kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

çok sevdiğim bir adamlar şarkısıdır. modunuz mu düşük, hayata mı kızdınız, motive mi lazım bir tık parmağınızın ucunda olan şarkı.
kiminin babası padişah, sorunu çözer
kiminin babası fotoğraftan gülümser
kimi gider uzaya öbürü bir odada
müebbet komada
her sabah yeni bir filme başladım
farklı sonlar istesem de hep aynı finalle bitti
sonra birden dank etti, dünyayı anladım
aldım onu karşıma anlatmaya başladım
koca yaşlı şişko dünya
koca yaşlı şişko dünya
devamını gör...

tadı ketçaptan çok daha güzel olan ama değeri bilinmeyen her türlü yemeğe yakışan ekonomi dostu sostur.
devamını gör...

daha yıkıcı bir duygu yok cidden öfkeden. öfke tetikler diğer duyguları da. yorucu bozucu ne varsa ona ait.
devamını gör...

zor ve çetrefilli zamanlarda sakin kalma, rahat huzurlu ve güven dolu olma durumuna denir.
hz. musa kavmi ile birlikte firavun ve ordusundan kaçıyor. ama yol tükenip kızıl denize geldiklerinde kavmi telaş içinde firavun'un kendilerini öldüreceği korkusuyla umutsuzca ve hayret içinde hz. musa'ya bakıyorlar. nitekim musa tam tersine rahat ve sakin bir şekilde kavmine korkmayın diyor ve asasını yere bırakıyor. o an bir mucize oluyor ve deniz iki yana yarılıp musa ve kavmine yol açıyor.
yine hz. muhammed sadık dostu hz. ebu bekir ile hicret ediyor. arkalarında mekkeli müşrikler peygamberi öldürmek için takip ediyorlar. peygamber ve ebu bekir bir mağaraya sığınıyorlar. sevr mağarası. müşrikler mağaranın önüne kadar geliyorlar. o anda ebu bekir hz. muhammed'e -gölgelerini görebiliyorum. eğilseler bizi görecekler, diyor. hz. muhammed ise hiç olmadığı kadar sakin bir şekilde -la tahzen innallaha meana (tasalanma allah bizimle beraberdir) diyor. nitekim müşrikler mağaranın girişine bir örümceğin örülmesi aylarca sürecek ağını ördüğünü ve kuşların mağaranın girişinde yuvalarından uçmadığını, içeride bir insan olmasının imkansız olduğuna kanaat getirerek geri dönüp gidiyorlar. peygamberin bu sakin durumuna sekine diyoruz.
devamını gör...

kitap , insan yaradılışının temelindeki vahşiliği ve vahşetin çirkin yüzünü ortaya koymuştur.
devamını gör...

dış ortamda yaşayabilecek duruma gelmiş fetüsün, karın duvarı ve uterusa yapılan kesi ile doğurtulmasıdır. sezaryenin amacı, tehlike altındaki anne ve fetüsün sağlığını kurtarmak, doğum eylemini başarılı ve kısa şekilde tamamlamaktır.
herhangi tıbbi bir zorunluluk olmadan anne baba adayının tercihiyle de yapılabilir. oysa sezaryen ile doğumda anne ölüm oranı daha yüksektir. aynı zamanda doğum sonrası enfeksiyon ve kanama riski daha yüksektir.
devamını gör...

bugün sizlere ön raffaelloculuk akımını kısaca anlatmak istiyorum ama önce...

yazıma başlamadan önce, sizlere iki resim göstereceğim.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
john everett millais'in ophelia'sı

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
john william waterhouse'un shallot leydisi

bu iki güzel resmi birçok yerde gördünüz değil mi? hatta birçoğunuz bu resimler sonrası john everett millais'i john william waterhouse'u araştırıp yaptığı resimleri hayranlıkla izledi...

işte, ön raffaelloculuk birçoğumuzun aşina olduğu, hayranlık duyduğu ama hakkında pek bilgi sahibi olmadığı bir resim akımı.

nedir bu ön raffaelloculuk, kimlerdir bu ön raffaellocular önce bundan bahsedelim.

ön raffaelloculuk veyahut özgün adıyla pre-raphaelita art, cennet vatan ingiltere'de, 1848 yılında ortaya çıkan sanat ve edebiyat akımıdır. bu sanat akımının isminin pre-raphalite art olma sebebi ise, raffaello öncesi sanatın daha saf, daha bilgelik ve donanım gerektirdiği düşündükleri için, o saf ve bilge sanatı geri getirmeyi amaçladıklarından dolayı pre-raphaelite art, yani ön raffaelloculuk olarak kararlaştırılmıştı.

gelelim en güzel ve en önemli kısma, kimdi bu ön raffaellocular?

bu akımın çekirdek kadrosu, ingiltere'nin kraliyet akademisinin belki de en donanımlı öğrencileri içerisinde yer alan william holman hunt, john everett millais ve dante gabriel rossetti'dir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
rosetti'nin leydi lilith'i.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
william holman hunt'ın dünyanın ışığı.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
john everett millais'in mariana'sı.

daha sonraları, james collinson, william michael rossetti, frederic george stephens ve bir heykeltıraş olan thomas woolner'ın da katılması ile, yedi kişilik ön raffaellocu kardeşler tamamlanmış oldu.

bu ön raffaellocuların tablolarında nelerden esinlendikleri, neleri resmettikleri ve o resimlerde neler anlatmak istediklerinden de kısaca bahsedelim madem.

başlarda kutsal kitaplardaki metinleri resmediyor ve bunu olabildikçe saf bir biçimde tuvale aktarmayı deniyorlardı. ama daha sonraları, arkeolojik kazılar neticesinde gerek antik yunan-roma, gerek orta çağ efsanelerine de bir şekilde bulaşmış oldular ve bu kısım, ilk başta aktarmayı denedikleri kutsal kitaplardaki metinlerden birkaç tık daha öne geçti.

antik yunan ve roma efsanelerinden, kral arthur efsanesine... orta çağ'ın epik şiirlerine ve hatta shakespeare'ın eserlerine kadar birçok şeyi resmettiler.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bunları resmederken ise, simgecilik üzerine kurulu üsluplarını hem daha da süslediler, hem de daha çarpıcı renkler ile bizlere aktardılar.

bu akıma kesin olarak bağlı diyemeyeceğimiz ama eserlerine belirgin bir biçimde ön raffaelloculuk sezilen sanatçılardan da birkaç örnek vermek isterim.
yazının en başında örneğini verdiğim sevgili john william waterhouse
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

frederic leighton
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
sophie gengembre anderson

charles william mitchell
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

ve son olarak girdiyi dante gabriel rosetti'nin bu akımı sürdürmüş şiirlerinden biri ile noktalıyorum.

"the ark of the lord of hosts
whose name is called by the name of him
who dwelleth between the cherubim.
o thou that in no house dost dwell,
but walk'st in tent and tabernacle.
for god of all strokes will have one
ın every battle that is done.
lancelot lay beside the well:
(god's graal is good)
10 oh my soul is sad to tell
the weary quest and the bitter quell;
for he was the lord of lordlihood,
and sleep on his eyelids fell.
lancelot lay before the shrine;
(the apple tree's in the wood)
there was set christ's very sign,
the bread unknown and the unknown wine
that the soul's life for a livelihood
craves from his wheat and vine."
devamını gör...

kendisi türkiye'nin kara kutusudur. biliyoruz ki münci inci'nin evinde, tayyip erdoğan'ın başbakan olacağı kararının canlı şahitlerindendir. ve ayrıca ingilizce bilmeyen ve üniversite mezunu olmayan birinin ülke yöneticisi olamayacağını savunmuştur.
kendisi, giyim tarzı ve hitabetiyle gönlümün adamıdır. lise çağlarımda kitaplarıyla tanışmış her mecrada takipçisi olmuştum.
ahde vefa kendisinin en önemli özelliğidir, neden mi?
zaman zaman sorgulardım bu adam meltem tv'de neden program yapar?
kendisi sağolsun bütün youtube yorumlarını okur ve cevap verir, anlattı tabi neden meltem tvvvvv...
profesör doktor haydar baş, erol hocanın annesinin cenazesine gittiği için haydar baş beye ömrü boyunca borçlu hissedeceğini dile getirdi.
erol hoca, yakın zamanda mehmet ağar'ın çirkin suçlardan aklanması gerektiğini söyledi, konu yine ve yeniden ahde vefa....
erol hocamızın kardeşi zamanında bir sıkıntı yaşamış ve mehmet ağar beyfendi kendisine yardımcı olmuş ve türkiye'de eğitim sıkıntısı olduğundan dem vurmuştur.
ahde vefa hassasiyetini bilmeyen kimi aktrollerin hedefi olmaya açık söylemleri ne yazık ki zaman zaman olmaktadır.
uluslararası politika öğrenmek için muazzam bir kaynaktır.
tarih öğrenmek için de ayrıca muazzam bir kaynaktır.
askeri okul terbiyesi ve akademi etiğini yalamış yutmuş, bugünün türkiyesinde az bulunan muazzam bir adamdır.
size hitap eder veya etmez fakat yazarken yansız ve alıntılarla, kanıtlarla yazar.
devamını gör...

bir kelimenin bin yıllar içerisindeki evrimine tanık olmaktır.
18. yüzyılda başka bir anlam taşırken; 20. yüzyılda bir deyim uydurulur ve bambaşka bir anlama daha geliverir. "ben bunu öğrendim" diyemezsiniz.
bu işi 50 yıldır yapan ustalar var onlar bile hala yeni şeyler öğreniyor.

sadece 'dil' kelimesi bile neredeyse sınırsız anlam taşır.

dil ; uzuv, lisan manasına gelirken; bölmek manasına da gelir. daha bu yalın halindeyken böyle iken: bir de deyimler ve mecazlar, üstüne atasözleri ve terimler de gelince, artik 'dil' kelimesi bunlardan hangisi bul da bil?
devamını gör...

sürekli kırmızı yanaklar, ağlayınca 100 metre geriden belli olan surat, kollarda bacaklarda morluklar...
devamını gör...

zaten anonim olduğumuz kafa sözlük ortamında bağış kültürünü aşılamak amacıyla nickimi belirtmekte sakınca görmeden bir bağışta bulundum. çünkü çocukların bu zorlu süreçlerine bir katkım olsun istedim ve aynı şekilde diğer yazarları da teşvik etmek istiyorum. portakallar olarak çorbada bir tuzumuz neden olmasın. en azından bir kitap alsak bir çocuğun hayatını etkileriz değil mi?
devamını gör...

devon rex kedisi diyerek genellemeye bir darbe de ben vuruyorum.
devamını gör...

korkunc duzeydedir. 500tl lik banknot derhal basilmalidir.

ailecek 1 haftalik tatil icin 6 kisilik bir villa kiraladim. 1 haftalik ucreti 13000 tl. ev sahibi vergiyi az gostermek icin on odemeyi %40 kredi kartindan araci firma ile alip kalanini elden istiyor. bankadan gittim 8000 kusur lira para cektim. 80 kusur adet 100tl verdi. bir tomar para ama degeri para etmiyor. cebine soksan sokulmuyor cuzdana zaten sigmiyor. artik zarfa koyup verecegim mecbur.

avrupada yasayan birisi olarak, cebime bu kadar cok banknot koydugumda muhtemelen araba satin almaya falan gidiyor olurum. burda ise kici kirik 1 haftalik tatil parasi.
devamını gör...

giderayak

handan, hamamdan geçtik ,
gün ışığındaki hissemize razıydık ,
saadetinden geçtik ,
ümidine razıydık ,
hiçbirini bulamadık ,
kendimize hüzünler icat ettik ,
avunamadık .
yoksa biz...
biz bu dünyadan değil miydik?
devamını gör...

türkçeye “ atlas vazgeçti” diye de çevrilen ayn rand üçlemesidir.

“kimse için yaşamayacağım ve kimsenin benim için yaşamasını istemeyeceğim.”

bu yemini yüksek sesle tekrar ettikten sonra bu yazıyı okumaya başlayabilirsiniz. zira bundan sonra okuyacağınız satırlar tamamıyla bu yeminin dayandığı felsefe üzerinedir. tam 1500 sayfalık bir seyahat “atlas silkindi”. bu zamana kadar yapılmamış bir edebiyat olayı, ya da bu zamana kadar bu kadar etkili olamamış.”atlas silkindi” bir destan sanki ama bu zamana kadar anlatılanların aksine bir yolda yürümekte kahramanlar, bir tersine destan.

hep jack london’ın mücadele eden, savaşan, ezilen insanları anlattığı romanlarını okuduk ve işçi sınıfına büyük bir sempati ve yakınlık duyarken işverenleri, sanayicileri, fabrikatörleri kan emici yarasalar olarak gördük. emile zola ütopik-sosyalist romanı “emek”te herkesin dostça kardeşçe yaşadığı, herkesin ihtiyacı kadarını alıp, yeteneği kadarını topluma hediye ettiği bir ülkeyi anlattı bize. b.traven, ezilen insanların hikayelerine o kadar inanmıştı ki ömrünü onların arasında geçirdi ve sadece onların hikayelerini anlattı. yani onlara göre zenginler kötü fakirler iyiydi, işverenler bencil işçiler çalışkan ve bonkördü, fabrikatörler sömüren fabrika çalışanları sömürülendi. ama ayn rand bunları hepsine itiraz etti, tümünü reddetti.

ona göre zenginler toplumun emniyet subabıydı. onlar olmazsa toplum ayakta kalamazdı. sömürülen kısım işçiler değil işverenlerdi. onlar zekalarını ortaya koyup bir servet üretiyor ve işçiler bundan en büyük payı kapmak için haksız bir mücadele veriyorlardı. “herkese ihtiyacı kadar herkesten yeteneği kadar” ilkesini en ağır biçimde eleştirirken, bunun toplumun temellerindeki dinamit olduğunu söylemekten kaçınmıyor.

bir insan sırf ihtiyaç duyduğu için ve hele de yeteneği kısıtlıysa neden daha yetenekli bir insandan fazla kazanmak durumunda kalsın ki? yani benim ihtiyacım olan şey sadece 10 dolarsa ve arkadaşımın ihtiyacı olan şey 1000 dolarsa ve arkadaşım yetenek fukarasıysa, onun ihtiyacını karşılamak için kaç gece fazla mesai yapmam gerekecek? komşumun ayağı kırılırsa onun yerine ne kadar daha çalışmam istenecek benden? işte sosyalizmin şiarı olan cümle bu sorularla sarsılıyor ayn rand tarafından. kitabın kahramanlarıın tümü fiziksel olarak yunan heykellerini andıran insanlar. zekaları ne kadar parlaksa vücutları da o kadar çarpıcı.

hank rearden, francisco d’anconia, ragnar danneskjöld… bu üç isim yakışıklı oldukları kadar zeki adamlar, son ikisi john galt’ın sınıf arkadaşları; hocaları hugh akstonla birlikte emin adımlarla yürümekteler ve karşılarında olanlardan biri de diğer hocaları dr. robert stadler. stadler kendi yaptığı makinenin kurbanı olanlardan. hugh akston fikirlerini sonuna kadar savunanlardan. ve dagny taggart… kuş gibi vücuduyla kendinden emin tavırları onu dünyanın en güzel kadını yapmaya yetecektir elbette ama o bunla yetinmeyip dev tren şirketi kompleksli kardeşi jim’e rağmen yönetmeye çalışır. bütün büyük adamlar ona aşıktır. hatta john galt bile.

ama john galt kim ki? bu bir soru değil, bu bir yakarı, bu çaresizlik bildiren bir deyim, bu herşeyin sonu, bu dünyanın motorlarını durduran adamın adı. dahi bir mühendis john galt ve new york’u karanlıklara gömecek zekaya sahip bir adam. sonunda sizi beklenmedik bir finale sürekleyecek olan adam.

george orwell hem “1984”te hem de “hayvan çiftliği”nde sosyalizmin uygulanış biçimini eleştirmişti, aynı şeyi zamyatin “biz”de yaptı ve ursula k. leguinmülksüzler”de ama onlar sosyalizmi değil onun uygulanışını eleştirdiler ama ayn rand sosyalizmin dibine koymaya çalıştığı bombanın pimini bu kitapla çekmeyi kafaya koymuş bir yazardı. söylediklerinin tek kelimesine katılmadan okudum romanı, zira bir tek yeri kabul etmeye kalksaydım amansız bir kapitalist olabilirdim.
devamını gör...

görünce canı çeken arkadaşlarım olmuş üzgünüm.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

pencereyi kapama.
gök dolabilir içeri.
sen neyi görebilirsin canım,
ıslak bir bulutun ağışını mı?
pencereyi kapama
kuş dolabilir içeri
sen neyi taşıyabilirsin
kırık bir dalın yükünü mü
pencereyi aç
soluğun çıksın dışarı
sen büyütmedin mi ciğerinde onu
kokusu hayatı yıkasın diye
pencereyi aç
sesin sarsın dünyayı
duyulur elbet ta ötelerden
yürek kendini tanır..
arkadaş zekai özger'in şiiri sadik gurbuz'ün muhtesem yorumuyla usanmadan dinlenilesi..
devamını gör...

normalde bir caminin hocası imamı sesinin güzelliği ile hadi bilemedin teravih namazını kıldırma süresi ile bilinir ama bu seferki hocamız cami içi icraatlerinin dışında her şey hakkında yorum yapmasıyla bilinen biri oldu ve bugün istifa etti.
umarım buna da twitter'dan yorum yapar ki yaparsa büyük ihtimalle "rızkımı veren hüda'dır kula minnet eylemem" tarzı bi paylaşım yapacağını düşünüyorum.


ayasofya camii imamı prof. dr. mehmet boynukalın, istifa etti ve marmara üniversitesi ilahiyat fakültesi'ndeki akademik görevine geri döndü.

aa'nın aktardığına, geçici görevlendirme ile ayasofya camii'nde imamlık vazifesini yürüten mehmet boynukalın, bu görevinden ayrılma talebinde bulundu. boynukalın'ın talebi olumlu yanıt buldu.

boynukalın, marmara üniversitesi ilahiyat fakültesi'nde akademik kariyerine devam edecek.


buradan
devamını gör...

dil uzatmadığınız bir köylü kadınlar kalmıştı onlarada el attınız. ben okurken ar ediyorum da bu başlığı açarken, yazarken ar duymamalarını da zihnim almıyor. başka bir kadının mahremine kadar dil uzatmak arsızlığın en beteridir. görmekten iğrendiğim tanım ve başlık.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim