konfüçyüs
çince ismi “koung tseu” olan konfüçyüs, mö. 551 yılında çin'in lu eyaletinde dünyaya gelmiştir. doğduğu şehir günümüzde şantung olarak bilinmektedir.
soylu bir aileden geldiği bilinen konfüçyüs'ün çocukluğu yoksulluk içinde geçmiştir. babasını erken yaşta kaybettiği için annesi tarafından yetiştirilmiştir. okuma yazmayı annesinden, dil eğitimini, müzik, ok yay kullanımı ve sayısal hesaplamaları dedesinden öğrenmiştir. yirmili yaşlarının başında da annesini kaybetmiştir. varlıklı ailelerin çocuklarına özel dersler vererek geçimini sağlamıştır.
engin bilgisi, özlü sözleri ve ahlak felsefesi sebebiyle döneminde peygamber olarak görülmüştür. lakin kendisi dinle ilgili hiçbir sözde bulunmadığı gibi peygamber olmadığını da açıkça belirtmiştir. iyi bir öğretmen, öğretici olduğu geniş kitleler tarafından kabul edilse de o bunu da kabul etmeyerek sadece bilgiye aç olduğunu belirtmiştir. oluşturmuş olduğu eğitim sistemi günümüzde de kabul görürken, öğretileri de yüzyıllardır insanlık için ışık olmuştur.
ölümünden sonra ülkesinde prens unvanı ile onurlandırılmıştır. çin'in belli bölgelerinde adına tapınaklar inşa edilmiştir. 1300'lü yıllarda konfüçyüs'e olan bu sevgi aşırılığa kaçınca tasvirlerinin tapınaklarda bulunması imparator tarafından yasaklanmıştır. ancak yaklaşık 600 sene sonra imparatoriçe dowager, gök'e sunulan kurbanların aynısının konfüçyüs'e de sunulacağı ile ilgili bir ferman yayımlamıştır. böylece, konfüçyüsçülük yeniden çin'in resmi ve milli dini haline gelmiştir.
çin'de 1313'den 1905'e kadar sürdürülen devlet görevliliği sınavları konfüçyüs'ün "dört kitap" olarak bilinen eserlerinden yapılmıştır. konfüçyüs kendisinin peygamber olmadığını söyleyip dinle ilgili herhangi bir sözde bulunmamış olsa da geniş kitleler tarafından adına kurbanlar sunulup mabetler inşa edilmiştir.
soylu bir aileden geldiği bilinen konfüçyüs'ün çocukluğu yoksulluk içinde geçmiştir. babasını erken yaşta kaybettiği için annesi tarafından yetiştirilmiştir. okuma yazmayı annesinden, dil eğitimini, müzik, ok yay kullanımı ve sayısal hesaplamaları dedesinden öğrenmiştir. yirmili yaşlarının başında da annesini kaybetmiştir. varlıklı ailelerin çocuklarına özel dersler vererek geçimini sağlamıştır.
engin bilgisi, özlü sözleri ve ahlak felsefesi sebebiyle döneminde peygamber olarak görülmüştür. lakin kendisi dinle ilgili hiçbir sözde bulunmadığı gibi peygamber olmadığını da açıkça belirtmiştir. iyi bir öğretmen, öğretici olduğu geniş kitleler tarafından kabul edilse de o bunu da kabul etmeyerek sadece bilgiye aç olduğunu belirtmiştir. oluşturmuş olduğu eğitim sistemi günümüzde de kabul görürken, öğretileri de yüzyıllardır insanlık için ışık olmuştur.
ölümünden sonra ülkesinde prens unvanı ile onurlandırılmıştır. çin'in belli bölgelerinde adına tapınaklar inşa edilmiştir. 1300'lü yıllarda konfüçyüs'e olan bu sevgi aşırılığa kaçınca tasvirlerinin tapınaklarda bulunması imparator tarafından yasaklanmıştır. ancak yaklaşık 600 sene sonra imparatoriçe dowager, gök'e sunulan kurbanların aynısının konfüçyüs'e de sunulacağı ile ilgili bir ferman yayımlamıştır. böylece, konfüçyüsçülük yeniden çin'in resmi ve milli dini haline gelmiştir.
çin'de 1313'den 1905'e kadar sürdürülen devlet görevliliği sınavları konfüçyüs'ün "dört kitap" olarak bilinen eserlerinden yapılmıştır. konfüçyüs kendisinin peygamber olmadığını söyleyip dinle ilgili herhangi bir sözde bulunmamış olsa da geniş kitleler tarafından adına kurbanlar sunulup mabetler inşa edilmiştir.
devamını gör...
40 yaşında adamsın sözlükte ne işin var sözü
cumhurbaşkanı olacak yaş 40 yaş, hz muhammet 40 yaşında peygamber oldu.
öyle böyle bir yaş değildir 40 yaş.
öyle böyle bir yaş değildir 40 yaş.
devamını gör...
ölmek
biyolojik yaşam süresinin dolması ile gerçekleşen doğal ve sakin versiyonunu ve sonrasında neler olacağını çok merak ettiğim durum.
her şey yerinde ve zamanında güzel tabii.
edit: bu konuyla ilgili olarak flatliners adında ilginç bir bir film keşfettim. izlemedim ama muhakkak ilgilenenler olacaktır. izleyince ilgili başlığa yazacağım.
her şey yerinde ve zamanında güzel tabii.
edit: bu konuyla ilgili olarak flatliners adında ilginç bir bir film keşfettim. izlemedim ama muhakkak ilgilenenler olacaktır. izleyince ilgili başlığa yazacağım.
devamını gör...
biraz da entelektüel yazarlardan bahsedilmesi
hocam entelektüel olacakken yazım hatası yapmışsınız?*
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının favori yara izleri
tam iki kaşımın ortasındaki yuvarlak yara izim. küçükken koşuyormuşum düşmüşüm ve oraya taş girmiş valla nasıl düşmüşsem izi hala ilk günkü gibi.
devamını gör...
hümanizmin eleştirisi
hümanizm insan-merkezcilik demektir. batı bilim ve felsefe anlayışının bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. tanrı-merkezci düşünceye karşı oluşturulmuş felsefi bir yaklaşımdır.
hümanizmin temel sorunu bizatihi kendisidir, insanı merkeze alan bir anlayışla ifade edilmek istenen şey esasen insancıllığı materyalist bir eksene oturtmaktır. batının reformlar ve rönesansla oluşturmaya çalıştığı yeni bilimsel ve felsefi anlayış materyalizm üzerine kuruluydu, her şeyi manevi kılıflarından soyutlamaya çalışan bu anlayışın bir tezahürüde bu ucube hümanizm anlayışıdır.
dini inancını hayatının merkezine alan ve davranışlarınıda buna göre şekillendiren bir kimse, eylemlerinde tanrıyı hoşnut etmek ve dini öğütleri baz alarak çevresine faydalı olmakla mükelleftir.
hümanizm anlayışı ise tanrıyı ve dini bu duyarlılığın, insancıllığın kaynağı ve sürdürücüsü olmaktan soyutlayarak, insanın eylemlerinde kendi hür iradesini baz alarak haraket etmesi gerektiğini salık verir. elbette insanın hassasiyetini, duyarlılığını, eylemlere yansıtması için tanrının dikte etmesine ihtiyacı yok. tanrının nasihatleri, toplumsal düzeni sağlamak ve korumak adına insanlar arasında bir işleyiş biçimi tesis etmek içindir. dayanak noktası tanrısal bir kaynak olan anlayışla, dayanak noktası herkesin şahsi anlayışı ve insiyatifine bırakılmış olan bir anlayış mı daha mantıklı ve tutarlı bir şekilde işler. eğer devlet gibi bir kurum aracılığıyla alt yapı ve hizmetler yürütülmeseydi ve tüm bu işler halkın kendi kendine organize olup işleri yürütmesine bırakılsaydı neler olacağını siz düşünün.
hümanizmde esasen rasyonellik hakimdir. sevgi, hoşgörü, yardımseverlik gibi duygusal yakıştırmalar sonradan hümanizme adapte edilen olgulardır. bunların yerine insanı merkeze alan, insanı yücelten, evrendeki en değerli şeyi insan kabul eden bu anlayışın asıl gayesi insanın konumunu tanrıdan ve dinden ayırıp yeniden evrensel değerler üzerine temellendirmektir. bu kötü bir şey değildir insanı tanrıdan ve dinden bağımsız bir şekilde de tanımlayabilirsiniz, ortaya ayrı bir şey çıkmaz, lakin insanı tanrısızlaştırmak yada tanrıya olan ihtiyacı yoksayabilmek için böyle bir anlayış geliştiriyorsanız tanrısız insan modelinin toplumsal düzeni temelden sarsıp toplumu kaosa sürükleyeceğinide hesaba katmışsınız demektir.
inançsız insanların yaşadığı toplumda neden kaos çıksın ki diye düşünebilirsiniz. toplumsal düzeni sağlayan bir çok erk vardır bunlardan biri yasa biri devlet biride din kurumudur. yasa ve devletle toplumsal düzeni sağlayabilirsiniz ama hangi yönde gelişip ilerleyeceği tamamen toplumun keyfine kalmış olur. din kurumu ise yasaları ve devleti belirli bir ideal doğrultusunda dizginler. bu durum birey içinde böyledir. hümanist felsefenin herhangi bir bağlayıcılığı yok, insana değer veren bu anlayış kulağa hoş geliyor ama öyle insanlar var ki toplumda ne kadarı bu değeri hak ediyor tartışılır. günlük yaşantımızda bile gıcık olduğumuz onlarca insan vardır muhakkak neden bunlarıda sevip yüceltelim bu gibi binlerce durum var gerçek hayatta hümanizmle idare edilebilecek kadar basit insan ilişkiler yok. iradesi sağlam sabırlı ve inançlı insanlar dahi zorlanabiliyor insan ilişkilerinde. hümanizm hem yetersiz, hem işlevsiz, hemde gerçek hayatta karşılığı olmayan bir düşüncedir.
her insanda bir ölçüde sevgi, şefkat, merhamet, hoşgörü, geçimlilik mevcut zaten bunu kullanırken dini bağlayıcılıklarını yada hümanist felsefesini hesaba katarak yapmıyor zaten fakat aksi bir şey yapacak olduğu zaman yasakları anımsayıp cayabiliyor. dinin alıkoyabilme yeteneği var ve güçlü bir motivasyon kaynağıdır. hümanizm ise kimseye zarar vermemeyi bireye salık verir sadece hatta insiyatifine bırakır öylece.
hümanizm dinsiz insanın dini gibidir adeta. ateistler ve deistler için bulunmaz bir argümandır. insan sevgisi. insan sevgisi ile peynir gemisi yürümez. herkese herşeye sevgi ve saygı duyabilirim diyen adama gülerler. insanoğlu sevgiyide nefretide, iyiliğide kötülüğüde, her türlü güzelliği ve çirkiliği kendinde barındıran bir canlı ve nerde hangi tarafının ortaya çıkacağıda belli değil. insanoğlu rasyonel olmak zorunda potansiyelini bilip ona göre haraket etmeli. tanrı ve din insanlık tarihiyle başlayan ayrılmaz tümleşik bir olgu. bunu insanın kodlarından silip atamazsınız. insan aciz ve zavallı bir yaratıkken onu en yüce varlık kabul etmek ahmaklıktan başka bir şey olamaz.
hümanizmin temel sorunu bizatihi kendisidir, insanı merkeze alan bir anlayışla ifade edilmek istenen şey esasen insancıllığı materyalist bir eksene oturtmaktır. batının reformlar ve rönesansla oluşturmaya çalıştığı yeni bilimsel ve felsefi anlayış materyalizm üzerine kuruluydu, her şeyi manevi kılıflarından soyutlamaya çalışan bu anlayışın bir tezahürüde bu ucube hümanizm anlayışıdır.
dini inancını hayatının merkezine alan ve davranışlarınıda buna göre şekillendiren bir kimse, eylemlerinde tanrıyı hoşnut etmek ve dini öğütleri baz alarak çevresine faydalı olmakla mükelleftir.
hümanizm anlayışı ise tanrıyı ve dini bu duyarlılığın, insancıllığın kaynağı ve sürdürücüsü olmaktan soyutlayarak, insanın eylemlerinde kendi hür iradesini baz alarak haraket etmesi gerektiğini salık verir. elbette insanın hassasiyetini, duyarlılığını, eylemlere yansıtması için tanrının dikte etmesine ihtiyacı yok. tanrının nasihatleri, toplumsal düzeni sağlamak ve korumak adına insanlar arasında bir işleyiş biçimi tesis etmek içindir. dayanak noktası tanrısal bir kaynak olan anlayışla, dayanak noktası herkesin şahsi anlayışı ve insiyatifine bırakılmış olan bir anlayış mı daha mantıklı ve tutarlı bir şekilde işler. eğer devlet gibi bir kurum aracılığıyla alt yapı ve hizmetler yürütülmeseydi ve tüm bu işler halkın kendi kendine organize olup işleri yürütmesine bırakılsaydı neler olacağını siz düşünün.
hümanizmde esasen rasyonellik hakimdir. sevgi, hoşgörü, yardımseverlik gibi duygusal yakıştırmalar sonradan hümanizme adapte edilen olgulardır. bunların yerine insanı merkeze alan, insanı yücelten, evrendeki en değerli şeyi insan kabul eden bu anlayışın asıl gayesi insanın konumunu tanrıdan ve dinden ayırıp yeniden evrensel değerler üzerine temellendirmektir. bu kötü bir şey değildir insanı tanrıdan ve dinden bağımsız bir şekilde de tanımlayabilirsiniz, ortaya ayrı bir şey çıkmaz, lakin insanı tanrısızlaştırmak yada tanrıya olan ihtiyacı yoksayabilmek için böyle bir anlayış geliştiriyorsanız tanrısız insan modelinin toplumsal düzeni temelden sarsıp toplumu kaosa sürükleyeceğinide hesaba katmışsınız demektir.
inançsız insanların yaşadığı toplumda neden kaos çıksın ki diye düşünebilirsiniz. toplumsal düzeni sağlayan bir çok erk vardır bunlardan biri yasa biri devlet biride din kurumudur. yasa ve devletle toplumsal düzeni sağlayabilirsiniz ama hangi yönde gelişip ilerleyeceği tamamen toplumun keyfine kalmış olur. din kurumu ise yasaları ve devleti belirli bir ideal doğrultusunda dizginler. bu durum birey içinde böyledir. hümanist felsefenin herhangi bir bağlayıcılığı yok, insana değer veren bu anlayış kulağa hoş geliyor ama öyle insanlar var ki toplumda ne kadarı bu değeri hak ediyor tartışılır. günlük yaşantımızda bile gıcık olduğumuz onlarca insan vardır muhakkak neden bunlarıda sevip yüceltelim bu gibi binlerce durum var gerçek hayatta hümanizmle idare edilebilecek kadar basit insan ilişkiler yok. iradesi sağlam sabırlı ve inançlı insanlar dahi zorlanabiliyor insan ilişkilerinde. hümanizm hem yetersiz, hem işlevsiz, hemde gerçek hayatta karşılığı olmayan bir düşüncedir.
her insanda bir ölçüde sevgi, şefkat, merhamet, hoşgörü, geçimlilik mevcut zaten bunu kullanırken dini bağlayıcılıklarını yada hümanist felsefesini hesaba katarak yapmıyor zaten fakat aksi bir şey yapacak olduğu zaman yasakları anımsayıp cayabiliyor. dinin alıkoyabilme yeteneği var ve güçlü bir motivasyon kaynağıdır. hümanizm ise kimseye zarar vermemeyi bireye salık verir sadece hatta insiyatifine bırakır öylece.
hümanizm dinsiz insanın dini gibidir adeta. ateistler ve deistler için bulunmaz bir argümandır. insan sevgisi. insan sevgisi ile peynir gemisi yürümez. herkese herşeye sevgi ve saygı duyabilirim diyen adama gülerler. insanoğlu sevgiyide nefretide, iyiliğide kötülüğüde, her türlü güzelliği ve çirkiliği kendinde barındıran bir canlı ve nerde hangi tarafının ortaya çıkacağıda belli değil. insanoğlu rasyonel olmak zorunda potansiyelini bilip ona göre haraket etmeli. tanrı ve din insanlık tarihiyle başlayan ayrılmaz tümleşik bir olgu. bunu insanın kodlarından silip atamazsınız. insan aciz ve zavallı bir yaratıkken onu en yüce varlık kabul etmek ahmaklıktan başka bir şey olamaz.
devamını gör...
cahit sıtkı tarancı
asıl ismi hüseyin cahit'tir. öyle uzun cümleler kurmaz, dili canlı ve temizdir. lise yıllarında arkadaşlarına mektup gelip kendisine gelmediği için, kendini yalnız hissedip üzüldüğünden kendi kendine mektup yazıp göndermiş, sonrasında da sevinçle mektuplarını karşılamıştır.
ne doğan güne hükmüm geçer,
ne halden anlayan bulunur;
ah aklımdan ölümüm geçer;
sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
ve gönül tanrısına der ki:
-pervam yok verdiğin elemden;
her mihnet kabulüm, yeter ki
gün eksilmesin penceremden!
ne doğan güne hükmüm geçer,
ne halden anlayan bulunur;
ah aklımdan ölümüm geçer;
sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
ve gönül tanrısına der ki:
-pervam yok verdiğin elemden;
her mihnet kabulüm, yeter ki
gün eksilmesin penceremden!
devamını gör...
saygı hakkında dile getirilmeyenler
'bizim halk zayıflığı sevmiyor. bir ortamda mütevazı olmaya kalkarsanız saygı hemen azalmaya başlar, hissedersiniz 'diyerek en iyi açıklama yapılmıştır.
(bkz: )(bkz: nuri bilge ceylan)
(bkz: )(bkz: nuri bilge ceylan)
devamını gör...
zengin müslümanların gösteriş meraklısı olması
zengin laik/dindar/liberal/faşist/ülkücü/yobaz zenginlerin gösteriş meraklısı olması ile aynı durumdur. algıda seçicilik ve inceleyenin inancına ters davranışlar nedeniyle daha çok göze batmaktadır. görgüsüz her inançta/inançsızlıkta görgüsüzdür ya da görgüsüzlüğün dini olmaz da diyebiliriz.
devamını gör...
gamzedeyim deva bulmam
devamını gör...
yazarların zayıflama serüvenleri
2 ayda 22 kilo verdim. kendinizi tanıyın yeter dostlar. uzman olmadığım bir konuda tavsiye vermem pek doğru olmayacaktır
devamını gör...
iyi bir insanın acımasız bir insana dönüşmesi
gerçekten iyi bir insan birinden kötülük gördü diye kalkıp herkese karşı acımasız olmaz. sadece o kişiye karşı gösterir tepkisini. sırf biri bizi üzdü bize kazık attı diye suçu diğer tüm insanlardan da çıkaramayız değil mi? ben de çok merhametli bir insanım. bunu övünmek için söylemiyorum yanlış anlamayın ama mizaç olarak merhametli biriyim yani. bazen bu iyi niyetimi kötüye kullananlar tabiki oluyor ama bunu farkettiğimde sadece o kişiye karşı tepkimi koyuyorum bunun acısını başkalarından çıkarmıyorum herkese kötü olmuyorum yani. bence olması gereken bu.
devamını gör...
(tematik)
lügaz
divan şiirinde ''bilmece'' yerine kullanılan kelimedir.
(bkz: fıtnat hanım) tarafından fazlaca yazılmıştır.
(bkz: fıtnat hanım) tarafından fazlaca yazılmıştır.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının çizimleri
birkaç ay öncesinden bir çizim.
sene boyu durup yaz tatilinde defterle kaleme sarılan biriyim maalesef
resimag.com/p1/9f364a3edef9.jpeg
sene boyu durup yaz tatilinde defterle kaleme sarılan biriyim maalesef
resimag.com/p1/9f364a3edef9.jpeg
devamını gör...
yazarların duymuş olduğu en garip isim
kimsenin yazmamasına şaşırdığım isimdir.
(bkz: zebercet)
edit: ha bir de şey var: (bkz: abdülrezzak)*
(bkz: zebercet)
edit: ha bir de şey var: (bkz: abdülrezzak)*
devamını gör...
meşşaiye
meşşaiye (yürüyenler), islam düşüncesi ve aristo felsefesini uzlaştırmaya çalışmışlardır. nitekim aristo felsefesini kendilerine rehber edinmişlerdir. akıl ile islam inançlarını açıklamaya çalışmışlardır. en önemli temsilcileri: farabi, ibn-i sina ve ibn-i rüşd’tür. aristo’nun izinde yürüdükleri için de bu felsefeye meşşai (yürüyen) felsefesi denilmektedir.
devamını gör...
uykusunda sayıklayan sevgili
bir de bunun uykusunda konuşan eş versiyonu var. sabah uyanıp gece sayıkladıklarının hesabı sorulduğunda bahanesi hazırdır 'rüyamda entry giriyordum yea'. yemezler koçum.
devamını gör...

