dünyayı kurtaracak formül
e=mc^2
devamını gör...
normal sözlük’te kankacılık
kimisi kankalarıyla toplanıp gelmiş.
kimisi kankalarını buraya yazar yapmış.
kimisi kankalarıyla radyoyu sahiplenmiş, canının istediği gibi program yapar.
kimisi gruplar kurmuş, kankalarıyla beraber grupta yeni kankalar bulmuş.
kimisi kankalarına nickaltı yazdırıyor.
kimileri buluşuyor, yiyip, içiyor.
vesaire, vesaire.
ilk sözlük deneyimimin burası olması suç demek ki, demek ki kanka olmadan sözlükte söz sahibi olunamıyormuş. illa kanka lazımmış.
kanka olmadan yazmak bile keyifsizmiş.
kader bana yalnızlığı yazarker hiç acımamış, sormamış, siz mi acıyacaktınız?*
kimisi kankalarını buraya yazar yapmış.
kimisi kankalarıyla radyoyu sahiplenmiş, canının istediği gibi program yapar.
kimisi gruplar kurmuş, kankalarıyla beraber grupta yeni kankalar bulmuş.
kimisi kankalarına nickaltı yazdırıyor.
kimileri buluşuyor, yiyip, içiyor.
vesaire, vesaire.
ilk sözlük deneyimimin burası olması suç demek ki, demek ki kanka olmadan sözlükte söz sahibi olunamıyormuş. illa kanka lazımmış.
kanka olmadan yazmak bile keyifsizmiş.
kader bana yalnızlığı yazarker hiç acımamış, sormamış, siz mi acıyacaktınız?*
devamını gör...
ülkenin geri kalmışlık belirtileri
ifade özgürlüğünün olmaması yeterli bence.
devamını gör...
ölen kişinin ardında bıraktığı yürek burkan şeyler
ölen kişinin telefon numarası kayıtlıysa, eliniz gittiğinde artık numarasını arayamayacak olmanız.
devamını gör...
muhabbet kuşu öldü diye ağlayan erkek
candır o erkek.
merhametli, sevgi dolu, kalbi pır pır...
yahu yeme de.. bu burda olmaz ay dur aman.*
şahsen yakınlarında olan beğenmeyen varsa bana kargolasın. evet adresi veriyorum yazın. *
merhametli, sevgi dolu, kalbi pır pır...
yahu yeme de.. bu burda olmaz ay dur aman.*
şahsen yakınlarında olan beğenmeyen varsa bana kargolasın. evet adresi veriyorum yazın. *
devamını gör...
childe hassam
1859-1935 yılları arasında yaşamış, amerikan empresyonist ressam.
eserlerinde şehrin günlük hayatından kareleri broadway and 42nd street (1902), notre dame cathedral, paris (1888),
kırsal ve deniz manzaralarını the south ledges, appledore (1913), coast scene, isles of shoals (1901),
ve çok çok güzel çizilmiş çiçekleri görüyoruz. the water garden (1909),room of flowers (1894)
resimleri bana claude monet'yi hatırlatmakla beraber renklerin pastel tonları, çizdiği çiçeklerin ve manzaraların güzelliği baktıkça insana huzur veriyor.
summer evening, paris (1889)
poppies on the ısles of shoals (1890)
tüm eserlerini incelemek isterseniz buradan
eserlerinde şehrin günlük hayatından kareleri broadway and 42nd street (1902), notre dame cathedral, paris (1888),
kırsal ve deniz manzaralarını the south ledges, appledore (1913), coast scene, isles of shoals (1901),
ve çok çok güzel çizilmiş çiçekleri görüyoruz. the water garden (1909),room of flowers (1894)
resimleri bana claude monet'yi hatırlatmakla beraber renklerin pastel tonları, çizdiği çiçeklerin ve manzaraların güzelliği baktıkça insana huzur veriyor.
summer evening, paris (1889)tüm eserlerini incelemek isterseniz buradan
devamını gör...
kalp ritmini hızlandıran şeyler
kesinlikle ilk sırada deprem gelir benim için.
bir de astrofizik hocamız rastgele kişi seçerek soru sorardı. beni seçecek, bilemezsem hayal kırıklığı yaratacağım diye gümbürderdim oturduğum yerde kimseye hissettirmeden.
bir de astrofizik hocamız rastgele kişi seçerek soru sorardı. beni seçecek, bilemezsem hayal kırıklığı yaratacağım diye gümbürderdim oturduğum yerde kimseye hissettirmeden.
devamını gör...
bilgi içerikli tanım girmek
bilgi altındır, cehalet ise mutluluk.
ıyi kötü bir makale veya araştırma yazısı yazmış birisi, litaratür taraması nasıl yapılır bilir. sözlüğünde büyük kısmı biliyordur muhtemelen kaynakça oluşturmayı. anlayacağınız becerilemediğinden değil ama keyfi olarak girilmiyor olabilir bilgi içerikli entry fazla. aynı zamanda mizah da gayet eğitici, eğlendirici, düşündürücü olabilir. tartışma kültürüde çok önemlidir aslında akademide. bilgiyi sabitlemenin en güzel ve eğlenceli yollarından biridir tartışma. yani sadece bilgi içerikli tanım girmek de bir gösterge değil. kaliteli ve seviyeli bir tartışma ortamında yakışır sözlüğe. çok güzel tanım giren yazarlarda var. eğer ilginiz oysa bu yazarları da takip edebilirsiniz.
ıyi kötü bir makale veya araştırma yazısı yazmış birisi, litaratür taraması nasıl yapılır bilir. sözlüğünde büyük kısmı biliyordur muhtemelen kaynakça oluşturmayı. anlayacağınız becerilemediğinden değil ama keyfi olarak girilmiyor olabilir bilgi içerikli entry fazla. aynı zamanda mizah da gayet eğitici, eğlendirici, düşündürücü olabilir. tartışma kültürüde çok önemlidir aslında akademide. bilgiyi sabitlemenin en güzel ve eğlenceli yollarından biridir tartışma. yani sadece bilgi içerikli tanım girmek de bir gösterge değil. kaliteli ve seviyeli bir tartışma ortamında yakışır sözlüğe. çok güzel tanım giren yazarlarda var. eğer ilginiz oysa bu yazarları da takip edebilirsiniz.
devamını gör...
mahlassızım
sözlüğün kalitesini artıran, çok kaliteli tanımları olan saygıdeğer yazar büyüğümdür.
tanımlarını tek tek okumanızı tavsiye ederim, mutlaka bilgi birikiminizi artıracak tanımlar yazar kendileri.
ayrıca beğenilerini de eksik etmezler.
oldukça kibar bir insandır kendileri.
ellerine, emeklerine sağlık diyorum.
tanımlarını tek tek okumanızı tavsiye ederim, mutlaka bilgi birikiminizi artıracak tanımlar yazar kendileri.
ayrıca beğenilerini de eksik etmezler.
oldukça kibar bir insandır kendileri.
ellerine, emeklerine sağlık diyorum.
devamını gör...
viyana
avusturya'nın başkenti ve dünyanın en yaşanılır şehri. aynı zamanda en güzel kışa sahiplik yapan tarihi şehir.
marketlerde benim gibi içme suyu aramayın, rezil olursunuz. sonra da sodanın asidini kaçırarak içmek zorunda kalırsınız bir süre.
viyana'da musluklardan akan su oldukça temizdir ve içilebilir. alpler'den gelen bu su, içtiğim en güzel su olabilir.
şehir içi ulaşım, haftalık 15€ olan sınırsız biletlerle metro ve tramvay aracılığıyla sağlanabilir. hatta bilet almasanız bile metro ve tramvaya binebilirsiniz ama tavsiye etmem, çünkü görevliler fark ederse yüksek cezalar yemeniz mümkün. onun dışında şehrin bisiklet ağı oldukça gelişmiş, birçok kişi ulaşımını bisikletle sağlıyor. neredeyse her yerde bisiklet yolları var ve bu yollar size tuna nehri'nin manzarası eşliğinde seyahat etme fırsatı sunuyor. cüzi bir miktara bisiklet kiralayıp rahatça istediğiniz yerlere gidebilirsiniz.
oldukça fazla türk var, onun için kendinizi yabancı hissetmiyorsunuz pek.
gidip schnitzel yiyin gibi klişe bir yeme içme tavsiyesi vermeyeceğim. herhangi bir restorana oturun ve menüyü isteyin, çoğu yöreseldir zaten. en kötü ihtimalle garsondan destek alırsınız.
insanları beklenilenin aksine sıcakkanlıdır, herhangi bir basketbol sahasına girip çevre kasabilir ve kafa dağıtabilirsiniz benim gibi.
bir kere giderseniz bağımlılık yapar, gece gündüz rüyalarınıza girer.
son olarak; prater'in oradaki köprünün altında keman çalan bir amca var, ona da allah rızası için 3-5€ atın.
ha bir de öpüşen bir çift görürseniz öküzün trene baktığı gibi bakmayın size zahmet.
marketlerde benim gibi içme suyu aramayın, rezil olursunuz. sonra da sodanın asidini kaçırarak içmek zorunda kalırsınız bir süre.
viyana'da musluklardan akan su oldukça temizdir ve içilebilir. alpler'den gelen bu su, içtiğim en güzel su olabilir.
şehir içi ulaşım, haftalık 15€ olan sınırsız biletlerle metro ve tramvay aracılığıyla sağlanabilir. hatta bilet almasanız bile metro ve tramvaya binebilirsiniz ama tavsiye etmem, çünkü görevliler fark ederse yüksek cezalar yemeniz mümkün. onun dışında şehrin bisiklet ağı oldukça gelişmiş, birçok kişi ulaşımını bisikletle sağlıyor. neredeyse her yerde bisiklet yolları var ve bu yollar size tuna nehri'nin manzarası eşliğinde seyahat etme fırsatı sunuyor. cüzi bir miktara bisiklet kiralayıp rahatça istediğiniz yerlere gidebilirsiniz.
oldukça fazla türk var, onun için kendinizi yabancı hissetmiyorsunuz pek.
gidip schnitzel yiyin gibi klişe bir yeme içme tavsiyesi vermeyeceğim. herhangi bir restorana oturun ve menüyü isteyin, çoğu yöreseldir zaten. en kötü ihtimalle garsondan destek alırsınız.
insanları beklenilenin aksine sıcakkanlıdır, herhangi bir basketbol sahasına girip çevre kasabilir ve kafa dağıtabilirsiniz benim gibi.
bir kere giderseniz bağımlılık yapar, gece gündüz rüyalarınıza girer.
son olarak; prater'in oradaki köprünün altında keman çalan bir amca var, ona da allah rızası için 3-5€ atın.
ha bir de öpüşen bir çift görürseniz öküzün trene baktığı gibi bakmayın size zahmet.
devamını gör...
uçurulan tanımlar
sözlük formatı yorumdan daha çok tanımlardan oluştuğu için olması muhtemel bir olaydır.
edit: başlığı açanımız kaçmış.*
edit: başlığı açanımız kaçmış.*
devamını gör...
vakvak ağacı
nareepol ağacı olarak da geçer. tayland'da yetişir ve meyveleri kadın vücuduna benzer. bir rivayete göre 17. yy da osmanlı'da yaşanan çınar vak'ası hint ve islam mitolojisinde de yer alan vakvak ağacına benzetilir, isyanda çınar ağacına o kadar çok adam asılmıştır ki bu ağaca ‘şecere-i vakvak’, insanların bu ağaca asılmasıyla oluşan olaya da ‘vaka-i vakvakiye’ denmiştir.
buradan
buradan
devamını gör...
lisede yaşanmış en garip olay
bilerek herkese düşük not veren hocaya sınıfın ortasında bağır çağır itiraz etmem ve sonucunda hocanın "aferin hakkını hep böyle savun" diyerek sadece benim sözlü notumu 100 yapması..
devamını gör...
agora meyhanesi radyo yayını
canlı yayınsa zevkle dinleyeceğim, merak etmeyin.
geç kalmam söz.*
not: meteoroloji ile alakalı da acıcık konuşabilir misiniz biraz ? *
geç kalmam söz.*
not: meteoroloji ile alakalı da acıcık konuşabilir misiniz biraz ? *
devamını gör...
hababam sınıfındaki şaban
müfettiş: oğlum söyle bakayım balkan ulkeri nelerdir?
şaban: valla balkan ülkeri cok fazladir, 30- 40tane vardır.
müfettiş: hoca hanım ne diyor bu?
hafize ana: valla ne biliyim müfettiş bey! ben onlara kaç kere balkan ülkeleri 100-150 tanedir diye söylemiştim.
şaban: hatta bazen sayilari 1000-1500'e bile çıkabilir...
şaban: valla balkan ülkeri cok fazladir, 30- 40tane vardır.
müfettiş: hoca hanım ne diyor bu?
hafize ana: valla ne biliyim müfettiş bey! ben onlara kaç kere balkan ülkeleri 100-150 tanedir diye söylemiştim.
şaban: hatta bazen sayilari 1000-1500'e bile çıkabilir...
devamını gör...
sözlüğün en seksi yazarı
makinist kardeşim iyi misin bugün ? bir ihtiyacın var mı ? *
devamını gör...
aşık olmak
ben eskiden bunun "bir anda" olduğuna inanmazdım. sonra bir anda fark ettim aşık olduğumu. yıllarca sözümona taş kestirdiğimiz kalbimizi eritip, toz konduramadığımız yalnızlığımıza anında sırt döndürebiliyormuş. güçlü bir şey bu. üzerine konuşacağız, bu işleri iyi bilenler arasında bir dertleşme olacak. biralarımız ve çerezimiz hazır; alkol ve müzik de etkisini gösterdiğine göre başlayalım.
ilk olarak, insan aşık olduğunu gün boyunca onu düşünüp, işlerini, odağını ertelemeye başladığında anlıyor. sözgelimi akşam oyun oynayacaksınız ya da film izleyeceksiniz. hiç şansı yok. çıkarsınız balkona, yakarsınız bir sigara ve onu düşünürsünüz. herkesin hayalleri farklı farklıdır ama her biri titizlikle işlenir. adım adım kurgularsın sahneleri. yanlış olan, tutarsız olan bir durum olursa durdurursun mesela hayali. orayı düzenlersin, tekrar tekrar oynatırsın. otobüs durağında sarılmışsındır. orada olmaz, otobüs ve insanlar vardır. o halde otobüs durağının biraz ilerisinde sarılırsın, daha rahattır. olmayacak şeyleri de düzenlersin. öpersin mesela. haha, hop dedik! daha erkendir a.koyim. daha 2 ay geçmiştir ve öpmek için erkendir. hemen geri sararsın, öpücük yoktur. sadece sarılmak yeter de artar bile. allah bereket versin. bir bakmışsın hava kararmış, 1 saattir aynı yere bakmışsın ya da şarkı listenin sonuna gelinmiştir. sigara paketinin dibi görünmüştür; ne hayaller üflenmiştir gökyüzüne. nefistir gerçekten. çok güçlüdür.
allah bereket versindir aslında. eh, bu kadarı yetmelidir neticede. yetmez. bir kadın vardır; bedenen orada değildir ama oradadır. heyecan bastırıyordur sürekli. mutlusundur işte. lakin yetmez. aşk, benlikten bilince buram buram akar. o durmak istese sen durmazsın. "ben biraz uzanacağım, bugün erken uyuyacağım" der kaçarsın. sonra 3 saat geçer, kalkar bir sigara içersin. ne oldu ? "uyku tutmadı a.koyim, kafamız bozuk." haha. kafa falan bozuk değildir, "sevdiğim kadını düşünmek için biraz yalnız kalmak istedim" diyemezsin. aşk biraz özeldir neticede. akıtırsın aşkı her zerrene. bir noktadan sonra bilinç alarm vermeye başlar. hayallerden alınan haz, yerini ızdıraba bırakmaya başlar. bunun sebebi şudur abicim: o ellerini tuttuğun, sarıldığın insanın hayalinde yarattığı duygunun gerçeğini istiyorsun. bu kadar basit. net bir şey. o hissin bir imitasyonunu kafanda kurgulayıp yaşamak yetmiyor insana işte lan. bu kadar basit a.koyim.
işte bu noktada arızaya bağlıyoruz. çünkü hayalimizde kadın, biz ona sarılmak istediğimizde sarılıyordur. çünkü biz öyle istemişizdir. lakin gerçekler farklıdır. gerçek nedir biliyor musunuz ? "bu akşam beraber yemek yiyelim mi ?" bile diyememektir. haha, bu kadar uzaktır işte hayallerle gerçekler. sonra diyelim ki yemeğe çıktık. öyle bir duygusal ortam olur ki davet kabulu tamamen nezakettendir. telefon eldedir, biz sohbet ederken birileriyle konuşulmaktadır. taksi durağına yürüdük. "hadi görüşürüz" deyip kapıyı vurup girer. haha, eve kıçından vurulmuş gibi topallayarak dönersin.
bazıları, hayal dünyası ile gerçek arasında bir ilişki kurar. gerçekler acıdır maalesef, bunu bilirler. o yüzden o günün kurgusunu, kendi hayallerinden ziyade karşısındakinin davranışlarından yapar. basit bir ortamda, birer dal sigara içilmiştir. mevzu basittir. 10 dakikadır toplasan. lakin dakikada bir mesaj için telefona bakılıyordur. nedir bu ya a.koyim. sen, onun gözlerinden başka bir yere baktığın zamanlarda dahi "dön hadi, konu aç, onu dinleyeceğin, onun da konuşacağı bir şey bul aptal herif" diye kendine kızarken, o başka bir insana cevap yetiştirmektedir. senin için adil değildir ama gerçektir. sen onu, o başkasını.
bu sahneye bakarsın, o akşam yemeği davetini düşünürsün. vay anasınıdır ya. altı üstü 2 saat beraber oturup sohbet etmektir bütün mesele. işin içine duygular, başka başka hayal kırıklıkları, umutsuzluklar girince bir anda imkansız gelir o basit yemek. basit bir yürüyüşün arkasından bir sarılma; çok uzaktır artık senden. kendi kendine gelin güvey olmuşsundur kaç gecedir. hiçbirinde aklına bile gelmemişsindir belki. kendin çalıp oynamışsındır. kendi kendini aldatmışsındır.
hepsini bir toparlarsın. "peki" dersin. "bu işler böyleymiş, bizim haddimize değilmiş." artık kenardasındır, kenarı kabullenmişsindir. mücadele yoktur, cesaret yoktur ortada. bir yandan da eskisi gibi yalnızlığınla mutlu değilsindir artık. seni kucağından bir anda bırakmıştır ve tutmasını istediğin insan da tutmamıştır. sen düşerken, o bunu görürken, başka yöne bakmıştır işte. şimdi ne yalnızlık tutar elini ne de aşk. ikisinde terk edip gitmiştir kısacık bir sürede, sahipsiz kalmışsındır. düşüp, paramparça olursun.
bir kenarda, yavaş yavaş kırılan parçalarını toplamaya başlarsın. ilk bir iki gün geçer, biraz toparlanma var gibidir. üçüncü gün, zihnini aldatmaya gücünün kalmadığı zaman, bir anda tüm sahneyi görürsün. parçaların her yerdedir. çok yükselmiş ve büyük düşmüşsündür. artık zaman lazımdır, yine, yeniden zamana sığınırsın.
bu aşkın kavuşulduğu versiyonunu hiç deneyimlemedim. deneyimleyemediğim şeyi de yazamam. ben aşkın, acısını yaşayanlarla konuşabilirim ancak.
ilk olarak, insan aşık olduğunu gün boyunca onu düşünüp, işlerini, odağını ertelemeye başladığında anlıyor. sözgelimi akşam oyun oynayacaksınız ya da film izleyeceksiniz. hiç şansı yok. çıkarsınız balkona, yakarsınız bir sigara ve onu düşünürsünüz. herkesin hayalleri farklı farklıdır ama her biri titizlikle işlenir. adım adım kurgularsın sahneleri. yanlış olan, tutarsız olan bir durum olursa durdurursun mesela hayali. orayı düzenlersin, tekrar tekrar oynatırsın. otobüs durağında sarılmışsındır. orada olmaz, otobüs ve insanlar vardır. o halde otobüs durağının biraz ilerisinde sarılırsın, daha rahattır. olmayacak şeyleri de düzenlersin. öpersin mesela. haha, hop dedik! daha erkendir a.koyim. daha 2 ay geçmiştir ve öpmek için erkendir. hemen geri sararsın, öpücük yoktur. sadece sarılmak yeter de artar bile. allah bereket versin. bir bakmışsın hava kararmış, 1 saattir aynı yere bakmışsın ya da şarkı listenin sonuna gelinmiştir. sigara paketinin dibi görünmüştür; ne hayaller üflenmiştir gökyüzüne. nefistir gerçekten. çok güçlüdür.
allah bereket versindir aslında. eh, bu kadarı yetmelidir neticede. yetmez. bir kadın vardır; bedenen orada değildir ama oradadır. heyecan bastırıyordur sürekli. mutlusundur işte. lakin yetmez. aşk, benlikten bilince buram buram akar. o durmak istese sen durmazsın. "ben biraz uzanacağım, bugün erken uyuyacağım" der kaçarsın. sonra 3 saat geçer, kalkar bir sigara içersin. ne oldu ? "uyku tutmadı a.koyim, kafamız bozuk." haha. kafa falan bozuk değildir, "sevdiğim kadını düşünmek için biraz yalnız kalmak istedim" diyemezsin. aşk biraz özeldir neticede. akıtırsın aşkı her zerrene. bir noktadan sonra bilinç alarm vermeye başlar. hayallerden alınan haz, yerini ızdıraba bırakmaya başlar. bunun sebebi şudur abicim: o ellerini tuttuğun, sarıldığın insanın hayalinde yarattığı duygunun gerçeğini istiyorsun. bu kadar basit. net bir şey. o hissin bir imitasyonunu kafanda kurgulayıp yaşamak yetmiyor insana işte lan. bu kadar basit a.koyim.
işte bu noktada arızaya bağlıyoruz. çünkü hayalimizde kadın, biz ona sarılmak istediğimizde sarılıyordur. çünkü biz öyle istemişizdir. lakin gerçekler farklıdır. gerçek nedir biliyor musunuz ? "bu akşam beraber yemek yiyelim mi ?" bile diyememektir. haha, bu kadar uzaktır işte hayallerle gerçekler. sonra diyelim ki yemeğe çıktık. öyle bir duygusal ortam olur ki davet kabulu tamamen nezakettendir. telefon eldedir, biz sohbet ederken birileriyle konuşulmaktadır. taksi durağına yürüdük. "hadi görüşürüz" deyip kapıyı vurup girer. haha, eve kıçından vurulmuş gibi topallayarak dönersin.
bazıları, hayal dünyası ile gerçek arasında bir ilişki kurar. gerçekler acıdır maalesef, bunu bilirler. o yüzden o günün kurgusunu, kendi hayallerinden ziyade karşısındakinin davranışlarından yapar. basit bir ortamda, birer dal sigara içilmiştir. mevzu basittir. 10 dakikadır toplasan. lakin dakikada bir mesaj için telefona bakılıyordur. nedir bu ya a.koyim. sen, onun gözlerinden başka bir yere baktığın zamanlarda dahi "dön hadi, konu aç, onu dinleyeceğin, onun da konuşacağı bir şey bul aptal herif" diye kendine kızarken, o başka bir insana cevap yetiştirmektedir. senin için adil değildir ama gerçektir. sen onu, o başkasını.
bu sahneye bakarsın, o akşam yemeği davetini düşünürsün. vay anasınıdır ya. altı üstü 2 saat beraber oturup sohbet etmektir bütün mesele. işin içine duygular, başka başka hayal kırıklıkları, umutsuzluklar girince bir anda imkansız gelir o basit yemek. basit bir yürüyüşün arkasından bir sarılma; çok uzaktır artık senden. kendi kendine gelin güvey olmuşsundur kaç gecedir. hiçbirinde aklına bile gelmemişsindir belki. kendin çalıp oynamışsındır. kendi kendini aldatmışsındır.
hepsini bir toparlarsın. "peki" dersin. "bu işler böyleymiş, bizim haddimize değilmiş." artık kenardasındır, kenarı kabullenmişsindir. mücadele yoktur, cesaret yoktur ortada. bir yandan da eskisi gibi yalnızlığınla mutlu değilsindir artık. seni kucağından bir anda bırakmıştır ve tutmasını istediğin insan da tutmamıştır. sen düşerken, o bunu görürken, başka yöne bakmıştır işte. şimdi ne yalnızlık tutar elini ne de aşk. ikisinde terk edip gitmiştir kısacık bir sürede, sahipsiz kalmışsındır. düşüp, paramparça olursun.
bir kenarda, yavaş yavaş kırılan parçalarını toplamaya başlarsın. ilk bir iki gün geçer, biraz toparlanma var gibidir. üçüncü gün, zihnini aldatmaya gücünün kalmadığı zaman, bir anda tüm sahneyi görürsün. parçaların her yerdedir. çok yükselmiş ve büyük düşmüşsündür. artık zaman lazımdır, yine, yeniden zamana sığınırsın.
bu aşkın kavuşulduğu versiyonunu hiç deneyimlemedim. deneyimleyemediğim şeyi de yazamam. ben aşkın, acısını yaşayanlarla konuşabilirim ancak.
devamını gör...
depersonalizasyon ve derealizasyon
derealizasyon, kişinin kendini olduğu zamanda,yerde ve anda hissetmeme krizlerini yaşadığı, özellikle bebeklik ve çocukluk çağında yaşanan ağır stresin sonucu ile bağdaştırılan bir psikolojik rahatsızlıktır. en basitinden çocukken markette veya başka bir yerde annenizi bulamadığınız zaman yaşadığınız ağır stres bile bu hastalığın bilinmeyen bir tetikçisi olabilir.
bayılıyorum psikolojiye ya.sağlıklı adamı bile iki tutam freud kohberg erikson falan okuyunca ulan ne çile çekmişiz be dedirtir.
bu hastalığı ara ara krizler şeklinde yaşayan biri olarak yaşadığım hissiyatı kendi hayatımın kameramanı olmak olarak açıklayabilirim.yaşıyorum ancak izliyorum, dejavu ve jamais vu artık iki yoldaşım olmuş, sürekli bir yerlerde kendimi arıyorum, olmayan şeyleri olmuş sanıp, olmuş şeyler de sanki hiç olmamış gibi ve bu iki olaydan da kendimden o kadar eminim ki, aklımın bana oyun oynadığını anlamam bazen günler alıyor. o yüzden genellikle fotoğraflar çekip günlük tutuyorum. insanın bazı olayların yaşandığına ve orda olduğuna kendini inandırmak zorunda olması bana çok komik geliyor. anlık bir krizimde sözlükte yazmışım, merak eden varsa lütfen buyursun (bkz: #1123534
fakat avantajları yok mu, var tabii, zor bir ayrılık geçirdikten bir süre sonra olum zaten gerçek miydi ki o kız,sen burada değilsin o da burada değil hiç bir zaman olmadı diyip hastalığı kendime yorarak şakalar yapıyorum,lan yoksa şizofren miyim diyorum, ne şizofreni diyorum olmayan insanlarla konuşacak durumum yok ki zaten ben neyin olup olmadığını sorguluyorum, işim gücüm yok bir de kafamdan hayali persona uydurup onunla iki lafın belini kıracağım. oldu.
bu hastalığımı bilen muzip arkadaşlarım bazen krize girip farketmeden dalıp gittiğimde gittiğin evrenden pişmaniye getir şakalarıyla beni darlarken yarım bir gülüşle evrende iki şey gerçek değildir: pişmaniye ve bilecik diye düşünüyorum.
bu illeti çeken insanlar haricinde çoğu kişinin belki de dinledikleri zaman hissetmeyeceği ama sevgili şu anda olduğunu düşünüp aslında olmayan, yaşadığı şeyin similasyon olmasıyla kafayı bozmuş, yapıtaşları kodlardan oluşan derealizasyon muzdaribi arkadaşlara gerçek olmayan kardeşinizden bir hediye şarkı bırakıyorum sizlere: leprous-foreigner
ıt's a fight to stay alive
ıt's a fight against myself
became a foreigner in my
ın my own head
my sword is double-edged.
bayılıyorum psikolojiye ya.sağlıklı adamı bile iki tutam freud kohberg erikson falan okuyunca ulan ne çile çekmişiz be dedirtir.
bu hastalığı ara ara krizler şeklinde yaşayan biri olarak yaşadığım hissiyatı kendi hayatımın kameramanı olmak olarak açıklayabilirim.yaşıyorum ancak izliyorum, dejavu ve jamais vu artık iki yoldaşım olmuş, sürekli bir yerlerde kendimi arıyorum, olmayan şeyleri olmuş sanıp, olmuş şeyler de sanki hiç olmamış gibi ve bu iki olaydan da kendimden o kadar eminim ki, aklımın bana oyun oynadığını anlamam bazen günler alıyor. o yüzden genellikle fotoğraflar çekip günlük tutuyorum. insanın bazı olayların yaşandığına ve orda olduğuna kendini inandırmak zorunda olması bana çok komik geliyor. anlık bir krizimde sözlükte yazmışım, merak eden varsa lütfen buyursun (bkz: #1123534
fakat avantajları yok mu, var tabii, zor bir ayrılık geçirdikten bir süre sonra olum zaten gerçek miydi ki o kız,sen burada değilsin o da burada değil hiç bir zaman olmadı diyip hastalığı kendime yorarak şakalar yapıyorum,lan yoksa şizofren miyim diyorum, ne şizofreni diyorum olmayan insanlarla konuşacak durumum yok ki zaten ben neyin olup olmadığını sorguluyorum, işim gücüm yok bir de kafamdan hayali persona uydurup onunla iki lafın belini kıracağım. oldu.
bu hastalığımı bilen muzip arkadaşlarım bazen krize girip farketmeden dalıp gittiğimde gittiğin evrenden pişmaniye getir şakalarıyla beni darlarken yarım bir gülüşle evrende iki şey gerçek değildir: pişmaniye ve bilecik diye düşünüyorum.
bu illeti çeken insanlar haricinde çoğu kişinin belki de dinledikleri zaman hissetmeyeceği ama sevgili şu anda olduğunu düşünüp aslında olmayan, yaşadığı şeyin similasyon olmasıyla kafayı bozmuş, yapıtaşları kodlardan oluşan derealizasyon muzdaribi arkadaşlara gerçek olmayan kardeşinizden bir hediye şarkı bırakıyorum sizlere: leprous-foreigner
ıt's a fight to stay alive
ıt's a fight against myself
became a foreigner in my
ın my own head
my sword is double-edged.
devamını gör...
tanım yazdıktan hemen sonra bildirimlere bakmak
ister istemez gözümün kaydığı sekmedir. sanki dünya çapında ünlü bir yazarım da herkes beğenmek için sıraya girmiş. yazdığımsa 2 satır bir şey.
devamını gör...
yazarların sempati duyduğu kötü karakter
(bkz: ercümen çözer)
devamını gör...