radyoaktivite
kararsız atom çekirdeklerinin kararlı duruma gelmek için yaptığı bozunma olayı.
buraya biraz detay yazayım.
durup dururken bir çekirdek neden bozunuma uğramak ister? tabii ki durup dururken değildir bu. çekirdek, proton ve nötronların bulunduğu kısmıdır atomun. nötronlar elektriksel olarak yüksüzdür ama protonlar için aynı şeyi söyleyemeyiz. bunlar pozitif yüklü parçacıklardır.
iki parçacık aynı türden yüklere sahipse aralarında bir itme kuvveti oluşur. yani iki parçacık da pozitif ya da iki parçacık da negatif yüklüyse bunlar birbirini itecektir. eğer biri pozitif diğeri negatif yüklüyse birbirlerini çekerler.
belirli bir proton sayısına kadar çekirdekte bir sıkıntı yaşanmaz. atom numarası ve dolayısıyla proton sayısı artmaya başladıkça bu itme kuvvetleri problem oluşturmaya başlar. öyle bir atom numarası * ve proton sayısına geliriz ki artık itme kuvvetleri, protonların bir arada durmasını neredeyse imkânsız hale getirir. bunun sonucu olarak da atom, çekirdeğinden proton atmak ister. ancak bu öyle kolay bir iş değildir. çünkü...
burada ilginç bir durum geçerli. normal şartlarda elinizde 1 kiloluk bir yük varsa, aynı elinize 1 kiloluk yük daha alırsanız, elinizde toplam 2 kilo olur. fakat atom çekirdeği ilginç bir şekilde, içindeki parçacıkların toplam kütlesinden daha düşük bir kütleye sahiptir. zira burada bir bağlanma enerjisi söz konusudur ve bunun sorumlusu çekirdek içinde geçerli olan güçlü nükleer kuvvetlerdir. bu kuvvetlerin etkisi altındaki protonlar, normalde sahip olduklarından daha düşük kütle değerine sahip olurlar. eğer bir protonu çekirdekten atmaya çalışırsanız, çekirdeğin biraz enerji kazanması ve protonun serbest hale geçebilmek için esas kütlesini geri kazanması gerekir. nötron için de bu durum geçerlidir.
ancak güzel bir çıkış yolu vardır: çekirdekten tek bir proton ya da tek bir nötron atmak yerine bir alfa parçacığını atmak. yukarıda söylediğim durum bu parçacık için geçerli değildir çünkü bu zaten kendi içerisinde özerk diyebileceğimiz sıkı bağlı bir yapıdır. kendi başına sahip olduğu bağlanma enerjisi yeterince büyüktür. çekirdek de sırf protonlardan kurtulmak için nötronları kaybetmeyi göze alır. böylece çekirdekten 2 proton birden atılmış olur ve elektriksel itme kuvveti, her atılan protonla beraber biraz daha hafifler. çekirdek gittikçe kararlı duruma yaklaşır.
buraya kadar anlattığım olay, alfa bozunumu sürecidir ve çok ağır atomlarda gerçekleşir.
***
alfayı gördük. beta bozunumunda neler olur?
burada da çekirdek içerisindeki dengesiz parçacık dağılımı söz konusudur. örneğin azot 7 protonu ve 7 nötronu olan hafif bir elementtir. karbon-14 ise 6 proton 8 nötrona sahiptir. yani her ikisi de toplamda aynı nükleon sayısına sahipse de, birindeki denge durumu diğerinde bulunmaz. zayıf nükleer kuvvetlerin öncülüğüyle bozunum gerçekleşir ve kararsız olan karbon atomu, 1 elektron ve 1 nötrino yayarak kendisini kararlı olan azot atomuna dönüştürür.
atom numarası 18 olan elemente geldiğimizde, bu elementin de nötron sayısını artırmaya yönelik bozunuma uğradığını görürüz. flor-18, yine 1 elektron ve 1 nötrino eşliğinde oksijen-18'e dönüşür. bu da bozunum geçirmenin ikinci yoludur.
üçüncü ve son yol da bir nötronun, bir protonun yerini almasıdır. elektron yakalama adı da verilen bu süreç sonunda, çekirdek etrafındaki elektronlardan biri kapılarak protonlardan biriyle nötron oluşturur. kütle numarası biraz daha büyük * atomlarda görülür.
***
bu iki bozunum türünden birine uğrayan çekirdekler, uyarılmış enerji seviyelerinden temel enerji seviyesine dönerken foton yayarlar. bu da gama bozunumudur.
alfa ve beta bozunumları, başlangıçtaki element ile son ürün olan elementin birbirinden farklı olduğu süreçlerken, gama bozunumu sonunda element başlangıçta da sonda da aynı elementtir, değişime uğramaz.
buraya biraz detay yazayım.
durup dururken bir çekirdek neden bozunuma uğramak ister? tabii ki durup dururken değildir bu. çekirdek, proton ve nötronların bulunduğu kısmıdır atomun. nötronlar elektriksel olarak yüksüzdür ama protonlar için aynı şeyi söyleyemeyiz. bunlar pozitif yüklü parçacıklardır.
iki parçacık aynı türden yüklere sahipse aralarında bir itme kuvveti oluşur. yani iki parçacık da pozitif ya da iki parçacık da negatif yüklüyse bunlar birbirini itecektir. eğer biri pozitif diğeri negatif yüklüyse birbirlerini çekerler.
belirli bir proton sayısına kadar çekirdekte bir sıkıntı yaşanmaz. atom numarası ve dolayısıyla proton sayısı artmaya başladıkça bu itme kuvvetleri problem oluşturmaya başlar. öyle bir atom numarası * ve proton sayısına geliriz ki artık itme kuvvetleri, protonların bir arada durmasını neredeyse imkânsız hale getirir. bunun sonucu olarak da atom, çekirdeğinden proton atmak ister. ancak bu öyle kolay bir iş değildir. çünkü...
burada ilginç bir durum geçerli. normal şartlarda elinizde 1 kiloluk bir yük varsa, aynı elinize 1 kiloluk yük daha alırsanız, elinizde toplam 2 kilo olur. fakat atom çekirdeği ilginç bir şekilde, içindeki parçacıkların toplam kütlesinden daha düşük bir kütleye sahiptir. zira burada bir bağlanma enerjisi söz konusudur ve bunun sorumlusu çekirdek içinde geçerli olan güçlü nükleer kuvvetlerdir. bu kuvvetlerin etkisi altındaki protonlar, normalde sahip olduklarından daha düşük kütle değerine sahip olurlar. eğer bir protonu çekirdekten atmaya çalışırsanız, çekirdeğin biraz enerji kazanması ve protonun serbest hale geçebilmek için esas kütlesini geri kazanması gerekir. nötron için de bu durum geçerlidir.
ancak güzel bir çıkış yolu vardır: çekirdekten tek bir proton ya da tek bir nötron atmak yerine bir alfa parçacığını atmak. yukarıda söylediğim durum bu parçacık için geçerli değildir çünkü bu zaten kendi içerisinde özerk diyebileceğimiz sıkı bağlı bir yapıdır. kendi başına sahip olduğu bağlanma enerjisi yeterince büyüktür. çekirdek de sırf protonlardan kurtulmak için nötronları kaybetmeyi göze alır. böylece çekirdekten 2 proton birden atılmış olur ve elektriksel itme kuvveti, her atılan protonla beraber biraz daha hafifler. çekirdek gittikçe kararlı duruma yaklaşır.
buraya kadar anlattığım olay, alfa bozunumu sürecidir ve çok ağır atomlarda gerçekleşir.
***
alfayı gördük. beta bozunumunda neler olur?
burada da çekirdek içerisindeki dengesiz parçacık dağılımı söz konusudur. örneğin azot 7 protonu ve 7 nötronu olan hafif bir elementtir. karbon-14 ise 6 proton 8 nötrona sahiptir. yani her ikisi de toplamda aynı nükleon sayısına sahipse de, birindeki denge durumu diğerinde bulunmaz. zayıf nükleer kuvvetlerin öncülüğüyle bozunum gerçekleşir ve kararsız olan karbon atomu, 1 elektron ve 1 nötrino yayarak kendisini kararlı olan azot atomuna dönüştürür.
atom numarası 18 olan elemente geldiğimizde, bu elementin de nötron sayısını artırmaya yönelik bozunuma uğradığını görürüz. flor-18, yine 1 elektron ve 1 nötrino eşliğinde oksijen-18'e dönüşür. bu da bozunum geçirmenin ikinci yoludur.
üçüncü ve son yol da bir nötronun, bir protonun yerini almasıdır. elektron yakalama adı da verilen bu süreç sonunda, çekirdek etrafındaki elektronlardan biri kapılarak protonlardan biriyle nötron oluşturur. kütle numarası biraz daha büyük * atomlarda görülür.
***
bu iki bozunum türünden birine uğrayan çekirdekler, uyarılmış enerji seviyelerinden temel enerji seviyesine dönerken foton yayarlar. bu da gama bozunumudur.
alfa ve beta bozunumları, başlangıçtaki element ile son ürün olan elementin birbirinden farklı olduğu süreçlerken, gama bozunumu sonunda element başlangıçta da sonda da aynı elementtir, değişime uğramaz.
devamını gör...
don't look up
en kötü senaryolar ile karşı karşıya iken bile ne kadar kolay ayrışabildiğimizi ve zıt görüş benimseyebileceğimizi gösteren ilginç konulu bir film. filmde bir göktaşının dünyaya çarpacağı söyleniyor fakat bence göktaşı işin bahanesi. insanların buna verdikleri tepkiler ise filmin omurgası. ister istemez biz de kendimize şu soruyu soruyoruz izlerken; acaba gerçek olsa bundan farklı davranır mıydık? cevap belli. dünyanın sonu da gelse yine de insanoğlu birbiriyle didişmekten vazgeçmez efendim.
durum bu iken filmin konusu can sıkmakla beraber, mizah yönü ile anlatım tercih edilmiş. artık kara mı değil mi bilemem. yalnız izlerken aklımda sürekli sonu ile tahmin yürütme vardı. iki tahminim vardı hatta. bunlardan biri çıkarsa mutlu olacaktım, diğeri çıkarsa da sinir olacaktım. neyse ki mutlu olduğum senaryo gerçekleşti.
filmin oyunculukları çok güzel. karakterler arası diyaloglar da yapıcı. netflix işlerine önyargılı olduğum halde film bittiğinde tatmin olmuştum efendim.
sıkıntılı yanları ise filmin after credits sahnesi ve müzikleri oldu. ikisini de beğenemedim pek. 7/10.
durum bu iken filmin konusu can sıkmakla beraber, mizah yönü ile anlatım tercih edilmiş. artık kara mı değil mi bilemem. yalnız izlerken aklımda sürekli sonu ile tahmin yürütme vardı. iki tahminim vardı hatta. bunlardan biri çıkarsa mutlu olacaktım, diğeri çıkarsa da sinir olacaktım. neyse ki mutlu olduğum senaryo gerçekleşti.
filmin oyunculukları çok güzel. karakterler arası diyaloglar da yapıcı. netflix işlerine önyargılı olduğum halde film bittiğinde tatmin olmuştum efendim.
sıkıntılı yanları ise filmin after credits sahnesi ve müzikleri oldu. ikisini de beğenemedim pek. 7/10.
devamını gör...
nude yollayan kadın
bir şekilde karşısındaki kişiye güvenmiş, onu çekici bulmuş ve onun tarafından da çekici bulunmak istemiş, birtakım insani ihtiyaçları olan kişi. günahı, ayıbı ve sair kısımları sadece kendisini ilgilendirir.
en yanlış düşünce ise "bana attıysa herkese atmıştır" düşüncesi. hiç öyle yürümüyor bu işler. fena yanılırsınız...
en yanlış düşünce ise "bana attıysa herkese atmıştır" düşüncesi. hiç öyle yürümüyor bu işler. fena yanılırsınız...
devamını gör...
hero ile leandros
birçok efsanesi bulanan kız kulesinin hikayelerinden en etkileyicisi kavuşamayan iki aşık “hero ve leandros”un ölümsüz aşk hikayesidir.
yüzerek geleceğim sana.
güzel kız, senin sevgin uğruna,
sana geleceğim.
sen beklerken beni ürkek bakışlarla,
yüzerek geleceğim sana.
dalgalar gemilere bile geçit vermese,
yüzerek geleceğim sana.
azgın dalgalar arasından...
efsanenin anlatıldığı kız kulesi'nin duvarındaki resim.
yüzerek geleceğim sana.
güzel kız, senin sevgin uğruna,
sana geleceğim.
sen beklerken beni ürkek bakışlarla,
yüzerek geleceğim sana.
dalgalar gemilere bile geçit vermese,
yüzerek geleceğim sana.
azgın dalgalar arasından...
efsanenin anlatıldığı kız kulesi'nin duvarındaki resim.
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
youtube da sevdiğim kanallara ara ara disslike atıyorum, br tarafları kalkıp bozmasınlar diye
devamını gör...
en iyi saat markası
tabi ki isveç markası olan saatlerdir. ama öğrenci ve zengin değilseniz japon mekanizmasına sahip eta saatler tercih etmelisiniz. ve mümkünse mesleği saat satmak olan markalardan tercih edin. içinde 3 dolarlık mekanizma olan calvin klein gibi giyim markalarından saat almayın. giriş seviyesi için seiko pulsar gibi saatler güzeldir. en iyi markalar bizim ulaşamayacağımız şekilde şöyledir (ulaşana helal olsun ) breguet richard mille patek philppe rolex zenith omega ıwc tag heuer longines gibi markalar ömürlük torunlarınıza aktarabileceğiniz saatlerdir bu saatleri kolunuza taktığınız zaman sadece bir saat almış olmazsınız. daha uygun ama kaliteli saatler için tissot seiko orient gibi markalar tercih edebilirsiniz. casio da iyidir bu arada bill gates bile casio takıyor. saat merakı paranız yoksa çok kötü bir şeydir uzun süredir saatlere ilgim var ama param yok o yüzden saat alacak araştıracak arkadaşlara sevgiler benim aklıma gelen en iyi saat markaları bunlardır.
devamını gör...
gaziantep muskası
antep fıstığının o yoğun tadını doya doya alabileceğiniz bir lezzet. zaman zaman internette sipariş ediyorum ve kahve ile efsane gidiyor.
devamını gör...
türkiye'de siyasilere çok saygı gösterilmesi
dunyanin en saçma durumlarindan biridir. biz secmiyor muyuz ya asıl bize el pence durmaları gerekmez mi? bu işte bir terslik var ya da insanin ruhundaki makam, para sevdası bunu asla sorgulatmiyor:)
devamını gör...
miço
gemilerin güvertelerinde işçi olarak çalışan kişilere denir. ayrıca hepimizin çocukluğunda en azından bir kez okuduğu yalvaç ural'ın yarattığı çocuk dergisidir.
devamını gör...
son singapur vapuru (yazar)
agrasif biri , twitterda insan dövdüğünü düşünüyorum .
devamını gör...
babanın en iyi olduğu konu
çok güzel soğan doğrar
devamını gör...
saint benoit fransız lisesi
türkiye’nin en eski yabancı okulu. ve türkiye’de gidilebilecek nadir güzel liselerden biri.
aslında kuruluş tarihi olarak 1783 verilse de yapımına çok daha önceden 1300’lerde bir italyan kurumu olarak başlanmıştır. pera sarnıcı manastırı olarak cenova’lı rahibeler tarafından kurulmuştur, okulda bulunan çan kulesi de bu döneme aittir.
1400’lerde adı san benedetto olarak değiştirilir daha sonra da fransızların yönetimine geçer ve saint-benoit olur. 1600'lerde bir de hastaneleri oluyor ve bu hizmet 1800lere kadar devam ediyor.
1783'te de fransa'daki karışıklıklardan dolayı başta cizvitlerin elinde olan kurum lazarist din adamlarına devrediliyor. cizvitler kurumu terk ediyor. bu tarih bu yüzden lisenin kuruluş tarihi kabul edilmekte.
başlangıcında sadece fransız öğrencileri kabul eden kurum 1831 yılında türkleri de almaya başlamış. 1839 yılında okula gelen rahibeler kızların da eğitim görmesi için kız bölümünü açıyor. okul belirli bir dönemde türk hristiyanların artmasını sağlamıştır. herhalde bu artışlardan sonra zaten tek tük çocuklarını gönderen müslümanlar daha çekinerek göndermeye başlamışlardır ve azalmıştır. tabi benimki de bir tahmin. bir de okul fransızca öğrettiği ve fransız okulu olduğu için zamanında aydın bir kesimin oluşmasına ve osmanlı'nın avrupa'yla etkileşimlerinin biraz bile olsa artmasına yol açmış. sonra bir ara yıkılmış okul, yeniden yapılmış eski mezunlarından olan bir mimar tasarlamış şu anki binayı.
1. dünya savaşı varken bir dönem kapatılmış okul, fransızlar da yurt dışına gitmişler. bir ara hastane olmuş. bir süre sonra da binalarına istanbul erkek lisesi geçmiş (hak etmiyorlar o güzel binayı pis iel :( ) 1919 yılında da rahip ve rahibelerin dönüşüyle eğitime devam edilmiş.
türkiye cumhuriyeti kurulduktan sonra da okulda bazı değişiklikler yapılmış (dini çoğu şey kalkmış mesela) yeni kuralları benimsemeyen görevliler aynı dönemde türkiye'den ayrılmış ayrıca. bir ara çok disiplinli bir okulmuş, öyle böyle olmayan cezaları varmış ama sonra normal cezalara inebilmişler. 1987 yılında kız ve erkek bölümü birleştirilip karma eğitime geçmişler. ayrıca galatasaray üniversitesi'nde özel bir kontenjana sahipler.
bir aralar, çok da uzun bir zaman önce değil, şu habire adı değiştirilen liseye geçerken yapılan sınavlarda %2 gibi bir dilime girmek gerekiyordu. güzel okuldur. ama öğrencilerinde tuhaf bir tikilik vardı, mezunlarında hala o tuhaf tikilik var. sevmezdim burada okuyan tanıdıklarımı.
devamını gör...
bülent ecevit
türk siyasetinin görüp görebileceği en dürüst, namuslu siyasetçidir, başbakandır. tabi onun siyasi hayatının son yıllarını gören insanlar, onu, çelimsiz, pısırık bir siyasetçi olarak tanısa da ya da bize öyle tanıtılmaya çalışılsa da, zamanının en karizmatik siyasetçisi olmuştur. kendisi ile şöyle bir hikaye anlatılır;
1977 yılındaki seçimlerinden 3 gün önce, bülent ecevit başkanlığındaki chp, taksim 'de bir miting düzenlemeyi planlamıştır. ancak, başbakanlığa ecevit 'e suikast düzenleneceğine dair ihbar gelir. bunun üzerine, dönemin başbakanı süleyman demirel, bülent ecevit 'i arayarak mitingi yapmamasını ister. olay basına yansır, ortalık karışır. mitingden 1 gün önce, ecevit, o mitinge kimsenin gelmemesini ister, oraya sadece ben gideceğim, der. ertesi gün, taksim 'de chp tarihinin hatta türk siyaset tarihinin en kalabalık mitingi yapılır. 3 gün sonraki seçimlerde ise chp, % 41 ile tarihinin en yüksek oy oranını alır ve seçimi kazanır..
1977 yılındaki seçimlerinden 3 gün önce, bülent ecevit başkanlığındaki chp, taksim 'de bir miting düzenlemeyi planlamıştır. ancak, başbakanlığa ecevit 'e suikast düzenleneceğine dair ihbar gelir. bunun üzerine, dönemin başbakanı süleyman demirel, bülent ecevit 'i arayarak mitingi yapmamasını ister. olay basına yansır, ortalık karışır. mitingden 1 gün önce, ecevit, o mitinge kimsenin gelmemesini ister, oraya sadece ben gideceğim, der. ertesi gün, taksim 'de chp tarihinin hatta türk siyaset tarihinin en kalabalık mitingi yapılır. 3 gün sonraki seçimlerde ise chp, % 41 ile tarihinin en yüksek oy oranını alır ve seçimi kazanır..
devamını gör...
atforvendetta
herr holz ve zartoşt denen pkklılara her zaman gereken cevabı vermiş yazardır. bu kendisini kürt düşmanı yapmaz. en fazla aleni biçimde pkk sempatizanlığı yapan vasıfsızlara gereken cevabı vermiş olur.
bu başlık altında bile hala pkk savunuculuğu yapmaya da devam ediyor herifler kafayı yersin ya. bu kadar olmaz.
bu başlık altında bile hala pkk savunuculuğu yapmaya da devam ediyor herifler kafayı yersin ya. bu kadar olmaz.
devamını gör...
esbab-ı mucibe
ar. çoğul- esbap: sebepler
mucip; icap eden, gerek-tiren-
gerekçeli sebep
mucip; icap eden, gerek-tiren-
gerekçeli sebep
devamını gör...
çöpünü elinde taşıyabilmek
babamdan öğrendiğim davranış biçimi. eğer yakında çöp atacak bir kutu yoksa kıyıya köşeye bırakmak yerine ne yapıyoruz? bir çöp kutusu bulana kadar elimizde taşıyoruz. çok basit bir şey. *
devamını gör...
gazze blues
bir etgar keret ve samir el-youssef kitabıdır.
bu kitap müthiş bir öykü kitabı ama yazılma amacı sadece edebi değeri yüksek bir kitap ortaya çıkarmak değil. elbette iki yazar da edebi kaygılarına sırtlarını dönmeden yazmışlar öykülerini ama çok daha büyük, çok daha ulvi bir amaç var arka planda.
yazarlardan biri dünyanın her yerinde tanınan, tanrı olmak isteyen otobüs şoförü, nimrod çıldırışları gibi kitapların büyük yazarı ve altını çizerek söylüyorum ki israilli bir yazar olan etgar keret.
ikinci yazarımız ise türkçeye çevrilen bundan başka bir kitabı olup olmadığını bile bilemediğim ama bu kitaptaki öykülerini okur okumaz hayran kaldığım, yine altını çizerek söylüyorum filistinli yazar samir el-youssef.
peki neden altını çizdim bu iki sıfatın. çünkü onlar çok iyi iki arkadaş ve israil - filistin olayına bir son vermek için sırt sırta vermeye karar vermişler. fikir samir’den çıkıyor ve iki tarafın da insanlıktan çıkmaya meyilli olduğunu düşündüğü bir konuda tarafları insancıllaştırmak için bir kitap yazmayı öneriyor. elbette bu öneri keret tarafından hemen kabul ediliyor. iki nedenden ötürü: birincisi keret artık imza toplamaktan yorulmuş ve sıkılmış, ikinci neden ise samir az tanınan, keret çok tanınan bir yazar olması.
ikili, insanlara insan olduklarını hatırlatmak için muhteşem bir öykü kitabı yazmışlar. okuyalım.
bu kitap müthiş bir öykü kitabı ama yazılma amacı sadece edebi değeri yüksek bir kitap ortaya çıkarmak değil. elbette iki yazar da edebi kaygılarına sırtlarını dönmeden yazmışlar öykülerini ama çok daha büyük, çok daha ulvi bir amaç var arka planda.
yazarlardan biri dünyanın her yerinde tanınan, tanrı olmak isteyen otobüs şoförü, nimrod çıldırışları gibi kitapların büyük yazarı ve altını çizerek söylüyorum ki israilli bir yazar olan etgar keret.
ikinci yazarımız ise türkçeye çevrilen bundan başka bir kitabı olup olmadığını bile bilemediğim ama bu kitaptaki öykülerini okur okumaz hayran kaldığım, yine altını çizerek söylüyorum filistinli yazar samir el-youssef.
peki neden altını çizdim bu iki sıfatın. çünkü onlar çok iyi iki arkadaş ve israil - filistin olayına bir son vermek için sırt sırta vermeye karar vermişler. fikir samir’den çıkıyor ve iki tarafın da insanlıktan çıkmaya meyilli olduğunu düşündüğü bir konuda tarafları insancıllaştırmak için bir kitap yazmayı öneriyor. elbette bu öneri keret tarafından hemen kabul ediliyor. iki nedenden ötürü: birincisi keret artık imza toplamaktan yorulmuş ve sıkılmış, ikinci neden ise samir az tanınan, keret çok tanınan bir yazar olması.
ikili, insanlara insan olduklarını hatırlatmak için muhteşem bir öykü kitabı yazmışlar. okuyalım.
devamını gör...
ben küçükken sarışınmışım
kardeşim küçükken öyleymiş,derisi saydam falan o derece,damarları görünümüş.insanlar dokunmaya korkarmış,neyse yeter bu kadar.
büyürken o arada ne olduysa küçük bir kürt oldu*
büyürken o arada ne olduysa küçük bir kürt oldu*
devamını gör...
