intihar etmemek için sebepler
bu tip başlıkların intihar güzellemesi alt mesajı verdiği kanısındayım. aslolan varolmaktır, hayatta kalmaktır, yaşamaktır. hayatımızı ölümü bekleyerek, intihar etmemek için kendimizi ikna ederek filan geçirmiyoruz. intihar etmek; bir çözüm yolu, tercih edilen bir son, yaşamını kontrol etmek filan değildir. bu bir seçenek değildir. bir takım felsefi ve edebi süslemeler bu gerçeği değiştirmez. gerçekten intihar etmemek için nedene ihtiyacı olduğunu düşünen varsa mutlaka tam kan-hormon tahlili yaptırmalı ve psikiyatriste gitmelidir.
devamını gör...
büyük sözlüklerin kötü yanı
kimsenin kimseyi tanımamasıdır, deyip başladığım hede.
yazar sayısı arttıkça insanların birbirlerini tanıma oranları da azalıyor. kaynaşayım derken uzaklaşıyoruz büsbütün yanisi.
edit: düşünüyorum öyleyse yokum ile ortak başlıktır.
yazar sayısı arttıkça insanların birbirlerini tanıma oranları da azalıyor. kaynaşayım derken uzaklaşıyoruz büsbütün yanisi.
edit: düşünüyorum öyleyse yokum ile ortak başlıktır.
devamını gör...
adalet ve kalkınma partisi
thomas edison'un mezarında ters dönmesine sebebiyet veren siyasi oluşum.
devamını gör...
kızlardaki sorumluluk sahibi ve ilgili erkek arama tutkusu
bi laf vardı sen kıza bakınca o günü düşünürsün kız sana bakınca 5 yıl sonrayı düşünür diye.herkes de kesin boyledir demiyorum ama belli bi yaştan sonra bu adamla evlenilir mi iyi bi eş iyi bi baba olur mu diye düşünürler.sorumluluk ve ilgi de maddiyatla birlikte en çok değer verilen özelliklerdendir.
devamını gör...
negatif enerji
her ne kadar akla sürekli olarak olumsuz düşünen insanların yaydığı sevimsiz aura gelse de fiziksel olanından bahsedeceğim kavram.
bu kavram ilk kez paul dirac tarafından gündeme getirilmişti. tabii öyle "ya negatif enerji diye bir şey var mıdır? olsa ne olur ki?" şeklinde bir gündeme getirme değil. dirac'ın kuantum mekaniği ile ilgili bir formülü, dolaylı olarak negatif enerjinin varlığına dikat çekiyordu. böylece bilim dünyası bu soruyu yavaş yavaş sormaya başladı: enerjinin negatif olması mümkün mü?
dirac, bu türden bir enerjiyi neden hissetmiyor oluşumuzu, evrende pozitif ve negatif enerjinin birbirini dengeliyor olması ile açıklıyordu. bu durumda net etki 0 olduğundan biz negatif bir enerjinin yapabileceklerini hissetmediğimiz bir evrende yaşıyoruz demekti. ancak -yine dirac'a göre- eğer pozitif enerjinin tamamen ortamdan kaldırılacağı bir "tam vakum" ortamı oluşturabilirseniz, negatif enerjiyi gözleyebilirdiniz.
(not: burada bu sonuç "herhangi iki şeyi birbirinden ayırmak için pozitif enerji kullanılıyor olduğuna göre, onları bir arada tutmak için de negatif enerji kullanılıyor olmalı" düşüncesinden geliyor diyebiliriz. buna göre örneğin kütle çekim alanı negatif enerjili bir alan olmalıdır.)
hollandalı fizikçi hendrik casimir bunu kanıtlayana kadar tartışmalar sürdü. casimir, 2 gümüş plaka ile yaptığı bir deneyde, diğer etkilerden arındırılmış bir ortamda negatif enerji yoğunluklu bir ortamın ortaya çıktığını kanıtladı. detay için (bkz: casimir etkisi). böylece negatif enerjinin varlığı da tartışmasız şekilde kabul edilmiş oldu. zira deney daha sonra benzer birkaç yöntemle başka bilim insanlarınca da doğrulandı.
özellikle heisenberg belirsizlik ilkesine göre uzay sanal parçacıklarla dolu olma ihtimali yüksek olan bir yer. bu parçacıklar bir anda var olur ve aynı şekilde bir anda kaybolur. casimir etkisine ve dolayısıyla negatif enerjiye neden olanın da bu olduğu düşünülmektedir.
***
negatif enerji, kuantum mekaniğinde alan dediğimiz etkilerin açıklanmasında kullanıldığı gibi, kara deliklerde hawking radyasyonu fenomeninin açıklanmasında, solucan deliği adlı yapıların işe yarar şekilde çalışabilmesi için gereken koşullar tanımlanırken ve warp motoru gibi teorik araçlar açıklanırken de kullanılır.
bu kavram ilk kez paul dirac tarafından gündeme getirilmişti. tabii öyle "ya negatif enerji diye bir şey var mıdır? olsa ne olur ki?" şeklinde bir gündeme getirme değil. dirac'ın kuantum mekaniği ile ilgili bir formülü, dolaylı olarak negatif enerjinin varlığına dikat çekiyordu. böylece bilim dünyası bu soruyu yavaş yavaş sormaya başladı: enerjinin negatif olması mümkün mü?
dirac, bu türden bir enerjiyi neden hissetmiyor oluşumuzu, evrende pozitif ve negatif enerjinin birbirini dengeliyor olması ile açıklıyordu. bu durumda net etki 0 olduğundan biz negatif bir enerjinin yapabileceklerini hissetmediğimiz bir evrende yaşıyoruz demekti. ancak -yine dirac'a göre- eğer pozitif enerjinin tamamen ortamdan kaldırılacağı bir "tam vakum" ortamı oluşturabilirseniz, negatif enerjiyi gözleyebilirdiniz.
(not: burada bu sonuç "herhangi iki şeyi birbirinden ayırmak için pozitif enerji kullanılıyor olduğuna göre, onları bir arada tutmak için de negatif enerji kullanılıyor olmalı" düşüncesinden geliyor diyebiliriz. buna göre örneğin kütle çekim alanı negatif enerjili bir alan olmalıdır.)
hollandalı fizikçi hendrik casimir bunu kanıtlayana kadar tartışmalar sürdü. casimir, 2 gümüş plaka ile yaptığı bir deneyde, diğer etkilerden arındırılmış bir ortamda negatif enerji yoğunluklu bir ortamın ortaya çıktığını kanıtladı. detay için (bkz: casimir etkisi). böylece negatif enerjinin varlığı da tartışmasız şekilde kabul edilmiş oldu. zira deney daha sonra benzer birkaç yöntemle başka bilim insanlarınca da doğrulandı.
özellikle heisenberg belirsizlik ilkesine göre uzay sanal parçacıklarla dolu olma ihtimali yüksek olan bir yer. bu parçacıklar bir anda var olur ve aynı şekilde bir anda kaybolur. casimir etkisine ve dolayısıyla negatif enerjiye neden olanın da bu olduğu düşünülmektedir.
***
negatif enerji, kuantum mekaniğinde alan dediğimiz etkilerin açıklanmasında kullanıldığı gibi, kara deliklerde hawking radyasyonu fenomeninin açıklanmasında, solucan deliği adlı yapıların işe yarar şekilde çalışabilmesi için gereken koşullar tanımlanırken ve warp motoru gibi teorik araçlar açıklanırken de kullanılır.
devamını gör...
sözlükteki beğen butonunun kullanılmaması
beğeni butonunu kullanmada bir çekingenlik olduğu noktasında katıldığım tespit. mesajla tebrik edip beğeni vermeyenleri bile gördü bu gözler.*
devamını gör...
yolda yürürken kitap okuyan insan
bile isteye, göstere göstere omuz attığım, elimle kenara doğru ittirdiğim insanlardır, telefon kullananlara da aynısını yaparım. senin yalandan romantizmlerin benim yürüyüş hızımı kesmemeli. o kitapları okuyorsa başkalarına karşı saygılı olmayı öğrenmesi gereken insandır.
devamını gör...
ölmek istemek
bir yanımın en büyük isteğidir.
devamını gör...
acaba sadece bana mı oluyor diye düşünülen şeyler
başıma gelen bir hadisenin binbir türlü farklı senaryosunu düşlemek
devamını gör...
sözlüğün faydaları
yalnızlığımı azaltıyor.
devamını gör...
kafa izni
bir kez kafa iznine çıktından sonra dönünce, tekrar çıkmak için maalesef beklemeniz gereken süre: tamı tamına 30 gündur. tam 30 yaa.. yazıyla da otuz.
bendeniz yine, reklamsız sözlük özelliği satın aldım, artık onun için bekleyeceğim. çaresiz.
hımm bir de olası yılbaşı indirimi var. ordan da güzel özellikler alırsam, ki kesin alırım, onların bitmesini bekler öyle giderim. ya da bilmiyorum, keyfim nasıl isterse... . ama ufukta ille bi'gidiş vardır. şimdiden herkese hoşça kalınlar, çaylar, kahveler. fazla kavga etmeyin. geçen gittiğimdeki gibi, spawn vs. kaynamış sütün üzerindeki ince kaymak tabakası mevzuları çıkarmayın, anlayana kadar aylar alıyor yaa...
kafa izni sonrası olası halim; ektedir.
bendeniz yine, reklamsız sözlük özelliği satın aldım, artık onun için bekleyeceğim. çaresiz.
hımm bir de olası yılbaşı indirimi var. ordan da güzel özellikler alırsam, ki kesin alırım, onların bitmesini bekler öyle giderim. ya da bilmiyorum, keyfim nasıl isterse... . ama ufukta ille bi'gidiş vardır. şimdiden herkese hoşça kalınlar, çaylar, kahveler. fazla kavga etmeyin. geçen gittiğimdeki gibi, spawn vs. kaynamış sütün üzerindeki ince kaymak tabakası mevzuları çıkarmayın, anlayana kadar aylar alıyor yaa...
kafa izni sonrası olası halim; ektedir.
devamını gör...
yazarların sevmediği şirketler
metro turizm.
devamını gör...
aşk gül bahçesi hikayesi
kasabanın birinde, güzelliği dillere destan bir kız yaşarmış. kendisiyle evlenmek isteyen uzak ülkelerden gelen nice prensi, asili, zengini, yakışıklı delikanlıyı reddetmiş. kimseleri kendine layık görmüyormuş. kıza aşk besleyen, aynı kasabada yaşayan genç bir delikanlı da bu kızı istemiş. ama kız onu da beğenmemiş. bizim delikanlı günün birinde kasabadan ayrılmış. başka birine aşık olup evlenmiş, çocukları olmuş, yeni bir hayat kurmuş.
uzun zaman sonra yolu yaşadığı güzel, şirin kasabaya düşmüş. aklına bir zamanlar aşık olduğu kız gelmiş, ona ne olduğunu merak etmiş. tanıdık bir yaşlı adam, güzel, büyük bir gül bahçesi olan evi göstererek kızın evlendiğini söylemiş. kimseleri beğenmeyen güzel kızın kiminle evlendiğini görmek istemiş. kocasını evden çıkarken görmüş. kızın kocası şişman, kel, çok çirkin ve kaba bir adammış. üstelik zengin de değilmiş. nasıl oldu da böyle biriyle evlendiğini merak eden adam, kızın kocası gittikten sonra evin kapısını çalmış. kız kapıyı açınca adamı tanımış. adam sormuş:
– sen ki hiç birimizi beğenmedin, nice kısmetlerini geri çevirdin, nasıl oldu da böyle biriyle evlendin demiş?
kız da ona:
sana cevabı vereceğim fakat önce gül bahçemdeki en güzel gülü koparıp getireceksin, yalnız tek şartım, bahçede ilerlerken geriye dönmeyeceksin.
adam peki demiş ve çok güzel güllerin olduğu bahçede ilerlemeye başlamış. önce çok güzel sarı bir gül görmüş. en güzel gül bu derken biraz ilerde daha güzel kocaman pembe bir gül daha görmüş. tamam budur işte diye düşünürken daha ilerde muhteşem güzellikte kırmızı bir gül goncası gözüne ilişmiş. bir türlü karar verememiş, en güzel çiçeği bulacağım derken bir de bakmış ki bahçenin sonuna gelmiş, geriye dönemeyeceği için bahçenin sonunda yaprakları solmuş cılız bir gülü mecburen koparıp kıza götürmüş.
kız gülü almış ve adama demiş ki:
– bak gördün mü? her zaman daha iyisini bulacağını düşünürken ömür geçer de sonunda en kötüsüne razı olmak zorunda kalırsın. bu yüzden gençlik bitmeden elindekinin değerini bilip, yetinebilmeyi öğrenmek gerekir.
buradan anlıyoruz ki bazen tamah etmek, yetinebilmek, fazla hırstan kendimizi arındırmak daha mutlu olmamıza katkıda bulunabilir, bizlere daha huzurlu bir yaşam sunabilir.
uzun zaman sonra yolu yaşadığı güzel, şirin kasabaya düşmüş. aklına bir zamanlar aşık olduğu kız gelmiş, ona ne olduğunu merak etmiş. tanıdık bir yaşlı adam, güzel, büyük bir gül bahçesi olan evi göstererek kızın evlendiğini söylemiş. kimseleri beğenmeyen güzel kızın kiminle evlendiğini görmek istemiş. kocasını evden çıkarken görmüş. kızın kocası şişman, kel, çok çirkin ve kaba bir adammış. üstelik zengin de değilmiş. nasıl oldu da böyle biriyle evlendiğini merak eden adam, kızın kocası gittikten sonra evin kapısını çalmış. kız kapıyı açınca adamı tanımış. adam sormuş:
– sen ki hiç birimizi beğenmedin, nice kısmetlerini geri çevirdin, nasıl oldu da böyle biriyle evlendin demiş?
kız da ona:
sana cevabı vereceğim fakat önce gül bahçemdeki en güzel gülü koparıp getireceksin, yalnız tek şartım, bahçede ilerlerken geriye dönmeyeceksin.
adam peki demiş ve çok güzel güllerin olduğu bahçede ilerlemeye başlamış. önce çok güzel sarı bir gül görmüş. en güzel gül bu derken biraz ilerde daha güzel kocaman pembe bir gül daha görmüş. tamam budur işte diye düşünürken daha ilerde muhteşem güzellikte kırmızı bir gül goncası gözüne ilişmiş. bir türlü karar verememiş, en güzel çiçeği bulacağım derken bir de bakmış ki bahçenin sonuna gelmiş, geriye dönemeyeceği için bahçenin sonunda yaprakları solmuş cılız bir gülü mecburen koparıp kıza götürmüş.
kız gülü almış ve adama demiş ki:
– bak gördün mü? her zaman daha iyisini bulacağını düşünürken ömür geçer de sonunda en kötüsüne razı olmak zorunda kalırsın. bu yüzden gençlik bitmeden elindekinin değerini bilip, yetinebilmeyi öğrenmek gerekir.
buradan anlıyoruz ki bazen tamah etmek, yetinebilmek, fazla hırstan kendimizi arındırmak daha mutlu olmamıza katkıda bulunabilir, bizlere daha huzurlu bir yaşam sunabilir.
devamını gör...
blok evren teorisi
evrenin, tüm olayların herhangi bir zaman ve yerde gerçekleşen her şeyden oluştuğunu ileri süren teori.
hayatlarımız bir yere doğru bir "akış" içerisinde ve biz bunu engelleyemiyoruz yahut geriye dönüp bir hatamızı düzeltemiyoruz. ancak acaba gerçekten bizim sandığımız gibi mi işliyor, bu "zaman" denen olgu? bir defterin her sayfasının kenarına her defasında bir parça daha farklı bir adam çizip *, sayfaları hızlıca bıraktığınızda adamın hareket ettiği yanılgısına kapılırsınız. oysa adam aslında tüm karelerde hiçbir şey yapmadan durmaktadır. bu karelerin hepsi bir araya geldiğindeyse onun hareket ettiğini görürüz.

yaşadığımız hayatların ileri yahut geri alınamayan, durdurulamayan böyle karelerin bir bileşimi olduğunu düşünün. bu her şeyi kökünden değiştirirdi. bu durumda gerçek olan şey zaman değil sadece değişim olurdu.
ünlü teorik fizikçi max tegmark şöyle der: "evreni, bir şeylerin gerçekleştiği 3 boyutlu bir uzay olarak görebiliriz ya da hiçbir şeyin gerçekleşmediği 4 boyutlu bir uzay olarak..."
eğer bu 2. durum doğruysa, gerçekten evrende değişen, "zamanda ilerleyen" ya da "geride kalan" hiçbir şey yok demektir. göreliliği düşünün: hareketi ya da hızı, herhangi bir şeyi referans aldığımız zaman doğru olarak tanımlayabiliriz. bir referans noktasının olmadığı yerde bu kavramlar anlamını yitirir. insan da hafızası olduğu sürece bir "geçmiş algısı"na sahiptir. hafızamız bizim geçmiş ya da şimdiyi belirlerken kullandığımız bir referans noktasıdır. eğer böyle bir noktamız olmasaydı, geçmiş diye bir kavramımız olur muydu sizce?
***
entropi sürekli olarak artış eğilimi gösterir çünkü evrende düzensizlik sürekli olarak artar. bu nedenle zamanı geriye alamayız. şöyle düşünün; bir bardak sağlamken bu düzenli ve kararlı bir durumdur. onu kırdığınızda artık düzensiz bir evreye geçer ve bunu geri alıp tekrar düzenli hale getiremezsiniz. burada işin içine nedensellik ilkesi de girer.
"entropi, bilinçli varlıkların var olduğu bir evrende bu şekilde ilerlemek durumundadır" der alan guth. ona göre, bilgi, entropinin artışına neden olur. zaman okunun geriye döndürülemiyor oluşunun nedeni de budur. ancak bir başka evrende bu tersine işliyor da olabilir.
***
kuantum mekaniği ya da göreliliğe ait yasalar, blok evren teorisine izin verir. fakat yine de bu kesin olarak kanıtlanana kadar doğru kabul edilemez.
bu arada, hollandalı bir astronom ve ekibinin yaptığı bir çalışmaya göre, birbiri etrafında dönen 3 adet kara delik simülasyonu gösteriyor ki geçmiş hiçbir şekilde geri alınamaz. yani zamanın oku, yukarıda da dediğim gibi, entropinin tersi yönde işleyemiyor. önümüzdeki yıllarda bu konu hakkında daha fazla araştırma görebilmeyi umuyorum.
konuyla ilgili ayrıca (bkz: zaman bir algı mıdır yoksa gerçek mi sorunsalı)
hayatlarımız bir yere doğru bir "akış" içerisinde ve biz bunu engelleyemiyoruz yahut geriye dönüp bir hatamızı düzeltemiyoruz. ancak acaba gerçekten bizim sandığımız gibi mi işliyor, bu "zaman" denen olgu? bir defterin her sayfasının kenarına her defasında bir parça daha farklı bir adam çizip *, sayfaları hızlıca bıraktığınızda adamın hareket ettiği yanılgısına kapılırsınız. oysa adam aslında tüm karelerde hiçbir şey yapmadan durmaktadır. bu karelerin hepsi bir araya geldiğindeyse onun hareket ettiğini görürüz.
yaşadığımız hayatların ileri yahut geri alınamayan, durdurulamayan böyle karelerin bir bileşimi olduğunu düşünün. bu her şeyi kökünden değiştirirdi. bu durumda gerçek olan şey zaman değil sadece değişim olurdu.
ünlü teorik fizikçi max tegmark şöyle der: "evreni, bir şeylerin gerçekleştiği 3 boyutlu bir uzay olarak görebiliriz ya da hiçbir şeyin gerçekleşmediği 4 boyutlu bir uzay olarak..."
eğer bu 2. durum doğruysa, gerçekten evrende değişen, "zamanda ilerleyen" ya da "geride kalan" hiçbir şey yok demektir. göreliliği düşünün: hareketi ya da hızı, herhangi bir şeyi referans aldığımız zaman doğru olarak tanımlayabiliriz. bir referans noktasının olmadığı yerde bu kavramlar anlamını yitirir. insan da hafızası olduğu sürece bir "geçmiş algısı"na sahiptir. hafızamız bizim geçmiş ya da şimdiyi belirlerken kullandığımız bir referans noktasıdır. eğer böyle bir noktamız olmasaydı, geçmiş diye bir kavramımız olur muydu sizce?
***
entropi sürekli olarak artış eğilimi gösterir çünkü evrende düzensizlik sürekli olarak artar. bu nedenle zamanı geriye alamayız. şöyle düşünün; bir bardak sağlamken bu düzenli ve kararlı bir durumdur. onu kırdığınızda artık düzensiz bir evreye geçer ve bunu geri alıp tekrar düzenli hale getiremezsiniz. burada işin içine nedensellik ilkesi de girer.
"entropi, bilinçli varlıkların var olduğu bir evrende bu şekilde ilerlemek durumundadır" der alan guth. ona göre, bilgi, entropinin artışına neden olur. zaman okunun geriye döndürülemiyor oluşunun nedeni de budur. ancak bir başka evrende bu tersine işliyor da olabilir.
***
kuantum mekaniği ya da göreliliğe ait yasalar, blok evren teorisine izin verir. fakat yine de bu kesin olarak kanıtlanana kadar doğru kabul edilemez.
bu arada, hollandalı bir astronom ve ekibinin yaptığı bir çalışmaya göre, birbiri etrafında dönen 3 adet kara delik simülasyonu gösteriyor ki geçmiş hiçbir şekilde geri alınamaz. yani zamanın oku, yukarıda da dediğim gibi, entropinin tersi yönde işleyemiyor. önümüzdeki yıllarda bu konu hakkında daha fazla araştırma görebilmeyi umuyorum.
konuyla ilgili ayrıca (bkz: zaman bir algı mıdır yoksa gerçek mi sorunsalı)
devamını gör...
güne bir video bırak
devamını gör...
üniversiteye başlayacaklara tavsiyeler
işbu entry tıp fakültesini kazanan arkadaşlar için küçük bir rehber niteliğindedir:
- genç hekim adayı meslektaşlarım, ilk yapmanız gereken şey hekimliğin ne olduğunu kavramaktır. ilk derslerinizden birinde en azından bir hocanız hekimin ve hekimliğin arka planını oluşturan fikirlerin neler olduğundan bahsedecektir kendi inisiyatifi ile. tıbbın tarihi dersinden bağımsız olarak dinleyeceğiniz bu nutuğa iyice kulak kabartın.
- iyi bir hekimin aynı zamanda entellektüel bir insan olması gerekir, hekimliğin tarihi ve tıbbın felsefesi gereği bu durum böyle olmalıdır. fakülteye kavuştuğunuzda sizden daha entellektüel ya da daha alt entellektüelitede insanlarla karşılaşabilirsiniz, hatta öyle kişilerle karşılaşacaksınız/karşılaşmalısınız ki hayatınızın seyri değişecek/değişmeli.
- entellektüel bir zevke/okuma alışkanlığına sahip olun. sosyal bilimlerle ve sanatla ilgilenin, hem mesleğinizin sosyal yönü hem de bireysel olarak sosyal yönünüz gelişecektir.
- eğitim hayatınızın bir yerinde en azından bir hocanız ile ders dışında oturup konuşun, ders dışı etkinliklerde karşılaşın. o an konuştuğunuz 15 dakika bile hayatınızı bambaşka noktalara taşıyabilir (muhtemelen taşıyacaktır).
- okul derecesi yapmaya kalkmak çok çok ciddi bir efor gerektirir, bu eforu göze alamıyorsanız baştan bu işe girmeyin, girmişseniz de bırakmayın. ortalamanız sınıfı ucu ucuna geçecek derecede olmamalı. bu yöntemle sınıfı geçen arkadaşlarınız olacak, siz ondan daha yüksek ortalama ile geçerken o size bunun önemsiz olduğundan işin sonunda ikinizin de aynı işi yapacağınızdan vs. bahsedip aklınızı çelmeye çalışacaktır. sakın bunlara kulak asmayın. ortalamanızın iyi olup olmadığına diğer fakültelerdeki gibi harf notuyla karar vermek anlamsızdır, sisteminiz diğer fakültelerden farklıdır çünkü. siz bir şeyler öğrenmiş hissediyorsanız, arkadaşlarınız da size soru soruyorsa, hocalarınızın da sorularını yanıtlayabiliyorsanız ortalamanız da iyi düzeyde demektir.
- 2+1 3+1 diye tabir edilen tıp fakültesi sınav çalışma mantığına düşmeyin. düşecekseniz de şunu bilin ne 2+1 ne de 3+1 ile yeterli yetkinliğe erişemezsiniz. hekim, çalışkan olmak zorundadır. düzenli çalışın, bunu yaptığınızı söylediğinizde arkadaşlarınız sizinle dalga geçebilir önemsemeyin, sınava yaklaştıkça onlar sabahlara kadar ders çalışırken siz yatağınızda mışıl mışıl uyuyacaksınız üstüne bir de daha iyi notlar alacaksınız.
- diğer fakültelerdeki arkadaşlarınız partilere giderken ders çalışmak ağırınıza gidebilir, gitsin de. madem partiye gidemiyorsunuz o halde yaptığınız işin gereklerini tam yerine getirin. aksi halde 2 kat zararda olursunuz.
- tıp okuduğunuzu söylediğinizde insanların büyük çoğunluğundan saygı görürsünüz. tıp okuyan arkadaşların büyük kısmının düştüğü şu hataya sakın düşmeyin: tek başına tıp okumak bir üstünlük göstergesi değildir. insanlar size saygı duyuyorsa bunun esasen sizin bilginize olan saygı olduğunu aklınızdan çıkarmayın, bu saygıyı hak edecek bilgiye sahip olun. bu durumu suistimal etmeyin.
- hekim her bilginin güncelini takip etmek durumundadır, güncel bilgiye yalnızca ingilizce ulaşabilirsiniz bunu unutmayın. bir yaz tatilinizde elinize bir ingilizce kitabı alsanız iyi seviyelere gelirsiniz o tatil bitene kadar. ingilizceyi çat pat söktükten sonra mutlaka ingilizce makaleler, denemeler okumaya başlayın. ingilizce başka, tıp ingilizcesi bambaşkadır unutmayın. ayrıca ingilizcenin gereksiz olduğunu söyleyen ya da yabancı dil sınavını geçebilecek ingilizcenin yeterli olduğunu söyleyenler olacaktır onlara kulak asmayın.
- kırtasiye fotokopilerinden tıp eğitimi alamazsınız, belki sınav geçersiniz ama öğrenemezsiniz. boş zamanlarınızda textbook karıştırın mutlaka.
- öğrenci notlarıyla, slaytlarla tıp öğrenilmez, açık öğretim mantığıyla tıp öğrenilmez. bu işin doğasında usta-çırak ilişkisi vardır. hocanız sizin ustanızdır, eğitimi bizzat ondan alırsınız. derslere mutlaka gidin. derse gitmeyip yatan, sınıf geçen, iyi notlar alan arkadaşlarınız olacaktır, onlara aldanmayın. o notlarda hocalarınızın kendi tecrübeleri asla yazmaz, o tecrübeleri ancak onların ağzından dinleyebilirsiniz. duyacaklarınız da kitaplarda bulamayacağınız şeylerdir, çok kıymetlilerdir.
- mutlaka yapmaktan zevk aldığınız bir sosyal aktiviteniz olsun. oyun oynamanın, halı sahaya gitmenin ya da bira içmenin tek başına bir sosyal aktivite olmadığını bilin. herkesin her gün yaptığı şeylerin ötesinde aktiviteler gerçek sosyal aktivitelerdir: maket yapmak, çiçeklerle ilgilenmek, enstrüman çalmak, resim çizmek, tırmanış/trekking gibi...
- fakülte dışından mutlaka arkadaşlarınız olsun. aynı fakültedeki arkadaşlarınızla aynı ortamda bulunmak ve aynı şeyleri konuşup durmak dünyanın en monoton şeyi olacak bir süre sonra.
- size yaklaşmak isteyen kızlar/erkekler olacaktır, bunların hepsinin sizin kara kaş kara gözünüze gelmediğinin bilincinde olun. hayatınıza her insanı sokmayın.
- tıp fakültesi ağır olabilir fakat kitap okumak için her zaman boş vakit vardır. mutlaka düzenli kitap okuyun, dergi takip edin.
- sınav bittikten sonraki o bir hafta boyunca günde 10 saat uyumayın. sınav haftası boyunca günde 3 saat uyumuş da olsanız bu yorgunluk birkaç günde atılır. zamanınızdan tasarruf edin, kendinize vakit ayırın.
- uykusuz kalmak zorundasınız. düzeniniz kötüyse çok uykusuz kalırsınız düzeniniz iyiyse az uykusuz kalırsınız. her halükarda uykusuz kalırsınız. uykusuz kaldığınıza değecek şekilde çalışın.
- hocalarınızla tartışmayın dememe gerek yoktur herhalde. hocalarınızın büyük kısmı güç zehirlenmesi yaşıyor olacaktır, ona göre davranın.
- fakülte içindeki insanlarla tuhaf olaylara girişmeyin, herkesin ağzına meze olmayın. tıp fakültelerinde böyle olayların daha sık dillendirildiğini bilin.
- önlüğünüze kavuşur kavuşmaz onu her yerde giymeye, kendinizi göstermeye kalkmayın. komik duruma düşmeyin.
- üniversiteler şans kapılarıdır. hiç beklemediğiniz anlarda hiç beklemediğiniz insanlarla tanışabilirsiniz. kendinize denk insanlarla elbette karşılaşacaksınız fakat sizden üstün insanlarla tanışmaya/karşılaşmaya özen gösterin.
- tıp fakültesindeki öğrenci kulüpleri çoğunlukla türlü entrikaların döndüğü saray haremlerinden öteye gitmez. kendinizi onlara fazla kaptırmayın.
- bütün gün ders çalışmayın, spor yapın, sinemaya gidin, arkadaşlarınızla buluşun. sınav bittikten sonra bütün gün odada bilgisayar ya da telefon başında vakit geçirmeyin. saatlerce günlerce dizi film izlemek sizin eğitiminizin misyonuna ters. dizi izleyecekseniz de bu belli saatten öteye geçmesin. sınav bittikten sonra mümkün olduğunca gezmeye çalışın, sosyal aktivitelerinizle ilgilenin, kendinizi tıp dışı alanlarda geliştirin. unutmayın hastane dışına çıktığınızda tıp bilginizin işlevselliği de kaybolur, tıp dersleri dışında ne okumuşsanız siz o insan olursunuz. yani tek bildiğiniz şey hastanın nasıl muayene edileceği, hastaya hangi ilacın yazılacağı olmasın.
- hocalarınızla (en azından göze değen hocalarınızla) iletişim kurmak istiyorsanız en azından felsefe okuyun. kaliteli hocalarınız mutlaka felsefe okumuştur/okuyordur. çünkü mesleğin temelinin "düşünmek, fikir yürütmek" olduğunu bilirler.
- siyasi bir duruş sergilemeyin, siyasi eylemlerde/topluluklarda boy göstermeyin. sizin işiniz bu değil. sonrasında pişman olabileceğinizi asla unutmayın. fakülte içindeki çevrenizin size karşı aldığı tavır da değişecektir zaten böyle durumlarda. tıp fakülteleri içinde siyasi söylemler/duruşlar sevilmez, hoş görülmez. ayrıca siz hiçbir zaman en doğruyu düşünen değilsiniz, sizin gibi düşünmeyen kimse de aptal değil.
- fakülteye başladığınızın ilk zamanlarında çok fazla ve çeşitli insanla karşılaşacaksınız, kısa sürede kalabalık arkadaş grupları oluşacak. burada 20li erkek grubuna düşmeyin, eğitim hayatınız boyu yaptığınız tek şey 11-12 halı sahası olur. her türden insanla tanışmaya çalışın, size uysun ya da uymasın. birkaç ay içinde bu gruplarda küçük değişimler olacak ve hepsi özerk bir hâl alacak isteseniz de bi süre sonra bu gruplara dahil olamayacaksınız. bu süreçte yapmanız gereken tek bir gruba dahil olmak değil birkaç grupla etkileşim halinde olmaktır. farklı gruplar farklı ilgi alanları ve sosyal aktiviteler demektir. kafanıza çok uyan bir grup insanla birarada olmak başta çok keyifli gelebilir fakat bu gruplar ileride mutlaka dağılacak yeni gruplar kurulacaktır unutmayın. bir süre sonra "kadere bak kimler kimlerle beraber" diyeceğiniz arkadaş grupları olacaktır.
- fakülteye ilk gittiğinizde bir sürü güzel/yakışıklı hanım/bey'le karşılaşacaksınız, sakın birine takılıp gitmeyin. böyle ilişkilerin ömrü en fazla 2 ay oluyor bilginize. yok ya takılacağız işte ne ilişkisi diyorsanız da eğitim hayatınızın geri kalan yıllarında o kişiyi ve arkadaşlarını sürekli göreceğinizi unutmayın. hoş durumlar olmayacaktır. üstelik bu kişilerle birlikte nöbet tutmak durumunda kalmanız da ihtimal dahilinde.
- kimseye çok güvenmeyin, fazla özelinizi açmayın. çok yakın arkadaşım dostum dediğiniz kişiler bile size zarar verebilir. üniversitedeki insanların büyük kısmı sadece kendini düşünür, belki birkaçı hariç hiçbiri hayatınızda kalmayacak bunun farkında olun.
- okul/ev/kütüphane üçgeninde hayat sürmeyin. olabildiğince insanla tanışın, hocalarınızla bağlantı kurun. bunlar sizin hem eğitim hayatınızda hem de sonrasında işinize yarayabilir, üniversite network sağlama merkezidir.
- tavuk döner ve tantuniye yaslanmayın midenizde ozon deliği açmayın, sonraki hayatınızda bunun zararlarını mutlaka görürsünüz. marketlerden ve pazardan tane ile meyve sebze alabilirsiniz, bir ya da iki tane portakal/muz/domates almaktan çekinmeyin.
- kişisel tavsiye: arada paranızı biriktirip üst segment restoranlarda yemek yemeye çalışın.
- film, dizi, tiyatro, opera, sergi takip edin. hiç beklemediğiniz bi şeyden çok keyif aldığınızı farkedebilirsiniz.
- anadolu kırsalından gelen arkadaşlar için, istanbul türkçesine kendinizi alıştırın. gereksiz mikromilliyetçilik yapmayın. bilimin belli kuralları vardır, güzel ve düzgün konuşmak da bunlardan biridir. bir diğer konu ise güzel giyinmek bakımlı olmak. siz türkiye'nin seçkin öğrencilerindensiniz, sahip olduğunuz bilgiyi taşıyabilecek şekilde giyinmeye özen gösterin. kıyafetleriniz ve önlüğünüz her daim temiz ve ütülü olsun, bir gün bir hocanız aranızdan birini insanların içinde bu sebepten aşağılayınca anlayacaksınız neden bunun böyle olması gerektiğini. ayrıca elbiseleriniz aşırı niteliklerde olmasın. bunun ne demek olduğunu da hocalarınız size öğretecektir nasılsa.
- okul/hastane yaşamınızda giydiklerinize, saçınıza, sakalınıza, makyajınıza, takılarınıza özen gösterin, aşırılığa kaçmayın. zira icra ettiğiniz meslek buna müsaade etmeyecektir zaten. ondan da önce bizzat hocalarınız buna müsaade etmez;) bu konuyu bir çeşit baskı olarak algılamayın, bilimin gereğidir bu. dünyanın neresine giderseniz gidin bu durum böyledir.
- eğitiminizi tamamlamadan ve hastane dışında kimseye bir tanı-tedavi uygulamayın. zaman içinde size çok fazla şey konusunda danışan olacaktır. ayaküstü tanı da tedavi de mesleğinizin etiğine aykırıdır unutmayın.
- tıp okumak, hekim olmak sizi özgüvenli hissettirecektir nitekim bu sizin hakkınızdır da fakat bu demek değildir ki siz her şeyi biliyorsunuz. bilmediğiniz şey konusunda ahkâm kesmeyin, okuyun öğrenin ya da bilmiyorum demeye alışın.
- saçınız dökülebilir, saçı dökülen arkadaşlarınız olabilir, sakın buradan espri devşirmeye kalkmayın. bu sorunu yaşayan arkadaşlarınızın psikolojisinin sandığınızdan çok daha kötü durumda olması muhtemeldir. onun bu esprilere gülüyor olması bu durumu değiştirmez.
- derslere daha iyi odaklanmak için takviye ilaçlara kesinlikle başvurmayın. bunun ne demek olduğunu ileride anlayacaksınız. unutmayın ritalin eşeği at yapmaz sadece daha hızlı bir eşek yapar;)
- okulun ilk günleri önlüğünüzle güzel bir fotoğrafınız olsun, zaman sandığınızdan çok daha çabuk geçecek;)
- genç hekim adayı meslektaşlarım, ilk yapmanız gereken şey hekimliğin ne olduğunu kavramaktır. ilk derslerinizden birinde en azından bir hocanız hekimin ve hekimliğin arka planını oluşturan fikirlerin neler olduğundan bahsedecektir kendi inisiyatifi ile. tıbbın tarihi dersinden bağımsız olarak dinleyeceğiniz bu nutuğa iyice kulak kabartın.
- iyi bir hekimin aynı zamanda entellektüel bir insan olması gerekir, hekimliğin tarihi ve tıbbın felsefesi gereği bu durum böyle olmalıdır. fakülteye kavuştuğunuzda sizden daha entellektüel ya da daha alt entellektüelitede insanlarla karşılaşabilirsiniz, hatta öyle kişilerle karşılaşacaksınız/karşılaşmalısınız ki hayatınızın seyri değişecek/değişmeli.
- entellektüel bir zevke/okuma alışkanlığına sahip olun. sosyal bilimlerle ve sanatla ilgilenin, hem mesleğinizin sosyal yönü hem de bireysel olarak sosyal yönünüz gelişecektir.
- eğitim hayatınızın bir yerinde en azından bir hocanız ile ders dışında oturup konuşun, ders dışı etkinliklerde karşılaşın. o an konuştuğunuz 15 dakika bile hayatınızı bambaşka noktalara taşıyabilir (muhtemelen taşıyacaktır).
- okul derecesi yapmaya kalkmak çok çok ciddi bir efor gerektirir, bu eforu göze alamıyorsanız baştan bu işe girmeyin, girmişseniz de bırakmayın. ortalamanız sınıfı ucu ucuna geçecek derecede olmamalı. bu yöntemle sınıfı geçen arkadaşlarınız olacak, siz ondan daha yüksek ortalama ile geçerken o size bunun önemsiz olduğundan işin sonunda ikinizin de aynı işi yapacağınızdan vs. bahsedip aklınızı çelmeye çalışacaktır. sakın bunlara kulak asmayın. ortalamanızın iyi olup olmadığına diğer fakültelerdeki gibi harf notuyla karar vermek anlamsızdır, sisteminiz diğer fakültelerden farklıdır çünkü. siz bir şeyler öğrenmiş hissediyorsanız, arkadaşlarınız da size soru soruyorsa, hocalarınızın da sorularını yanıtlayabiliyorsanız ortalamanız da iyi düzeyde demektir.
- 2+1 3+1 diye tabir edilen tıp fakültesi sınav çalışma mantığına düşmeyin. düşecekseniz de şunu bilin ne 2+1 ne de 3+1 ile yeterli yetkinliğe erişemezsiniz. hekim, çalışkan olmak zorundadır. düzenli çalışın, bunu yaptığınızı söylediğinizde arkadaşlarınız sizinle dalga geçebilir önemsemeyin, sınava yaklaştıkça onlar sabahlara kadar ders çalışırken siz yatağınızda mışıl mışıl uyuyacaksınız üstüne bir de daha iyi notlar alacaksınız.
- diğer fakültelerdeki arkadaşlarınız partilere giderken ders çalışmak ağırınıza gidebilir, gitsin de. madem partiye gidemiyorsunuz o halde yaptığınız işin gereklerini tam yerine getirin. aksi halde 2 kat zararda olursunuz.
- tıp okuduğunuzu söylediğinizde insanların büyük çoğunluğundan saygı görürsünüz. tıp okuyan arkadaşların büyük kısmının düştüğü şu hataya sakın düşmeyin: tek başına tıp okumak bir üstünlük göstergesi değildir. insanlar size saygı duyuyorsa bunun esasen sizin bilginize olan saygı olduğunu aklınızdan çıkarmayın, bu saygıyı hak edecek bilgiye sahip olun. bu durumu suistimal etmeyin.
- hekim her bilginin güncelini takip etmek durumundadır, güncel bilgiye yalnızca ingilizce ulaşabilirsiniz bunu unutmayın. bir yaz tatilinizde elinize bir ingilizce kitabı alsanız iyi seviyelere gelirsiniz o tatil bitene kadar. ingilizceyi çat pat söktükten sonra mutlaka ingilizce makaleler, denemeler okumaya başlayın. ingilizce başka, tıp ingilizcesi bambaşkadır unutmayın. ayrıca ingilizcenin gereksiz olduğunu söyleyen ya da yabancı dil sınavını geçebilecek ingilizcenin yeterli olduğunu söyleyenler olacaktır onlara kulak asmayın.
- kırtasiye fotokopilerinden tıp eğitimi alamazsınız, belki sınav geçersiniz ama öğrenemezsiniz. boş zamanlarınızda textbook karıştırın mutlaka.
- öğrenci notlarıyla, slaytlarla tıp öğrenilmez, açık öğretim mantığıyla tıp öğrenilmez. bu işin doğasında usta-çırak ilişkisi vardır. hocanız sizin ustanızdır, eğitimi bizzat ondan alırsınız. derslere mutlaka gidin. derse gitmeyip yatan, sınıf geçen, iyi notlar alan arkadaşlarınız olacaktır, onlara aldanmayın. o notlarda hocalarınızın kendi tecrübeleri asla yazmaz, o tecrübeleri ancak onların ağzından dinleyebilirsiniz. duyacaklarınız da kitaplarda bulamayacağınız şeylerdir, çok kıymetlilerdir.
- mutlaka yapmaktan zevk aldığınız bir sosyal aktiviteniz olsun. oyun oynamanın, halı sahaya gitmenin ya da bira içmenin tek başına bir sosyal aktivite olmadığını bilin. herkesin her gün yaptığı şeylerin ötesinde aktiviteler gerçek sosyal aktivitelerdir: maket yapmak, çiçeklerle ilgilenmek, enstrüman çalmak, resim çizmek, tırmanış/trekking gibi...
- fakülte dışından mutlaka arkadaşlarınız olsun. aynı fakültedeki arkadaşlarınızla aynı ortamda bulunmak ve aynı şeyleri konuşup durmak dünyanın en monoton şeyi olacak bir süre sonra.
- size yaklaşmak isteyen kızlar/erkekler olacaktır, bunların hepsinin sizin kara kaş kara gözünüze gelmediğinin bilincinde olun. hayatınıza her insanı sokmayın.
- tıp fakültesi ağır olabilir fakat kitap okumak için her zaman boş vakit vardır. mutlaka düzenli kitap okuyun, dergi takip edin.
- sınav bittikten sonraki o bir hafta boyunca günde 10 saat uyumayın. sınav haftası boyunca günde 3 saat uyumuş da olsanız bu yorgunluk birkaç günde atılır. zamanınızdan tasarruf edin, kendinize vakit ayırın.
- uykusuz kalmak zorundasınız. düzeniniz kötüyse çok uykusuz kalırsınız düzeniniz iyiyse az uykusuz kalırsınız. her halükarda uykusuz kalırsınız. uykusuz kaldığınıza değecek şekilde çalışın.
- hocalarınızla tartışmayın dememe gerek yoktur herhalde. hocalarınızın büyük kısmı güç zehirlenmesi yaşıyor olacaktır, ona göre davranın.
- fakülte içindeki insanlarla tuhaf olaylara girişmeyin, herkesin ağzına meze olmayın. tıp fakültelerinde böyle olayların daha sık dillendirildiğini bilin.
- önlüğünüze kavuşur kavuşmaz onu her yerde giymeye, kendinizi göstermeye kalkmayın. komik duruma düşmeyin.
- üniversiteler şans kapılarıdır. hiç beklemediğiniz anlarda hiç beklemediğiniz insanlarla tanışabilirsiniz. kendinize denk insanlarla elbette karşılaşacaksınız fakat sizden üstün insanlarla tanışmaya/karşılaşmaya özen gösterin.
- tıp fakültesindeki öğrenci kulüpleri çoğunlukla türlü entrikaların döndüğü saray haremlerinden öteye gitmez. kendinizi onlara fazla kaptırmayın.
- bütün gün ders çalışmayın, spor yapın, sinemaya gidin, arkadaşlarınızla buluşun. sınav bittikten sonra bütün gün odada bilgisayar ya da telefon başında vakit geçirmeyin. saatlerce günlerce dizi film izlemek sizin eğitiminizin misyonuna ters. dizi izleyecekseniz de bu belli saatten öteye geçmesin. sınav bittikten sonra mümkün olduğunca gezmeye çalışın, sosyal aktivitelerinizle ilgilenin, kendinizi tıp dışı alanlarda geliştirin. unutmayın hastane dışına çıktığınızda tıp bilginizin işlevselliği de kaybolur, tıp dersleri dışında ne okumuşsanız siz o insan olursunuz. yani tek bildiğiniz şey hastanın nasıl muayene edileceği, hastaya hangi ilacın yazılacağı olmasın.
- hocalarınızla (en azından göze değen hocalarınızla) iletişim kurmak istiyorsanız en azından felsefe okuyun. kaliteli hocalarınız mutlaka felsefe okumuştur/okuyordur. çünkü mesleğin temelinin "düşünmek, fikir yürütmek" olduğunu bilirler.
- siyasi bir duruş sergilemeyin, siyasi eylemlerde/topluluklarda boy göstermeyin. sizin işiniz bu değil. sonrasında pişman olabileceğinizi asla unutmayın. fakülte içindeki çevrenizin size karşı aldığı tavır da değişecektir zaten böyle durumlarda. tıp fakülteleri içinde siyasi söylemler/duruşlar sevilmez, hoş görülmez. ayrıca siz hiçbir zaman en doğruyu düşünen değilsiniz, sizin gibi düşünmeyen kimse de aptal değil.
- fakülteye başladığınızın ilk zamanlarında çok fazla ve çeşitli insanla karşılaşacaksınız, kısa sürede kalabalık arkadaş grupları oluşacak. burada 20li erkek grubuna düşmeyin, eğitim hayatınız boyu yaptığınız tek şey 11-12 halı sahası olur. her türden insanla tanışmaya çalışın, size uysun ya da uymasın. birkaç ay içinde bu gruplarda küçük değişimler olacak ve hepsi özerk bir hâl alacak isteseniz de bi süre sonra bu gruplara dahil olamayacaksınız. bu süreçte yapmanız gereken tek bir gruba dahil olmak değil birkaç grupla etkileşim halinde olmaktır. farklı gruplar farklı ilgi alanları ve sosyal aktiviteler demektir. kafanıza çok uyan bir grup insanla birarada olmak başta çok keyifli gelebilir fakat bu gruplar ileride mutlaka dağılacak yeni gruplar kurulacaktır unutmayın. bir süre sonra "kadere bak kimler kimlerle beraber" diyeceğiniz arkadaş grupları olacaktır.
- fakülteye ilk gittiğinizde bir sürü güzel/yakışıklı hanım/bey'le karşılaşacaksınız, sakın birine takılıp gitmeyin. böyle ilişkilerin ömrü en fazla 2 ay oluyor bilginize. yok ya takılacağız işte ne ilişkisi diyorsanız da eğitim hayatınızın geri kalan yıllarında o kişiyi ve arkadaşlarını sürekli göreceğinizi unutmayın. hoş durumlar olmayacaktır. üstelik bu kişilerle birlikte nöbet tutmak durumunda kalmanız da ihtimal dahilinde.
- kimseye çok güvenmeyin, fazla özelinizi açmayın. çok yakın arkadaşım dostum dediğiniz kişiler bile size zarar verebilir. üniversitedeki insanların büyük kısmı sadece kendini düşünür, belki birkaçı hariç hiçbiri hayatınızda kalmayacak bunun farkında olun.
- okul/ev/kütüphane üçgeninde hayat sürmeyin. olabildiğince insanla tanışın, hocalarınızla bağlantı kurun. bunlar sizin hem eğitim hayatınızda hem de sonrasında işinize yarayabilir, üniversite network sağlama merkezidir.
- tavuk döner ve tantuniye yaslanmayın midenizde ozon deliği açmayın, sonraki hayatınızda bunun zararlarını mutlaka görürsünüz. marketlerden ve pazardan tane ile meyve sebze alabilirsiniz, bir ya da iki tane portakal/muz/domates almaktan çekinmeyin.
- kişisel tavsiye: arada paranızı biriktirip üst segment restoranlarda yemek yemeye çalışın.
- film, dizi, tiyatro, opera, sergi takip edin. hiç beklemediğiniz bi şeyden çok keyif aldığınızı farkedebilirsiniz.
- anadolu kırsalından gelen arkadaşlar için, istanbul türkçesine kendinizi alıştırın. gereksiz mikromilliyetçilik yapmayın. bilimin belli kuralları vardır, güzel ve düzgün konuşmak da bunlardan biridir. bir diğer konu ise güzel giyinmek bakımlı olmak. siz türkiye'nin seçkin öğrencilerindensiniz, sahip olduğunuz bilgiyi taşıyabilecek şekilde giyinmeye özen gösterin. kıyafetleriniz ve önlüğünüz her daim temiz ve ütülü olsun, bir gün bir hocanız aranızdan birini insanların içinde bu sebepten aşağılayınca anlayacaksınız neden bunun böyle olması gerektiğini. ayrıca elbiseleriniz aşırı niteliklerde olmasın. bunun ne demek olduğunu da hocalarınız size öğretecektir nasılsa.
- okul/hastane yaşamınızda giydiklerinize, saçınıza, sakalınıza, makyajınıza, takılarınıza özen gösterin, aşırılığa kaçmayın. zira icra ettiğiniz meslek buna müsaade etmeyecektir zaten. ondan da önce bizzat hocalarınız buna müsaade etmez;) bu konuyu bir çeşit baskı olarak algılamayın, bilimin gereğidir bu. dünyanın neresine giderseniz gidin bu durum böyledir.
- eğitiminizi tamamlamadan ve hastane dışında kimseye bir tanı-tedavi uygulamayın. zaman içinde size çok fazla şey konusunda danışan olacaktır. ayaküstü tanı da tedavi de mesleğinizin etiğine aykırıdır unutmayın.
- tıp okumak, hekim olmak sizi özgüvenli hissettirecektir nitekim bu sizin hakkınızdır da fakat bu demek değildir ki siz her şeyi biliyorsunuz. bilmediğiniz şey konusunda ahkâm kesmeyin, okuyun öğrenin ya da bilmiyorum demeye alışın.
- saçınız dökülebilir, saçı dökülen arkadaşlarınız olabilir, sakın buradan espri devşirmeye kalkmayın. bu sorunu yaşayan arkadaşlarınızın psikolojisinin sandığınızdan çok daha kötü durumda olması muhtemeldir. onun bu esprilere gülüyor olması bu durumu değiştirmez.
- derslere daha iyi odaklanmak için takviye ilaçlara kesinlikle başvurmayın. bunun ne demek olduğunu ileride anlayacaksınız. unutmayın ritalin eşeği at yapmaz sadece daha hızlı bir eşek yapar;)
- okulun ilk günleri önlüğünüzle güzel bir fotoğrafınız olsun, zaman sandığınızdan çok daha çabuk geçecek;)
devamını gör...
mehmet pişkin
övülmesini doğru bulmadığım insan. sebebi ise siz burada ooo ne kadar cool insan, vayy be falan dedikçe aklında intihar fikri olan insanlara fark etmeden cesaret veriyorsunuz.
devamını gör...
kitap alıntıları
"ölümden korkuyorum ama hayatımı boşa harcamaktan daha çok korkuyorum. aşk'tan korkuyorum; çünkü aşk bizim kavrama gücümüzün dışındaki şeyleri içeriyor; müthiş bir parıltı saçıyor ama aynı zamanda yaydığı gölge beni korkutuyor."
brida, paulo coelho
brida, paulo coelho
devamını gör...

