simyacı
bu kitabın adını ilk duyduğumda sene 2011’di. lise sıralarında, laf arasında. sene 2013’te ise sevdiğim bir arkadaşımın elinde gördüm ilk kez. kendisi de pek beğendiğini söylemişti. kendisinden istedim bu kitabı ve bişeyler oldu, araya zaman girdi, mekan girdi derken okuyamadım. taa ki bu seneye kadar. karantina zamanında bulduğum boş vakitlerden birinde aklıma geldi okumak. sipariş ettim internet üzerinden. elime ulaştığında da okuyamadım zira hali hazırda okuduğum başka seriler vardı. nihayet bu hafta kendisine de sıra geldi. gariptir ki, kitabı elime aldığımda sanki uzun zamandır görmediğim bir dosta tekrar rastlamış gibi hissettim. bir hoş oldum.
kitaptan bahsedecek olursam;
2 oturuşta bitirdim kitabı. o kadar sene bekledikten sonra birkaç günde okuyup bitirmek çok garip hissettirdi.
içerik olarak çok masalsıydı. yumuşak ve hoş bir tonu vardı. okurken müzik dinler gibi rahatlatıyordu. yol hikayelerine aşık olan ben için bulunmaz nimet.
konusu ise bir arayıştır efendim. kimilerine göre bu arayış bir hazine içindir. diğer kimilerine göre kendini bulmak için, bir diğer kimileri için ise evrenin özünü bulmak içindir.
bir koyun çobanı, önce çevresini minik sorularla anlamlandırmaya çalışırken, karşılaştığı her yeni olay ve kişi onu daha büyük sorular sormaya itmiştir. bu büyük sorular ona ilginç cevaplarla gelmiştir.
kişisel menkıbesinin peşinde gitmektir gayesi. bu gayeden daha önemli şey ise kararlılığıdır. zaman zaman bu kararlılığı kaybetse de, tekrar bulmuştur motivasyonunu.
dünyayı görmek isteyen, bu uğurda kilise eğitiminden vazgeçmiş delikanlı çoban, bir rüyayı üst üste iki kez görünce bunu bir çingeneye danışmak ister, çingene ise ona, hayatının hazinesini bulmak için uzun bir yolculuk yapmasını söyler. rüyanın anlamı budur. daha sonra delikanlı bir kral ile tanışır ve bu kral ona kişisel menkıbeyi açıklar. artık evrene büyük sorular sorma vakti gelmiştir. yolculuk devam ettikçe soruların cevabının aslında tek bir kaynağa dayandığını ve bu kaynağın evrenin özü olduğunu anlar.
bu yoldaki en büyük değişimi ise simyacı ile tanışınca geçirir delikanlı. çünkü evrenin özünü anlamak başka, onunla bir olmak başkadır.
simyacı ona felsefe taşından ve abı hayat iksirinden bahseder.
ona göre evrende her şey aslında birdir. evrende neye ihtiyaç var ise madde o anda o’dur.
çöl ile konuşur delikanlı. sonra rüzgar ile, sonra güneş ile. cevaplar maddenin ötesindedir lakin. ruhtur asıl olan. nasıl ki evrenin ruhu var ise kendisinin de bir ruhu vardır. ve bu ikisi de aslında birdir.
delikanlı artık bu sırra vakıftır.
bu eserin bence en güzel yönü ise maddenin oluşumu üzerine sorduğu sorular ve cevaplardır.
bilinen hali ile madde neden oluşur? molekülleri bir araya getiren güç nedir? tüm maddenin yapı taşları aynı olmasına karşın neden farklı şekillerde tezahür ederler? ve en önemlisi, bilinen haliyle neredeyse tümü boşluktan oluşan madde, gerçekte var mıdır?
neyse efendim, belki de bu kitabı bu kadar sevme nedenim, aynı soruları sormuş olmamızdır diyorum.
bence okunası bir kitaptır.
kitaptan bahsedecek olursam;
2 oturuşta bitirdim kitabı. o kadar sene bekledikten sonra birkaç günde okuyup bitirmek çok garip hissettirdi.
içerik olarak çok masalsıydı. yumuşak ve hoş bir tonu vardı. okurken müzik dinler gibi rahatlatıyordu. yol hikayelerine aşık olan ben için bulunmaz nimet.
konusu ise bir arayıştır efendim. kimilerine göre bu arayış bir hazine içindir. diğer kimilerine göre kendini bulmak için, bir diğer kimileri için ise evrenin özünü bulmak içindir.
bir koyun çobanı, önce çevresini minik sorularla anlamlandırmaya çalışırken, karşılaştığı her yeni olay ve kişi onu daha büyük sorular sormaya itmiştir. bu büyük sorular ona ilginç cevaplarla gelmiştir.
kişisel menkıbesinin peşinde gitmektir gayesi. bu gayeden daha önemli şey ise kararlılığıdır. zaman zaman bu kararlılığı kaybetse de, tekrar bulmuştur motivasyonunu.
dünyayı görmek isteyen, bu uğurda kilise eğitiminden vazgeçmiş delikanlı çoban, bir rüyayı üst üste iki kez görünce bunu bir çingeneye danışmak ister, çingene ise ona, hayatının hazinesini bulmak için uzun bir yolculuk yapmasını söyler. rüyanın anlamı budur. daha sonra delikanlı bir kral ile tanışır ve bu kral ona kişisel menkıbeyi açıklar. artık evrene büyük sorular sorma vakti gelmiştir. yolculuk devam ettikçe soruların cevabının aslında tek bir kaynağa dayandığını ve bu kaynağın evrenin özü olduğunu anlar.
bu yoldaki en büyük değişimi ise simyacı ile tanışınca geçirir delikanlı. çünkü evrenin özünü anlamak başka, onunla bir olmak başkadır.
simyacı ona felsefe taşından ve abı hayat iksirinden bahseder.
ona göre evrende her şey aslında birdir. evrende neye ihtiyaç var ise madde o anda o’dur.
çöl ile konuşur delikanlı. sonra rüzgar ile, sonra güneş ile. cevaplar maddenin ötesindedir lakin. ruhtur asıl olan. nasıl ki evrenin ruhu var ise kendisinin de bir ruhu vardır. ve bu ikisi de aslında birdir.
delikanlı artık bu sırra vakıftır.
bu eserin bence en güzel yönü ise maddenin oluşumu üzerine sorduğu sorular ve cevaplardır.
bilinen hali ile madde neden oluşur? molekülleri bir araya getiren güç nedir? tüm maddenin yapı taşları aynı olmasına karşın neden farklı şekillerde tezahür ederler? ve en önemlisi, bilinen haliyle neredeyse tümü boşluktan oluşan madde, gerçekte var mıdır?
neyse efendim, belki de bu kitabı bu kadar sevme nedenim, aynı soruları sormuş olmamızdır diyorum.
bence okunası bir kitaptır.
devamını gör...
hippopotomonstrosesquippedaliophobia
uzun kelime korkusuymuş. eğer başlık korkutucu geliyorsa, sizde de hippopotomonstrosesquippedaliophobia var demek. bugün bunu öğrendik, girdiledik ve şuan unutuyorum.*
devamını gör...
kırtasiyeye girince gelen her şeyi alma isteği
hatta kırtasiyeci olma isteğidir.
devamını gör...
filofobi
bir çeşit kaygı bozukluğu durumu. aşık olma korkusu deniliyor. filofobisi olan bir kişi, karşı cinsiyetten bir kişinin varlığında kaygı krizi benzeri bir şey yaşar. sebepleri değişmekte olup tedavisi diğer psikolojik tedaviler gibi korkunun üzerine gitmektir. tabii yüzleşme kısmı yine zorlayıcı bu noktada bir uzman'dan yardım alınması öneriliyor.
en belirgin filofobi belirtileri aşağıdaki listede;
aşk konularında endişeli ve sinirli olmak
evlilikten ve düğünlerden kaçmak
çiftlerin bulunduğu ortamlardan kaçmak
hislerini bastırmak
aşık olma ihtimaline karşı dış dünyadan uzaklaşmak
ileri seviyede filofobik olan kişiler aşk ve romantizm gibi konulardan bahsedildiği zamanlarda baş dönmesi, bayılma hissi ve terleme gibi fiziksel belirtiler gösterebilirler.
bu belirtilerden birden fazlasını taşıyorsanız sizde bu fobi'nin fertlerinden biri olabilirsiniz. korku'nun ecele faydası yok derler. geldi mi bayılma hissi?

ayy bana bir şeyler oluyor diyenlere gelsin..
en belirgin filofobi belirtileri aşağıdaki listede;
aşk konularında endişeli ve sinirli olmak
evlilikten ve düğünlerden kaçmak
çiftlerin bulunduğu ortamlardan kaçmak
hislerini bastırmak
aşık olma ihtimaline karşı dış dünyadan uzaklaşmak
ileri seviyede filofobik olan kişiler aşk ve romantizm gibi konulardan bahsedildiği zamanlarda baş dönmesi, bayılma hissi ve terleme gibi fiziksel belirtiler gösterebilirler.
bu belirtilerden birden fazlasını taşıyorsanız sizde bu fobi'nin fertlerinden biri olabilirsiniz. korku'nun ecele faydası yok derler. geldi mi bayılma hissi?

ayy bana bir şeyler oluyor diyenlere gelsin..
devamını gör...
iş dünyasındaki kişilerin diğer kişilerle iletişim kurmasını ve bilgi alışverişi yapmasını amaçlayan profesyonel sosyal iş ağı ve sosyal paylaşım platformudur. sunnyvale, kaliforniya merkezlidir. aralık 2002'de kurulan linkedin'in web sayfası 5 mayıs 2003'te kullanıma açıldı. esas olarak iş ilan eden işverenler ve cv'lerini gönderen iş arayanlar dahil olmak üzere profesyonel ağ oluşturma için kullanılır. 2015 itibarıyla, şirketin gelirinin çoğu, üyeleri hakkındaki bilgileri, işe alım görevlilerine ve satış uzmanlarına satmaktan geldi. aralık 2016'dan bu yana tamamen microsoft'a ait bir yan kuruluş olmuştur. linkedin'in en popüler olduğu ülke olan amerika birleşik devletleri'nde kullanıcı sayısı 160 milyon, ikinci sıradaki hindistan'da ise 62 milyon kişidir. en çok linkedin kullanıcısına sahip 15. ülke türkiye'de ise toplam kullanıcı sayısı 2020 itibarıyla 8,4 milyona ulaşmıştır. mayıs 2020 itibarıyla linkedin'in 150 ülkede 706 milyon kayıtlı üyesi vardı. bright.com, slideshare, linkedin pulse, linkedin learning (lynda.com) ve connectifier yan kuruluşları var.
linkedin, üyelerin (hem çalışanların hem de işverenlerin) çevrimiçi bir sosyal ağda profiller ve birbirleriyle "bağlantılar" oluşturmasına olanak tanır. bu, gerçek dünyadaki iş ilişkilerini temsil edebilir. üyeler, herkesi (mevcut üye olsun veya olmasın) "bağlantı" olmaya davet edebilir.
2006 yılında 20 milyon kez görüntülenen linkedin, haziran 2013'te ise 200 farklı ülkeden 200 milyonun üzerinde kayıtlı kullanıcıya ulaştı. linkedin sitesi, aralarında türkçenin de bulunduğu 20 dilde hizmet vermektedir.
13 haziran 2016 tarihinde 26,2 milyar dolara microsoft tarafından satın alındığı açıklandı.
son yıllarda iş verenler de iş ilanları için kariyer siteleri yerine sıklıkla bu platformu tercih etmeye başlamışlardır.
devamını gör...
normal sözlük'e eksileme butonu gelsin kampanyası
ınsan denilen su canliyi tatmin etmek gercekten mumkun degil. eksi butonu gelirse eger, konular disinda polemiklerin cikmasi da oldukca muhtemeldir. aksi olarak lutfen eksileme butonu gelmesin...bazi konulari, hosumuza gitmese de tepki gostermeksizin es gecmeyi ogrenelim. kafa sozluk bu konuda bize onculuk etsin...
devamını gör...
evlenince kocanın kütüğüne geçmek
geçenlerde e-devletten bir belge almam gerekti. o da ne kayıtlı olduğu yer bilgisinde kocamın doğduğu yer yazıyor. yani evlendik diye niye kaç yüz yıllık ana yurdumdan ettiniz beni çok içerledim bu konuya.
devamını gör...
olası her şeyi deneyimlemişcesine hayattan bezmek
her şeyi kendimiz deneyimleyecek olsak ömür yetmez. o yüzden deneyimlenmiş şeylerden ders almak lazım.
devamını gör...
apartheid
90'lı yılların ortalarına kadar insanlığın sırtından inmeyen, etkileri günümüzde de devam eden utanç.
güney afrika'daki ırkçı rejimi tariflemek için kullanılan apartheid kelimesinin kökeni hollandacadan geliyordu ve "ayrımcılık" manasına geliyordu. hollandalıların ümit burnunun keşfedilmesiyle afrikanın güney topraklarında ticari faaliyete girişmesi onların buralarda hak sahibi olmasını sağladı. hollandalılardan sonra ülkeye gelen ve yönetimi ele geçiren ülkelerin baskıcı yönetim şekilleri için de uluslararası terminolojide apartheid terimi kullanıldı.
peki halka yapılan bu ayrımcılık neydi? utanç duymamız gerektiği fikri nereden geliyor? o dönem nüfusun yüzde 70'i afrikalılar olmasına rağmen gettolarda yaşanmaya zorlanmıştı, 80'li yılların sonuna kadar yaya yollarında beyazlara yol vermek zorunluydu, siyahlar oy kullanamıyordu. hatta o kadar ileri gitmişlerdi ki acil bir durumda ambulans çağırırken bile kişi ırkını belirmek zorundaydı, zira beyazlar için olan bir ambulans siyahların çağrısını reddetme hakkına sahipti.
94 yılında rejim yıkıldığında insanlığın aya çıkışının üzerinden 25 yıl geçmişti. 48 yılında başlayan rejim, arkasında birçok mağdur bıraktıktan sonra tarihin en büyük insan hakları savunucularından biri olan nelson mandela'yı bıraktı. mandela'nın ömrüne yayılan demokrasi mücadelesi, yapılan ilk seçimlerde cumhurbaşkanı seçilmesiyle taçlanmış oldu.
bu sistematik baskı ve ırkçılık rejim olarak ortadan kalmış olsa da etkileri halen devam ediyor. rejim sırasındaki faili meçhul cinayetlerin üzerine gidilmemeye devam ediyor, siyahların çoğu beyazlara göre daha az gelirle ve daha yüksek işsizlik oranıyla ve temel hakların birçoğundan yoksun olarak yaşamayı sürdürüyor.
kaynaklar:
1-tarihi değiştiren olaylar- timaş yayınları
2-vikipedi-apartheid
güney afrika'daki ırkçı rejimi tariflemek için kullanılan apartheid kelimesinin kökeni hollandacadan geliyordu ve "ayrımcılık" manasına geliyordu. hollandalıların ümit burnunun keşfedilmesiyle afrikanın güney topraklarında ticari faaliyete girişmesi onların buralarda hak sahibi olmasını sağladı. hollandalılardan sonra ülkeye gelen ve yönetimi ele geçiren ülkelerin baskıcı yönetim şekilleri için de uluslararası terminolojide apartheid terimi kullanıldı.
peki halka yapılan bu ayrımcılık neydi? utanç duymamız gerektiği fikri nereden geliyor? o dönem nüfusun yüzde 70'i afrikalılar olmasına rağmen gettolarda yaşanmaya zorlanmıştı, 80'li yılların sonuna kadar yaya yollarında beyazlara yol vermek zorunluydu, siyahlar oy kullanamıyordu. hatta o kadar ileri gitmişlerdi ki acil bir durumda ambulans çağırırken bile kişi ırkını belirmek zorundaydı, zira beyazlar için olan bir ambulans siyahların çağrısını reddetme hakkına sahipti.
94 yılında rejim yıkıldığında insanlığın aya çıkışının üzerinden 25 yıl geçmişti. 48 yılında başlayan rejim, arkasında birçok mağdur bıraktıktan sonra tarihin en büyük insan hakları savunucularından biri olan nelson mandela'yı bıraktı. mandela'nın ömrüne yayılan demokrasi mücadelesi, yapılan ilk seçimlerde cumhurbaşkanı seçilmesiyle taçlanmış oldu.
bu sistematik baskı ve ırkçılık rejim olarak ortadan kalmış olsa da etkileri halen devam ediyor. rejim sırasındaki faili meçhul cinayetlerin üzerine gidilmemeye devam ediyor, siyahların çoğu beyazlara göre daha az gelirle ve daha yüksek işsizlik oranıyla ve temel hakların birçoğundan yoksun olarak yaşamayı sürdürüyor.
kaynaklar:
1-tarihi değiştiren olaylar- timaş yayınları
2-vikipedi-apartheid
devamını gör...
hal hatır sormadan konuya giren insan
işi gücü vardır, herkes senin gönlünü eyleyecek diye bir kural yok ya.
devamını gör...
kendi çocukluğunu evlat edinmek
ilahi yazar nereden açtın bu başlığı.
ya her şey dökülüp saçılırsa, ya o yalnız çocuk yaralarını hatırlamaya hazır değilse daha.
kendimi evlat edinsem onu şefkatle büyütür,sık sık sarılır,güzel olduğunu,onu çok sevdiğimi söylerdim.gece uyuyamamışsa nelerin onu üzdüğünü,kaygılarını anlamaya çalışırdım.uyuyana kadar en sevdiği hikayeleri anlatırdım.
hiç yaralanmasın diye, salt korkutmak yerine insanları tanıtmaya çalışırdım.bu sayede öğrendikleriyle kendini geliştirebilir, güzel ve derin ilişkiler kurabilirdi.
üzgün hissetsem de nedenini anlatırdım,ona da kendini ifade etmeyi gösterebilirdim böylece.
hiç gizlimiz saklımız olmadan yaşardık, bana bütün aklından geçenleri yargılanacağını düşünmeden ifade edebilirdi.asla şöyle nasihat etmezdim : ‘çocuğunla mesafe koymalısın araya’.
seçme şansı verirdim,benim düşünce dünyamdan başka dünyaların da olduğunu kabul ederek büyütürdüm.
bir gece bile yanağına öpücüğü kondurmadan göndermezdim.her gün onun varlığına nasıl da şükrettiğimi söylemekten hiç bıkmazdım.
ya her şey dökülüp saçılırsa, ya o yalnız çocuk yaralarını hatırlamaya hazır değilse daha.
kendimi evlat edinsem onu şefkatle büyütür,sık sık sarılır,güzel olduğunu,onu çok sevdiğimi söylerdim.gece uyuyamamışsa nelerin onu üzdüğünü,kaygılarını anlamaya çalışırdım.uyuyana kadar en sevdiği hikayeleri anlatırdım.
hiç yaralanmasın diye, salt korkutmak yerine insanları tanıtmaya çalışırdım.bu sayede öğrendikleriyle kendini geliştirebilir, güzel ve derin ilişkiler kurabilirdi.
üzgün hissetsem de nedenini anlatırdım,ona da kendini ifade etmeyi gösterebilirdim böylece.
hiç gizlimiz saklımız olmadan yaşardık, bana bütün aklından geçenleri yargılanacağını düşünmeden ifade edebilirdi.asla şöyle nasihat etmezdim : ‘çocuğunla mesafe koymalısın araya’.
seçme şansı verirdim,benim düşünce dünyamdan başka dünyaların da olduğunu kabul ederek büyütürdüm.
bir gece bile yanağına öpücüğü kondurmadan göndermezdim.her gün onun varlığına nasıl da şükrettiğimi söylemekten hiç bıkmazdım.
devamını gör...
filozofların en sevilen sözleri
devamını gör...
adı üzerinde ekşi sözlük bayağı ekşi
bir recep tayyip erdoğan esprisidir.
cumhurbaşkanım bu nasıl makara yahu yarıldım yemin ederim.
cumhurbaşkanım bu nasıl makara yahu yarıldım yemin ederim.
devamını gör...
şarkılarda geçen etkileyici sözler
ya da balkona çık bağır bağırabildiğin kadar
zehir dışarı akmadan yürek yıkanmıyor.
zehir dışarı akmadan yürek yıkanmıyor.
devamını gör...
normal sözlük'e eksileme butonu gelsin kampanyası
"siz önce sultan ahmet camiini doldurun ayasofyayı açarız" sözüne ithafen; siz önce artı butonunu bir eskitin, kırın biz eksi butonunu açarız"
devamını gör...
boris pasternak
rus şair hatta şairlerin şairi boris pasternak veya tam adıyla boris leonidoviç pasternak yalnızca şair olarak anılmaması gereken bir isim. rainer maria rilke, paul verlaine ve william shakespeare gibi edebiyatın önemli isimlerinin eserlerini rusçaya çevirmiştir şairliğinin yanı sıra. pasternak sanatın içine doğmuştur ve çağdaşlarının aksine görece rahat bir hayata gözlerini açmıştır. belki biraz bu durumdan ötürü belki de birinci dünya savaşına katılamayacak durumda olmasından eserlerinde savaşın tahribatı görülmez, daha çok doğa ile iç içe ve aşk üzerine yazmıştır ama döneminin şartları gereği toplumdan da tam olarak kopması mümkün olmamış bu yüzden kendi şiir anlayışının içine yedirmiştir bu durumu. hayatı boyunca çoğu kez eserleri sansüre uğramış, yasaklanmış ve hatta hayatının sonlarına doğru kanser ile mücadele ederken ülkesinden sürülme ihtimali ile karşı karşıya kalmıştır ve zaten en sonunda da kansere yenik düşmüştür. erken dönem eserlerine bakıp kendisine sembolist demek ne kadar doğru olur bilmiyorum bana kalırsa pasternak sınırlandırılabilecek bir isim olmamıştır zaten hiç. 50 yaşlarının ortalarındayken olga ivinskaya ile tanışmış ve daha sonra şiirlerinde onun izleri de görülmüştür.
cemal süreya çevirisi ile öyledir öyle başlar şiiri:
insan iki yaşında da öyle başlar işte
ezgilerin karanlığına sıyrılır kucaklardan,
cıvıl cıvıl cıvıldar, mırıldar bir süre,
derken, üçüne doğru, sözler dökülür ağzından.
öyledir işte, yavaşça başlarsın anlamaya,
kapılıp bir türbinin büyük gürültüsüne,
sen misin bu, bir başkası mı yoksa,
yabancılaşmıştır evin, bir gölgedir annen de
bu zalim leylâk parıltısının nedir derdi?
bu dökülen, bu inen bir park kanepesine,
nedir? çocukları kaçırmak gibi bir şey mi?
öyledir işte, kuşlar öyle doluşur içine.
arttıkça artan kıvamını bulan acılardan:
yüreğinde ulaşılamayanın özlemi, uzak yıldızlar,
faust gibi olduğun, kafan bulandığı zaman
öyledir, öyle başlar çingene çalgıcılar.
uçaraktan yüce yüce gök katlarından
çevrili alanlar görürsün, evsiz topraklar,
ve denizler bir iççekiş kadar ansızın,
işte tıpkı öyle doğar heceler ve uyaklar.
yulafların üstünde, sırtüstü,yaz geceleri,
yakarır durur: her şey yerini alsın diye,
sakınarak gözünden şafağı ve evreni
öyle olacaktır, öyledir dalaşımız güneşle.
öyledir, öyle başlar yaşamak, dizelerle.
cemal süreya çevirisi ile öyledir öyle başlar şiiri:
insan iki yaşında da öyle başlar işte
ezgilerin karanlığına sıyrılır kucaklardan,
cıvıl cıvıl cıvıldar, mırıldar bir süre,
derken, üçüne doğru, sözler dökülür ağzından.
öyledir işte, yavaşça başlarsın anlamaya,
kapılıp bir türbinin büyük gürültüsüne,
sen misin bu, bir başkası mı yoksa,
yabancılaşmıştır evin, bir gölgedir annen de
bu zalim leylâk parıltısının nedir derdi?
bu dökülen, bu inen bir park kanepesine,
nedir? çocukları kaçırmak gibi bir şey mi?
öyledir işte, kuşlar öyle doluşur içine.
arttıkça artan kıvamını bulan acılardan:
yüreğinde ulaşılamayanın özlemi, uzak yıldızlar,
faust gibi olduğun, kafan bulandığı zaman
öyledir, öyle başlar çingene çalgıcılar.
uçaraktan yüce yüce gök katlarından
çevrili alanlar görürsün, evsiz topraklar,
ve denizler bir iççekiş kadar ansızın,
işte tıpkı öyle doğar heceler ve uyaklar.
yulafların üstünde, sırtüstü,yaz geceleri,
yakarır durur: her şey yerini alsın diye,
sakınarak gözünden şafağı ve evreni
öyle olacaktır, öyledir dalaşımız güneşle.
öyledir, öyle başlar yaşamak, dizelerle.
devamını gör...


