çocukluğun sonu
arthur c. clarke'ın 1953 basımı kitabı. çocukluğun sonu ismiyle türkçe'ye çevrilmiştir.
uzun zamandır ara vermiştim bilim kurgu okumaya, şahane bir başlangıç oldu benim için bu kitap.
yazar, kimi yerde verdiği inanılmaz detaylarla büyüledi beni kimi yerde ise sabit fikirleriyle şaşırttı. böyle ilerici bir kitapta ne sabit fikrinden bahsediyorsun derseniz bilimin yalnız(!) batıdan doğduğu iddia ediliyor kitapta.
“insanın bir eksiği yoksa, hırsızlık yapmak anlamsızdı. (...) psikolojik sorunlarının çoğu çözüldüğü için insanlar çok daha sağlıklı ve aklı başında davranıyordu. (...) her türden çatışma ve anlaşmazlıkların sona ermesi, yaratıcı sanatın da bitmesine yol açtı. hem amatör, hem profesyonel sayısız icracı bulunsa da, bir nesil boyunca edebiyat, müzik, resim ya da heykeltıraşlık alanında gerçek manada başarılı hiçbir eser çıkmadı.”
uzun zamandır ara vermiştim bilim kurgu okumaya, şahane bir başlangıç oldu benim için bu kitap.
yazar, kimi yerde verdiği inanılmaz detaylarla büyüledi beni kimi yerde ise sabit fikirleriyle şaşırttı. böyle ilerici bir kitapta ne sabit fikrinden bahsediyorsun derseniz bilimin yalnız(!) batıdan doğduğu iddia ediliyor kitapta.
“insanın bir eksiği yoksa, hırsızlık yapmak anlamsızdı. (...) psikolojik sorunlarının çoğu çözüldüğü için insanlar çok daha sağlıklı ve aklı başında davranıyordu. (...) her türden çatışma ve anlaşmazlıkların sona ermesi, yaratıcı sanatın da bitmesine yol açtı. hem amatör, hem profesyonel sayısız icracı bulunsa da, bir nesil boyunca edebiyat, müzik, resim ya da heykeltıraşlık alanında gerçek manada başarılı hiçbir eser çıkmadı.”
devamını gör...
kalk yerine yat
(bkz: kalk yerine yat)
devamını gör...
gece on ikiden sonra zamanın hızla akması
güzel bir insanla konuşuyorsanız maalesef gerçek olan olaydır.
hoşunuza giden bir eylem yaparken gerçekten zaman hızlı geçiyor ve üzülüyor insan.
psikolojide adı ne bu olayın sözlüğün psikoloji okuyan tayfası açıklayın lan.
hoşunuza giden bir eylem yaparken gerçekten zaman hızlı geçiyor ve üzülüyor insan.
psikolojide adı ne bu olayın sözlüğün psikoloji okuyan tayfası açıklayın lan.
devamını gör...
badı saba
bâd-ı sabâ
sabahleyin esen, ruhu okşayan, huzur veren hafif rüzgar, seher yeli.
farsça bir söz öbeğidir.
ey bad-ı saba yare varıp halimi söyle
sabahleyin esen, ruhu okşayan, huzur veren hafif rüzgar, seher yeli.
farsça bir söz öbeğidir.
ey bad-ı saba yare varıp halimi söyle
devamını gör...
helios (yazar)
helios ile bizim bizzat tanışmamız, hepsi grubunun klip çekimlerinde yaşandı.
genç, gürbüz helios arkadaşımız kamera arkasında, ben makyöz olarak görev aldım ekipte. ekibin kaşını gözünü yaparken devamlı birbirleri ile atışmalarından gelecek bir depremin artçıları yaşanıyordu sanki. helios dedim, bu iş patlar. "parasını alalım da patlarsa da patlasın" lafları hâlâ kulaklarımda çınlıyor, 12 sene olmuş bak olay olalı.
aralık 2008'deyiz, 2019'un başında çıkacak klip için etilerdeki stüdyoda işlerim bitti, kızları pirüpak bir şekilde çekime gönderdim. zaten birbirleri ile devamlı tartışma içerisindeler, çiğdemimi * alıp kenara geçtim ben. aksiyon var sonuçta, kaçırmam.
önce yasemin, cemre'nin yanlış bir hareket yapmasına tutuldu, baştan aldılar, ama gerginlik had safhada, herkes terliyor, ben devamlı makyaj tazeliyorum. sanki sette tüp patlamış, ben bir oraya bir buraya. zannedersin ki 4 kadının birisinin kına gecesi. tam bir saçmalık.
sonra ne oldu? helios'un telefonu çaldı abi. bildiğin telefonu çaldı, cebinde de değil, geride bırakmış. zil sesi de şimdi, çok rencide etmek istemiyorum, söylemeyeceğim neyse.
zaten kibrit görmüş kız kaçıran gibi tüm grubun üyeleri, yine çekime ara verildi, bu sefer bir önceki olaydan suçlu cemre parladı, yok öyle şey olur muymuş, yok kaç saattir sıcaktan pişmişler falan. dostlar, aralık ayı, etilerde, sıcacık çekimdeler. sigara içerken titriyorlar ama. neyse çok gömmeyeceğim.
tabi helios'a gülçin arka çıktı. zaten ben setin başından beri bir kıpırtı, bi kelebeklenme, bi bıngıl durumu seziyordum. gülçin helios'un çalan telefonunu savununca, "ne var canım, az önce de eren'in telefonu çaldı kimsenin sesi çıkmadı" şeklinde durumu normalleştirmeye çalışınca gerilen ipler toptu, kapı açıp kaldı, cereyan yaptı.
çekim bitti ama bir de bize sorun nasıl bitti. hayatımın en zor günü. şu anda gel bana önce 4 kızın, sonra ajda pekkanın makyajını tamamlayacaksın desen, yaklaşmam bile.
demem o ki hepsi grubunun dağılmasının asıl nedeni, helios'un yakışıklılığıdır. bunu birçok platformda anlatasam da, teklifleri reddedip zamanında magazin programlarına çıkmasam da, açıklamak bugüneymiş.
inanmayanlar aha şuradaki şarkıya bakıp ikili arasındaki sıkıntıyı görebilir. hangisi hangisi diye sormayın, çok zaman oldu hatırlamıyorum inanın.
seviliyorsun helios, çok sıkıldım it işinden, en yakın zamanda setlere dönüyorum. umarım daha sık görüşürüz.
edit: heyecandan isimleri karıştırmışım editi.
genç, gürbüz helios arkadaşımız kamera arkasında, ben makyöz olarak görev aldım ekipte. ekibin kaşını gözünü yaparken devamlı birbirleri ile atışmalarından gelecek bir depremin artçıları yaşanıyordu sanki. helios dedim, bu iş patlar. "parasını alalım da patlarsa da patlasın" lafları hâlâ kulaklarımda çınlıyor, 12 sene olmuş bak olay olalı.
aralık 2008'deyiz, 2019'un başında çıkacak klip için etilerdeki stüdyoda işlerim bitti, kızları pirüpak bir şekilde çekime gönderdim. zaten birbirleri ile devamlı tartışma içerisindeler, çiğdemimi * alıp kenara geçtim ben. aksiyon var sonuçta, kaçırmam.
önce yasemin, cemre'nin yanlış bir hareket yapmasına tutuldu, baştan aldılar, ama gerginlik had safhada, herkes terliyor, ben devamlı makyaj tazeliyorum. sanki sette tüp patlamış, ben bir oraya bir buraya. zannedersin ki 4 kadının birisinin kına gecesi. tam bir saçmalık.
sonra ne oldu? helios'un telefonu çaldı abi. bildiğin telefonu çaldı, cebinde de değil, geride bırakmış. zil sesi de şimdi, çok rencide etmek istemiyorum, söylemeyeceğim neyse.
zaten kibrit görmüş kız kaçıran gibi tüm grubun üyeleri, yine çekime ara verildi, bu sefer bir önceki olaydan suçlu cemre parladı, yok öyle şey olur muymuş, yok kaç saattir sıcaktan pişmişler falan. dostlar, aralık ayı, etilerde, sıcacık çekimdeler. sigara içerken titriyorlar ama. neyse çok gömmeyeceğim.
tabi helios'a gülçin arka çıktı. zaten ben setin başından beri bir kıpırtı, bi kelebeklenme, bi bıngıl durumu seziyordum. gülçin helios'un çalan telefonunu savununca, "ne var canım, az önce de eren'in telefonu çaldı kimsenin sesi çıkmadı" şeklinde durumu normalleştirmeye çalışınca gerilen ipler toptu, kapı açıp kaldı, cereyan yaptı.
çekim bitti ama bir de bize sorun nasıl bitti. hayatımın en zor günü. şu anda gel bana önce 4 kızın, sonra ajda pekkanın makyajını tamamlayacaksın desen, yaklaşmam bile.
demem o ki hepsi grubunun dağılmasının asıl nedeni, helios'un yakışıklılığıdır. bunu birçok platformda anlatasam da, teklifleri reddedip zamanında magazin programlarına çıkmasam da, açıklamak bugüneymiş.
inanmayanlar aha şuradaki şarkıya bakıp ikili arasındaki sıkıntıyı görebilir. hangisi hangisi diye sormayın, çok zaman oldu hatırlamıyorum inanın.
seviliyorsun helios, çok sıkıldım it işinden, en yakın zamanda setlere dönüyorum. umarım daha sık görüşürüz.
edit: heyecandan isimleri karıştırmışım editi.
devamını gör...
köylü yazardan ironiler
tanımlarıni sevdiğim ve çokça samimi bulduğum yazardir kendileri :)
devamını gör...
hayatın nasıl gittiğini şarkı sözü ile anlatmak
ya dışındasındır çemberin
ya da içinde yer alacaksın
kendin içindeyken
kafan dışındaysa
ya da içinde yer alacaksın
kendin içindeyken
kafan dışındaysa
devamını gör...
günaydın sözlük
günaydın sözlük…
ama öyle, inşaat kumuyla oynayan bir çocuğun, kumu eşelerken kedi bokuyla karşılaşması gibi kötü sürprizli bir günaydın değil elbet…
canınızın “ bi’şey “ çektiği ama ne çektiğini bilemediğiniz bir akşam, açtığınız buzdolabının içini boş boş seyrederken, gözünüze çarpan dondurma kutusunun içinden, anne yapımı ev keki çıkmış gibi sürprizli bir günaydın…
beklenmedik bi’ günaydın…
“ ona küçük sürprizler yapın “ lı bir günaydın…
ama öyle, inşaat kumuyla oynayan bir çocuğun, kumu eşelerken kedi bokuyla karşılaşması gibi kötü sürprizli bir günaydın değil elbet…
canınızın “ bi’şey “ çektiği ama ne çektiğini bilemediğiniz bir akşam, açtığınız buzdolabının içini boş boş seyrederken, gözünüze çarpan dondurma kutusunun içinden, anne yapımı ev keki çıkmış gibi sürprizli bir günaydın…
beklenmedik bi’ günaydın…
“ ona küçük sürprizler yapın “ lı bir günaydın…
devamını gör...
en korkulan ölüm şekli
en korkutan şekli yanmak bence. parmağını ateşe 3 saniye tutsan acıdan sıçrayacak seviyeye geliyorsun. bide cayır cayır düşünüyorum da çok zor olmalı.
devamını gör...
menstrüel siklus düzensizlikleri
oligomenore:35 günden uzun süren aralıklarla oluşan kanamalardır.
polimenore:24 günden kısa aralıklarla oluşan kanamalardır.
menoraji:miktarı fazla(>80ml) süresi (>8gün) uzun ancak düzenli kanamalardır.(özellikle adenomiyozis)
metroraji:kanama aralıkları düzensiz,ancak miktarı normal olan kanamalardır.(endometriyal polipler,endometrit)
menometroraji: zamanı düzensiz ve sık aralıklarla oluşan fazla miktarda ve uzun süreli kanama.
hipomenore: miktarı az kanama(<20ml)
hipermenore:miktarı fazla kanama(>80ml)
polimenore:24 günden kısa aralıklarla oluşan kanamalardır.
menoraji:miktarı fazla(>80ml) süresi (>8gün) uzun ancak düzenli kanamalardır.(özellikle adenomiyozis)
metroraji:kanama aralıkları düzensiz,ancak miktarı normal olan kanamalardır.(endometriyal polipler,endometrit)
menometroraji: zamanı düzensiz ve sık aralıklarla oluşan fazla miktarda ve uzun süreli kanama.
hipomenore: miktarı az kanama(<20ml)
hipermenore:miktarı fazla kanama(>80ml)
devamını gör...
mümtaz soysal
prof. dr. osman mümtaz soysal 1929 yılında zonguldak'ta doğmuştur. 1949 yılında galatasaray lisesi'nden, 1953 yılında iseankara siyasal bilgiler fakültsesi'nden mezun oldu. ortadoğu amme idaresi enstitüsü'nde asistan olarak görevlendirildi. daha sonra ankara üniversitesi hukuk fakültesi'nden 1954'te tarihinde mezun oldu. 1955 yılında birleşmiş milletler bursuyla london school of economics’t araştırmalarda bulundu ve 1956 yılında londra’dan dönerek siyasal bilgiler fakültesinde idare hukuku asistanı olarak görevine devam etti. soysal, “demokratik iktisadi planlama için siyasi mekanizma” isimli doktora teziyle 1958 yılında türkiye’nin ilk siyaset bilimi doktoru unvanını kazandı. rockefeller bursuyla 1959 yılında abd’ye giderek princeton ve berkeley üniversitelerinde akademik çalışmalarına devam etti ve 1960 yılında tekrar ülkeye döndü. 1960 darbesinden sonraki anayasayı hazırlamakla görevli anayasa komisyonunda görev aldı. 1963'te sbf'de doçent, 1969'da profesör oldu. 1971 yılında aynı fakültenin dekanlığına seçildi. 1969 ile 1971 tarihleri arasında akdeniz sosyal bilim araştırma konseyi'nde başkanlık yaptı. 1974 ile 1978 tarihleri arasında da uluslararası af örgütü’ünde ikinci başkanlık görevini üstlendi. 1979'da bm eğitim, bilim ve kültür örgütü (unesco) uluslararası insan hakları öğretimi ödülü'nü aldı. siyasal bilgiler fakültesinden 14 nisan 1992 tarihinde emekli oldu. 1995 genel seçimleri'nde dsp’den zonguldak milletvekili seçildi. 1998'de bülent ecevit ve rahşan ecevit’le yaşadığı anlaşmazlıktan sonra dsp’den ayrıldı. 2002'de bağımsız cumhuriyet partisi'ni kurdu ve partinin genel başkanı seçildi. 2000’li yıllarda devam eden kıbrıs görüşmelerinde kuzey kıbrıs türk cumhuriyeti (kktc) cumhurbaşkanı rauf denktaş’a danışmanlık yaptı. 11 kasım 2019 tarihinde de istanbul beşiktaş'taki evinde vefat etti.
eserleri;
avrupa birliği ve türkiye (1954)
demokratik iktisadi planlama için siyasi mekanizma (1958)
dış politika ve parlamento (1964)
halkın yönetime etkisi (1965)
dinamik anayasa anlayışı (1969)
100 soruda anayasanın anlamı (1969)
güzel huzursuzluk (1975)
demokrasiye giderken (1982)
düşünceler günlüğü (1995)
kaynak bağlantılar;
hukukbook.com/prof-dr-mumta...
www.bbc.com/turkce/haberler...
www5.tbmm.gov.tr/yayinlar/b...
eserleri;
avrupa birliği ve türkiye (1954)
demokratik iktisadi planlama için siyasi mekanizma (1958)
dış politika ve parlamento (1964)
halkın yönetime etkisi (1965)
dinamik anayasa anlayışı (1969)
100 soruda anayasanın anlamı (1969)
güzel huzursuzluk (1975)
demokrasiye giderken (1982)
düşünceler günlüğü (1995)
kaynak bağlantılar;
hukukbook.com/prof-dr-mumta...
www.bbc.com/turkce/haberler...
www5.tbmm.gov.tr/yayinlar/b...
devamını gör...
hamile karısının karnını açarak poz veren adam
bunu eleştirenlerle, yolda hamile gördüğünde “vay be sevişiyor, hem de çıplak sevişiyor, demek çıplak olabiliyor ohş” diye aklına düştüğünden dolayı hamilelerin sokağa çıkmasını engellemeye çalışan güruh aynı kafadadır zannımca.
güruhdan örnek
güruhdan örnek
devamını gör...
ders çalışırken gelen meyve tabağı
devamını gör...
normal sözlük
eleştiriye karşı 'beğenmiyosanız daha iyisini siz yapın' demek = allah seni kahretsin bill gates..
eleştiriye karşı bir eleştiri olarak görülen ve sık karşılaştığımız bu tür kalıplar artık can sıkıcı bi hal aldı. genel anlamda kaçırılan noktayı söyleyip köşeme gidiyorum : yapılan eleştirilerin hiçbiri sözlüğü yıkmak, yermek, kahr-u perişan eylemek amaçlı yapılmıyo. aksine buradaki eksikleri çeşitli yollarla dile getiren insanın buraya kıymet verdiği çıkarımı daha muhtemel. o sebeple kimsenin eleştirilere karşı savunma gardına ihtiyacı yok. bu savunmanın da psikolojisi var ama o beni ilgilendirmiyo.
ikinci olarak genel konsept itibariyla kendi belirleyebileceğimiz bi frame var. başlıkları engelle butonu varken şahsen şikayet edecek bi şey bulamıyorum.
son olarak akışı daha kaliteli hale getirmek isteyip de şikayet eden arkadaşlara yönelik söylenilen diğer bill gates cevabı ise ' o halde sen yap insanlar da senden görüp yapsın'. yok öyle bi şey anasını satim polyanna mısınız siz. kaliteli addedilen başlıkların - kaliteli olarak üzerinde uzlaşılan başlık türleri hangileriyse artık - frame'e hakim olması gibi bi durum beklenti olarak bile absürt. buna yönelik beklenti ayrı absürt, bu yönde çabalamaya çalışmak ayrı absürt..
ayrıca beğenmiyosan şöyle böyle bla bla dediğiniz insanların daha önce neler yazdıklarına bi göz gezdirin ki sonra mahcup olmayın..
edit : genel kanılara ve eleştirilere gösterilen refklekslere yönelik bi entry.. kimsenin şahsını tanımıyorum..
eleştiriye karşı bir eleştiri olarak görülen ve sık karşılaştığımız bu tür kalıplar artık can sıkıcı bi hal aldı. genel anlamda kaçırılan noktayı söyleyip köşeme gidiyorum : yapılan eleştirilerin hiçbiri sözlüğü yıkmak, yermek, kahr-u perişan eylemek amaçlı yapılmıyo. aksine buradaki eksikleri çeşitli yollarla dile getiren insanın buraya kıymet verdiği çıkarımı daha muhtemel. o sebeple kimsenin eleştirilere karşı savunma gardına ihtiyacı yok. bu savunmanın da psikolojisi var ama o beni ilgilendirmiyo.
ikinci olarak genel konsept itibariyla kendi belirleyebileceğimiz bi frame var. başlıkları engelle butonu varken şahsen şikayet edecek bi şey bulamıyorum.
son olarak akışı daha kaliteli hale getirmek isteyip de şikayet eden arkadaşlara yönelik söylenilen diğer bill gates cevabı ise ' o halde sen yap insanlar da senden görüp yapsın'. yok öyle bi şey anasını satim polyanna mısınız siz. kaliteli addedilen başlıkların - kaliteli olarak üzerinde uzlaşılan başlık türleri hangileriyse artık - frame'e hakim olması gibi bi durum beklenti olarak bile absürt. buna yönelik beklenti ayrı absürt, bu yönde çabalamaya çalışmak ayrı absürt..
ayrıca beğenmiyosan şöyle böyle bla bla dediğiniz insanların daha önce neler yazdıklarına bi göz gezdirin ki sonra mahcup olmayın..
edit : genel kanılara ve eleştirilere gösterilen refklekslere yönelik bi entry.. kimsenin şahsını tanımıyorum..
devamını gör...
delik balonu şişirme çabası
cahile laf anlatmaya çalışmak gibi bir çabadır.
gereksizdir.
gereksizdir.
devamını gör...
biber dolmasının biberini yemeyen insan
o zaman pilav ye sözüne muhattap kalan insandır.
bu bir yaş alma işareti. yani kabuklarını yemeye başlama. belli bir yaşa kadar o kabuklar yenmiyor, yenemiyor.
sonra bir güncelleme geliyor insana ve bir anda yiyorsun ve hatta lezzetli bile bulabiliyorsun. aynısı türk kahvesi içinde geçerli. keza maden suyu. bakın atlet giymekte böyle bir şey. uygun yaş profiline ulaştığınız an yazın bile giyiliyor o atlet.
hayatın belli dönemlerinde gelen güncellemeler sihirli bir değnek gibi insanı direk değiştiriyor. garip ama gerçek.
bu bir yaş alma işareti. yani kabuklarını yemeye başlama. belli bir yaşa kadar o kabuklar yenmiyor, yenemiyor.
sonra bir güncelleme geliyor insana ve bir anda yiyorsun ve hatta lezzetli bile bulabiliyorsun. aynısı türk kahvesi içinde geçerli. keza maden suyu. bakın atlet giymekte böyle bir şey. uygun yaş profiline ulaştığınız an yazın bile giyiliyor o atlet.
hayatın belli dönemlerinde gelen güncellemeler sihirli bir değnek gibi insanı direk değiştiriyor. garip ama gerçek.
devamını gör...
tanrının varlığının ve tekliğinin ispatı
tanrının varlığı kanıtlanabilir olsaydı ve kanıtlansaydı bu bir bilimsel gerçek olurdu ve hepimiz buna inanmak değil, bu gerçeği kabul etmek zorunda kalırdık. inanmak da tam buradan geliyor işte. yeni tanrı kavramının ilk ortaya atıldığı günden beri, bu bilinemezdir. hiçbir bilimsel dayanağı yoktur.
devamını gör...
anne ve babanın çocuğuna yapabileceği en büyük iyilik
en büyük demek iddialı bir tanım olur. yapacağı iyilik güzelliklerden biri çocuğa hata yapma şansı tanımasıdır. çocukları biraz özgür bırakmak lazım.
bizim çocuklar yaptıkları hataların içine resmen hapsediliyor. çocuk hata yaptığı zaman yetişkinler tarafından o kadar acımasızca eleştiriliyor ki hata yapmaktan korkarak büyüyor. düşen çocuğa tokat atılıyor mesela. elindeki çatalı yanlışlıkla düşürmesi bile suratsızlık ile karşılanıyor. okula gidiyor, sınav kağıdını incelemesi yasaklanıyor, hakkını ararsa fazla verilen puanın iptali ile tehdit ediliyor. arkadaşı ile kavga etse karşı tarafın ebeveyni gelip dövüyor. müdür alıyor çocuğu, çocuğun ebeveyni o odanın içinde yokken uyarıyor, bağırıyor, gerekli görürse dövüyor. sayfalar dolusu örnek vermek mümkün.
çocuk dediğin düşer, kırar, döker, boş boş yorum yapar, başkalarına hava atmak için sesi gür çıkar gerekirse, deneysel takılır, bir ton hata yapar ancak türk insanı görmezlikten gelmeyi bilmediği için çocuğa hata şansı vermiyor. çocukla kendini yarıştırıyor koca koca insanlar. saçmalık, başka bir şey değil.
bizim çocuklar yaptıkları hataların içine resmen hapsediliyor. çocuk hata yaptığı zaman yetişkinler tarafından o kadar acımasızca eleştiriliyor ki hata yapmaktan korkarak büyüyor. düşen çocuğa tokat atılıyor mesela. elindeki çatalı yanlışlıkla düşürmesi bile suratsızlık ile karşılanıyor. okula gidiyor, sınav kağıdını incelemesi yasaklanıyor, hakkını ararsa fazla verilen puanın iptali ile tehdit ediliyor. arkadaşı ile kavga etse karşı tarafın ebeveyni gelip dövüyor. müdür alıyor çocuğu, çocuğun ebeveyni o odanın içinde yokken uyarıyor, bağırıyor, gerekli görürse dövüyor. sayfalar dolusu örnek vermek mümkün.
çocuk dediğin düşer, kırar, döker, boş boş yorum yapar, başkalarına hava atmak için sesi gür çıkar gerekirse, deneysel takılır, bir ton hata yapar ancak türk insanı görmezlikten gelmeyi bilmediği için çocuğa hata şansı vermiyor. çocukla kendini yarıştırıyor koca koca insanlar. saçmalık, başka bir şey değil.
devamını gör...

