oy birliği ile yazar uzaklaştırma
insan bazen ben kimim demeli. ben kim oluyorum demeli.
siz kimsiniz lan oy birliğiyle yazar uzaklaştırıyorsunuz.
bu nasıl başlık ulan.
örgütlenin sopayla dövün bari. kızgın yağ falan dökün. örgütlenin.
tövbe tövbe.
siz kimsiniz lan oy birliğiyle yazar uzaklaştırıyorsunuz.
bu nasıl başlık ulan.
örgütlenin sopayla dövün bari. kızgın yağ falan dökün. örgütlenin.
tövbe tövbe.
devamını gör...
siyah bez örtülü küp şeklinde binaya tapmak
tapıyoz evet. küpe tapıyom. adeta geometri harikası. yirim.
devamını gör...
erkek organının dışa dönük kadın organının içe dönük olması
bu başlığı ve tanımı ben okumamış seni de yazmamış kabul ediyorum yeğenn!
yazarın özelden attığı küfürleri burada ifşa edemiyorum malum küfür yasak. öyle güzelleme yaptığına bakmayın felsefede değil aklı şeyinde.
adam özelden küfür etti etti sonra sildi kaçtı nezih bir yazar.(bkz: lol)
ayrıca arkadaşlar özelden ananıza bile küfür etseler yönetim bir şey yapamıyor imiş dava açacakmışız bilginize!
yazarın özelden attığı küfürleri burada ifşa edemiyorum malum küfür yasak. öyle güzelleme yaptığına bakmayın felsefede değil aklı şeyinde.
adam özelden küfür etti etti sonra sildi kaçtı nezih bir yazar.(bkz: lol)
ayrıca arkadaşlar özelden ananıza bile küfür etseler yönetim bir şey yapamıyor imiş dava açacakmışız bilginize!
devamını gör...
doğru söylüyor dedirten şarkı sözleri
aynaya bakmam kendimi bilmem
hayat acıtınca dünyayı sevmem!
ne yazık ki tek tabanca
serseri doğdum serseri ölcem!
hayat acıtınca dünyayı sevmem!
ne yazık ki tek tabanca
serseri doğdum serseri ölcem!
devamını gör...
ilk yayının günahı olmaz
böyle bir başlıkta tüm radyo yayıncıları adına konuşmam pek doğru olmaz belki. *
lakin ilk yayının günahı olmaz sözünü herkesin kabul edeceğine de inancım tam.
nitekim bizler de günahkarız. *
atılan her adım (doğru ya da yanlış değerlendirmesi yapmadan) insanın kendini geliştirmesine ve sağlamlaştırmasına olanak sağlar. önemli olan sağlam adım atmaya çabalamaktır. sağlam adım atıp, sağlam düşünmek... neticede çabanın olmadığı da söylenemez; er ya da geç bir çaba içerisine girer yayıncılar. agora meyhanesi olarak bunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
öyle ya da böyle kusurlar ortaya çıkar, kusurlar düzeltilir. diğer taraftan kusurlarla beraber yayıncı gemisini batırmaya çalışanlar da olacaktır. toplar yüklenir, ateşler edilir! geminin kaptanlarıysa su alan gemiyi boşaltmakla mükelleftir. öteki taraftaysa okyanusun altından geminin batmasını önleyecek taşıyıcılar olacaktır. işte işin doğası budur. olması gereken de budur. nitekim bu düzen, gelişimi tetikler.
öyleyse yapılması gereken nedir? ister kraliyet gemisi kaptanı olun ister korsan; sonuçta bu manzaranın farkına varmak ve tadını çıkarmak gerekir.
sevgi ve saygılarımla.
lakin ilk yayının günahı olmaz sözünü herkesin kabul edeceğine de inancım tam.
nitekim bizler de günahkarız. *
atılan her adım (doğru ya da yanlış değerlendirmesi yapmadan) insanın kendini geliştirmesine ve sağlamlaştırmasına olanak sağlar. önemli olan sağlam adım atmaya çabalamaktır. sağlam adım atıp, sağlam düşünmek... neticede çabanın olmadığı da söylenemez; er ya da geç bir çaba içerisine girer yayıncılar. agora meyhanesi olarak bunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
öyle ya da böyle kusurlar ortaya çıkar, kusurlar düzeltilir. diğer taraftan kusurlarla beraber yayıncı gemisini batırmaya çalışanlar da olacaktır. toplar yüklenir, ateşler edilir! geminin kaptanlarıysa su alan gemiyi boşaltmakla mükelleftir. öteki taraftaysa okyanusun altından geminin batmasını önleyecek taşıyıcılar olacaktır. işte işin doğası budur. olması gereken de budur. nitekim bu düzen, gelişimi tetikler.
öyleyse yapılması gereken nedir? ister kraliyet gemisi kaptanı olun ister korsan; sonuçta bu manzaranın farkına varmak ve tadını çıkarmak gerekir.
sevgi ve saygılarımla.
devamını gör...
normal sözlük'teki aile ortamı
yazar sayısı az, herkesin birbirine aşinalığı var. birkaç ay sonra aile ortamı falan kalmaz. ilişkinin cicim aylarını yaşıyoruz şu an.
devamını gör...
26 nisan 2021 cumhurbaşkanlığı kabinesi toplantısı
acilen bir kararname ile isminin cumhurbaşkanlığı kabilesi olarak düzenlenmesi gereken toplantı.
devamını gör...
unutulmayan lise anıları
lisede okul gezisinde kaybolmuştum. kabustu.. aslında komik olan, beni ararken bir kaç kişinin daha ortadan kaybolması. millet beni arama bahanesiyle izini kaybettirip sigara yakmış, ortamı şenlendirmiş.. neyse olan bana oldu. onları ararken, bin ton laf işitmiştim. otobüsteki liseliler de bu olaydan sonra adımı ezberlemiş oldu ama okulda kaçak kız demeyi tercih ettiler.
devamını gör...
mustafa kemal'e sevgi duymama özgürlüğü
bu özgürlüğü gözyaşların ve günlüğünle paylaşabilirsin demek istediğim hede hödö her neyse.
devamını gör...
sözlüğün en sevilen yazarı
sevilmeyen yazar yoktur bence ya bu ne biçim başlıktır? burada yazan herkes emek veriyor, vakit veriyor. her renkten yazarlarımız var ne güzel işte. hepsi de kendine göre güzel olduğunu düşündüğünü en güzel şekilde ifade ediyordur bence. eller dert görmesin.*
devamını gör...
portal
haber portalı, alışveriş portalı olarak karşımıza çıkan, bir web sayfasında kullanıcılara hizmet imkanı sağlayan site. haber portallarında, kullanıcı öğrenmek istediği bilgi ve haberi, bu portal hizmetlerinden karşılar.
devamını gör...
turuncu saçlı kadın
vakti zamanında izmir'in en ünlü kuaförlerinden birine gittim.
koltuğa oturttu adam beni.
dedi ne iş yapıyorsun.
dedim bik bik.
ooofffff dedi sana marjinal bir saç yapalım. böyle dolaşılır mı? sünepe gibi dedi.
zaten öyle dedi ben iyice sinir oldum.
iki buçuk saat sonra bir tarafı fazla kısa bir tarafı fazla uzun turuncu saçlarla çıktım sokağa.
mesele turuncu saçı yaptırdıktan sonra değil. mesele siyah saçlı olup iki hafta sonra diplerden çıkan o saçlarla kepazeye dönmek.
doğal turuncu saçlılara selam olsun.
t: esmer kadınların yapay olarak yeltenmemesi gereken kadın.
koltuğa oturttu adam beni.
dedi ne iş yapıyorsun.
dedim bik bik.
ooofffff dedi sana marjinal bir saç yapalım. böyle dolaşılır mı? sünepe gibi dedi.
zaten öyle dedi ben iyice sinir oldum.
iki buçuk saat sonra bir tarafı fazla kısa bir tarafı fazla uzun turuncu saçlarla çıktım sokağa.
mesele turuncu saçı yaptırdıktan sonra değil. mesele siyah saçlı olup iki hafta sonra diplerden çıkan o saçlarla kepazeye dönmek.
doğal turuncu saçlılara selam olsun.
t: esmer kadınların yapay olarak yeltenmemesi gereken kadın.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
bir insanı tanıyamadığını fark etmekten daha kötüsü nedir?
şurada #1236490 sevgili miko, “sahi neden bu kadar az yazıyorsunuz?” diye sormak istediğini söylemişti. o gün bugündür aklıma geldikçe soruyorum bunu kendime. öyle ya biz, bize yöneltilen anlamlı bir soruyu bin kez beynimize mıhlamadan kafamızı yastığa koyamıyoruz.
hislerim, fikirlerim, olaylara bakışım, dünyaya bakışım. bunların herhangi bir insan tanesininkinden daha kıymetli olduğunu asla düşünmedim. zekasına hayran olduklarım için de aptal bulduklarım için de geçerliydi bu. öyle ki en aptal diye baktığım insanların bir sözünü/hareketini yıllar sonra bir yere konumlandırıp ulan ben ne kadar safmışım dediğim bir hayli olmuştur. bunları sevgili miko o tanımı bu bağlamda yazdığı için söylüyorum. benim neden az yazdığıma ilişkin arayışım insanları bu kıymetli fikirlerden niçin mahrum bıraktığımla alakalı değildi. sahiden ben bunca olaya/duyguya rağmen neden artık bu kadar az şey sarf ediyordum? bunu o tanımın girildiği günden beri düşünüyorum. burası girizgahın henüz sonu. ben son zamanlarda mesela sevgili güneş’in uzun tanımlarını okuyacak iradeyi bulamıyorum üzerime çöken anlamsız bir ağırlık sebebiyle. sizler de bu tanımı okumak için kendinizi zorlamayınız diye bir ufak uyarı.
neden az yazıyorum? bu soruyu genişletebiliriz aslında. sözlüğe neden daha az giriyorum? neden daha az kişiyle temas kuruyorum? twittera neden hiç girmiyorum bile artık? insanları neden daha az gözlemliyorum? metro istasyonunda aklıma gelmeyi bekleyen onca afili cümleyi neden kovalamıyorum artık? başladığım bütün şiirleri henüz ilk dörtlüğe varmadan neden yırtıp atıyorum? bir tanıma hevesle başlayıp neden sık sık aman be deyip silip canhıraş çıkıyorum sözlükten?
bunları kendime bir cevap bulmak ve bu cevabın gösterdiği uçurumu aşmak niyetiyle sordum kendime. net değilsem de bir cevabım var diye hissediyorum. en azından eğer cevap bu değilse asla başkası da değil. bu aslında bir yanıyla itiraf gibi olduğundan bu tanımı karalama defterine yazamadım.
bir insana çok güvendim. öyle ya hayatımızı dumura uğratan hemen hemen her şey bir insanla ilintili, ne tuhaf. daima samimi oldum bu hayatta, insanlar asla samimiyetimden şüphe etmediler. beni tanıyıp bana çarçabuk açılan onlarca insan var. sende şeytan tüyü var dediklerini defalarca kez işittim. bana kalırsa o şeytan tüyü samimiyetimden başka bir şey değildi. ben işte o güvendiğim insana bütün samimiyetle binbir kapımı açtım. çünkü bende o samimiyet ve içimdeki o binlerce kapıdan başka bir şey de yoktu. iki yılın sonunda henüz anlayamadığım bir şekilde her şey son buldu. son bulalı da bir yılı çoktan aşıyor. ancak bir soru var: hayatın merkezine bir insanı aldığınızda ve ona açılma ihtimali olan bütün kapıları o bütün samimiyetinizle açtığınızda, o insan herhangi bir kapıyı yüzünüze vurarak çıkarsa eğer, geriye ne kalır? cevabı biliyorsunuz; asla boşluk kabul etmeyen merkez ve hangisinden çıkarsanız kurtulacağınızı bilmediğiniz açık binlerce kapı.
benim onca tökezleyişimin, onca durağanlığımın, üretkenliğimin yok oluşunun, insanlara ve olaylara karşı hissizleşmemin, yalnızca kafama eserse ayda bir birşeyler geveleyişimin galiba sebebi bu. doğrusu bunu kendimden ummazdım. kendimi güçlü ve her şeye hazırlıklı sanırdım. meğer insan bütün planlarına rağmen daima her şeye hazırlıksız yakalanan bir varlıkmış. bütün yıkımlar, felaketler, ayrılıklar, ölümler insanı hazırlıksız yakalarmış. bu aslında insanın kibirlenmesinden başka şey değil. hazırlıklı olduğunda bütün yıkımlara, ayrılıklara, felaketlere ve hatta ölümlere kafa tutacağına dair kibir. velhasılı ben de kendimi güçlü ve hazırlıklı hisseder ve bir insandan yana bu denli sarsıntıya uğrayacağımı ummazdım. oysa açık binlerce kapının ortasında öylece bırakıldım. zaman geçtikçe aştım dedimse bu alışmaktı. unuttum dedimse yanılgı. bitti dedimse yalan. hislerimin binde biri yok diyebilirim ancak etkisiyle hayatımı kasıp kavuran bir boşluğa itildiğimi kendime itiraf etme cüretini göstermeliyim artık.
evet, bir insanı tanıyamadığını fark etmekten daha kötüsü, kıymet verdiğin o insanın seni asla tanıyamamış olduğunu fark etmektir. bu farkındalığın beni içine attığı enkazı üzerimden kaldırmak için ne belediye işçileri ne ağır vasıtalar. yalnızca ince, keskin bir ışık. onu göz ucuyla yakaladım. itirafa cüret etmek böylece kolaylaştı. neden bu kadar az yazıyorum? o enkazın altındayım, hepsi bundan. şimdilik.
şurada #1236490 sevgili miko, “sahi neden bu kadar az yazıyorsunuz?” diye sormak istediğini söylemişti. o gün bugündür aklıma geldikçe soruyorum bunu kendime. öyle ya biz, bize yöneltilen anlamlı bir soruyu bin kez beynimize mıhlamadan kafamızı yastığa koyamıyoruz.
hislerim, fikirlerim, olaylara bakışım, dünyaya bakışım. bunların herhangi bir insan tanesininkinden daha kıymetli olduğunu asla düşünmedim. zekasına hayran olduklarım için de aptal bulduklarım için de geçerliydi bu. öyle ki en aptal diye baktığım insanların bir sözünü/hareketini yıllar sonra bir yere konumlandırıp ulan ben ne kadar safmışım dediğim bir hayli olmuştur. bunları sevgili miko o tanımı bu bağlamda yazdığı için söylüyorum. benim neden az yazdığıma ilişkin arayışım insanları bu kıymetli fikirlerden niçin mahrum bıraktığımla alakalı değildi. sahiden ben bunca olaya/duyguya rağmen neden artık bu kadar az şey sarf ediyordum? bunu o tanımın girildiği günden beri düşünüyorum. burası girizgahın henüz sonu. ben son zamanlarda mesela sevgili güneş’in uzun tanımlarını okuyacak iradeyi bulamıyorum üzerime çöken anlamsız bir ağırlık sebebiyle. sizler de bu tanımı okumak için kendinizi zorlamayınız diye bir ufak uyarı.
neden az yazıyorum? bu soruyu genişletebiliriz aslında. sözlüğe neden daha az giriyorum? neden daha az kişiyle temas kuruyorum? twittera neden hiç girmiyorum bile artık? insanları neden daha az gözlemliyorum? metro istasyonunda aklıma gelmeyi bekleyen onca afili cümleyi neden kovalamıyorum artık? başladığım bütün şiirleri henüz ilk dörtlüğe varmadan neden yırtıp atıyorum? bir tanıma hevesle başlayıp neden sık sık aman be deyip silip canhıraş çıkıyorum sözlükten?
bunları kendime bir cevap bulmak ve bu cevabın gösterdiği uçurumu aşmak niyetiyle sordum kendime. net değilsem de bir cevabım var diye hissediyorum. en azından eğer cevap bu değilse asla başkası da değil. bu aslında bir yanıyla itiraf gibi olduğundan bu tanımı karalama defterine yazamadım.
bir insana çok güvendim. öyle ya hayatımızı dumura uğratan hemen hemen her şey bir insanla ilintili, ne tuhaf. daima samimi oldum bu hayatta, insanlar asla samimiyetimden şüphe etmediler. beni tanıyıp bana çarçabuk açılan onlarca insan var. sende şeytan tüyü var dediklerini defalarca kez işittim. bana kalırsa o şeytan tüyü samimiyetimden başka bir şey değildi. ben işte o güvendiğim insana bütün samimiyetle binbir kapımı açtım. çünkü bende o samimiyet ve içimdeki o binlerce kapıdan başka bir şey de yoktu. iki yılın sonunda henüz anlayamadığım bir şekilde her şey son buldu. son bulalı da bir yılı çoktan aşıyor. ancak bir soru var: hayatın merkezine bir insanı aldığınızda ve ona açılma ihtimali olan bütün kapıları o bütün samimiyetinizle açtığınızda, o insan herhangi bir kapıyı yüzünüze vurarak çıkarsa eğer, geriye ne kalır? cevabı biliyorsunuz; asla boşluk kabul etmeyen merkez ve hangisinden çıkarsanız kurtulacağınızı bilmediğiniz açık binlerce kapı.
benim onca tökezleyişimin, onca durağanlığımın, üretkenliğimin yok oluşunun, insanlara ve olaylara karşı hissizleşmemin, yalnızca kafama eserse ayda bir birşeyler geveleyişimin galiba sebebi bu. doğrusu bunu kendimden ummazdım. kendimi güçlü ve her şeye hazırlıklı sanırdım. meğer insan bütün planlarına rağmen daima her şeye hazırlıksız yakalanan bir varlıkmış. bütün yıkımlar, felaketler, ayrılıklar, ölümler insanı hazırlıksız yakalarmış. bu aslında insanın kibirlenmesinden başka şey değil. hazırlıklı olduğunda bütün yıkımlara, ayrılıklara, felaketlere ve hatta ölümlere kafa tutacağına dair kibir. velhasılı ben de kendimi güçlü ve hazırlıklı hisseder ve bir insandan yana bu denli sarsıntıya uğrayacağımı ummazdım. oysa açık binlerce kapının ortasında öylece bırakıldım. zaman geçtikçe aştım dedimse bu alışmaktı. unuttum dedimse yanılgı. bitti dedimse yalan. hislerimin binde biri yok diyebilirim ancak etkisiyle hayatımı kasıp kavuran bir boşluğa itildiğimi kendime itiraf etme cüretini göstermeliyim artık.
evet, bir insanı tanıyamadığını fark etmekten daha kötüsü, kıymet verdiğin o insanın seni asla tanıyamamış olduğunu fark etmektir. bu farkındalığın beni içine attığı enkazı üzerimden kaldırmak için ne belediye işçileri ne ağır vasıtalar. yalnızca ince, keskin bir ışık. onu göz ucuyla yakaladım. itirafa cüret etmek böylece kolaylaştı. neden bu kadar az yazıyorum? o enkazın altındayım, hepsi bundan. şimdilik.
devamını gör...
ailelerin çocuklarına uyumlu isim koyma takıntısı
babamın ailesi de recep, ramazan koymuş 3. olmayınca 3 ayları tamamlayamamışlar.
devamını gör...
çocukken kendinizi en havalı hissettiğiniz an
ilk aklıma gelen anlardan biri okuma bayramı programında sunucu olduğum gün. siyah parlak elbisemi giymiştim o gün ve sınıfta benden sonraki * en başarılı çocukla eş olmuştum beraber sunuyorduk programı. küçükken çok utangaç biriydim ve karşımda o kadar fazla heyecanlı ve gururlu anne babayı bi arada görünce gerçekten panik yapmıştım ama orada ben olduğum, o programı ben sunduğum için de çok gururluydum. birkaç fotoğraf duruyo hala baktıkça hatırlıyorum o halimi *.
devamını gör...
normal sözlük'te ilk artı oyu hangi yazardan aldınız sorusu
kuzeyin teyze kızı sıla.
devamını gör...



