rehberi)
2- the restaurant at the end of the universe (evrenin sonundaki restoran)
3- life, the universe and everything (yaşam, evren ve herşey)
4- so long, and thanks for all the fish (elveda ve bütün o balıklar için teşekkürler
5- mostly harmless (çoğunlukla zararsız)
+1-the salmon of doubt (kuşkucu somon)
kuşkucu somon'un üvey evlat muamalesi görme sebebi ise douglas adams'ın ölümünden sonra dört bilgisyarından toplanan yazılarla oluşturulmasıdır.
bir çok web sitesinin, teknolojik fikrin ilham kaynağıdır. örnek vermek gerekirse, ilk kitaba ve seriye ismini veren rehber ekşisözlük'e, kitapta bahsedilen babel fish bir simultane çeviri hareketine ilham olmuştur.
serideki kitaplar:
1- hitchhiker's guide to the galaxy (otostopçunun galaksi rehberi)
2- the restaurant at the end of the universe (evrenin sonundaki restoran)
3- life, the universe and everything (yaşam, evren ve herşey)
4- so long, and thanks for all the fish (elveda ve bütün o balıklar için teşekkürler
5- mostly harmless (çoğunlukla zararsız)
+1-the salmon of doubt (kuşkucu somon)
kuşkucu somon'un üvey evlat muamalesi görme sebebi ise douglas adams'ın ölümünden sonra dört bilgisyarından toplanan yazılarla oluşturulmasıdır.
bir çok web sitesinin, teknolojik fikrin ilham kaynağıdır. örnek vermek gerekirse, ilk kitaba ve seriye ismini veren rehber ekşisözlük'e, kitapta bahsedilen babel fish bir simultane çeviri hareketine ilham olmuştur.
devamını gör...
merak etmeyin yoldaş sizi bulur
yoldaş'dan iyiden iyiye tırsmamıza sebep olan cümledir. bundan sonra ''amirim'' diye hitap edelim, ne olur ne olmaz...
devamını gör...
cymothoa spingbok
dil yiyen parazit olarak bilinen, güney afrika okyanuslarında yaşayan ve en sevdiği şarkı senin ağzını yerim ben(kelimenin tam anlamıyla) olan bir tarih öncesi kabuklu parazitlerden biri.
bu parazitler izopod olarak doğarlar ve ilk doğduklarında erkeklerdir.okyanusta serbestçe süzülürken denk geldikleri, taşıyıcı olacak balığa solungaçlardan dalarlar. solungaçların kenarında, cinsiyet değiştirmeye yetecek kadar bekledikten sonra, solungaçlardan ağıza doğru giderler, taşıyıcı balığın dilini ısırırlar, oradaki kan akışını durdurana kadar kanı emerler ve en korkuncu, balığın dilinin yerini alırlar. balığın dili olduktan sonra okyanustaki herkese ana avrat küfredip mevzu çıkartıp balığı dövdürürler diyemeyeceğim, ancak balığın diline gönderdiği kanı emerler ve orada oluşan mukoza tabakasını da tatlı bir meze yaparlar kendilerine. parazitlik şerefsizlik midir, bilemedim.
balığı öldürmezler ancak kanlarını emerek zarar verirler ve yaşam döngüsünü kısaltırlar. balık öldüğü zaman ikisinin de hayatı son bulacağı için, parazitimiz sağa sola küfretmez, efendi efendi oturur kanını kahvesini içer, yatarak askerliğini bitirir. yalnız görüntüsü içimi çok ürpertiyor hem antik dönem kabuklusu olması hem hayatta kalma şekli hem de hayırdır kardeş balık var solungaç var ben varım bakışı beni bi kaç gündür uyutmuyor.
bu parazitler izopod olarak doğarlar ve ilk doğduklarında erkeklerdir.okyanusta serbestçe süzülürken denk geldikleri, taşıyıcı olacak balığa solungaçlardan dalarlar. solungaçların kenarında, cinsiyet değiştirmeye yetecek kadar bekledikten sonra, solungaçlardan ağıza doğru giderler, taşıyıcı balığın dilini ısırırlar, oradaki kan akışını durdurana kadar kanı emerler ve en korkuncu, balığın dilinin yerini alırlar. balığın dili olduktan sonra okyanustaki herkese ana avrat küfredip mevzu çıkartıp balığı dövdürürler diyemeyeceğim, ancak balığın diline gönderdiği kanı emerler ve orada oluşan mukoza tabakasını da tatlı bir meze yaparlar kendilerine. parazitlik şerefsizlik midir, bilemedim.
balığı öldürmezler ancak kanlarını emerek zarar verirler ve yaşam döngüsünü kısaltırlar. balık öldüğü zaman ikisinin de hayatı son bulacağı için, parazitimiz sağa sola küfretmez, efendi efendi oturur kanını kahvesini içer, yatarak askerliğini bitirir. yalnız görüntüsü içimi çok ürpertiyor hem antik dönem kabuklusu olması hem hayatta kalma şekli hem de hayırdır kardeş balık var solungaç var ben varım bakışı beni bi kaç gündür uyutmuyor.
devamını gör...
sadece askerde karşılaşılan olaylar
denetleme süresince tuvaletler kirlenmesin diye ana giriş kapısının üç gün kilitlenmesi.sağlama almak için,kol kalınlığında zincirlerle soldan sağa ve yukarıdan aşağıya kat kat zincirlenmesi.
gece atışı sonrası arazide,bataryadaki tüm askerlerin saatlerce boş kovanları araması. son mermi kovanı bulununcaya kadar.
bir askerin hala sünnetsiz olması.
gece atışı sonrası arazide,bataryadaki tüm askerlerin saatlerce boş kovanları araması. son mermi kovanı bulununcaya kadar.
bir askerin hala sünnetsiz olması.
devamını gör...
ibn haldun (yazar)
tarihsel konularda yazması güzelken ülkenin ortak değerlerine çok fazla dokundurma yapması ile sözlüğü gereksiz ayrışmaya iten isimdir. laf çarptığı isimler sevsin sevmesin bu ülkenin bayrak kadar ortak değeridir. o yüzden gereken yerde susmasını bilmesi gerekecek olan yazar sözlüğe zarar verdiğinin farkına varması gerekmektedir. her görüşe saygılı ancak çıktığımız şu eğlenceli ve mutlu yolda can yoldaşımız olması için ateşli fikirlerini ileride yapacağımız yüz yüze buluşmalara saklaması gerekir.
devamını gör...
sonra döndüm ve dedim ki
duyamadığın keşke sadece şarkılar olsaydı. sen beni paramparça eden çığlıklarımı duymadın.
devamını gör...
yanlış telaffuz etmekten hoşlanılan kelimeler
-porkatal
-hıkçırık
-hıkçırık
devamını gör...
türklerde kölelik
orta asya türklerinde göçebe yaşam tarzı nedeniyle sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel şartlar köleliğe uygun değildi. orta doğu toplumlarında her zaman kölelik vardı. türkler köleliği ilk olarak iran’a geldiklerinde görerek (kavram olarak önceden öğrenmişlerdi) 9. yy’da yerleşik yaşama geçmeyle paralel olarak uygulamaya başladılar.
türklerdeki kölelik grekoromen kölelikten farklıdır. grekoromen kölenin hiçbir hakkı yoktur. boyunluklarında “beni sahibime götür. sahibim şu” yazardı. abd’de 19. yy.’da bile kullanıldı. pompei’de* evlerin alt katlarında köle odaları bulundu. üstteki sefih hayatın aksine sıkıştırılmış toprak zeminli, duvarda halkaların zincirlerin olduğu ortamlarda kalıyorlardı. kırsal alanda ise yakılmasın diye taş yapılarda gece kapı üstlerine kilitlenerek kalıyorlardı. roma imparatorluğu’nun son dönemlerinde halkın %90’ı köleydi, tüm iş gücünü köleler oluşturuyordu. orta çağdaki serfler (köylüler) de korunma amaçlı derebeyine biat eden bir tür gönüllü köle insanlardı.
hristiyanlık romalılardan kölelik kurumunu devraldı. daha sonra gelecek islam’ın çok büyük bir hızla geniş alanlara yayılmasının bir sebebi de müslüman olan herkese eşitlik vaadi ve köle azad etmenin sevap olduğuna inanılmasıdır.
türkler’de iki tür kölelik vardı.
1. savaşlarda ele geçirilenler
2. satın alınanlar
savaşlarda ele geçirilenler müslümansa köle yapılamazdı, müslüman olurlarsa azad edilirlerdi. niteliksiz olanlar kürek mahkumu yapılıyor, belli bir süre çalıştıktan sonra azad ediliyordu. cervantes 7 yıl kürek mahkumluğu yaptırıldıktan sonra azad edilmiştir. savaşta ele geçirilen yetenekli zanaatkar gayrimüslimler ise köle yapılırdı. onlara gulam denilirdi. örneğin bir demirci köle yapıldığında günlük belli bir işi yapması beklenirdi. yaşam tarzı olarak grekoromen kölelerden farklılardı. ev sahibi olur, evlenirlerdi. ülkelerine gidemezlerdi.
tarımsal iş gücünü köleler değil reaya (halk) sınıfı denilen köylüler oluştururdu.
genellikle afrika’da köle tüccarları güzel ve sağlıklı gençleri yakalar, erkekler hadım edilir, bu köleler önce mısır’da sonra şam’a, halep’e ve en iyileri istanbul’a getirilerek satılırlardı. afrika’dan getirilen köleler evlerde (şehirde saray, yalı, konak; taşrada bey evi, çiftlik vb) özel hizmetlerde (yemek, giyim vb) çalıştırılır, bir süre sonra veya müslüman olurlarsa hemen azad edilirlerdi. azad edilenler genelde aynı yerde kalır, pozisyonları yükselir, maaş alarak çalışmaya devam ederlerdi. eski türk filmlerindeki karikatürize edilmiş arap bacı karakteri önce köle, sonra azad edilip halayık* olan, evin bir ferdidir. pargalı ibrahim rum çeteciler tarafından köle olarak manisa’da şehzade süleyman’a satılmış, gelir gelmez müslüman olduğu için azad edilmiş, italyanca ve latince bilen çok zeki bir genç olduğu için süleyman’ın müsahibi* olarak yaşamış ve yükselmiştir. osman hamdi bey’in* babası ethem paşa da çocukken köle olarak istanbul’da satılmış bir rum’du.
türklerdeki kölelik grekoromen kölelikten farklıdır. grekoromen kölenin hiçbir hakkı yoktur. boyunluklarında “beni sahibime götür. sahibim şu” yazardı. abd’de 19. yy.’da bile kullanıldı. pompei’de* evlerin alt katlarında köle odaları bulundu. üstteki sefih hayatın aksine sıkıştırılmış toprak zeminli, duvarda halkaların zincirlerin olduğu ortamlarda kalıyorlardı. kırsal alanda ise yakılmasın diye taş yapılarda gece kapı üstlerine kilitlenerek kalıyorlardı. roma imparatorluğu’nun son dönemlerinde halkın %90’ı köleydi, tüm iş gücünü köleler oluşturuyordu. orta çağdaki serfler (köylüler) de korunma amaçlı derebeyine biat eden bir tür gönüllü köle insanlardı.
hristiyanlık romalılardan kölelik kurumunu devraldı. daha sonra gelecek islam’ın çok büyük bir hızla geniş alanlara yayılmasının bir sebebi de müslüman olan herkese eşitlik vaadi ve köle azad etmenin sevap olduğuna inanılmasıdır.
türkler’de iki tür kölelik vardı.
1. savaşlarda ele geçirilenler
2. satın alınanlar
savaşlarda ele geçirilenler müslümansa köle yapılamazdı, müslüman olurlarsa azad edilirlerdi. niteliksiz olanlar kürek mahkumu yapılıyor, belli bir süre çalıştıktan sonra azad ediliyordu. cervantes 7 yıl kürek mahkumluğu yaptırıldıktan sonra azad edilmiştir. savaşta ele geçirilen yetenekli zanaatkar gayrimüslimler ise köle yapılırdı. onlara gulam denilirdi. örneğin bir demirci köle yapıldığında günlük belli bir işi yapması beklenirdi. yaşam tarzı olarak grekoromen kölelerden farklılardı. ev sahibi olur, evlenirlerdi. ülkelerine gidemezlerdi.
tarımsal iş gücünü köleler değil reaya (halk) sınıfı denilen köylüler oluştururdu.
genellikle afrika’da köle tüccarları güzel ve sağlıklı gençleri yakalar, erkekler hadım edilir, bu köleler önce mısır’da sonra şam’a, halep’e ve en iyileri istanbul’a getirilerek satılırlardı. afrika’dan getirilen köleler evlerde (şehirde saray, yalı, konak; taşrada bey evi, çiftlik vb) özel hizmetlerde (yemek, giyim vb) çalıştırılır, bir süre sonra veya müslüman olurlarsa hemen azad edilirlerdi. azad edilenler genelde aynı yerde kalır, pozisyonları yükselir, maaş alarak çalışmaya devam ederlerdi. eski türk filmlerindeki karikatürize edilmiş arap bacı karakteri önce köle, sonra azad edilip halayık* olan, evin bir ferdidir. pargalı ibrahim rum çeteciler tarafından köle olarak manisa’da şehzade süleyman’a satılmış, gelir gelmez müslüman olduğu için azad edilmiş, italyanca ve latince bilen çok zeki bir genç olduğu için süleyman’ın müsahibi* olarak yaşamış ve yükselmiştir. osman hamdi bey’in* babası ethem paşa da çocukken köle olarak istanbul’da satılmış bir rum’du.
devamını gör...
ayakları kokan kadın
nalet gelesice ev arkadaşımı hatırlatan konudur efenim. of...
işte üniversite yılları, üç kız aynı evi paylaştığımız dönem.
kızların da bu kadar pis olabileceklerine ilk kez o zaman şahit olmuştum efenim, zannederdim ki o zamana kadar, tüm hanımlar parfüm şişelerinin içine doğuyoruz, beden temizliğimize erkeklerden çok ama çok daha dikkat ediyoruz (gerçi yine kadınların çoğunluğu böyledir), sürekli duş almaktan su perisine dönüyoruz.
hayır, öyle değilmiş. ev arkadaşım öğretti.
bu kızçemizin bir çeşit depresyonda olup olmadığını sonradan irdeledim, hayır kendimden biliyorum, ara ara selam çaktığım depresyon zamanlarında ben de bi pisleşiyorum efenim, ne bileyim öyle her gün duş alacak enerjiyi bulamıyorum, uyuyup duruyorum. ama bu olay böyle bir şey değildi, kız pisti. bildiğiniz düz pis.
kokan ayaklarını insan bir yıkar ama değil mi? bu arkadaş deodorant sıkardı ayakkabısının içine ve ıslak ıslak o halde giyerdi. ya aklıma nereden geldi gece gece burnumun direği sızladı.
ne bileyim, ayaklarında bir hastalığı bir şeyi yoksa, pis kadındır işte. erkeği de kadını da pistir.
havalandırın o ayakkabıları, ayağınızı yıkayın, sık çorap değiştirin, naylon çorap giymeyin sürekli filan.
öğk.
bu arkadaş, evin içini de kokuturdu ayağıyla. o halılara ayak kokusu sinerdi.
böyle şeyleri konuşmak da utanç vericidir bakarsanız, birine gidip "ter kokuyorsun, ayağın kokuyor, berbat kokuyorsun" filan diyemezsiniz öyle rahatlıkla. ama bıçak kemiğe dayanınca deniyor.
bir gün çektim karşıma, dedim "ayak kokunu almıyor musun arkadaşım sen? hiç mi kendinden rahatsız olmuyorsun? ne bileyim başkasına karşı hiç mi utanmıyorsun? bi şeyler yap gözünü seveyim, her gün burnumu bırakıyorum vestiyerde", ne dese beğenirsiniz, "benim ayaklarım kokmaz ki" ...
diğer kız arkadaş da mevzuya dahil olup birkaç bir şey söyleyince, durum biraz garipleşti. fark ettik ki kızın burnu kokuya o kadar alışmış ki, kendi kokusunu almıyor. öf...
çok kokulu bir konu oldu bu, gidiyorum ben.
işte üniversite yılları, üç kız aynı evi paylaştığımız dönem.
kızların da bu kadar pis olabileceklerine ilk kez o zaman şahit olmuştum efenim, zannederdim ki o zamana kadar, tüm hanımlar parfüm şişelerinin içine doğuyoruz, beden temizliğimize erkeklerden çok ama çok daha dikkat ediyoruz (gerçi yine kadınların çoğunluğu böyledir), sürekli duş almaktan su perisine dönüyoruz.
hayır, öyle değilmiş. ev arkadaşım öğretti.
bu kızçemizin bir çeşit depresyonda olup olmadığını sonradan irdeledim, hayır kendimden biliyorum, ara ara selam çaktığım depresyon zamanlarında ben de bi pisleşiyorum efenim, ne bileyim öyle her gün duş alacak enerjiyi bulamıyorum, uyuyup duruyorum. ama bu olay böyle bir şey değildi, kız pisti. bildiğiniz düz pis.
kokan ayaklarını insan bir yıkar ama değil mi? bu arkadaş deodorant sıkardı ayakkabısının içine ve ıslak ıslak o halde giyerdi. ya aklıma nereden geldi gece gece burnumun direği sızladı.
ne bileyim, ayaklarında bir hastalığı bir şeyi yoksa, pis kadındır işte. erkeği de kadını da pistir.
havalandırın o ayakkabıları, ayağınızı yıkayın, sık çorap değiştirin, naylon çorap giymeyin sürekli filan.
öğk.
bu arkadaş, evin içini de kokuturdu ayağıyla. o halılara ayak kokusu sinerdi.
böyle şeyleri konuşmak da utanç vericidir bakarsanız, birine gidip "ter kokuyorsun, ayağın kokuyor, berbat kokuyorsun" filan diyemezsiniz öyle rahatlıkla. ama bıçak kemiğe dayanınca deniyor.
bir gün çektim karşıma, dedim "ayak kokunu almıyor musun arkadaşım sen? hiç mi kendinden rahatsız olmuyorsun? ne bileyim başkasına karşı hiç mi utanmıyorsun? bi şeyler yap gözünü seveyim, her gün burnumu bırakıyorum vestiyerde", ne dese beğenirsiniz, "benim ayaklarım kokmaz ki" ...
diğer kız arkadaş da mevzuya dahil olup birkaç bir şey söyleyince, durum biraz garipleşti. fark ettik ki kızın burnu kokuya o kadar alışmış ki, kendi kokusunu almıyor. öf...
çok kokulu bir konu oldu bu, gidiyorum ben.
devamını gör...
bir ömür nasıl heba edilir sorunsalı
"el alem ne der?" diye düşünüp buna uygun yaşayarak.
"acaba ben ne istiyorum" diye düşünmek yerine hayatta ilk sıraya hep kendimizden başkalarının isteklerini koyarak.
güven/sevgi dengesini tutturamayıp aşırıya kaçarak.
son olarak mutsuz olunan bir işte ve sevilmeyen çalışma arkadaşlarıyla çalışarak.
ps: hayır canım perişan falan değilim. **
"acaba ben ne istiyorum" diye düşünmek yerine hayatta ilk sıraya hep kendimizden başkalarının isteklerini koyarak.
güven/sevgi dengesini tutturamayıp aşırıya kaçarak.
son olarak mutsuz olunan bir işte ve sevilmeyen çalışma arkadaşlarıyla çalışarak.
ps: hayır canım perişan falan değilim. **
devamını gör...
harvest
opeth’in blackwater park albümüne ait şahane duygusal bir şarkıdır. size şunu söyleyeyim, metalci olmayanlar bile dinleyebilir, o derece soft bir şarkıdır. opeth kalitesi yapacak bir şey yok. aşığım ben bu gruba. her zaman brutal barındıran şarkılar yapmazlar misal face of melinda buna en iyi örnektir. ne diyeyim be? buna da bittik hamdolsun.
şarkının türkçe çevirisi;
benimle biraz daha kal,
değersizliğin üstesinden gel.
göğüs kafesime doğru bastıran,
son uykuma bir isim ver...
geçtiğimiz kapıya bakan meyve bahçelerine doğru yürüyorum.
''sabırsız biz'' e ait soluk bir sahne...
duygusuz kucaklaşma yüzünden bitkiniz, gölgeler geziniyor...
ölümün halesi, sadece ayrılışı görüyorum...
matemlilerin ağıtları var, ölense benim.
kendini bana teslim et.
bırakma, ölmeme izin verme...
alnımda yaralar, kırıklar var,
vaadedilmiş zaman şimdi bitti...
geçtiğimiz kapıya bakan meyve bahçelerine doğru yürüyorum.
''sabırsız biz'' e ait soluk bir sahne...
duygusuz kucaklaşma yüzünden bitkiniz, gölgeler geziniyor...
ölümün halesi, sadece ayrılışı görüyorum...
matemlilerin ağıtları var, ölense benim.
ruhla boyanmış günahlar,
silik utançlarla örtülü korlar,
kalkıp geliyor tenimin altından,
ulaşıp yüzüme tutunuyor.
geçtiğimiz kapıya bakan meyve bahçelerine doğru yürüyorum.
''sabırsız biz'' e ait soluk bir sahne...
duygusuz kucaklaşma yüzünden bitkiniz, gölgeler geziniyor...
ölümün halesi, sadece ayrılışı görüyorum...
matemlilerin ağıtları var, ölense benim.
şarkının videosu;
şarkının türkçe çevirisi;
benimle biraz daha kal,
değersizliğin üstesinden gel.
göğüs kafesime doğru bastıran,
son uykuma bir isim ver...
geçtiğimiz kapıya bakan meyve bahçelerine doğru yürüyorum.
''sabırsız biz'' e ait soluk bir sahne...
duygusuz kucaklaşma yüzünden bitkiniz, gölgeler geziniyor...
ölümün halesi, sadece ayrılışı görüyorum...
matemlilerin ağıtları var, ölense benim.
kendini bana teslim et.
bırakma, ölmeme izin verme...
alnımda yaralar, kırıklar var,
vaadedilmiş zaman şimdi bitti...
geçtiğimiz kapıya bakan meyve bahçelerine doğru yürüyorum.
''sabırsız biz'' e ait soluk bir sahne...
duygusuz kucaklaşma yüzünden bitkiniz, gölgeler geziniyor...
ölümün halesi, sadece ayrılışı görüyorum...
matemlilerin ağıtları var, ölense benim.
ruhla boyanmış günahlar,
silik utançlarla örtülü korlar,
kalkıp geliyor tenimin altından,
ulaşıp yüzüme tutunuyor.
geçtiğimiz kapıya bakan meyve bahçelerine doğru yürüyorum.
''sabırsız biz'' e ait soluk bir sahne...
duygusuz kucaklaşma yüzünden bitkiniz, gölgeler geziniyor...
ölümün halesi, sadece ayrılışı görüyorum...
matemlilerin ağıtları var, ölense benim.
şarkının videosu;
devamını gör...
hiç yapılmadığı için gurur duyulan şeyler
tiktok u ciddi ciddi izlemek. enes batur vb youtuberları izlemek.
devamını gör...
akvaryum
camdan yapılan, içerisinde çeşitli süslemeler bulunan ve suda yaşayan hayvanları beslemeye yarayan kutu benzeri yapı.
balıkları belirli bir ortamda tutarak beslemek eski çağlardan beri uygulanan bir yöntem. fakat günümüzde bildiğimiz cam akvaryumlar 1832'de, doğa bilimci bir kadın olan jeanne villepreux-power tarafından icat edildi.
balıkları belirli bir ortamda tutarak beslemek eski çağlardan beri uygulanan bir yöntem. fakat günümüzde bildiğimiz cam akvaryumlar 1832'de, doğa bilimci bir kadın olan jeanne villepreux-power tarafından icat edildi.
devamını gör...
sağlıksız bir şekilde 5-10 kilo verdirten diyetler
(bkz: nerede lütfen söyleyin)
devamını gör...
özelden küfür yiyenlerin hep masum olması
başkasını bilmem ama benim için geçerli olan önerme.
2 kez küfür yedim özelden. biri normal normal sorular soruyordu. yaşımı söyleyince "fotoğraftaki kişi bu yaşta olamaz" diyerek ana avrat düz gitti. *
ikincisi de tek kelime bile konuşmadan yoldaş ile ilgili bir yorumumu * alıntı yaparak sövdü.
sanmayın ki her küfür yiyen birilerine hakaret ettiği ya da karşılıklı tartışmaya girdiği için yiyor. akıl hastaları var ve onlar için herhangi bir sebep gerekmiyor size sövmeleri için.
edit: entropi çok sövüyor. ona göre gardınızı alın.
2 kez küfür yedim özelden. biri normal normal sorular soruyordu. yaşımı söyleyince "fotoğraftaki kişi bu yaşta olamaz" diyerek ana avrat düz gitti. *
ikincisi de tek kelime bile konuşmadan yoldaş ile ilgili bir yorumumu * alıntı yaparak sövdü.
sanmayın ki her küfür yiyen birilerine hakaret ettiği ya da karşılıklı tartışmaya girdiği için yiyor. akıl hastaları var ve onlar için herhangi bir sebep gerekmiyor size sövmeleri için.
edit: entropi çok sövüyor. ona göre gardınızı alın.
devamını gör...
sevilmeyen hitap kelimeleri
sevmediğim birinin ağzından çıkan her türlü hitaptır. o an ismimle seslense bile kulağımı tırmalıyor.
devamını gör...
