kardeşi olanların bildiği şeyler
çocukluğumdan kalan,
-biri paylaştıracak diğerleri seçecek, sözleri.
+40 yaş için, dünyada eşi benzeri olmayan insanlar. kızsak da küssek de birinin canı acıdığında, orda ilk biten sen benim kardeşimi üzemezsin diyen insanlar.
babannem ondan önce ölen kardeşi için herkes olur kardeş olmaz derdi.
çocuklarıma bakınca iyi ki kardeşleri var diyorum, birlikleri, kavgaları, didişmeleri, sevgileri ile dünyayı birbirleri üzerinden tanıyorlar.
-biri paylaştıracak diğerleri seçecek, sözleri.
+40 yaş için, dünyada eşi benzeri olmayan insanlar. kızsak da küssek de birinin canı acıdığında, orda ilk biten sen benim kardeşimi üzemezsin diyen insanlar.
babannem ondan önce ölen kardeşi için herkes olur kardeş olmaz derdi.
çocuklarıma bakınca iyi ki kardeşleri var diyorum, birlikleri, kavgaları, didişmeleri, sevgileri ile dünyayı birbirleri üzerinden tanıyorlar.
devamını gör...
dünyanın yeni yedi harikası
isviçre'de bir organizasyon tarafından cep telefonu ve internet aracılığıyla yapılan bir oylama sonucunda, dünyanın yedi harikası'na alternatif olarak seçilmiş ve 7 temmuz 2007 tarihinde açıklanmıştır. unesco ise bu seçimi, oy kullananların şahsi görüşlerini yansıttığı gerekçesiyle desteklemediğini ve klâsik (bkz: dünyanın yedi harikası) listesinin korunmaya ve benimsenmeye devam edileceğini açıklamıştır.
devamını gör...
durup dururken hayatı sorgulamak
ara ara ; geç kalmışlık hissi aklıma geldiğinde, ülkemin durumu aklıma geldiğinde yaptığım aktivitedir.
aşırıya kaçılmadığı sürece faydalıdır.
aşırıya kaçılmadığı sürece faydalıdır.
devamını gör...
takayasu arteriti
genç kadınlarda görülen hastalıktır.
nabızsızlık hastalığı olarak da bilinir.
her iki koldan tansiyon ölçüldüğünde kayda değer tansiyon farkı görülür. birçok hastada radial(el bileginde alınan) nabız alınamaz.
hastalığın esas tanısı anjiyografi ile konulur.
tedavisi steroiddir.
nabızsızlık hastalığı olarak da bilinir.
her iki koldan tansiyon ölçüldüğünde kayda değer tansiyon farkı görülür. birçok hastada radial(el bileginde alınan) nabız alınamaz.
hastalığın esas tanısı anjiyografi ile konulur.
tedavisi steroiddir.
devamını gör...
tamirci çırağı
cem karaca şaheseri.**
...
arabanın kapısını açtım, açtım, girsin içeri
arabanın kapısını açtım, girsin içeri
kalktı hilal kaşları, sordu "kim bu serseri?"
kalktı hilal kaşları, sordu "kim bu serseri?"
çekti gitti arabayla, egzozuna boğuldum
gözümde tomurcuk yaşlar, ağır ağır doğruldum
ustam geldi sırtıma vurdu, unut dedi romanları
işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!
işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!
işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!
işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!
...
*işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!**
...
arabanın kapısını açtım, açtım, girsin içeri
arabanın kapısını açtım, girsin içeri
kalktı hilal kaşları, sordu "kim bu serseri?"
kalktı hilal kaşları, sordu "kim bu serseri?"
çekti gitti arabayla, egzozuna boğuldum
gözümde tomurcuk yaşlar, ağır ağır doğruldum
ustam geldi sırtıma vurdu, unut dedi romanları
işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!
işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!
işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!
işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!
...
*işçisin sen, işçi kal, giy dedi tulumları!**
devamını gör...
internette tanıştığı adama 45 bin lira veren kadın
çok vicdansızca ve bencilce gelecek ama kadına ne kadar üzülsem de ben bu tarz insanların olduğunu görünce rahatlıyorum, onlar sayesinde dolandırıcılar benim de kanma ihtimalim olan daha komplike oyunlara başvurmuyorlar.
devamını gör...
17 gün kapalı kaldık ama ne oldu sorunsalı
-aşı nerede?
-yok.
-para nerede?
-yok.
-aşı nerede?
-yok............ gider.
-yok.
-para nerede?
-yok.
-aşı nerede?
-yok............ gider.
devamını gör...
evlilikte tecavüz var mıdır sorunsalı
nikahlı eşine tecavüz ettiği iddiasıyla ilk kez,yeni türk ceza kanunu’nun yürürlüğe girdiği 1 haziran 2005 tarihinden 3 yıl sonra, 2008 yılında, bir sanık hakkında mahkumiyet kararı verilmiştir.
antalya 3. ağır ceza mahkemesi’nin verdiği bu kararda, sanık h.a, tck’nın 102. maddesinin 5. fıkrasına göre, 10 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırılmıştır.
tabi sonradan tck 102/5 gereği ağırlaştırılmış hükmü fazla bulunmuştur. yargıtay hükümü oy birliği ile bozulmuştur. (5. fıkra bozulmuştur. 102. md. yerinde bir karar olarak bulunmuştur.)
tck 102- cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
102/5- suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis kararına hükmolunur.
antalya 3. ağır ceza mahkemesi’nin verdiği bu kararda, sanık h.a, tck’nın 102. maddesinin 5. fıkrasına göre, 10 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırılmıştır.
tabi sonradan tck 102/5 gereği ağırlaştırılmış hükmü fazla bulunmuştur. yargıtay hükümü oy birliği ile bozulmuştur. (5. fıkra bozulmuştur. 102. md. yerinde bir karar olarak bulunmuştur.)
tck 102- cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
102/5- suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis kararına hükmolunur.
devamını gör...
bir öz eleştiri yap
her şeye gereğinden fazla tepki veriyorum.üzülüyorum,gülüyorum,kızıyorum ama abartıyorum.çok düşünüyorum ve takıyorum hayatımdaki şeyleri.
devamını gör...
trabzonlu
sevgili köylü yazardan ironiler'in memleketi trabzon olunca kendisi de trabzonlu oluyor haliyle..
devamını gör...
mutlu olunabilir mi sorunsalı
temelde belki de insanlık tarihi boyunca mutluluğun üç şekilde sağlanabileceği varsayılmıştır. ilki haz, ikincisi statü, üçüncüsüyse bilgelik yani erdem. *
fakat bütünsel olarak mutluluk kavramı bu üç kategori üzerinden mi değerlendirilmelidir? bugün üzerine düşündüm. 5 litrelik şişemden su içiyordum ve dışarıda yağan karı seyrediyordum. aylaklığım tuttu ve düşünmeye başladım. sanki bir şey ifade edecekmiş gibi. eh, insan acı çektikçe düşünesi; düşünesi geldikçe acı çekesi gelir. kim demiş bunu? ben dedim. kendi kendime aforizma üretip şarabımı yudumluyorum. sonra da gece yastığıma gömülüp ağlıyorum. şaka. *
elbette 21. yüzyılda mutluluk konusunu bu şekilde neredeyse tek bir boyuttan inceleyemeyiz. rönesansa kadar uzattığımızda bu antik zinciri, karşımıza yepyeni kavramlar çıkıyor: yalnızlık gibi. fakat yalnızlık kavramını da gelişen "fikir" dünyasında mutluluk kavramının bir somutlaması olarak görebiliriz. yani sanırım. neticede yalnız insan içten içe mutsuzdur. fakat mutsuz insan yalnız olmayabilir. bu mutluluk kavramı, mutluluktan ne beklediğimize göre değişir. şimdiki zamandaysa ne haz ne statü ne de erdem bizleri kurtarıyor. halen içten içe yalnızlık hissediyoruz. elbette bu yalnızlığı "kişisel gelişim çağı" lafzı altında nitelendirmeyi çok isterdim. lakin herkes için böyle değil bu konu... sıradanlık ve sıra dışılık söz konusu halen de. petersburg’da netleşen bu kavramı belki de halen iliklerimize kadar hissetme cüretinde bulunabiliyoruz. ama acının felsefesine girmeyeceğim. konumuza dönelim.
şimdi efendim, sıradanlık sıra dışılık mevzusu konu dışı kalır biraz ama hepimiz bir yandan farkındayız bazı insanların "basit" olarak adlandırılabileceğini. örneğin, herhangi bir adamı düşünün. gidip soruyorsun: sıradanlık ve sıra dışılık ile ilgili ne düşünüyorsunuz? o da pala bıyıklarının altından "nani?!" gibi bir tepki veriyor. tabii türkiye'deyiz, şaşırıyor. çünkü o ekmek derdinde bir dönerci. ne yapsın allasen senin felsefeni? eh, ihtiyaçlar hiyerarşisinde de felsefenin konumu belli. neticede felsefe için tembellik gerekir. sonra dönüp kendine dersin, "hmm, demek sıradanmış."
fakat elbette bu önerme kendi içinde hatalı. şartlar eş olmadığı sürece sıradanlık nitelemesi yapmak doğru olmaz. senin elindeki şartın yüzlerce misli başkasındadır örneğin ve türkiye'de bir üniversitede okuyacağına çoktan okulunu bitirmiş ve evinde yazıp çiziyordur. her neyse.
velev ki bu kişi dönerciyle konuşmasından sonra eve döndü. ve içten içe acıdı kendi yalnızlığına. neden? komik bir durum mu? bana kalırsa evet. ama aslında bu kişi haklı da. kişisel gelişim çağı adı altında nietzscheler, goetheler, shakespeareler yutmuş. bir nevi nihilizm limanına uğramış da oradan ayrılıp nietzsche'ye layık olmuş. fakat mutsuz.... hep schopenhauer okuduğu için. neyden bahsediyordum konu epey dağıldı ama işte bu kişi mutsuz. aynı zamanda yalnızlığını paylaşamadığı için de mutsuz.
bu kişi hazzı da statüyü de erdemi de kendince yaşıyor ve doyumu sağlıyor olsun. ki böyle insanlar var elbet. mesela ben. * fakat yine de bu tarz bir varoluşsal portre çizen kişi niçin içten içe bir bulantı içerisinde olsun? cevap az önce söylediğimiz bir kelimede yatıyor: yalnızlık.
artık yalnız olmama denen bir kategori de var. yani benim fikrim bu. dediğim gibi, yağan karı izlerken su içiyordum da düşündüm. şimdi bu yazdıklarım sadece düşüncelerimin birer yansıması... af buyurunuz. herhangi bir şeyi kanıtlama derdinde değilim. yeni bir şey söyleme derdinde de değilim. sadece, yalnızlık işte... anlatası geliyor insanın... swh
kişisel olarak gelişip ari insan formuna kavuşmuş insan artık yalnız. ötekileşiyor ve kendini içten içe bir mutlulukla paylaşmıyor. yapayalnız. çünkü toplum onu anlamıyor, o sokrates'in erdemine ulaştı, kirene okulu'ndan geçip hazza kavuştu, sofistlerle vakit geçirdi ve statünün bencil doğasını kavradı, belki bir retorik ustası oldu! "o halde sorun ne?" diye düşündü.
sorun, gerçek hazzın gerçek statünün ve gerçek erdemin yalnızlıkta gizli olup olmamasıyla alakalıydı belki de. logoterapiyle ilgilendi ve akıl danıştı psikanalistlere. artık acısını özümsüyordu, yaratıyordu da, şimdiyse aşık olmalı, sevmeliydi!
fakat yalnızlık böyle mi geçer gerçekte? yani insan böyle mi mutlu olur? tek başına kalmayarak? önemli olan yalnız kalmamak mıdır fiziksel olarak? hayır elbette. önemli olan içten içe paylaşılan derin bir hüzündür belki de! derin bir soğukluktur! buz gibi bir katmandan sızan ışık huzmesidir! işte böylece insan yalnızlıktan uzaklaşabilir. acısını paylaşır, en sonunda ortadan kaldırır. artık yalnız değildir.
artık mutludur. içten içe nefret ettiği bu sıradanlığın yüceltilmiş olduğu dünya, artık gözünde bir hiçtir. yastığına huzurla gömülür ve güler yüzle uykuya dalar. *
fakat insan doğası böyle midir gerçekten? bu kadar mı tragedyamız? dramaturjik anlatıma ne oldu? özünde insan doğasıdır belki de trajik olan. bu, insan aklıyla aşılamaz mı? akıl, doğaya karşı. akıl, tanrı'ya karşı vs. vs. insan kendi kurtuluşu için evrensel doğa yasalarına, kişisel çıkarına, belki tanrı'ya karşı çıkamaz mı? yalnızlığına karşı çıkamaz mı? cevabı muhtemelen içimizde taşıyoruz!..
herkes ister mutlu olmayı. fakat böyle bir zamanda, böyle bir çağda insanın daha fazla düşünmesi gerek üzerine. kurtuluş yolu nedir? var mıdır? gerekli midi? tabii bunu sıradanlık sıra dışılık bağlamında yapmalıdır. yoksa mutluluk insanı tatmin etmeyecektir. nihayetinde herkesin istediği şey mutluluktur. buna ulaşmanın farklı yollarını buluruz kendimizce. fakat derinden, yoğun bir ateşin parlamasına karşı koymayız. ateş her bir yanımızı sarar. hep olduğu gibi. sonra onunla ne yapmamız gerektiğini düşünürüz: riske atarız bir nevi, kumar oynarız zihnimizle. korkar ama deneriz. korkar ama denemeyiz. herkes gibi. sonunda gömülürüz bir şekilde toprağa, ateş bizi yakarken duyarız ruhumuzun sesini. hiç önemi var mıydı bütün bunların?
fakat bütünsel olarak mutluluk kavramı bu üç kategori üzerinden mi değerlendirilmelidir? bugün üzerine düşündüm. 5 litrelik şişemden su içiyordum ve dışarıda yağan karı seyrediyordum. aylaklığım tuttu ve düşünmeye başladım. sanki bir şey ifade edecekmiş gibi. eh, insan acı çektikçe düşünesi; düşünesi geldikçe acı çekesi gelir. kim demiş bunu? ben dedim. kendi kendime aforizma üretip şarabımı yudumluyorum. sonra da gece yastığıma gömülüp ağlıyorum. şaka. *
elbette 21. yüzyılda mutluluk konusunu bu şekilde neredeyse tek bir boyuttan inceleyemeyiz. rönesansa kadar uzattığımızda bu antik zinciri, karşımıza yepyeni kavramlar çıkıyor: yalnızlık gibi. fakat yalnızlık kavramını da gelişen "fikir" dünyasında mutluluk kavramının bir somutlaması olarak görebiliriz. yani sanırım. neticede yalnız insan içten içe mutsuzdur. fakat mutsuz insan yalnız olmayabilir. bu mutluluk kavramı, mutluluktan ne beklediğimize göre değişir. şimdiki zamandaysa ne haz ne statü ne de erdem bizleri kurtarıyor. halen içten içe yalnızlık hissediyoruz. elbette bu yalnızlığı "kişisel gelişim çağı" lafzı altında nitelendirmeyi çok isterdim. lakin herkes için böyle değil bu konu... sıradanlık ve sıra dışılık söz konusu halen de. petersburg’da netleşen bu kavramı belki de halen iliklerimize kadar hissetme cüretinde bulunabiliyoruz. ama acının felsefesine girmeyeceğim. konumuza dönelim.
şimdi efendim, sıradanlık sıra dışılık mevzusu konu dışı kalır biraz ama hepimiz bir yandan farkındayız bazı insanların "basit" olarak adlandırılabileceğini. örneğin, herhangi bir adamı düşünün. gidip soruyorsun: sıradanlık ve sıra dışılık ile ilgili ne düşünüyorsunuz? o da pala bıyıklarının altından "nani?!" gibi bir tepki veriyor. tabii türkiye'deyiz, şaşırıyor. çünkü o ekmek derdinde bir dönerci. ne yapsın allasen senin felsefeni? eh, ihtiyaçlar hiyerarşisinde de felsefenin konumu belli. neticede felsefe için tembellik gerekir. sonra dönüp kendine dersin, "hmm, demek sıradanmış."
fakat elbette bu önerme kendi içinde hatalı. şartlar eş olmadığı sürece sıradanlık nitelemesi yapmak doğru olmaz. senin elindeki şartın yüzlerce misli başkasındadır örneğin ve türkiye'de bir üniversitede okuyacağına çoktan okulunu bitirmiş ve evinde yazıp çiziyordur. her neyse.
velev ki bu kişi dönerciyle konuşmasından sonra eve döndü. ve içten içe acıdı kendi yalnızlığına. neden? komik bir durum mu? bana kalırsa evet. ama aslında bu kişi haklı da. kişisel gelişim çağı adı altında nietzscheler, goetheler, shakespeareler yutmuş. bir nevi nihilizm limanına uğramış da oradan ayrılıp nietzsche'ye layık olmuş. fakat mutsuz.... hep schopenhauer okuduğu için. neyden bahsediyordum konu epey dağıldı ama işte bu kişi mutsuz. aynı zamanda yalnızlığını paylaşamadığı için de mutsuz.
bu kişi hazzı da statüyü de erdemi de kendince yaşıyor ve doyumu sağlıyor olsun. ki böyle insanlar var elbet. mesela ben. * fakat yine de bu tarz bir varoluşsal portre çizen kişi niçin içten içe bir bulantı içerisinde olsun? cevap az önce söylediğimiz bir kelimede yatıyor: yalnızlık.
artık yalnız olmama denen bir kategori de var. yani benim fikrim bu. dediğim gibi, yağan karı izlerken su içiyordum da düşündüm. şimdi bu yazdıklarım sadece düşüncelerimin birer yansıması... af buyurunuz. herhangi bir şeyi kanıtlama derdinde değilim. yeni bir şey söyleme derdinde de değilim. sadece, yalnızlık işte... anlatası geliyor insanın... swh
kişisel olarak gelişip ari insan formuna kavuşmuş insan artık yalnız. ötekileşiyor ve kendini içten içe bir mutlulukla paylaşmıyor. yapayalnız. çünkü toplum onu anlamıyor, o sokrates'in erdemine ulaştı, kirene okulu'ndan geçip hazza kavuştu, sofistlerle vakit geçirdi ve statünün bencil doğasını kavradı, belki bir retorik ustası oldu! "o halde sorun ne?" diye düşündü.
sorun, gerçek hazzın gerçek statünün ve gerçek erdemin yalnızlıkta gizli olup olmamasıyla alakalıydı belki de. logoterapiyle ilgilendi ve akıl danıştı psikanalistlere. artık acısını özümsüyordu, yaratıyordu da, şimdiyse aşık olmalı, sevmeliydi!
fakat yalnızlık böyle mi geçer gerçekte? yani insan böyle mi mutlu olur? tek başına kalmayarak? önemli olan yalnız kalmamak mıdır fiziksel olarak? hayır elbette. önemli olan içten içe paylaşılan derin bir hüzündür belki de! derin bir soğukluktur! buz gibi bir katmandan sızan ışık huzmesidir! işte böylece insan yalnızlıktan uzaklaşabilir. acısını paylaşır, en sonunda ortadan kaldırır. artık yalnız değildir.
artık mutludur. içten içe nefret ettiği bu sıradanlığın yüceltilmiş olduğu dünya, artık gözünde bir hiçtir. yastığına huzurla gömülür ve güler yüzle uykuya dalar. *
fakat insan doğası böyle midir gerçekten? bu kadar mı tragedyamız? dramaturjik anlatıma ne oldu? özünde insan doğasıdır belki de trajik olan. bu, insan aklıyla aşılamaz mı? akıl, doğaya karşı. akıl, tanrı'ya karşı vs. vs. insan kendi kurtuluşu için evrensel doğa yasalarına, kişisel çıkarına, belki tanrı'ya karşı çıkamaz mı? yalnızlığına karşı çıkamaz mı? cevabı muhtemelen içimizde taşıyoruz!..
herkes ister mutlu olmayı. fakat böyle bir zamanda, böyle bir çağda insanın daha fazla düşünmesi gerek üzerine. kurtuluş yolu nedir? var mıdır? gerekli midi? tabii bunu sıradanlık sıra dışılık bağlamında yapmalıdır. yoksa mutluluk insanı tatmin etmeyecektir. nihayetinde herkesin istediği şey mutluluktur. buna ulaşmanın farklı yollarını buluruz kendimizce. fakat derinden, yoğun bir ateşin parlamasına karşı koymayız. ateş her bir yanımızı sarar. hep olduğu gibi. sonra onunla ne yapmamız gerektiğini düşünürüz: riske atarız bir nevi, kumar oynarız zihnimizle. korkar ama deneriz. korkar ama denemeyiz. herkes gibi. sonunda gömülürüz bir şekilde toprağa, ateş bizi yakarken duyarız ruhumuzun sesini. hiç önemi var mıydı bütün bunların?
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının en eski eşyası
kalbim olabilir. eskittiler.
devamını gör...
tüm eş cinsellerin kendisine yürümek istediğini sanan hetero erkek
bazıları vardır ki sırf bu yüzden eşcinsel biriyle arkadaş olmak istemezler ki kendi tercihleridir ama her erkeği kendisine yürüyor sanan kadınlara da kezban sıfatını yapıştırmaktan çekinmezler. işte bu iki yüzlülüktür.
devamını gör...
kadınlardan kadınlara tavsiyeler
çok makyaj yapmayın, cildinize yazık etmeyin.
saçınızı boyalarla heba etmeyin.
spor yapın.
kendinizi tanımaya çalışın, başkalarının kalıplandırdığı biri olmayın...:)
saçınızı boyalarla heba etmeyin.
spor yapın.
kendinizi tanımaya çalışın, başkalarının kalıplandırdığı biri olmayın...:)
devamını gör...
sıvı bağımlılığı
artık su gibi içtiğim kahveye annemler laf edince "bende sıvı bağımlılığı varmış" diyerek kurtulacağım.
psikolojide böyle bir şey yoksa da ekleyiversinler lütfen.
psikolojide böyle bir şey yoksa da ekleyiversinler lütfen.
devamını gör...
asimetrik şifreleme
elinizdeki verinin karşı tarafa güvenli bir şekilde ulaştığından emin olmak mı istiyorsunuz?
verinin sizden gittiği de anlaşılsın mı istiyorsunuz?
ve bu veriyi sadece karşı taraf açabilsin?
o zaman size lazım olan şey kesinlikle asimetrik şifreleme, diğer adıyla açık anahtarlı şifreleme.
bu sistemde her kullanıcının bir tane açık anahtarı(public key) bir tane de gizli anahtarı(private key) bulunmakta. ve sizin açık anahtarınız, herkes tarafından bilinmekte.
işin güzel yanı, eğer bir şey gizli anahtar ile şifrelenmişse, bunu açık anahtarla açabiliyorsunuz. eğer açık anahtarla şifrelenmişse, gizli anahtarla açabiliyorsunuz. şimdi öncelikli olarak sistemin nasıl işlediğine bakalım.
ilk olarak, sizin bir açık metininiz var. ve bu metini kendi gizli anahtarınızla şifreliyorsunuz. sonra da bunu, göndermek istediğiniz kişinin, açık anahtarı ile şifreliyorsunuz. normalde notasyonu farklı ama şöyle düşünebilirsiniz.
(karşı tarafın açık anahtarı (benim gizli anahtarım (açık metin))) evet, soğan gibi bir yapı.
şimdi bunu karşı tarafa yolladınız, diyelim ki yolda bunu birileri aldı. açıp bakabilir mi? hayır. çünkü bunu açabilmek için karşı tarafın gizli anahtarına ihtiyaç var.
karşı tarafın açık anahtarı herkes tarafından biliniyor olsa da, açık anahtarla şifrelenmiş bir şeyi, açık anahtarla açamazsınız ne yazık ki...
devam edelim, mesaj karşı tarafa gitti. karşı taraf ilk olarak, dış katmanı kendi gizli anahtarıyla açıyor. sonra da benim kendi mesajımı, ona gönderdiğim, herkes tarafından bilinen açık anahtarımla açıyor.
peki bu bize ne sağladı?
gönderdiğim mesajı sadece karşı taraf açabilir. başkası okuyamaz ve gönderdiğim mesaj benim açık anahtarımla açıldı bu da şu demek, mesaj benden geliyor, evet.
bir de simetrik şifreleme var ama o çok basit.
verinin sizden gittiği de anlaşılsın mı istiyorsunuz?
ve bu veriyi sadece karşı taraf açabilsin?
o zaman size lazım olan şey kesinlikle asimetrik şifreleme, diğer adıyla açık anahtarlı şifreleme.
bu sistemde her kullanıcının bir tane açık anahtarı(public key) bir tane de gizli anahtarı(private key) bulunmakta. ve sizin açık anahtarınız, herkes tarafından bilinmekte.
işin güzel yanı, eğer bir şey gizli anahtar ile şifrelenmişse, bunu açık anahtarla açabiliyorsunuz. eğer açık anahtarla şifrelenmişse, gizli anahtarla açabiliyorsunuz. şimdi öncelikli olarak sistemin nasıl işlediğine bakalım.
ilk olarak, sizin bir açık metininiz var. ve bu metini kendi gizli anahtarınızla şifreliyorsunuz. sonra da bunu, göndermek istediğiniz kişinin, açık anahtarı ile şifreliyorsunuz. normalde notasyonu farklı ama şöyle düşünebilirsiniz.
(karşı tarafın açık anahtarı (benim gizli anahtarım (açık metin))) evet, soğan gibi bir yapı.
şimdi bunu karşı tarafa yolladınız, diyelim ki yolda bunu birileri aldı. açıp bakabilir mi? hayır. çünkü bunu açabilmek için karşı tarafın gizli anahtarına ihtiyaç var.
karşı tarafın açık anahtarı herkes tarafından biliniyor olsa da, açık anahtarla şifrelenmiş bir şeyi, açık anahtarla açamazsınız ne yazık ki...
devam edelim, mesaj karşı tarafa gitti. karşı taraf ilk olarak, dış katmanı kendi gizli anahtarıyla açıyor. sonra da benim kendi mesajımı, ona gönderdiğim, herkes tarafından bilinen açık anahtarımla açıyor.
peki bu bize ne sağladı?
gönderdiğim mesajı sadece karşı taraf açabilir. başkası okuyamaz ve gönderdiğim mesaj benim açık anahtarımla açıldı bu da şu demek, mesaj benden geliyor, evet.
bir de simetrik şifreleme var ama o çok basit.
devamını gör...
şeref hanım
şair mehmed nebil bey'in kızı olan şeref hanıum, aynı zamanda 19. yüzyılın üç kadın şairinden biridir.
(bkz: nedim) tarzı şen tavırlı şiirleri ile dikkat çekmiştir ve bu tavrı döneminde oldukça garip karşılanmıştır.
(bkz: nedim) tarzı şen tavırlı şiirleri ile dikkat çekmiştir ve bu tavrı döneminde oldukça garip karşılanmıştır.
devamını gör...
kızın başörtü takmak istememesi
tabii ki ister takar ister takmaz. bu, bireysel bir karardır. lakin dindar ailelerde bireysellik diye bir şey yoktur. çocuklar ebeveynlerin malı gibiyken kız çocukları tüm ailenin malı gibidir. çocuğun ayrı bir birey olduğunu, kendi kararları olabileceğini düşünmezler. düşünseler de kabul etmezler. yakın akrabalardan uzak akrabalara konu komşuya kadar herkes laf söyler, psikolojik baskı yapar hatta daha fazlasını ve kötüsünü yapar. zira din de; çocuğa ana-babasının sözünden çıkmamasını öf bile dememesini söylerken, dindar yetişmiş bir çocuğu ana-babaya cennet bileti olarak verir. cinsiyetleri itibariyle erkek çocukları her türlü daha avantajlı olduklarından pek şikayetçi olmazlar, hatta para-miras-evlilik, işlerine gelir. kız çocuklarında ise durum tam tersidir. küçüklükten itibaren sosyal öğrenme, özendirilme, dikte edilme gibi yöntemlerle hep aynı noktaya doğru sürülürler*. farklı tarafa yönelecek gibi olduklarında önleri çevrilir hemen. özellikle güçsüz bırakıldıkları halde mücadele etmeleri gereken çok şey vardır. olsun, kızlar akıllıdır. önünde sonunda istedikleri noktaya aşama aşama ulaşabilirler. elde ettiklerinin de kıymetini bilirler. diğerleri, pantolon giymek için bile mücadele etmesi gerekenleri anlayamaz.
devamını gör...
kitap alıntıları
...yalnızca bir günah vardır, tek bir günah. o da hırsızlıktır. onun dışındaki bütün günahlar, hırsızlığın bir çeşitlemesidir...”
...
bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun. karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun. anlıyor musun?
aynı kitaptan "senin mutlu olmana ancak senden bir şey almaya hazırlandıkları zaman izin verirler"
uçurtma avcısı- khaled hosseini
...
bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun. karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. yalan söylediğinde, birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun. anlıyor musun?
aynı kitaptan "senin mutlu olmana ancak senden bir şey almaya hazırlandıkları zaman izin verirler"
uçurtma avcısı- khaled hosseini
devamını gör...
hayatında hiç avrupa'ya seyahat etmemiş kültürsüz insan
bu mantıkla dünya turu yapan sanatçıların çok kulturulu olması gerekiyor ama ne hikmetse herkes g.tunu kipirdatmamis insanları kültürlü olarak görüyor.
keşke londrayi filan gezmek yerine iki üç kitap filan okusaydin belki o zaman kulturlenirdin.
edit
kitap okuyormuş
keşke londrayi filan gezmek yerine iki üç kitap filan okusaydin belki o zaman kulturlenirdin.
edit
kitap okuyormuş
devamını gör...