yönetmenliğini david fincher'ın yaptığı başrolünde micheal douglas'ın olduğu 1997 yapımı filmdir. gerilim/gizem türündeki filmlerin içinde en başarılılarından biri.

kardeşinin aldığı doğum günü hediyesiyle hayatı değişen bir iş adamını anlatıyor. baştan sona nabzınızın hiç azalmadığı sürprizlerle dolu bir film. tavsiye edilir.
devamını gör...

genelde düşük kültür ve medeniyet seviyesine sahip kişilerdir. kullandıkları kelimelerin kalitesinin ses düzeyiyle ayarlanabileceğini sanırlar.
devamını gör...

her şeye inanmak.babam kardeşimle bana kumbara almıştı. damlaya damlaya göl olur.para koydukca cogalir gibi düz mantık bir cümle kurdu.ben naptım.10 kr atıp bı 5 saniye bekleyip aciyodum yeni 10 kuruslar oluscakmi diye.o kadar salaktim. açardım bişey yok bı 10 sn daha bekliyim derdim.saka olsa keşke
devamını gör...

mutluluk dediğimiz şey, yoğun bir şekilde bastırılmış ve engellenmiş olan ihtiyaçların kısa süreliğine tatmin edilmesinden başka bir şey değildir.
ruhunun derinliklerine in ve ilk önce kendini tanımayı öğren. bunu yaptıktan sonra, bu hastalığa neden yakalandığını anlayacak ve belki de bir daha hastalanmayacaksın.
devamını gör...

bazı insanların kıçları alev almış. klişe olacak; sevmek zorunda değilsiniz ancak izleyicilerine hakaret edecek kadar alev aldıysanız bir proktolojiste görünmenizi şiddetle öneririm.
devamını gör...

insanların birbirine ve hayata karşı olan sabrı,umudu,heyecanı .
devamını gör...

(bkz: tanrıya inanmak)

fazla çocuk kalmadım, rabbime şükür.

kendime edit : sarcasm, paradoks, oksimoron combosu yaptım tek tanımda, maaşallah ben! aha, yine yaptım!
devamını gör...

aslında hep içimizdeler...
"ay o trans mı senden benden güzel"
"ya ben gay'lere bir şey demiyorum da rahatsız oluyorum yanii"
"yok be lezbiyen değilsindir karşına doğru adam çıkmamıştır." gibi cümleler kurarken kendilerini yakalayabilirsiniz. kabul edeceklerini sanmam ama isterseniz anlatmayı deneyin.
devamını gör...

o kadar konuşmuşuz, bi şiiri paylaşmamışız. şiir, çokça nazım'dan bahsetse de orhan kemal'in ölümü üzerine yazılmış ya da en azından bu olay üzerine kaleme alınmaya başlanmıştır. haziranda ölmek zor deyip oğlunun adını bundan dolayı mı temmuz koymak istemiştir şair, sanırım. (bkz: bir oğlum olacak adı temmuz)

ha, biri 2 haziranda, diğeri 3 haziranda vefat eden bu iki edebiyatçının yanında yine 2 haziranda kaybettiğimiz ahmed arif de var ancak şiirin onunla bir ilgisi yok, acı bir tesadüf. her neyse, şiir ektedir.

~


orhan kemal'in güzel anısına

işten çıktım
sokaktayım
elim yüzüm üstümbaşım gazete

sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sokakta tomson
sokağa çıkmak yasak

sokaktayım
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
yaralı bir şahin olmuş yüreğim
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

havada tüy
havada kuş
havada kuş soluğu kokusu
hava leylâk
ve tomurcuk kokuyor
ne anlar acılardan/güzel haziran
ne anlar güzel bahar!
kopuk bir kol sokakta
çırpınıp durur

çalışmışım onbeş saat
tükenmişim onbeş saat
acıkmışım yorulmuşum uykusamışım
anama sövmüş patron
ter döktüğüm gazetede
sıkmışım dişlerimi
ıslıkla söylemişim umutlarımı
susarak söylemişim
sıcak bir ev özlemişim
sıcak bir yemek
ve sıcacık bir yatakta
unutturan öpücükler
çıkmışım bir kavgadan
vurmuşum sokaklara

sokakta tank paleti
sokakta düdük sesi
sarı sarı yapraklarla birlikte sanki
dallarda insan iskeletleri

asacaklar aydemir'i
asacaklar gürcan
belki başkalarını
pis bir ota değmiş gibi sızlıyor genzim
dökülüyor etlerim
sarı yapraklar gibi

asmak neyi kurtarır
sarı sarı yaprakları kuru dallara?
yolunmuş yaprakları
kırılmış dallarıyla
ne anlatır bir ağaç
hani rüzgâr
hani kuş
hani nerde rüzgârlı kuş sesleri?

asılmak sorun değil
asılmamak da değil
kimin kimi astığı
kimin kimi neden niçin astığı
budur işte asıl sorun!

sevdim gelin morunu
sevdim şiir morunu
moru sevdim tomurcukta
moru sevdim memede
ve öptüğüm dudakta
ama sevmedim, hayır
iğrendim insanoğlunun
yağlı ipte sallanan morluğundan!

neden böyle acılıyım
neden böyle ağrılı
neden niçin bu sokaklar böyle boş
niçin neden bu evler böyle dolu?
sokaklarla solur evler
sokaklarla atar nabzı
kentlerin
sokaksız kent
kentsiz ülke
kahkahanın yanıbaşı gözyaşı


işten çıktım
elim yüzüm üstümbaşım gazete
karanlıkta akan bir su
gibi vurdum kendimi caddelere
hava leylâk
ve tomurcuk kokusu
havada köryoluna
havada suçsuz günahsız
gitme korkusu
ah desem
eriyecek demirleri bu korkuluğun
oh desem
tutuşacak soluğum

asmak neyi kurtarır
öldürmek neyi
yaşatmaktır önemlisi
güzel yaşatmak
abeceden geçirmek kıracın çekirgesini
ekmeksiz yuvasız hekimsiz bırakmamak


ah yavrum
ah güzelim
canım benim / sevdiceğim
bitanem
kısa sürdü bu yolculuk
n'eylersin ki sonu yok!
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

nerdeyim ben
nerdeyim ben
nerdeyim?
kimsiniz siz
kimsiniz siz
kimsiniz?
ne söyler bu radyolar
gazeteler ne yazar
kim ölmüş uzaklarda
göçen kim dünyamızdan?

asmak neyi kurtarır
öldürmek neyi?
yolunmuş yaprakları
ve kırılmış dallarıyla bir ağaç
söyler hangi güzelliği?

kökü burda
yüreğimde
yaprakları uzaklarda bir çınar
ıslık çala çala göçtü bir çınar
göçtü memet diye diye

şafak vakti bir çınar
silkeledi kuşlarını
güneşlerini:
"oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet,
memet!"

gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
üstümbaşım elim yüzüm gazete
vurmuşum sokaklara
vurmuşum karanlığa
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

bu acılar
bu ağrılar
bu yürek
neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar
bu ağaçlar niçin böyle yapraksız
bu geceler niçin böyle insansız
bu insanlar niçin böyle yarınsız
bu niçinler niçin böyle yanıtsız?

kim bu korku
kim bu umut
ne adına
kim için?

"uyarına gelirse
tepemde bir de çınar"
demişti on yıl önce
demek ki on yıl sonra
demek ki sabah sabah
demek ki "manda gönü"
demek ki "şile bezi"
demek ki "yeşil biber"
bir de memet'in yüzü
bir de güzel istanbul
bir de "saman sarısı"
bir de özlem kırmızısı
demek ki göçtü usta
kaldı yürek sızısı
geride kalanlara

nerdeyim ben
nerdeyim?
kimsiniz siz
kimsiniz?

yıllar var ki ter içinde
taşıdım ben bu yükü
bıraktım acının alkışlarına
3 haziran '63'ü

bir kırmızı gül dalı
şimdi uzakta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
yatıyor oralarda
bir eski gömütlükte
yatıyor usta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
okşar yanan alnını
bir kırmızı gül dalı
nâzım ustanın

gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
bir basın işçisiyim
elim yüzüm üstümbaşım gazete
geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
şuramda bir çalıkuşu ötüyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!


------------------------------------------
1963'lerde yaşanılanları ben, ancak böyle dökebildim 1976'larda şiire.
onüç yılda özümsemişim o olayları, onüç yıl sonra damıtabilmişim. o günleri yaşayıp da ozanlığa soyunanlar, elbette ki benden daha iyi yapabileceklerdir bu işi. "el elden üstündür, taa arşa kadar" demiş eskiler.

hasan hüseyin

devamını gör...

bu benzetmeyi kazım karabekir paşa yapmış, onunla da erzurum kentini kastetmiş. burada tarihsel değere sahip kule tipi savunma yapılarına rastlanmış. hem paris, hem erzurum'da da şehri korumak için yaptırılan savunma sistemlerinin benzerliği dolayısıyla bu benzetme yer edinmiş.
devamını gör...

benjamin alkolik olamaz. alkol benjamiktir.
devamını gör...

audiotest bu ne karizmatik ses efendim size de mi bir program yapsalar?
devamını gör...

melih bulu'nun açıklamasından bir kesit

etraftaki esnaflarıyla birlikte biz boğaziçi üniversitesi'ni çok daha iyi noktalara taşıyacağız. 
buradan
devamını gör...

turgut uyar'ın tomris uyar için yazdığı bir şiirdir.

herkes seni sen zanneder.
senin sen olmadığını bile bilmeden,
sen bile..
seni ben geçerken,
derim ki,
saati sorduklarında;
onu ''o'' geçiyordur.
kimse anlam veremez.
tamir ettirmedin gitti derler şu saati.
ettirmek istiyor musun demezler.

bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur.

zamanı durdururum yüreğimde,
sensiz geçtiği için,
akrep yelkovana küskündür.
şu bozuk saat çalışsa benim için ölümdür.
bil ki akrep yelkovanı geçerse,
atan bu yüreğim durur.
bırak bozuk kalsın, hiç değilse;

bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur.
devamını gör...

söz konusu bu devletse çok da bir şey olmazdı . katiller ,tecavüzcüler elini kolunu sallaya sallaya geziyor. halk kendi adaletini kendi sağlasa daha güvende oluruz
devamını gör...

psikolojik sorunlar var diyerek hafifletme çabasına girişilmiş. öyle zannedildiği gibi ciddi bir psikolojik sorunu olmadığını hepimiz biliyoruz. demek istediğim sorun ne o arkadaşta ne de bizde. bu kadar ciddiye almasaydı keşke. suçlu ve yetersiz olan o değildi. kendimizi kapana kısılmış hissetmemek lazım. bin eksi varsa bir tane de artı vardır. ayrıca dediğim gibi eksilerin sorumlusu da biz değil. pek çoğunun sorumlusu değiliz. böyle gitmemeli bir insan. alacaklıyız. haklıyız. ne kadar eksiltseler de kıyıda köşede hala bir şeyler var, hala kaybedecek şeylerimiz var. belki çok değersiz gözüküyordur ama yine de var. sırf bunun için bu değersizlik hissi için bile savaşılır. üstelik intihara dair hiç bir gerekçe hayattan üstün değil.

hayat her zaman kötüye gitmez. inişleri ve çıkışları vardır. inişler çok uzun sürdü diye hiç bitmeyecekmiş gibi gözüküyor olabilir. daimi değil işte. bunun farkında olmak lazım.
devamını gör...

though it never felt right, my little versailles. sufjan stevens'ın annesinin de adını taşıyan carrie & lowell albümünde bulunan ve sufjan'ın annesinin kanserden ölmesi üzerine yazdığı parça. şarkı sufjan ve carrie arasındaki ikili diyaloglar ile geçiyor. tillamook orman yangını gibi veya bağımsızlık günündeki kutlamalar gibi; görkemli, hızlıca yanıp sönen ve göğe karışan bir şarkı. we're all gonna die.

" kötülük bir hastalık gibi yayıldı
o gece sen öldüğünde, ateşböceğim.
seni ölümden döndürebilmek için ne söyleyebilirdim?
gökyüzün olabilir miydim temmuz'un dördünde?"


"pekala, yeterince konuştun
benim küçük atmacam, neden ağlıyorsun?
söyle bana, ne öğrendin tillamook yangınından
ya da temmuz'un dördünden?
hepimiz öleceğiz..."


"başında bir hale ile yatağında oturuyordun
hepsi birer kostüm/ kılık değiştirme miydi, ortaokul gösterilerindeki gibi?
her şeyin kurgu, gelecek ve tahminlerden ibaret olduğu
şimdi neredeyim ben, kaybolup giden gereksinimim?"


"yeterince sevilmedin mi benim
küçük güvercinim, neden ağlıyorsun?
seni terk ettiğim için çok üzgünüm ama en iyisi buydu
her ne kadar doğru hissettirmese bile,
benim küçük versay'ım."


"hastane cesedin atılıp atılmayacağını sordu
ben veda etmeden hemen önce, gökyüzündeki yıldızım.
seni kumaşa sarma fikri ne tuhaf
bunu doğru buluyor musun yusufçuğum?"


" ay'ı izleyelim mi minik dalgıç kuşum,
neden ağlıyorsun?
hayatını yaşa,
hala yaşanabilirken ve her şey aydınlıkken..."
devamını gör...

matematikle arası hiçbir zaman iyi olmayan ben gibilerin içinden geçirdikleri vay be ne kafalar var karizmasıdır .
devamını gör...


"acı diyorum efendim,
o da evrensel olmalı;
bir çocuğun eline diken batsa;
insanoğlu yanmalı.


(bkz: farid farjad)
devamını gör...

uçsuz bucaksız, tıpkı gökyüzü gibi.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim