muse|muscle museum
devamını gör...

sayısalcıların da konuşabildiğini öğrendiğimiz ilginç durum.

robotik sesler vs çıkarmıyor muydu sayısalcılar.
devamını gör...

istemediğim bir şeyi yapmak zorunda olmaktan, herkesin benden bir şeyler beklemesinden ve gelecek kaygısından bıktım.
devamını gör...

kocaman kalpli kullanıcılardan kaynaklanan durumdur. burayı baya sahiplendik.
devamını gör...

civarındaki sokaklarda yeniden saatlerce gezmek istediğim, kaç yıldır ankara'ya uğrayamamaktan dolayı büyük özlem duyduğum, adeta burnumda tüten cadde.

belki de en çok, komşu sokaklarını ve yolculuğun kendisini seviyordum. kimi zaman billur'dan, bazen de güniz'den gelip, kuğulu'ya merhaba dedikten sonra caddeye kıvrılmak, pasaja bir ucundan dalıp hemencecik diğer ucundan çıkmak dünya üzerindeki en büyük eğlence oluveriyordu. ayaklara kara sular indikten sonraysa adres hep belliydi. kalan son gücümle, ya bülten'den ya da büklüm'den yokuş yukarı, kavaklı ilkokulu'na çıkmak. hemen karşısında bilir taksi vardır. görüp görebileceğiniz en efendi şoförleri, kraliyet enstitüsü sınavlarına tabi tutarak aldıklarına inandığım taksilerinden birine binilir ve önce otogar, sonra da eve dönüş yolculuğu başlardı.

pasaj demişken, alt katına uğramadan da geçmek olmaz. 90'ların başında satın aldığım ilk yabancı cd'lerimin çoğunu, pasajın altındaki plakçıdan edinmişimdir. zira başka yerde gerçekten bulamayacağınız, epeyce geniş bir koleksiyonu vardı nuri usta'nın. "peki deck'inde disk çalar var mı genç?" diye sorar, emin olmak isterdi satmadan önce de. bir de uzunçalardan, ferro krom kasetlere kaliteli kayıtlar alırdı, farkı anlayamazdık. birbirinden güzel anıları biriktirdiğim caddeye en kısa zamanda tekrar kavuşmak ümidiyle...
devamını gör...

ne yazık ki hala gerçekleştirilmesi zorunlu olan bilimsel aşama (hayvan deneyleri) için kullanılan bilim kahramanları, öz evlatlarımız.

arkadaşlar, olayın bizzat içinden gelen biri olarak çok kısa bir iki şeyden bahsetmek istiyorum. öncelikle canlı organizmayı bir bütün halinde simüle edebilecek bir teknolojimiz yok. doku ve organ mühendisliği son 10 yıla kıyasla çok gelişmiş durumda evet, laboratuvarda çip üzerinde doku üretebiliyoruz. hatta komple organ üretebilen çalışmalar var (kesin duymuşsunuzdur yapay böbrek, yapay kalp vs haberlerini).

gözden kaçırılan nokta şu: holistik yaklaşım

sizin pulmoner hipertansiyonu tedavi etmek amacıyla geliştirdiğiniz ilaç gerçekten etkili olabilir (ve bunu laboratuvarda kalp-damar sistemini simüle ederek gösterebilirsiniz belki) ama ya başka dokularda başka etkilere yol açıyorsa? mesela ereksiyonu tetikliyorsa? tanıdık gelmiştir hikaye muhtemelen ama bilmeyenler için (bkz: viagra) ya da (bkz: sildenafil)

bu olay, hayvan deneyi yapılmasına rağmen gözden kaçan advers etkiye sadece bir örnek. hayvan deneylerini ortadan kaldırırsanız holistik (bütüncül) yaklaşımı da tamamen ortadan kaldırmış olursunuz, oluşabilecek sorunları gözden kaçırırsınız.

yine bir örnek vereyim. kolistin bizim bildiğimiz bir antibiyotik. yıllar önce bol bol kullanılan fakat günümüzde geri çekilen, çok zorda kalmadıkça kullanılması tercih edilmeyen bir ilaç, çünkü nefrotoksik (böbreklere kalıcı hasar verir). neden böyle bir düzenlemeye gidildiği çok açık, çünkü sadece enfeksiyonla ilgili parametrelere bakılıp bakteriler üzerindeki öldürücü kabiliyeti araştırılmış. unutmayın ki yediğiniz içtiğiniz neredeyse her şey kana karışır, kana karışan bir şey de bütün vücudu dolaşır. yeni bir ürünü piyasaya sürmek istiyorsanız hepatonefrotoksik olmamasına özen göstermelisiniz (loreal'in ürettiği rujun uzun süreli kullanımda böbrek yetmezliği yaptığını düşünün. satın alır mısınız?). firmalar da bu açıdan yaklaşıyor olaya. ticari itibar diye bir şey var sonuçta.

kendinizi firmanın yerine koyun. böbreği ayrı, karaciğeri ayrı, deriyi ayrı, sinir sistemini ayrı, kardiyovasküler sistemi ayrı... bütün sistemlerini ayrı ayrı test etmektense hayvanda test edilmesi daha az maliyetli ve daha doğru. daha doğru olmasının sebebi de bu araştırdığınız sistemler arası iletişimde gizli. örnek veriyorum, ürettiğiniz şampuanı laboratuvar ortamında ayrı ayrı deri, karaciğer, böbrek, kas, kalp-damar (dolaşım) sinir sistemi vs gibi çeşitli dokularda test edersiniz. sorun çıkmaz fakat şampuanı piyasaya sürdüğünüzde müşterilerinizden ellerde titreme yaptığı şikayetini alırsınız. sebebi (tamamen hayal gücümü kullanıyorum) saçlı deriden emilerek kana karışan, beyne ulaşan, beyinden de istemsiz şekilde ellere kasılma komutu yollayan şampuanınız çıkabilir. ayrı ayrı değerlendirdiğinizde sorun görmemeniz, bunun sorunsuz bir ürün olduğu anlamına gelmiyor. faz 4 denilen evre bu yüzden var, piyasaya sürülen bütün ilaçların takip edilmesi durumu, farmakovijilans.

gönül ister ki hayvan deneyi yapmadan, bütün bu anlattıklarımı laboratuvarda yapabilelim, ama yapamıyoruz. teknoloji gelişene kadar hayvanları kullanmaya devam etmek zorundayız. yine de size söyleyebilirim ki o hayvanlara gözümüzden daha iyi bakıyoruz. gerçekten öyle.

bir diğer değinmek istediğim konu ise insanların "hayvan hakları" adı altında kendi faşist düşüncelerini kamu nezdinde paylaşmaları. neymiş efendim tecavüzcüler, kadına şiddet uygulayanlar, katiller, onlar, bunlar kullanılsınmış deneylerde. çocuklar bakın; çok romantik konuşuyorsunuz ama bir sağlıkçı olarak bu düşüncenizin karşısında evvela ben duracağım. her kimi öldürmüş, kimleri katletmiş, kime şiddet uygulamış olursa olsun insan, öncelikle insandır. primum non nocere sözünü size fakültede kafanıza vura vura öğretmedikleri için bu düşünceleriniz galiba. insan ne suç işlerse işlesin, hakları evrensel kanunlarla korunan bir canlıdır ve rızası dışında bir deneye tabi tutamazsınız. bu yapılsın diyen herkes benim gözümde potansiyel insan hakları teröristidir. bu durum neye benziyor biliyor musunuz, ısrarla idam gelsin diyenlerin karşısında duruyoruz ya biz hani (çünkü hepsinden öte idam ederek bir insanı öldürmek onuruna aykırı. ayrıca insan hakları ihlalidir), çünkü idam gelirse işler kontrolden çıkıp astığım astık kestiğim kestik diktatöryasına dönüşebilir ya hani ortalık. hah işte bir insanın rızası dışında deney materyali olarak kullanılması da aynı gerekçeyle yasaktır, yasak kalmalıdır, yasak kalacaktır. sevgiler.
devamını gör...

üzücü ama erken yaşta çok çocuğu olan kadınlarda galiba sık görülen bir olay. anneannem 14 yaşında evlenmiş. 8 kez hamile kalmış. 2 çocuktan sonraki tüm çocukları düşürmek için uğraştığını söylerdi hep.
devamını gör...

rahmetli halk ozanımız (bkz: hasret gültekin) in türküsünde geçen, insanı düşündüren, felsefik söz.

sahi bir insan ömrünü neye vermeli?
devamını gör...

silerken yazıyı silmediği gibi yeşile boyayan ve defterin anasını ağlatan silginin markası.
devamını gör...

çok beğendiğim, sıfır spoilerla izleyebildiğim icin kendimi şanslı hissettiğim mükemmel oyunculuk,güzel kurgu,iyi senaryo birleşimi seyir zevki yüksek bir film zindan adası.
filmin tek kötü yanı berbat türkçe ismidir.ismindeki kelime oyununu çeviriden kaynaklı türk izleyicileri fark edemiyor maalesef.

eleştirmenler tarafından düşük puan almasına rağmen martin scorsese 'yi seyirci yalnız bırakmamış,scorsese'nin en yüksek gişe yaptığı film olmuştur.

film oscar'a hiçbir dalda aday gösterilmemiştir.(asla anlayamıyorum neden)

filmi izledikten sonra etkisinden cikamiyrosunuz.filmi izledikten sonra ben üzerine yazılan her yazıyı,videoyu okuyup inceledim.
film sizi o derece anlama ve öğrenme kaygısı içine düşürüyor ki filmi düşünmekten ,üzerine konuşmaktan vazgecemiyorsunuz.

eğer izlemediyseniz mutlaka izlemeniz gereken kaliteli bir yapım.

filmin sonunda hastanın ona oynanan oyun sayesinde iyileştiği ama yine de çocuklarının ölümüne sebep olan bir baba, eşini öldüren bir koca olarak yasamak istemediği için hasta taklidi yaptığı gerçeği çıkıyor.yani hikaye sizi oraya götürüyor.filmdeki her şeyin kurgu olduğu .

ama bence asıl olayı leonardo dicaprio'nun karakteri oynuyor onlara.en başından beri istediği lobotomi için doktorun son oyununu da tamamlaması gerek.doktor ve arkadaşları ona oyun oynarken aslında karakterimiz onlara oyun oynuyor.son oyunlarına da katlanarak onları hasta olduğuna lobotomiyi istediğine ikna ediyor.ama hasta olmadığını bunu kendisinin tercih ettiğini sondaki cümlede seyirciye ve doktora fısıldıyor.
devamını gör...

asil ve değerli hanımefendiler, küfür etmenin hoş olmadığını, kendilerine yakışmadığını bilip dilimizi de pisleştirmeden konuşurlar.
devamını gör...

uzun zaman önce takibe aldığım, yazın tarzını çok beğendiğim yazarımız. okurken; çalışmaya kütüphaneye gitmişim de dayanamayıp ruh dünyamı harekete geçiren yer yer eğlenceli kitaplarda buluyorum kendimi.* anıları ise bir başka.*

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kafa sözlük çocuk korosu'nun beyni, tersi pis olan, dümdüz sayko, dışınızdaki irlandalı ile bonny & clyde türkiye ofisi, hafif sert olduğu takdirde bile süt ile yumuşatılması muhtemel*, tersi pis olan, billur* gibi sesiyle huzur veren insanın mahlası.

tersi pistir demiş miydim?

tersi pistir.

*
devamını gör...

tekerlekli koltuktan hiç kalkmadan oradan oraya gitmek.
devamını gör...

medeni insan seviyesinde konuşuluyorsa sorun yok ama bazıları olayı kavgaya götürüyor orası ilginç oluyor.
devamını gör...

nazım hikmet'in "bana mutluluğun resmini yapabilir misin abidin?" sorusuna bir şiir ile cevap vermiş çok yönlü bir insan.

kokusu buram buram tüten
limanda simit satan çocuklar
martıların telaşı bambaşka
işçiler gözler yolunu.
inebilseydin o vapurdan
ayağında varna’nın tozu
yüreğinde ince bir sızı.
mavi gözlerinde yanıp tutuşan
hasretle kucaklayabilseydim
seninle, bir daha.
davullar çalsa, zurnalar söyleseydi
bağrımıza bassaydık seni nazım,
yapardım mutluluğun resmini

başında delikanlı şapkan,
kolların sıvalı, kavgaya hazır
bahriyeli adımlarla düşüp yola
gidebilseydik meserret kahvesine,
ilk karşılaştığımız yere
ve bir acı kahvemi içseydin.
anlatsaydık
o günlerden, geçmişten, gelecekten,
ne günler biterdi,
ne geceler…
dinerdi tüm acılar seninle
bir düş olurdu ayrılığımız, anılarda kalan.
ve dolaşsaydık türkiye’yi
bir baştan bir başa.
yattığımız yerler müze olmuş,
sürgün şehirler cennet.

işte o zaman nazım,
yapardım mutluluğun resmini
buna da ne tuval yeterdi;
ne boya…
devamını gör...

devamını gör...

wilfrid voynich (1865-1930)

1912 de bu kitabı italya’da bi papazdan satın alan yazar, kitabın şifresini çözmek için çalışmalara başlıyor.

113’e yakın tanınmayan bitkiler,
astronomi ve astroloji,
karnı şişik, banyo yapan çıplak kadınlar,
kozmolojik çizimler,
bitkisel ilaç resimleri ve
kimsenin bilmediği bi dilde yazılmış sayfalarca yazı barındıran, 240 sayfadan oluşan bu kitabın 15. yüzyıla ait olduğu düşünülüyor.

bazıları bunu voynich’in trollüğü zannederken, bazıları ise ölümsüzlüğün formülü var zannederek hayatlarını bu şifreleri çözmeye adıyor. bi ara voynichology diye akım bile çıkmış ortaya.

2018’ de yapay zeka’nın bile çözemediği bir dilde olan bu kitabı bi ele geçirsem, nasıl sevinçli olurdum biliyor musunuz? *

daha çok detay ver, daha çooook diyeni şöyle alayım.

bahsettiğim gibi merak ettiğim bir konu. vaktim olunca mutlaka izleyeceğim üstteki videoyu.

umarım gizem çözülmüştür. *

edit:

az önce izlemeye çalıştım fakat sadece yirmibeş dakikasına katlanabildim. şimdiye kadar düşündüğümden farklı bir kelime etmedi kitabı inceleyen şahıs. altı yılını* boşuna heba etmiş maalesef.

kitabın neyi anlattığına değil, anlatmadıklarına odaklanarak sırrını çözme yolunda, onun deyimi ile “çemberi daraltmış.” ben böyle göremedim.

kitaba ulaşmış ve bunun havasını atıyor gibi yansıdı bana. altı yüz yıldır çözülemeyen bu kitap, altı yüz yıl daha çözülemeyecek gibi.
devamını gör...

zaragoza ebro nehri ve onunla birleşen "huevra çayı" ve "gallego çayı" nun geniş vadisinde ve bu vadi bölgesinin hemen hemen ortasında kurulmuştur. aragon eyaletinin başkentidir. madrid'ten renfe hızlı tren ile veya uçakla gitmek mümkündür. zaragoza'nın en ünlü binaları arap yapısı olan "aljaferia sarayı", "catedral del salvador","basílica de nuestra señora de el pilar" görülecek yer olmakla birlikte şehir merkezinde arap ve hristiyan mimarı stilleri karışımından ortaya çıkartılan aragon tipi "müdejar mimarı stili"'nin en güzel örnekleri olduğu kabul edilen binalar gelmektedir. bu binalar ispanya için unesco dünya mirasları listesine konulmuşlardır.
genelde büyük mağazaların hepsi ispanya meydanı civarına toplanmıştır. çok güzel bir şehirdir. gece hayatı muhteşemdir. her yıl 12 ekimde başlayan ve 10 gün süren fiesta del pilar isimli şenliğe tüm ispanyadan insanlar katılır. boğa güreşi sevenler için arena m muhteşemdir. pilar katedraline yakın eski bir matadorun barı içki içmek için süper bir mekandır ve pilar katedrali etrafında pazar sabahları erken saatlerde bit pazarı açılır. bence gezip görülmesi gereken yerler arasında gelir. alaferia sarayına ilişkin tarih bilen bir kafacı dan bilgi alabiliriz umarım...
devamını gör...

halâ hayatta olmam.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim