devamını gör...

hem eş,
hem anne,
hem çalışan kadın,
hem yazar.
içinde her türlü cevhere yer olan kadın potansiyeline kanlı canlı örnek.
zihni keyifli, kalemi gani olsun.
devamını gör...

küçükken arkadaşlarımla küssem bile küstüğümü söylemezdim küsmemişiz gibi davranırdım.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
tanıştırayım: beşiktaş’ın kocaman’ı.
devamını gör...

tuik enflasyon verileri baz alındığında mümkün olmayan indirimlerdir.

(bkz: bize gelişi o kadar)

ancak yine de ilerleyen günlerde sürprizler olabilir, bi bakalım.
devamını gör...

şaka gibi ama "evlilik" evlenmeyen hor görülüyor. evlenen kendini farklı bir statüde görüyor. tabi bir kesim için böyle.
devamını gör...

kadın mankenlerden sonra, müzisyenlerin gözü önünde müzik aletlerini yakmaları olayıdır, ayrıca müzisyenlere yemin ettiriyorlar bir daha çalmamaları için bok kafalılar, midemi bulandırıyorsunuz.
buradan
devamını gör...

1755 yılında hotin'de doğdu. babası rusçuk yeniçerilerinden hacı hasan ağa’dır. önce yeniçeri ocağı’na intisap etti. daha sonra rusçuk’ta hayvancılık ve ziraatla uğraşmaya başladı. bu sırada yörenin en güçlü âyanı olan tirsinikli ismâil ağa’nın hizmetine girdi. kabiliyeti sayesinde kısa zamanda yükseldi. kethüdâsı sıfatı ile onun bütün faaliyetlerinde başlıca yardımcısı oldu. lakabı, tirsinikli’nin bayraktarlığını yapmış olmasından gelmektedir.

uzun süre ruscuk ayanlığı hizmetinde bulundu. padişah 3.selim'e aşırı derecede bağlı biri olarak bilinirdi. kabakçı mustafa isyanı ile birlikte 3.selim tahttan indirilip yerine 4. mustafa tahta geçirildiğinde ruscuk'tan kendisine bağlı olan birliklerle istanbula geldi. amacı 3.selim'i tekrar tahta çıkarmak ve düzeni sağlamaktı. fakat mustafa paşa istanbula henüz vardığı sırada 4.mustafa alelacele bir kararla sultan selim ile şehzade mahmud'un ölüm emirlerini verdi. sultan selim'in ölümü osmanlı tarihinde büyük lekelerden biridir. niye diye soracak olursanız tarihte ilk defa osmanlı hanedanın'dan biri kılıç ile yüzü ortadan ikiye yarılmak suretiyle öldürülmüştür.
bostancılar sultan selim'i öldürdükten sonra şehzade mahmud'u aradılar fakat şehzade mahmud haremde kadınlar ve harem ağaları tarafından gizlendi. 4.mustafa'nı amacı kendisinden başka tahta namzet birini bırakmamaktı.

tüm bunlar olurken alemdar mustafa paşa saraya emrindeki birlikler ile birlikte varmıştı. fakat sultan selimi kurtarmak için geç kalmıştı. alemdar mustafa paşa şehrin tüm önemli noktalarına adamlarını yerleştirdi. sultan mustafa tahttan indirildi, yerine ölümden son anda kurtulan şehzade mahmud geçirildi. kabakçı mustafa yakalanıp idam edildi. bu sırada yeniçeriler istediklerini yaptıramayacaklarını bildikleri alemdar mustafa paşa ve sultan mahmud'u alt edip yeniden planla yapıyordu. alemdar paşa bu planlardan haberdar oldu ve 4.mustafa bir sabah vakti alelacele belinden kuşağı çekilerek boğduruldu. çatlak sesler kesilmişti.

2. mahmud tarafından sadrazamlığa atanan alemdar mustafa paşa ilk iş olarak 3. selim'in katlinde payı olanları cezalandırdı ve ele başlarını öldürttü. eylül 1808'de istanbul'a aralarında serezli ismail bey, kalyoncu mustafa, cebbarzade süleyman bey, karaosmanoğlu vb rumeli ve anadolu ayanları çağrıldı.

istanbul şehri, ayanların milis güçleri ile doldu. ayanlar çağlayan kasrı'nda bir "meşveret-i amme" denilen toplantıya katıldılar. sadrazam alemdar mustafa paşa bu toplantıda konuşma yaparak merkezi hükûmetin ayanların nüfuzlarını kendi bölgelerinde meşru olduğunu kabul edeceğini belirtti. buna karşılık ayanlar padişahın her emrine uyacaklarına ve istenildiği zaman ona askeri yardım sağlayacaklarına söz vermeleri gerekmekteydi. 29 eylül 1808'de bu koşullar bir belgeye konulup sened-i ittifak adı verilen bu belge ayanlar tarafından imzalandı. bu belge bir taraftan merkezi otoriteyi kuvvetlendirmekle beraber padişahın teorik mutlak iktidarına gölge düşürmekteydi. aynı zamanda merkezi otoritenin askeri konularda bile ayanlara bağlı olduğunu içermekteydi.

alemdar mustafa paşa'nın sadrazamlık döneminde istanbul'da barınan adamlarının yağmalara karışması, halka kabakçı mustafa isyancılarını aratır olması halk arasında huzursuzluk yaratmış, ona olan güveni sarsmıştı.

sened-i ittifak ise ıı. mahmud'a "padişahın otoritesinin kısıtlandığı" yönünde duyurulmuş, padişah paşaya karşı kışkırtılmıştı.

alemdar mustafa paşa'nın yeniçeriler'in "kendilerine alternatif olduğu düşüncesiyle" karşı çıktığı nizam-ı cedit'i (sekban-i cedit olarak farklı isimle de olsa yeniden kurması, yeniçeri ocaklarında yolsuzluk tespiti yapmaya kalkışması onların da düşmanlığını kazanmasına yetmişti.

alemdar vakası adı verilen yeniçeri isyanının ilk gününde isyancı yeniçeriler, alemdar'ın kalmakta olduğu bâbıâli'yi bastılar. sekbanların karşı koyması üzerine de ateşe verdiler. saraydan yardım gelmeyince umudunu yitiren alemdar barut mahzenini ateşleyerek içeri girmeye çalışan 1000'e yakın yeniçeriden 600 kadarıyla birlikte öldü.

yeniçeriler yangından sonra onun ölüsünü bularak günlerce istanbul'da dolaştırdılar; sonra parçalayıp yedikule dışındaki bir kör kuyuya attılar. alemdar'ın kemikleri yeniçeri ocağı'nın ilgasından sonra oradan çıkartılarak yedikule surları civarına gömülmüştür. 2.meş­rutiyet'in ilanından sonra da zeynep sultan camii haziresine nakledilmiştir.

yılmaz "öztuna'nın büyük türkiye tarihi" ansiklopedilerinden yardım alınarak yazılmıştır.
devamını gör...

zeki müren'in nadide eserlerinden birisidir. kendinden bahsetmiş taa yıllar önce; gerçekten de şarkılarda, alkışlarda yaşatacakmış kendisini...

"sevgi dolu bir dünyam var, dört yanımda tüm insanlar
dünya malı neye yarar? dostluklarla yaşıyorum
şiirlerde, romanlarda,
gelmiş geçmiş zamanlarda,
tamburlarda, kemanlarda, şarkılarla yaşıyorum
sevgilerden nakışlarla, mutlu mutsuz bakışlarla
kalpten kalbe akışlarla alkışlarla yaşıyorum..."

devamını gör...

bugün yani 21 mart doğum günümdü* fakat gün boyu hiç kimse tarafından hatırlanmadığı için bir kişi bile kutlamadı*. insan bir tuhaf hissediyormuş, tarif edemediğim nötr bir his.

edit: sadece hissettiklerimi paylaştım fakat birçok güzel insan mesajlarıyla beni mutlu etti, var olun.
devamını gör...

hindistan'da gerçekleşen bir acayip eylem.

gübre festivali diwali diyorlarmış buna.
son günlerinde halk toplanıp birbirlerine inek dışkısı atıyormuş.
festivalde bir de, eyalet valisi bhupesh baghel, devlete iyi şans getirmesi için kendini kırbaçlatmış.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

buradan
devamını gör...

çok değerli yazar arkadaşlarımızın cinler ile yaşadıkları übersonik olaylardır. ben de mahallenizin cincisi olarak sizle bu anımı paylaşmak istedim.

her neyse, geçen aradılar işte dediler "hocam biz sülalecek cinlendik"
ben de dedim ooo hemen geliyorum herkesi toplayın.
kapıyı tıklattım. kapıyı boylu boslu, esmer, kalın kaşlı 40 yaşında bir adam açtı. yerlere kadar eğildi, buyrun hocam dedi. ben de girdim işte içeriye.

içerde 10-15 kişi var büyüklü küçüklü. baktım herkes korkmuş, neyse bi çember oluşturun bakem dedim. hemen geçtiler. ben de "açılın ben doktorum" edasıyla çemberin ortasına geçtim oturdum.

başladım duaya bağıra bağıra, ciiiiin! ey yüce yaratık! baktım hafiften yer sallanıyor. gözlerini kapatmışlar enayiler. ben de çaktırmadan onları izliyorum. bizimkiler de iyice tırsmış tabii. ben de bu arada cin diye bağırıyorum.

çocuklardan biri bir anda ağlamaya başlıyor. dabbe izlemiş sanırsam geçen. yanındaki adam* sus lan diyor. ben de bağırma lan çocuğa diyorum. adam ayağa kalkıyor "sen kimsin ya?" diyor. sonra bir anda kalın ve reverblü bir ses sanane diye bağırıyor. bana bakıyorlar, benden gelmiyor. herkes kafayı sıyıracak gibi duruyor hahah. sonra cin bir anda görünür oluyor. tekrarlıyor, "sanane!" ben tamam diyorum cine, ramazan ramazan girme günaha, ayıp. sen iste diyor, hepsinin ağzından gireyim kulağından çıkayım. gerek yok canım diyorum cine. sen git orucunu aç. bir anda bir abla bayılıyor, ben de polis çağırırlarsa başım yanmasın diye tüyüyorum.

bu da böyle bir anımdır.
devamını gör...

garsonla gözgöze gelmeden bir şey isteyememe.
devamını gör...

galatasaray ve türkiye için çok önemli müsabakadır.

milyonlar ekran başında olacak ve galatasaray’ın mucize gerçekleştirmesini bekleyecek.

normal sözlük galatasaraylılar kulübü olarak dualar, totemler, sinerjiler hepsini beraber yapıyoruz, kenetlendik ulan kenetlendik.

galatasaray ve barcelona eşleşmesi gerçekleştiğinde ben dahil herkes ilk maçta ispanya’da berabere kalıp turu istanbul’a taşımayı beklemiyordu. tur bir şekilde iyi oyunla istanbul’a geldi ve galatasaray seyircisi büyük rol oynayacak.

maçın anahtarı sabır olacak, galatasaray seyirciyi arkasına alıp saldıran bir tutum sergilerse ne olduğunu anlamadan golleri kalesinde görür. oyun disiplinini bozmadan sakince savunma yapmak zorunda, ilk maçta olduğu gibi konsantrasyonu yüksek bir galatasaray olmak zorunda. sezon başından beri her avrupa maçında yazıyorum, galatasaray bir geçiş takımı, geçiş hücumunu ve savunmayı çok başarılı şekilde yapıyor. gerek kontra ataklarla gerek geçiş hücumuyla gol bulmayı umut etmek zorunda.

galatasaray orta sahası soso hariç topla üretken olamayan bir orta saha, top rakipteyken ise çok başarılılar, topun arkasına geçen galatasaray bu sene avrupa’da başarılı olduğunu gösterdi.

barcelona ise hücum gücü yüksek ve bol skor üreten bir takım, xavi sonrası kimliklerine geri dönmeyi başarıyorlar, hem ligde gösterdikleri performans hem napoli eşleşmesinde yaptıkları bunun en büyük kanıtı.

galatasaray teknik ekibi ve torrent napoli maçını bol bol çalışmışlardır. biraz hücum yapmaya çalışan napoli italyada 4 golü kalesinde gördü aynı hatayı galatasaray yapmamalı.

başarılar galatasaray, başarılar türkiye. umarım bir kez daha tarih yazarız.
devamını gör...

bilim, bilmek metodudur. bildiğimiz her şeyi, bir bilgi birikiminin üstüne inşa edilmiş farklı disiplinlere borçluyuz. bu disiplinler birbirlerinden çok farklı gözüküyor olsalar dahi temelde aynı analitik düşünce yapısı ve gözleme dayanırlar. bu edinim tarzına bilim deriz. bilim, insanlara yine insan zekası tarafından verilen paha biçilemez bir ödül olmanın yanı sıra kendini sürekli olarak yeniler ve geliştirir. peki ya bu çok değerli metot nasıl ve ne zaman ortaya çıkmıştır?

bilim tarihçilerinin bu konu hakkında farklı görüşleri vardır. kimisi bilimin hindistan’da ortaya çıktığını, kimisi de ilk olarak çin’de veya mısır’da karşımıza çıktığını savunur. ancak bilim tarihçilerinin kahir ekseriyetinin uzlaştığı bir görüş vardır. bu görüşe göre bilim, antik yunan’da başlamıştır. bu tezin kahramanları da memleketlimiz olan iki filozoftur. thales ve anaksimandros.

hikaye odur ki thales ve anaksimandros dünyanın şekli ve yapısı hakkında tartışıyorlardır. thales, anaksimandros’a dünyanın bir su tabakası üzerinde bulunduğunu söyler ve şu önemli sözü de ekler: ”söylediklerime inanmak zorunda değilsin, peki ya sen ne düşünüyorsun?” anaksimandros ise thales’e şu cevabı verir: ”ey thales! dünyanın altında suyun olduğunu söyledin. peki ya onun altında ne var? problemi çözmüyorsun, ileri atıyorsun. bence dünya, “apeiron” yani boşlukta duruyor.” thales ve anaksimandros’un arasında geçen bu konuşma, felsefik çevrelerce bilimin, analitik düşünmenin ve gözlemle testin mümkünâtının başı olarak kabul edilir.
devamını gör...

tamam dedikten sonra koymaya devam ettiği kaşık/kaşıklardır. engel olmak için bir önceki kaşıkta tamam denilmelidir.
devamını gör...

"yeme şu mantarı artık ve ilk amsterdam-istanbul uçağı ile evine dön." demesinin bir tık öncesidir.
devamını gör...

tanımlarını ilgiyle takip ettiğim, düşüncelerini kendime yakın bulduğum bilgili-görgülü yazar.
devamını gör...

2013 yapımı olmasına rağmen henüz izleme fırsatı bulduğum ve gürcü yönetmen zaza urushadze tarafından yazılıp yönetilen, estonya -gürcistan ortak yapımı bir sinema filmi.

film bir ev, bir marangozhane ve bir mandalina bahçesinde dört kişi arasında geçiyor. margus, ivo, ahmed ve nika. sade oyunculuklar, yalın diyaloglar eşliğinde ilerliyor. konu itibariyle savaş filmi olmasına rağmen patlayan bombalar veya silahlar yok. birbirini öldürmek isterken başaramayan iki düşmanın yani çeçen ahmed ve gürcü nika'nın, savaşa rağmen topraklarını terk etmeyen ve tek dertleri mandalinalarını toplamak olan margus ve ivo ile yollarının kesişmesinin ve aynı çatı altında yaşamak zorunda kalmalarının hikayesi. müziği ise tam tabiriyle can yakıcı. izlerken her duyduğunuzda sanki bir bıçak boğazınıza küçük küçük kesikler atıyor.

filmin tarihsel anlamda bazı yanlış anlatımlar içerdiği yazılıp çizilse de, bir sanat filmi olarak çekildiği düşünülünce ve vermek istediği mesaja odaklanınca benim için bunun pek bir önemi kalmıyor. ki film esas mesajını da en son sahnede ivo'nun çeçen ahmed'le girdiği diyalog ile veriyor.

öleni, öldüreni, birbirini hiç tanımadığı halde düşman olup birbiriyle savaşmak zorunda kalan insanları değil, savaşın kendisini ve bu savaşları çıkaran karanlığı sorgula!

ah ivo. keşke bu dünya senin gibi insanlarla dolu olsa.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim