burak kut
türk popunun atanamamış prensi.
ilk albümü benimle oynamayı 1994'te, henüz 21 yaşındayken çıkardı. hem müziğiyle, hem tarzıyla, hem de sesiyle pek çok insanı etkiledi. öyle ki liseli kızların bir anda sevgilisi konuma geldi. ilk albümünü çıkardıktan sonraki iki senede toplam 300 konser verdi. mtv local hero ödülünü aldı.
1995'te ikinci albüm olan nereden geldim nereye gideceğim çıktı. londra'da ve new york'ta klipler çekti. o zamana dek yurtdışında klip çekmek, türk şarkıcıları arasında pek de popüler değildi. bebeto burak, özellikle new york'ta çektiği yaşandı bitti klibiyle türk popunu salladı götürdü. öylesine bir sallantı ki bu, doksanlarda ve iki binlerde yurtdışında çekilmiş çoğu klipte bebeto'dan esinlenme söz konusudur. tarkan'ın ölürüm sana'sı, rafet el roman'ın macera dolu amerika'sı ve daha fazlası... onun dönemine kadar, saçları elektrik çarpmış gibi diken diken yapmak da yoktu mesela. bebeto öylesine sallamıştı ki piyasayı, bugün dahi saçını diken yapan insanlar vardır.
ikinci albümün ardından askere giden burak, döndüğünde bıraktığı türk müziğini bulamadı. 1997'de kendi kurduğu şirketten küçük prens isimli albümü çıkardı ancak diğer albümler kadar ses getirmedi maalesef. daha sonrasında şirketi kapattı diye biliyorum. bir dönem uyarlama bir şarkı olan komple ile tutunmaya çalışsa da eski albümlerindeki vuruculuk, bundan sonraki eserlerinde olmadı.
her şeye rağmen burak kut türk popu için dönüm noktasıdır. pek çok sanatçının aksine, katıldığı programlarda ve etkinliklerde playback yapmayı pek tercih etmez. çıplak sesi bile gayet vurucudur.
ilk albümü benimle oynamayı 1994'te, henüz 21 yaşındayken çıkardı. hem müziğiyle, hem tarzıyla, hem de sesiyle pek çok insanı etkiledi. öyle ki liseli kızların bir anda sevgilisi konuma geldi. ilk albümünü çıkardıktan sonraki iki senede toplam 300 konser verdi. mtv local hero ödülünü aldı.
1995'te ikinci albüm olan nereden geldim nereye gideceğim çıktı. londra'da ve new york'ta klipler çekti. o zamana dek yurtdışında klip çekmek, türk şarkıcıları arasında pek de popüler değildi. bebeto burak, özellikle new york'ta çektiği yaşandı bitti klibiyle türk popunu salladı götürdü. öylesine bir sallantı ki bu, doksanlarda ve iki binlerde yurtdışında çekilmiş çoğu klipte bebeto'dan esinlenme söz konusudur. tarkan'ın ölürüm sana'sı, rafet el roman'ın macera dolu amerika'sı ve daha fazlası... onun dönemine kadar, saçları elektrik çarpmış gibi diken diken yapmak da yoktu mesela. bebeto öylesine sallamıştı ki piyasayı, bugün dahi saçını diken yapan insanlar vardır.
ikinci albümün ardından askere giden burak, döndüğünde bıraktığı türk müziğini bulamadı. 1997'de kendi kurduğu şirketten küçük prens isimli albümü çıkardı ancak diğer albümler kadar ses getirmedi maalesef. daha sonrasında şirketi kapattı diye biliyorum. bir dönem uyarlama bir şarkı olan komple ile tutunmaya çalışsa da eski albümlerindeki vuruculuk, bundan sonraki eserlerinde olmadı.
her şeye rağmen burak kut türk popu için dönüm noktasıdır. pek çok sanatçının aksine, katıldığı programlarda ve etkinliklerde playback yapmayı pek tercih etmez. çıplak sesi bile gayet vurucudur.
devamını gör...
olgunluk belirtileri
dünyanın kendi etrafında dönmediği anlayıp, kabul etmek.
insanları değiştirmek için uğraşmamak, oldukları gibi kabul etmek.
hayatı ve gerçeklerini anlama yolunda olduğunun farkında olmak (ben olayı çözdüm kafasında olmamak).
onay görme ihtiyacının bir hayli azalması.
saygı kavramını idrak etmeye başlamak.
insanları değiştirmek için uğraşmamak, oldukları gibi kabul etmek.
hayatı ve gerçeklerini anlama yolunda olduğunun farkında olmak (ben olayı çözdüm kafasında olmamak).
onay görme ihtiyacının bir hayli azalması.
saygı kavramını idrak etmeye başlamak.
devamını gör...
ölmedim ama hafif sürünüyorum (yazar)
nick'i gibi aradığım makaleyi zar zor bulmuş yorgunluktan "ölmedim ama hafif sürünüyorum" edalarıyla can çekişirken, makale bulmama yardımcı olmaya çalışan,iyi niyetli, mükemmel yazardır. ağlamıyorum ama hafif gözlerim doldu diyebilirim bu hareketiyle.
devamını gör...
11 kere üst üste fake hesap açan yazar
bu uludağdaki doğukan mı ? uludağda yazar olmama rağmen adını biliyorum olaya bak
(bkz: helal olsun doğukan)
(bkz: yüzümüzü kara çıkartma doğukan)
(bkz: dik dur eğilme doğukan)
(bkz: helal olsun doğukan)
(bkz: yüzümüzü kara çıkartma doğukan)
(bkz: dik dur eğilme doğukan)
devamını gör...
en iyi zombi filmi
videosunu aşağıya bıraktığım filmdir.
geriye kalanlar anca kendi aralarında yarışır.
adeta bir başyapıt.
geriye kalanlar anca kendi aralarında yarışır.
adeta bir başyapıt.
devamını gör...
11 ocak 2021 recep tayyip erdoğan açıklamaları
- "küresel ekonominin yüzde 4'ten fazla küçüldüğü bir dönemde ekonomimiz büyüdü."
- "salgına bel bağlayan kriz tellallarının payına hüsran düştü."
- "artık bu ülkede cumhurbaşkanı milletin yarısından fazlasının iradesiyle seçiliyor."
- "ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, türkiye'nin 2023 hedeflerinin önüne geçemeyecekler."
- "teröriste terörist demekten bile aciz bu sözde genel başkanı, chp seçmeninin sağduyusuna, aziz milletimizin irfanına havale ediyoruz."
- "ülkemiz ciddi bir kuraklık ile yüz yüzedir."
- "aldığımız tedbirlerle salgının hızını kestik. sağlık sistemi üzerindeki yük de önemli ölçüde hafifledi."
- "salgın tedbirlerinin vatandaşlarımız üzerinde yol açtığı sıkıntıları yakından biliyoruz."
- "vaka sayısının belirli bir sayının altına düşmesi halinde tedbirleri kademeli olarak kaldıracağız."
- "türkiye'de aşılama perşembe veya cuma günü başlayacak. rus ve ingiliz menşeli aşılarla ilgili gelişmeleri de takipteyiz."
konuşmanın tamamı
- "salgına bel bağlayan kriz tellallarının payına hüsran düştü."
- "artık bu ülkede cumhurbaşkanı milletin yarısından fazlasının iradesiyle seçiliyor."
- "ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, türkiye'nin 2023 hedeflerinin önüne geçemeyecekler."
- "teröriste terörist demekten bile aciz bu sözde genel başkanı, chp seçmeninin sağduyusuna, aziz milletimizin irfanına havale ediyoruz."
- "ülkemiz ciddi bir kuraklık ile yüz yüzedir."
- "aldığımız tedbirlerle salgının hızını kestik. sağlık sistemi üzerindeki yük de önemli ölçüde hafifledi."
- "salgın tedbirlerinin vatandaşlarımız üzerinde yol açtığı sıkıntıları yakından biliyoruz."
- "vaka sayısının belirli bir sayının altına düşmesi halinde tedbirleri kademeli olarak kaldıracağız."
- "türkiye'de aşılama perşembe veya cuma günü başlayacak. rus ve ingiliz menşeli aşılarla ilgili gelişmeleri de takipteyiz."
konuşmanın tamamı
devamını gör...
eşduyum
özellikle kendilik psikolojisi'nde, terapistin hastanın öznel yaşantılarını tüm karmaşıklığı içinde anlamasını sağlayan bir kavrayış biçimidir.
devamını gör...
barış manço vs cem karaca
gereksiz versus. ikisinden de vazgeçmem.
barış manço ft. cem karaca
her şey birbiriyle karşılaştırılmaz. onlar barış manço ve cem karaca'dır.
barış manço ft. cem karaca
her şey birbiriyle karşılaştırılmaz. onlar barış manço ve cem karaca'dır.
devamını gör...
epimenides paradoksu
giritli filozof knossoslu epimenides tarafından dillendirilen, zaman zaman yalancı paradoksu veya giritli paradoksu olarak da anılan paradoks. epimenides ölümsüz bir ifadede bulunmuş bir giritli idi; "tüm giritliler yalancıdır."
paradoksun kaynağı;
1- eğer epimenides'in önermesi doğru kabul edilirse kendisi de bir giritli olarak yalancıdır. eğer epimedines yalancıysa önermesi de yanlıştır. önermenin hem doğru hem yanlış olduğu sonucu çıkar.
2- eğer epimenides'in önermesi yanlış olduğu kabul edilirse, kendisi de giritli olan epimenides'in doğru söylüyor olması gerekir. şu halde, "tüm giritliler yalancıdır" önermesi doğru olmalıdır. yine çelişkili bir sonuç çıkar.
sonuç olarak bir önerme hem doğru hem de yanlış olamaz ve burada paradoks ortaya çıkar.
paradoksun kaynağı;
1- eğer epimenides'in önermesi doğru kabul edilirse kendisi de bir giritli olarak yalancıdır. eğer epimedines yalancıysa önermesi de yanlıştır. önermenin hem doğru hem yanlış olduğu sonucu çıkar.
2- eğer epimenides'in önermesi yanlış olduğu kabul edilirse, kendisi de giritli olan epimenides'in doğru söylüyor olması gerekir. şu halde, "tüm giritliler yalancıdır" önermesi doğru olmalıdır. yine çelişkili bir sonuç çıkar.
sonuç olarak bir önerme hem doğru hem de yanlış olamaz ve burada paradoks ortaya çıkar.
devamını gör...
pazuzu

hollywood ve oyun dünyası sektörü tarafından bize lanse edilenin aksine pazuzu kötü bir iblis değil, bilâkis babil'in ateş perisidir. yarı kuş, yarı insan şeklinde tasvir edilmiştir. iyileştirici gücü olduğu varsayildigindan, hasta çocukların boyunlarına "pazuzu"yu temsilen kolyeler asılırmış.
exorcist'te pazuzu tamamen çarptırılmıştır. çocukların ruhlarını ele geçiren bir iblis olarak lanse edilmiştir.
hatta pazuzu'yu az evvel oynanışını izlediğim "house of ashes" adlı korku oyununda, kötü bir sümer iblisi olarak lanse edilmiş gördüğümden mütevellit, işin aslını anlatmak istedim.
mısır mitolojisinde, kötü tanrı "lamaştu"ya karşı savaşan hamile kadınlar, kendilerine güç vermesi için pazuzu'yu tasvir eden kolyeler takarlarmış. lamaştu doğum yapan kadınları tehdit edermiş, kadınlar bebeklerini emzirdiği sırada bebekleri kaçırırmış.
aynı şekilde mezopotamya mitolojisinde lilith'e benzer özellikleri de vardır.
bu anekdot anadolu'da halen bile devam eden bir geleneği canlandırdı gözümde. anadolu'da alkarısı, doğu anadolu'da meyrem isimleriyle bilinen, lohusalı kadınlara musallatiyla nam salmış bir cinvâri varlığa karşı, bu lohusalı kadınlar, bakırdan yapılma bir bileklik takarlar. bu bilekligin alkarısı denen varlığı uzak tuttuğu söylenir.
mevzu bahis bu mitolojik hadise ile bizdeki bu geleneği karşılaştırınca, bizdeki tecellisinin rastlantı olduğunu pek zannetmiyorum.
şöyle ki; pazuzu kolyeleri anadolu'da bakır bileklige, lamaştu ise alkarısı'na evrilmiş.
komşu coğrafyalar, binlerce yıllık kadim bir gelenek.
ne kadar da güzel, öyle değil mi?
lamaştu hakkında görsel olarak sadece wikipedia' da temsili bir resim var fakat o resim urartu tanrısı teişaba ve aslan şivini'ye ait. lamaştu ile alâkası olduğunu sanmıyorum. buyrun;
devamını gör...
güne bir söz bırak
güzel olan sevgili değildir..sevgili olan güzeldir.
devamını gör...
parayı doğru harcamak
cnbc-e’de sabah sabah alttan bir sürü anlamadığımız kısaltmanın geçtiği piyasa programlarında en çok konuşulan konulardan biridir paranın değeri. bir türk lirası ne kadar dolar, euro, sterlin ve benzer birimleri satın alabiliyor, son zamanlarda yatırım ne yöne kayıyor, halkın alım gücü arttı mı yoksa azaldı mı gibi soruların konuşulduğu bu programlar, anlamayan için işkence, anlayan içinse parasını katlamanın yollarının gizliden gizliye anlatıldığı bir kaynaktır.
paranın geleneksel değeri ise şudur: bir file kaça doluyor evladım?
her ne kadar kulağa alelade gelse de, bilim dünyasının asla hesaba katmadığı pazarcı teyzelerimizin literatüre armağanıdır bu cümle. cümle aynı zamanda bir denklemdir; alâmet-i fârikası ise içinde aynı anda hem sosyoloji, hem ekonomi hem de fizik barındırmasıdır: filenin hacmi eşittir alınacak ürünün hacmine, para değişken, pazarlığın gücü ve alışverişe kattığı tat ise her zaman sabittir. ekonomistlerin sıkıcı anlatımı ile; eskiden 5 lira ile şu kadar kilo domates alıyorduk, şimdi şu kadar alıyoruz. oysa teyzem böyle mi anlatır?
“pazara gittim geçen, her yer ateş pahası. domatesin kilosu olmuş 15 lira. dedim, evladım emekli kadınım ben yap bir güzellik. yapmam da yapmam. yaparsın, yapmam, yaparsın, yapmam diye diye indirdim 10 liraya. yemeklik de üç beş bir şeyler bakayım dedim, hiç hoşuma giden bir şey bulamadım, hepsi hormonlu hormonlu koca koca şeyler. torunu da alıp dönerken kimi gördüm meydanda?”...ve teyze artık kopmuştur, en az iki saatlik bir maratonun başlangıç düdüğünü çalmıştır.
teyzenin bir kilo domatesten tasarruf ettiği 5 liranın değeri bir öğrenci için toplu taşımada fazladan bir bilet demektir. ya da yalnız bir adamın vapurda yiyeceği ve martılara atacağı simitlerin bütçesi. ortalama üstü bir yerde arkadaşınızı beklerken “oha lan, bir çay 5 lira olur mu?” dediğiniz ve sömüre sömüre içtiğiniz bir çayın faturasıdır 5 lira. demem o ki, her liranın iki değeri vardır. ilki; onunla satın alabilecekleriniz, ikincisi; sizin ona kattığınız değer.
bu yüzden zengin olmak önemli değildir. zenginlik bir durumdur, parayı doğru harcamak ise bir ayrıcalıktır.
para nasıl doğru harcanır?
para ile insanları köle ederek mi? batman begins’in otel sahnesini hatırlayın. bruce iki tane mankenle ile otele girer, muhabbet edilir, mankenler otelin süs havuzuna girer, piyanist şantör kılıklı bir görevli bruce’a gelir, “canım burada işler böyle işlemiyor, uzayalım lütfen” der, bruce tek bir çek yazıp oteli satın alır ve “canım değil, bruce bey diyeceksin it.” dercesine uzatır.
bu parayı doğru harcamak değildir. çünkü belirli meblağın üzerindeki herkes bunu yapabilir. parayı doğru harcamak için eşsiz şeyler satın almalısınız. elbette dünyada sadece 5 tane üretilen arabalardan, koleksiyon parçası nadir sanat eserlerinden, ya da tamamem kişiye özel yapılmış saçma sapan ürünlerden satın almayı deneyebilirsiniz…ama bu da çok sıkıcıdır. çünkü trafikte herkes gözlerini dikmiş size açık ağızlarla bakarken, siz geri kalan 4 kişinin arabaları ile ne yaptığını düşünüyor olacaksınız. aslolan her zaman eşsiz bir şeyi satın alabilmektir ve bu her zaman çok büyük finansal kaynak gerektirmez.
hedefiniz minimum harcama ile maksimum hazzı almaktır. parayı doğru harcamak için öncelikle kişi kendini satın alınabilir dünyanın dışında düşünmeye zorlamalıdır. sadece satın alabileceklerinizi değil, satın alamayacaklarınızı da düşünmelisiniz. gerçek olmayan paralara yapacağınız kazançlara sevinmeyi öğrenmelisiniz.
elbette forex işinden bahsetmiyorum, çok daha küçük düşünün.
akbil.
akbil sadedir. akbile 20 lira yüklersiniz ve o 20 lira sizi nereye ne kadar götürürse o kadar seyahat edersiniz. oysa akbilin bir başka güzelliği vardır ki, çok az kişi bunun farkına varır. akbil bir yatırım aracıdır. şoförlerin yolculara akbil basmasının yasaklanmasından beri akbil bir yatırım aracına dönüşmüştür. tekel kırılmış, piyasa herkese açılmıştır. akbili olmayan ya da kredisi bitmiş bir yolcu (aynı zamanda müşteriniz) 3,75’lik yolculuk ücreti için size 4 lira verir. çok nadir görürsünüz kuyumcu terazisi gibi şak diye 3,75 çıkartanı. sistem sizin yararınıza işler; 25 kuruş kazandınız bebeğim!
bu 25 kuruş dünyanın en harcanamaz 25 kuruşudur. çünkü 25 kuruşun reel piyasada satın alacağı bir şey yoktur. ve siz bayım, dünyanın hiçbir şey satın alamayan bozukluğu ile en zengin ekonomisti olursunuz. hiçbir para kazandırma vaadi olmayan bir piyasaya girmiş ve kazanılabilecek en yüksek parayı kazanmışsınızdır. ilk 25 kuruştan sonraki kazançlarınız ise sadece şanınızı korumak ve akbili amorti etmek üzerine kurulmuştur. ta ki, ücret 4 lira olana kadar. işte o gün, siz batacaksınız.
meta dünyasında 1 liranın alacağı şeyler bellidir; gazete, su, ekmek vs. vs. 1 lira sıkıcıdır, size lüks yaşatmaz. 1 lira ile yapacağınız şu aktiviteden sonra adrenalin için bungee jumpingyapan insanlara acıyarak bakacaksınız.
1 liraya linç satın almak.
otobüste sakin sakin giderken bir anda şunu dediğinizi düşünün: “merhabalar, ben hayatım boyunca hiç linç edilmedim ve bu tecrübeyi yaşamak istiyorum. kimseden şikayetçi olmayacağıma dair bir belgem var, tek ricam kasık bölgeme çok fazla vurmamanız. istediğiniz saniye başlayabilirsiniz arkadaşlar, servisinizin ücreti olarak da 1 liranızı anında takdim ediyorum”. herkes size deli gözüyle bakar değil mi?
sakin olun, linç gelmek üzere…
cebinizden 1 lira çıkartın. sessizce tercihen cazgır bir kadının veya size saldırma ihtimali yüksek olan bir adamın arkasına geçin. 1 liranızı işaret ve orta parmağınızın arasına sabitleyin. hedefinizin kıçının ortasından geçen çizgiden tıpkı makineden geçen bir kredi kartı gibi tek bir hamlede yavaşça geçirin 1 liranızı.
kabul edin, 2 tane su şişesinden çok daha büyük bir şey satın aldınız. hiçbir şey olmasa bile, arkadaşlar arasında anlatılacak mükemmel bir hikaye satın aldınız.
bahisleri biraz büyütelim;
sadece 50 lira ile süper kahraman olabileceğinizi biliyor muydunuz?
ay sonunu getiremeyen bir öğrenciye 50 lira verin. sorgulamayın ne yapacağını. siz zor anında yanında olmuş bir kahraman olarak hayatınıza devam edin. sizin satın aldığınız şey hayır duası vs. değil. gerçekten ihtiyacı olan başka insana yardım edebilmiş olmanın hazzı. ne unicef ne greenpeace o çocuk kadar muhtaç değil o 50 liraya. her sokağa çıktığınızda merhaba gıriinpiise yardımcı olmak ister misiniz? diye önünüzü kesen haramiler sadece kendi ekmeklerinin derdinde. ve siz güzel insan, sadece bir banknot kullanarak şehirde bir kişinin hayatını kurtardınız.
bu yüzden çok para çok mutluluk getirmez. esas maharet az para ile çok mutlu olmaktır.
p.s. bu yazının toplam maliyeti 251 lira 25 kuruştur.
paranın geleneksel değeri ise şudur: bir file kaça doluyor evladım?
her ne kadar kulağa alelade gelse de, bilim dünyasının asla hesaba katmadığı pazarcı teyzelerimizin literatüre armağanıdır bu cümle. cümle aynı zamanda bir denklemdir; alâmet-i fârikası ise içinde aynı anda hem sosyoloji, hem ekonomi hem de fizik barındırmasıdır: filenin hacmi eşittir alınacak ürünün hacmine, para değişken, pazarlığın gücü ve alışverişe kattığı tat ise her zaman sabittir. ekonomistlerin sıkıcı anlatımı ile; eskiden 5 lira ile şu kadar kilo domates alıyorduk, şimdi şu kadar alıyoruz. oysa teyzem böyle mi anlatır?
“pazara gittim geçen, her yer ateş pahası. domatesin kilosu olmuş 15 lira. dedim, evladım emekli kadınım ben yap bir güzellik. yapmam da yapmam. yaparsın, yapmam, yaparsın, yapmam diye diye indirdim 10 liraya. yemeklik de üç beş bir şeyler bakayım dedim, hiç hoşuma giden bir şey bulamadım, hepsi hormonlu hormonlu koca koca şeyler. torunu da alıp dönerken kimi gördüm meydanda?”...ve teyze artık kopmuştur, en az iki saatlik bir maratonun başlangıç düdüğünü çalmıştır.
teyzenin bir kilo domatesten tasarruf ettiği 5 liranın değeri bir öğrenci için toplu taşımada fazladan bir bilet demektir. ya da yalnız bir adamın vapurda yiyeceği ve martılara atacağı simitlerin bütçesi. ortalama üstü bir yerde arkadaşınızı beklerken “oha lan, bir çay 5 lira olur mu?” dediğiniz ve sömüre sömüre içtiğiniz bir çayın faturasıdır 5 lira. demem o ki, her liranın iki değeri vardır. ilki; onunla satın alabilecekleriniz, ikincisi; sizin ona kattığınız değer.
bu yüzden zengin olmak önemli değildir. zenginlik bir durumdur, parayı doğru harcamak ise bir ayrıcalıktır.
para nasıl doğru harcanır?
para ile insanları köle ederek mi? batman begins’in otel sahnesini hatırlayın. bruce iki tane mankenle ile otele girer, muhabbet edilir, mankenler otelin süs havuzuna girer, piyanist şantör kılıklı bir görevli bruce’a gelir, “canım burada işler böyle işlemiyor, uzayalım lütfen” der, bruce tek bir çek yazıp oteli satın alır ve “canım değil, bruce bey diyeceksin it.” dercesine uzatır.
bu parayı doğru harcamak değildir. çünkü belirli meblağın üzerindeki herkes bunu yapabilir. parayı doğru harcamak için eşsiz şeyler satın almalısınız. elbette dünyada sadece 5 tane üretilen arabalardan, koleksiyon parçası nadir sanat eserlerinden, ya da tamamem kişiye özel yapılmış saçma sapan ürünlerden satın almayı deneyebilirsiniz…ama bu da çok sıkıcıdır. çünkü trafikte herkes gözlerini dikmiş size açık ağızlarla bakarken, siz geri kalan 4 kişinin arabaları ile ne yaptığını düşünüyor olacaksınız. aslolan her zaman eşsiz bir şeyi satın alabilmektir ve bu her zaman çok büyük finansal kaynak gerektirmez.
hedefiniz minimum harcama ile maksimum hazzı almaktır. parayı doğru harcamak için öncelikle kişi kendini satın alınabilir dünyanın dışında düşünmeye zorlamalıdır. sadece satın alabileceklerinizi değil, satın alamayacaklarınızı da düşünmelisiniz. gerçek olmayan paralara yapacağınız kazançlara sevinmeyi öğrenmelisiniz.
elbette forex işinden bahsetmiyorum, çok daha küçük düşünün.
akbil.
akbil sadedir. akbile 20 lira yüklersiniz ve o 20 lira sizi nereye ne kadar götürürse o kadar seyahat edersiniz. oysa akbilin bir başka güzelliği vardır ki, çok az kişi bunun farkına varır. akbil bir yatırım aracıdır. şoförlerin yolculara akbil basmasının yasaklanmasından beri akbil bir yatırım aracına dönüşmüştür. tekel kırılmış, piyasa herkese açılmıştır. akbili olmayan ya da kredisi bitmiş bir yolcu (aynı zamanda müşteriniz) 3,75’lik yolculuk ücreti için size 4 lira verir. çok nadir görürsünüz kuyumcu terazisi gibi şak diye 3,75 çıkartanı. sistem sizin yararınıza işler; 25 kuruş kazandınız bebeğim!
bu 25 kuruş dünyanın en harcanamaz 25 kuruşudur. çünkü 25 kuruşun reel piyasada satın alacağı bir şey yoktur. ve siz bayım, dünyanın hiçbir şey satın alamayan bozukluğu ile en zengin ekonomisti olursunuz. hiçbir para kazandırma vaadi olmayan bir piyasaya girmiş ve kazanılabilecek en yüksek parayı kazanmışsınızdır. ilk 25 kuruştan sonraki kazançlarınız ise sadece şanınızı korumak ve akbili amorti etmek üzerine kurulmuştur. ta ki, ücret 4 lira olana kadar. işte o gün, siz batacaksınız.
meta dünyasında 1 liranın alacağı şeyler bellidir; gazete, su, ekmek vs. vs. 1 lira sıkıcıdır, size lüks yaşatmaz. 1 lira ile yapacağınız şu aktiviteden sonra adrenalin için bungee jumpingyapan insanlara acıyarak bakacaksınız.
1 liraya linç satın almak.
otobüste sakin sakin giderken bir anda şunu dediğinizi düşünün: “merhabalar, ben hayatım boyunca hiç linç edilmedim ve bu tecrübeyi yaşamak istiyorum. kimseden şikayetçi olmayacağıma dair bir belgem var, tek ricam kasık bölgeme çok fazla vurmamanız. istediğiniz saniye başlayabilirsiniz arkadaşlar, servisinizin ücreti olarak da 1 liranızı anında takdim ediyorum”. herkes size deli gözüyle bakar değil mi?
sakin olun, linç gelmek üzere…
cebinizden 1 lira çıkartın. sessizce tercihen cazgır bir kadının veya size saldırma ihtimali yüksek olan bir adamın arkasına geçin. 1 liranızı işaret ve orta parmağınızın arasına sabitleyin. hedefinizin kıçının ortasından geçen çizgiden tıpkı makineden geçen bir kredi kartı gibi tek bir hamlede yavaşça geçirin 1 liranızı.
kabul edin, 2 tane su şişesinden çok daha büyük bir şey satın aldınız. hiçbir şey olmasa bile, arkadaşlar arasında anlatılacak mükemmel bir hikaye satın aldınız.
bahisleri biraz büyütelim;
sadece 50 lira ile süper kahraman olabileceğinizi biliyor muydunuz?
ay sonunu getiremeyen bir öğrenciye 50 lira verin. sorgulamayın ne yapacağını. siz zor anında yanında olmuş bir kahraman olarak hayatınıza devam edin. sizin satın aldığınız şey hayır duası vs. değil. gerçekten ihtiyacı olan başka insana yardım edebilmiş olmanın hazzı. ne unicef ne greenpeace o çocuk kadar muhtaç değil o 50 liraya. her sokağa çıktığınızda merhaba gıriinpiise yardımcı olmak ister misiniz? diye önünüzü kesen haramiler sadece kendi ekmeklerinin derdinde. ve siz güzel insan, sadece bir banknot kullanarak şehirde bir kişinin hayatını kurtardınız.
bu yüzden çok para çok mutluluk getirmez. esas maharet az para ile çok mutlu olmaktır.
p.s. bu yazının toplam maliyeti 251 lira 25 kuruştur.
devamını gör...
esenlikler
arapça merhaba ve selamun aleyküm demek yerine "esenlikler", "esenlik(ler) dilerim" demek daha iyidir. hem türkçe hem de daha güzel. bir türk dilinden utanıp da arapça selamun aleyküm denemelidir. kültürel özenti olmak yerine kendi dilimizi kullanmalıyız.
devamını gör...
yaşlı bir insanı dövmek
karşınızda yaşlı genç farketmez gücünüzün yeteceği birisi varsa ona şiddet uygulamak terbiyesizlik saygısızlıktır . yapmayın diyeceğim ama bunu okuyan gözler sözlükte olduğuna göre kendinden zayıf birine şiddet uygulamazlar zannetmiyorum .
devamını gör...
dead ringers
türkçe'ye "ölü ikizler" diye çevrilmiş 1988 yapımı david croenberg filmidir. bu film oldukça iç karartıcı , özellikle finali ruhumu söküp aldı sanki benden. çok çarpıcıydı. elliot ve beverly adında jinekolog ikizler birbirlerini tamamlıyorlar. biri kadınlar konusunda çok rahatken diğeri çok utangaç ve neredeyse aynı hayatı paylaşıyorlar hatta kadınları bile ancak beverly bir kadına aşık olunca ikizlerin yaşamı altüst oluyor.
beverly aşık olunca kendisini kaybediyor. tüm çalışmaları kendisi yapıyor ama konuşmaları kardeşi yaptığından dolayı sanki hak ettiğini almıyormuş gibi hissediyor ve özgüvensizlik duyuyor. özgüvensizliğinden ve kendi bilinçaltında yaşadığı korkulardan sebep uyuşturucuya başlıyor. ölümden falan dönüyor hatta kardeşi elliot ise her ne kadar onu kurtarmaya çalışsa da başarılı olamıyor. kardeşinin kötü olduğunu görmek onunda psikolojik açıdan mahvolmasına yol açıyor çünkü elliot bütün şöhretinin ve başarısının kardeşi beverly sayesinde olduğunu düşünüyor. " o olmassa ben de olmam , biz birbirimize senkronizeyiz" deyip kendi de uyuşturucuya başlıyor. açıkçası filmin ana teması aşk ama beverly ve claire arasındaki aşkı asla asla hissedemedim. claire zaten filmin belli bir noktasında yok ancak beverly claire ile birlikteyken düzeliyor. filmin sonunda beverly kardeşi elliot'u öldürüyor.
jeremy ırons'un oyunculuğuna şapka çıkarmak gerekiyor. gerçekten çok büyük bir işin altından kalkmış. hatta bir süre sonra kendisi bile karakterleri karıştırmaya başlamış. kesinlikle film genel hatlarıyla çok başarılı ama derinlere inince bariz bir sorun olduğu anlaşılıyor. sanki belli duygular seyirciye tam verilmemiş ya da anlatmak isteneni tam olarak anlatamamış gibi .
beverly aşık olunca kendisini kaybediyor. tüm çalışmaları kendisi yapıyor ama konuşmaları kardeşi yaptığından dolayı sanki hak ettiğini almıyormuş gibi hissediyor ve özgüvensizlik duyuyor. özgüvensizliğinden ve kendi bilinçaltında yaşadığı korkulardan sebep uyuşturucuya başlıyor. ölümden falan dönüyor hatta kardeşi elliot ise her ne kadar onu kurtarmaya çalışsa da başarılı olamıyor. kardeşinin kötü olduğunu görmek onunda psikolojik açıdan mahvolmasına yol açıyor çünkü elliot bütün şöhretinin ve başarısının kardeşi beverly sayesinde olduğunu düşünüyor. " o olmassa ben de olmam , biz birbirimize senkronizeyiz" deyip kendi de uyuşturucuya başlıyor. açıkçası filmin ana teması aşk ama beverly ve claire arasındaki aşkı asla asla hissedemedim. claire zaten filmin belli bir noktasında yok ancak beverly claire ile birlikteyken düzeliyor. filmin sonunda beverly kardeşi elliot'u öldürüyor.
jeremy ırons'un oyunculuğuna şapka çıkarmak gerekiyor. gerçekten çok büyük bir işin altından kalkmış. hatta bir süre sonra kendisi bile karakterleri karıştırmaya başlamış. kesinlikle film genel hatlarıyla çok başarılı ama derinlere inince bariz bir sorun olduğu anlaşılıyor. sanki belli duygular seyirciye tam verilmemiş ya da anlatmak isteneni tam olarak anlatamamış gibi .
devamını gör...
gönül kime emanet edilir sorunsalı
emanet ehline verilir.
gönlüyle bakan insana gönül verilirse kıymet bilir, sever, sayar.
kıymet görmek için de kıymetli olmak önemlidir.
gönlüyle bakan insana gönül verilirse kıymet bilir, sever, sayar.
kıymet görmek için de kıymetli olmak önemlidir.
devamını gör...
aykut (yazar)
yayındaşım, kankam, varoluşşal sancılarını sevdiğimdir.
tanım: kutlu, uğurlu anlamına gelen isim.
bence ismiyle müsemma, kendince hayattan o şekilde bir feedback alamayan brom.
lep demeden leblebiyi anlayan,
hayatla, kendiyle ya da benimle kavga ederken dahi bi şeyler katan
güzel günler göreceğiz güneşli günler demek istediğimdir.
tanım: kutlu, uğurlu anlamına gelen isim.
bence ismiyle müsemma, kendince hayattan o şekilde bir feedback alamayan brom.
lep demeden leblebiyi anlayan,
hayatla, kendiyle ya da benimle kavga ederken dahi bi şeyler katan
güzel günler göreceğiz güneşli günler demek istediğimdir.
devamını gör...


