incir ağacından düşen yaşamaz
birçok yörede yaygın olarak inanılan batıl bir inancın ifade bulduğu cümledir.
eğer doğru değilse cümlenin önermesi, zaten benim açımdan bir sorun yok. sonuçta ağzı torba olmayan insan ırkının büzülecek bir yanı de yoktur kanımca. bir gün bir aklı evvel bu cümleyi kurmuş ve cümle genel kabul görüp bolca beğeni alınca da nesilden nesile aktarılmaya karar verilmiş olabilir. daha sonra kendi söylediği yalana kendisi inanmayı alışkanlık haline getiren insanlar incir ağaçlarına mesafeli davranmaya başlayarak bu batıl inancın tarihsel seyahatinde ona yardımcı olmuş olabilirler. dediğim gibi eğer durum böyleyse benim açımdan bir sorun yok.
ama eğer bu cümle doğru ise o zaman herkes temkinli olmalı. çünkü ben incir ağacından düştüm. hem de öyle basit bir düşme değil. sanki düşerken yanından geçtiğim hiçbir dalın hatrı kalmasın istermişim gibi her dala kafamı, kolumu, bacağımı, kulağımın arkasına varana kadar her yanımı çarparak.
o zamanlar da hayalci bir insandım ve bunun normal bir şey olduğunu düşünürdüm. sonra bu kadar hayalci olmanın iyi bir şey olmadığını anlasam da değiştirmek elimden gelmedi. bir çocuk kitabının kapağında büyük bir ağacın tepesinde oturmuş, dizinde kitabıyla denize bakan bir çocuk görmüştüm. ben de bunu yapmaya karar verdim. çünkü bu çocuk hem çok havalı hem de çok huzurlu görünmüştü gözüme. dedemin evimin yakınında, anneannemin mezarına gölge yapan kocaman bir incir ağacı vardı o zamanlar. sonra oraya yapılacak ev için kesildi o ağaç, tamamen amaçsız ve saçmasapan bir şekilde. halbuki o ağaç kesilmese, şimdi ağacı kesen amcamın mezarına da gölge yapacaktı.
elimde kitabımla, binbir zahmetle çıktım ağacın en tepesine. epey zamanımı aldı açıkçası o tepeye varmak. kalın dalların sonuncusu idi çıktığım. aslında çıkınca hem düşme korkusundan hem de tırmanmanın verdiği bıkkınlıkla okuma hevesim çoktan kaçmıştı ama bir kere çıkmıştım oraya, ille de iki sayfa olsun okuyacaktım.
üstüne üstlük tam karşımda ışıl ışıl karadeniz de vardı. en az o çocuk kadar huzurlu ve havalı olmak için bütün şartlar elverişli idi. ben de önce bir süre denize baktım gözlerimi kısarak. bence gözlerimi kısınca daha havalı görünüyordum o zaman, aslına bakarsanız hala öyle, gözlerimi kısınca jet lee’nin gençliğine benziyorum, tam açınca adeta bir tom hardy’yim.
tanımlarımı okuyan yazarlar bilir, çoğu zaman gereksiz ve manasızca konudan saparım. hoşgörün. devam ediyorum anlatmaya kaldığım yerden. kısık gözlerle denize bakıp yeterince havalı olacak bir süre boyunca anlamsız bir şekilde denizdeki ışıltıyı izledikten sonra elimdeki kitabın adına baktım bir kez daha, ki o an içinde bulunduğum duruma en uygun kitaptı bu: tom sawyer. ben de tom kadar asi bir çocuktum, zira annem beni ağacın tepesinde görse ben ağaçtan inene kadar bağırır ve elindeki terlik ile başıma gelecekler konusunda beni uyararak darbelere hazırlıklı hale getirirdi.
hemen açtım kitabı çünkü bir iki sayfa okuyup bir an önce inmek istiyordum ağaçtan. bu kadar gerginlik ileride çok yakışıklı olacak bünyeme ağır gelmeye başlamıştı. tabii ki kitabı dizlerimin üzerinde okuyacaktım. çünkü hayalimdeki çocuk öyle yapmıştı. dizimdeki kitaba uzanırken kitap birden düşer gibi olunca ben aptalca bir insiyak ile kitabı tutmaya çabaladım. ama ben sendeleyince kitap beni tutmak için hiçbir şey yapmadı. ee madem beni tutan yok neden kafa üstü düşmüyorum ki diye düşünmüş olmalıyım ki kendimi newton’un elması gibi yerçekimin dayanılmaz cazibesine bıraktım.
dallara vurdukça yön değiştirdiğim için yere vuran ilk yerim oturma organım oldu. ki bence bu çok iyi bir mesajdı evren tarafından bana verilen. zira oturmam gereken asıl yerin neresi olduğu bana net bir şekilde gösterilmişti.
kolumda, bacağımda, kaba etimde ağrılarla yerden kalktığımda daha büyük bir darbe ile yerle yeksan oldum çünkü ben düşerken hangi fizik kuralına kafa tutarak bilmiyorum ama kitap, düştüğüm dalda sallanarak bana bakıyordu. yani kağıttan yapılmış bir nesne kendini korumak konusunda benden daha maharetli idi.
kitabı bıraktım, kalktım eve gittim, anneme de bir şey söylemedim. ama içimde de derin bir korku. incir ağacından düşen yaşamaz. şimdi ben schrödinger’in kedisi gibi hem ölü hem diri olmalıydım. önce kardeşime baktım - o zamanlar bir tek kardeşim vardı- beni görüp görmediğini anlamam gerekiyordu. ama o her zamanki gibi boş boş baktı bana. sonra annemin yanına gittim. o da namaz kılmakta olduğu için bana dönüp bakmadı bile. babamsa zaten normal zamanlarda bile farkıma varmazdı, yarı ölü bir beni görmesini beklemek ona haksızlık olurdu.
uzatmak istemiyorum lafı. yani on ikinci paragrafa gelmişken uzatmak istemiyorum artık. ben o gün öldüm. incir ağacından düştüm ve yaşamadım. eğer bu cümle doğru ise ben bir ölüyüm. incir ağacı, tom sawyer ve adını hatırlamadığım o kitap karadeniz ile işbirliği yaptı ve benim salaklığımdan faydalanarak beni öldürdü.
şimdi içinde bulunduğum ve vicdansız schrödinger tarafından çıkmama izin verilmeyen bu kutunun güzel kokan bir çiçeğe, rüzgarda dağılan saçlara, poyraza ve handa içilen biranın serinliğine benzer bir insan eliyle açılıp ölü olup olmadığına bakılmasını istiyorum.
eğer doğru değilse cümlenin önermesi, zaten benim açımdan bir sorun yok. sonuçta ağzı torba olmayan insan ırkının büzülecek bir yanı de yoktur kanımca. bir gün bir aklı evvel bu cümleyi kurmuş ve cümle genel kabul görüp bolca beğeni alınca da nesilden nesile aktarılmaya karar verilmiş olabilir. daha sonra kendi söylediği yalana kendisi inanmayı alışkanlık haline getiren insanlar incir ağaçlarına mesafeli davranmaya başlayarak bu batıl inancın tarihsel seyahatinde ona yardımcı olmuş olabilirler. dediğim gibi eğer durum böyleyse benim açımdan bir sorun yok.
ama eğer bu cümle doğru ise o zaman herkes temkinli olmalı. çünkü ben incir ağacından düştüm. hem de öyle basit bir düşme değil. sanki düşerken yanından geçtiğim hiçbir dalın hatrı kalmasın istermişim gibi her dala kafamı, kolumu, bacağımı, kulağımın arkasına varana kadar her yanımı çarparak.
o zamanlar da hayalci bir insandım ve bunun normal bir şey olduğunu düşünürdüm. sonra bu kadar hayalci olmanın iyi bir şey olmadığını anlasam da değiştirmek elimden gelmedi. bir çocuk kitabının kapağında büyük bir ağacın tepesinde oturmuş, dizinde kitabıyla denize bakan bir çocuk görmüştüm. ben de bunu yapmaya karar verdim. çünkü bu çocuk hem çok havalı hem de çok huzurlu görünmüştü gözüme. dedemin evimin yakınında, anneannemin mezarına gölge yapan kocaman bir incir ağacı vardı o zamanlar. sonra oraya yapılacak ev için kesildi o ağaç, tamamen amaçsız ve saçmasapan bir şekilde. halbuki o ağaç kesilmese, şimdi ağacı kesen amcamın mezarına da gölge yapacaktı.
elimde kitabımla, binbir zahmetle çıktım ağacın en tepesine. epey zamanımı aldı açıkçası o tepeye varmak. kalın dalların sonuncusu idi çıktığım. aslında çıkınca hem düşme korkusundan hem de tırmanmanın verdiği bıkkınlıkla okuma hevesim çoktan kaçmıştı ama bir kere çıkmıştım oraya, ille de iki sayfa olsun okuyacaktım.
üstüne üstlük tam karşımda ışıl ışıl karadeniz de vardı. en az o çocuk kadar huzurlu ve havalı olmak için bütün şartlar elverişli idi. ben de önce bir süre denize baktım gözlerimi kısarak. bence gözlerimi kısınca daha havalı görünüyordum o zaman, aslına bakarsanız hala öyle, gözlerimi kısınca jet lee’nin gençliğine benziyorum, tam açınca adeta bir tom hardy’yim.
tanımlarımı okuyan yazarlar bilir, çoğu zaman gereksiz ve manasızca konudan saparım. hoşgörün. devam ediyorum anlatmaya kaldığım yerden. kısık gözlerle denize bakıp yeterince havalı olacak bir süre boyunca anlamsız bir şekilde denizdeki ışıltıyı izledikten sonra elimdeki kitabın adına baktım bir kez daha, ki o an içinde bulunduğum duruma en uygun kitaptı bu: tom sawyer. ben de tom kadar asi bir çocuktum, zira annem beni ağacın tepesinde görse ben ağaçtan inene kadar bağırır ve elindeki terlik ile başıma gelecekler konusunda beni uyararak darbelere hazırlıklı hale getirirdi.
hemen açtım kitabı çünkü bir iki sayfa okuyup bir an önce inmek istiyordum ağaçtan. bu kadar gerginlik ileride çok yakışıklı olacak bünyeme ağır gelmeye başlamıştı. tabii ki kitabı dizlerimin üzerinde okuyacaktım. çünkü hayalimdeki çocuk öyle yapmıştı. dizimdeki kitaba uzanırken kitap birden düşer gibi olunca ben aptalca bir insiyak ile kitabı tutmaya çabaladım. ama ben sendeleyince kitap beni tutmak için hiçbir şey yapmadı. ee madem beni tutan yok neden kafa üstü düşmüyorum ki diye düşünmüş olmalıyım ki kendimi newton’un elması gibi yerçekimin dayanılmaz cazibesine bıraktım.
dallara vurdukça yön değiştirdiğim için yere vuran ilk yerim oturma organım oldu. ki bence bu çok iyi bir mesajdı evren tarafından bana verilen. zira oturmam gereken asıl yerin neresi olduğu bana net bir şekilde gösterilmişti.
kolumda, bacağımda, kaba etimde ağrılarla yerden kalktığımda daha büyük bir darbe ile yerle yeksan oldum çünkü ben düşerken hangi fizik kuralına kafa tutarak bilmiyorum ama kitap, düştüğüm dalda sallanarak bana bakıyordu. yani kağıttan yapılmış bir nesne kendini korumak konusunda benden daha maharetli idi.
kitabı bıraktım, kalktım eve gittim, anneme de bir şey söylemedim. ama içimde de derin bir korku. incir ağacından düşen yaşamaz. şimdi ben schrödinger’in kedisi gibi hem ölü hem diri olmalıydım. önce kardeşime baktım - o zamanlar bir tek kardeşim vardı- beni görüp görmediğini anlamam gerekiyordu. ama o her zamanki gibi boş boş baktı bana. sonra annemin yanına gittim. o da namaz kılmakta olduğu için bana dönüp bakmadı bile. babamsa zaten normal zamanlarda bile farkıma varmazdı, yarı ölü bir beni görmesini beklemek ona haksızlık olurdu.
uzatmak istemiyorum lafı. yani on ikinci paragrafa gelmişken uzatmak istemiyorum artık. ben o gün öldüm. incir ağacından düştüm ve yaşamadım. eğer bu cümle doğru ise ben bir ölüyüm. incir ağacı, tom sawyer ve adını hatırlamadığım o kitap karadeniz ile işbirliği yaptı ve benim salaklığımdan faydalanarak beni öldürdü.
şimdi içinde bulunduğum ve vicdansız schrödinger tarafından çıkmama izin verilmeyen bu kutunun güzel kokan bir çiçeğe, rüzgarda dağılan saçlara, poyraza ve handa içilen biranın serinliğine benzer bir insan eliyle açılıp ölü olup olmadığına bakılmasını istiyorum.
devamını gör...
güneş (yazar)
nickaltı zorbalığı başlığında konuları bilmediğimden taraf değilim demiştim * ama bir yazar olarak stilini takdir ediyordum. uzun yazsa da kendisini okutmayı başaran yazarlardan biri güneş. her ne olduysa problemin çözülmesini ve yazmaya devam etmesini isterim.
kararı ne olursa olsun saygı duyuyorum. her nerede olacaksa mutlu olmasını dilerim.
kararı ne olursa olsun saygı duyuyorum. her nerede olacaksa mutlu olmasını dilerim.
devamını gör...
normal sözlük şikayet hattı
şimdi mesela* kuzguncuktaki vişne ile mesajlaşırken mesajının sonuna mahlasına uygun olarak vişne emojisi ekliyor, hoş da oluyor güzel oluyor.
ama ben salatalık emojisi koyunca direkt tacizci ve sapık oluyorum, bu reva mıdır?*
ama ben salatalık emojisi koyunca direkt tacizci ve sapık oluyorum, bu reva mıdır?*
devamını gör...
balık ayıklamak
babanızla bir yandan geyik muhabbeti yaparak birlikte sardalya ayıklıyorsanız dünyanın en zevkli eylemidir.
devamını gör...
#osmancurtutuklansın
yine, yeniden adaletin sosyal medyadan sağlanması için açılan tag.
ortada delil var, hayatı kararmış bir çocuk var ama bu ne olduğu belirsiz şahsiyetsiz elini kolunu sallaya sallaya dışarı çıkıyor!
kendinden daha da utanmaz olan akrabaları davul zurna ile karşılıyor!
bildiğin adama iyi yapmışsın diyorlar, bu nasıl iş?
şimdi bu sapıklara cesaret vermek değildir de nedir?
bir çocuğun hayatını karartmak bu kadar kolay olmamalı.
bu ülkede ne adalet var ne eğitim var ne de refah var.
soruyorum, ne var bu ülkede?
ortada delil var, hayatı kararmış bir çocuk var ama bu ne olduğu belirsiz şahsiyetsiz elini kolunu sallaya sallaya dışarı çıkıyor!
kendinden daha da utanmaz olan akrabaları davul zurna ile karşılıyor!
bildiğin adama iyi yapmışsın diyorlar, bu nasıl iş?
şimdi bu sapıklara cesaret vermek değildir de nedir?
bir çocuğun hayatını karartmak bu kadar kolay olmamalı.
bu ülkede ne adalet var ne eğitim var ne de refah var.
soruyorum, ne var bu ülkede?
devamını gör...
sözlükte hiç arkadaşının olmaması
sözlükte herkes birbirine girerken, ben sessizce tanım giriyorum... kendimi yalnız hissettiğim bir durumdur. *
devamını gör...
spor salonu için spor ayakkabı önerileri
anne babalarınıza masraf çıkarmadan spor yapılacak ayakkabı.*
allah bilir 1 ay sonra bırakılacak o spor.
aman bana ne, beni dinleyen mi var¿
allah bilir 1 ay sonra bırakılacak o spor.
aman bana ne, beni dinleyen mi var¿
devamını gör...
kötü ev arkadaşı
ev arkadaşı seçerken dikkat edilecek hususlara uymayarak hayatını zehir eden ev arkadaşıdır.her türlü hayvanlığı ve öküzlüğü yapma becerisini sahip insandır.
devamını gör...
göl evi
keanu reeves abimizin alex sandra bullock ablamızın ise kate karakterlerine hayat verdiği romantik/dram tarzı filmdir. güney koreli sinema filmi ıl mare'nin yeniden çevrimi olan filmin senaristliğini david auburn yönetmenliğini ise alejandro agresti üstlenmiştir. kesinlikle romantik komedi diyenlere itibar etmeyiniz efendim.
film göl kıyısındaki evinden işi yüzünden taşınmak zorunda olan kate adlı karakterin eski evinin posta kutusuna bir mektup bırakmasıyla başlıyor. bu mektubu alan alex ise mektup tarihine baktığı zaman 2 yıl sonrası olduğunu fark ediyor. tabi klasik bir şekilde bu ikili gel zaman git zaman mektuplaşmalar vesilesiyle birbirlerine karşı bir şeyler hissetmeye başlıyorlar.
film genel olarak ağır ilerlese de ana fikrin sarsıcılığı ve final sahnesinde acaba ne olacak merakı filmi izlemeniz için sizi teşvik ediyor. çok tatlı ayrıntılar ve zaman mefhumunun karışıklığı bazen ay ne güzel bazen bu nasıl olabilir ya dedirtiyor. he şimdi derseniz ki öyle ahım şahım bir şeyi var mı sevgilimle baş başa izlemem için değer mi ne yalan söyleyeyim yok abi ben oyumu 10-15 farklı romantik dramdan yana kullanırım(notebook, the great gatsby, love&other drugs hatta aşk tesadüfleri sever bile daha izlenilesi...)
evet sadede gelirsek ben filme 5.5/10 veriyorum çerezlik boş vaktim olsa izlerim filmi benim için. iyi seyirler.
film göl kıyısındaki evinden işi yüzünden taşınmak zorunda olan kate adlı karakterin eski evinin posta kutusuna bir mektup bırakmasıyla başlıyor. bu mektubu alan alex ise mektup tarihine baktığı zaman 2 yıl sonrası olduğunu fark ediyor. tabi klasik bir şekilde bu ikili gel zaman git zaman mektuplaşmalar vesilesiyle birbirlerine karşı bir şeyler hissetmeye başlıyorlar.
film genel olarak ağır ilerlese de ana fikrin sarsıcılığı ve final sahnesinde acaba ne olacak merakı filmi izlemeniz için sizi teşvik ediyor. çok tatlı ayrıntılar ve zaman mefhumunun karışıklığı bazen ay ne güzel bazen bu nasıl olabilir ya dedirtiyor. he şimdi derseniz ki öyle ahım şahım bir şeyi var mı sevgilimle baş başa izlemem için değer mi ne yalan söyleyeyim yok abi ben oyumu 10-15 farklı romantik dramdan yana kullanırım(notebook, the great gatsby, love&other drugs hatta aşk tesadüfleri sever bile daha izlenilesi...)
evet sadede gelirsek ben filme 5.5/10 veriyorum çerezlik boş vaktim olsa izlerim filmi benim için. iyi seyirler.
devamını gör...
köylü yazardan ironiler
ara verme , fırsat buldukça yaz, kendini fazla özletme kardeşim, zaten kafa iznine çıkan çok arkadaşımız oldu , bari senin iznin kısa sürsün lütfen, inşallah büyük bir sıkıntın yoktur, seni bekliyoruz selâmet ile gel.
devamını gör...
#sokakhayvanlarısahipsizdeğil
kendi s... keyfi için diğer insanların korku içinde yaşamasından ve zarar görmesinden hiçbir şekilde rahatsızlık duymayan varlıkların saçmalığı.
dilimizde tüy bitti kardeşim. bu hayvanlar doğal türler değil; sokakta ya da ormanda işleri yok. ya insan denetiminde olacaklar ya da hiç olmayacaklar, bu kadar basit.
hiç gelip de yaşam alanlarını işgal ettik bik bik diye ötmeyin. sanki insanlardan önce ortalık 50'li köpek çeteleriyle doluydu anasını satayım.
hayvanların yaşam alanlarını işgal ettik diyenler, aç kalıp da şehre inen kurtları görünce ellerine av tüfeğini alıp ayakları götüne vura vura hayvanları arıyor vurmak için. e az bir mama, dalak, böbrek falan taşıyaydın yanında sen de di mi kardeşim.
siz insanı delirtirsiniz...
dilimizde tüy bitti kardeşim. bu hayvanlar doğal türler değil; sokakta ya da ormanda işleri yok. ya insan denetiminde olacaklar ya da hiç olmayacaklar, bu kadar basit.
hiç gelip de yaşam alanlarını işgal ettik bik bik diye ötmeyin. sanki insanlardan önce ortalık 50'li köpek çeteleriyle doluydu anasını satayım.
hayvanların yaşam alanlarını işgal ettik diyenler, aç kalıp da şehre inen kurtları görünce ellerine av tüfeğini alıp ayakları götüne vura vura hayvanları arıyor vurmak için. e az bir mama, dalak, böbrek falan taşıyaydın yanında sen de di mi kardeşim.
siz insanı delirtirsiniz...
devamını gör...
arkadaşı mı satayım sevgiliyi mi ikilemi
hangisine daha fazla vereceklerine göre belirleyeceğim tutum.
kaça kaça sen onu de hele bir bana?
hatta toplamda güzel bir fiyat verilirse kargo benden hemen ikisini de postalarım.
para önemli. oğlağım ben la!
kimseyi kimse için satmam abi ben keyfime bakarım. ya o ya ben durumuysa bu denilen diyenler bir zahmet az ötede kumda oynasın bak işte orada. biz yetişkinlerde çayımızı yudumlarız o arada.
çav cınım.
kaça kaça sen onu de hele bir bana?
hatta toplamda güzel bir fiyat verilirse kargo benden hemen ikisini de postalarım.
para önemli. oğlağım ben la!
kimseyi kimse için satmam abi ben keyfime bakarım. ya o ya ben durumuysa bu denilen diyenler bir zahmet az ötede kumda oynasın bak işte orada. biz yetişkinlerde çayımızı yudumlarız o arada.
çav cınım.
devamını gör...
ilk kez deniz görüldüğünde hissedilenler
orhan veli’nin “gemlik'e doğru denizi göreceksin; sakın şaşırma“ (en kısa) şiirini aklıma getiren başlık.
yoksa denizin dibinde doğup büyümüş biri olarak, ilk gördüğümde ne tepki verdim hiç bilmiyorum. sadece, denizden epey uzak kaldığım (2 ay kadar) bir dönem ankara tarafından dönerken, izmit-yalova arasında otobüsün camına yapışıp öylece denizi izlediğimi hatırlıyorum.
yoksa denizin dibinde doğup büyümüş biri olarak, ilk gördüğümde ne tepki verdim hiç bilmiyorum. sadece, denizden epey uzak kaldığım (2 ay kadar) bir dönem ankara tarafından dönerken, izmit-yalova arasında otobüsün camına yapışıp öylece denizi izlediğimi hatırlıyorum.
devamını gör...
cm 01-02
geçen seneye kadar hala oynadığım efsane.bilgisayar bozuldu da öyle bıraktım.2101 e kadar gitmişliğim var yalan değil.oyun sürekli hata verince mecburen silmiştim. assane n'daye sen muhteşem bir dmc'sin!koca sezonda tek penaltı kaçırmadın.
4 milyon dolara aldığım brezilyalı sol beki iki sezon sonra 162 milyon dolara(yanlış okumadınız)satmıştım.bu da transfer rekorumdur.satın alan takım 24 ay taksitle ödeme yapmıştı.
istanbulsporla şampiyonlar ligini almıştım.
18 yıllık kariyerimde bir ilki yazayım.sahamda lig maçı 2-2 uzatmalar.çayımı alıp geldim 3-2 almışım.uzatmada kalecim ileri çıkmış ve kafayla atmış golü!enteresandı.
bir defasında da 4-2 kazandığım maçta scoreboard 3-2 yi gösteriyordu maç sonu. cm anıları bitmez.
4 milyon dolara aldığım brezilyalı sol beki iki sezon sonra 162 milyon dolara(yanlış okumadınız)satmıştım.bu da transfer rekorumdur.satın alan takım 24 ay taksitle ödeme yapmıştı.
istanbulsporla şampiyonlar ligini almıştım.
18 yıllık kariyerimde bir ilki yazayım.sahamda lig maçı 2-2 uzatmalar.çayımı alıp geldim 3-2 almışım.uzatmada kalecim ileri çıkmış ve kafayla atmış golü!enteresandı.
bir defasında da 4-2 kazandığım maçta scoreboard 3-2 yi gösteriyordu maç sonu. cm anıları bitmez.
devamını gör...
yalnız ölmek
yalnız yaşadıktan sonra yalnız ölmek pek birşey ifade etmez.
devamını gör...
istanbul'un en yaşanılası ilçesi
kişiden kişiye göre değişir ama en avrupai semti kim ne derse desin beşiktaştır.
devamını gör...
baba
yaşasaydı bugün 70 yaşını kutlayacaktık. ne büyük, şaşalı bir kutlama olacaktı kim bilir. “dile kolay kızım 70’i devirdim” diyecekti eminim. “e bu kadar mı” diye sızlanacaktı yarı şaka; “yaa babaaa” dediğimizde de tamam, tamam diye basacaktı kahkahayı. tırnağın olamazdık, olamadık da. sen hep daha büyük sürprizler bulabildin bizimkilerden. yaşamadın, kutlayamadık. belki de becerirdik bu defa be baba. gerçi hiçbirinde gözüm yok hoş, keşke yaşasaydın da sarılsaydım sana bir kez daha. gözlerin dolsaydı, yooo ne alakası var deseydin sen de.
ölüler özleyemiyordur umarım…
ölüler özleyemiyordur umarım…

devamını gör...
spor salonlarında millete salça olan tip
kendini çakal sanan ortalık malı.
aklı sıra naber begümcüm bugün çok iyi gördüm seni ehe kıps
aa azracım nasılsın göremiyorum seni ama iyisin iyi kıps
oo hocaların gülü gelmişş naber busecim kıps
diye cicilikler yaparak çok sempatik olduğunu sanar.
ama bilmiyor ki kadınlar arkasından ayy aman boşver şunu yaa diye bahsederler.
hatta dalgası bile geçiliyor.
bir tane vardı aynı böyle önüne gelene sulanan bi tipti. bi kerisinde benim jeepim var gel seni evine bırakıyım bile demişti bir kadına.
tabi onu dedikten sonra adı kadınlar arasında kart horoza çıktı.
ad takmayı sevmem veya alay etmeyi ama kaşınmıcaksın kart horozlar gibi ^^
aklı sıra naber begümcüm bugün çok iyi gördüm seni ehe kıps
aa azracım nasılsın göremiyorum seni ama iyisin iyi kıps
oo hocaların gülü gelmişş naber busecim kıps
diye cicilikler yaparak çok sempatik olduğunu sanar.
ama bilmiyor ki kadınlar arkasından ayy aman boşver şunu yaa diye bahsederler.
hatta dalgası bile geçiliyor.
bir tane vardı aynı böyle önüne gelene sulanan bi tipti. bi kerisinde benim jeepim var gel seni evine bırakıyım bile demişti bir kadına.
tabi onu dedikten sonra adı kadınlar arasında kart horoza çıktı.
ad takmayı sevmem veya alay etmeyi ama kaşınmıcaksın kart horozlar gibi ^^
devamını gör...