hırsız yavuz
leyla ile mecnun (dizi)'da osman sonant tarafından canlandırılan karakter. başlığı hırsız yavuz diye açtım ama o öyle bir insan değildir. kendisini performans sanatçısı olarak görür ve tam bir aşk adamıdır, sevdiği kadınlara şiirler kitaplar okur. ha bir de açamayacağı kapı yoktur.
devamını gör...
interaktif sözlükler sıralaması
kafa sözlük bu konuda şeffaftır.
sözlüğün en aşağısında istatistikler bölümünü tıklayarak bütün verilerimize ulaşmak mümkün.
sözlüğün en aşağısında istatistikler bölümünü tıklayarak bütün verilerimize ulaşmak mümkün.
devamını gör...
normal sözlük aşık atışması
kafa bir han biz de yolcu
pandacım unutmamış dostunu
messela yanni bu bir soru mu?
baharmıgeldi yoksa hava soğuk mu?
pandacım unutmamış dostunu
messela yanni bu bir soru mu?
baharmıgeldi yoksa hava soğuk mu?
devamını gör...
evlilik
evlenmeyi düşünmeyen biriydim, hatta hayatıma birini almaya bile karşı çıkar, allah yazdıysa bozsun derdim. bana hep karşına biri çıkar dilin tutulur derlerdi inanmazdım. ama gerçekten öyle oldu. herkese çemkiren ben, onun karşısında ağzımı açamadım. ve evlilik yoluna girdik. şu an her şey güzel gidiyor. inanıyorum ki evlenincede öyle olacak çünkü yukarda belirtildiği gibi ikimizde olgunlaşmış durumdayız. ne ben evliliğe aman bana şunu alsınlar, şunu taksınlar diye bakıyorum. ne de o evliliğe aman evleneyim evimde yemeğim olsun, düzenim olsun diye bakıyor.
devamını gör...
yazarların duydukları enfes cümleler
"iyi olan şey unutulmaz, seni unutmayacağım."
bilinmeyen bir kadının mektubu- stefan zweig
bilinmeyen bir kadının mektubu- stefan zweig
devamını gör...
covid-19 için kesin çözüm
ben kronik bronşit hastasıyım akciğerlerim problemli yani. herkes kapıp kurtulsun demişsin ama ben hastalanırsam kesin entübe olurum, muhtemelen çok kolay olmayacak atlatmam belki de dayanamayacak ciğerlerim, ölüp gideceğim.
sen hayattan soğumayacaksın diye ben neden ölüyorum.
sen hayattan soğumayacaksın diye ben neden ölüyorum.
devamını gör...
cinsellik
cinsellik, 19. yüzyılda ortaya çıkmış ve batı’da imâl edilmiş bir kavramdır. öncesinde, insanlar cinsel ilişkilerde bulunurlardı fakat ‘cinsellikleri’ yoktu. belirli bir duygular ve zevkler grubunun “cinsellik” adı altında ayrı bir görüngü olarak yalıtılabileceğini düşünmeden rahatlıkla cinsellik üzerine konuşabilirlerdi. ancak yeni cinsellik kavramı sayesinde; konuşmaya, düşünmeye ve eylemeye ilişkin muhtelif günahlar, insan kişiliğinin müstakil bir kısmı olarak yalıtabilir ve geri kalan insanî duygu ve eylem alanlarından ayrıştırılabilir, özel bir grup olarak birleştirilebilir hale geldi.
yüzyıllar boyunca batı’nın cinsel düşlemleri, kimilerine göre her türlü günahkâr sapmanın uçurumu, kimilerine göreyse yasaklanmış kösnül hazların hasretle düşlenen cennetiydi. yakın doğu’daki insanları bu pek ırgalamıyordu tabii, yeter ki onları rahat bıraksınlar. ancak 19. asrın akışı içinde, artık rahat bırakmaz oldular. sanayileşme ve anamalcılık, batı’yı iktisadî ve askerî bakımdan öyle güçlendirmişti ki, islam dünyasına dönük sömürgeci atılımını yakın doğu’nun aslî ülkelerine de taşıyabilmişti. böyle bir teşebbüs, ideolojik bir temellendirmeye gereksinim duyar. batı’nın, yeryüzünün geri kalanına karşı bir “medeniyet misyonunu” yerine getirmekle görevli olduğu iddiası, işte bu ereğe hizmet etti.
ne var ki yakın doğu, sömürgeci güçlerin bakışına göre batı tipi uygarlığın gerektirdiği hemen her şeye zaten sahip bulunuyordu. sağlam yapılı evlerde oturuyorlardı, “doğru dürüst” (yani tek tanrılı ve özdönüşümlü bir ilahiyatın olduğu) bir dinleri vardı; edeplice giyiniyor, düzenli olarak yıkanıyorlardı. edebiyat vardı, tarihyazımı ve bilim vardı, kurumlaşmış bir hukuk dizgesiyle yönetilen “doğru düzgün” devletler bile vardı. yakın doğu’nun sömürgeci yağmasını meşrulaştırmak, iptidai olarak tasnif edilen başka bölgelere nazaran –batılı ölçütlere göre bile- çok daha zordu. bundan çıkışı sağlayan, yükseliş ve çöküş modeli oldu. burada da yine ‘cinselliğe’ önemli bir rol düşüyordu.
hegelci bir şema izlenerek, dünya tarihi süreklilik arz eden bir ilerleme tarihi olarak tasavvur edildi, ‘eski dünyanın kültürleri’ de sırayla buna katkıda bulunmuşlardı. bir ekin, katkısını sağladıktan sonra, ilerlemenin doruğuna onu izleyen kültür geçiyor, o da katkısını sunuyor ve birikimini kendisinden daha üstün olan bir başka kültüre devrediyordu. bu modele göre, islam kültürünün katkısı, karanlık orta çağ devrinde batı’nın antik çağ bilgisine erişmesine aracılık etmek olmuştu. o zamandan beriyse avrupa, ilerlemenin yegâne penahıydı. bütün diğer kültürler –islam kültürü de dahil– kendi varoluş haklarını yitirmişlerdi, çünkü ilerlemenin temsilciliği bu arada onlardan geçmişti. onların yazgısı, tarihsizliğin uzamında kalakalmaktı, ta ki batı onlara ilerlemeyi yeniden getirene kadar.
ancak verili kültürlerin başka kültürlere bir şey katacak kadar güçleri varken, nasıl “daha yüksek” kültürler olarak inkişaf edemediklerini ve neden zayıf düştüklerini açıklamak gerekiyordu. bunu açıklayabilmek için, ilerleme mefhumunun refakatine ‘çöküş’ kavramının da gelmesi gerekiyordu. yakın doğu’nun durumunda, bu “çöküş” mefhumu, batı’nın hegemonik bilgisinin oraya nüfuzunu sağlamanın da en etkili aracıydı.
buna göre islam’ın 8. ve 9. yüzyılda bir “altın çağı” olmuştu; o sıralar yunan biliminin ve felsefesinin eserleri arapçaya çevrilmişti (sonra batı bunlardan yararlanmış) ve ussalcı ilahiyat okulu “mutezile” devlet doktrini idi. ama sonra karanlık din âlimleri galebe çalmış, “ortodoksinin” kamçısı altında her türlü özgür düşüncenin donmasına yol açmışlardı. o zaman, bir çöküş devri başlamıştı –tam tamına bin yıl süren sahiden etkileyici bir çöküş dönemi!–
âlimlik, eski betikleri hiç düşünmeden hatmetme derekesine düşmüş, bilimler yasaklanmış ve ölüp gitmiş, edebiyat anlamsız sözcük cambazlığına irca olmuştu. egemenler, yazgılarına teslim olmuş bir güruh mahiyetindeki tebalarına gaddarca ve sadistçe zulmeden, onları sömüren korkunç tiranlardı. islam dünyasının çöküşü hakkındaki geleneksel imge, aşağı yukarı böyledir; bugün hâlâ birçok batılı entelektüel tarafından, aynı zamanda birçok yakın doğulu münevver tarafından da, doğruluğuna inanılan bir imgedir bu. bu telakkinin tutamaksızlığını birçok yönden göstermek mümkündür. ancak bakışları, çöküş tasavvurunun önemli bir yapı taşına çevirmek gerekiyor: yozlamış cinsellik.
19. yüzyıl ortalarında fransız psikiyatr bénédict augustin morel, dini kanaatleriyle lamarck’ın o zaman yepyeni olan bilimsel kuramlarını sentezlediği “yozlaşma kuramı”nı yayımladı. sofu katolik olan yazar burada incil’deki adem’in günah öyküsünü modern tıbbın düşünce tarzına uyarlar. başlangıçta kusursuz yaratılmış olan insan, zararlı çevresinin onun ahlâkî ve bedenî bozulmasına katkıda bulunan etkilerine boyun eğmiştir buna göre. bu yozlaşma, kalıtımla intikal eder, zaten bozulmuş olan zürriyet daha da zararlı bir çevrede yetişme eğiliminde olduğundan, yozlaşma kuşaktan kuşağa artar.
yozlaşma kuramı, günümüzdeki reklamcılık sektörünün arabeskleşen sloganıyla ifade etmek gerekirse: kariyer basamaklarını çok hızlı tırmandı. 19. asrın seksenli ve doksanlı yılları ingiltere’sinde orta tabakanın büyük teveccühüne mazhar oldu, zira onların ilerleyen sanayileşme karşısındaki korkularına, “moloh” (tevrat’ta sözü edilen putperestlerin çocuk kurban ettikleri tanrı) toplumsal konumlarını yitirme korkularına, isyankâr proletarya ve göçmenler karşısındaki korkularına hitap ediyordu.
başta şehirli alt tabakaların, sanayileşmenin ilk dönemindeki koşullara karşı gösterdikleri tepkiye dayanan yozlaşma kuramı “sapkın” cinsel davranışı açıklamak için kullanılmaya da müsaitti. üremeye yaramayan her türlü davranış, hem hıristiyanlığa hem darwinci düşünce tarzına uygun olarak “sapkın” sayılıyordu bu anlayışta. almanya’da yayımlanan: ‘psychopathia sexualis’ adlı, modern cinsellik biliminin kurucu eseri sayılan ünlü kitapta, bu tür davranışların tamamı “işlevsel yozlaşma” olarak tanımlandı.
yozlaşma kuramının kendisini bu kadar çabuk kabul ettirmesinin nedeni, bireylerin “yozlaşması” hakkında bir açıklama sunması değildi çünkü bu kuram, baştan itibaren kolektifleri esas alıyordu. sorun bireyin değil, topyekûn halk gruplarının “soysuzlaşması” idi. kuramın kendi iç mantığına göre, eğer halk içindeki bazı kesimlerin yozlaşmasına büyük bir tepki gösterilmezse, sonuçta halkın tamamı bir yozlaşma sürecine kurban giderdi. bu teori: cürümlerle, alkolizmle, fuhuşla mücadele etmeye çalışmakla ve onlardan korunmak için hekimlerin müdahalesini meşrulaştırmakla kalmıyor, dahası gerekli kılıyordu. bununla batı dünyasının medikalizasyonuna doğru önemli bir adım atılmış oldu. hekimler, o zamana kadar kilisenin hâkim olduğu alanlarda kendilerini yetkili ilan ettiler ve devlete merbut bir sağlık kurumu hastalarla meşgul olmakla kalmayıp, yoksulluğu, bakımsızlığı, cürümleri ve cinselliği de tıbbî bir sorun olarak tanımladı. erkek erkeğe cinsellik şimdi artık bir günah olmaktan çıkıp sayrılığa, sonra da kalıtımla aktarılan bir yozlaşma görüngüsüne dönüştü, böylece tüm toplumu tehdit eden bir sorun haline geldi.
yozlaşma isteğinin başka yararları da vardı. birincisi, sosyal darwinist ve ırkçı kuramlarla bağdaştırılabilmesi kolaydı, ikincisi avrupa dışı halkların “geri kalmışlığına” değgin bir açıklama sunmakla kalmıyor, “uygarlaştırma” gayesiyle oralara müdahale etmeyi de meşrulaştırıyordu. napolyon, 1798’de mısır’a düzenlediği saldırıyı mısır’ı yozlaştırmış ve barbarlığa sürüklemiş olan “türkler”den “kurtarma” savıyla meşrulaştırmıştı.
insan yaşamının diğer alanlarından ayrıştırılmış bir “cinsellik” anlayışını kurumlaştırma tasarısıyla batı, bir şekilde cinsel yaşamla bağıntılı görünen edimleri ‘belirsizlikten’ arındırmaya dönük, çıkışsız olan fakat yine de dünya çapında başarıya ulaşan bir girişim başlatmış oldu. bu arada, dünyada yaygın olarak kullanılan bütün dillerde, batılı “cinsellik” kavramının mütekabili olacak sözcükleri üretme çalışmaları başlatıldı. genellikle, “yerli cinselliği” batılı standartlara uydurmaya çalışan bir söylem de kurumlaştı. cinsel hazzı ve kösnül duygulanımları müphemlikten arındırmaya dönük bu çabanın, “belirsizliğin” ilgasına yönelik her deneme gibi başarısızlığa mahkûm olduğu açıktır. ortaçağ’da rahiplerin hazırladığı mufassal günah kataloglarının yerini, hekimlerin sayısız sapkınlığa ilişkin daha da ayrıntılı tasnifleri aldı. günümüzde, kimlik piyasasında gittikçe ayrıştırılan cinsel kimliklerden bir tane edinebilirsiniz fakat böylelikle cinselliğe ilişkin “belirsizliği” sona erdirme hedefinden daha çok uzaklaşırsınız.
yüzyıllar boyunca batı’nın cinsel düşlemleri, kimilerine göre her türlü günahkâr sapmanın uçurumu, kimilerine göreyse yasaklanmış kösnül hazların hasretle düşlenen cennetiydi. yakın doğu’daki insanları bu pek ırgalamıyordu tabii, yeter ki onları rahat bıraksınlar. ancak 19. asrın akışı içinde, artık rahat bırakmaz oldular. sanayileşme ve anamalcılık, batı’yı iktisadî ve askerî bakımdan öyle güçlendirmişti ki, islam dünyasına dönük sömürgeci atılımını yakın doğu’nun aslî ülkelerine de taşıyabilmişti. böyle bir teşebbüs, ideolojik bir temellendirmeye gereksinim duyar. batı’nın, yeryüzünün geri kalanına karşı bir “medeniyet misyonunu” yerine getirmekle görevli olduğu iddiası, işte bu ereğe hizmet etti.
ne var ki yakın doğu, sömürgeci güçlerin bakışına göre batı tipi uygarlığın gerektirdiği hemen her şeye zaten sahip bulunuyordu. sağlam yapılı evlerde oturuyorlardı, “doğru dürüst” (yani tek tanrılı ve özdönüşümlü bir ilahiyatın olduğu) bir dinleri vardı; edeplice giyiniyor, düzenli olarak yıkanıyorlardı. edebiyat vardı, tarihyazımı ve bilim vardı, kurumlaşmış bir hukuk dizgesiyle yönetilen “doğru düzgün” devletler bile vardı. yakın doğu’nun sömürgeci yağmasını meşrulaştırmak, iptidai olarak tasnif edilen başka bölgelere nazaran –batılı ölçütlere göre bile- çok daha zordu. bundan çıkışı sağlayan, yükseliş ve çöküş modeli oldu. burada da yine ‘cinselliğe’ önemli bir rol düşüyordu.
hegelci bir şema izlenerek, dünya tarihi süreklilik arz eden bir ilerleme tarihi olarak tasavvur edildi, ‘eski dünyanın kültürleri’ de sırayla buna katkıda bulunmuşlardı. bir ekin, katkısını sağladıktan sonra, ilerlemenin doruğuna onu izleyen kültür geçiyor, o da katkısını sunuyor ve birikimini kendisinden daha üstün olan bir başka kültüre devrediyordu. bu modele göre, islam kültürünün katkısı, karanlık orta çağ devrinde batı’nın antik çağ bilgisine erişmesine aracılık etmek olmuştu. o zamandan beriyse avrupa, ilerlemenin yegâne penahıydı. bütün diğer kültürler –islam kültürü de dahil– kendi varoluş haklarını yitirmişlerdi, çünkü ilerlemenin temsilciliği bu arada onlardan geçmişti. onların yazgısı, tarihsizliğin uzamında kalakalmaktı, ta ki batı onlara ilerlemeyi yeniden getirene kadar.
ancak verili kültürlerin başka kültürlere bir şey katacak kadar güçleri varken, nasıl “daha yüksek” kültürler olarak inkişaf edemediklerini ve neden zayıf düştüklerini açıklamak gerekiyordu. bunu açıklayabilmek için, ilerleme mefhumunun refakatine ‘çöküş’ kavramının da gelmesi gerekiyordu. yakın doğu’nun durumunda, bu “çöküş” mefhumu, batı’nın hegemonik bilgisinin oraya nüfuzunu sağlamanın da en etkili aracıydı.
buna göre islam’ın 8. ve 9. yüzyılda bir “altın çağı” olmuştu; o sıralar yunan biliminin ve felsefesinin eserleri arapçaya çevrilmişti (sonra batı bunlardan yararlanmış) ve ussalcı ilahiyat okulu “mutezile” devlet doktrini idi. ama sonra karanlık din âlimleri galebe çalmış, “ortodoksinin” kamçısı altında her türlü özgür düşüncenin donmasına yol açmışlardı. o zaman, bir çöküş devri başlamıştı –tam tamına bin yıl süren sahiden etkileyici bir çöküş dönemi!–
âlimlik, eski betikleri hiç düşünmeden hatmetme derekesine düşmüş, bilimler yasaklanmış ve ölüp gitmiş, edebiyat anlamsız sözcük cambazlığına irca olmuştu. egemenler, yazgılarına teslim olmuş bir güruh mahiyetindeki tebalarına gaddarca ve sadistçe zulmeden, onları sömüren korkunç tiranlardı. islam dünyasının çöküşü hakkındaki geleneksel imge, aşağı yukarı böyledir; bugün hâlâ birçok batılı entelektüel tarafından, aynı zamanda birçok yakın doğulu münevver tarafından da, doğruluğuna inanılan bir imgedir bu. bu telakkinin tutamaksızlığını birçok yönden göstermek mümkündür. ancak bakışları, çöküş tasavvurunun önemli bir yapı taşına çevirmek gerekiyor: yozlamış cinsellik.
19. yüzyıl ortalarında fransız psikiyatr bénédict augustin morel, dini kanaatleriyle lamarck’ın o zaman yepyeni olan bilimsel kuramlarını sentezlediği “yozlaşma kuramı”nı yayımladı. sofu katolik olan yazar burada incil’deki adem’in günah öyküsünü modern tıbbın düşünce tarzına uyarlar. başlangıçta kusursuz yaratılmış olan insan, zararlı çevresinin onun ahlâkî ve bedenî bozulmasına katkıda bulunan etkilerine boyun eğmiştir buna göre. bu yozlaşma, kalıtımla intikal eder, zaten bozulmuş olan zürriyet daha da zararlı bir çevrede yetişme eğiliminde olduğundan, yozlaşma kuşaktan kuşağa artar.
yozlaşma kuramı, günümüzdeki reklamcılık sektörünün arabeskleşen sloganıyla ifade etmek gerekirse: kariyer basamaklarını çok hızlı tırmandı. 19. asrın seksenli ve doksanlı yılları ingiltere’sinde orta tabakanın büyük teveccühüne mazhar oldu, zira onların ilerleyen sanayileşme karşısındaki korkularına, “moloh” (tevrat’ta sözü edilen putperestlerin çocuk kurban ettikleri tanrı) toplumsal konumlarını yitirme korkularına, isyankâr proletarya ve göçmenler karşısındaki korkularına hitap ediyordu.
başta şehirli alt tabakaların, sanayileşmenin ilk dönemindeki koşullara karşı gösterdikleri tepkiye dayanan yozlaşma kuramı “sapkın” cinsel davranışı açıklamak için kullanılmaya da müsaitti. üremeye yaramayan her türlü davranış, hem hıristiyanlığa hem darwinci düşünce tarzına uygun olarak “sapkın” sayılıyordu bu anlayışta. almanya’da yayımlanan: ‘psychopathia sexualis’ adlı, modern cinsellik biliminin kurucu eseri sayılan ünlü kitapta, bu tür davranışların tamamı “işlevsel yozlaşma” olarak tanımlandı.
yozlaşma kuramının kendisini bu kadar çabuk kabul ettirmesinin nedeni, bireylerin “yozlaşması” hakkında bir açıklama sunması değildi çünkü bu kuram, baştan itibaren kolektifleri esas alıyordu. sorun bireyin değil, topyekûn halk gruplarının “soysuzlaşması” idi. kuramın kendi iç mantığına göre, eğer halk içindeki bazı kesimlerin yozlaşmasına büyük bir tepki gösterilmezse, sonuçta halkın tamamı bir yozlaşma sürecine kurban giderdi. bu teori: cürümlerle, alkolizmle, fuhuşla mücadele etmeye çalışmakla ve onlardan korunmak için hekimlerin müdahalesini meşrulaştırmakla kalmıyor, dahası gerekli kılıyordu. bununla batı dünyasının medikalizasyonuna doğru önemli bir adım atılmış oldu. hekimler, o zamana kadar kilisenin hâkim olduğu alanlarda kendilerini yetkili ilan ettiler ve devlete merbut bir sağlık kurumu hastalarla meşgul olmakla kalmayıp, yoksulluğu, bakımsızlığı, cürümleri ve cinselliği de tıbbî bir sorun olarak tanımladı. erkek erkeğe cinsellik şimdi artık bir günah olmaktan çıkıp sayrılığa, sonra da kalıtımla aktarılan bir yozlaşma görüngüsüne dönüştü, böylece tüm toplumu tehdit eden bir sorun haline geldi.
yozlaşma isteğinin başka yararları da vardı. birincisi, sosyal darwinist ve ırkçı kuramlarla bağdaştırılabilmesi kolaydı, ikincisi avrupa dışı halkların “geri kalmışlığına” değgin bir açıklama sunmakla kalmıyor, “uygarlaştırma” gayesiyle oralara müdahale etmeyi de meşrulaştırıyordu. napolyon, 1798’de mısır’a düzenlediği saldırıyı mısır’ı yozlaştırmış ve barbarlığa sürüklemiş olan “türkler”den “kurtarma” savıyla meşrulaştırmıştı.
insan yaşamının diğer alanlarından ayrıştırılmış bir “cinsellik” anlayışını kurumlaştırma tasarısıyla batı, bir şekilde cinsel yaşamla bağıntılı görünen edimleri ‘belirsizlikten’ arındırmaya dönük, çıkışsız olan fakat yine de dünya çapında başarıya ulaşan bir girişim başlatmış oldu. bu arada, dünyada yaygın olarak kullanılan bütün dillerde, batılı “cinsellik” kavramının mütekabili olacak sözcükleri üretme çalışmaları başlatıldı. genellikle, “yerli cinselliği” batılı standartlara uydurmaya çalışan bir söylem de kurumlaştı. cinsel hazzı ve kösnül duygulanımları müphemlikten arındırmaya dönük bu çabanın, “belirsizliğin” ilgasına yönelik her deneme gibi başarısızlığa mahkûm olduğu açıktır. ortaçağ’da rahiplerin hazırladığı mufassal günah kataloglarının yerini, hekimlerin sayısız sapkınlığa ilişkin daha da ayrıntılı tasnifleri aldı. günümüzde, kimlik piyasasında gittikçe ayrıştırılan cinsel kimliklerden bir tane edinebilirsiniz fakat böylelikle cinselliğe ilişkin “belirsizliği” sona erdirme hedefinden daha çok uzaklaşırsınız.
devamını gör...
sosyalizm
muhabbeti dönen ortamda savunduğum, çöpçüyle doktor aynı maaşı mı alacak? sorusuna maruz kaldığım ideolojidir. herkese iş, herkese aş, herkese barınak.
ama olmuyordu. insan oğlu öyle açtı, öyle doyumsuzdu ki, iş, aş, barınak hayatlarını idame ettirebilmek için yetmiyordu. son model telefonlar, son model arabalar, akıllı teknolojili evler, hanlar, katlar, villalar varken; herkesle eşit şartlarda yaşamaya ne gerek vardı? afrika'da açlıktan ölen çocuklar için, göstermelik ahlar vahlar ettikten sonra gece yatağına yatıp, hiçbir zaman sahip olamayacağı hanlar, katlar, sarayların hayalini kurarak mışıl mışıl uykuya dalmak daha tatlıydı.
dünya ülkelerinin edinmesi ve benimsemesi gereken ideolojidir. herkes çalışmalı ve karşılığında aş ve barınak sahibi olmalıdır.
açlığın, yokluğun, sefaletin olmadığı bir dünya düzeninde yaşamanın hayaliyle yanıp, tutuşuyor bu beden. belki bu gözler o günleri görmeyecek. belki ozi zibidisi*, belki onun çocukları, belki de torunları görecek. inanıyorum. *
ama olmuyordu. insan oğlu öyle açtı, öyle doyumsuzdu ki, iş, aş, barınak hayatlarını idame ettirebilmek için yetmiyordu. son model telefonlar, son model arabalar, akıllı teknolojili evler, hanlar, katlar, villalar varken; herkesle eşit şartlarda yaşamaya ne gerek vardı? afrika'da açlıktan ölen çocuklar için, göstermelik ahlar vahlar ettikten sonra gece yatağına yatıp, hiçbir zaman sahip olamayacağı hanlar, katlar, sarayların hayalini kurarak mışıl mışıl uykuya dalmak daha tatlıydı.
dünya ülkelerinin edinmesi ve benimsemesi gereken ideolojidir. herkes çalışmalı ve karşılığında aş ve barınak sahibi olmalıdır.
açlığın, yokluğun, sefaletin olmadığı bir dünya düzeninde yaşamanın hayaliyle yanıp, tutuşuyor bu beden. belki bu gözler o günleri görmeyecek. belki ozi zibidisi*, belki onun çocukları, belki de torunları görecek. inanıyorum. *
devamını gör...
babanın ölmesi
insanın babası neden ölür ki?
baba yani bu sonuçta, başka bişey değil ki.
hiç baba ölür mü ya?
yetiştiren, büyüten, ağlatan, güldüren, yıllarca çocukları için çalışan insan nasıl ölebilir ki?
bazen gece uykudan uyanıyorum, ölmemiş olabilir diyorum
baba yani bu sonuçta, başka bişey değil ki.
hiç baba ölür mü ya?
yetiştiren, büyüten, ağlatan, güldüren, yıllarca çocukları için çalışan insan nasıl ölebilir ki?
bazen gece uykudan uyanıyorum, ölmemiş olabilir diyorum
devamını gör...
sizden hoşlanan birini kırmadan ondan uzaklaşmak
garip saçma hareketlerle umut verip uzaklaşmak yerine dürüstçe ve kibarca bir şeyler hissedemediginizi söylemek daha mantıklı. diğer türlü b*ktan bir hal alıyor çünkü.
devamını gör...
kedi
artık sevmediğim canlı formu. iki kulağı var, patileri var, yemek yiyor, işiyor falan, o kadar.
devamını gör...
önünde kadın olduğunu gören erkeğin hızlanarak kadını sollaması
maalesef artık yapılmasının neredeyse elzem olduğu, tenha sokaklarda tedirginlik vermemek için yapılan harekettir. keşke bu tür olaylar yaşanmasa ve bu gibi hareketlere hiçbir gerek kalmasa.
devamını gör...
çok sevip çok özlediği halde aramayan insan
gurur değildir bu. vazgeçiştir. yani arasa ne olacak karşı tarafı ve kendini daha da zora sokacak. başka hayatlarda başkalarının cümlesi olunduysa daha bi zordur aramak.
devamını gör...
oral sodyum yükleme testi
hiperaldosteronizm tanısında kullanılan bir testtir.
oral sodyum yükleme testinde hasta yüksek sodyum içerikli üç günlük diyet (200 mmol/gün) sırasında üçüncü gün toplanmış 24 saatlik idrarda aldosteron, kreatinin ve sodyum bakılır.
değerlerin durumuna göre tanıya yaklaşılır.
oral sodyum yükleme testinde hasta yüksek sodyum içerikli üç günlük diyet (200 mmol/gün) sırasında üçüncü gün toplanmış 24 saatlik idrarda aldosteron, kreatinin ve sodyum bakılır.
değerlerin durumuna göre tanıya yaklaşılır.
devamını gör...
yazarların itiraf edemediği şeyler
hiç bir şeyi iplemiyor gibi gözüksemde aslında önemsiyorum. 'hiç kimseden beklentim yok' diyorum ama 'keşke şunları yapsalar' dediklerim çok.
devamını gör...
engellenen yazarların takip edilenlerden çok olması
kafanın rahat olması durum'udur. ne yazarsa yazsın görmüyorsundur.
devamını gör...
b12 vitamini eksikliği
metformin(antidiyabetik),proton pompa inhibitörleri (mide koruyucu ilaç),nitröz oksit(n2o) tarafından oluşabilir.
devamını gör...


