normal sözlük’ü bırakmak
arada girip okursun, bir kaç entry girersin, hayatına devam edersin. neden bu kadar içselleştiriyorsunuz bu platformları hayret doğrusu.
devamını gör...
sözlük radyosu
bir cumartesi gece yarısı için en muazzam freddy mercury şarkılarını ardı ardına çalan radyodur. playlistle, sevgili makinist'in yayının ardından bu geceyi arşa çıkarıyor.
devamını gör...
tanımadığımız insanlara merhaba demek
artık günümüzde çok zor olsa da inanın her insanın her insana merhaba diyebilmesi bir ihtiyaç, bir değerdir. varlığından haberdar olduğumuz halde belki çekindiğimiz belki korktuğumuz için yok saydığımız insanların dünyasına bir ışık yakmak, belki içerisinde bulunduğu girdaptan onları bir merhaba ile çekip almak zahmeti az, mükafatı ise oldukça büyük nitelikli bir iştir. öncelikle birisinin elinden tuttuğunuz da (yardım etmek anlamında) kendinizi kuşlar gibi özgür ve hafif hissedersiniz, garip bir mutluluk içinizi sarar. sanki o gün dünyaya gelme sebebiniz olan işi başarıyla tamamlamış gibi mutlu olursunuz. sanki gizli bir el omzunuza dokunup size usulca "aferin" der. türkiye sadece kötü insanların yaşadığı yada her gün sadece binlerce kötülüğün yaşandığı bir ülke değildir. böyle olmaması ise sadece bizim elimizde. küçük diye hiçbir iyiliği küçümsememek gerekiyor. bir fidan gibi düşünün, hangi gönülde nasıl bir çınara dönüşeceğini bilemezsiniz.
devamını gör...
friedrich nietzsche sözleri
devamını gör...
moderatörlerin tanım beğenmesi
iyi yazmışım ha diyip gururlanıyorum.
devamını gör...
hayata dair gülümseten detaylar
kucuk cocuklarin* ne kadar guzelsin diye iltifatta bulunmalari
devamını gör...
kedi öpmek
çok rahatlatan birşey. benimkileri öpünce gözlerini falan kapatıveriyolar, tekrar öpesim geliyor.
devamını gör...
akıştan nickler geçiyor ben geçmiyorum burukluğu
bir gün bizi de sevecekler be albayım.. bir gün biz de akıştan geçeceğiz..
devamını gör...
yaz gelince her şeyin düzeleceğini zannetmek
bu benimdir arkadaşlar. yaz gelince havaların düzelmesi ile herşeyin yoluna gireceğine inanıyorum. yalan vallahi yalan billahi yalan..
yaz gelmesi ile sıcak havalardan şikayet edip ramazanda da uyku düzeninimizin bok olması ile birlikte hayatımız tepe taklak olacak. arkadaşlarınız dışarı çıkarmaya çalışacak ve evde yatmak biraz da hayal olacak gibi gözüküyor.
benim gibi yaza ümit bağlamayın. büyük ihtimalle her şey daha kötü olacak.
yaz gelmesi ile sıcak havalardan şikayet edip ramazanda da uyku düzeninimizin bok olması ile birlikte hayatımız tepe taklak olacak. arkadaşlarınız dışarı çıkarmaya çalışacak ve evde yatmak biraz da hayal olacak gibi gözüküyor.
benim gibi yaza ümit bağlamayın. büyük ihtimalle her şey daha kötü olacak.
devamını gör...
hangi yazar gözünde nasıl canlanıyor sorusu
devamını gör...
hayatında hiç kimseyle tartışmayan insan
cımbızla olmak suretiyle tek tek sinirlerini aldırmış, minnoş insandır. hayatın tadına varamamıştır. kaos, kavga, gürültü, tartışma insan fıtratında olduğundan mütevellit, bir yanı eksik kalmıştır.
devamını gör...
hüsn-ü aşk
günümüz türkçesiyle güzellik ve aşk, şeyh galip tarafından yazılan 2041 beyitten oluşan mesnevidir. eserin kahramanları güzellik (hüsn) ve güzelliğe yönelişin sonucu olan aşktır. bir kabilede bir kız bir de erkek çocuk doğar, erkeğe aşk kıza hüsn ismini verirler.
öğrenim zamanları gelince ikisi de edep okuluna giderler, bu okulda mollâ-yı cünun isimli büyük bir hoca vardır. bu sıralarda hüsn aşk'a aşık olur. ikisi zaman zaman mânâ gezinti yerine gidip sohbet ederler. bu gezinti yerinde suhan isimli bir mihmandâr (misafir ağırlayan kişi) vardır ki bu kişi her şeyi bilen çok büyük bir insandır.
fakat, hayret isimli kudretli bir kişi hüsn ile aşk'ın görüşmesine mani olur. aşk'ın gayret adında bir lalası vardır ve sonunda ikisi aşk'ın gidip hüsn'ü kabile büyüklerinden istemesi konusunda anlaşırlar. kabile büyükleri ise aşk'ın bu arzusuyla alay eder ve eğer hüsn'e kavuşmak istiyorsa (b: kalb ülkesine gidip kimyâ`yı alıp gelmesi gerektiğini söylerler. yolun ne denli zorlu ve korkunç olduğunu da anlatırlar,) aşk yolda dev, cin ve cadılarla karşılaşacak, ateşten bir denizden geçmek zorunda kalacaktır.
aşk ile gayret kalb ülkesine yola koyulurlar ve başlarından birçok badireler geçer. her badirede onları suhan kurtarır. mutlu sonla biten hikâyede; işin sonunda aşk'ın hüsn'ü kendinden ayrı sanmasının onu yanlış yollara düşüren şey olduğunu, aslında aşk'ın hüsn, hüsn'ün de aşk olduğunu, birlikte ikiliğin var olmayacağını aslın birlik olduğu mesajı ile karşılaşılır.
kahraman ve yerlerin isimlerinden hikâyenin sonucuna kadar neredeyse her unsur tasavvufi bir anlam taşımaktadır.
eserden bazı alıntılar...
gönül gamı anlatılamaz ama ateş gibidir; gizlenemez de.
gerçek inançtan haberin olsun; sana allâh’la bir peygamber yeter.
söz, gönüle de, cana da, harmana düşen şimşek gibidir; yandığı yerden ayrılmaması gerek.
ey gül-i rana..! ömrün beş mevsimi var: aşk, hasret, yalnızlık, vuslat ve hüzün. sahi, sen hangi mevsimdesin?
hüsn'ü görmek isteyen rûha aşk, safâ aynasını verir. rûh, aynada kendisini görür, hüsn'ü gördüm sanır ve candan vurulur.
sözün kısası şu ki gamı anlatmak azıcık lafla olmadığı gibi etraflıca anlatılsa da hulasa edilmesi mümkün değil. derd alemidir bu; ateşli gönlün kıvılcımları öylesine yıldızlardır ki göklerin haritası bile onları almaya kafi gelmez.
aşk'a âit sözler söylüyorsun, kimi arıyorsun bu sözleri duyacak, anlayacak!
her şey koşar, aslına ulaşır...
öğrenim zamanları gelince ikisi de edep okuluna giderler, bu okulda mollâ-yı cünun isimli büyük bir hoca vardır. bu sıralarda hüsn aşk'a aşık olur. ikisi zaman zaman mânâ gezinti yerine gidip sohbet ederler. bu gezinti yerinde suhan isimli bir mihmandâr (misafir ağırlayan kişi) vardır ki bu kişi her şeyi bilen çok büyük bir insandır.
fakat, hayret isimli kudretli bir kişi hüsn ile aşk'ın görüşmesine mani olur. aşk'ın gayret adında bir lalası vardır ve sonunda ikisi aşk'ın gidip hüsn'ü kabile büyüklerinden istemesi konusunda anlaşırlar. kabile büyükleri ise aşk'ın bu arzusuyla alay eder ve eğer hüsn'e kavuşmak istiyorsa (b: kalb ülkesine gidip kimyâ`yı alıp gelmesi gerektiğini söylerler. yolun ne denli zorlu ve korkunç olduğunu da anlatırlar,) aşk yolda dev, cin ve cadılarla karşılaşacak, ateşten bir denizden geçmek zorunda kalacaktır.
aşk ile gayret kalb ülkesine yola koyulurlar ve başlarından birçok badireler geçer. her badirede onları suhan kurtarır. mutlu sonla biten hikâyede; işin sonunda aşk'ın hüsn'ü kendinden ayrı sanmasının onu yanlış yollara düşüren şey olduğunu, aslında aşk'ın hüsn, hüsn'ün de aşk olduğunu, birlikte ikiliğin var olmayacağını aslın birlik olduğu mesajı ile karşılaşılır.
kahraman ve yerlerin isimlerinden hikâyenin sonucuna kadar neredeyse her unsur tasavvufi bir anlam taşımaktadır.
eserden bazı alıntılar...
gönül gamı anlatılamaz ama ateş gibidir; gizlenemez de.
gerçek inançtan haberin olsun; sana allâh’la bir peygamber yeter.
söz, gönüle de, cana da, harmana düşen şimşek gibidir; yandığı yerden ayrılmaması gerek.
ey gül-i rana..! ömrün beş mevsimi var: aşk, hasret, yalnızlık, vuslat ve hüzün. sahi, sen hangi mevsimdesin?
hüsn'ü görmek isteyen rûha aşk, safâ aynasını verir. rûh, aynada kendisini görür, hüsn'ü gördüm sanır ve candan vurulur.
sözün kısası şu ki gamı anlatmak azıcık lafla olmadığı gibi etraflıca anlatılsa da hulasa edilmesi mümkün değil. derd alemidir bu; ateşli gönlün kıvılcımları öylesine yıldızlardır ki göklerin haritası bile onları almaya kafi gelmez.
aşk'a âit sözler söylüyorsun, kimi arıyorsun bu sözleri duyacak, anlayacak!
her şey koşar, aslına ulaşır...
devamını gör...
normal sözlük’e girince bildirim görmek
heyecanlandırıp mutlu ediyor itiraf etmek gerekirse. sözlükte olmadığın vakitlerde birilerinin seni okuduğunu en azından merak ettiğini gösterir...yani öyle olmalı di mi, hı? öyle olsun ya lütfen.
devamını gör...
biz de gezerdik siz gibi siz de geleceksiniz biz gibi
"sağ olmanıza güvenmeyin, dönüp dolaşıp geleceğiniz yer burası" temalı bir mezar taşı yazısı. saçma sapan hayatlar yaşayanları biraz düşünmeye sevk etmesi umulur.
devamını gör...
sözlüğün düz yazarları
diğerleri yamuk mu oluyor o halde.
devamını gör...
zannedersem tek eksiğimiz buydu
hah! bir bu eksikti cümlesine alternatif olarak kullanılabilecek bir cümle.
zed's dead baby ukdesi.
zed's dead baby ukdesi.
devamını gör...
spartakus
spartaküs benim!
eğer herkes bu kadar içten ve yürekten kurabilmiş olsaydı bu cümleyi, tarihin akışı bambaşka olurdu. kraldan ziyade kralcı olanların yaptıkları hatalar, kahramanlar çöplüğü yaratmaz, spartaküs gibilerin burnuna ot tıkanmazdı! çöplük diyorum, zira birer atıkmış gibi davranıyorlar onlara…
başlangıca değil, sona bakıyorlar. ve başkaldırının tarihini, acı sonlara atıf yaparak lanetli birer son söz haline getiriyorlar. böylece göreceli anlamda başarıya ulaşmayan her başkaldırının acı sonunu insanların zihinlerine kazıyorlar. korkuyu körüklüyorlar. isyan ateşini küllendiriyorlar.
spartaküs’ün son söz haline getirilmesi ve kimilerince itibarsızlaştırılması da aynı oyunun bir parçası. hikâye’ye hep thurium’dan başlıyorlar. oysa thurium şehrinde olanlar, bakmasını bilenler için sadece bir ders niteliği arz ediyor, tıpkı ispanya iç savaşında yaşananlar gibi…
oysa hikâyenin başına gitmek gerek! bir an için kendinizi, o dönemlerde herhangi bir savaşta esir düşmüş bir trak ya da galya’lı olarak hayal edin. köleleştiriliyorsunuz, bu da yetmiyor tüm alt soylarınız köleleştiriliyor. bütün haklarınızı kaybediyorsunuz. sizi yakalayan askerlerin ya da onlardan sizi satın alan romalıların malı haline geliyorsunuz…
buradaki mal kavramı mecazi değil. hukuki! zira roma hukuku sizi mal olarak görüyor…
sahibiniz üzerinizdeki tüm kullanım haklarına sahip. sizi dövebilir, öldürebilir, istediği gibi ikame edebilir… ve kimse ondan bu yaptıkları için hesap soramaz…
çocuklarınız, köle doğuyor! bildiğiniz şey; onlarında tıpkı sizin gibi mal olarak kullanılacağı…
belki siz esir düşmemiş olsanız bunlardan hiçbiri yaşanmayacaktı. durumdan bir nevi siz sorumlusunuz…
ne için mücadele ederdiniz? ya da kim için? başarısız olacağınızı düşünseniz bile böyle bir yaşamdan kurtulmak için en azından bir şeyler dener miydiniz?
elbette herkesin bu sorulara cevabı farklı olabilir. spartaküs’ün cevabı ise fark yaratan cinsten olmuştur.
yaşanan olumsuz örnekleri bilmesine rağmen, körüklenen korkunun esiri olmamıştır.
onun gözünü ne apuli’nin çarmıha gerilen 7500 adamı ne de sicilya’daki köle katliamları korkutmuştur.
o doğruluğuna inandığı şeyi yapmış, prometheus ’un kendisine fısıldadığı düşünceyi tüm insanlarına haykırmıştır;
özgürlük!
ve thurium kentinde tekrarlanan bir hikâye karşılar bizi, bir epimetheus ortaya çıkar, her şey tuzla buz olur…
zaaf! egemenlerin kullandığı zayıf yanımızın adıysa,
ihanet! egemenlerin kullanımına sunduğumuz aşağılık yanımızın adıdır!
roma’da isyan ateşi söner, spartaküs’ün bedeni parçalara ayrılır, sahi, o dönem epimetheus’ unun adını hatırlayabilen var mı aranızda?
sanmam…
ama bir başka yerde, birileri, bir şekilde spartaküs’ün adını hatırlayacaktır/hatırlamıştır da...
eğer herkes bu kadar içten ve yürekten kurabilmiş olsaydı bu cümleyi, tarihin akışı bambaşka olurdu. kraldan ziyade kralcı olanların yaptıkları hatalar, kahramanlar çöplüğü yaratmaz, spartaküs gibilerin burnuna ot tıkanmazdı! çöplük diyorum, zira birer atıkmış gibi davranıyorlar onlara…
başlangıca değil, sona bakıyorlar. ve başkaldırının tarihini, acı sonlara atıf yaparak lanetli birer son söz haline getiriyorlar. böylece göreceli anlamda başarıya ulaşmayan her başkaldırının acı sonunu insanların zihinlerine kazıyorlar. korkuyu körüklüyorlar. isyan ateşini küllendiriyorlar.
spartaküs’ün son söz haline getirilmesi ve kimilerince itibarsızlaştırılması da aynı oyunun bir parçası. hikâye’ye hep thurium’dan başlıyorlar. oysa thurium şehrinde olanlar, bakmasını bilenler için sadece bir ders niteliği arz ediyor, tıpkı ispanya iç savaşında yaşananlar gibi…
oysa hikâyenin başına gitmek gerek! bir an için kendinizi, o dönemlerde herhangi bir savaşta esir düşmüş bir trak ya da galya’lı olarak hayal edin. köleleştiriliyorsunuz, bu da yetmiyor tüm alt soylarınız köleleştiriliyor. bütün haklarınızı kaybediyorsunuz. sizi yakalayan askerlerin ya da onlardan sizi satın alan romalıların malı haline geliyorsunuz…
buradaki mal kavramı mecazi değil. hukuki! zira roma hukuku sizi mal olarak görüyor…
sahibiniz üzerinizdeki tüm kullanım haklarına sahip. sizi dövebilir, öldürebilir, istediği gibi ikame edebilir… ve kimse ondan bu yaptıkları için hesap soramaz…
çocuklarınız, köle doğuyor! bildiğiniz şey; onlarında tıpkı sizin gibi mal olarak kullanılacağı…
belki siz esir düşmemiş olsanız bunlardan hiçbiri yaşanmayacaktı. durumdan bir nevi siz sorumlusunuz…
ne için mücadele ederdiniz? ya da kim için? başarısız olacağınızı düşünseniz bile böyle bir yaşamdan kurtulmak için en azından bir şeyler dener miydiniz?
elbette herkesin bu sorulara cevabı farklı olabilir. spartaküs’ün cevabı ise fark yaratan cinsten olmuştur.
yaşanan olumsuz örnekleri bilmesine rağmen, körüklenen korkunun esiri olmamıştır.
onun gözünü ne apuli’nin çarmıha gerilen 7500 adamı ne de sicilya’daki köle katliamları korkutmuştur.
o doğruluğuna inandığı şeyi yapmış, prometheus ’un kendisine fısıldadığı düşünceyi tüm insanlarına haykırmıştır;
özgürlük!
ve thurium kentinde tekrarlanan bir hikâye karşılar bizi, bir epimetheus ortaya çıkar, her şey tuzla buz olur…
zaaf! egemenlerin kullandığı zayıf yanımızın adıysa,
ihanet! egemenlerin kullanımına sunduğumuz aşağılık yanımızın adıdır!
roma’da isyan ateşi söner, spartaküs’ün bedeni parçalara ayrılır, sahi, o dönem epimetheus’ unun adını hatırlayabilen var mı aranızda?
sanmam…
ama bir başka yerde, birileri, bir şekilde spartaküs’ün adını hatırlayacaktır/hatırlamıştır da...
devamını gör...
ne eşek herif imiş
osmanlı'nın ilk daimi fransız elçisi seyyid ali efendi*'nin "fransızlardan düşmanlık beklenmemesi" minvalindeki önerisiyle, napoléon bonaparte'ın mısır'a asker çıkarttığı haberi aynı gün istanbul'a ulaşınca; dönemin padişahı üçüncü selim tarafından mektubunun kenarına atılan derkenar.
koskoca padişahın koskoca bir bürokrat hakkında ulu orta böyle bahsetmesi çok garibime gitmişti zamanında.*
koskoca padişahın koskoca bir bürokrat hakkında ulu orta böyle bahsetmesi çok garibime gitmişti zamanında.*
devamını gör...
banka
güney afrika cumhuriyeti'nde bankaya pat diye giremezsiniz. bim'deki gibi iki kapısı vardır ve manyetik, mıknatıslı kapıdır. tek kişi olarak girmelisiniz çünkü iki yada daha fazla kişi varsa ikinci kapı açılmıyor. ilk kapıyı açarsınız ve kapının kapanmasını beklersiniz, çünkü ilk kapı kapanmadan ikinci kapı açılmaz. bir ara hırsızlar toplu halde bankaya girip, soyup kaçtıkları için bu kapılar yapılmış. çıkıştada aynı şekilde beklemelisiniz.
bankaya para yatırdığınız için paranız kesilir, her çekişte paranız kesilir... hırsızlık, gasp çok olduğundan sizin paranızı koruyoruz o yüzden yatırsanızda, çeksenizde paranızı keseriz, işinize gelirse derler.
bankaya para yatırdığınız için paranız kesilir, her çekişte paranız kesilir... hırsızlık, gasp çok olduğundan sizin paranızı koruyoruz o yüzden yatırsanızda, çeksenizde paranızı keseriz, işinize gelirse derler.
devamını gör...

