1.
melankoli: ortaçağda isa'ya öykünme ve onun çektiği çileyi çekme uğraşında olan rahiplerin kendilerini bu işe fazlaca vermeleri nedeniyle kara safralarının kanda sıcak aktığına ve bu kara safranın yoğunluğunun vücut intizamını bozduğuna inanılıyormuş. bu bir hastalık, bir ruhsal zayıflık olarak kabul edilmiş. melankoli etimolojik olarak grekçe melaina (kara) ve khole (safra) sözcüklerinden oluşmuştur.
günümüzde kullandığımız içi kararmak deyimi de sanırım bu kara safra inancından geliyor olabilir.
hristiyan öğretisinde acedia olarak kabul edilen bu ruhsal bozukluk dünya işlerine karşı ilgisizlik, kayıtsızlık, duyarsızlık, isteksizlik, apati, bir çeşit oblomovluk olarak nitelenmiş.
cioran gözyaşları ve azizler kitabında "manastırların gölgesinde sağır bir hüzün keşişlerin ruhunda ortaçağ'ın acedia dediği boşluğu doğuruyordu. yüreğin ıssızlığından ve dünyanın taşlaşmasından doğan bu tiksinti dinsel spleen’dir. tanrı’dan tiksinme değil ama tanrı’da sıkılma.
acedia her pazar öğleden sonra, manastırların insanı çökerten sessizliğinde yaşanan şeydir.
"kendinden geçme, ilk atılımları içinde kendisine bir manzara yaratır: acedia bozar bu manzarayı, doğanın içini boşaltır, hayatı yavanlaştırır ve sadece zarafetten yoksun ölümcül durumumuzun anlama olanağı vereceği zehirli bir sıkıntı doğurur. modern acedia manastır yalnızlığı değildir artık -her birimizin ruhunda bir manastır olsa da-; kırılgan, güçsüz ve kaçıp gitmiş tanrı karşısında boşluk ve ürküntüdür."
melankoli, hastalık yaftasından ancak rönesans döneminde kurtulabilmiş. antik metinleri inceleyen bilginler eski yunanca bir metinde aristoteles'in yazdığı düşünülen "neden felsefede, siyasette, şiirde, sanatlarda bütün bariz sıra dışı adamlar kara safralı?" metnini incelemeye başlamışlar.
melankolikler rönesans hümanist düşüncesinde toplumun en yaratıcı insanları olarak benimsenirler.
...
acedia; melankoli elbisesini giymiş tüm kavramları içine alan ölümün ve de yaşamın kıyısında bir diridir... kıyısında oturduğu dünyadan kendi içine bakar ve kendi içinde gördüğü şey yine kıyısında oturduğu dünyadır.
bir yanı oblomov, diğer yanı güneş suyu...
barut kokusu kadar kederli
gölgenden süzülen
şarkı
karanlığa karışacak birazdan
gözlerin ve içindeki
çiçek
ölüsü
karanlığı karıştıracak birazdan
ışıktan sıyrılan renk
birazdan ayaklanacak
yeni renkler tırnak uçlarında
dokunduğun yeni bir nefestir
sevgilim
güneş suyunu versin ellerimize
toprak bereketini
içimizden biri aşk
olana dek
şiir bana aittir.
günümüzde kullandığımız içi kararmak deyimi de sanırım bu kara safra inancından geliyor olabilir.
hristiyan öğretisinde acedia olarak kabul edilen bu ruhsal bozukluk dünya işlerine karşı ilgisizlik, kayıtsızlık, duyarsızlık, isteksizlik, apati, bir çeşit oblomovluk olarak nitelenmiş.
cioran gözyaşları ve azizler kitabında "manastırların gölgesinde sağır bir hüzün keşişlerin ruhunda ortaçağ'ın acedia dediği boşluğu doğuruyordu. yüreğin ıssızlığından ve dünyanın taşlaşmasından doğan bu tiksinti dinsel spleen’dir. tanrı’dan tiksinme değil ama tanrı’da sıkılma.
acedia her pazar öğleden sonra, manastırların insanı çökerten sessizliğinde yaşanan şeydir.
"kendinden geçme, ilk atılımları içinde kendisine bir manzara yaratır: acedia bozar bu manzarayı, doğanın içini boşaltır, hayatı yavanlaştırır ve sadece zarafetten yoksun ölümcül durumumuzun anlama olanağı vereceği zehirli bir sıkıntı doğurur. modern acedia manastır yalnızlığı değildir artık -her birimizin ruhunda bir manastır olsa da-; kırılgan, güçsüz ve kaçıp gitmiş tanrı karşısında boşluk ve ürküntüdür."
melankoli, hastalık yaftasından ancak rönesans döneminde kurtulabilmiş. antik metinleri inceleyen bilginler eski yunanca bir metinde aristoteles'in yazdığı düşünülen "neden felsefede, siyasette, şiirde, sanatlarda bütün bariz sıra dışı adamlar kara safralı?" metnini incelemeye başlamışlar.
melankolikler rönesans hümanist düşüncesinde toplumun en yaratıcı insanları olarak benimsenirler.
...
acedia; melankoli elbisesini giymiş tüm kavramları içine alan ölümün ve de yaşamın kıyısında bir diridir... kıyısında oturduğu dünyadan kendi içine bakar ve kendi içinde gördüğü şey yine kıyısında oturduğu dünyadır.
bir yanı oblomov, diğer yanı güneş suyu...
barut kokusu kadar kederli
gölgenden süzülen
şarkı
karanlığa karışacak birazdan
gözlerin ve içindeki
çiçek
ölüsü
karanlığı karıştıracak birazdan
ışıktan sıyrılan renk
birazdan ayaklanacak
yeni renkler tırnak uçlarında
dokunduğun yeni bir nefestir
sevgilim
güneş suyunu versin ellerimize
toprak bereketini
içimizden biri aşk
olana dek
şiir bana aittir.
devamını gör...