erzincan iliç’te insanlığa karşı suç işlenmesi
ekşi sözlük'te bile yeterince ilgi çekmeyen çevre felaketi.
yazdığım bütün sözlüklere yazarak duyurulmasına katkıda bulunmaya çalışıyorum. arkadaşlar bu gerçekten önemli.
önce ekşi'deki yazı numarasını kopyalıyorum: #136212873
yazıyı da aynen buraya geçiriyorum:
"12 yıldır devam etmekte olan insanlık suçudur. ama artik meydani iyice bos bulduklarindan olsa gerek, insan hayatina karsi yaptiklari hayvanlik, kotuluk ayyuka cikmistir: korkarim, bu daha "buzdağının görünen kısmı. " asil bela geride ...
amerikalı maden şirketi anagold’un: altın cikarmak icin, erzincan iliç’te, 600 futbol sahası büyüklüğünde yani 4.284.000 metrekarelik bir siyanür ve sülfürik asitli atık havuzu insa ediyor, zehirli gazlar "laylaylom " havaya saliniyor.
""pahalılığın artık sabredilemez noktaya gelmesi"" 189 sayfaya ciktigina gore, belli ki, erzincan halkini da gecim derdi vurmus.yokluk atesi sarmistir. zaten, halk boylesi devlet destekli saldirgan ve cok guclu bir cete karsisinda ne yapabilir ki ?
bu korkunc durumun ortaya gelmesi, akp izniyle gerceklesmistir dememe gerek yok sanirim...
"""şu, suudlu gazeteciyi erittikleri sülfürik asit bidonu var ya... işte erzincan iliç'te amerikalı madenciler, altı yüz futbol sahası büyüklükte sülfürik asit havuzu yaptılar ve apartman kadar büyük buharize makineleri getirerek asidi buharlaştırıp havaya salıyorlar!
*dünya bilim adamları raporlar hazırladı ve "dünya tarihinin gelmiş geçmiş en korunmasız, en vahşi ve en büyük çevre felaketi. çernobil felaketinden de beter" diyorlar! ülkemiz resmen işgal olsaydı amerika yasaları bu şirketlere izin vermezdi!
*ayrıca erzincan depremde japonya'yla yarışıyor ve sülfirik asit gölü, fırat nehrine (karasu) üç-yüz metre mesafede... yani bir sızma olursa, geçtik doğu anadolu'yu basra'ya kadar tarım yapılması mümkün değil... ve milyonlarca yıl sürecek bir kirlilikten söz ediliyor...
*havaya salınan milyonlarca ton sülfürik asit, şu anda doğu anadolu'yu tehdit ediyor, karadeniz'in çay fındık ve ormanlıkları dahi tehdit altında... yine bilim adamları, bu sülfürik bulutlarının uygun rüzgarla ankara'ya dahi ulaşabileceğini söylüyor!
*büyük medyanız sessiz siyasileriniz ülkeyi peşkeş çekmiş, amerikalılar uzay teknolojisi, nükleer, bilgisayar vs. kullanılan stratejik madenler uğruna, toprağımızı mahvediyor!
***
peki anadolu yaylasının ortasında sülfirik asit havuzu kurdurup çevre felaketine çağrıda bulunan iktidar, gerçekte ne yapmaya çalışıyor?
mesajlara yorum yapan sedat cezayirlioğlu, "türkiye'yi öldürüyorlar. burası türkiye'nin kalbi, burası türkiye'nin beyni, türkiye'nin kalbini zehirliyorlar, türkiye'nin beynini zehirliyorlar... bu nehir türkiye'nin en büyük nehri fırat nehri... 13 nisan'daki erzincan iliç de yapılacak keşfe katıl türkiye susma! muhalefet susma." demiş...
"delinin biri"nin paylaşımı ise şöyle:
"insanların ruhunu öldürüyorlar anne. işte asıl cinayet bu. utanılacak bir cinayet... birtakım silahlar çıkarıyorlar, insanları öldürüyorlar ve bunu yapanlara devlet diyorlar! evlerine, sosyal statülerine, paralarına hiç bir zarar gelmesin diye garip insanları harcıyorlar... """
yazının alındığı kaynak:
yazdığım bütün sözlüklere yazarak duyurulmasına katkıda bulunmaya çalışıyorum. arkadaşlar bu gerçekten önemli.
önce ekşi'deki yazı numarasını kopyalıyorum: #136212873
yazıyı da aynen buraya geçiriyorum:
"12 yıldır devam etmekte olan insanlık suçudur. ama artik meydani iyice bos bulduklarindan olsa gerek, insan hayatina karsi yaptiklari hayvanlik, kotuluk ayyuka cikmistir: korkarim, bu daha "buzdağının görünen kısmı. " asil bela geride ...
amerikalı maden şirketi anagold’un: altın cikarmak icin, erzincan iliç’te, 600 futbol sahası büyüklüğünde yani 4.284.000 metrekarelik bir siyanür ve sülfürik asitli atık havuzu insa ediyor, zehirli gazlar "laylaylom " havaya saliniyor.
""pahalılığın artık sabredilemez noktaya gelmesi"" 189 sayfaya ciktigina gore, belli ki, erzincan halkini da gecim derdi vurmus.yokluk atesi sarmistir. zaten, halk boylesi devlet destekli saldirgan ve cok guclu bir cete karsisinda ne yapabilir ki ?
bu korkunc durumun ortaya gelmesi, akp izniyle gerceklesmistir dememe gerek yok sanirim...
"""şu, suudlu gazeteciyi erittikleri sülfürik asit bidonu var ya... işte erzincan iliç'te amerikalı madenciler, altı yüz futbol sahası büyüklükte sülfürik asit havuzu yaptılar ve apartman kadar büyük buharize makineleri getirerek asidi buharlaştırıp havaya salıyorlar!
*dünya bilim adamları raporlar hazırladı ve "dünya tarihinin gelmiş geçmiş en korunmasız, en vahşi ve en büyük çevre felaketi. çernobil felaketinden de beter" diyorlar! ülkemiz resmen işgal olsaydı amerika yasaları bu şirketlere izin vermezdi!
*ayrıca erzincan depremde japonya'yla yarışıyor ve sülfirik asit gölü, fırat nehrine (karasu) üç-yüz metre mesafede... yani bir sızma olursa, geçtik doğu anadolu'yu basra'ya kadar tarım yapılması mümkün değil... ve milyonlarca yıl sürecek bir kirlilikten söz ediliyor...
*havaya salınan milyonlarca ton sülfürik asit, şu anda doğu anadolu'yu tehdit ediyor, karadeniz'in çay fındık ve ormanlıkları dahi tehdit altında... yine bilim adamları, bu sülfürik bulutlarının uygun rüzgarla ankara'ya dahi ulaşabileceğini söylüyor!
*büyük medyanız sessiz siyasileriniz ülkeyi peşkeş çekmiş, amerikalılar uzay teknolojisi, nükleer, bilgisayar vs. kullanılan stratejik madenler uğruna, toprağımızı mahvediyor!
***
peki anadolu yaylasının ortasında sülfirik asit havuzu kurdurup çevre felaketine çağrıda bulunan iktidar, gerçekte ne yapmaya çalışıyor?
mesajlara yorum yapan sedat cezayirlioğlu, "türkiye'yi öldürüyorlar. burası türkiye'nin kalbi, burası türkiye'nin beyni, türkiye'nin kalbini zehirliyorlar, türkiye'nin beynini zehirliyorlar... bu nehir türkiye'nin en büyük nehri fırat nehri... 13 nisan'daki erzincan iliç de yapılacak keşfe katıl türkiye susma! muhalefet susma." demiş...
"delinin biri"nin paylaşımı ise şöyle:
"insanların ruhunu öldürüyorlar anne. işte asıl cinayet bu. utanılacak bir cinayet... birtakım silahlar çıkarıyorlar, insanları öldürüyorlar ve bunu yapanlara devlet diyorlar! evlerine, sosyal statülerine, paralarına hiç bir zarar gelmesin diye garip insanları harcıyorlar... """
yazının alındığı kaynak:
devamını gör...
afganistan’a yardım kampanyası
devamını gör...
ukde bırakmak
sözlükte ilgili buton-menüye rast gelmediğim göremediğim eylem.
neden yok ki. profilleri mi dolaşacağız?
edit: alıştığımdan farklı bir yerdeymiş buldum tamam. *
neden yok ki. profilleri mi dolaşacağız?
edit: alıştığımdan farklı bir yerdeymiş buldum tamam. *
devamını gör...
nickaltı savaşları
akışta kaos yaratan olaydır.
hayır merakta ediyorum 'ne olmuş acaba?' diye girip girip okuyorum nickaltlarına ama bir şey anlamıyorum. farklı görüşlere saygılı olmak ona göre konuşmak ya da hiç konuşmamak en doğrusudur kanımca. sakin kalın arkadaşlar üzmeyin birbirinizi.
'dedikodu kulübü işi ne oldu bu arada?' ben pek severim kendilerini. birileri turunculandırabilir beni olaylara yetişemiyorum malumunuz.
huzurla kalın efem.
hayır merakta ediyorum 'ne olmuş acaba?' diye girip girip okuyorum nickaltlarına ama bir şey anlamıyorum. farklı görüşlere saygılı olmak ona göre konuşmak ya da hiç konuşmamak en doğrusudur kanımca. sakin kalın arkadaşlar üzmeyin birbirinizi.
'dedikodu kulübü işi ne oldu bu arada?' ben pek severim kendilerini. birileri turunculandırabilir beni olaylara yetişemiyorum malumunuz.
huzurla kalın efem.
devamını gör...
epikuros
sisam adasında doğan helenistik dönem düşünürü. epikürcülük okulunun kurucusudur.
epikuros'un ahlak felsefesinin ana düşüncesi mutluluk; amacı, insanı mutluluğa götüren yolu araştırmaktır. insan; tanrı ve ölüm korkusundan arınmalıdır. bunun için kuruntular ve önyargılardan kurtulmak gereklidir.
ruhun dört öğeden olustuğunu ifade etmiştir: ateş, nefes, hava ve tanımlanamayan dördüncü bir öğe. bunlardan ilk üçü bedensel parçayı, dördüncü ise ruhsal parçayı oluşturur.
epikuros'a göre ölümden korkmak anlamsızdır; “yaşadığımız sürece ölüm yoktur. ölüm geldiğinde ise biz yokuz.”
epikuros'un ahlak felsefesinin ana düşüncesi mutluluk; amacı, insanı mutluluğa götüren yolu araştırmaktır. insan; tanrı ve ölüm korkusundan arınmalıdır. bunun için kuruntular ve önyargılardan kurtulmak gereklidir.
ruhun dört öğeden olustuğunu ifade etmiştir: ateş, nefes, hava ve tanımlanamayan dördüncü bir öğe. bunlardan ilk üçü bedensel parçayı, dördüncü ise ruhsal parçayı oluşturur.
epikuros'a göre ölümden korkmak anlamsızdır; “yaşadığımız sürece ölüm yoktur. ölüm geldiğinde ise biz yokuz.”
devamını gör...
dedikodu
pandemiden önce asla yapmadığım olayın pandemi sırasında köpeği oldum. her yanımdan dedikodu fışkırıyor.
devamını gör...
türkmenistan
yazacağım çoğu şeyden, hatta daha fazlasından #586079 bu tanımda bahsedilmiş, emeğine sağlık yazar arkadaşımızın. bende okuduğum ve türkmen arkadaşlarımdan duyduğum kadarıyla bir şeyler eklemek istiyorum.
başlamadan belirtmek isterim ki söylediklerim genelleme içermiyor. türkiye'de olduğu gibi farklı yaşam tarzları ve inançları var. bahsedeceğim şeyler de benim tanıdığım insanlarda şahit olduğum şeyler.
- kadına değer verilmiyor. bu durum ataerkillikten kaynaklanmıyor anladığım kadarıyla. "ben günümü gün edeyim, şöyle hanım hanımcık bir kız bulup evleneyim, evde oturup çocuk baksın" düşüncesindeler. çoğu türkmenistan'da yaşamayı düşünmüyor ama evlenince eşleri türkmenistan'da duracakmış. neden olduğu az biraz anlaşılmıştır heralde. ne kadar rus etkisindeler, özünden kopmuşlar dense de kafa yapıları biraz garip. dans ediyor oluşunuz şey* biri olduğunuz yargısı oluşturuyor.
- aldıkları nefes rüşvet olmuş desem yeridir. toplulukta bir çocuk fizik ve matematik dersinden bir türlü geçemiyordu, ders anlatayım belki faydası olur dedim. aman yarabbi bu ne seviye! fen bilgisi öğretmenliği kazanmış çocuk toplama işlemi yapamıyor. bildiğiniz ilkokul 2. sınıf seviyesinde bile değil. buralara kadar nasıl geldiğini sorduğumda da rüşvet verip sınıf geçtiklerinden bahsetti. baktım olmayacak "sen bırak bu bölümü besyo'ya geç"* dedim. "başkansın sen, halledemez miyiz bunu?" dedi, bende saf saf ders anlatmamı istiyor heralde hala diye düşünüyorum. meğer muhteşem arkadaşımız hocalara rüşvet vermemi istiyormuş.
- 5 gençten 4 ü milli sporcu.* 1 sene vücut geliştiren hemen profiline milli sporcu yazıyor ama devletin bundan haberi yok. yukarıda bahsettiğim arkadaşa besyo'ya geç deme sebebim de buydu.
- aynı aileden değilseniz eğer aynı arabaya binemiyormuşsunuz. olurda arabanızla oralara yolunuz düştü ve yolda otostop çeken bir kadın/adam gördünüz. arabaya alayım da yardım edeyim diye düşünmeyin, çünkü çok geçmeden ihbar almışçasına gelen polisler önünüze çıkabilir. *
- yönetimine bakılınca da kuzey kore'nin birazcık daha yumuşak haline benziyor. kurbankulu beyin yürüyüşünü ve davranışlarını da tanıdığım kibirli bir beye benzetiyorum. muhtemelen bu söylediklerimi türkmenistan'da dile getirsem orda da tutuklanırdım.

son olarak kendi köpeğinin heykelini yaptıran adam, elinde salladığı bu yavru köpeği putin'e hediye ediyor. insan izlerken "o nasıl tutuş bre andaval" demeden edemiyor.
videoyu izlemek isteyenler için:
başlamadan belirtmek isterim ki söylediklerim genelleme içermiyor. türkiye'de olduğu gibi farklı yaşam tarzları ve inançları var. bahsedeceğim şeyler de benim tanıdığım insanlarda şahit olduğum şeyler.
- kadına değer verilmiyor. bu durum ataerkillikten kaynaklanmıyor anladığım kadarıyla. "ben günümü gün edeyim, şöyle hanım hanımcık bir kız bulup evleneyim, evde oturup çocuk baksın" düşüncesindeler. çoğu türkmenistan'da yaşamayı düşünmüyor ama evlenince eşleri türkmenistan'da duracakmış. neden olduğu az biraz anlaşılmıştır heralde. ne kadar rus etkisindeler, özünden kopmuşlar dense de kafa yapıları biraz garip. dans ediyor oluşunuz şey* biri olduğunuz yargısı oluşturuyor.
- aldıkları nefes rüşvet olmuş desem yeridir. toplulukta bir çocuk fizik ve matematik dersinden bir türlü geçemiyordu, ders anlatayım belki faydası olur dedim. aman yarabbi bu ne seviye! fen bilgisi öğretmenliği kazanmış çocuk toplama işlemi yapamıyor. bildiğiniz ilkokul 2. sınıf seviyesinde bile değil. buralara kadar nasıl geldiğini sorduğumda da rüşvet verip sınıf geçtiklerinden bahsetti. baktım olmayacak "sen bırak bu bölümü besyo'ya geç"* dedim. "başkansın sen, halledemez miyiz bunu?" dedi, bende saf saf ders anlatmamı istiyor heralde hala diye düşünüyorum. meğer muhteşem arkadaşımız hocalara rüşvet vermemi istiyormuş.
- 5 gençten 4 ü milli sporcu.* 1 sene vücut geliştiren hemen profiline milli sporcu yazıyor ama devletin bundan haberi yok. yukarıda bahsettiğim arkadaşa besyo'ya geç deme sebebim de buydu.
- aynı aileden değilseniz eğer aynı arabaya binemiyormuşsunuz. olurda arabanızla oralara yolunuz düştü ve yolda otostop çeken bir kadın/adam gördünüz. arabaya alayım da yardım edeyim diye düşünmeyin, çünkü çok geçmeden ihbar almışçasına gelen polisler önünüze çıkabilir. *
- yönetimine bakılınca da kuzey kore'nin birazcık daha yumuşak haline benziyor. kurbankulu beyin yürüyüşünü ve davranışlarını da tanıdığım kibirli bir beye benzetiyorum. muhtemelen bu söylediklerimi türkmenistan'da dile getirsem orda da tutuklanırdım.

son olarak kendi köpeğinin heykelini yaptıran adam, elinde salladığı bu yavru köpeği putin'e hediye ediyor. insan izlerken "o nasıl tutuş bre andaval" demeden edemiyor.
videoyu izlemek isteyenler için:
devamını gör...
the umbrella academy
çok sevdiğim ama malesef sonrasında batıran bir dizi. ikinci sezonu da sevmemiştim ama üçüncü sezonda iyice batırdılar.
fantastik bir şeyler beklerken altı boş, ani aşklara/ilişkilere yer vermeleri çok saçma. sanırım bu yüzden amerikan yapımlarını sevemiyorum. her şey yüzeysel.
ilk sezon gerçekten çok iyiydi yalan yok. ama sonrasında olay örgüsü ve genel olarak karakter gelişimi olarak batırdılar. hiç sıkılmadığım iki karakter var: five ve klaus. five ergen görünümlü ama yaşlı bir karakter. zaman yolcuğulu dolayısıyla yıllarca yaşamış ama ufak bi hata yüzünden ergen bedeninde sıkışıp kalmış. çok akıllı ve gerçekten wow dedirten bir karakter. klaus ise ölülerle konuşabilen bir uyuşturucu bağımlısı. ama kafası nasıl güzel... aşırı eğlenceli bir tip. bazen "bu ne dedi lan şimdi" oluyorsunuz ama düşününce mantıklı da geliyor hani...
keşke güzel karakterlere ve güzel kurguya yazık etmeyip ilk sezonda bir sona bağlasalardı. bu kadar güzel bir kurguyu altı boş şeylerle doldurmaları, ne diyim yazık ettiler.
fantastik bir şeyler beklerken altı boş, ani aşklara/ilişkilere yer vermeleri çok saçma. sanırım bu yüzden amerikan yapımlarını sevemiyorum. her şey yüzeysel.
ilk sezon gerçekten çok iyiydi yalan yok. ama sonrasında olay örgüsü ve genel olarak karakter gelişimi olarak batırdılar. hiç sıkılmadığım iki karakter var: five ve klaus. five ergen görünümlü ama yaşlı bir karakter. zaman yolcuğulu dolayısıyla yıllarca yaşamış ama ufak bi hata yüzünden ergen bedeninde sıkışıp kalmış. çok akıllı ve gerçekten wow dedirten bir karakter. klaus ise ölülerle konuşabilen bir uyuşturucu bağımlısı. ama kafası nasıl güzel... aşırı eğlenceli bir tip. bazen "bu ne dedi lan şimdi" oluyorsunuz ama düşününce mantıklı da geliyor hani...
keşke güzel karakterlere ve güzel kurguya yazık etmeyip ilk sezonda bir sona bağlasalardı. bu kadar güzel bir kurguyu altı boş şeylerle doldurmaları, ne diyim yazık ettiler.
devamını gör...
another round
mubi'de az önce izlediğim sanırım danimarka yapımı olan, iki üç ödüllü film.
hayatı monotonlaşmış, özel hayatına ve kariyerine kendini tam olarak veremeyen 4 öğretmen arkadaşın her gün 0.05 pıromil alkol almaya başlamalarını anlatan film.
insan hikayelerine bir zaafım var nedense. böyle normal insan hayatını karşıma koysalar ve "al sana film adam sabah uyanıyor, kahve içiyor, bakkaldan makarna alıp, işte saatlerce çalışıyor. filmde başkada bişey yok" deseler minimum 6 puan veririm filme. benimde keyfim bu napayım yani.
mads mikkelsen abi zaten sadece dursa ve kamera onu çekse yeterli olur sanırım. adamda garip bir duruş, bakış böyle anlamsız bir karizma var. jagten diye bir filmi var bu abinin müthiş ötesi. ben bilmiyordum mesela jagten'ın yönetmenide bu filmin yönetmeniymiş. bunu öğrenince filme olan sevgimin nedenini sorgulamayı bıraktım zaten.
filme dönecek olursam film diyor ki "babacım derdin sıkıntın var biliyorum. bundan sıyrılmak içinde alkol içebilirsin. ama bu meret senin dostun değil. seni bir kağıt gibi buruşturur atar dikkat et".
alkol insan gibidir aslında. tadında tüketirsen hayatını bambaşka bir seviyeye çıkarıyor. fakat dozajı en ufak kaçırmada adamın götündeki donu alıyor. arkadaşlıklar, aşklar mesela. arkadaşınızla haftada 1 buluştuğunuzda çok eğlenirsiniz, dünyanın en iyi insanı sizin arkadaşınız gibi gelir. olurda her gün, her saat buluşmaya başlarsanız o arkadaşlık ilişkiniz genelde kısa süre sonra son bulur. çünkü insan daha kendine katlanamazken başka birisine daha katlanması gerekir. bir zaman sonra arkadaşının nefes alması bile itici gelir insana. fakat tek başına bir hafta evde oturup sonra arkadaşınla buluşsan yeni tanışmış arkadaşlar gibi eğlenirsiniz.
bu hayatta alkol, arkadaşlık, aşk ve seks gibi mükemmel şeyleri reklam arası gibi kullanmak gerek. ben buna inananlardanım. çünkü hayat keyifli bir yer değil ve insanda sürekli mutlu olmamalı. sürekli mutlu, kaygısız olmak güzel anların kıymetini bilmemeye neden olur. çok klasiktir her gün lahmacun yiyemezsin. bir günde tarhana içmen lazım ki lahmacunun kıymetini anla.
tabi bunu demek kolay. maalesef insan kaygılarından bir kere kaçabildimi hep kaçmak istiyor. o kaçış yolunada zamanla bağımlı oluyor. bu sadece alkol veya uyuşturucu değil tabi ki. sizi kaygılarınızdan kurtaran bir insanda olabilir bu.
neyse uzatmayayım daha fazla filme puanım 10/8.1
hayatı monotonlaşmış, özel hayatına ve kariyerine kendini tam olarak veremeyen 4 öğretmen arkadaşın her gün 0.05 pıromil alkol almaya başlamalarını anlatan film.
insan hikayelerine bir zaafım var nedense. böyle normal insan hayatını karşıma koysalar ve "al sana film adam sabah uyanıyor, kahve içiyor, bakkaldan makarna alıp, işte saatlerce çalışıyor. filmde başkada bişey yok" deseler minimum 6 puan veririm filme. benimde keyfim bu napayım yani.
mads mikkelsen abi zaten sadece dursa ve kamera onu çekse yeterli olur sanırım. adamda garip bir duruş, bakış böyle anlamsız bir karizma var. jagten diye bir filmi var bu abinin müthiş ötesi. ben bilmiyordum mesela jagten'ın yönetmenide bu filmin yönetmeniymiş. bunu öğrenince filme olan sevgimin nedenini sorgulamayı bıraktım zaten.
filme dönecek olursam film diyor ki "babacım derdin sıkıntın var biliyorum. bundan sıyrılmak içinde alkol içebilirsin. ama bu meret senin dostun değil. seni bir kağıt gibi buruşturur atar dikkat et".
alkol insan gibidir aslında. tadında tüketirsen hayatını bambaşka bir seviyeye çıkarıyor. fakat dozajı en ufak kaçırmada adamın götündeki donu alıyor. arkadaşlıklar, aşklar mesela. arkadaşınızla haftada 1 buluştuğunuzda çok eğlenirsiniz, dünyanın en iyi insanı sizin arkadaşınız gibi gelir. olurda her gün, her saat buluşmaya başlarsanız o arkadaşlık ilişkiniz genelde kısa süre sonra son bulur. çünkü insan daha kendine katlanamazken başka birisine daha katlanması gerekir. bir zaman sonra arkadaşının nefes alması bile itici gelir insana. fakat tek başına bir hafta evde oturup sonra arkadaşınla buluşsan yeni tanışmış arkadaşlar gibi eğlenirsiniz.
bu hayatta alkol, arkadaşlık, aşk ve seks gibi mükemmel şeyleri reklam arası gibi kullanmak gerek. ben buna inananlardanım. çünkü hayat keyifli bir yer değil ve insanda sürekli mutlu olmamalı. sürekli mutlu, kaygısız olmak güzel anların kıymetini bilmemeye neden olur. çok klasiktir her gün lahmacun yiyemezsin. bir günde tarhana içmen lazım ki lahmacunun kıymetini anla.
tabi bunu demek kolay. maalesef insan kaygılarından bir kere kaçabildimi hep kaçmak istiyor. o kaçış yolunada zamanla bağımlı oluyor. bu sadece alkol veya uyuşturucu değil tabi ki. sizi kaygılarınızdan kurtaran bir insanda olabilir bu.
neyse uzatmayayım daha fazla filme puanım 10/8.1
devamını gör...
18 mayıs 2021 sedat peker tweeti
ulan adama sempati duymaya başladım, tövbe bismillah ya.
arşivleri patlat reyiz. antep fıstığımı viskimi aldım fularımı taktım bekliyorum.
arşivleri patlat reyiz. antep fıstığımı viskimi aldım fularımı taktım bekliyorum.
devamını gör...
yazarların engellediği yazarlar
8 kişiyi engellemişim. 2si hariç niye engelledim bilmiyorum. ne biçim hafızam var yaa.
devamını gör...
deniz olmayan şehirlerde insanların ağlama mekanı neresi
odam.
devamını gör...
gereğinden fazla abartılan kitaplar
oğuz atay tutunamayanlar
devamını gör...
eskişehir çibörek
efenim sevmeyenlerin gömmelerindeki yegane sebep budur: #954596 zira o, iyi yapıldığında, yağ da çekmeyip, içi de çiğ kalmayan lezzettir.
devamını gör...
sokak köpeği
hakkında bir çok yanlış bilgi mevcut olan hayvanlardır.
bir iki tanesini sıralamak isterim.
öncelikle mikrop saçıp sizi yatağa düşürmezler, hayvanların ağzı insanların ağzından çok daha temizdir.
sokak hayvanları nasıl olsa yiyecek bulur diye bir şey yok, artık bütün çöp konteynırları kapalı. inanın bana yemek onlar için büyük bir sorun. lütfen elinizden geldiğince sizden yardım bekleyen hayvanlara 1 kap yemeği çok görmeyin.
"yaa bunları barınağa alıyorlar, orada rahat ediyor hayvanlar" bakın bu bilgi de çok yanlış. türkiye'de bir çok barınağın durumu cidden kötü. hala ve hala kötü.
bir iki tanesini sıralamak isterim.
öncelikle mikrop saçıp sizi yatağa düşürmezler, hayvanların ağzı insanların ağzından çok daha temizdir.
sokak hayvanları nasıl olsa yiyecek bulur diye bir şey yok, artık bütün çöp konteynırları kapalı. inanın bana yemek onlar için büyük bir sorun. lütfen elinizden geldiğince sizden yardım bekleyen hayvanlara 1 kap yemeği çok görmeyin.
"yaa bunları barınağa alıyorlar, orada rahat ediyor hayvanlar" bakın bu bilgi de çok yanlış. türkiye'de bir çok barınağın durumu cidden kötü. hala ve hala kötü.
devamını gör...
srebrenitsa katliamı
kara_melek nickli yazarımız daha iyi bilir tabi ama sırplar peh, peh müslümanları öldürdüklerini kendileri söylüyorlar.
sırp lider milosevic 1989'da, 1. kosova savaşının 600.cü yıldönümünde türklerden intikam alacağını söylüyor.
birleşmiş milletler askerleri koruma sözü vererek, silahlarını teslim aldıkları müslümanları sırplara teslim ediyor ve srebrenitsa'ya giren sırp komutanı türklerden intikam alma gününün geldiğini söylüyor. binlerce müslüman boşnağa işkence ediyor, tecavüz ediyor, öldürüyorlar.
sırp lider milosevic 1989'da, 1. kosova savaşının 600.cü yıldönümünde türklerden intikam alacağını söylüyor.
birleşmiş milletler askerleri koruma sözü vererek, silahlarını teslim aldıkları müslümanları sırplara teslim ediyor ve srebrenitsa'ya giren sırp komutanı türklerden intikam alma gününün geldiğini söylüyor. binlerce müslüman boşnağa işkence ediyor, tecavüz ediyor, öldürüyorlar.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
hemen itiraflanalım mı desem yoksa acı bir durum mu bilemedim. ben de an itibariyle öğrendim ve bu durumu paylaşacağım yer olarak burayı seçtim. yakınlarıma bunu diyemiyorum çünkü ağlayabilirim.
allah herkese bir kader tayin etmiş ve kaldıramayacağı yükü vermezmiş, öyle diyorlar, ben de buna inanıyorum.
benimki ise benim elimde olmayan ebeveynlerimle başlamış. annem beni aldırmak istemiş. haklı da kadın. işte bunu kaç yıldır ilk defa öğrendim. ablalarımla aramda nerdeyse 3 yaş ve 15 ay fark var. daha onlar küçük ve bi de ben olmazmışım. öğrendiğimde çıldırdım, dedi. sonra vazgeçmiş tabi düşüncesinden. ama vazgeçtiği ilk başta istemediğini değiştirmez. ne olursa olsun evlat, bilmiyorum. annemin yerinde değilim ondan onu yargılayamam. ee babam boş durur mu? ben "erkek" değilim ya da kan uyuşmazlığı sebebiyle sarılık olduğum için tedavi olmasın ölsün dediği bir evladıyım. ama erkek olsaydım var ya tüm malını mülkünü beni iyi etmek için uğraşırdı. o zaman ölmemi istemezdi. hayattayım, ilk başta annemin babamın bile beni istemediği hayatta var olabildim. bu da yaratıcının gücü. ne olursa olsun onları yargılayamam, ailem. acı verici ama yapcak bir şey yok. ben onlar gibi olmayacağım ve bu hissettirdikleri için onlara kin beslemeyeceğim. ablalarım şanslı bu da güzel bir şey. hayat işte, değişik. şu an hiç üzülmedim ve ağlamıyorum çünkü bunları ben istemedim. allah ki bunlara inat beni var etti, keşke ölseydim keşke aldırsaydın demem, ne olursa olsun hayatta olmak güzel. hayatta olduğum için seviyorum, öğreniyorum, hissedebiliyorum, yemekler yiyorum, oğlakları, arkadaşlarımı, çiçekleri, gün batımını, denizi sevebiliyorum. daha nice şeyler olacak bilmiyorum. yine de her şeye rağmen hayatta olmak güzelmiş.
allah herkese bir kader tayin etmiş ve kaldıramayacağı yükü vermezmiş, öyle diyorlar, ben de buna inanıyorum.
benimki ise benim elimde olmayan ebeveynlerimle başlamış. annem beni aldırmak istemiş. haklı da kadın. işte bunu kaç yıldır ilk defa öğrendim. ablalarımla aramda nerdeyse 3 yaş ve 15 ay fark var. daha onlar küçük ve bi de ben olmazmışım. öğrendiğimde çıldırdım, dedi. sonra vazgeçmiş tabi düşüncesinden. ama vazgeçtiği ilk başta istemediğini değiştirmez. ne olursa olsun evlat, bilmiyorum. annemin yerinde değilim ondan onu yargılayamam. ee babam boş durur mu? ben "erkek" değilim ya da kan uyuşmazlığı sebebiyle sarılık olduğum için tedavi olmasın ölsün dediği bir evladıyım. ama erkek olsaydım var ya tüm malını mülkünü beni iyi etmek için uğraşırdı. o zaman ölmemi istemezdi. hayattayım, ilk başta annemin babamın bile beni istemediği hayatta var olabildim. bu da yaratıcının gücü. ne olursa olsun onları yargılayamam, ailem. acı verici ama yapcak bir şey yok. ben onlar gibi olmayacağım ve bu hissettirdikleri için onlara kin beslemeyeceğim. ablalarım şanslı bu da güzel bir şey. hayat işte, değişik. şu an hiç üzülmedim ve ağlamıyorum çünkü bunları ben istemedim. allah ki bunlara inat beni var etti, keşke ölseydim keşke aldırsaydın demem, ne olursa olsun hayatta olmak güzel. hayatta olduğum için seviyorum, öğreniyorum, hissedebiliyorum, yemekler yiyorum, oğlakları, arkadaşlarımı, çiçekleri, gün batımını, denizi sevebiliyorum. daha nice şeyler olacak bilmiyorum. yine de her şeye rağmen hayatta olmak güzelmiş.
devamını gör...
depremde şiddet ve büyüklük farkı
sürekli birbirine karıştırılan iki kavram arasındaki fark.
peşin peşin şunu yazarak başlayayım yazıya: "xyz şehrinde 5.4 şiddetinde deprem oldu." cümlesi kesinlikle yanlış.
doğru söyleniş ise şu: "xyz şehrinde 5.4 büyüklüğünde deprem oldu."
nedenini şimdi açıklayacağım.
***
depremin büyüklüğü ya da magnitüdü, depremde ortaya çıkan enerji ile ilgili bir kavram. sismograf ile ölçtüğümüz ve ondalıklı sayılarla ifade ettiğimiz şey de işte bu büyüklük. yani gölcük depreminden bahsederken kullandığımız 7.5 kavramı, onun büyüklüğüydü.
büyüklüğün bilimsel tanımı "sismogram üzerindeki deprem dalgalarının genliğinin logaritması" şeklinde yapılır.
***
şiddet kavramı, depremin verdiği fiziksel hasarla ilgili. bu hasar ondalıklı sayılarla değil, roma rakamları ile ifade edilir. yani örneğin "deprem x şiddetindeydi" şeklinde bir cümle ile ifade edebilirsiniz bu durumu. burada x, bilinmeyen anlamındaki değil, roma rakamlarında 10 sayısına karşılık gelen x'tir.
şiddetin bilimsel bir tanımı yok. tamamen görsel etkiler üzerine yapılmış bir tanımlama.
***
eğer bu ikisini yine de karıştırıyorsanız size tavsiyem, şiddet kelimesini tamamen unutmanız. kandilli rasathanesi'nin sitesine baktığınızda gördüğünüz değerler, depremin büyüklüğüyle ilgili. şiddete ilişkin bir bilgi yok burada.
***
buradan gerisi biraz daha detaya giriyor. merakı olmayanları uyarayım, okumak istemeyebilirler.
büyüklük ve şiddet arasındaki ilişkiye bakalım biraz.
- büyüklüğü 1.0 ve 3.0 arasındaki depremlerin şiddeti ı ve bunlar pek hissedilmez. gün içerisinde yüzlercesi gerçekleşir.
- büyüklüğü 3.0 ve 3.9 arasındaki depremlerin şiddeti;
ıı ise daha çok üst katlarda yaşayanlar tarafından hissedilirler.
ııı ise araçlar sarsılabilir.
- büyüklüğü 4.0 ve 4.9 arasındaki depremlerin şiddeti;
ıv ise hemen hemen tüm binalarda hissedilir. eşyalarda titreşim ve duvarlarda çatırdama oluşabilir.
v ise hemen hemen herkes tarafından hissedilir. dengede olmayan eşyalar, cam eşyalar düşüp kırılabilir.
- büyüklüğü 5.0 ve 5.9 arasındaki depremlerin şiddeti;
vı ise herkes tarafından hissedilir. ağır mobilyalar kayar.
vıı ise özensiz yapılan binalarda baca yıkılması gibi hasarlara neden olur.
- büyüklüğü 6.0 ve 6.9 arasındaki depremlerin şiddeti;
vııı ise ağır mobilyalar devrilir. bacalar, kolonlar yıkılır. özensiz binalarda ağır hasar oluşur.
ıx ise normal yapıdaki binalarda bile ağır hasar oluşur. binalar temelinden kayar.
- büyüklüğü 7.0 ve üzerindeki depremlerin şiddeti;
x ise demiryolları bükülür, birçok bina yıkılır.
xı ise taş binalar haricindeki çoğu bina ve köprüler yıkılır.
xıı ise tüm binalar yıkılır. cisimler havaya fırlar. yeryüzünün şekli değişir.
peşin peşin şunu yazarak başlayayım yazıya: "xyz şehrinde 5.4 şiddetinde deprem oldu." cümlesi kesinlikle yanlış.
doğru söyleniş ise şu: "xyz şehrinde 5.4 büyüklüğünde deprem oldu."
nedenini şimdi açıklayacağım.
***
depremin büyüklüğü ya da magnitüdü, depremde ortaya çıkan enerji ile ilgili bir kavram. sismograf ile ölçtüğümüz ve ondalıklı sayılarla ifade ettiğimiz şey de işte bu büyüklük. yani gölcük depreminden bahsederken kullandığımız 7.5 kavramı, onun büyüklüğüydü.
büyüklüğün bilimsel tanımı "sismogram üzerindeki deprem dalgalarının genliğinin logaritması" şeklinde yapılır.
***
şiddet kavramı, depremin verdiği fiziksel hasarla ilgili. bu hasar ondalıklı sayılarla değil, roma rakamları ile ifade edilir. yani örneğin "deprem x şiddetindeydi" şeklinde bir cümle ile ifade edebilirsiniz bu durumu. burada x, bilinmeyen anlamındaki değil, roma rakamlarında 10 sayısına karşılık gelen x'tir.
şiddetin bilimsel bir tanımı yok. tamamen görsel etkiler üzerine yapılmış bir tanımlama.
***
eğer bu ikisini yine de karıştırıyorsanız size tavsiyem, şiddet kelimesini tamamen unutmanız. kandilli rasathanesi'nin sitesine baktığınızda gördüğünüz değerler, depremin büyüklüğüyle ilgili. şiddete ilişkin bir bilgi yok burada.
***
buradan gerisi biraz daha detaya giriyor. merakı olmayanları uyarayım, okumak istemeyebilirler.
büyüklük ve şiddet arasındaki ilişkiye bakalım biraz.
- büyüklüğü 1.0 ve 3.0 arasındaki depremlerin şiddeti ı ve bunlar pek hissedilmez. gün içerisinde yüzlercesi gerçekleşir.
- büyüklüğü 3.0 ve 3.9 arasındaki depremlerin şiddeti;
ıı ise daha çok üst katlarda yaşayanlar tarafından hissedilirler.
ııı ise araçlar sarsılabilir.
- büyüklüğü 4.0 ve 4.9 arasındaki depremlerin şiddeti;
ıv ise hemen hemen tüm binalarda hissedilir. eşyalarda titreşim ve duvarlarda çatırdama oluşabilir.
v ise hemen hemen herkes tarafından hissedilir. dengede olmayan eşyalar, cam eşyalar düşüp kırılabilir.
- büyüklüğü 5.0 ve 5.9 arasındaki depremlerin şiddeti;
vı ise herkes tarafından hissedilir. ağır mobilyalar kayar.
vıı ise özensiz yapılan binalarda baca yıkılması gibi hasarlara neden olur.
- büyüklüğü 6.0 ve 6.9 arasındaki depremlerin şiddeti;
vııı ise ağır mobilyalar devrilir. bacalar, kolonlar yıkılır. özensiz binalarda ağır hasar oluşur.
ıx ise normal yapıdaki binalarda bile ağır hasar oluşur. binalar temelinden kayar.
- büyüklüğü 7.0 ve üzerindeki depremlerin şiddeti;
x ise demiryolları bükülür, birçok bina yıkılır.
xı ise taş binalar haricindeki çoğu bina ve köprüler yıkılır.
xıı ise tüm binalar yıkılır. cisimler havaya fırlar. yeryüzünün şekli değişir.
devamını gör...