tek kelimelik tanım girmek
oldu.
devamını gör...
cezve
sadece kahve pişirmek için değil su kaynatmak veya çay demlemek için de kullanılan mutfak eşyasıdır.
hakiki bakır olanı makbuldür.
hakiki bakır olanı makbuldür.
devamını gör...
japon balığı
üretimi çok zor olan bir balık. faunus içinde bile yaşar, masrafsızdır. yeni balık beslemeye başlayacak olanlar için önerilir.
devamını gör...
dokurcum değirmeni katliamı
28 mart 1920'de gaziantep çevresinde topraklarını savunan şahin bey birliklerine yardım götüren 14 küçük çocuk, fransız birlikleri tarafından kendilerinden saklandıkları dokurcum değirmeni'nden alınıp dik kayaların önünde elleri birbirine bağlanmış şekilde kurşuna dizildiler.
bugün aynı yerde anıtları bulunmaktadır.
bugün aynı yerde anıtları bulunmaktadır.
devamını gör...
dini bir şey anlatırken şiir okuyor gibi konuşan insanlar
baygın baygın, duygusal bir şiir okurmuş gibi, dini bir şeyler anlatırken, ara ara kelimeleri yükseltip, düşürmeleriyle dikkat çeken insanlardir.
devamını gör...
kendi klonunuzla dövüşür müydünüz sorunsalı
ağzını burnunu kırardım. pis herif...
devamını gör...
hariciye
genel cerrahi kavramı litaritürümüze girmeden önce yerine kullanılan sıfat. bence daha havalı keşke öyle devam etseymiş.
devamını gör...
anat
bir zamanlar kenan ( canaan) ülkesi olarak bilinen bugünkü suriye’nin batı kıyılarında kurulmuş olan antik ugarit kentinin tanrıçası.
baal’ın kız kardeşi ve karısı tanrıça anat insan cinselliği ve kenan ülkesi’nin tarlalarının bereketinden sorumluydu. ancak bereket ve ana tanrıça denilince aklınıza mülayım, mazbut bir kadın gelmesin. kendisi kan akıtmayı sevmesi ve vahşiliği ile tanınırdı. silahları o kadar önemserdi ki bir keresinde ahat adında bir ölümlü savaşçının yayı ile oklarını çalmaya çalışmıştı. baal kız kardeşine öyle öfkelenmişti ki bir süre yağmurları durdurdu.
başka bir olayda ugarit’ten pek uzakta olmayan iki kentin sakinlerini katletti ve ardından askerlerin kafalarını tırpanıyla biçmeden önce bir orduyu sarayına yemeğe davet etti. böyle de ponçik bir tanrıça. ancak en önemli mitlerinden birisi kocası baal'ın intikamını aldığı öyküdür.
güneşin altında kavrulmuş toprağa yağmur getiren baal de devlere, kargaşa ve parçalanmaya karşı yaratıcı bir savaş vermektedir. ne var ki bir gün yeryüzünü ıssız bir çöle çevirmekle tehdit eden ölüm, verimsizlik ve kuraklık tanrısı mot ona saldırır. mot’ün karşısında baal bir anda korkusuna yenilir ve direnmeden ona teslim olur. mot onu ağzına layık bir kuzu gibi lokma lokma çiğneyerek yeraltına, ölülerin topraklarına inmeye zorlar. artık baal yeryüzüne yağmur yağdıramayacağı için bitki örtüsü sararıp inleyerek ölür. tipik bir yüce tanrı olan baal’in babası el çaresizdir. baal’in ölümünü haber alınca yüce tahtından iner, abasını kuşanır, yas töreleri gereği yanaklarında yarıklar açar, ne var ki oğlunu kurtaramaz.
etki gücü olan tek tanrısal varlık anat’tır. acı ve öfkeden çılgına dönmüş yeryüzünü arşınlamakta, alter egosunu (ben ikizini), öteki yarısını aramaktadır. bu miti saklayan süryanice metin, onun baal’i “ineğin buzağısı, koyunun kuzusu” için arzuladığını söyler. ana tanrıça tıpkı yavrusu tehlikede olan bir hayvan gibi azgındır, kudurmuştur. baal’den geriye kalanları bulduğunda onun anısına büyük bir cenaze şöleni düzenler anat, orada yana yakıla el’e şikayette bulunur ve yeniden mot’u aramaya koyulur. mot’u bulunca onu ayin orağıyla ikiye biçer, tanelerini elekten geçirip savurur, güneşte kavurup değirmende öğütür, etini tarlalara saçarak tıpkı bir çiftçinin buğdaya yaptıklarını yineler.
intikam dediğin böyle olur bebeğim.
baal’ın kız kardeşi ve karısı tanrıça anat insan cinselliği ve kenan ülkesi’nin tarlalarının bereketinden sorumluydu. ancak bereket ve ana tanrıça denilince aklınıza mülayım, mazbut bir kadın gelmesin. kendisi kan akıtmayı sevmesi ve vahşiliği ile tanınırdı. silahları o kadar önemserdi ki bir keresinde ahat adında bir ölümlü savaşçının yayı ile oklarını çalmaya çalışmıştı. baal kız kardeşine öyle öfkelenmişti ki bir süre yağmurları durdurdu.
başka bir olayda ugarit’ten pek uzakta olmayan iki kentin sakinlerini katletti ve ardından askerlerin kafalarını tırpanıyla biçmeden önce bir orduyu sarayına yemeğe davet etti. böyle de ponçik bir tanrıça. ancak en önemli mitlerinden birisi kocası baal'ın intikamını aldığı öyküdür.
güneşin altında kavrulmuş toprağa yağmur getiren baal de devlere, kargaşa ve parçalanmaya karşı yaratıcı bir savaş vermektedir. ne var ki bir gün yeryüzünü ıssız bir çöle çevirmekle tehdit eden ölüm, verimsizlik ve kuraklık tanrısı mot ona saldırır. mot’ün karşısında baal bir anda korkusuna yenilir ve direnmeden ona teslim olur. mot onu ağzına layık bir kuzu gibi lokma lokma çiğneyerek yeraltına, ölülerin topraklarına inmeye zorlar. artık baal yeryüzüne yağmur yağdıramayacağı için bitki örtüsü sararıp inleyerek ölür. tipik bir yüce tanrı olan baal’in babası el çaresizdir. baal’in ölümünü haber alınca yüce tahtından iner, abasını kuşanır, yas töreleri gereği yanaklarında yarıklar açar, ne var ki oğlunu kurtaramaz.
etki gücü olan tek tanrısal varlık anat’tır. acı ve öfkeden çılgına dönmüş yeryüzünü arşınlamakta, alter egosunu (ben ikizini), öteki yarısını aramaktadır. bu miti saklayan süryanice metin, onun baal’i “ineğin buzağısı, koyunun kuzusu” için arzuladığını söyler. ana tanrıça tıpkı yavrusu tehlikede olan bir hayvan gibi azgındır, kudurmuştur. baal’den geriye kalanları bulduğunda onun anısına büyük bir cenaze şöleni düzenler anat, orada yana yakıla el’e şikayette bulunur ve yeniden mot’u aramaya koyulur. mot’u bulunca onu ayin orağıyla ikiye biçer, tanelerini elekten geçirip savurur, güneşte kavurup değirmende öğütür, etini tarlalara saçarak tıpkı bir çiftçinin buğdaya yaptıklarını yineler.
intikam dediğin böyle olur bebeğim.
devamını gör...
yazarların okuduğu dergiler
yakınlarda polisiye bir dergi olan 221b'yi takip etmeye başladım. ancak şimdilik önceki sayılarını tamamlamaya çalışıyorum. polisiye severlere şiddetle tavsiye edilir.
devamını gör...
erdoğan'ın benim alanım ekonomi açıklaması
dünyanın en güzel fıkrası:
bir gün adam smith, john m. keynes ve rte yolda karşılaşırlar.
adam smith: "laissez faire laissez passer" (bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler) der.
keynes: "olabilir ama bir yere kadar, abartmanın anlamı yok" diye ekler.
rte biraz durur, düşünür ve "ben tıp mensubu değilim, benim alanım ekonomi." cevabını verir.
bir gün adam smith, john m. keynes ve rte yolda karşılaşırlar.
adam smith: "laissez faire laissez passer" (bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler) der.
keynes: "olabilir ama bir yere kadar, abartmanın anlamı yok" diye ekler.
rte biraz durur, düşünür ve "ben tıp mensubu değilim, benim alanım ekonomi." cevabını verir.
devamını gör...
en kaliteli zaman
boşa geçmeyen her zaman dilimi.
devamını gör...
jamaika
küba'nın güneyinde büyük antiller diye geçen adalarda bulunmaktadır. resmi dili ingilizce olan ülke birleşik krallık sömürgesidir. 3 milyon nüfusu vardır.
devamını gör...
türkiye'nin iran'dan beter olması
özgürlüğün mini eteğe indirgendiği saçma bir çıkarım.
1960 lı yıllarda abd, musaddık hükümetini devirdikten sonra, kukla şah yönetimi ile beraber, iran'ın yer altı kaynaklarını sömürüyordu. bunu sömürürken aynı zaman da halkın ibadet etme örgürlüğünü kısıtlıyordu. meşhed şehrinde yer alan imam rıza türbesine ayakkabı ile girip saygısızlık eden prenses hanım ve ekibini unutmak ne mümkün. eğer bir halkın kutsalına saygısızlık özgürlük ise; evet iran özgür değildir.
islam devrimi tereyağından kıl çeker gibi gelmemiştir. 1963-1979 yılları arasında verilen 16 yıllık bir mücadelenin sonucudur. devrim olduktan sonra, devrimin ilk on yılında devrimin lider kadrosunun yüzde yetmişi öldürülmüştür.
devrimin, abd ve fransız destekli olması ile ilgili sadece tebessüm ettim. bilindiği gibi devrimin ilk işi, abd ve israil konsolosluklarını tasviye etmesidir. eğer böyle olmasaydı; 43 yıllık devrimin, abd ve batı devletleri tarafından ambargoya maruz kalması anlamsız olurdu. çünkü devrimi yaptıran güç, batılı güçler değildi. batılı güçler; hem devrimi yaptırıp, hemde ambargo uygulayacak kadar aptal değildir.
gelelim türkiye ile iran kıyaslamasına;
cumhuriyet kurulduktan sonra, 1946 yılına kadar biz kendi ayaklarımızın üstünde duran bir ülke idik. kimseye eyvallahı olmayan, özgür ve fakir bir ülke idik. 1946 yılında bir gemi geldi. adı: missouri gemisi idi. bu geminin bize vadettiği şey; "küçük bir amerika olma" hayali idi. biz bu hayali kurarken; onlar, bizden savaşarak elde edemedikleri şeyleri istiyorlardı. ve aldılar. bunu yaparken; yardım, uyum vs vs, gibi güzellemeler yaparak geldiler.
türkiye ne yazık ki hiç bir dönem tam manasıyla özgür olamamıştır. batılı sömürge güçleri ve işbirlikçileri; bu ülkeyi hiçbir zaman rahat bırakmamıştır. bugün ülkece yaşadığımız sıkıntılar siyasi bir sıkıntı gibi görünse de işin iç yüzü öyle değildir. eğer siyasi partilerin nöbet değişimleri ile sıkıntıların bertaraf olacağını düşünüyor iseniz; çok iyimsersiniz. türkiye birkaç defa özgür olmayı denemiş ve bu denemeleri hep içerideki hainler tarafından engellenmiştir. askeri darbeler, e-muhtıralar özgür olmak isteyen insanların önünde her dönem engel olmuştur. bu bağlamda batılı güçlerin dayatması, özgürlük adı altında insanlara empoze edildi. soyunmak özgürlük, kendi inancını yaşamak ise kısıtlanmak olarak algılandı.
iyi veya kötü iran ile kıyaslanmak türkiye yi küçük düşürmez. ne nükleer silah sahibi olmak iran'ın üstünlük sebebidir,ne de avrupa'nın dayattığı özgürlük anlayışı türkiye nin üstünlük sebebi olabilir.
1960 lı yıllarda abd, musaddık hükümetini devirdikten sonra, kukla şah yönetimi ile beraber, iran'ın yer altı kaynaklarını sömürüyordu. bunu sömürürken aynı zaman da halkın ibadet etme örgürlüğünü kısıtlıyordu. meşhed şehrinde yer alan imam rıza türbesine ayakkabı ile girip saygısızlık eden prenses hanım ve ekibini unutmak ne mümkün. eğer bir halkın kutsalına saygısızlık özgürlük ise; evet iran özgür değildir.
islam devrimi tereyağından kıl çeker gibi gelmemiştir. 1963-1979 yılları arasında verilen 16 yıllık bir mücadelenin sonucudur. devrim olduktan sonra, devrimin ilk on yılında devrimin lider kadrosunun yüzde yetmişi öldürülmüştür.
devrimin, abd ve fransız destekli olması ile ilgili sadece tebessüm ettim. bilindiği gibi devrimin ilk işi, abd ve israil konsolosluklarını tasviye etmesidir. eğer böyle olmasaydı; 43 yıllık devrimin, abd ve batı devletleri tarafından ambargoya maruz kalması anlamsız olurdu. çünkü devrimi yaptıran güç, batılı güçler değildi. batılı güçler; hem devrimi yaptırıp, hemde ambargo uygulayacak kadar aptal değildir.
gelelim türkiye ile iran kıyaslamasına;
cumhuriyet kurulduktan sonra, 1946 yılına kadar biz kendi ayaklarımızın üstünde duran bir ülke idik. kimseye eyvallahı olmayan, özgür ve fakir bir ülke idik. 1946 yılında bir gemi geldi. adı: missouri gemisi idi. bu geminin bize vadettiği şey; "küçük bir amerika olma" hayali idi. biz bu hayali kurarken; onlar, bizden savaşarak elde edemedikleri şeyleri istiyorlardı. ve aldılar. bunu yaparken; yardım, uyum vs vs, gibi güzellemeler yaparak geldiler.
türkiye ne yazık ki hiç bir dönem tam manasıyla özgür olamamıştır. batılı sömürge güçleri ve işbirlikçileri; bu ülkeyi hiçbir zaman rahat bırakmamıştır. bugün ülkece yaşadığımız sıkıntılar siyasi bir sıkıntı gibi görünse de işin iç yüzü öyle değildir. eğer siyasi partilerin nöbet değişimleri ile sıkıntıların bertaraf olacağını düşünüyor iseniz; çok iyimsersiniz. türkiye birkaç defa özgür olmayı denemiş ve bu denemeleri hep içerideki hainler tarafından engellenmiştir. askeri darbeler, e-muhtıralar özgür olmak isteyen insanların önünde her dönem engel olmuştur. bu bağlamda batılı güçlerin dayatması, özgürlük adı altında insanlara empoze edildi. soyunmak özgürlük, kendi inancını yaşamak ise kısıtlanmak olarak algılandı.
iyi veya kötü iran ile kıyaslanmak türkiye yi küçük düşürmez. ne nükleer silah sahibi olmak iran'ın üstünlük sebebidir,ne de avrupa'nın dayattığı özgürlük anlayışı türkiye nin üstünlük sebebi olabilir.
devamını gör...
2021'in ilk entrysi
burada olup bunun için yarışacağım entrydir.
devamını gör...
19 mayıs atatürk'ü anma gençlik ve spor bayramı
hem düşmanı hem de milletin makus talihini yenen mustafa kemal paşa'nın, samsun'da bağımsızlık meşalesi yaktığı gündür.
hem samsun'dan doğan güneş, hem de izmir'in dağlarında açan çiçeklere selam olsun.
hem samsun'dan doğan güneş, hem de izmir'in dağlarında açan çiçeklere selam olsun.
devamını gör...




