anlatırken ağlarım diye anlatamadıklarımız
başlık "aya bakıyorum" tarafından 10.11.2020 11:40 tarihinde açılmıştır.
21.
devamını gör...
22.
yazarken ağlama ihtimalimiz olduğu için burada da anlatılamayacak olan şeylerdir. kusura bakılmasın lütfen...
devamını gör...
23.
ablamın ölümü hayatımda 3 kere ağladım birisi bunu anlatırkendi.
devamını gör...
24.
ben kimsenin yanında ağlamadığım için en travmatik anılarımı bile anlatmam gereken yerde gayet sakin anlatırım. ama çok defa başkalarında gördüğüm durumdur.
devamını gör...
25.
ben ağlayabilen bir insan değilim.
devamını gör...
26.
hayal kırıklıklarımız.
devamını gör...
27.
20 ve 21. yüzyıl anadolu tarihi/siyaseti. yanlış anlaşılmasın, eğer karşımdaki türk değilse onun tepkilerine gülmekten ağlarım.
(bkz: şu çılgın türkler)
(bkz: şu çılgın türkler)
devamını gör...
28.
sözlükte nasıl banlandığım.
devamını gör...
29.
son 3 aydır yaşadıklarım. anlatamam da zaten sözlük. yazamam da. tüm hücrelerimle hissettiğim huzursuzluğu ve çaresizliği hangi kelimelerle anlatabilirim. ben de kendimi verdim buraya işte. iyi ki vardı burası. neyse ağlama evresine geçiş yapmadan keselim. kestik.
ekleme: ne kadar güzel insanlar var burada, portakallı şekerlemelerim benim.
ekleme: ne kadar güzel insanlar var burada, portakallı şekerlemelerim benim.
devamını gör...
30.
bu yüzden de bazen düşünmek veya hatırlamak dahi istemeyiz kendi kafamızın içinde konuyu değiştirmeye çalışır üstüne de gülümsemeye devam ederiz.
devamını gör...
31.
genel olarak anlatmak yerine içime atmayı seçtiğim için kolay kolay hiçbir konuyu anlatamam. sanırım içime atmaktan hasta olup öleceğim.
devamını gör...
32.
tanimlari okumak bile ağlama kıvamına getirdi beni. hemen yazıp çıkıyorum.
devamını gör...
33.
mutlak yalnızlığın bir getirisi olarak insanın kendisinden bahsetmemesi bir noktada anlaşılabilir; lakin nihai surette anlaşılmadığını kişi bizzat görecektir de. neticede insan yalnızdır ebediyen belki, fakat yalnızlığını giderebilecek bir ruh arkadaşlığı da her daim kurulabilir. en azından ben buna inanıyorum. ve inanç, sevgili sözlük, her ne kadar ben hiçbir şeye inanamasam da belki umutsuzca umuda inanıyorum.
sıradanlığın ve gösterişin bu denli gözümüze sokulduğu ve bir anlamda yüceltildiği hatta kutsallaştırıldığı günümüz dünyasında -ki bana kalırsa her zaman böyleydi dünya dolayısıyla insan- insanın anlatmak istememesi anlaşılabilir. niçin? ne alakası var şimdi bunun bu başlıkla? şöyle ki, insan yukarıda da belirttiğim gibi anlaşılamaz bir varlıktır. fakat tamamen bir anlaşılamamazlık da romantizmin 21. yüzyıla bir getirisi olmalı. dramaturji epey hat safhada. hem şunun şurasında gerçek nedir özünde? birçok gerçek var ve biz o gerçeklerin peşinden gideceğiz derken kendi istediğimizi unutuyoruz. "falanca insanlar bu görüşteler, o halde öğreneyim." diyoruz (kaba bir tarifle). ardından biat ediyoruz ve trajedimizi bir noktada başlatıyoruz. her ne kadar öğrenmek derken bu cümlede kitapları ve o lanetli bilgiyi kastetsem de daha genel bir çerçevede bütün hayat şartlarını kastediyorum.
insan anlatmak istemiyor bazı şeyleri. kimi zaman kendi yoğunluğu insanlara yük olmasın diye, kimi zaman kendinden geçmişçesine haykırırken duvarlara. fakat nedir doğrusu? işte bunu bilemiyoruz. fakat sıradan insan portresi bu noktada insanın canını sıkıyor olmalı. çünkü neticede herkes sıradan. her ne kadar bazılarımız epey farklı ve derinlikli gözükebilse de... işte böyle insanlar (elbette her insanın özünde aynı olduğunu savunanlardanımdır ben) -böyle insanlar belki bu sıradanlığı daha derin bir hüzünle hissediyordur. ya da bütün insanlar böyledir, bilmiyorum. "ben de sıradanım mademki, o halde niçin kendimden bahsedeyim?" diye sorarız. aslında anlatmayı da çok isteriz. sadece sıkışmışızdır kendi içimizde. işte bu noktada başlıklı alakalı olarak bunu tam olarak söyleyebilirim. lafı dolandırdım sanırım epey. yüreğimden dökülmeye başlayınca kelimeler işte böyle oluyor.*
epey bir süreden beri kendime şöyle diyordum: "konuşmak çok zahmetli. zor ve herkes her şeyi biliyor." aslında bu cümleler yaklaşık beş yıl önce yazdığım bir hikayenin giriş kısmıydı. ve bu düşüncelerin beynimin derinliklerine bir yere nasıl yerleştiğini halen merak ediyorum. büyük bir muamma! neden konuşmak zahmetli? yanılmıyorsam epey karanlık bir alanda takıldığım için zamanında. şimdiyse aydınlıktayım. daha doğrusu karanlık ve aydınlığın tam sınırındayım. lakin nereye geçmem gerektiğini bilemiyorum. yardım edin, korkuyorum. *
t: son 1 yıldır başımda olan bela.
sıradanlığın ve gösterişin bu denli gözümüze sokulduğu ve bir anlamda yüceltildiği hatta kutsallaştırıldığı günümüz dünyasında -ki bana kalırsa her zaman böyleydi dünya dolayısıyla insan- insanın anlatmak istememesi anlaşılabilir. niçin? ne alakası var şimdi bunun bu başlıkla? şöyle ki, insan yukarıda da belirttiğim gibi anlaşılamaz bir varlıktır. fakat tamamen bir anlaşılamamazlık da romantizmin 21. yüzyıla bir getirisi olmalı. dramaturji epey hat safhada. hem şunun şurasında gerçek nedir özünde? birçok gerçek var ve biz o gerçeklerin peşinden gideceğiz derken kendi istediğimizi unutuyoruz. "falanca insanlar bu görüşteler, o halde öğreneyim." diyoruz (kaba bir tarifle). ardından biat ediyoruz ve trajedimizi bir noktada başlatıyoruz. her ne kadar öğrenmek derken bu cümlede kitapları ve o lanetli bilgiyi kastetsem de daha genel bir çerçevede bütün hayat şartlarını kastediyorum.
insan anlatmak istemiyor bazı şeyleri. kimi zaman kendi yoğunluğu insanlara yük olmasın diye, kimi zaman kendinden geçmişçesine haykırırken duvarlara. fakat nedir doğrusu? işte bunu bilemiyoruz. fakat sıradan insan portresi bu noktada insanın canını sıkıyor olmalı. çünkü neticede herkes sıradan. her ne kadar bazılarımız epey farklı ve derinlikli gözükebilse de... işte böyle insanlar (elbette her insanın özünde aynı olduğunu savunanlardanımdır ben) -böyle insanlar belki bu sıradanlığı daha derin bir hüzünle hissediyordur. ya da bütün insanlar böyledir, bilmiyorum. "ben de sıradanım mademki, o halde niçin kendimden bahsedeyim?" diye sorarız. aslında anlatmayı da çok isteriz. sadece sıkışmışızdır kendi içimizde. işte bu noktada başlıklı alakalı olarak bunu tam olarak söyleyebilirim. lafı dolandırdım sanırım epey. yüreğimden dökülmeye başlayınca kelimeler işte böyle oluyor.*
epey bir süreden beri kendime şöyle diyordum: "konuşmak çok zahmetli. zor ve herkes her şeyi biliyor." aslında bu cümleler yaklaşık beş yıl önce yazdığım bir hikayenin giriş kısmıydı. ve bu düşüncelerin beynimin derinliklerine bir yere nasıl yerleştiğini halen merak ediyorum. büyük bir muamma! neden konuşmak zahmetli? yanılmıyorsam epey karanlık bir alanda takıldığım için zamanında. şimdiyse aydınlıktayım. daha doğrusu karanlık ve aydınlığın tam sınırındayım. lakin nereye geçmem gerektiğini bilemiyorum. yardım edin, korkuyorum. *
t: son 1 yıldır başımda olan bela.
devamını gör...
34.
yıllardır aynı şeyi anlatmak zorunda kalmak ve hiçbir zaman aglayamadan anlatamamak
devamını gör...
35.
çocukluktan beri yaşadığım gördüğüm şeyler.
çocukluğuma dair hatırladığım 3 5 anı var onlar da düşününce bile gözlerimi dolduran anılar.
çocukluğuma dair hatırladığım 3 5 anı var onlar da düşününce bile gözlerimi dolduran anılar.
devamını gör...
36.
aslında anlatılsa kurtulur insan çünkü gözyaşları bazen anlatamadıklarınızı söylemek içindir.
devamını gör...
37.
düşünürken bile insanın gözlerini dolduran konulardır. anlatmayı başarabilse bilse rahatlayamaz bazen.
devamını gör...
38.
rahmetli esmeray'ın unutma beni şarkısının giriş sözleri ile tarif edilmiş his, olay ve durumlardır.
"boğazında düğümlenen hıçkırık olayım"
"boğazında düğümlenen hıçkırık olayım"
devamını gör...
39.
akla gelince de ağlatanlardır. anlatmayı bırak aklıma bile gelmesinler istiyorum.
devamını gör...
40.
ileride düşününce hafif tebessümle bunlara mı üzülmüşüm denecek olaylardır.
devamını gör...