netflix'in büyük çoğunluğu fast food tarzı dizi ve filmlerinden bunalmış bünyeleri sanata doyuran bir film izleme platformudur.
devamını gör...

erkek arzulamak için kadın olmanıza gerek yok demek istediğim başlıktır.
devamını gör...

yahu memleketi soymuş soğana çevirmişler, utanmak ateiste mi kaldı dediğimiz gereksiz başlık.. komik hareketler bunlar!
devamını gör...

bugün 106. yıl dönümü.
kutlu olsun!

atamız anlatıyor;
"karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak. birinci siperdekilerin hiçbirisi, kurtulmamacasına hepsi düşüyor. ikinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerine gidiyor fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? bomba, şarapnel, kurşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. sarsılma yok. okuma bilenler kur'an-ı kerim okuyor ve cennete gitmeye hazırlanıyor. bilmeyenler ise kelime-i şehadet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyor. sıcak cehennem gibi kaynıyor. 20 düşmana karşı her siperde bir nefer süngüyle çarpışıyor. ölüyor, öldürüyor. işte bu türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan tebriğe değer bir örnektir. emin olmalısınız ki çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur."
devamını gör...

"dünyadaki göz yaşı miktarı sabittir. ağlamaya başlayan biri için bir yerlerde bir başkası keser ağlamayı. aynı şey gülmek için de geçerlidir."

samuel beckett - godot'yu beklerken
devamını gör...

ödemesinin de görünmez parayla yapılması caizdir. öyle başa böyle tarak.
devamını gör...

ben, hiçbir şey.

aytuğ akdoğan.
devamını gör...

1886 - 1927 yılları arasında yaşamış, çerkes asıllı türk ressam. samsunda doğmuş, istanbulda yaşamını yitirmiştir.
türk resminde çallı kuşağı olarak da adlandırılan 1914 kuşağı ressamlarından bence en değerli olanlarından biridir.
okul zamanlarında aldığı resim dersleri harici, özel olarak resim üzerine bir eğitimi olmamasına rağmen resimde kendini geliştirmek için anatomi ve kimya derslerine katılmıştır.
fransızca üzerine iyi bir eğitim almıştır ve öğretmeni iskender ferit tüm hayatını değiştirecek bir olayda onu cesaretlendirmiştir: henüz 20'li yaşlarının başındayken amatör zamanlarında yaptığı pipolu otoportresini müze müdürü osman hamdi'ye göstermesi. osman hamdi tabloyu görünce ressamın yeteneğinin hemen farkına varmış ve bundan sonra yapacağı resimleri ona göstermesini istemiştir.
1909 yılında devlet himayesinde resim üzerine eğitim alması için fransa'ya gönderilir.
1912'de istanbul'a geri döndüğünde istanbul sultanisi şimdiki adıyla istanbul erkek lisesi'nde resim öğretmenliği yapmaya başlar. birçok sergide yer alır ve hatrı sayılır ressamlar arasında anılır.
lifij, avrupada gördüğü izlenimciliği kendine has bir üslupla romantizm ve sembolizmle karıştırarak harika eserler verir.


heykeltıraş nijad sirel’in kız kardeşi harika hanım'la evlenen lifij, eşi ve kayınbiraderi ile ekim 1922’de bursa’ya atatürk’ü karşılamaya giden öğretmenler arasında yer aldı.
avni lifij’i ankara’ya götüren mustafa kemal, onu erkan-ı harbiye’de dört ay misafir etti, burada fevzi çakmak’ın portresini yaptı, dönüşünde savaşın vahşetini, geride kalan yıkımı ve hüznü gösteren kara gün ve akgün tabloları üzerinde çalışmaya başladı.
bir figür ressamı olan lifij’in poşadları dışındaki büyük boyutlu kompozisyonları, simgesel bir kurguya sahiptir. rengi ve ışığı ustalıkla kullanan sanatçı, kendine özgü ışığı ile şiirsel, gizemli bir atmosfer yaratır. sanatçının ilham anını gösteren atölye, sembolik/romantik bir resimdir.


pipolu otoportre
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

balkonda 3 genç kadın
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

karagün
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

1.

gün aydınlanmak üzereydi. balkona çıktı. güneş, tüm çirkinliği ile önünde uzanan beton yığınlarının arasından kendini göstermeye başlamıştı. saatine baktı. tüm şehir uyanmıştı ama adam yine uykusuz bir geceyi daha devirmişti. sigarasından derin bir nefes çekti. savurdu gökyüzüne doğru. içindeki tüm karamsarlıkla birlikte saldı nefesini. hepsi annemin suçu diye düşündü.
- çocukken o hayalleri satmasaydı bana bugün "onun gerçekten aşık olacağım kadın olduğunu" düşünmeyecektim.
çünkü annesi, tüm çocukluğu boyunca bir gün gelecek ve ruhunu gören bir kadın bulacaksın, o zaman çok sevildiğini hissedeceksin, üstelik tüm bu parasızlıktan kurtulacak iyi bir işin olacak, demişti. olmuştu da kendi işini kurmuş çok güzel para kazanmıştı. paranın satın alabileceği her şey elinin altındaydı. ve ruhunu gören ilk kadına da aşık olmuştu. demek ki annesinin sözleri tesir etmişti ruhuna yıllarca.

sesini düşündü kadının, kahkahalarını. onda hiç kimsede olmayan bir şey vardı. konuştukça hiç susmasın istiyordu. o anlatınca her şey kulağına masalsı geliyordu.
ben hiç masal dinlemedim çocukluğumda demişti kadına, sonra aynı gece telefonuna onun için yazılmış bir masalın kaydı gelmişti. yüreği titremişti. ne zaman canım sıkkın dese kadına, onu neşelendirecek başka bir hikaye ile geliyordu karşısına.
harbi kadındı. delikanlıydı. özü sözü birdi. öfkelendiğinde o küçücük bedenine rağmen önünde durmak oldukça güçtü.
gözlerini hatırladı sonra gülüşü gözlerine yansırdı, hüznü de. kırılgandı çok. çabuk acıyordu. küçük bir kız gibi küsüveriyordu da. öyle kaybetmişti zaten. küstürmüştü.
çok çabuk sinirleniyordu adam. sinirlendiğinde de karşısında kim olursa olsun istemsizce kusuyordu tüm öfkesini. kontrol edemiyordu kendini.

çok da kıskançtı.kadın demişti bir gün " sanırım sen beni bir cam kavonoza koyup kimselere göstermek istemiyorsun.", "hayır, ben seni etrafı kaplı bir kavonoza koyup içine atlayıp kapağını kapatmak istiyorum; senin ve benim dışımda kimsenin olmadığı bir dünya olsun istiyorum." diye yanıtlamıştı kadını. kadının gözlerinde sevgi aynı zamanda da bir korku görmüştü. zaten anlamıyordu kadını. bunu sürekli ona da söylüyordu. senin gibi sevgi dolu birinin, benim gibi kavgacı biri ile ne işi var anlamıyorum, diye. sevilmeye bu kadar alışkın birinin, bu kadar gel-gitleri olan hayata karşı acımasız duran bir adamla, onu acıtmak için ağzına geleni söyleyen bir adamla ne işi olurdu ki?
sanırım ben ona farklı geldim, diye düşündü. ona attığı bir mesajı hatırladı.
"aşık oldum sana anlıyor musun? bu hayatta tek bir kadına aşık oldum, bir kadını kıskandım, bir kadını sevdim, bir kadını kırdım. parçalıyorsun beni. bu da can yapma. sen bir söylüyorsun ben bin parçalanıyorum. gidiyorsun. tam toparlanıyorum. her dönüşünde ben tekrar dağılıyorum. bu da hayat. yapma." böyle yazıyordu. ama içten içe hep gelsin istiyordu. kadın gittiğinde her yerde onu takip ediyor hayatından asla çıkamıyordu.
"nasıl bir belaya bulaştım ben, nasıl kurtulucam bu boktan. cesaretim yok. gitsin istemiyorum o da tam olarak gelmek istemiyor. beni asla benim onu sevdiğim kadar sevmedi. bunu bile bile bir kenarda bekleyip duruyorum. her gelişinde dünyam aydınlanıyor, her gidişinde dünya kararıyor." diye düşünüyordu.
çokça dağıtmıştı kendini. uyuyamıyordu. günde birkaç saat uyuyabilirse, birkaç lokma yerse kendini iyi hisseder hala gelmişti. her gece ya bir şişe viski ya bir şişe votka ile başlıyor, gün aydınlanana dek bir sigara yakıp diğerini söndürüyordu. iki ayda on kilo vermiş 65 kiloya düşmüştü. geçmeyen mide ve baş ağrıları şimdilik tek arkadaşıydı. dayanamıyordu. kadının hayatını yaşamasını izliyor. öfkesi günden güne büyüyordu. en sonunda patladı. bütün ipleri koparmak istiyordu. biliyordu kadın ona her döndüğünde karşısında duramayacağını , ona hayır diyemeceğini.

bu yüzden kadına savurdu bütün öfkesini. kustu içinde ne varsa. çok sevmekten, çaresizlikten böyle ama nefret ediyorum artık bu durumdan, dedi. ağzından çıkanları kulağı duymaz hale geldi. bir küfürle taçlandırdı cümlelerini.
gitti kadın. bu kez gerçekten gitti. dönmemek üzere. aylar geçti. sesine hasret aylar.

artık güneş doğmuş, tüm şehir aydınlanmıştı. caddeyi arabaların gürültüsü, insanların sesleri kaplamıştı. kalabalıkların içinde yapayalnız hisseden adam, "mutluluk kapıdan şöyle bir başını uzattı, itiverdim onu ellerimle." diye düşündü.
devamını gör...

homeros'un yedi yıl yolunu bekleyen su perisidir.
devamını gör...

hızlı koşan atın boku seyrek düşer
devamını gör...

bu millet yıllarca hatta hala güncel olarak define bulup zengin olacağına körü körüne inananlarla dolu veya kime çıkacağı belli piyangodan köşeyi döneceğine. diyeceğim o ki bizim millette kolay yoldan zengin olma hayali bitmez, ee bu bitmeyince işten anlamayan ama sırf bu olaya para yatırabilmeyi becerdi diye paranın katlayacağını düşünen keriz de bitmez. para kazanmak bu kadar kolay bir olay değil bunu da idrak edemeyen silkelensin yapacak bir şey yok. ha emek verir okur inceler, bu işten de anlıyordur tecrübesi vardır o adam risk alır kazanır hür iradesi, helal olsun denir. ama kemal sunal'ın çatıdan para attığı filmdeki gibi bedava kazanç misali coine saldırmak nedir dostlar?
devamını gör...

kilo alsan/versen güzel kızsın aslında
devamını gör...

kaç yaşında olursak olalım hep sabah kalkınca yerleri bembeyaz kar kaplı görme heyecanı içimizde olacak.
devamını gör...

şu ülkede en nefret ettiğim durumdur herhalde. nasıl gelişti bu kültür, kimler sebep oldu bilmiyorum ama tam bir saçmalık olduğu kesin. arkadaşınla veya aile yakınlarınla market kasasına gidersin "ben öderim" diyince, "ya ben ödüyorum işte" dersin", sonra karşı taraf " olmaz öyle şey gücenirim bak" vs. şeklinde şeyler söyleyip insana öf çektirir. sevgiliyle buluşmaya gidersin yok efendim ilk erkeğin ödemesi gerekiyormuş hesabı. aile yemeğine gidersin yok hesap 3'e 4'e bölünürmüş de falan filan. kardeşim, ne yediysen öde işte, bu kadar zor mu ya? diye sormak istiyorum. cidden niye bu kadar gereksiz üzerinde tartışılıyor bu konu. gayet basit yani, eğer iddia kaybetme veya ısmarlama gibi bir durum söz konusu değilse adam gibi kendi yediğin kadarını öde işte yahu!
devamını gör...

1. yunan mitolojisinde miken kralı.
2. ingiliz kraliyet donanmasında görev yapmış gemi.
devamını gör...

seni şövale ilan ediyorum! *

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kafa dağıtmaktır.
devamını gör...

ilk defa 1864 yılında basılmış olan bir dostoyevski başyapıtı. çok rahat önüme gelene tavsiye edebileceğim bir kitap. ben herkesin bu kitapta kendinden bir şeyler bulabileceğini biliyorum. belki çok derinlerde olucak o bulduğunuz şey belki de kendinize itiraf etmekten bile korkabileceğiniz düşüncelerinizi, hislerinizi ortaya çıkarır. gerçi çok değerli yazarımızın bütün kitapları öyledir bana göre ama. burada yine insan psikolojisinin, insan beyninin, hislerinin derinlerinde yüzer yazarımız. yine kendimizle tanıştırır bizi.

çoğu büyük düşünür, yazar bu kitabından bir şeyler öğrenmiştir. nietzsche olsun albert camus olsun. zeki demirkubuz 2012 yılında bu kitaptan esinlenerek "yeraltı" isimli bir film çeker.

büyük yazar burada insancıklar'ın basılmasında önemli bir yer sahibi olan nikolay nekrasov'un bir şiirine de yer verir:


"o kötü yolun karanlğından,
ateşli sözlerle kandırarak,
düşmüş ruhunu çıkardığım zaman
derin üzüntülerle doluydum hep.
sen, kolunu kırarak lanetledin
seni saran ayıbı;
unutkan vicdanını
anılarınala cezalandırmak isteyerek,
sen bana anlattığın zaman
herşeyi, benden önce olan herşeyi,
birden ellerinle yüzünü kapadın;
utançla,korkuyla dolu,
gözyaşlarınla boğuluyordun sen,
öfken içinde sarsılarak"


en sevdiğim kitap diyemem ama kesinlikle bir başucu kitabıdır ve benim için kutsal kitaplardan kesinlikle üstündür. şunu da ekleyeyim de belki daha çok okursunuz* hayatımda bu kadar cümle çizdiğim bir kitap olmamıştı. bir kere "ben hasta bir adamım..." diyerek bence en güzel roman başlangıçlarından birini yapıp daha ilk cümlesinden bizi* kalbimizden vurmayı başarmıştır. son olarak da haşırt haşırt altını çizdiğim birkaç alıntıyı aşağıya bırakmak istedim.


"diş ağrısının da kendine göre bir zevki vardır tam bir ay çektiğim için gayet iyi bilirim. tabii bu halde içten içe hiddet duyulmaz, iniltiler çıkarılır; ama bunlar içten gelmeyen yapmacık inlemelerdir ki, mesele de bunda zaten. acı çeken kimse inlemekten zevk alır; almasa inlemesini pekala tutardı. bu çok hoş bir örnektir okuyucularım; üzerinde durulmaya değer. bütün bu inlemeler, bir yandan ağrılarınızın küçültücü gayesizliğini anladığınızı gösterir; öte yandan da varlığını umursamadığınız halde, kılı kıpırdamadan sizi hırpalayan tabiat anaya karşı yükselen şikayettir."


"bütün o güzel, yüksel şeyler şerefine içmek. kadehime önce bir gözyaşı akıtıp, sonra o güzel ve yüksek şeyler şerefine içme fırsatlarını asla kaçırmazdım. dünyada ne varsa güzellik ve yükseklik açısından görür, pisliği tartışma götürmeyecek en el dokunmaz çirkefte bile güzel ve yüksek taraflar bulurdum."


"varsın billur saray sadece uydurma olsun. tabiat kanunlarına göre aslı olmayan bu hayali, ahmaklığımdan, neslimize has bazı köhne, akıldışı adetlere uyarak ben uydurmuş olayım. billur sarayın gerçek olmamasından bana ne? arzularımda varsa, daha doğrusu arzularım yaşadıkça o da var olacaksa, gerçekliği neden umrumda olsun?"
devamını gör...

spring.
o kadar eskiydi ki sürememiştim.
sonra yerli malı yurdun malı şahin yani şimdinin tofaşk'ına terfi etmiştim. sene 2005.*
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim