beşik ulemalığı
osmanlı devletinin gerileme döneminde gerilemesini daha da hızlandırmış ve hazineyi de epey zarara uğratmış bir uygulama. şöyle ki: bir alimin çocuğu olduğu zaman nasılsa alimin çocuğu da alim olur mantığı ile ulema ilan edilip maaş bağlanır. çocuk büyüdüğünde görevi hazırdır. babadan oğula geçen ulemalıktır. liyakat gerektirmez.
devamını gör...
her şeyden biraz bilmek
insanın ilgi alanının fazlalığından, merakından ve hemen öğrenme arzusundan ortaya çıkan durumdur.
birçok şey araştırırsın ve kendi çapında bilgi sahibi olursun fakat bu ne ''hiçbir şey bilmiyorum'' demeni sağlar ne de ''bu işin uzmanıyım'' diye düşünmeni.
birçok yerde sana fayda sağlar fakat bir bakıma zor bir durumdur. insan muhakkak bu az bildiklerinden birini tam manasıyla bilmeye çalışmalıdır yoksa bir süre sonra bildikleri kendine bile yetmeyecek bir hal alır.
birçok şey araştırırsın ve kendi çapında bilgi sahibi olursun fakat bu ne ''hiçbir şey bilmiyorum'' demeni sağlar ne de ''bu işin uzmanıyım'' diye düşünmeni.
birçok yerde sana fayda sağlar fakat bir bakıma zor bir durumdur. insan muhakkak bu az bildiklerinden birini tam manasıyla bilmeye çalışmalıdır yoksa bir süre sonra bildikleri kendine bile yetmeyecek bir hal alır.
devamını gör...
düzgün konuş diyerek eski sevgilisinin topuğuna sıkan kadın
#1490704 bu neyin kafası arkadaş ya. biz kadın cinayetleri için yırtınırken, bir kadının bir erkeği yaralamasından zevk alanlar çıkıyor. şu kafanın herhangi bir katilin kafasından farkı yok. tamam sen kadınsın, en kadın sensin. öff.
devamını gör...
melih gökçek'in devlet büyüğü imtiyazıyla aşı olması
tweet'in altındaki yorumları görünce şu yaşadıklarımız bize müstehak diye düşünmeden edemiyorum. saksafon timi iş başında resmen. kolay gelsin hayırlı işer.
devamını gör...
duygusal bağ kurulmuş nesneler
ayakkabılarım..
canım ayakkabılarım (kalpler)
yemin ediyorum var öyle bir bağ, biliyorum ama ispatlayamam, özellikle loefer larımla aşkım bambaşka..
şu an yeni iş kurduğum için birçoğunu satışa çıkardım, topuklu olanlarıyla pek samimi değiliz ama bir tane baba loefer ım var, satılacağı için bir kere bile giymedim, ondan ayrılmak, düşündürüyor beni :(
ayakkabı dışında da anlam yüklediğim, sakladığım birçok şeyi attım aslında yakın zamanda, bu konuda kendimi eğitmeye çalışıyorum, sadece gerekli olanlara indirmeye çalışıyorum, yinede azalmıyor..
7 yıldır çalışmıyorum, neredeyse, ihtiyaç dışı hiç yeni alışveriş yapmadım, çuvallarca attım, bir yandan satıyorum, öyle çok ultra geliri olan biride değildim (outletçiyim) ama yinede bitmiyor..
velhasıl, kurtulunması gereken nesnelerdir, iyi yada kötü geçmişle, yaşanmışlıkla, nesnelerle, her ne ile olursa olsun, her tür "bağ"ın insanın hızını kestiğini, aşağı çektiğini, özgürleşmesine engel olduğunu düşünüyorum, yaşadığımız evde, odada, sadece yaşamsal gereçlerin olması yeterli aslında, tek yada eşinle, bavulunu toplayıp gidebilmelisin istediğin zaman, önceliğimiz deneyim olmalı, yaşadığımız duyguya, deneyime odaklanmamızı engelleyen uyaranlardır bu bağlar diye düşünüyorum..
bağları kopardıkça, gereksiz eşyalardan kurtuldukça, o kadar hafifliyorki insan, bunlar insana mental anlamda yük de oluyor, yük hafifleyince enerjiniz ve algınızda da yer açılıyor inanın..
gönül bağınızın olduğu birisi varsa, onun dışında hiçbirşeyle bağ kurmak gerekmiyor bence..
canım ayakkabılarım (kalpler)
yemin ediyorum var öyle bir bağ, biliyorum ama ispatlayamam, özellikle loefer larımla aşkım bambaşka..
şu an yeni iş kurduğum için birçoğunu satışa çıkardım, topuklu olanlarıyla pek samimi değiliz ama bir tane baba loefer ım var, satılacağı için bir kere bile giymedim, ondan ayrılmak, düşündürüyor beni :(
ayakkabı dışında da anlam yüklediğim, sakladığım birçok şeyi attım aslında yakın zamanda, bu konuda kendimi eğitmeye çalışıyorum, sadece gerekli olanlara indirmeye çalışıyorum, yinede azalmıyor..
7 yıldır çalışmıyorum, neredeyse, ihtiyaç dışı hiç yeni alışveriş yapmadım, çuvallarca attım, bir yandan satıyorum, öyle çok ultra geliri olan biride değildim (outletçiyim) ama yinede bitmiyor..
velhasıl, kurtulunması gereken nesnelerdir, iyi yada kötü geçmişle, yaşanmışlıkla, nesnelerle, her ne ile olursa olsun, her tür "bağ"ın insanın hızını kestiğini, aşağı çektiğini, özgürleşmesine engel olduğunu düşünüyorum, yaşadığımız evde, odada, sadece yaşamsal gereçlerin olması yeterli aslında, tek yada eşinle, bavulunu toplayıp gidebilmelisin istediğin zaman, önceliğimiz deneyim olmalı, yaşadığımız duyguya, deneyime odaklanmamızı engelleyen uyaranlardır bu bağlar diye düşünüyorum..
bağları kopardıkça, gereksiz eşyalardan kurtuldukça, o kadar hafifliyorki insan, bunlar insana mental anlamda yük de oluyor, yük hafifleyince enerjiniz ve algınızda da yer açılıyor inanın..
gönül bağınızın olduğu birisi varsa, onun dışında hiçbirşeyle bağ kurmak gerekmiyor bence..
devamını gör...
matematik
“birçok insan için matematik hayatını zehir eden derslerden, içine korku salan sınavlardan ve okulu bitirir bitirmez kurtulacağı bir kâbustan ibarettir. bazıları için ise matematik, hayatı anlamanın ve sevmenin bir yolu olabilmiştir. çünkü sevmenin yolu herşeyde olduğu gibi burada da anlamaktan geçer.ancak anlayabildiğimiz şeyleri severiz. “
sinan sertöz /matematiğin aydınlık dünyası
sinan sertöz /matematiğin aydınlık dünyası
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının stres atma yöntemleri
yürüyüp temiz havayı içime çekmek. ardından gökyüzüne bakmak. bunlar bana çok iyi geliyor.
devamını gör...
art nouveau
bir dönem bütün batı'yı kasıp kavurmuş sanat akımı; 19. yüzyıl sonunda, 1895-1905 arasındaki on yıllık bir süreçte, hem avrupa'da hem de amerika'da resimden mimariye, dekorasyondan tasarıma bir çok alanı etkisine almıştı. bir şiarı vardı bu akımın zarif dekoratif süslemelerin ön planda olduğu bitkisel-eğrisel bezeme, temel dayanağı ise klasisizmin reddiydi. yaygın olmakla birlikte ülkelerin kendi üslupsal yaklaşımıyla zenginleşmiş, farklılaşmış ve yerel özellikler göstermiştir. öyle ki; akım, fransızcada "art nouveau" , almanya'da “jugendstil”, avusturya'da “secession”, ispanya’da "modernista", belçika’da "stile des vingt", italya’da "stile inglese"/"stile liberty" adını almıştır.
akım, 1895 yılında alman tüccar bing’n paris’te açtığı bir galeriden; la maison de l’art nouveau’dan kıvılcım aldı. alfons mucha (1860-1939) ve jules cheret (1836-1932) akımın öncüleriydiler.
alphonse maria mucha:

jules cheret:

dönemin en önemli ressamlarında da art nouveau etkiler görülür. henri de toulouse-lautrec, georges seurat, paul gauguin, félix vallotton, van rysselberghe, resimlerinde ve bir kısmı da afişlerinde art nouveau karakterine uygun simgeci öğeler ve bolca eğrisel çizgi kullandılar.
henri de toulouse-lautrec:

avusturya'da secession adını alan akım, genel çizgiden biraz farklılaştı. çiçekli, bitkisel-eğrimseller yerini, düzleşmiş, geometrikleşmiş formlara bıraktı. en olgun ürünleri gustav klimt, josef koloman moser, mimar otto wagner ve joseph m. obrich'in işlerinde görürüz. bu sanatçılar, modernlik ve özgürlük temeli üzerinde bir araya geldiler. ver sacrum adındaki dergileri ile sanat anlayışlarını yaygınlaştırdılar. onlara göre gündelik yaşam nesneleri de akımın anlayışına göre tasarlanmalıydı. böylelikle akım, yeni bir konstrüksiyon ve dekorasyon anlayışı yarattı. gustav klimt akımın en önemli temsilcilerindendir. karlsplatz istasyonu, mimar otto wagner'in, viyana secession binası ise joseph m. obrich'in bu akımda yarattıkları en önemli yapılardır. secession’un bronz kapısı ve altın renkli bronz yapraklarla süslenmiş kubbesi gustav klimt'e aittir.
gustav klimt:


viyana secession binası:

karlsplatz istasyonu:
akım, 1895 yılında alman tüccar bing’n paris’te açtığı bir galeriden; la maison de l’art nouveau’dan kıvılcım aldı. alfons mucha (1860-1939) ve jules cheret (1836-1932) akımın öncüleriydiler.
alphonse maria mucha:

jules cheret:

dönemin en önemli ressamlarında da art nouveau etkiler görülür. henri de toulouse-lautrec, georges seurat, paul gauguin, félix vallotton, van rysselberghe, resimlerinde ve bir kısmı da afişlerinde art nouveau karakterine uygun simgeci öğeler ve bolca eğrisel çizgi kullandılar.
henri de toulouse-lautrec:

avusturya'da secession adını alan akım, genel çizgiden biraz farklılaştı. çiçekli, bitkisel-eğrimseller yerini, düzleşmiş, geometrikleşmiş formlara bıraktı. en olgun ürünleri gustav klimt, josef koloman moser, mimar otto wagner ve joseph m. obrich'in işlerinde görürüz. bu sanatçılar, modernlik ve özgürlük temeli üzerinde bir araya geldiler. ver sacrum adındaki dergileri ile sanat anlayışlarını yaygınlaştırdılar. onlara göre gündelik yaşam nesneleri de akımın anlayışına göre tasarlanmalıydı. böylelikle akım, yeni bir konstrüksiyon ve dekorasyon anlayışı yarattı. gustav klimt akımın en önemli temsilcilerindendir. karlsplatz istasyonu, mimar otto wagner'in, viyana secession binası ise joseph m. obrich'in bu akımda yarattıkları en önemli yapılardır. secession’un bronz kapısı ve altın renkli bronz yapraklarla süslenmiş kubbesi gustav klimt'e aittir.
gustav klimt:


viyana secession binası:

karlsplatz istasyonu:
devamını gör...
italya denilince akla gelenler
sıcak akdeniz insanı, yüksek sesli coşkulu konuşmalar, pizza, makarna, şarap, sıcak, sıcak, çok sıcak.
devamını gör...
yks
yeni nesil soruları ile insanın kafasını allak bullak ediyor.
devamını gör...
buluşmak üzere
“diyelim yağmura tutuldun bir gün
bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
öbür yanda güneş kendi keyfinde
ne de olsa yaz yağmuru
pırıl pırıl düşüyor damlalar
eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
dar attın kendini karşı evin sundurmasına
işte o evin kapısında bulacaksın beni
diyelim için çekti bir sabah vakti
erkenceden denize gireyim dedin
kulaç attıkça sen
patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
ege denizi bu efendi deniz
seslenmiyor
derken bi de dibe dalayım diyorsun
içine doğdu belki de
işte çil çil koşuşan balıklar
lapinalar gümüşler var ya
eylim eylim salınan yosunlar
onların arasında bulacaksın beni
diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
çakmak çakmak gözleri
meydan ya taksim ya beyazıt meydanı
herkes orda sen de ordasın
herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
özgürlüğe mutluluğa doğru
her işin başında sevgi diyor
gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
bi de başını çeviriyorsun ki
yanında ben varım.”
can yücel şiiri.
bardaktan boşanırcasına yağıyor mübarek
öbür yanda güneş kendi keyfinde
ne de olsa yaz yağmuru
pırıl pırıl düşüyor damlalar
eteklerin uça uça bir koşudur kopardın
dar attın kendini karşı evin sundurmasına
işte o evin kapısında bulacaksın beni
diyelim için çekti bir sabah vakti
erkenceden denize gireyim dedin
kulaç attıkça sen
patiska çarşaflar gibi yırtılıyor su ortadan
ege denizi bu efendi deniz
seslenmiyor
derken bi de dibe dalayım diyorsun
içine doğdu belki de
işte çil çil koşuşan balıklar
lapinalar gümüşler var ya
eylim eylim salınan yosunlar
onların arasında bulacaksın beni
diyelim sapına kadar şair bir herif çıkmış ortaya
çakmak çakmak gözleri
meydan ya taksim ya beyazıt meydanı
herkes orda sen de ordasın
herif bizden söz ediyor bu ülkenin çocuklarından
yürüyelim arkadaşlar diyor yürüyelim
özgürlüğe mutluluğa doğru
her işin başında sevgi diyor
gözlerin yağmurdan sonra yaprakların yeşili
bi de başını çeviriyorsun ki
yanında ben varım.”
can yücel şiiri.
devamını gör...
kimlik
ülkemizde 11 haneli numaranın isim, soyisim, ana baba adı, doğum tarihi ve yerini simgelemesiyle her bir vatandaşa aşı yapılıp kulağına sarı küpe takılan sokak köpeği muamelesi... durun lan durun fazla gittik biraz. vatandaşlık belgesi.
edit: ayrıca id, ben kişisi.
edit: ayrıca id, ben kişisi.
devamını gör...
geceye kürtçe bir şiir bırak
evettttt.
hem kürtçe hem türkçe hallerini bırakacağım.
kürtçe :
xwedê û wext xelet hatiye xetimkirin
naqosên dêran kerr...
minare kin...
doktrînên dekolte lixwekirî evdal...
sarincên ji baranên derengmayî, derengbarî hatibû
damezrandin, bi derbeke neşterê ya dirinde, şolî bûne
barûyên ji evînên nukleerî, di serdabên ji krîstalên rokoko
hatibûn kemilandin qîtik qîtikî bûne, ji xewnên bêxwedî
xeyîdîme, pekiyame û hatime janya, ji nalînên min re
vokalîstiyê bike
(ji qevmê pezkoviyan re xew heram e)
peykerekî: antîk, derîzî û mîtolojîk im, nêm ji min dihere, li
ezmanê hundirê min, qaqlîbaz firînên kamîkazeyî li dar
dixin, kovanên genimî, li ber aşên êşan, kêliyekê jî aş nabin,
aj nabin, hûr dibin û hey hûr dibin, ji elfabêtan tîpek kêm
dibe ku dimirim, w... ey waweylê janya, kezeba min dike di
devê min re derkeve ji qehra...
çiqas êvarên şînboz bihurîn û çûn ji keştiya xeyalan
çirûskeke serzer peya nebû, li peravên hestên min ên hestî û
çermmayî, pêxemberekî sexte di nav kirasê xwe yê
gewrîboz de, bi derewan be jî dest dirêjî min nekir, min
venexwend cemeata xwe, ferîşteyeke fahîşe sing venekir,
maran jî ez ji kom û refên xwe aferoz dikirim, bi qasî yez-
danekî bêqûl tenê dimam, mezhebên şêx û mirîdên wê ez,
min diafirand di çarmixan de, min her çavê xwe li destmal-
ka bixwîn, ya destê weronîkayê digerand, bi îskeîskeke zen-
garî, mîna guran tim dizûrriyam, hosteyê dînîtiyê mam,
goştê hov ji te re ricifeke ruh divê,
nêrîneke şêtiya şûran divê,
ez heta qirikê binicihê tirbê
..............................hilnayêm janya
..............................hilnayêm porkurê
..............................di tirban de hilnayêm ha! ! !
a li eniya te nivîsî ne ne qeder e, soneya serpêhatiya temenê
min e, dengê min diêşe, welê bi sewteke berz û peritî min
dilê xwe têr rehet nekir li qîrîniya navê te, çirreke şiîr
didoşim ji hewraniyên sipîboz ji bona çivîkên çavên te xwezî
janya min îmana te ya rewnaq bihewanda, xwezî berxê ji
xeynî te pê ve, bi tu fikaran min tehma hişê xwe xera nekira,
bêxem min tu li suqulîka xwe bikira û sûk bi sûk bigeren-
da, di şaneşînên nêrgiz û nesrînan de, min devê te biki-
ra zîndana zimanê xwe
lê xwedê û wext xelet hatiye xetimkirin
ez hêmayeke heyama hewaran,
di herban de nîşangeha riman
serî gog, çav xar, zikçirîyayî
fermo janya êdî tu dikarî xwe bikujî
veeee türkçe :
tanrı ve zaman yanlış hatmedilmiş
kiliselerin çanları sağır…
minareler kısa…
dekolte doktrinler giyinmiş abdal…
geç kalmış, geç yağmış yağmurlarla dolmuş
sarnıçlar, yırtıcı bir neşter darbesiyle, bulanmışlar
nükleer sevdalardan olan kuleler, rokoko kristallerle
süslenmiş tünellerde lime lime olmuşlar, bikes düşlere
darılmışım, sıçramışım ve gelmişim janya, sızlayışlarıma
vokalistlik yapsana
(dağ keçisi kavmine uyku haramdır)
antik, mitolojik ve çatlamış bir heykelim, irin akıyor benden,
içimin semasında, martılar kamikazeyî uçuşlar
yapıyor, buğdayî hasretler, acılar değirmeninde, bir an olsun dinmiyorlar,
filizlenmiyorlar, ufaldıkça ufalıyorlar, alfabelerden bir harf eksiliyor
öldüğüm zaman, aahhh… yazık janya, yüreğim ağzımdan
çıkacak oluyor kahırlardan…
kula renginde kaç akşam geçip gittiyse de, hayaller gemisinden
sarı saçlı bir kıvılcım inmedi, bir deri bir kemik kalmış duygularımın
kıyılarına, kül rengi entarisinin içinde
sahte bir peygamber, yalandan da olsa elini uzatmadı bana, davet
etmedi beni cemaatine, kahpe bir melek kucak açmadı,
yılanlar bile aforoz ederlerdi beni sürülerinden, kulsuz bir tan-
rı kadar bir başıma kalırdım, şeyhi ve müridi olduğum mezhepler,
çarmıhlarda beni yaratırdı, gözlerimi veronikanın kanlı mendi-
line her sürdüğümde, pas-
lı bir hıçkırıkla, kurtlar gibi uluyordum hep, deliliğin ustası (olarak) kaldım,
hoyrat et senden bir titreyişlik ruh ister,
kılıç(lar) deliliğinde bir bakış ister,
ağzına kadar mezar yerlisi ben
sığamıyorun janya
sığamıyorum evi yıkılasıca
mezarlara sığamıyorum ha!
alnında yazılı olan kader değil, ömrümün hikâyesinin
sonesidir, sesim acıyor, şöyle koca ve harap olmuş bir sesle
adını haykırmakla doyasıya rahatlatamadım yüreğimi, bembeyaz bulutlardan
bir oluk şiir sağıyorum kuşları için gözlerinin, keşke
janya ihtişamlı inancını taşıyabilseydim, keşke kuzum
senden başka hiçbir dertle bozmasaydım tadını aklımın,
kedersizce seni omzuma alıp çarşı pazar dolaştırsay-
dım, nergiz ve nesrinlerin balkonlarında, ağzını dili-
min zindanı edebilseydim
ama tanrı ve zaman yanlış hatmedilmiş
ben medet haykırışı devrinin bir işareti,
savaşlarda mızrakların hedefi
başı top, gözü bilye, karnı deşik
buyur janya öldürebilirsin artık kendini...
veee arkadaşlar iyi geceler :)
hem kürtçe hem türkçe hallerini bırakacağım.
kürtçe :
xwedê û wext xelet hatiye xetimkirin
naqosên dêran kerr...
minare kin...
doktrînên dekolte lixwekirî evdal...
sarincên ji baranên derengmayî, derengbarî hatibû
damezrandin, bi derbeke neşterê ya dirinde, şolî bûne
barûyên ji evînên nukleerî, di serdabên ji krîstalên rokoko
hatibûn kemilandin qîtik qîtikî bûne, ji xewnên bêxwedî
xeyîdîme, pekiyame û hatime janya, ji nalînên min re
vokalîstiyê bike
(ji qevmê pezkoviyan re xew heram e)
peykerekî: antîk, derîzî û mîtolojîk im, nêm ji min dihere, li
ezmanê hundirê min, qaqlîbaz firînên kamîkazeyî li dar
dixin, kovanên genimî, li ber aşên êşan, kêliyekê jî aş nabin,
aj nabin, hûr dibin û hey hûr dibin, ji elfabêtan tîpek kêm
dibe ku dimirim, w... ey waweylê janya, kezeba min dike di
devê min re derkeve ji qehra...
çiqas êvarên şînboz bihurîn û çûn ji keştiya xeyalan
çirûskeke serzer peya nebû, li peravên hestên min ên hestî û
çermmayî, pêxemberekî sexte di nav kirasê xwe yê
gewrîboz de, bi derewan be jî dest dirêjî min nekir, min
venexwend cemeata xwe, ferîşteyeke fahîşe sing venekir,
maran jî ez ji kom û refên xwe aferoz dikirim, bi qasî yez-
danekî bêqûl tenê dimam, mezhebên şêx û mirîdên wê ez,
min diafirand di çarmixan de, min her çavê xwe li destmal-
ka bixwîn, ya destê weronîkayê digerand, bi îskeîskeke zen-
garî, mîna guran tim dizûrriyam, hosteyê dînîtiyê mam,
goştê hov ji te re ricifeke ruh divê,
nêrîneke şêtiya şûran divê,
ez heta qirikê binicihê tirbê
..............................hilnayêm janya
..............................hilnayêm porkurê
..............................di tirban de hilnayêm ha! ! !
a li eniya te nivîsî ne ne qeder e, soneya serpêhatiya temenê
min e, dengê min diêşe, welê bi sewteke berz û peritî min
dilê xwe têr rehet nekir li qîrîniya navê te, çirreke şiîr
didoşim ji hewraniyên sipîboz ji bona çivîkên çavên te xwezî
janya min îmana te ya rewnaq bihewanda, xwezî berxê ji
xeynî te pê ve, bi tu fikaran min tehma hişê xwe xera nekira,
bêxem min tu li suqulîka xwe bikira û sûk bi sûk bigeren-
da, di şaneşînên nêrgiz û nesrînan de, min devê te biki-
ra zîndana zimanê xwe
lê xwedê û wext xelet hatiye xetimkirin
ez hêmayeke heyama hewaran,
di herban de nîşangeha riman
serî gog, çav xar, zikçirîyayî
fermo janya êdî tu dikarî xwe bikujî
veeee türkçe :
tanrı ve zaman yanlış hatmedilmiş
kiliselerin çanları sağır…
minareler kısa…
dekolte doktrinler giyinmiş abdal…
geç kalmış, geç yağmış yağmurlarla dolmuş
sarnıçlar, yırtıcı bir neşter darbesiyle, bulanmışlar
nükleer sevdalardan olan kuleler, rokoko kristallerle
süslenmiş tünellerde lime lime olmuşlar, bikes düşlere
darılmışım, sıçramışım ve gelmişim janya, sızlayışlarıma
vokalistlik yapsana
(dağ keçisi kavmine uyku haramdır)
antik, mitolojik ve çatlamış bir heykelim, irin akıyor benden,
içimin semasında, martılar kamikazeyî uçuşlar
yapıyor, buğdayî hasretler, acılar değirmeninde, bir an olsun dinmiyorlar,
filizlenmiyorlar, ufaldıkça ufalıyorlar, alfabelerden bir harf eksiliyor
öldüğüm zaman, aahhh… yazık janya, yüreğim ağzımdan
çıkacak oluyor kahırlardan…
kula renginde kaç akşam geçip gittiyse de, hayaller gemisinden
sarı saçlı bir kıvılcım inmedi, bir deri bir kemik kalmış duygularımın
kıyılarına, kül rengi entarisinin içinde
sahte bir peygamber, yalandan da olsa elini uzatmadı bana, davet
etmedi beni cemaatine, kahpe bir melek kucak açmadı,
yılanlar bile aforoz ederlerdi beni sürülerinden, kulsuz bir tan-
rı kadar bir başıma kalırdım, şeyhi ve müridi olduğum mezhepler,
çarmıhlarda beni yaratırdı, gözlerimi veronikanın kanlı mendi-
line her sürdüğümde, pas-
lı bir hıçkırıkla, kurtlar gibi uluyordum hep, deliliğin ustası (olarak) kaldım,
hoyrat et senden bir titreyişlik ruh ister,
kılıç(lar) deliliğinde bir bakış ister,
ağzına kadar mezar yerlisi ben
sığamıyorun janya
sığamıyorum evi yıkılasıca
mezarlara sığamıyorum ha!
alnında yazılı olan kader değil, ömrümün hikâyesinin
sonesidir, sesim acıyor, şöyle koca ve harap olmuş bir sesle
adını haykırmakla doyasıya rahatlatamadım yüreğimi, bembeyaz bulutlardan
bir oluk şiir sağıyorum kuşları için gözlerinin, keşke
janya ihtişamlı inancını taşıyabilseydim, keşke kuzum
senden başka hiçbir dertle bozmasaydım tadını aklımın,
kedersizce seni omzuma alıp çarşı pazar dolaştırsay-
dım, nergiz ve nesrinlerin balkonlarında, ağzını dili-
min zindanı edebilseydim
ama tanrı ve zaman yanlış hatmedilmiş
ben medet haykırışı devrinin bir işareti,
savaşlarda mızrakların hedefi
başı top, gözü bilye, karnı deşik
buyur janya öldürebilirsin artık kendini...
veee arkadaşlar iyi geceler :)
devamını gör...
kemal sunal replikleri
çocuklar sakın gelmeyin, tünelin bu ucu bombok bir yere çıktı.
-sevgi ve özlemle...
-sevgi ve özlemle...
devamını gör...
universal music
amerika menşeili dünyanın en büyük müzik şirketlerinden biri. 2000li yılların başında türkiye ayağı büyük skandallarla faaliyetlerini durdurmuş, zamanında çok büyük paralar ve prodüksiyonlar vadederek bünyesine kattığı sanatçıları ciddi mağduriyete uğratmıştı. arkasında büyük borçlar, alacaklılar, davalar bırakarak bir ara resmen ülkeden kaçmak zorunda kalan firma 2010lu yıllarda türkiye pazarına geri döndü. hala da faaliyetlerini sürdürüyor.
skandalların yaşandığı dönemde patronlardan biri olan süha yavuz'un, şebnem ferah ve ebru gündeş ile yaşadığı aşk üçgeni bir ara medyanın diline hayli dolanmıştı. hatırlayanlar bilir; süha bey universal music türkiye sanatçılarından biri olan şebnem ferah ile dolu dizgin bir aşk yaşarken onu yine şirketin sanatçılarından biri olan ebru gündeş ile aldatmış, ihaneti televizyondan öğrenen şebnem hazırlıkları bitmiş albümünü çöpe atarak alıp başını hindistan'a inzivaya falan gitmiş ve türk müzik camiasının bir bütün olarak en intikam kokan, sizin ipliğinizi pazara çıkarıcam oğlum, bana bulaşmıcaktınız albümlerinden birini; kelimeler yetse'yi hazırlayarak geri dönmüştü. şarkıların şok edici etkisi henüz geçmemişken ebru gündeş de süha'yı terk edip eski sevgilisi ve universal music türkiye'nin de avukatlığını yapan ömer durak ile evlenince bu beyefendi kafasını hangi duvarlara vurdu ciddi merak konusu.
içine girdiğin küçük kaygan delik yeni ve büyük bir dünya mıydı, hı söyle, öyle miydi?!
kafa sözlük magazin servisi sundu.
skandalların yaşandığı dönemde patronlardan biri olan süha yavuz'un, şebnem ferah ve ebru gündeş ile yaşadığı aşk üçgeni bir ara medyanın diline hayli dolanmıştı. hatırlayanlar bilir; süha bey universal music türkiye sanatçılarından biri olan şebnem ferah ile dolu dizgin bir aşk yaşarken onu yine şirketin sanatçılarından biri olan ebru gündeş ile aldatmış, ihaneti televizyondan öğrenen şebnem hazırlıkları bitmiş albümünü çöpe atarak alıp başını hindistan'a inzivaya falan gitmiş ve türk müzik camiasının bir bütün olarak en intikam kokan, sizin ipliğinizi pazara çıkarıcam oğlum, bana bulaşmıcaktınız albümlerinden birini; kelimeler yetse'yi hazırlayarak geri dönmüştü. şarkıların şok edici etkisi henüz geçmemişken ebru gündeş de süha'yı terk edip eski sevgilisi ve universal music türkiye'nin de avukatlığını yapan ömer durak ile evlenince bu beyefendi kafasını hangi duvarlara vurdu ciddi merak konusu.
içine girdiğin küçük kaygan delik yeni ve büyük bir dünya mıydı, hı söyle, öyle miydi?!
kafa sözlük magazin servisi sundu.
devamını gör...
bilgi içerikli tanım girmek
eee, var..
bu tür tanımlar bu sözlükte ne yazık ki ilgi çekmiyor. baştan bir-iki yazayım dedim, hatta birini silip yeniden paylaştım, belki bir okuyan olur diye, yine olmadı. ama denemeye devam edeceğim :))
bu tür tanımlar bu sözlükte ne yazık ki ilgi çekmiyor. baştan bir-iki yazayım dedim, hatta birini silip yeniden paylaştım, belki bir okuyan olur diye, yine olmadı. ama denemeye devam edeceğim :))
devamını gör...
yaşlanınca sana bakması için çocuk sahibi olmak
bencilliğin ta kendisi..
devamını gör...


