bağıran insana karşı yapılabilecekler
bağırmasının sizin üzerinizde en ufak bir etkisi olmadığını göstermek adına söyleyeceklerinizi sakince, saldırgan bir tavır takınmadan normal bir sohbetteymiş gibi söylerseniz bir süre sonra utanmaya başlar. ses tonu düşer, cümlelerini seçmeye çalışır ve tartışmak için elindeki tek silahı kaybetmiş gibi hisseder. genelde böyle olduğunu gözlemliyorum. tepkilerinizi yönetemediğini göstermek sahiden de çok güçlü bir yöntem.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının en sevdiği yazar
nermin yıldırım
devamını gör...
haydutlar kraliçesi phoolan devi
çocuk yaşta zorla evlendirilen ama hakkını aramaktan, istediği gibi yaşamaktan vazgeçmeyen phoolan devi ilk eylemini daha 11 yaşındayken babasının tarlasına çökmeye çalışan amcasına karşı yapmıştır. o zamandan beri güce tapanların baş belası haline gelen bu küçük kıza gıcık olan amcası onu daha 11 yaşındayken çok uzak bir köyde yaşayan ve kendisinden çok büyük bir kıro ile zorla evlendirmiştir.
sübyancı kocasından sürekli dayak yiyen ve tecavüze uğrayan kızcağız baba evine dönse de babasından da dayak yiyip tekrar koca evine gönderilir. ona gıcık olan amcaoğlu, "hırsız" diye kızı polise ihbar eder. polisler de kızın arkası yok diye topluca tecavüz ederler. bir fırsatını bulup kaçan phoolan henüz 14 yaşında iken haydutların arasına katılır. çetenin ilk ve tek kadın üyesidir. çete lideri tecavüz etmek isterken phoolan karşı koyar, çetenin ikinci adamı olan vikram ise kıza platonik aşıktır. çete liderini öldürüp kızı tecavüzden kurtarır, sevgili olurlar.
phoolan, pedofil kocasını sevgilisi vikram’a anlatır. vikram da öfkeyle o pisliğin köyünü çeteyle basar. sapığı bıçaklayıp üzerine not iliştirir: “küçük kızlarla evlenmemeleri için yaşlı adamlara bu son uyarıdır.”
bu durum civardaki yaşlı erkeklerin ve diğer haydutların hoşuna gitmez. vikram’ı öldürüp, phoolan’ı bir köye götürürler. bir odaya kapatıp bir ay boyunca köyün tüm erkekleri sırayla ona işkence ve tecavüz eder.
bir fırsatını bulup tecavüz odasından kaçan phoolan kendi çetesini kurar ve güçlendikten sonra çetesiyle o köye baskın yapıp kendisine tecavüz eden erkekleri öldürür. resmi kaynaklara behmai katliamı olarak geçen bu olaydan sonra zenginden alıp fakire verir. fakir halkın göz bebeği haline gelen phoolan, halkı sömüren asalakların baş düşmanıdır.
polisler onu yakalamaya çalışır ama nafile. bir efsane olmuş, “haydutlar kraliçesi” lakabını ve halkın desteğini almıştır. idol olarak robin hood'u seçip o yolda ilerlemiştir. hükümet ise madara olmuştur.
halkın kahramanı haline gelen phoolan’ın başına hükümet ödül koyar ancak köylüler onu sevdiği için korumaya alır.
“bükemediğin eli öpeceksin misali” hükümet phoolan’ın şartlarını kabul etmek zorunda kalır. phoolan, ancak sivil itaatsizliğin sembolü haline gelen düşünür mahatma gandhi ve hindu tanrıçası durga’nın resimlerinin önünde silahını indireceğini söyler.
yapılan anlaşmaya göre; kendisi ve ekibindekiler asılmayacak, hiçbirine kelepçe takılmayacak, hiçbiri sekiz yıldan uzun hapis yatmayacak, ailesinin hakkı olan topraklar verilecekti. phoolan devi 1983 yılında, onbinlerce hayranı tarafından karşılanıp teslim olur. çetesinde yer alan erkeklerle birlikte aynı koğuşta kalır.
yumurtalık kisti teşhisi konduğu söylenir ve gerekmediği halde rahmi zorla alınır. hastanenin doktorunun, “phoolan devi’nin daha fazla phoolan devi doğurmasını istemiyoruz” açıklaması ise kayıtlara geçer.
1994 yılında af ile çıkıp 1996’da eyalet seçimlerini ve 1999’da meclis seçimlerinde halkın desteğini alıp başarılar kazanır. okuma yazmayı da öğrenir. parlamentoda oldukça aktiftir, başbakan olacağına kesin gözüyle bakılır.
derin devletin karıştığı iddia edilen bir suikastla hayata veda eder. halkın hükümete öfkesi büyük olur. halk phoolan'ı tanrıça durga'nın yeryüzüne yeniden gelmiş hali olarak anar.
yaşamının her aşamasında inanılması güç bir hayat hikâyesi olan phoolan filmlere ve romanlara konu olmuş tarihi bir karakterdir.
kadın hakları savunucularının “erkek şiddetine karşı her ülkeye lazım” dediği phoolan hayatta iken onun yaşam öyküsünü anlatan filmi çevrilmiştir. haydutlar kraliçesi filmi
phoolan, filmde yer alan şiddet ve müstehcen sahnelerinden dolayı filmi beğenmediğini ifade etmiştir.
çocukluğundan itibaren kendisi ve çevresindeki alt kastlardan çocuk ve kadınların cinsel istismar ve tecavüze maruz kalmasına karşı intikam ve öfke ile hareket eden phoolan devi, üst kastlara korku salmış, pedofillerin kabusu olmuştur.
"doğduğumda bir köpekten daha değersizdim, şimdi bir kraliçeyim. çoktan ölmüş olmalıydım, ama hala canlıyım. tanıklığım, benimki gibi bir yaşamın bir daha asla yinelenmemesi için yeryüzündeki tüm yoksullara ve ezilmişlere uzanan bir el olsun…"
phoolan devi’nin biyografisini içeren “haydut kraliçe” isimli kitapta “yeryüzünün ırmak ucunda bittiğini ve güneşin su içinde boğulduğunu sanan korkmuş küçük çocuk değilim artık… birçok kez yardım isteği ile elimi uzattım ama kimseye ulaşamadım. bana pislik, cani dediler. hiçbir zaman kendimi iyi bir insan olarak görmedim ama bir cani de değilim. tek yaptığım bana çektirdiklerinin aynısını erkeklere iade etmekti. vahşi ormanda hayatta kaldım. şimdi de benim çektiklerimi çeken insanlara yardım etmek amacıyla, kentte hayatta kalabilmek için tanrı’ya dua ediyorum” sözlerine yer verilir.
sübyancı kocasından sürekli dayak yiyen ve tecavüze uğrayan kızcağız baba evine dönse de babasından da dayak yiyip tekrar koca evine gönderilir. ona gıcık olan amcaoğlu, "hırsız" diye kızı polise ihbar eder. polisler de kızın arkası yok diye topluca tecavüz ederler. bir fırsatını bulup kaçan phoolan henüz 14 yaşında iken haydutların arasına katılır. çetenin ilk ve tek kadın üyesidir. çete lideri tecavüz etmek isterken phoolan karşı koyar, çetenin ikinci adamı olan vikram ise kıza platonik aşıktır. çete liderini öldürüp kızı tecavüzden kurtarır, sevgili olurlar.
phoolan, pedofil kocasını sevgilisi vikram’a anlatır. vikram da öfkeyle o pisliğin köyünü çeteyle basar. sapığı bıçaklayıp üzerine not iliştirir: “küçük kızlarla evlenmemeleri için yaşlı adamlara bu son uyarıdır.”
bu durum civardaki yaşlı erkeklerin ve diğer haydutların hoşuna gitmez. vikram’ı öldürüp, phoolan’ı bir köye götürürler. bir odaya kapatıp bir ay boyunca köyün tüm erkekleri sırayla ona işkence ve tecavüz eder.
bir fırsatını bulup tecavüz odasından kaçan phoolan kendi çetesini kurar ve güçlendikten sonra çetesiyle o köye baskın yapıp kendisine tecavüz eden erkekleri öldürür. resmi kaynaklara behmai katliamı olarak geçen bu olaydan sonra zenginden alıp fakire verir. fakir halkın göz bebeği haline gelen phoolan, halkı sömüren asalakların baş düşmanıdır.
polisler onu yakalamaya çalışır ama nafile. bir efsane olmuş, “haydutlar kraliçesi” lakabını ve halkın desteğini almıştır. idol olarak robin hood'u seçip o yolda ilerlemiştir. hükümet ise madara olmuştur.
halkın kahramanı haline gelen phoolan’ın başına hükümet ödül koyar ancak köylüler onu sevdiği için korumaya alır.
“bükemediğin eli öpeceksin misali” hükümet phoolan’ın şartlarını kabul etmek zorunda kalır. phoolan, ancak sivil itaatsizliğin sembolü haline gelen düşünür mahatma gandhi ve hindu tanrıçası durga’nın resimlerinin önünde silahını indireceğini söyler.
yapılan anlaşmaya göre; kendisi ve ekibindekiler asılmayacak, hiçbirine kelepçe takılmayacak, hiçbiri sekiz yıldan uzun hapis yatmayacak, ailesinin hakkı olan topraklar verilecekti. phoolan devi 1983 yılında, onbinlerce hayranı tarafından karşılanıp teslim olur. çetesinde yer alan erkeklerle birlikte aynı koğuşta kalır.
yumurtalık kisti teşhisi konduğu söylenir ve gerekmediği halde rahmi zorla alınır. hastanenin doktorunun, “phoolan devi’nin daha fazla phoolan devi doğurmasını istemiyoruz” açıklaması ise kayıtlara geçer.
1994 yılında af ile çıkıp 1996’da eyalet seçimlerini ve 1999’da meclis seçimlerinde halkın desteğini alıp başarılar kazanır. okuma yazmayı da öğrenir. parlamentoda oldukça aktiftir, başbakan olacağına kesin gözüyle bakılır.
derin devletin karıştığı iddia edilen bir suikastla hayata veda eder. halkın hükümete öfkesi büyük olur. halk phoolan'ı tanrıça durga'nın yeryüzüne yeniden gelmiş hali olarak anar.
yaşamının her aşamasında inanılması güç bir hayat hikâyesi olan phoolan filmlere ve romanlara konu olmuş tarihi bir karakterdir.
kadın hakları savunucularının “erkek şiddetine karşı her ülkeye lazım” dediği phoolan hayatta iken onun yaşam öyküsünü anlatan filmi çevrilmiştir. haydutlar kraliçesi filmi
phoolan, filmde yer alan şiddet ve müstehcen sahnelerinden dolayı filmi beğenmediğini ifade etmiştir.
çocukluğundan itibaren kendisi ve çevresindeki alt kastlardan çocuk ve kadınların cinsel istismar ve tecavüze maruz kalmasına karşı intikam ve öfke ile hareket eden phoolan devi, üst kastlara korku salmış, pedofillerin kabusu olmuştur.
"doğduğumda bir köpekten daha değersizdim, şimdi bir kraliçeyim. çoktan ölmüş olmalıydım, ama hala canlıyım. tanıklığım, benimki gibi bir yaşamın bir daha asla yinelenmemesi için yeryüzündeki tüm yoksullara ve ezilmişlere uzanan bir el olsun…"
phoolan devi’nin biyografisini içeren “haydut kraliçe” isimli kitapta “yeryüzünün ırmak ucunda bittiğini ve güneşin su içinde boğulduğunu sanan korkmuş küçük çocuk değilim artık… birçok kez yardım isteği ile elimi uzattım ama kimseye ulaşamadım. bana pislik, cani dediler. hiçbir zaman kendimi iyi bir insan olarak görmedim ama bir cani de değilim. tek yaptığım bana çektirdiklerinin aynısını erkeklere iade etmekti. vahşi ormanda hayatta kaldım. şimdi de benim çektiklerimi çeken insanlara yardım etmek amacıyla, kentte hayatta kalabilmek için tanrı’ya dua ediyorum” sözlerine yer verilir.
devamını gör...
orkid'in 34 tl olması
ayıptır günahtır
devamını gör...
kanal 7'ye bir not bırak
hz. yusuf'tan başka peygamberler de var.
devamını gör...
islam'ı bilmeyen yazarların islam'ı kötüleyici başlıklar açması
dini bilmeyen birisi varsa o da kendisine müslümanım diyenlerdir efendim. 1 kere kuran okumamışlardır, 1 kere yaratıcı üzerine düşünmemişlerdir, bir kere farklı bir yol mümkün mü dememişlerdir ama herkese alim gibi ahkam kesmesini de bilmişlerdir.
biraz da öteki dinlere vursanıza diyen arkadaşlar var. günde 5 vakit 140 db çan sesi dinleseydik sanırsam haçlılara da her fırsatta sallardık ama maalesef biz arap dininin propagandasına maruz kalıyoruz. merak etmeyin islam hikayeleri ne kadar gerçekdışıysa diğer holding dinleri de o kadar gerçekdışı. bunu da bilmiyor olabilirsin ama peygamber olduğunu iddia eden şahıslara o vahiyler gökten falan gelmedi; zaten binlerce yıldır yeryüzünde olan bilgilerdi o söyledikleri.
her gün allah büyüktür diye bağrılsın ama allah yok dinler yalan demesin kimse, oh ne ala. bu kadar bencil olmayın. sizin ne kadar tebliğe hakkınız varsa, diğer görüşlerin, inançların da o kadar tebliğ hakkı var. siz kutsalsınız da diğerleri kafir öyle mi? bırakın bu ilkel çağların düsturunu.
dinlerin çağdışı kalmış, saçma ve hezeyanlı masallardan ibaret olduğunu söylemek ne kadar hakkımsa, sizin vicdan özgürlüğünüze saygı duymak da o kadar görevim. ama siz hem her şeyi ilk çağa bile girmemiş bir kabile reisinin hezeyanlı fikirleriyle dizayn etmek istiyorsunuz, hem de bu saçmalıklara neden itaat etmiyorlar diye ağlıyorsunuz.
açın bir kere kuranı okuyun. islamın vicdanınızda ısıttığınız, hayallerinizde sarmaladığınız gibi bir şey olmadığını siz de göreceksiniz.
biraz da öteki dinlere vursanıza diyen arkadaşlar var. günde 5 vakit 140 db çan sesi dinleseydik sanırsam haçlılara da her fırsatta sallardık ama maalesef biz arap dininin propagandasına maruz kalıyoruz. merak etmeyin islam hikayeleri ne kadar gerçekdışıysa diğer holding dinleri de o kadar gerçekdışı. bunu da bilmiyor olabilirsin ama peygamber olduğunu iddia eden şahıslara o vahiyler gökten falan gelmedi; zaten binlerce yıldır yeryüzünde olan bilgilerdi o söyledikleri.
her gün allah büyüktür diye bağrılsın ama allah yok dinler yalan demesin kimse, oh ne ala. bu kadar bencil olmayın. sizin ne kadar tebliğe hakkınız varsa, diğer görüşlerin, inançların da o kadar tebliğ hakkı var. siz kutsalsınız da diğerleri kafir öyle mi? bırakın bu ilkel çağların düsturunu.
dinlerin çağdışı kalmış, saçma ve hezeyanlı masallardan ibaret olduğunu söylemek ne kadar hakkımsa, sizin vicdan özgürlüğünüze saygı duymak da o kadar görevim. ama siz hem her şeyi ilk çağa bile girmemiş bir kabile reisinin hezeyanlı fikirleriyle dizayn etmek istiyorsunuz, hem de bu saçmalıklara neden itaat etmiyorlar diye ağlıyorsunuz.
açın bir kere kuranı okuyun. islamın vicdanınızda ısıttığınız, hayallerinizde sarmaladığınız gibi bir şey olmadığını siz de göreceksiniz.
devamını gör...
trois couleurs
polonyalı yönetmen krzysztof kieslowski'nin modern sinemaya dair başyapıtıdır. seri; mavi, beyaz ve kırmızı'dan oluşur. sırasıyla özgürlük, eşitlik ve kardeşlik temaları işlenir. ayrıca bu üç renk, fransa bayrağını temsil eder.
devamını gör...
geceye bir sanat eseri bırak

eserin bir adı yok, adını siz gönlünüzde oluşan duygulara göre koyuyorsunuz zira ben öyle yaptım. bana göre bu resmin adı; "bir kahramanlık hikâyesi"
efendim şöyle ki; görmüş olduğunuz fotoğraf 1987 yılından hatıra. fotoğrafta görünen doktor, daha sonra hayatı filmleştirilen ve de aslen polonyalı olan zbigniew religa. okuduklarıma göre hastanın tek yaşama şansı yapılacak kalp nakliydi ancak polonya halkı kalp ameliyatı denince yerlere yattığından daha önce hiç gerçekleştirilememişti. halk kalbi kutsal sayıyor, kötü huylu* birinin kalbi alınırsa kişinin karakterinin değişeceğine inanıyorlardı. doktor regila söylenenleri kulak arkası etti ve koşullara rağmen 23 saat süren upuzun bir ameliyat gerçekleştirdi; operasyon başarılı olmuş, söylentilere kaya gibi sert bir cevap verilmişti.
hayatın insana oynadığı bir oyundur ki sevgili doktorumuz içtiği sigaralar yüzünden 2009 yılında akciğer kanserinden hayatını kaybeder, tedavi ettiği hastası ise ondan daha uzun yaşar. *
fotoğrafta şartların zorluğu da, doktorun* ne denli yorulduğu da açıkça görülüyor. asistanlardan biri yorgunluktan çoktan köşeye çökmüş uyumuş, gözler baygın... sağlık çalışanları iyi ki var dedirtiyor tekrardan. gerçekten, iyi ki varsınız. *
devamını gör...
kadın değil kız
belirli bir yaşa gelmemiş, henüz reşit olmamış her dişi birey için kız; aksi durumda da kadın tabiri kullanılmalı diye düşünüyorum. yani bu ikilemi şahsın bakire olup olmadığı gibi kimseyi* ilgilendirmeyen ve ilgilendirmemesi gereken aptal bir kıstastansa yaş üzerinden çözmek çok daha mantıklı bence.
"oğlan"* ifadesine karşılık olarak "kız"*, "erkek" ifadesine karşılık olarak da "kadın". süper.
"oğlan"* ifadesine karşılık olarak "kız"*, "erkek" ifadesine karşılık olarak da "kadın". süper.
devamını gör...
adanalılara sempati duyan yazarlar
adanalı olmamama rağmen adana'nın yerli insanı kendine has, sıcakkanlı, misafirperver, akdeniz karakterini yansıtan insanlardır. aklınıza üçüncü sayfadaki kriminal suçlar gelecektir ama bu suçların çoğu adana'nın esas halkından değil, dış göçlerle kente yerleşenlerden kaynaklı.
devamını gör...
şu anda küfür etsem modlar silemez
devamını gör...
kafanın içinde birinin konuşması
benimki kılıktan kılığa giriyor. hiç rahatsız etmeyen ve daima hoş tonlarda konuşuyor. artık daha seviyeli tartışmalar yapıyoruz kendisiyle, önceden çok agresifti ve hayatımı zorlaştırırdı. şimdilerde susmayı öğretmeye çalışıyorum ama en sustuğu anlarda bile "sessizliği dinle, sessizliği dinle!" diyor. şu an yazmam gerekenleri dikte ediyor misal bana ama yetişemiyorum kendisine. hızlı konuşuyor ve çoğu zaman tekrarı olmayan radyo yayını gibi, kaçırıyorum ve sonra bana kızıyor. neden daha dikkatli dinlemiyormuşum da neden daha hızlı yazmıyormuşum. "ya hu kardeşim!" diyorum, "ben sen gibi enerjiden ibaret değilim ki!" anlamıyor. sanırım ben de bazen onu anlamıyorum. ama seviyoruz birbirimizi. bana bazen şarkılar söylüyor. ha bir de şunu şikayet etmek istiyorum, geceleri korkunç bir tonla içimi ürpertiyor. bunu da aşarsak sanırım pek de büyük bir problemimiz kalmayacak kendisiyle. şimdi diyor ki "ben de senin beni dinlememenden şikayetçiyim, her seferinde arkanı toplayamam ya!" birlikte çok konuşuyoruz. entelektüel tartışmalarımızı bilahare ekleyeceğim.
devamını gör...
geceye bir sanat eseri bırak
pandeminin bana kazandırdığı tek ve belki de en güzel alışkanlık günlük hayatta ziyaret etmeyi sevdiğim her yerin sanalını bulup buralara dadanmak oldu diyebilirim. bu nedenle ne kadar tarihi ve mimari yapı, resim sergisi, fotoğraf galerisi, online tiyatro vs varsa hepsine sarmış durumdayım.
eskiden bakıp geçtiğim resimlerin her bir ayrıntısının aslında ne kadar ince anlamları olduğunu keşfettikçe sanata olan saygım artıyor. işte şimdi yine minik ayrıntıların ince anlamlar barındırdığı bir resmi bırakıyorum buraya.
eserin ismi falcı, ressamı ise georges de la tour

bu eser aslında 1630 yılında tamamlanmış ancak taa 1960 yılında keşfedilerek metropolitan müzesi koleksiyonuna dahil edilmiştir. sağ üst köşede görmüş olduğunuz imza ressamın adını ve yerini söyler bize.
resmimizin baş karakteri fal baktıran ve muhtemelen burjuva sınıfına dahil olan çok genç bir adamdır. yanındaki çingene kadına el falı baktırmakta ve bu esnada yüz ifadesinden anladığımız kadarıyla temkinli ve tedirgin davranmaktadır.
el falı bakan çingene kadının elinde genç adamdan aldığı madeni para bulunmaktadır. birazdan fal bakmaya başlayacak olan yaşlı kadın ve fal baktıracak olan genç adamın çevresindeki kadınlara dikkat edersek genç adamın talihsiz bir durumda olduğunu söyleyebiliriz. çünkü genç adam soyulmak üzeredir.
en soldaki kadın genç adamın cebinden para kesesini çekmeye çalışmakta, el falı bakan çingenenin yanındaki kadın ise genç adamın madalyonunu kesmeye çalışmaktadır. madalyonu keserken bir yandan genç adamı izlemekte ve asla renk vermemektedir.
resim sanki bir resim değil de bir tiyatro sahnesinden alıntılanan bir görüntüyü andırmaktadır. öyle ki herhangi bir aksilikte her şeyin büyüsü bozulacak genç adam içinde bulunduğu tuzağı anlayacaktır. karakterlerin içinde bulundukları rolleri bu kadar güzel taşımaları resmi ayrı güzel kılmaktadır.
bu ve bunun gibi bir sürü resmin detaylı analizi için şu sayfayı ziyaret edebilirsiniz: sanata gider
eskiden bakıp geçtiğim resimlerin her bir ayrıntısının aslında ne kadar ince anlamları olduğunu keşfettikçe sanata olan saygım artıyor. işte şimdi yine minik ayrıntıların ince anlamlar barındırdığı bir resmi bırakıyorum buraya.
eserin ismi falcı, ressamı ise georges de la tour

bu eser aslında 1630 yılında tamamlanmış ancak taa 1960 yılında keşfedilerek metropolitan müzesi koleksiyonuna dahil edilmiştir. sağ üst köşede görmüş olduğunuz imza ressamın adını ve yerini söyler bize.
resmimizin baş karakteri fal baktıran ve muhtemelen burjuva sınıfına dahil olan çok genç bir adamdır. yanındaki çingene kadına el falı baktırmakta ve bu esnada yüz ifadesinden anladığımız kadarıyla temkinli ve tedirgin davranmaktadır.
el falı bakan çingene kadının elinde genç adamdan aldığı madeni para bulunmaktadır. birazdan fal bakmaya başlayacak olan yaşlı kadın ve fal baktıracak olan genç adamın çevresindeki kadınlara dikkat edersek genç adamın talihsiz bir durumda olduğunu söyleyebiliriz. çünkü genç adam soyulmak üzeredir.
en soldaki kadın genç adamın cebinden para kesesini çekmeye çalışmakta, el falı bakan çingenenin yanındaki kadın ise genç adamın madalyonunu kesmeye çalışmaktadır. madalyonu keserken bir yandan genç adamı izlemekte ve asla renk vermemektedir.
resim sanki bir resim değil de bir tiyatro sahnesinden alıntılanan bir görüntüyü andırmaktadır. öyle ki herhangi bir aksilikte her şeyin büyüsü bozulacak genç adam içinde bulunduğu tuzağı anlayacaktır. karakterlerin içinde bulundukları rolleri bu kadar güzel taşımaları resmi ayrı güzel kılmaktadır.
bu ve bunun gibi bir sürü resmin detaylı analizi için şu sayfayı ziyaret edebilirsiniz: sanata gider
devamını gör...
güneş (yazar)
tanımlamaları için tanımlama yapmanın tarifsiz, yetersiz ve tanımsız olduğu yazar.
bence o kadar iyi, iştah uyandıran ve değerli bir yazar.
bence o kadar iyi, iştah uyandıran ve değerli bir yazar.
devamını gör...
honore de balzac
her büyük servetin altında büyük bir suç yatar.*
devamını gör...
celebrant sorularınızı yanıtlıyor
bazılarının çekemediği röportaj olmuş.
bunlar asosyalizm tayfası işte.
günde 15 saat sabit oturan, poposu yağlanmaktan sandalyeden taşan tayfa varya onlar bunlar işte.
hani böyle ekran başında döke saça ruffles tüketir, yüzü yağlı yemekten mayın tarlasına dönmüştür, bildin mi o tipi?
istiyorlar ki onlar bu haldeyken kimse bir şey yapmasın, aman bir renk olmasın. bizim hayatımız shit ve karanlık odada takılan yetersiz tipleriz, siz de öyle olun kaliteyi yükseltmeyin durumu yani.
kafa bu*
canım kardeşime sormak istediğim soruya gelirsek, burada olmaktan mutlu mu?
daha önce başka sözlüklerde yazdı mı?
kafa sözlükteki yazar maaşları yeterince tatmin edici mi?
bunlar asosyalizm tayfası işte.
günde 15 saat sabit oturan, poposu yağlanmaktan sandalyeden taşan tayfa varya onlar bunlar işte.
hani böyle ekran başında döke saça ruffles tüketir, yüzü yağlı yemekten mayın tarlasına dönmüştür, bildin mi o tipi?
istiyorlar ki onlar bu haldeyken kimse bir şey yapmasın, aman bir renk olmasın. bizim hayatımız shit ve karanlık odada takılan yetersiz tipleriz, siz de öyle olun kaliteyi yükseltmeyin durumu yani.
kafa bu*
canım kardeşime sormak istediğim soruya gelirsek, burada olmaktan mutlu mu?
daha önce başka sözlüklerde yazdı mı?
kafa sözlükteki yazar maaşları yeterince tatmin edici mi?
devamını gör...
berkin elvan
canım çocuk. öldürüldüğünden beri güneş doğmadı bu ülkeye. elbet hesap günü gelecek. emri verenden de, annene "ben mi öldürdüm çocuğunu, iyi yapmışım" diyenden de.*
adın hep söylenecek dillerimizde, hep.
anısına:
maske-rüya
adalılar-hadi uyan
zülfü livaneli-memikoğlan-berkin anısına
berkin'in şarkısı
adın hep söylenecek dillerimizde, hep.
anısına:
maske-rüya
adalılar-hadi uyan
zülfü livaneli-memikoğlan-berkin anısına
berkin'in şarkısı
devamını gör...
bir rüya için ağıt
izledikten sonra birkaç gün buruk bir ruh hali içinde olmamı sağlayan 2000 yapımı darren aronofsky filmi. hakkında bir şeyler yazacak gücü şimdi bulabildim .
ana tema bağımlılık gibi dursada aslında çoğu zaman etrafımızdakiler tarafından bizlere empoze edilmiş " güzel olmak , zengin olmak , ünlü olmak" gibi hayalleri ve bu yolda karakterlerin verdikleri mücadeleleri izliyoruz . bağımlılık filmde sıradan insanların bu yolda karşılaştıkları zorluklarla başa çıkma yöntemi daha doğrusu bir kaçış yolu . tabi yanlış bir seçim olduğunu da filmin sonunda gayet üzücü bir şekilde görüyoruz . filmde genel olarak boğucu bir atmosfer var . karakterlerde tam karşılamasa bile kendinizden ve çevrenizden bir şeyler bulma ihtimaliniz oldukça yüksek . duygusal olarak bu kadar etkilemesinin sebebi de bu sanırım . ~~~~
filmi izledikten sonra en çok üzüldüğüm konu 2000 yapımı olması oldu sanırım. çünkü izlerken 22 yılda hiçbir şey değişmediğini görüyorsunuz . hala aynı hayaller uğruna çalışıyor , mücadele veriyoruz . ve çoğumuz kaçış yolunu karakterler gibi bağımlı olmakta bulmasak bile bu uğurda kendimizden fazlaca ödün verdiğimizde yadsınamaz sanırım .
ana tema bağımlılık gibi dursada aslında çoğu zaman etrafımızdakiler tarafından bizlere empoze edilmiş " güzel olmak , zengin olmak , ünlü olmak" gibi hayalleri ve bu yolda karakterlerin verdikleri mücadeleleri izliyoruz . bağımlılık filmde sıradan insanların bu yolda karşılaştıkları zorluklarla başa çıkma yöntemi daha doğrusu bir kaçış yolu . tabi yanlış bir seçim olduğunu da filmin sonunda gayet üzücü bir şekilde görüyoruz . filmde genel olarak boğucu bir atmosfer var . karakterlerde tam karşılamasa bile kendinizden ve çevrenizden bir şeyler bulma ihtimaliniz oldukça yüksek . duygusal olarak bu kadar etkilemesinin sebebi de bu sanırım . ~~~~
filmi izledikten sonra en çok üzüldüğüm konu 2000 yapımı olması oldu sanırım. çünkü izlerken 22 yılda hiçbir şey değişmediğini görüyorsunuz . hala aynı hayaller uğruna çalışıyor , mücadele veriyoruz . ve çoğumuz kaçış yolunu karakterler gibi bağımlı olmakta bulmasak bile bu uğurda kendimizden fazlaca ödün verdiğimizde yadsınamaz sanırım .
devamını gör...

