iletişim engellerinin temel sebebi
'' mesele o değil mi? insanlar adam gibi dinlemiyor birbirini. cümleyi bitirmeden otomatik cevap.. her şey otomatik zaten. sonra anlaşamıyoruz. anlaşamazsın tabii.''
-şahsiyet (dizi).
insanlar artık aynı şeyleri duymaktan ve söylemekten bıktı belki de. karşısındaki farklı bir şey söyleyecek olsa da, farklı şeyler hissetse de sanki önceki kişilerle aynı şeyleri söyleyecekmiş gibi düşünüyor insanlar. bu yüzden zaten otomatikleşiyor her şey. hiçbir şeye tahammül edemez hale geldik. bir dizi izleyeceğiz diyelim, hemen sıkıcı yerleri atlar olduk. burada uzun bir tanım okuyoruz diyelim, eminim çoğu kişi atlayıp sadede gelinmesini istiyor ve bu yüzden önce tanımın başına, sonra sonuna bir göz gezdirip oyu basan çok fazla kişi var. konuşurken de öyle, dinlemiyoruz, eğer konuşmayı atlama şansımız olsaydı eminim atlardık.
-şahsiyet (dizi).
insanlar artık aynı şeyleri duymaktan ve söylemekten bıktı belki de. karşısındaki farklı bir şey söyleyecek olsa da, farklı şeyler hissetse de sanki önceki kişilerle aynı şeyleri söyleyecekmiş gibi düşünüyor insanlar. bu yüzden zaten otomatikleşiyor her şey. hiçbir şeye tahammül edemez hale geldik. bir dizi izleyeceğiz diyelim, hemen sıkıcı yerleri atlar olduk. burada uzun bir tanım okuyoruz diyelim, eminim çoğu kişi atlayıp sadede gelinmesini istiyor ve bu yüzden önce tanımın başına, sonra sonuna bir göz gezdirip oyu basan çok fazla kişi var. konuşurken de öyle, dinlemiyoruz, eğer konuşmayı atlama şansımız olsaydı eminim atlardık.
devamını gör...
terziler geldiler
bir turgut uyar şaheseri olan şiir. aşağıda şiire dair ufak bir açıklama ve ismet özel sesinden bir linki de mevcut.
terziler geldiler
terziler geldiler. kırılmış büyük şeylere benzeyen şeylerle
daha çok koyu renklere ve daha çok ilişkilere
bir kenti korkutan ve utandıran şeylerle.
kumaşlar bulundu ve uyuyan kediler okşandı. sonra
sonsuz çalgısı sevinçsizliğin.
çay içmeye gidenler vardı akşamüstü, parklara gidenler de
duruma uymak kısaltıyordu günlerini artamayan eksilmeyen bir hüzünle...
yorgun ve solgundular, kumaşları buldular, kenti doldurdular
o çelenk onbin yıllıktı, taşıyıp getirdiler
ölülerini gömmüşlerdi, kalabalıktılar, tozlarını silkmediler
bütün caddeler boşaldı, herkes yol verdi,
'tanrıtanır kadınlar ve cumhuriyetçiler
piyangocular, çiçek satın alanlar,
balıkçılar ağlarını, paraketelerini, ırıplarını, oltalarını
zokalarını, çevirmelerini ve kepçelerini topladılar.
sigaralarını yere atıp söndürdüler sigara içenler.'
bir şey vardı ısınmaz kalın kumaşların altında, kesip biçtiler
patron çıkardılar, karşılaştırdılar,
katlanılmaz bir uykunun sonunu kesip biçtiler
şarkılara başladılar ölmüş bir at için
makaslarını bırakmadılar
bekleniyorlardı.
'ey artık ölmüş olan at! -dediler-
ne güzeldi senin çılgınlığın, ne ulaşılırdı!
sen açardın,
otuzüçbin at türünün tek kaynağıydın sen!
tüylerin karaparlaktı. koşumların,
-kokulu yağlarla ovulup parlatılan-
nasıl yakışırdı sağrılarına ve göke.
göke bir ululuk katardı sonsuz biçimin, at!
toynaklarını liflerle ovardık
senin karaya boyanırdı koşuşun
uyandırırdı bütün karaları ve denizleri.
çılgın kişnemeni duyardık sonsuzun yanıbaşından
ne güzel gözlerin vardı kara at!
binlerce kişi,
-çocuklar, kadınlar, erkekler görkemli yahut
darmadağın giysileriyle herkes
körler ve cüzzamlılar,
bütün kutsal kitaplar kalabalığı,
ermişler, kargışlılar ve günahlılar
gebe kadınlar, vâz edenler
ve dondurmacılar ve at cambazları ve
tecimenler ve kıralcılar ve gemicilerle
tanrıtanımazlar ve tefeciler ve
yalvaçlar...-
ormanlardan ve kıyılardan ve kıraç yerlerden gelmiş
senin mutlu ovanı doldurup
haykırırlardı.
büyük sesler içinde sen, geçerdin...'
terziler geldiler. bu güneşler odaların dışındaydı artık.
herkes titrek ve sabırsız, titrek ve sabırsız evlerinde
gazeteler yazmadı, dükkânlar dönemindeydik
yüzlerce odalarda yüzlerce terziler, pencerelerini kapadılar
parmakları uzun, kurusolgun yüzleri sararmış, eskimiş durmaktan
yitik saat köstekleri, titrek ve sabırsız yorgun bacakları
her şeylerine yön veren durmuşluğa olur dediler
beğenip gülümsediler.
'ey artık ölmüş olan at! -dediler-
senin eyerin ne güzeldi.
dişi keçi derisinden, ofir altınıyla süslü
nasıl yaraşırdı belinin soylu çukurluğuna
seninle öteleri ansırdık.
öteler, baklanın ve pancarın duyarlığı
kedinin varlığı erişilmez kişilik
güneşli bir damda
içimizden gemiler kaldırırdın,
suyunu büyük şölenlerle tazelerdik
bayramımızdın. kuburlukların
bütün kişniş ve badem doluydu.
simdi dar dünya
ölümün büyük hızı kesildi.'
terziler geldiler. ateş ve kan getirmediler.
hüzünleri kan ve ateşti ama. uğultulu bir şey
ekspresler garlarda kaldı, ilâçlar çıldırdılar
kenti bir bastan bir basa dolaştım, tıs yok
bütün odalara dağıldılar. sürahiler tozlu, pabuçlar kurumuş
yerlerde kırpıntılar,
'oyulmuş yakalar, kolevlerinden arta kalanlar
vatka pamukları, verevine şeritler, kopçalar,
düğmeler, ilikler
iplik döküntüleri, kumaş parçaları,
karanlık akşamüstleri ve sabahlar,
dükkân tabelâları, kartvizitler...'
kasıklarına kadar çıkmış, en ufak bir ölüm bile yok.
tarafsız bir aşk çağlıyordu onların solgunluğunda
mutfaklarını kilitlediler, büyük atsı giysiler kestiler,
'ey artık ölmüş olan at! -dediler-
koşuşun büyütürdü dünyayı senin!
sen nasıl da koşardın.
biz güneyde yatardık, sen koşardın
hangi at güzelse ondan da güzeldin
kuyruğun parlak savruluşuyla bölerdi
bir karaya göğü
ve yüceltirdi, ince bezekli kuskununu.
gemin güzel sesler çıkarırdı güzel
ağzında,
herkesi sevinçle haykırtan.
başın yaraşırdı düşüncemize ve
gözlerine saygıyla bakardık...'
terziler geldiler. durgunluktu o dökük saçık giyindikleri
yarım kalmışlardı. tamamlanmadılar. toplu odalarını sevdiler.
ölümü hüzünle geçmişlerdi, ateşe tapardılar.
kent eşiklerindeydi, ağlayışını duydular
kestiler, biçtiler, dikmediler ve gitmediler,
iğnelerine iplik geçirip beklediler;
'ey artık ölmüş olan at! -dediler-
en güzeli oydu iste, yüzünün
savaşla ilişkisi.
boydanboya bir karşıkoyma, denge
ve istekli bir azalma. onu bilirdik.
o ağaç senin kanınla beslenirdi,
hepimizi besleyen.
bir ülkeyi yeniden yaratırdı şaşkınlığımız
senin karşında,
alışverişin, alfabenin, iplik döküntülerinin ve
her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği...'
alegorik bir anlatıma sahip olan bu şiirin ne anlattığını anlamaya çalışmazsak eğer birçok şeyi kaçırmış oluruz. denilir ki bu şiirde turgut uyar türk devrimini eleştirmiştir. yani 27 mayıs 1960 darbesi kastedilerek. kimisi de cumhuriyetin ilk yıllarındaki devrimlerin inkılapların mevzubahis olduğunu iddia eder. dönemin özelliklerine bakınca 27 mayısçılar için yazılmış olması daha muhtemel. bu şiirde zannediyorum ki terziler 27 mayısçılar ve at ise ülkemizdir. farklı semboller de kullanılmış olabilir, bilenler bizi de bilgilendirirse seviniriz.
terziler geldiler
terziler geldiler. kırılmış büyük şeylere benzeyen şeylerle
daha çok koyu renklere ve daha çok ilişkilere
bir kenti korkutan ve utandıran şeylerle.
kumaşlar bulundu ve uyuyan kediler okşandı. sonra
sonsuz çalgısı sevinçsizliğin.
çay içmeye gidenler vardı akşamüstü, parklara gidenler de
duruma uymak kısaltıyordu günlerini artamayan eksilmeyen bir hüzünle...
yorgun ve solgundular, kumaşları buldular, kenti doldurdular
o çelenk onbin yıllıktı, taşıyıp getirdiler
ölülerini gömmüşlerdi, kalabalıktılar, tozlarını silkmediler
bütün caddeler boşaldı, herkes yol verdi,
'tanrıtanır kadınlar ve cumhuriyetçiler
piyangocular, çiçek satın alanlar,
balıkçılar ağlarını, paraketelerini, ırıplarını, oltalarını
zokalarını, çevirmelerini ve kepçelerini topladılar.
sigaralarını yere atıp söndürdüler sigara içenler.'
bir şey vardı ısınmaz kalın kumaşların altında, kesip biçtiler
patron çıkardılar, karşılaştırdılar,
katlanılmaz bir uykunun sonunu kesip biçtiler
şarkılara başladılar ölmüş bir at için
makaslarını bırakmadılar
bekleniyorlardı.
'ey artık ölmüş olan at! -dediler-
ne güzeldi senin çılgınlığın, ne ulaşılırdı!
sen açardın,
otuzüçbin at türünün tek kaynağıydın sen!
tüylerin karaparlaktı. koşumların,
-kokulu yağlarla ovulup parlatılan-
nasıl yakışırdı sağrılarına ve göke.
göke bir ululuk katardı sonsuz biçimin, at!
toynaklarını liflerle ovardık
senin karaya boyanırdı koşuşun
uyandırırdı bütün karaları ve denizleri.
çılgın kişnemeni duyardık sonsuzun yanıbaşından
ne güzel gözlerin vardı kara at!
binlerce kişi,
-çocuklar, kadınlar, erkekler görkemli yahut
darmadağın giysileriyle herkes
körler ve cüzzamlılar,
bütün kutsal kitaplar kalabalığı,
ermişler, kargışlılar ve günahlılar
gebe kadınlar, vâz edenler
ve dondurmacılar ve at cambazları ve
tecimenler ve kıralcılar ve gemicilerle
tanrıtanımazlar ve tefeciler ve
yalvaçlar...-
ormanlardan ve kıyılardan ve kıraç yerlerden gelmiş
senin mutlu ovanı doldurup
haykırırlardı.
büyük sesler içinde sen, geçerdin...'
terziler geldiler. bu güneşler odaların dışındaydı artık.
herkes titrek ve sabırsız, titrek ve sabırsız evlerinde
gazeteler yazmadı, dükkânlar dönemindeydik
yüzlerce odalarda yüzlerce terziler, pencerelerini kapadılar
parmakları uzun, kurusolgun yüzleri sararmış, eskimiş durmaktan
yitik saat köstekleri, titrek ve sabırsız yorgun bacakları
her şeylerine yön veren durmuşluğa olur dediler
beğenip gülümsediler.
'ey artık ölmüş olan at! -dediler-
senin eyerin ne güzeldi.
dişi keçi derisinden, ofir altınıyla süslü
nasıl yaraşırdı belinin soylu çukurluğuna
seninle öteleri ansırdık.
öteler, baklanın ve pancarın duyarlığı
kedinin varlığı erişilmez kişilik
güneşli bir damda
içimizden gemiler kaldırırdın,
suyunu büyük şölenlerle tazelerdik
bayramımızdın. kuburlukların
bütün kişniş ve badem doluydu.
simdi dar dünya
ölümün büyük hızı kesildi.'
terziler geldiler. ateş ve kan getirmediler.
hüzünleri kan ve ateşti ama. uğultulu bir şey
ekspresler garlarda kaldı, ilâçlar çıldırdılar
kenti bir bastan bir basa dolaştım, tıs yok
bütün odalara dağıldılar. sürahiler tozlu, pabuçlar kurumuş
yerlerde kırpıntılar,
'oyulmuş yakalar, kolevlerinden arta kalanlar
vatka pamukları, verevine şeritler, kopçalar,
düğmeler, ilikler
iplik döküntüleri, kumaş parçaları,
karanlık akşamüstleri ve sabahlar,
dükkân tabelâları, kartvizitler...'
kasıklarına kadar çıkmış, en ufak bir ölüm bile yok.
tarafsız bir aşk çağlıyordu onların solgunluğunda
mutfaklarını kilitlediler, büyük atsı giysiler kestiler,
'ey artık ölmüş olan at! -dediler-
koşuşun büyütürdü dünyayı senin!
sen nasıl da koşardın.
biz güneyde yatardık, sen koşardın
hangi at güzelse ondan da güzeldin
kuyruğun parlak savruluşuyla bölerdi
bir karaya göğü
ve yüceltirdi, ince bezekli kuskununu.
gemin güzel sesler çıkarırdı güzel
ağzında,
herkesi sevinçle haykırtan.
başın yaraşırdı düşüncemize ve
gözlerine saygıyla bakardık...'
terziler geldiler. durgunluktu o dökük saçık giyindikleri
yarım kalmışlardı. tamamlanmadılar. toplu odalarını sevdiler.
ölümü hüzünle geçmişlerdi, ateşe tapardılar.
kent eşiklerindeydi, ağlayışını duydular
kestiler, biçtiler, dikmediler ve gitmediler,
iğnelerine iplik geçirip beklediler;
'ey artık ölmüş olan at! -dediler-
en güzeli oydu iste, yüzünün
savaşla ilişkisi.
boydanboya bir karşıkoyma, denge
ve istekli bir azalma. onu bilirdik.
o ağaç senin kanınla beslenirdi,
hepimizi besleyen.
bir ülkeyi yeniden yaratırdı şaşkınlığımız
senin karşında,
alışverişin, alfabenin, iplik döküntülerinin ve
her şeyi düzeltmeye kalkışmanın yok ettiği...'
alegorik bir anlatıma sahip olan bu şiirin ne anlattığını anlamaya çalışmazsak eğer birçok şeyi kaçırmış oluruz. denilir ki bu şiirde turgut uyar türk devrimini eleştirmiştir. yani 27 mayıs 1960 darbesi kastedilerek. kimisi de cumhuriyetin ilk yıllarındaki devrimlerin inkılapların mevzubahis olduğunu iddia eder. dönemin özelliklerine bakınca 27 mayısçılar için yazılmış olması daha muhtemel. bu şiirde zannediyorum ki terziler 27 mayısçılar ve at ise ülkemizdir. farklı semboller de kullanılmış olabilir, bilenler bizi de bilgilendirirse seviniriz.
devamını gör...
sevdiği halde vazgeçen insan
sevmek kötülüğe kafa tutulan bir eylemdir. kişilerden vazgeçilebilir ama sevmekten vazgeçilemez. (bkz: seviyorum öyleyse varım)
devamını gör...
emin olunan ama kanıtlanamayan şeyler
bence kimse ölmüyor. o işte var bir dümen. çözemedim tam, ama değişik bir gizem yaşıyoruz.
devamını gör...
mesaj almak isteyen yazarlar veri tabanı
millet olarak mesaj vermeyi severiz. mesajı almak işimize gelmez.
devamını gör...
rescue dawn
bir werner herzog filmidir.
daha önce buzda yürüyüş kitabına yazdığım tanımda herzog hayranlığımı ve onun nasıl bir deli olduğunu anlatmıştım. aslında belki de herzog’a olan hayranlığımın asıl nedeni de bu deliliktir.

bu filminde deliliğin bir dışavurumu gibi adeta. daha önce belgesel bir yapım olan little dieter needs to fly‘da hayatını anlattığı dieter dengler’ı bu sefer bir filmle anlatır herzog.
vietnam savaşı esnasında uçağı laos’a düşen pilot dieter hapsedilip işkence gördükten sonra kaçış planları yapmaya başlar ve bu planlar bir ihanetle bölününce yanında kalan tek arkadaşıyla kaçışı sürdürmeye çalışır.

ama dieter ancak o zaman anlar ki asıl hapishane kaçmak için en derinlerine daldığı bu balta girmemiş ormandır. dieter dengler’ın gerçek hikayesinden uyarlanan bir film olduğu için de etkisi iki kat artar.
filmin beni etkileyen onlarca sahnesi var ama asıl hikaye benim için iki sahne üzerinde odaklanıyor. birincisi filmin başrol oyuncusu oscar ödüllü ve werner herzog’un deliliğine uyup yine vücut yapısını alt üst eden christian bale’nin gerçek bir yılanla güreştiği sahne idi. neyse ki bale röportajında yılanın zehirli olmadığını açıklayarak içime su serpti.

ikincisi ise yakalanıp hapsedildiği kampta bale’nin kurtçukları hapır hupur yemesiydi ve maalesef ki bu kurtçuklar gerçek kurtçuklardı. bale, bunun kendisi için bir sorun olmadığını sadece kurtçukların nerden geldiğini sorduğunu söyler. ilginç adamdır.

film baştan sona kadar izleyeni gerim gerim geren bir film ve izlediğinizde size aklınızdan hiç çıkmayacak sahneler hediye edecek.
daha önce buzda yürüyüş kitabına yazdığım tanımda herzog hayranlığımı ve onun nasıl bir deli olduğunu anlatmıştım. aslında belki de herzog’a olan hayranlığımın asıl nedeni de bu deliliktir.

bu filminde deliliğin bir dışavurumu gibi adeta. daha önce belgesel bir yapım olan little dieter needs to fly‘da hayatını anlattığı dieter dengler’ı bu sefer bir filmle anlatır herzog.
vietnam savaşı esnasında uçağı laos’a düşen pilot dieter hapsedilip işkence gördükten sonra kaçış planları yapmaya başlar ve bu planlar bir ihanetle bölününce yanında kalan tek arkadaşıyla kaçışı sürdürmeye çalışır.

ama dieter ancak o zaman anlar ki asıl hapishane kaçmak için en derinlerine daldığı bu balta girmemiş ormandır. dieter dengler’ın gerçek hikayesinden uyarlanan bir film olduğu için de etkisi iki kat artar.
filmin beni etkileyen onlarca sahnesi var ama asıl hikaye benim için iki sahne üzerinde odaklanıyor. birincisi filmin başrol oyuncusu oscar ödüllü ve werner herzog’un deliliğine uyup yine vücut yapısını alt üst eden christian bale’nin gerçek bir yılanla güreştiği sahne idi. neyse ki bale röportajında yılanın zehirli olmadığını açıklayarak içime su serpti.

ikincisi ise yakalanıp hapsedildiği kampta bale’nin kurtçukları hapır hupur yemesiydi ve maalesef ki bu kurtçuklar gerçek kurtçuklardı. bale, bunun kendisi için bir sorun olmadığını sadece kurtçukların nerden geldiğini sorduğunu söyler. ilginç adamdır.

film baştan sona kadar izleyeni gerim gerim geren bir film ve izlediğinizde size aklınızdan hiç çıkmayacak sahneler hediye edecek.
devamını gör...
mhp'nin gerçek yüzü
hep aynılardı hiç değişmediler aslında. daha önceden maşa olarak bunları mesut yılmaz ve ecevit kullandı şimdi tayyip kullanıyor. oraya buraya saldırmayı iyi bilir bu kancık çakal sürüsü.
devamını gör...
yanlış genellemeler
kadın dediğin...
erkek dediğin... diye başlayan genellemeler. bayılıyoruz cinsiyetlere misyon yüklemeye.
erkek dediğin... diye başlayan genellemeler. bayılıyoruz cinsiyetlere misyon yüklemeye.
devamını gör...
moore yasası
intel'in kurucularından gordon moore tarafından ortaya atılan, entegre devreler içindeki transistör yoğunluğunun her yıl bir önceki yıla göre ikiye katlanarak artacağını savunan yasa. bir bakıma, bilgisayarların gücünün sürekli olarak katlanarak artacağını iddia etmek anlamına gelir.
devamını gör...
duyulunca mutlu eden sözler
prozac kafanı seviyorum..
devamını gör...
mezarlığın yanında ikamet etmek
balkona her çıktığında akıbetini görmektir.
devamını gör...
tek başına lastikli çarşaf değiştirmek
bi oyun vardı elde tokmak, delikten çıkan solucanların kafasına vuruyordun. onun gibi bişey. bir köşeyi yapıyorsun öbür yandan pörtlüyor. can sıkıcı. iki kişi yapılması gereken görevlerden olması sebebiyle yalnızlığınızı yüzünüze tokat gibi vurur.
devamını gör...
#türkiyedinsizleşiyor
hadi inşallah. devletlerin ve ülkelerin değil insanların içinde olan bir şeydir din. dinciler yerine başkalarının yönettiğini görelim bir de. bundan kat kat iyi olacağı kesindir.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının almış olduğu en güzel iltifat
sen gülünce,
mevsimler açar gülüşünde. *
mevsimler açar gülüşünde. *
devamını gör...
metamfetamin
ortadoğu ülkelerindeki iç savaş ve kaos ortamı , uyuşturucu maddelerin kaçakçılığını da kolay hale getiriyor. buna örnek olarak da metamfetamin uyuşturucu maddesinin kaçakçılığı ve istismarında da tehlike alarmları çalıyor. metamfetamin , nörotoksik bir zehir barındırdığı için beyinde bulunan dopamin ve serotonin nöronlarına zarar veriyor. çabuk bağımlılık yaptığı için ruhsal hastalıklar ve intiharlara götürebiliyor.
meth veya kristal isimleriyle de anılan uyuşturucu madde, son dönemlerde diğer uyuşturucu türlerini de kullanım olarak geçti. türkiye son dönemde hem köprü hem de pazar olma özelliği taşıyor. uyarıcı ve halüsinasyon özellikleri bulunan bu sentetik uyuşturucu, son dönem yayınlanan breaking bad dizisiyle de ünlenmiş oldu. türkiye'ye bu uyuşturucu madde ilk, 2009 yılında iran asıllı bir kişide ele geçirildi. o zamandan bu zamana ele geçen metamfetamin miktarı 4 bin kiloya kadar ulaştı.
uyuşturucunun imalatı da genel olarak iran ve afganistan'da yapılıyor. artık 81 vilayette de hemen hemen bu uyuşturucu madde ele geçirildi. en çok rastladığı yerler de istanbul ile iran hududundaki şehirler oldu. "2021 türkiye uyuşturucu raporu" verilerine göre geçen sene polis 159 bin vakaya müdahalede bulundu, 231 bin zanlı hakkında da adli işlem başlattı.
meth veya kristal isimleriyle de anılan uyuşturucu madde, son dönemlerde diğer uyuşturucu türlerini de kullanım olarak geçti. türkiye son dönemde hem köprü hem de pazar olma özelliği taşıyor. uyarıcı ve halüsinasyon özellikleri bulunan bu sentetik uyuşturucu, son dönem yayınlanan breaking bad dizisiyle de ünlenmiş oldu. türkiye'ye bu uyuşturucu madde ilk, 2009 yılında iran asıllı bir kişide ele geçirildi. o zamandan bu zamana ele geçen metamfetamin miktarı 4 bin kiloya kadar ulaştı.
uyuşturucunun imalatı da genel olarak iran ve afganistan'da yapılıyor. artık 81 vilayette de hemen hemen bu uyuşturucu madde ele geçirildi. en çok rastladığı yerler de istanbul ile iran hududundaki şehirler oldu. "2021 türkiye uyuşturucu raporu" verilerine göre geçen sene polis 159 bin vakaya müdahalede bulundu, 231 bin zanlı hakkında da adli işlem başlattı.
devamını gör...
çalışma masanızdaki en ilginç şey
çim adam. evet büyümedim hâlâ çim adamımın saçlarını tarıyorum.
devamını gör...
recep tayyip erdoğan
verdiği yanlış kararlar neticesinde, bir neslin umutlarını öldürmüştür. katildir.
devamını gör...
imposter sendromu
insanın kendi başarılarının tesadüf-şans eseri- olduğuna inanma ve bunun ortaya çıkmasından korkma durumu.
--- alıntı ---
kişi, sahip olduğu zaferleri ya da başarıları hak etmediğini düşünerek her zaman şanslı olduğunu vurgular. alınan ödüllerin, proje tekliflerinin ya da onaylanan çalışmaların doğru zamanda doğru yerde bulunması sonucu denk geldiğini düşünür ve şans eseri fark edildiği hissinden kurtulamaz. bulundukları yere ait olmadıklarını düşünerek bunun huzursuzluğunu her an hissederler. kendilerini hafife aldıkları için gelen yeni fırsatları da doğru değerlendirilemeyerek kaçırılabilir. birilerini kandırmak için bir şey yapmamış olsalar bile her an foyaları ortaya çıkacakmış korkusuyla yaşarlar ve kendilerini yeterli görmezler.
--- alıntı ---
--- alıntı ---
kişi, sahip olduğu zaferleri ya da başarıları hak etmediğini düşünerek her zaman şanslı olduğunu vurgular. alınan ödüllerin, proje tekliflerinin ya da onaylanan çalışmaların doğru zamanda doğru yerde bulunması sonucu denk geldiğini düşünür ve şans eseri fark edildiği hissinden kurtulamaz. bulundukları yere ait olmadıklarını düşünerek bunun huzursuzluğunu her an hissederler. kendilerini hafife aldıkları için gelen yeni fırsatları da doğru değerlendirilemeyerek kaçırılabilir. birilerini kandırmak için bir şey yapmamış olsalar bile her an foyaları ortaya çıkacakmış korkusuyla yaşarlar ve kendilerini yeterli görmezler.
--- alıntı ---
devamını gör...

