yanan sobanın üzerine tükürmüş nesil
tükürüğün oynaşarak sağa sola gezinmesini de izlemiştir.
devamını gör...
sizi siz yapan cümleniz
bugünün yarını da var.
devamını gör...
celebrant
takibe aldığım, ilgiyle okuduğum yazar.
devamını gör...
hayal edilen ölüm şekli
uyurken tık gitmek.
devamını gör...
georg cantor
tam adıyla georg ferdinand ludwig philipp cantor* ünlü alman matematikçidir. prof. dr. ali sinan sertöz'ün deyişiyle çağının ötesinde bir matematikçidir. bilim dünyasının "sıradışı" profesörü olarak anılır.
kümeler kuramının kurucusudur.kümeler arasında birebir eşlemenin önemini ortaya koymuştur, "sonsuz küme" kavramına matematiksel bir tanım getirmiş ve gerçel sayıların sonsuzluğunun doğal sayıların sonsuzluğundan "daha büyük" olduğunu ispatlamıştır. ayrıca kardinal sayı ve ordinal sayı kavramlarını ortaya atmış ve bu sayıların aritmetiğini tanımlamıştır. 1890 yılında alman matematik derneğini kurmuştur.
matematiğe olan ilgisi anlaşılınca matematik eğitimi almış- berlin üniversitesi'nin efsanevi matematikçileri olan kronecker, weierstrass ve kummer'dan- ve mezun olunca halle üniversitesi'nde göreve başlamıştır. zamanı gelip cantor sıradışı fikirlerini ortaya koyunca kronecker'ın en büyük düşmanı, weierstrass'ın da en büyük destekçilerinden olacağını kim bilebilirdi?

cantor'un zorlu serüveninin başlangıcı birebir ve örten fonksiyon kavramlarının çağının ötesinde bir anlayışla kullanmasıyla gerçekleşmiştir. sonsuz kümelerin farklı sayıda olabileceğini de bize cantor göstermiştir. hayal edip idrak etmesi güç gerçekten. cantor'un ne kadar özel biri olduğunu anlayabiliriz böylelikle.
uzaydaki nokta sayısı: sonsuzluğu saymaya başlayınca insan nerede duracağını bilemiyor. cantor bize sadece 0 ile 1 arasındaki reel sayıların miktarı ile düzlemdeki herhangi bir büyüklükte bir karenin içindeki nokta sayısının da aynı olduğunu söylüyor. yani bu nokta kümeleri arasında birebir ve örten bir fonksiyon kuruyor. insanlar daha bunu kabullenmeye çalışırken cantor daha ileri gidip aslında yaşadığımız üç boyutlu uzaydaki herhangi bir küpün ya da kürenin içindeki nokta sayısının da yine 0 ile 1 arasındaki reel sayılar kadar olduğunu gösteriyor. 1 adım sonra ne diyeceğini tahmin etmenin çaresizliği ile insanlar cantor'u dinliyor ve cantor n-boyutlu uzaydaki tüm noktaların sayısının da yine 0 ile 1 arasındaki reel sayılar kadar olduğunu söylüyor. ve bu insanlar 19. yüzyılda logaritma tabloları ile hesap yapmaya çalışan insanlar. cantor'u sevmemiş olmalarında şaşırtıcı bir yön yok. cantor'u çekemeyenlerin tek tesellisi cantor'un tam sayıların sayısı ile reel sayıların sayısı arasında kalan başka bir sonsuz sayı olup olmadığı problemini bir sonuca bağlayamadan ölmesidir.
cantor'dan geriye sonsuzluk kavramı ve kümeler kuramı kalmıştır. tüm kümelerin oluşturduğu bir kümenin alt kümeler kümesinin bu kümenin içine sığamayacağı gibi paradokslarla, matematikçilere kümeler kuramına ciddi belitler yardımıyla yaklaşmak gerektiğini öğretti. bugün kullandığımız zermelo-frankel küme belitlerinin ortaya çıkmasına yol açtı.
cantor küme kavramının ciddi bir şekilde ele alınması gerektiğini, ciddiye alınmazsa içinden çıkılmaz paradokslarla boğuşacağımız düşüncesini de ilk dile getiren kişi olmuştur. cantor insanların çığır açan fikirlerini kabul edeceğine inansa da eminim bu kadar geç ve ruh sağlığını kaybettireceğini düşünememiştir. kıskançlık, bağnazlık ve alışılmışın dışına çıkamama dönemin insanlarında çokça görülen bir durum olmuştur. gerçi dönem değişse de insanlar hala değişmez. neyse geç olsun güç olmasın diyerek kendimizi avutup duralım.

günümüzde, cantor'un fikirleri matematikçilerin büyük çoğunluğu tarafından doğru kabul edilmekte ve matematik tarihinin en önemli paradigma değişimlerinden biri olarak tanınmaktadır. david hilbert, "cantor'un yarattığı cennetten bizi kimse kovamayacaktır" diyerek cantor'un katkılarının önemini vurgulamıştır.
anladığımız üzere zamanında cantor bu fikirleri için yoğun bir şekilde eleştiri almıştır. insanlar cantor'un fikirlerine ayak uyduramamıştır. "çağının ötesinde bir matematikçi" kavramı tam anlamıyla cantor'a göre.
sonsuzluğun sınırında yalnız bir adam: georg cantor
sonsuzluğun ve modern matematiğin babası: georg cantor
ünlü matematikçi kronecker cantor için "hain, gençleri zehirleyen bir bilim şarlatanı" ifadelerini kullanmış, poincare ise "matematiği saran ağır bir hastalık" benzetmesini yaparak canım cartoncuğuma laf etmişlerdir. kimse kusura bakmasın hepsi kendisiler. yedirmem cantorcuğumu!!!
ayrıca din adamları da her zamanki gibi bilime ters olduklarından dolayı cantor'a karşı bir saldırı içerisindelerdi.
gösta mittag-leffler, dedekind, david hilbert ve weierstrass ise köstekçilere karşı cantor'un yanında durup destekçilerinden olmuşlardır. fakattt cantor artık dayanamadı ve depresyon yılları cantor için başlamış oldu. ölene kadar sık sık hastaneye yatacak ve sık sık tedavi görecekti artık cantor. ama hastaneden yazdığı mektuplarında hala sağlığına kavuşup bir an önce matematik çalışmayı düşlediğini yazar dururmuş canımın içi cantor. ama bir daha matematik çalışacak kadar sağlığı yerinde olamadı.. fakat boş durmayıp alman matematik derneğini kurdu. ah cantor.. ne hale getirdiler seni.
cantor ağır eleştirilere konu olduğunu ömrünün son gününe kadar duyduğu için kalbi kırık ayrıldı aramızdan. ama unutmasın ki adının geçtiği bir kümenin bugün ders kitaplarında yer aldığını ve bizlerin onu andığını. iyi ki var olmuşsun georg cantor.
(bkz: cantor teoremi)
unutmayın ki sevgili okurlar sonsuzluğa asla ulaşamayız.
zamanında bu yazıyı oluştururken bana destek olan ve anlamamı sağlayan sigma'ya teşekkürlerimi sunuyorum..
kaynak: 1
2)tübitak bilim ve teknik dergisi 2016 eylül* sayısı syf. 66-74 prof. dr. ali sinan sertöz (bilkent üniversitesi fen fakültesi matematik bölümü)
kümeler kuramının kurucusudur.kümeler arasında birebir eşlemenin önemini ortaya koymuştur, "sonsuz küme" kavramına matematiksel bir tanım getirmiş ve gerçel sayıların sonsuzluğunun doğal sayıların sonsuzluğundan "daha büyük" olduğunu ispatlamıştır. ayrıca kardinal sayı ve ordinal sayı kavramlarını ortaya atmış ve bu sayıların aritmetiğini tanımlamıştır. 1890 yılında alman matematik derneğini kurmuştur.
matematiğe olan ilgisi anlaşılınca matematik eğitimi almış- berlin üniversitesi'nin efsanevi matematikçileri olan kronecker, weierstrass ve kummer'dan- ve mezun olunca halle üniversitesi'nde göreve başlamıştır. zamanı gelip cantor sıradışı fikirlerini ortaya koyunca kronecker'ın en büyük düşmanı, weierstrass'ın da en büyük destekçilerinden olacağını kim bilebilirdi?

cantor'un zorlu serüveninin başlangıcı birebir ve örten fonksiyon kavramlarının çağının ötesinde bir anlayışla kullanmasıyla gerçekleşmiştir. sonsuz kümelerin farklı sayıda olabileceğini de bize cantor göstermiştir. hayal edip idrak etmesi güç gerçekten. cantor'un ne kadar özel biri olduğunu anlayabiliriz böylelikle.
uzaydaki nokta sayısı: sonsuzluğu saymaya başlayınca insan nerede duracağını bilemiyor. cantor bize sadece 0 ile 1 arasındaki reel sayıların miktarı ile düzlemdeki herhangi bir büyüklükte bir karenin içindeki nokta sayısının da aynı olduğunu söylüyor. yani bu nokta kümeleri arasında birebir ve örten bir fonksiyon kuruyor. insanlar daha bunu kabullenmeye çalışırken cantor daha ileri gidip aslında yaşadığımız üç boyutlu uzaydaki herhangi bir küpün ya da kürenin içindeki nokta sayısının da yine 0 ile 1 arasındaki reel sayılar kadar olduğunu gösteriyor. 1 adım sonra ne diyeceğini tahmin etmenin çaresizliği ile insanlar cantor'u dinliyor ve cantor n-boyutlu uzaydaki tüm noktaların sayısının da yine 0 ile 1 arasındaki reel sayılar kadar olduğunu söylüyor. ve bu insanlar 19. yüzyılda logaritma tabloları ile hesap yapmaya çalışan insanlar. cantor'u sevmemiş olmalarında şaşırtıcı bir yön yok. cantor'u çekemeyenlerin tek tesellisi cantor'un tam sayıların sayısı ile reel sayıların sayısı arasında kalan başka bir sonsuz sayı olup olmadığı problemini bir sonuca bağlayamadan ölmesidir.
cantor'dan geriye sonsuzluk kavramı ve kümeler kuramı kalmıştır. tüm kümelerin oluşturduğu bir kümenin alt kümeler kümesinin bu kümenin içine sığamayacağı gibi paradokslarla, matematikçilere kümeler kuramına ciddi belitler yardımıyla yaklaşmak gerektiğini öğretti. bugün kullandığımız zermelo-frankel küme belitlerinin ortaya çıkmasına yol açtı.
cantor küme kavramının ciddi bir şekilde ele alınması gerektiğini, ciddiye alınmazsa içinden çıkılmaz paradokslarla boğuşacağımız düşüncesini de ilk dile getiren kişi olmuştur. cantor insanların çığır açan fikirlerini kabul edeceğine inansa da eminim bu kadar geç ve ruh sağlığını kaybettireceğini düşünememiştir. kıskançlık, bağnazlık ve alışılmışın dışına çıkamama dönemin insanlarında çokça görülen bir durum olmuştur. gerçi dönem değişse de insanlar hala değişmez. neyse geç olsun güç olmasın diyerek kendimizi avutup duralım.

günümüzde, cantor'un fikirleri matematikçilerin büyük çoğunluğu tarafından doğru kabul edilmekte ve matematik tarihinin en önemli paradigma değişimlerinden biri olarak tanınmaktadır. david hilbert, "cantor'un yarattığı cennetten bizi kimse kovamayacaktır" diyerek cantor'un katkılarının önemini vurgulamıştır.
anladığımız üzere zamanında cantor bu fikirleri için yoğun bir şekilde eleştiri almıştır. insanlar cantor'un fikirlerine ayak uyduramamıştır. "çağının ötesinde bir matematikçi" kavramı tam anlamıyla cantor'a göre.
sonsuzluğun sınırında yalnız bir adam: georg cantor
sonsuzluğun ve modern matematiğin babası: georg cantor
ünlü matematikçi kronecker cantor için "hain, gençleri zehirleyen bir bilim şarlatanı" ifadelerini kullanmış, poincare ise "matematiği saran ağır bir hastalık" benzetmesini yaparak canım cartoncuğuma laf etmişlerdir. kimse kusura bakmasın hepsi kendisiler. yedirmem cantorcuğumu!!!
ayrıca din adamları da her zamanki gibi bilime ters olduklarından dolayı cantor'a karşı bir saldırı içerisindelerdi.
gösta mittag-leffler, dedekind, david hilbert ve weierstrass ise köstekçilere karşı cantor'un yanında durup destekçilerinden olmuşlardır. fakattt cantor artık dayanamadı ve depresyon yılları cantor için başlamış oldu. ölene kadar sık sık hastaneye yatacak ve sık sık tedavi görecekti artık cantor. ama hastaneden yazdığı mektuplarında hala sağlığına kavuşup bir an önce matematik çalışmayı düşlediğini yazar dururmuş canımın içi cantor. ama bir daha matematik çalışacak kadar sağlığı yerinde olamadı.. fakat boş durmayıp alman matematik derneğini kurdu. ah cantor.. ne hale getirdiler seni.
cantor ağır eleştirilere konu olduğunu ömrünün son gününe kadar duyduğu için kalbi kırık ayrıldı aramızdan. ama unutmasın ki adının geçtiği bir kümenin bugün ders kitaplarında yer aldığını ve bizlerin onu andığını. iyi ki var olmuşsun georg cantor.
(bkz: cantor teoremi)
unutmayın ki sevgili okurlar sonsuzluğa asla ulaşamayız.
zamanında bu yazıyı oluştururken bana destek olan ve anlamamı sağlayan sigma'ya teşekkürlerimi sunuyorum..
kaynak: 1
2)tübitak bilim ve teknik dergisi 2016 eylül* sayısı syf. 66-74 prof. dr. ali sinan sertöz (bilkent üniversitesi fen fakültesi matematik bölümü)
devamını gör...
ezginin günlüğü
bugünün şarkısı :
...
"kar yağıyor bu gece,
öyle beyaz ki şehir.
anlamak bir ömür sürer
hayat niye kirlenir?"
...
...
"kar yağıyor bu gece,
öyle beyaz ki şehir.
anlamak bir ömür sürer
hayat niye kirlenir?"
...
devamını gör...
psikoloji okuyan sözlük yazarları
herkesin * psikolojik tahlil yaptığına atıfta bulunan başlık. yerli yerinde tam isabet.
devamını gör...
250 yıllık güneş saatinin badanayla boyanması
galata kulesi'ne hilti ile giren adamlardan ne beklenir ki. şile kalesi'ni restore edeyim derken sünger bob'a benzetenler de bunlar değil miydi zaten.
devamını gör...
yaşar kemal
belki bir yerlerde,bir köşelerde
kuş alıp salıverecek kadar
yüreği yufka birkaç insan kalmıştır.
kim bilir, belki.*
kuş alıp salıverecek kadar
yüreği yufka birkaç insan kalmıştır.
kim bilir, belki.*
devamını gör...
harcırah
yolluk da denen devamlı ya da geçici bir görevle bir yere gönderilen görevlilere, bu yere gidebilmeleri, orada yeme içme ve konaklama gibi ihtiyaçlarını giderebilmeleri için verilen para.
devamını gör...
kar yağdığı zaman sokağa çıkan tipler
yani çok yağmadığından heyecan yapmamız normal mazur görünüz efenim. hele ki bu kurak yılda çok çok normal.
devamını gör...
nuri demirağ
türkiye’nin 10.000 kilometrelik demiryolu ağının 1250 km’lik bölümünün inşasını gerçekleştirmiş ve bu nedenle kendisine atatürk tarafından “demirağ” soyadı verilmiştir. cumhuriyet döneminin sayılı zenginleri arasına girmiş ve hayırseverliği ile tanınmış bir iş adamıdır.
türkiye’de ilk uçak fabrikasının kuruluşu, ilk sigara kağıdı üretimi, ilk yerli paraşüt üretimi gibi ilkleri gerçekleştiren, istanbul boğazı üzerine köprü yapılması, keban’a büyük bir baraj yapılması düşüncelerini ilk kez gündeme getiren kişidir. özellikle havacılık sanayisinde başarıları ile anılır.
türkiye cumhuriyeti’nin ilk muhalefet partisi olan milli kalkınma partisi’nin kurucusudur.
türkiye’de ilk uçak fabrikasının kuruluşu, ilk sigara kağıdı üretimi, ilk yerli paraşüt üretimi gibi ilkleri gerçekleştiren, istanbul boğazı üzerine köprü yapılması, keban’a büyük bir baraj yapılması düşüncelerini ilk kez gündeme getiren kişidir. özellikle havacılık sanayisinde başarıları ile anılır.
türkiye cumhuriyeti’nin ilk muhalefet partisi olan milli kalkınma partisi’nin kurucusudur.
devamını gör...
pan
tıpta poliarteritis nodosa'nın kısaltılmış halidir. küçük ve orta çaplı damarların nekrotizan vaskülitidir. ayrıntı için (bkz: poliarteritis nodosa)
devamını gör...
arandığı zaman bulunmayan şeyler
huzur.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
galata kulesinin önünde tek başıma içiyordum . öyle canım sıkılıyor öyle konuşmak istiyorum ki kalkıp sürekli birilerinden çakmak istiyorum , oysa çakmağım var . derken evsizler ,şarapçılar ,tinerciler her ne diyorsanız o arkadaşlardan istedim bir tanesi gelsene kardeş yanımızda otur dedi . benim için evsiz ,şarapçı,tinerci filan değillerdi o sırada hikayelerini merak ettiğim insanlardı . konuşan insanlardı ,ağız dolusu kahkahalar atıyorlardı ,mutlulardı . neyse oturdum dört beş kişiler onlar içiyoruz beraber . içkiler bitti ben ısmarlarım dedim bir arkadaş eşlik etti beraber aldık geldik . birkaç defa daha gittik geldik , herkes küfelik sarhoş . o sırada yurtta kalıyorum , çıkış yaptığım için gece o saatte üstelik sarhoş olarak dönme şansım yok . sabaha karşı üç dört gibi etraftaki birkaç kişinin haricinde kimse kalmamıştı . her şey yolunda gibiydi ama bir ara iki tanesi tartışmaya başladı ve kavgaya döndü mevzu . ben sırtımı duvara dayayıp sağlam durmaya çalışıyorum ama şarap kötü çarpmıştı . sonra bunları ayırdı iki tanesi ve polis geliyor gitmemiz lazım filan dediler . hakikaten ışıklı bir şeyler de yaklaşıyor ama seçemiyorum tam olarak . sesler filan yükseliyor . hızlandık ilerde tekel vardır bir tane galiba o sokaktan girip biraz koştuk . sonra bir kapının önünde durduk kapıyı açtı bizden biri ve içeriye attık kendimizi . korkunun etkisiyle biraz ayılmıştım , terk edilmiş bir binadayız . önceden oralarda gezinirken gördüğüm ahşap harabe binalardan biri . çıktık yukarıya bu gece burda yatarsın dediler , meğer barındıkları yaşadıkları yermiş . telefonun ışığını açıyorum etrafta şırıngalar ,kovalar var . her tarafta çöp var ,bok var . bana sen yukardaki yatakta yatarsın diyor gösteriyor çıkıyorum . demir bir ranza var ,sonra bir şişe uzatıyor , buraya işersin diyor . kafamı kaldırıyorum üzerimde çatı yok odanın yukarısı olduğu gibi açık . titreyerek uyumaya çalışıyorum müthiş bir yağmur başlıyor . bardaktan boşanırcasına üzerime serpiliyor . dışarda siren sesleri içerde donuyorum . o gece ölmediğim için çok ama çok mutluyum .
devamını gör...
roswell vakası
1947 yılında, new mexico'nun roswell adlı kasabasında yaşayan bir çiftin, garip şeyler gördüğünü yetkililere bildirmesi ile ortaya çıkan ve o günden beri dillere pelesenk olan, ufo'larla ilişkilendirilmiş olan olay.
çiftin ihbarından sonra bir kişi daha yetkilileri aradı ve garip bir şeyin parçalarını gördüğünü söyledi. yetkililer bölgeye gelerek enkazı topladı ve olay kapandı.
ancak insanlar bunun bir ufo kalıntısı olduğu, hatta içinden dünya dışından gelen 3 adet yaratığın çıktığı söylentisini yaymaya başlayınca hükümet bir açıklama yaptı ve enkazın bir meteoroloji balonuna ait olduğunu söyledi.
***
fakat dedikodular durmadı. rivayete göre 3 yaratıktan biri kaza anında ölmüş, diğeri ağır yaralı olduğundan biraz daha sonra ölmüş, bir tanesi de "sorguya alınmış"tı. sonra ne hikmetse basına sızan otopsi videoları türedi. bu arada yeri gelmişken söyleyeyim, videoların sahte olduğu daha sonra kanıtlandı.
***
1944'te bir itiraf geldi: o dönemler sovyet sosyalist cumhuriyetler birliği olarak bildiğimiz rusya, nükleer denemeler yapıyordu ve amerika'da bunu izlemek için bir casus hava aracı tasarlamıştı. bu casus balon, casusluk peşinde koşarken düşmüştü ve enkaz ona aitti. ancak bu durum, cesetlerin varlığını açıklamıyordu.
cesetlerin, bir yakıt takviye uçağının patlamasıyla ölen uçuş personeline ait olduğu ve roswell vakasıyla birleştirilip servis edildiği söylendi.
tabi ki bu kadar çelişkili söylemler, insanların kafasını hepten bulandırdı ve ufo gerçeğini saklamak için uydurulduğu iddialarını pekiştirdi.
***
yıllar sonra tony braglia adlı bir araştırmacı çıktı ve esas itiraf kendisinden geldi. "uzaylı" diye basına servis edilen fotoğraf, zamanında (gbkz: mesa verde'de yaşamış bir kabilenin üyesi olan yerli bir çocuğun mumyalanmış cesediydi.)
hassas kişiler bakmasın
kaza alanında görülen gerçek cesetlerin de gerçek olmadığı, paraşüt test mankenleri olduğu 1997'de kapsamlı bir raporla açıklandı.
***
şahsi yorumum şu şekilde:
new mexico'ya 2 eyalet uzakta olan california eyaletinde 1933'ten beri faaliyet gösteren edwards air force base adlı bir yer var. burada çeşitli savaş teknolojileri geliştiriliyordu ki 51. bölge de, ulaşımı buradan daha zor olan, yani gözlerden daha ırak diye seçildi daha sonra. büyük ihtimalle savaş dönemleri olan bu yıllarda amerika yeni bir şeyler deniyordu ve bazı şeyler ters gidince bir kaza gerçekleşti. olay ulusal güvenlik ve gizli askeri projelerle ilgili olduğundan, bunun anlaşılmasındansa, "uzaylılar geldi" diye konuşulması işlerine geldi ve olayı "balondu şuydu buydu" diyerek kapatmaya çalıştılar. zira insanlar işin içine uzaylı mevzusu girdiğinde gerçekleri sorgulamayı bırakıyor ve o konunun peşinden gitmeyi tercih ediyor. böylece askeri projelerin peşini de bırakmış olacaklardı ve tam da düşünüldüğü gibi oldu.
çiftin ihbarından sonra bir kişi daha yetkilileri aradı ve garip bir şeyin parçalarını gördüğünü söyledi. yetkililer bölgeye gelerek enkazı topladı ve olay kapandı.
ancak insanlar bunun bir ufo kalıntısı olduğu, hatta içinden dünya dışından gelen 3 adet yaratığın çıktığı söylentisini yaymaya başlayınca hükümet bir açıklama yaptı ve enkazın bir meteoroloji balonuna ait olduğunu söyledi.
***
fakat dedikodular durmadı. rivayete göre 3 yaratıktan biri kaza anında ölmüş, diğeri ağır yaralı olduğundan biraz daha sonra ölmüş, bir tanesi de "sorguya alınmış"tı. sonra ne hikmetse basına sızan otopsi videoları türedi. bu arada yeri gelmişken söyleyeyim, videoların sahte olduğu daha sonra kanıtlandı.
***
1944'te bir itiraf geldi: o dönemler sovyet sosyalist cumhuriyetler birliği olarak bildiğimiz rusya, nükleer denemeler yapıyordu ve amerika'da bunu izlemek için bir casus hava aracı tasarlamıştı. bu casus balon, casusluk peşinde koşarken düşmüştü ve enkaz ona aitti. ancak bu durum, cesetlerin varlığını açıklamıyordu.
cesetlerin, bir yakıt takviye uçağının patlamasıyla ölen uçuş personeline ait olduğu ve roswell vakasıyla birleştirilip servis edildiği söylendi.
tabi ki bu kadar çelişkili söylemler, insanların kafasını hepten bulandırdı ve ufo gerçeğini saklamak için uydurulduğu iddialarını pekiştirdi.
***
yıllar sonra tony braglia adlı bir araştırmacı çıktı ve esas itiraf kendisinden geldi. "uzaylı" diye basına servis edilen fotoğraf, zamanında (gbkz: mesa verde'de yaşamış bir kabilenin üyesi olan yerli bir çocuğun mumyalanmış cesediydi.)
hassas kişiler bakmasın
kaza alanında görülen gerçek cesetlerin de gerçek olmadığı, paraşüt test mankenleri olduğu 1997'de kapsamlı bir raporla açıklandı.
***
şahsi yorumum şu şekilde:
new mexico'ya 2 eyalet uzakta olan california eyaletinde 1933'ten beri faaliyet gösteren edwards air force base adlı bir yer var. burada çeşitli savaş teknolojileri geliştiriliyordu ki 51. bölge de, ulaşımı buradan daha zor olan, yani gözlerden daha ırak diye seçildi daha sonra. büyük ihtimalle savaş dönemleri olan bu yıllarda amerika yeni bir şeyler deniyordu ve bazı şeyler ters gidince bir kaza gerçekleşti. olay ulusal güvenlik ve gizli askeri projelerle ilgili olduğundan, bunun anlaşılmasındansa, "uzaylılar geldi" diye konuşulması işlerine geldi ve olayı "balondu şuydu buydu" diyerek kapatmaya çalıştılar. zira insanlar işin içine uzaylı mevzusu girdiğinde gerçekleri sorgulamayı bırakıyor ve o konunun peşinden gitmeyi tercih ediyor. böylece askeri projelerin peşini de bırakmış olacaklardı ve tam da düşünüldüğü gibi oldu.
devamını gör...
ziya gökalp
bizim semtte mahalle aynı zamanda okula ismi verilerek, ismi ölümsüzleştirilen zat-ı mühteremdir.
devamını gör...
sözlükte yazar engelleyen enteresan vatandaşlar
elimize sağlık.
devamını gör...
kafa film serileri sözlüğün youtube kanalına yüklensin kampanyası
bence de mantıklı bir hareket olur. desteklerim. lakin ya limonik orkların ve uruk hailerin saldırısına uğrarsak, böğüre böğüre buraya akın ederlerse, o zaman ne halt yiyeceğiz?
herkes, göğüs göğüse çarpışacağının sözünü veriyorsa ben tamamım. yoksa olmaz.
alttaki tanıma el cevap: millet göğüs göğüse çarpışmayı kabul etmiş, adam kıytırık bir yüzüğü taşımaya eriniyor.
çürük portakal işte ne olacak. yönetmenlik yaramadı sana. eru çarpsın da seni, eciş bücüş ol emi !
herkes, göğüs göğüse çarpışacağının sözünü veriyorsa ben tamamım. yoksa olmaz.
alttaki tanıma el cevap: millet göğüs göğüse çarpışmayı kabul etmiş, adam kıytırık bir yüzüğü taşımaya eriniyor.
çürük portakal işte ne olacak. yönetmenlik yaramadı sana. eru çarpsın da seni, eciş bücüş ol emi !
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının başarıları
üniversiteyi bölüm birincisi olarak bitirmiştim. ödül olarak plaket,kupa bardak ve laptop çantası verdiler.
devamını gör...