normal sözlük’te tanıdık birilerine rastlamak
eski sevgilimin 8000 yazar arasından beni bulmasıyla gerçekleşmiş hadisedir.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
merhaba karalama defteri,
biraz saçmalamaya geldim. anonim olmanın verdiği rahatlıkla saçmalama özgürlüğüm var diye düşünüyorum. zaten buraya geliş amacım da bu. içimi dökmek.
eskiden çok düzenli bir hayatım vardı. 12 oldu mu yatar 06.50 de uyanırdım. rahatça uyuyabilmek için haftasonunu beklerdim. şimdiyse savrulan bir yaprak gibi istediğim saatte uyuyup istediğim saatte kalkabiliyorum. kulağa hoş geldiğinin farkındayım ama değil. hele ki 2 yıldır bu şekildeyse. artık bir amacım olsun istiyorum. bir şeylere tutunmak. tamamen amaçsız değilim şuan. ama yetmiyor işte.
şu pandemi de bitsin artık allah aşkına! koronası bitmeden mutasyonlusu çıktı başımıza bir de. hayat normale dönebilir misin, bir şey deneyeceğim de?
biraz saçmalamaya geldim. anonim olmanın verdiği rahatlıkla saçmalama özgürlüğüm var diye düşünüyorum. zaten buraya geliş amacım da bu. içimi dökmek.
eskiden çok düzenli bir hayatım vardı. 12 oldu mu yatar 06.50 de uyanırdım. rahatça uyuyabilmek için haftasonunu beklerdim. şimdiyse savrulan bir yaprak gibi istediğim saatte uyuyup istediğim saatte kalkabiliyorum. kulağa hoş geldiğinin farkındayım ama değil. hele ki 2 yıldır bu şekildeyse. artık bir amacım olsun istiyorum. bir şeylere tutunmak. tamamen amaçsız değilim şuan. ama yetmiyor işte.
şu pandemi de bitsin artık allah aşkına! koronası bitmeden mutasyonlusu çıktı başımıza bir de. hayat normale dönebilir misin, bir şey deneyeceğim de?
devamını gör...
babalara yasaklanması gereken şeyler
ölmek.
devamını gör...
ekşi sözlük
ekşi sözlük esasen açık kaynaklı, katılımcı sözlük anlayışıyla oluşturulmuş sosyal bir ağ olarak ortaya çıktı, fakat zamanla bir foruma yada agoraya dönüştü. mealen insanların belirli konular üzerine fikir beyan ettiği bir alana evrildi. günümüzde gelinen noktada ise sözlük yazarlarının bilgilerinden ve fikirlerinden çok zanlarını sanrılarını, sancılarını, boşluklarını, nefretlerini, beğenilerini, isteklerini ve şikayetlerini ifade ettikleri bilgininin ve fikriyatın çok geri plana itildiği, dilin yozlaştığı, ötekileştirmenin ve kutuplaştırmanın zirveye ulaştığı, çok sesliliğin yerini gürültüye ve bilgi kirliliğine bıraktığı, seviyenin her geçen gün daha da düştüğü eski-yeni çatışmasının merkezi haline geldiği, alternatifi olmadığı için katlanılması güç bir yer haline geldi.
topluma sirayet eden politik çekişmelerin ve siyasallaşmanın, taraftarlığın ve hedonizmin, etkisi giderek artan kültür şokuyla birleşmesi neticesinde, ülkede yaşanan gündelik olayların her ferdin ana gündem maddeleri arasında kendine yer bulması sözlüğünde bundan kendi payını alarak, toplumla paralel bir şekilde evrilmesini açıklıyor.
küçük ölçekli bir society, yani toplumun iz düşümü diyebileceğimiz bir yer. ekşi sözlükte dilin kullanımı, kullanıcıların yazı dilinin inceliklerine vukufiyeti ölçüsünde üstün körü bir seviyede ilerliyor, iletişimin en basit hali ile iletişimin en parazitli hali birbirine karıştırılıyor. dilin kullanımını imla kurallarına indirgemek, kıt bir kelime hazinesi ve 3-5 cümle ile derdini tweet atar gibi anlatmaya çalışmak, hiciv yapmakla, sululuğu ayırt edemeyen bir kitlenin dili, kelime oyunlarına kurban etmesi, yazının gücünü anlamsızlaştıran ve etkisizleştiren atıflar, bakınızlar, alt kültür kodlarının yersiz kullanımı ve daha bir çok şeyle dilin kurgusunu alt üst eden, iletişimin yerini çeşitli gurupların kendi aralarında şakalaşmasına bıraktığı, inanılmaz bir yazınsal çöplüğe dönüşen sözlüğün yazı dili serüveni, ne yazıkki şuan tam bir trajediye dönüşmüş vaziyette.
bir toplulukta var olmayı, sürekli kendini göstermek zorunda olmak, zanneden jenerasyonun her konuda bir ses çıkarma isteği -bakın fikir beyan etmek demiyorum, fikri yada bilgisi olmasa bile her konuda alakasızda olsa sırf kendini göstermek ve bende burdayım demek için bir ses çıkarma eyleminden bahsediyorum- zamanla sözlüğün bilgi ve görüş birken bir havuz gibi olan niteliğini, "söylemek istediklerin içinde kalmasın, buraya kus yada karala ve buruşturup at gitsin bir başlığa" şeklinde bir anlayışa dönüştü malesef. sözlük sosyal bir çöplük işlevi görmeyide başarırken, bir yandan da eski dönemlerindeki gibi amacına uygun bilgi ve görüş akışınıda yalap şalap bir şekilde yerine getirmeye gayret ediyor.
toplumsal grupların kalabalık ve ahkam kesebilen bir niceliğe erişmesiyle birlikte kendi varlığını savunucu güdüleride güçlenmeye başlar. sözlükteki society'nin kendine yüklendiği misyonlar ise, adalet arayıcılığı, toplum polisliği, hizmet kalitesi puanlama, rezalet teşhirciliği, boykot ve protesto, kavram soyutlama, gündem değerlendirme, niteliksiz muhalefet, sıradanı yüceltme, ve pek tabiki eğlence. bütün bu saydıklarım sözlüğün kendine yüklendiği misyonlar ve var olmasını garanti altına alan enstürmanlar.
dili kullanım konusundaki noksanlıklar, tanımlanmamış ve sadece sezgisel olarak bilinen kavramlar üzerinden, sağlıksız bir iletişim kurmaya çalışmak, ifade özgürlüğü olarak savunulamaz. bozuk bir kodlamayla komut verip sağlıklı bir feed back beklemek akıl karı değildir. diğer pek çok mecra gibi sözlükte uzlaşmadan değil, çatışmadan besleniyor. tez ve antitezlerden çıkan sentezlere mahkum. yapıyı yıkıp, yeniden inşaa süreci herkese ürkütücü ve meşakkatli gelebilir fakat bozum ve yenidüzüm, sentezleme gibi ilerlemecilikten çok, uzlaştırıcıymış gibi görünen ama araformlara yönlendiren bir metoddan daha etkilidir.
uzlaşmak, çatışanların hemfikir hale gelmesiyken, sentezler, çatışanların, iki tarafında kabul edebileceği bir hale sokulmuş ve çatışma unsurlarından ayıklanmış hali üzerinde hemfikir olmaları uzlaşı değildir. karşılıklı tavizler vererek anlaşmak demektir. uzlaşıda fikir birliği esas iken anlaşmada iki tarafın fikir birliğini tesis edecek şartlar oluşturulur. aynı şeyi söyleyip birbirilerini farklı şeyler söylüyormuş gibi algılayan ve durmaksızın tartışan bireylerin temel sorunu dile olan yetkinliklerinin zayıflığından kaynaklıdır. kavrambilim hususunda cahil olmaktan ileri gelen bu sorun toplumun eksikliği değil, öğretim eksikliğidir. dili içgüdüsel/sezgisel olarak kullanmakla, kavramların tanımlarını net bir şekilde bilip ayrımsayarak kullanmak arasında inanılmaz bir nitelik farkı vardır.
sözlüğün motivasyonu ve dilin kullanımı arasında da bir ilişki mevcuttur. felsefeden azade bir dil kullanımı düşünülemez. küresel ekonomik paradigma, hızlı geri dönüş alıp, maddi akışı sürekli tutmaya odaklıdır. bundan dolayı topluma adapte etmek istediği motivasyonda, hızlı ve sürekliliği olan bir üretim/tüketim dengesi sağlayacak, bunu aksatmayacak bir felsefe ile güdülenir. bunun dile yansıması "hemen beyan et, hemen eleştir, hemen değerlendir, hemen karar ver, hemen çözümle vs. burda düşünmeye ayıracak vakit bırakılmaz. yargılamalar hızlı ve geçiçi çözümlere gebe bırakılır.
toplumun, dolayısı ile dilin politize edilmesi, ayrışmanın ve kutuplaşmanın dayanak noktasıdır. politik dilin frekansları sadece belirli bir kitlenin alıcılarıyla etkileşime geçer. diğer kesimlerde ise bu dilin frekansının çözümlenmesi zor ve anlaşılmazdır. milliyetçi kodları olmayan biri için, osmanlı ile harmanlanmış politik söylemlerin, ifade ettiği pek bir şey olmaz. çatışma halinde olmayan yek vucut bir topluluğu kontrol etmek ilk bakışta daha kolay görünsede etraflıca düşüneceğiniz zaman fazlasıyla tehlikeli bir durum olduğunu farkedeceksinizdir. gücün kaynağı bir anda size karşı gelirse sizi savunacak kimse kalmaz bu durumda. bundan dolayıdır ki toplumun parçalanması ve çatışma halinde yönetilmesi hem daha avantajlı hem daha güvenlidir, bu politik yönetim biçimi çok eskilerden beri bu şekilde kabul edilmiş bir gelenektir. sözlük içinde dilin politize edilmiş haliyle kullanımına, hemen hemen her başlıkta rastlıyoruz.
güdülenmiş ve çok sesliliğe boğulmuş topluluklarda, gruplar veya ideolojik taraflar karşılarındakileri ayırt etmek için belirli kodlar ve kalıplar kullanır. eğer sol ve sağ cenah üzerinden örnek verecek olursak, insanların henüz fikirleri veya görüşleri bilinmeden dahi sırf imajları ve çağrıştırdıkları şeylerden dolayı hemen ayrıştırılıp yaftalanabilirler. bunun binlerce örneği mevcuttur. çay içen sağcı kola içen solcudur gibi inanılmaz derecede sığ bir seviyede seyreden ötekileştirme hevesinden dil de nasibini almıştır.
sözlükteki baskın ideolojinin, karşıt fikirlere bakış açısı" bizden değilsin, konuşmaya, aramızda olmaya, fikrini beyan etmeye, hakkın yok" şeklinde iken kendi içindeki marjinal söylemlere ise özgürlük ve toleransı sonuna kadar tanıması, çelişkili bir tutum gibi görünürken, varlığını korumak ve sürdürmek için katlandığı bir ideolojik savunma mekanizmasından öte bir durum değildir.
eleştirilecek daha bir çok konu olsada, sözü burada bitirmek, sizide benide dinlendirecek ve ifade etmek istediklerimi dile getirmenin verdiği huzurla baş başa bırakacaktır. okuyup değerlendiren herkese teşekkürler.
topluma sirayet eden politik çekişmelerin ve siyasallaşmanın, taraftarlığın ve hedonizmin, etkisi giderek artan kültür şokuyla birleşmesi neticesinde, ülkede yaşanan gündelik olayların her ferdin ana gündem maddeleri arasında kendine yer bulması sözlüğünde bundan kendi payını alarak, toplumla paralel bir şekilde evrilmesini açıklıyor.
küçük ölçekli bir society, yani toplumun iz düşümü diyebileceğimiz bir yer. ekşi sözlükte dilin kullanımı, kullanıcıların yazı dilinin inceliklerine vukufiyeti ölçüsünde üstün körü bir seviyede ilerliyor, iletişimin en basit hali ile iletişimin en parazitli hali birbirine karıştırılıyor. dilin kullanımını imla kurallarına indirgemek, kıt bir kelime hazinesi ve 3-5 cümle ile derdini tweet atar gibi anlatmaya çalışmak, hiciv yapmakla, sululuğu ayırt edemeyen bir kitlenin dili, kelime oyunlarına kurban etmesi, yazının gücünü anlamsızlaştıran ve etkisizleştiren atıflar, bakınızlar, alt kültür kodlarının yersiz kullanımı ve daha bir çok şeyle dilin kurgusunu alt üst eden, iletişimin yerini çeşitli gurupların kendi aralarında şakalaşmasına bıraktığı, inanılmaz bir yazınsal çöplüğe dönüşen sözlüğün yazı dili serüveni, ne yazıkki şuan tam bir trajediye dönüşmüş vaziyette.
bir toplulukta var olmayı, sürekli kendini göstermek zorunda olmak, zanneden jenerasyonun her konuda bir ses çıkarma isteği -bakın fikir beyan etmek demiyorum, fikri yada bilgisi olmasa bile her konuda alakasızda olsa sırf kendini göstermek ve bende burdayım demek için bir ses çıkarma eyleminden bahsediyorum- zamanla sözlüğün bilgi ve görüş birken bir havuz gibi olan niteliğini, "söylemek istediklerin içinde kalmasın, buraya kus yada karala ve buruşturup at gitsin bir başlığa" şeklinde bir anlayışa dönüştü malesef. sözlük sosyal bir çöplük işlevi görmeyide başarırken, bir yandan da eski dönemlerindeki gibi amacına uygun bilgi ve görüş akışınıda yalap şalap bir şekilde yerine getirmeye gayret ediyor.
toplumsal grupların kalabalık ve ahkam kesebilen bir niceliğe erişmesiyle birlikte kendi varlığını savunucu güdüleride güçlenmeye başlar. sözlükteki society'nin kendine yüklendiği misyonlar ise, adalet arayıcılığı, toplum polisliği, hizmet kalitesi puanlama, rezalet teşhirciliği, boykot ve protesto, kavram soyutlama, gündem değerlendirme, niteliksiz muhalefet, sıradanı yüceltme, ve pek tabiki eğlence. bütün bu saydıklarım sözlüğün kendine yüklendiği misyonlar ve var olmasını garanti altına alan enstürmanlar.
dili kullanım konusundaki noksanlıklar, tanımlanmamış ve sadece sezgisel olarak bilinen kavramlar üzerinden, sağlıksız bir iletişim kurmaya çalışmak, ifade özgürlüğü olarak savunulamaz. bozuk bir kodlamayla komut verip sağlıklı bir feed back beklemek akıl karı değildir. diğer pek çok mecra gibi sözlükte uzlaşmadan değil, çatışmadan besleniyor. tez ve antitezlerden çıkan sentezlere mahkum. yapıyı yıkıp, yeniden inşaa süreci herkese ürkütücü ve meşakkatli gelebilir fakat bozum ve yenidüzüm, sentezleme gibi ilerlemecilikten çok, uzlaştırıcıymış gibi görünen ama araformlara yönlendiren bir metoddan daha etkilidir.
uzlaşmak, çatışanların hemfikir hale gelmesiyken, sentezler, çatışanların, iki tarafında kabul edebileceği bir hale sokulmuş ve çatışma unsurlarından ayıklanmış hali üzerinde hemfikir olmaları uzlaşı değildir. karşılıklı tavizler vererek anlaşmak demektir. uzlaşıda fikir birliği esas iken anlaşmada iki tarafın fikir birliğini tesis edecek şartlar oluşturulur. aynı şeyi söyleyip birbirilerini farklı şeyler söylüyormuş gibi algılayan ve durmaksızın tartışan bireylerin temel sorunu dile olan yetkinliklerinin zayıflığından kaynaklıdır. kavrambilim hususunda cahil olmaktan ileri gelen bu sorun toplumun eksikliği değil, öğretim eksikliğidir. dili içgüdüsel/sezgisel olarak kullanmakla, kavramların tanımlarını net bir şekilde bilip ayrımsayarak kullanmak arasında inanılmaz bir nitelik farkı vardır.
sözlüğün motivasyonu ve dilin kullanımı arasında da bir ilişki mevcuttur. felsefeden azade bir dil kullanımı düşünülemez. küresel ekonomik paradigma, hızlı geri dönüş alıp, maddi akışı sürekli tutmaya odaklıdır. bundan dolayı topluma adapte etmek istediği motivasyonda, hızlı ve sürekliliği olan bir üretim/tüketim dengesi sağlayacak, bunu aksatmayacak bir felsefe ile güdülenir. bunun dile yansıması "hemen beyan et, hemen eleştir, hemen değerlendir, hemen karar ver, hemen çözümle vs. burda düşünmeye ayıracak vakit bırakılmaz. yargılamalar hızlı ve geçiçi çözümlere gebe bırakılır.
toplumun, dolayısı ile dilin politize edilmesi, ayrışmanın ve kutuplaşmanın dayanak noktasıdır. politik dilin frekansları sadece belirli bir kitlenin alıcılarıyla etkileşime geçer. diğer kesimlerde ise bu dilin frekansının çözümlenmesi zor ve anlaşılmazdır. milliyetçi kodları olmayan biri için, osmanlı ile harmanlanmış politik söylemlerin, ifade ettiği pek bir şey olmaz. çatışma halinde olmayan yek vucut bir topluluğu kontrol etmek ilk bakışta daha kolay görünsede etraflıca düşüneceğiniz zaman fazlasıyla tehlikeli bir durum olduğunu farkedeceksinizdir. gücün kaynağı bir anda size karşı gelirse sizi savunacak kimse kalmaz bu durumda. bundan dolayıdır ki toplumun parçalanması ve çatışma halinde yönetilmesi hem daha avantajlı hem daha güvenlidir, bu politik yönetim biçimi çok eskilerden beri bu şekilde kabul edilmiş bir gelenektir. sözlük içinde dilin politize edilmiş haliyle kullanımına, hemen hemen her başlıkta rastlıyoruz.
güdülenmiş ve çok sesliliğe boğulmuş topluluklarda, gruplar veya ideolojik taraflar karşılarındakileri ayırt etmek için belirli kodlar ve kalıplar kullanır. eğer sol ve sağ cenah üzerinden örnek verecek olursak, insanların henüz fikirleri veya görüşleri bilinmeden dahi sırf imajları ve çağrıştırdıkları şeylerden dolayı hemen ayrıştırılıp yaftalanabilirler. bunun binlerce örneği mevcuttur. çay içen sağcı kola içen solcudur gibi inanılmaz derecede sığ bir seviyede seyreden ötekileştirme hevesinden dil de nasibini almıştır.
sözlükteki baskın ideolojinin, karşıt fikirlere bakış açısı" bizden değilsin, konuşmaya, aramızda olmaya, fikrini beyan etmeye, hakkın yok" şeklinde iken kendi içindeki marjinal söylemlere ise özgürlük ve toleransı sonuna kadar tanıması, çelişkili bir tutum gibi görünürken, varlığını korumak ve sürdürmek için katlandığı bir ideolojik savunma mekanizmasından öte bir durum değildir.
eleştirilecek daha bir çok konu olsada, sözü burada bitirmek, sizide benide dinlendirecek ve ifade etmek istediklerimi dile getirmenin verdiği huzurla baş başa bırakacaktır. okuyup değerlendiren herkese teşekkürler.
devamını gör...
pembe klavye kullanan atarlı normal sözlük yazarı
telefonu bulut pembesi olan benim yanımda bir hiç kalacak yazar.
kimse ponçikliğimizi sorgulamasın.
kimse ponçikliğimizi sorgulamasın.
devamını gör...
ali şeriati
inandığı allah'tan dindarlara din nasip etmesini ister.
"descartes'in şu cümlesi oldukça meşhurdur: "düşünüyorum, o halde varım". bu, descartes'in şüphesidir. descartes, önce her şeyden şüphe etmiş, sonra böyle demiştir. fakat şüphe etmekte olduğum hususunda şüphe edemem. öyleyse ben varım ki şüphe ediyorum, şu halde ben varım. sonra da "düşünüyorum, o halde varım." cümlesiyle tanındı, ünlendi ve bütün öğreti veya doktrinini bu cümlesine dayalı olarak ispatlayıp geliştirdi.
ikinci söz gide'in sözüdür: "hissediyorum, o halde varım".
üçüncü söz de albert camus'nun şu sözüdür: "başkaldırıyorum, o halde varım". bu daha doğrudur. aslında "var" olmanın bu üç ölçütünden her biri doğrudur. o, düşünüyor; vardır ki düşünüyor. duyumsayan, hisseden kimse vardır ki hissediyor. başkaldıran kişi vardır ki başkaldırıyor, isyan ediyor. fakat burada üç tane "imek" (var bulunmak) vardır. insana özgü olan en üstün var oluş, "başkaldırıyorum, o halde varım" dır. "
düşünmenin, hissetmenin, sorgulamanın ve hatta baş kaldırmanın insana özgü bir yükümlülük olduğunu anlatır.
"çünkü devrimci din, gerici dini kendiliğinden yok eder...
tipki ilmin cehaleti, ışığın karanlığı...yok ettiği gibi."
ve ebuzer'i şöyle anlatır;
büyük bir inkılapçıdır; soyluluğa, baskıya, zorbalığa, adam kayırmacılığa, yoksulluğa ve imtiyaza karşıdır!
phroudhon'dan daha iyi konuşan bir kimse. hedef şudur:
"bu halk uyansın ve dinin, onlara yutturulan ve çıkar için araçsallaştırılan bir şey olmadığını bilsin!" ayrıca hayatin da onların yaşadığı hayat olmadığını bilsin. ebuzer'in şu mesajını halka ulaştıralım:
"evinde yiyecek ekmeği bulunmadığı halde insanlar üzerine yalınkılıç yürümeyen kişiye hayret ederim."
"sizi rahatsız etmeye geldim...!"
din istismarcılarını, cahilleri, düşünmeyenleri, hakkını bilmeyenleri, hakkını aramayanları, kula boyun eğenleri rahatsız etmeye gelmiş devrimci bir düşünür.
"okuyun diyor, okuyun.
çünkü mürekkebin akmadığı yerde kan akıyor."
"descartes'in şu cümlesi oldukça meşhurdur: "düşünüyorum, o halde varım". bu, descartes'in şüphesidir. descartes, önce her şeyden şüphe etmiş, sonra böyle demiştir. fakat şüphe etmekte olduğum hususunda şüphe edemem. öyleyse ben varım ki şüphe ediyorum, şu halde ben varım. sonra da "düşünüyorum, o halde varım." cümlesiyle tanındı, ünlendi ve bütün öğreti veya doktrinini bu cümlesine dayalı olarak ispatlayıp geliştirdi.
ikinci söz gide'in sözüdür: "hissediyorum, o halde varım".
üçüncü söz de albert camus'nun şu sözüdür: "başkaldırıyorum, o halde varım". bu daha doğrudur. aslında "var" olmanın bu üç ölçütünden her biri doğrudur. o, düşünüyor; vardır ki düşünüyor. duyumsayan, hisseden kimse vardır ki hissediyor. başkaldıran kişi vardır ki başkaldırıyor, isyan ediyor. fakat burada üç tane "imek" (var bulunmak) vardır. insana özgü olan en üstün var oluş, "başkaldırıyorum, o halde varım" dır. "
düşünmenin, hissetmenin, sorgulamanın ve hatta baş kaldırmanın insana özgü bir yükümlülük olduğunu anlatır.
"çünkü devrimci din, gerici dini kendiliğinden yok eder...
tipki ilmin cehaleti, ışığın karanlığı...yok ettiği gibi."
ve ebuzer'i şöyle anlatır;
büyük bir inkılapçıdır; soyluluğa, baskıya, zorbalığa, adam kayırmacılığa, yoksulluğa ve imtiyaza karşıdır!
phroudhon'dan daha iyi konuşan bir kimse. hedef şudur:
"bu halk uyansın ve dinin, onlara yutturulan ve çıkar için araçsallaştırılan bir şey olmadığını bilsin!" ayrıca hayatin da onların yaşadığı hayat olmadığını bilsin. ebuzer'in şu mesajını halka ulaştıralım:
"evinde yiyecek ekmeği bulunmadığı halde insanlar üzerine yalınkılıç yürümeyen kişiye hayret ederim."
"sizi rahatsız etmeye geldim...!"
din istismarcılarını, cahilleri, düşünmeyenleri, hakkını bilmeyenleri, hakkını aramayanları, kula boyun eğenleri rahatsız etmeye gelmiş devrimci bir düşünür.
"okuyun diyor, okuyun.
çünkü mürekkebin akmadığı yerde kan akıyor."
devamını gör...
thomas jefferson
washington dc'de kendisi adına yapılmış thomas jefferson memorial bulunmaktadır.
anıtın içerisinde merkezde thomas jefferson'un heykeli bulunmaktadır.

ilkbahar başlarında yakınlarında yetişen cherry blossom(kiraz çiçeği) turistlerin her zaman ilgi odaklarından biridir.
ayrıca bu görüntü washington dc ile ilgili postcardların vazgeçilmezlerinden birifir.
malesef o çiçekleri görmek isteyip zaman uyuşmadığı için göremeyenler arasındayım. ancak görüntü için aşağıya fotoğraf bırakıyorum.
anıtın içerisinde merkezde thomas jefferson'un heykeli bulunmaktadır.

ilkbahar başlarında yakınlarında yetişen cherry blossom(kiraz çiçeği) turistlerin her zaman ilgi odaklarından biridir.
ayrıca bu görüntü washington dc ile ilgili postcardların vazgeçilmezlerinden birifir.
malesef o çiçekleri görmek isteyip zaman uyuşmadığı için göremeyenler arasındayım. ancak görüntü için aşağıya fotoğraf bırakıyorum.
devamını gör...
kyk borcu
çok değil arkadaşlar daha iki gün önce iyi parti'nin "kyk borçları silinsin." önerisi;
ak parti'den bir vekilin "herkes borcuna sadık olmalı, yoksa borcunu ödeyenler ahmak yerine konulur." gerekçesiyle reddedildi.
geçtiğimiz günlerde kalyon holding'in 9.5 milyar (katrilyon) vergi borcu affedildi.
gecikme faizini silseler, ana parayı yine bir şekilde ödeyecek öğrenciler ama hükümet resmen tefeci olmuş. kendi ülkesinin öğrencinin gözünün yaşına bakmıyor.
ak parti'den bir vekilin "herkes borcuna sadık olmalı, yoksa borcunu ödeyenler ahmak yerine konulur." gerekçesiyle reddedildi.
geçtiğimiz günlerde kalyon holding'in 9.5 milyar (katrilyon) vergi borcu affedildi.
gecikme faizini silseler, ana parayı yine bir şekilde ödeyecek öğrenciler ama hükümet resmen tefeci olmuş. kendi ülkesinin öğrencinin gözünün yaşına bakmıyor.
devamını gör...
ederin olsun
devamını gör...
bir ailenin çocuğuna yapacağı en büyük kötülük
bilimden ve mantıktan uzak, dinci yetiştirmektir. bunun ismi zihin tecavüzüdür.
devamını gör...
dizilerden öğrenilen güzel şarkılar
the clash-london calling/ the boys
fakat böyle efsane bir grup ve müthiş bir parçayı bu denli geç öğrenmekten dolayı biraz canım sıkılmakta.
fakat böyle efsane bir grup ve müthiş bir parçayı bu denli geç öğrenmekten dolayı biraz canım sıkılmakta.
devamını gör...
al pacino
hayatı bir sinema filminden farksız olan italyan asıllı oscar ödüllü abd'li aktör. kariyerinin ilk yıllarını the godfather ile hem çıraklık hem ustalık çağını aynı anda yaşayacak bundan sonraki filmlerin hepsi bir başyapıt olacaktır. nitekim yaralı yüz (scar face) kadın kokusu, şeytanın avukatı gibi filmler çok ses getirmiştir.
devamını gör...
diyanet'in baldız fetvası
din işleri yüksek kurulu, “fetvalar” kitabında, “baldızıyla zina eden kişinin hanımı boş olur mu” sorusuna “zina büyük günahlardan olmakla beraber eşlerden birinin zina etmesi, nikâhlarına zarar vermez” yanıtı verildi.
871. fetvada, “baldızla zina yapmanın nikâhı düşürmeyeceği” belirtildi.
buradan
kuran kurslarında küçük çocukların ırzına geçmekte beis görmeyen zihniyetler, baldızın ırzına geçmeyi elbette sorgulamazlar.
din, dinimiz, canım müslümanlık
devamını gör...
franz kafka vs nietzsche
biri yazar, diğeri filozof olan iki kişinin karşılaştırılması.
kafka'yı okumak için nietzsche düşüncesinin bir metodoloji olarak kullanılması dense ya da nietzsche'nin kafka romanlarındaki / öykülerindeki karşılığı dense amenna, ancak bu direkt elma ile armutu karşılaştırmak olmuş.
t: işlevsiz bir versus.
kafka'yı okumak için nietzsche düşüncesinin bir metodoloji olarak kullanılması dense ya da nietzsche'nin kafka romanlarındaki / öykülerindeki karşılığı dense amenna, ancak bu direkt elma ile armutu karşılaştırmak olmuş.
t: işlevsiz bir versus.
devamını gör...
23 aralık 2020 can dündar'a 27 yıl hapis cezası verilmesi
türkiye cumhuriyetinin bir terör örgütüne petrol karşılığında silah sattığını kanıtlayan gazeteciye verilen ceza. dış politikanı şeriatçılara emanet edersen olacağı budur zaten.
ekleme: türkiye'nin terör örgütüne destek vermesini savunan arkadaşlar, aynı silahlarla musul'da bulunan konsolosluğumuzun basıldığını, fırat kalkanı harekatında askerlerimize karşı kullanıldığını, 22 aralık 2016 ışid'in 2 askerimizi şehit etmesi gibi olaylarda kullanıldığını bilmiyorlar galiba.
ekleme: türkiye'nin terör örgütüne destek vermesini savunan arkadaşlar, aynı silahlarla musul'da bulunan konsolosluğumuzun basıldığını, fırat kalkanı harekatında askerlerimize karşı kullanıldığını, 22 aralık 2016 ışid'in 2 askerimizi şehit etmesi gibi olaylarda kullanıldığını bilmiyorlar galiba.
devamını gör...
yazarların yalan söyleme nedenleri
yalanına inanmış gibi yaparak bir yalanı büyüttüm.
çünkü yalnız kalmaktan korktum.
çünkü yalnız kalmaktan korktum.
devamını gör...
çocukken aşık olunca yapılanlar
sınıfça voleybol oynarken gelen topu hep ona doğru atmaktır.
devamını gör...
temel karamollaoğlu'nun lgbt açıklaması
lgbtq birey olmak için biri nasıl özendirilebilir. aklınızı peynir ekmekle mi yediniz. insanların hayatlarını toplumun gözü önünde istedikleri gibi yaşamaları ve tıpkı kadın ya da erkek olduğu için gurur duyanlar insan gibi kendi bedenleri, cinsiyetleri ve cinsel seçimleriyle barışık olmanın gururunu taşımak mı özendirmek. eğer özendirmekle insanlar cinsiyet ya da cinsel oryantasyon değiştiriyor olsaysı yüzyıllardır yapılan cis gender heteroseküel propagandası, özendirmesi, baskısı nedeniyle bugün ortada lgbtq birey kalmazdı.
zatın kastettiği tamam biyolojik olarak varlar ancak gözümüzün önünde durmasınlar, kimliklerini saklasınlardır. kadınla erkek toplum içinde rahatça öpüşüp koklaşırken siz sokakta sevgilisini öpen gay, lezbiyen görüyor musunuz türkiye'de. hayır! neden çünkü insanlar haklı olarak korkuyor. özendirmeyi bırak lgbtq bireyler hala toplum içinde eşit bireyler olarak bile yaşamıyor. sanki iki erkek birbirini öpse onları gören erkeklerin hepsi bir anda gay olacak. geçin bunları.
bu arada ilgilenilmesi gerek sözünden kastı ortaçağ tarzı conversion terapisiyse şaşırmam.
homofobik ve ayrımcı açıklamalara örnektir.
zatın kastettiği tamam biyolojik olarak varlar ancak gözümüzün önünde durmasınlar, kimliklerini saklasınlardır. kadınla erkek toplum içinde rahatça öpüşüp koklaşırken siz sokakta sevgilisini öpen gay, lezbiyen görüyor musunuz türkiye'de. hayır! neden çünkü insanlar haklı olarak korkuyor. özendirmeyi bırak lgbtq bireyler hala toplum içinde eşit bireyler olarak bile yaşamıyor. sanki iki erkek birbirini öpse onları gören erkeklerin hepsi bir anda gay olacak. geçin bunları.
bu arada ilgilenilmesi gerek sözünden kastı ortaçağ tarzı conversion terapisiyse şaşırmam.
homofobik ve ayrımcı açıklamalara örnektir.
devamını gör...
kafamda kentsel dönüşümler
‘kafamda kentsel döüşümler
içimde bi yerde bi gülüşünden
sana deliyim ama gizledim her
gidişinden, gidişinden. ‘ sözleriyle en sevdiğim şarkılar arasında yer alan şarkı.
içimde bi yerde bi gülüşünden
sana deliyim ama gizledim her
gidişinden, gidişinden. ‘ sözleriyle en sevdiğim şarkılar arasında yer alan şarkı.
devamını gör...
melissa joan hart
bir kaşkolnikov ukdesidir.
amerikalı oyuncu, yazar, yönetmen ve şarkıcıdır. tam adı melissa catherine joan hart’tır. 1976 yılında new york’ta doğan oyuncu her zaman on yedi yaşındadır. asla yaşı büyümeyecek ve asla dış görünüşü değişmeyecektir benim için. o her zaman genç cadı sabrina’dır.

melissa joan hart’ı başka hiçbir yerde izlemedim. sadece sabrina the teenage witch. bu dizi türkiye’de daha sonra acemi cadıismi ile yayınlanan dizinin orijinalidir.
sabrina zelda ve hilda isimlerindeki iki halası ile yaşayan genç bir cadıydı ve melissa joan hart bu dizide muhteşemdi. kendine oyunculuk kariyerinden shirley temple ve audrey hepburn’u örnek aldığını söyleyen melissa joan hart sabrina rolünde o kadar doğal ve sevimlidir ki insan izlerken doğal bir büyü altında hisseder kendini.
melissa joan hart ayrıca bir müzisyendir ama çok iyi bir müzisyen olduğunu söyleyemeyeceğim. this ıs what 'na na' means, sabrina, the teenage witch: the album ve peter and the wolf isimli albümler çıkaran oyuncu çok da başarılı olamamıştır.
velhasılı benim için melissa joan hart sabrina’dır ve her zaman öyle kalacaktır. hala olsa izlerdim bu diziyi ve eminim yine sabrina’ya hayran olurdum.
amerikalı oyuncu, yazar, yönetmen ve şarkıcıdır. tam adı melissa catherine joan hart’tır. 1976 yılında new york’ta doğan oyuncu her zaman on yedi yaşındadır. asla yaşı büyümeyecek ve asla dış görünüşü değişmeyecektir benim için. o her zaman genç cadı sabrina’dır.

melissa joan hart’ı başka hiçbir yerde izlemedim. sadece sabrina the teenage witch. bu dizi türkiye’de daha sonra acemi cadıismi ile yayınlanan dizinin orijinalidir.
sabrina zelda ve hilda isimlerindeki iki halası ile yaşayan genç bir cadıydı ve melissa joan hart bu dizide muhteşemdi. kendine oyunculuk kariyerinden shirley temple ve audrey hepburn’u örnek aldığını söyleyen melissa joan hart sabrina rolünde o kadar doğal ve sevimlidir ki insan izlerken doğal bir büyü altında hisseder kendini.
melissa joan hart ayrıca bir müzisyendir ama çok iyi bir müzisyen olduğunu söyleyemeyeceğim. this ıs what 'na na' means, sabrina, the teenage witch: the album ve peter and the wolf isimli albümler çıkaran oyuncu çok da başarılı olamamıştır.
velhasılı benim için melissa joan hart sabrina’dır ve her zaman öyle kalacaktır. hala olsa izlerdim bu diziyi ve eminim yine sabrina’ya hayran olurdum.
devamını gör...