ilginç genel kültür bilgileri
maldivlerdeki beyaz kumun yüzde seksen beşi parrotfish kakasıdır.
devamını gör...
hassas bünyelerin engellemesi gereken yazarlar
tam liste;
abdulseyidbincabbar
lucifer
durumumuz yoktu sevisemedik
başımıza icat çıkarma denilen çocuk
ve ben.
unuttuğum kişiler olursa yazınız.
edit:
ve tabi
maçın zor geçeceğini bilmiyordum özür dilerim
edit2:
hanım yazarları engellemenin yapılmaması gereken bir şey olduğunu düşünerek, sevdiğim iki yazarı listeden çıkardım.
edit3:
trafikteydim kızım trip yapma bu kardeşimizi de unutmuşum.
abdulseyidbincabbar
lucifer
durumumuz yoktu sevisemedik
başımıza icat çıkarma denilen çocuk
ve ben.
unuttuğum kişiler olursa yazınız.
edit:
ve tabi
maçın zor geçeceğini bilmiyordum özür dilerim
edit2:
hanım yazarları engellemenin yapılmaması gereken bir şey olduğunu düşünerek, sevdiğim iki yazarı listeden çıkardım.
edit3:
trafikteydim kızım trip yapma bu kardeşimizi de unutmuşum.
devamını gör...
netflix almak yerine internetten film izleyen insan
uğraşmayı seven insandır. ben şahsen veriyorum parasını izliyorum bana kolaylık sağlıyor fiyatı da ucuz danaya girer gibi dört kişilik hesap alıyorum keyfime bakıyorum. uğraşmak istemediğim için sadece iki türlüsüne de saygı duyarım. ve evet arkadaş haklı bazı filmlerin olmaması can sıkıyor.
devamını gör...
kısıtlamada burada olsam hiç sıkılmam denilen mekan
evimdir. sıkılmıyorum ki ben evde. aylarca çıkma deseler çıkmam
devamını gör...
kavimler göçünü başlatan cümle
nerde hareket orda bereket.
devamını gör...
şeyma subaşı'nın bir milyarderle evlenecek olması
fark ettiniz mi bilmiyorum ama bu adamın adı milyarder sevgilisi olarak kaldı. kimsenin adamın adından haberi yok, zira ben yeni öğrendim. şimdiye değin milyarder sevgilisi diyordum.
tabii, keşke benim de adım milyarder sevgili olsaydı.
tabii, keşke benim de adım milyarder sevgili olsaydı.
devamını gör...
bitirilince üzülünen şeyler
bilim kurgu filmleri; özellikle de başka yaşam formlarının keşfedildiği.hep o keşfeden ekibin arasında olmak istediğimden film bitince gerçekliğe dönüş gerçekten üzücü oluyor benim için. *
devamını gör...
konuşmakta kararsız kaldığın biriyle konuşur musun sorunsalı
tereddütte bırakan şeyden hayır gelmez.
devamını gör...
3 yıl üst üste sbs’ye girmiş nesil
sonuncudan çıktığımda su şişesini hışımla yere nasıl fırlattığımı halen çok net hatırlıyorum. aynı sokağa gitsem suyun sıçradığı yerleri elimle işaretleyebilirim gibi geliyor. o zamanlar bana mantıklı bir sistem gibi geliyordu. şimdilerde her sene bu kadar stresin anlamı var mıydı diye düşünüyorum. neyse ki bir şekilde bugünlere* geldik. ayrıca başlığı açan yazar eminim efsane nesil* demek istemiştir.
devamını gör...
otobüste çıkan kavga
kişilerin birbirlerine tahammülü de kalmadı. en ufak bir tartışma, kavga boyutuna ulaşıyor. otobüste, metroda, vapurda kurallara uyulmaması, ardından yaşanan tartışmaların kavga noktasına gelmesi bardağı taşıran son damla oluyor.
ne yapılacağını, nasıl davranılacağını unuttuk toplum olarak.
ne yapılacağını, nasıl davranılacağını unuttuk toplum olarak.
devamını gör...
unutulmak mı isterdiniz yoksa hatırlanmak mı sorusu
aslında ben de başlığa entry girmiş yazarlarla aynı noktadayım biraz.** daha net bir cevap için soruyu biraz özele indirgemek gerektiğini düşünüyorum. mesela, yaşarken hatırlanmak veya unutulmak mı yoksa ölümden sonra hatırlanmak veya unutulmak mı? öte yandan nasıl hatırlanacağı da var. nitekim iyi de hatırlanabilir insan, lanetler de yağdırılabilir arkasından. yani sanıyorum ki kolay kolay kimse kötü hatırlanmak istemez, öyle değil mi? nasıl hatırlanacağı umurunda olmayabilir ama yine de bu, kötü hatırlanmak istediği anlamına gelmez diye düşünüyorum. aynı şekilde ben de ne yaşarken ne de ölümümden sonra kötü hatırlanmak istemem. kötü hatırlanmaktansa bir hiç olmayı tercih edebilirim. zaten biraz da yaşarken de bir hiçiz, ölümümüzden sonra neden olmayalım? işte, biraz ne alâkadır fakat şükrü erbaş'ın 'yaşıyoruz sessizce' adlı şiir kitabının ismi dahi başlı başına çok derin gelir bana bu yüzden. aslında birçoğumuz yaşıyoruz işte sessizce. bir hiçiz. öyle çok da önemli değiliz. hatta hiç önemli değiliz.
sorunun bir de yaşarken veya ölümden sonra hatırlanmak veya unutulmak kısmı var, yazının başında da değindiğim gibi. şahsen ben, yaşarken hatırlanmak isterdim. neyi kastediyorum peki bununla? yıllarca arkadaşlık yaptığınız biriyle artık arkadaş olmadığınızda mesela veya bir zamanlar romantik anlamda sevdiğiniz/sevildiğiniz bir insanın* sizi hatırlaması.* burada hatırlanmaktan kastım, o insana acı, dert, hüzün olmak değil de eğer beni hiçbir şekilde, hiçbir zaman hatırlamıyorsa benim bir birey, bir insan olarak herhangi bir anlam taşımadığımı gösterir bence bu. en azından ben böyle düşünüyorum.
ölümden sonra hatırlanmak kısmına gelirsek şayet, dipsiz bir kuyu. daha önce de bahsettiğim gibi ben, ölümümden sonra da bir hiç olmayı tercih edebilirim kesinlikle. aslında hatırı sayılır bir süredir yaşarken de bir hiçim çünkü ve bunun o kadar da kötü bir durum olmadığını düşünüyorum ve hissediyorum tüm içtenliğimle. inanılmaz bir rahatlığı var çünkü bir hiç olmanın. sevdiğinin olmamasının, seveninin olmamasının, dünyada bir yerinin olmamasının, varlığın ile yokluğunun bir olmasının inanılmaz bir rahatlığı var.* ancak benim için 'ölümden sonra hatırlanmak kısmının' dilemması, kararsızlığı, cevabı net olmayan soru bölümü biraz burada başlıyor. nitekim ölümümden sonra bir hiç olmayı isteyeceğim kadar fikirlerimle, duygularımla hatırlanmayı da isterim. fakat bence burada bireyselliğimin çok bir önemi yok, en azından ön planda olmamalı, assolist o olmamalı. zübde, fikirlerim ve duygularım olmalı. ne demek istiyorsun derseniz, dostoyevski gibi hatırlanmak isterdim mesela, george orwell gibi, chester bennington gibi, kurt cobain gibi, vincent van gogh gibi, pablo picasso gibi... örnekler sonsuza kadar çoğaltılabilir. tabii işin bu kısmına geldiğimizde, sen veya ben bu şekilde hatırlanmayı hak ediyor muyuz, bu şekilde hatırlanacak melekelerimiz, yeteneklerimiz veya imkanlarımız var mı konusu apayrı bir derya. oraya girmiyorum. öte yandan 'ölümden sonra hatırlanmak kısmının' yakınlarımız tarafından, hayatımıza girip çıkan insanlar veya bizim hayatına girip çıktığımız insanlar tarafından hatırlanma veya unutulma bölümü var ki ben, işin bu kısmının gayet yüzeysel olduğunu düşünüyorum. ölümünden sonra bir insanı gerçekten, hakikaten hatırlayacak çok az sayıda insanı olur insanın. annesi olur babası olur, eşi olur çocuğu olur, belki çok çok yakın bir arkadaşı olur ki bu sayılanlar da hatırlamayabilir veya hatırlamak istemeyebilir şayet ortada gerçek ve sağlıklı bir ilişki yoksa. bunun dışında herkes unutulur gider, herkes unutur ve hayatına devam eder. kabullenmek istemesek de kimi zaman adil gelmese de bu iş böyledir.
son olarak, ne yazdın be kardeş, özet geç p.. diyenler olabilir. hak veriyorum. ben de bilmiyorum, yazasım varmış. ama başlık da güzel, hakkını vermek gerek. açan yazara da teşekkür ediyorum. pek nitelikli başlıklar açılmadığı da aşikar sonuçta.* öte yandan, başlık ile unforgiven'ın piyano coverı bir olunca deyişik* kafalar yaşandığı da bir gerçek, inkar edemeyeceğim.
sorunun bir de yaşarken veya ölümden sonra hatırlanmak veya unutulmak kısmı var, yazının başında da değindiğim gibi. şahsen ben, yaşarken hatırlanmak isterdim. neyi kastediyorum peki bununla? yıllarca arkadaşlık yaptığınız biriyle artık arkadaş olmadığınızda mesela veya bir zamanlar romantik anlamda sevdiğiniz/sevildiğiniz bir insanın* sizi hatırlaması.* burada hatırlanmaktan kastım, o insana acı, dert, hüzün olmak değil de eğer beni hiçbir şekilde, hiçbir zaman hatırlamıyorsa benim bir birey, bir insan olarak herhangi bir anlam taşımadığımı gösterir bence bu. en azından ben böyle düşünüyorum.
ölümden sonra hatırlanmak kısmına gelirsek şayet, dipsiz bir kuyu. daha önce de bahsettiğim gibi ben, ölümümden sonra da bir hiç olmayı tercih edebilirim kesinlikle. aslında hatırı sayılır bir süredir yaşarken de bir hiçim çünkü ve bunun o kadar da kötü bir durum olmadığını düşünüyorum ve hissediyorum tüm içtenliğimle. inanılmaz bir rahatlığı var çünkü bir hiç olmanın. sevdiğinin olmamasının, seveninin olmamasının, dünyada bir yerinin olmamasının, varlığın ile yokluğunun bir olmasının inanılmaz bir rahatlığı var.* ancak benim için 'ölümden sonra hatırlanmak kısmının' dilemması, kararsızlığı, cevabı net olmayan soru bölümü biraz burada başlıyor. nitekim ölümümden sonra bir hiç olmayı isteyeceğim kadar fikirlerimle, duygularımla hatırlanmayı da isterim. fakat bence burada bireyselliğimin çok bir önemi yok, en azından ön planda olmamalı, assolist o olmamalı. zübde, fikirlerim ve duygularım olmalı. ne demek istiyorsun derseniz, dostoyevski gibi hatırlanmak isterdim mesela, george orwell gibi, chester bennington gibi, kurt cobain gibi, vincent van gogh gibi, pablo picasso gibi... örnekler sonsuza kadar çoğaltılabilir. tabii işin bu kısmına geldiğimizde, sen veya ben bu şekilde hatırlanmayı hak ediyor muyuz, bu şekilde hatırlanacak melekelerimiz, yeteneklerimiz veya imkanlarımız var mı konusu apayrı bir derya. oraya girmiyorum. öte yandan 'ölümden sonra hatırlanmak kısmının' yakınlarımız tarafından, hayatımıza girip çıkan insanlar veya bizim hayatına girip çıktığımız insanlar tarafından hatırlanma veya unutulma bölümü var ki ben, işin bu kısmının gayet yüzeysel olduğunu düşünüyorum. ölümünden sonra bir insanı gerçekten, hakikaten hatırlayacak çok az sayıda insanı olur insanın. annesi olur babası olur, eşi olur çocuğu olur, belki çok çok yakın bir arkadaşı olur ki bu sayılanlar da hatırlamayabilir veya hatırlamak istemeyebilir şayet ortada gerçek ve sağlıklı bir ilişki yoksa. bunun dışında herkes unutulur gider, herkes unutur ve hayatına devam eder. kabullenmek istemesek de kimi zaman adil gelmese de bu iş böyledir.
son olarak, ne yazdın be kardeş, özet geç p.. diyenler olabilir. hak veriyorum. ben de bilmiyorum, yazasım varmış. ama başlık da güzel, hakkını vermek gerek. açan yazara da teşekkür ediyorum. pek nitelikli başlıklar açılmadığı da aşikar sonuçta.* öte yandan, başlık ile unforgiven'ın piyano coverı bir olunca deyişik* kafalar yaşandığı da bir gerçek, inkar edemeyeceğim.
devamını gör...
ölümün kokusu
ölümün özel bir kokusu var bana göre yalnızlık kokar. hemen alırım kokusunu, bir yerde okumuştum herkesin kendi kıyametidir ölümü.
devamını gör...
the matrix
sinema tarihi bu filmden önce ve sonrası olarak ikiye ayrılır.
devamını gör...
menemen soğanlı mı olur soğansız mı sorunsalı
soğanlı olur. ben biraz patates katıp nişastasını salmasıyla biraz şekerimsi bir tad vermesini daha çok seviyorum. patatessiz de güzel ama mevsiminde.
devamını gör...
hendrix
gerek tanımlarıyla, gerek sohbetiyle severek takip ettiğim, tanımlarının da devamını beklediğim yazardir kendisi.
devamını gör...
yolu uzatmaya sebep olan şeyler
aniden gelen fazla yürüme isteği.
zaman zaman oluyor bana, iki sokak uzatıyorum.
zaman zaman oluyor bana, iki sokak uzatıyorum.
devamını gör...
aferinle kaldım kapıda yenlerim döndü çaputa
aşırı övgü sonucunda yapabileceğinin ve yeteneğinin üzerinde iş yapmaya çalışan kişilerin, yaşadığı pişmanlığı anlatan bir atasözü.
devamını gör...


