değerli kafa sözlük yazarları,
bu konuyla ilgili sanırım daha önce de bir kaç kelam etmiştim.

evet, haklısınız, güzel türkçemizi güzel konuşmak ve yazmak, imla kurallarına riayet etmek çok önemli, hepimizin de asli görevi olmalı..

ancak gelin görün ki, zaman zaman hata, yanlış, eksik veya fazla birtakım durumlar olabiliyor.

ortada bir konu var, insan kendini kaptırıyor, hızlı hızlı yazacağım derken bir şeyler yanlış olabiliyor ,
bazen de şu telefonların otomatik kelime vs. düzenleme modları, yapılmak istenenin ( mesela tam burada istenenin yazarken, işte benim yazdı makina) dışında bazı düzenlemeler yapabiliyor.

tutun ki hata tamamen kişi kaynaklı, boşverin makinayı falan, bunları doğal görün artık, konu etmeyin..bu benim şahsi fikrim, katılır veya katılmazsınız,
ancak adam iki sayfa yazı yazmış,
' şurada virgül koymamışsın ' demek o adamla dalga geçmektir.
o kadar yazıda senin gördüğün sadece virgül mü ?
çok da iyi niyetli bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum ben.
ıfade edilen fikir ters geldiğinden, teşbihte hata olmaz, öküz altında buzağı aramak gibi geliyor bana bu durum.
yanılıyo olabilirim, ancak bazı durumlarda, eğer kelime veya cümlenin anlamını değiştirmiyorsa, biraz daha toleranslı davranilabilir gibi geliyor bana .
dün bir entry de vardı, çok hoşuma giden bir tanimlamaydi,
' tdk müfettişi gibi her şeye atlıyoruz ' diyordu sayın yazar , aynen öyle, biraz hoşgörü, biraz iyiniyet her seyi çözecektir emin olun ...
devamını gör...

tutunamayanlar.
hayat enerjimi alıp götürdü yaşama tutunmakta zorlanınca bu kararı aldım.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

dahi yazar éric-emmanuel schmitt tarafından yazılan ve büyük oyuncu yıldız kenter tarafından oynanan muhteşem oyundur.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
şişmanlamayan sumocunun da yazarı olan éric-emmanuel schmitt tartışma götürmez bir dahidir. yazdığı muhteşem metinlerin yanı sıra daha önce öykü olarak yazdığı oscar ve pembeli meleğini tiyatro oyununa çevirmiştir. henüz 61 yaşında olan yazarın bundan sonra ne tür edebi büyüler yapacağı en merak ettiğim konular arasındadır.

yıldız kenter ise anlatmaya bile gerek olmayan, bence türk tiyatro tarihinin gelmiş geçmiş en büyük oyuncusudur. kent oyuncularının en büyük ismi olan yıldız kenter bu oyunda tek kişilik görkemli ve akıl almaz bir performans sergilemiştir.

yıllar önce kısa bir süre çalıştığım bir okuldan ayrılıp yeni görev yerime gitmek üzereyken izledim bu oyunu. oyuna gittiğimde elbette beklentim çok fazlaydı ama bu kadar derin etkiler bırakacağını tahmin dahi edemezdim.

oyunda oscar lösemi hastası küçük bir çocuk. 10 yaşında sadece. ve oscar ölmek üzere. ama o kadar akıllı bir çocuk ki oscar. izleseniz o kadar seversiniz ki onu. oyunda oscarı oynayan yıldız kenter müthiş bir performans ile oscarı sevdiriyor bize ama yazarın kalemi de az etkili değil.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
hastane odasında geçen hikayede oscarın annesi hep destek olmak için oralarda oluyor, hep yanında. anneyi oynayan yıldız kenter burda da muhteşem.

elbette bir de pembeli melek var. oscarın bakıcısı. ölmek üzere olduğunun farkında olan oscarı tevekküle çağıran 100 yaşına yaklaşmış olan pembeli melek ona gönüllü olarak bakıcılık yapmakta. pembeli meleği de elbette yıldız kenter harikulade oynamakta.

pembeli melek ve oscar bir oyun oynamaya karar verirler. ölmekte olduğunun bilincinde olan oscar sürekli bir sorgulama içindedir. tanrıya dair soruları vardır oscarın ve melek ona cevaplar sunmak için gönderilmiştir sanki.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

oyuna göre oscar her gününü on yıl gibi yaşayacak ve her on yıllık dönemde yaşadıklarını, hissettiklerini pembeli meleğine anlatacaktır. ve oscar bu plana sonuna kadar sadık kalır ve her gece uyumadan önce bir not bırakır yatağının başına:

“ beni yalnız pembeli meleğim uyandırabilir.”

son güne oscarın bıraktığı ve her gün olandan farklı olan notu okuyunca pembeli melek, ben artık dayanamadım ve hüngür hüngür ağlamaya başladım. ama öyle böyle bir ağlama değil. oyun bitti, ayakta alkışlarken ben hala ağlıyordum. dışarı çıktım alkışlardan sonra. tam o an okulda birlikte çalıştığım ve kanser teşhisi konduğu için saçları artık eskisi kadar rüzgarlı olmayan bir öğretmen ablamla göz göze geldik. birbirimize sarılıp dakikalarca ağladık. uzun uzun, hıçkıra hıçkıra.

hayatımda izlediğim onlarca tiyatro oyunu arasında en iyisiydi diyebilirim. belki artık izleme şansı olmayacak izlemeyenlerin ama en azından alıp okuyabilirsiniz.
devamını gör...

kuşku.

kaygının kardeşidir; ruhu kemirir. insan psikolojisini oradan oraya sürükleyebilecek ve süründürebilecek güce sahiptir.
devamını gör...

özellikle gece uykumdan uyandığımda ve buzdolabını açtığımda bana serin serin ve turuncu turuncu gülümseyen meyve.

ayrıca (bkz: at bordagalları)
devamını gör...

iletişimde sağlıklı olmadığını düşündüğüm bir metot.
özellikle sosyal medya ya da sözlük gibi ortamlarda sıkça kullanılıyor. oysa kişi rahatsız olduğu bir şeyi gönderme yaparak, mesaj vermeye çalışarak anlatacağına kendini doğrudan anlatmayı tercih etse daha sağlıklı ve sorunsuz bir iletişim kurmuş olur kanımca. hem böylelikle mesaj vermek istediği kişiye mesaj vermeye çalışırken biz de mesajı anlayacağız diye kafa yormayız değil mi?*
devamını gör...

merhaba, selam gibi normal insanın verebileceği cevaplardır. siz kadınlar yerine dünya dışı ırklarla karşılaştınız sanırım*.
devamını gör...

bu son olsun bu son.
devamını gör...

gereksizdir. anonim olmanın doğasına aykırıdır.
devamını gör...

bizden zıt düşüncedeki insanların düşüncelerine saygı duyabilmek.
devamını gör...

çardak altında salıncakta yatarak sallanmak. biraz rüzgar, etraftan gelen güzel kokular.
devamını gör...

sır tek kişiliktir. bu sebeple kimse ile sırrınızı paylaşamayınız dediğim başlıktır.
devamını gör...

cedric’tir.

(bkz: 8 yaşındaysanız ve aşıksanız hayat gerçekten çok güzel)
devamını gör...

içerdiği gizem yüzünden her bölümünde farklı yorumlar yapmama sebep olan 1998 yapımı japon deneysel anime televizyon dizisidir.
yorumlarımı kronolojik olarak buraya bırakacağım, merak eden olursa keyifli okumalar dilerim...

bölüm 1:
toplumsal yozlaşmışlığı kafkaesk bir buhran içerisinde işleyen ve ilerleyen ilginç bir seriye benziyor. muhtemelen izlemeye devam edeceğim. aklıma gelen şeyleri yorum olarak buraya yazmayı düşünüyorum.
not: burada kafkaesk terimini, bilinen ve algılanan gerçeklikten kopma, uzaklaşma durumu anlamında kullandım. sorulmadan söylemek istedim, bilginize arz ederim.

bölüm 2:
yorum 1:

*nereye gidersen git, herkes birbiriyle bağlı.*

yorum 2:
ending'ini çok beğendim, sözleri ve dile getirilişi harika. opening de güzeldi diyebiliriz. dinlemenizi tavsiye ederim.

bölüm 3:

*çoğu insan sanal ortamda, gerçek dünyada olduğundan tamamen farklı bir kişiliğe bürünür.*

bu sözler, kablolu ya da sanal kişilikler yaratmış kimseler diye nitelendirebileceğimiz insanları özetler nitelikte. kendimden örneklemem gerekirse: günlük yaşamım için, kısa ve düz yanıtlar veren bi' kişilik kullanıyorum. iş, okul, aile için de farklı birçok kişilik yaratmış durumdayım. sanal ortamda da bundan pek farklı değilim, değişmeyen tek şey sürekli değiştirdiğim ve kafama göre yinelediğim
kişiliklerim. demem o ki: bu kimseler, sahte kimliklerinin ardında, gerçek kimliklerini yitiriyorlar. belki de en çok ben yitiriyorum. muhtemelen kısa cevaplar veren kişiliğim, ilk ve de tek hakiki kişiliğim. hikaye ile ilgili yorumuma gelecek olursam da hikaye gittikçe derinleşiyor ve ilginçleşiyor. diğer yorumlardan ve izlediklerimden yola çıkarak durumların daha da sarpa saracağını varsayıyorum, umarım öyle olur.

bölüm 13:
hikaye sürekli bir sis perdesinin arkasında gizlendiği için anlaşılması güç bir yapıya sahipti. tabii bunun için de belli başlı sebepleri olabilir. zaten her bölümün başında bölümü katmak olarak isimlendirmişlerdi. hikayenin işlenme biçimi ve katmanlardaki verilen kısıtlı bilgi ile belli başlı konuları düşündürdüklerine inanıyorum. bu konu önceki yorumlarımdan da örneklendirilebilir (1 ve 3'üncü bölüm yorumları ile desteklendi). bir noktadan sonra konuyu spinoza'nın doğa-tanrı'sına getireceklerini sanmıştım. hikaye, kimi yerinde golyadkin'cilik kimi yerinde hegesias'cılık oynanıyormuş hissi vermedi de diyemem. sanırım hikayeyi özel kılan da bu tavrıydı. bilinçli ya da bilinçsiz bi' biçimde yaratılan sistematik kargaşanın meydana getirdiği ilginç eleştiri ve yorumlamalar. opening ve endingleri çok güzeldi diyebilirim. hikaye kendi kendini açıklar nitelikteydi ama bazı noktalarda soru işareti bıraktı. sanırsam onların kararı da bize kalıyor.
devamını gör...

ja hich sorma enichte, burda tomaten taneynen satılıyo falla.
devamını gör...

twitter'dan görmüş olsam da bizim sözlükte de olsa güzel olurdu.
devamını gör...

tarihi milattan önce 3500'lü yıllara dayanıyor. efsaneye göre fransa'nın güneyinde peynirle aynı ismi taşıyan köyde yaşayan genç bir çoban aşık olduğu kızla gittiği mağarada peynir ekmek bulunan nevalesini orada unutur. geri döndüğünde ekmekte başlayan küflenmenin peynire yayıldığını da görür. peynirin macerası bu efsane ile başlar. çıktığından bu yana bambaşka süreçlerden geçmiş ve çok farklı yerlere gelmiştir. küflü olmasından dolayı mavi peynir de denir.
devamını gör...

bakkaldan soğuk bir şeyler alıp banka oturup etrafı izleyerek keyifle içmek.
devamını gör...

(bkz: ağzın bal yesin)
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim