bengaripsengüzeldünyaumutlu
güzel girdilere imza atan; takibe aldığım yazar arkadaşımızdır kendileri.
devamını gör...
zihinde yer etmiş anonslar
''overlok makinesi ayağınıza geldi''.
devamını gör...
feydamid projesi
trt arşiv'in hatırlatması sayesinde öğrendiğim proje. bundan ta 43 sene önce gündeme gelmiş bir türk yapımı uzay taşımacılık aracı. 1978 yılında fevzi yertut ve ekibi tarafından yapılan tanıtımı ilgili linkten izleyebilirsiniz.
kısaca şu imiş: atmosferde ve özellikle de uzayda uçmak üzere tasarlanan bir uzay aracı, hatta görüntüsü itibarıyla da, bildiğin, ufo'nun tanımlanabilir olanı. aracın yapıldığını, monte edildiğini ve deneylerde başarılı olduğunu da söylemişler. ancak sonrasında ne olup ne bittiği hakkında, akıbeti hakkında pek bir şey yok ortalıkta.
kullanım amacına göre iki farklı model bile düşünmüşler: "midan" bir büyük uzay gemisini temsil ederken, "danser" adını verdikleri model de devriye gemisi rolünde imiş.
"bu kadar büyük yaratılan bir evrende, yalnız dünya değil, teknik şartlara sahip, en iyi teknik şartlara sahip; uzayda da bazı varlıklar var. yalnız uzayın bazı kanunları vardır: hiç kimsenin geleceğine, hiç kimsenin ilerisine karışmama... belki uçan daireler geliyor dünyaya, fakat bizim kaderimize karışmıyorlar." diyor fevzi bey ve şöyle bitiriyor laflarını: "muhakkak ki bizim kalbimizin attığı ankara'dan, şöyle bir istanbul üzerinden dolaşıp, bir ay'a kadar gidip; tekrar izmir, istanbul, ankara ve hatay'a gelip burada park etmek isteriz."
eskiden bizim insanımız gayet de ileri görüşlüymüş aslında. yıllar sonra, bu sefer bir ufo'ya benzemese de, aynı düşünceyle yapılan bir araç var: (bkz: starship).
kısaca şu imiş: atmosferde ve özellikle de uzayda uçmak üzere tasarlanan bir uzay aracı, hatta görüntüsü itibarıyla da, bildiğin, ufo'nun tanımlanabilir olanı. aracın yapıldığını, monte edildiğini ve deneylerde başarılı olduğunu da söylemişler. ancak sonrasında ne olup ne bittiği hakkında, akıbeti hakkında pek bir şey yok ortalıkta.
kullanım amacına göre iki farklı model bile düşünmüşler: "midan" bir büyük uzay gemisini temsil ederken, "danser" adını verdikleri model de devriye gemisi rolünde imiş.
"bu kadar büyük yaratılan bir evrende, yalnız dünya değil, teknik şartlara sahip, en iyi teknik şartlara sahip; uzayda da bazı varlıklar var. yalnız uzayın bazı kanunları vardır: hiç kimsenin geleceğine, hiç kimsenin ilerisine karışmama... belki uçan daireler geliyor dünyaya, fakat bizim kaderimize karışmıyorlar." diyor fevzi bey ve şöyle bitiriyor laflarını: "muhakkak ki bizim kalbimizin attığı ankara'dan, şöyle bir istanbul üzerinden dolaşıp, bir ay'a kadar gidip; tekrar izmir, istanbul, ankara ve hatay'a gelip burada park etmek isteriz."
eskiden bizim insanımız gayet de ileri görüşlüymüş aslında. yıllar sonra, bu sefer bir ufo'ya benzemese de, aynı düşünceyle yapılan bir araç var: (bkz: starship).
devamını gör...
medeni insanın özellikleri
insanı olduğu konuma ya da etiketine göre değil kendisiyle olan dialoguna göre değerlendirir.
devamını gör...
virgülden sonra boşluk bırakılır tarikatı
bu tarikatın, "virgülden sonra boşluk bırakmayanların ilkokul diplomaları iptal edilmelidir" diyerek ateşe körükle koşan neferiyim.
devamını gör...
babaların çocuklarına meyve yedirme aşkı
evleneli 1 buçuk yıl oluyor hala ne zaman konuşsak "meyve yedin mi? meyve ye" diye başımın etini yer iki gözümün çiçeği. bir yandan da ben yokken evde kimsenin meyve yemiyor olmasından dert yanar.
devamını gör...
normal sözlük merdumgiriz tarikatı
neden gün içinde merdumgiriz kelimesinin aklıma geldiği anlaşıldı şimdi.
devamını gör...
beyoğlu'nun en güzel abisi
çok harika eserleri olan ahmet ümit abimizin yazdığı kitaptır. henüz okumadım ama okuyacağım.
devamını gör...
sonra bir ara yaparım denilip yapılmayan şeyler
25 sayfaya yakın yazabildigim distopya,bilim kurgu türü bir kitapla ugrasiyordum. sonra yazarim dedim. hala yazicam.
not:ertelemeyin.sıcağı sıcağına yapın.
not:ertelemeyin.sıcağı sıcağına yapın.
devamını gör...
seri artı oy veren yazarın amacı
ben yapıyorum sanırım bazen bunu. mesela biri artı veriyor gidip profiline bakma ihtiyacı duyuyorum. başlıklarına tanımlarına bakarken beğendiklerimi hemen artılıyorum, önemli gördüklerimi favlıyorum. amaç yok. her yazarın ne yazdığını bilmek mümkün değil ama profiline giriyorum beğenisini falan görünce. o şekilde öğrenmiş oluyorum. ama hepsini okuyorum ona göre artılıyorum beğendiklerimi.
devamını gör...
prosopagnosia
birazdan paylaşacağım deneyimlerim sayesinde kendinizle ilgili yeni bir şey keşfetme ihtimaliniz olan başlık. zira yüzleri ayırt edememe ile kendini gösteren, “yüz körlüğü” olarak da adlandırılan bu rahatsızlık toplumun kırkta birinde görülür. ancak farklı dereceleri vardır. bu rahatsızlıktan muzdarip olanların bir bölümü aynada kendini tanıyamazken, bir bölümü rahatsızlığının farkında bile değildir.
gelelim bana... insanları hatırlamakta oldum olası kötüydüm ve bunu dikkatsizliğime, zayıf hafızama bağlardım, ta ki yüz körlüğü ile ilgili izlediğim bir belgeselde aynı kadının iki fotoğrafını gösterip “yüz körü olanlar bu fotoğrafların aynı kişiye ait olduğunu iddia ederler” deninceye kadar. sonra araştırmalarım başladı, internette bir test yaptım ve teşhisi koydum.
on tane koyunun karşısına geçtiğinizde yüzleriyle ilgili ne denebilir? hepsi ilk bakışta birbirine benzer. ayırt etmek zorunda olsanız bazı özelliklerini ezberlersiniz. kulağı kısa, kafasında farklı renk tüy var, dişi kırık gibi. zamanla da hepsini öğrenirsiniz. on tane insanla bir araya geldiğinizde ise, şanslı çoğunluktansanız, her birini hiçbir çaba harcamadan ayırt edebilirsiniz. zavallı ben ise yanağında beni var, burnu büyük, kaşında yara izi var gibi ayırt edici özellikleri ezberlemeye çalışırım.
aslında insan yüzlerini herkes kendi ırkı için daha kolay ayırt eder. klişe olacak ama, normal olan sizin için de çinliler birbirlerine çok benzemiyor mu? saç, kıyafet gibi ipuçlarını elimine etmek için shaolin rahiplerinin olduğu bir filmi düşünün. insanları ayırmak zor değil mi? bruce lee gibi sık gördüğümüz karakterleri belki daha iyi tanıyorsunuzdur. filmin bir sahnesinde yer alsa tanırsınız. ama kung fu yapmayan, saçları kazınmış bir köylüyü oynasa belki tanımazsınız. buradan benim insanlar karşısındaki durumuma bağlayacağım.
yüzlere ilişkin ezberlemeye çalıştığım bilgiler, sizin bir bakışta hafızaya attığınızın yanında çok az, ayrıca pek ayırt edici değil. bıyıklı olarak kodladığım müdür, eğer iş yerindeki tek bıyıklı ise onu kolayca tanırım, ama çarşıda tanıyamam, çünkü bıyıklı çok insan vardır ve müdürü orada görme beklentim yoktur.
sizin birisiyle ilgili kafaya attığınız görsel 320x240 pikselse, benimki 32x24 olabilir. bir sürü kişiyle eşleşebilecek bir görüntü. bu durumda ilave bilgilere başvuruyorum. kıyafet, saç, yürüme şekli, postür, boy, kilo ve en önemlisi ses. sesler aynı normal insanlarda olduğu gibi bir çaba harcamaksızın hafızama kaydoluyor. yani “sesi ince, durarak ve alçak sesle konuşuyor” gibi bir kodlama yapmıyorum. aksine ses olduğu gibi hafızama geliyor ve birisi onun sesini tarif etmemi söylese tarif edebilirim. halbuki bir yüzü sorsalar, eğer özellikle dikkat edip, uzun, geniş, oval, cildi bozuk vb diye kodlamadıysam cevaplayamam.
tabii çok sık gördüğüm kişileri kolay tanıyorum. çünkü insan her temasta birşeyler kapıyor. yine de saçları boyayıp, maske takıp sürprizler yapmıyor da değiller.
acı birşey söyleyeyim. çocuklarımın bebekliklerini, annemin gençliğini de tam hatırlamıyorum. fotoğraflara baka baka bilgi tazeliyorum, anıları “fotoğraflardaki yüzlerle” restore ediyorum, yoksa herşey flulaşıyor.
sosyal hayatta pot kırdığım ve insanları görmezden gelmişim gibi olan zamanlar oluyor. çarşı gibi tanıdıkla karşılaşma ihtimalimin az olduğu yerlerde insanlarla göz teması kurmuyorum, tanıdık birine rastlamışsam o selam verir ve o an görmüş olur cevap veririm. çok tanıdığın olabileceği işyeri, veli toplantısı gibi ortamlarda herkese gülümseyerek bakarım, tanıdıksa zaten selam verir, tanıdık değilse tavrından anlarım, arada tanımadıklarıma da selam verdiğim oluyor ama sorun değil, en kötü ihtimalle tuhaf tuhaf bakıyorlar. eminim bi sürü kişi de cevap verip sonra iki saat “acaba bu kimdi” diye düşünmüştür.
haa bir de, teknoloji sağolsun, arada veli gruplarında profil fotolarına bakıp ezber yapıyorum.*
gelelim bana... insanları hatırlamakta oldum olası kötüydüm ve bunu dikkatsizliğime, zayıf hafızama bağlardım, ta ki yüz körlüğü ile ilgili izlediğim bir belgeselde aynı kadının iki fotoğrafını gösterip “yüz körü olanlar bu fotoğrafların aynı kişiye ait olduğunu iddia ederler” deninceye kadar. sonra araştırmalarım başladı, internette bir test yaptım ve teşhisi koydum.
on tane koyunun karşısına geçtiğinizde yüzleriyle ilgili ne denebilir? hepsi ilk bakışta birbirine benzer. ayırt etmek zorunda olsanız bazı özelliklerini ezberlersiniz. kulağı kısa, kafasında farklı renk tüy var, dişi kırık gibi. zamanla da hepsini öğrenirsiniz. on tane insanla bir araya geldiğinizde ise, şanslı çoğunluktansanız, her birini hiçbir çaba harcamadan ayırt edebilirsiniz. zavallı ben ise yanağında beni var, burnu büyük, kaşında yara izi var gibi ayırt edici özellikleri ezberlemeye çalışırım.
aslında insan yüzlerini herkes kendi ırkı için daha kolay ayırt eder. klişe olacak ama, normal olan sizin için de çinliler birbirlerine çok benzemiyor mu? saç, kıyafet gibi ipuçlarını elimine etmek için shaolin rahiplerinin olduğu bir filmi düşünün. insanları ayırmak zor değil mi? bruce lee gibi sık gördüğümüz karakterleri belki daha iyi tanıyorsunuzdur. filmin bir sahnesinde yer alsa tanırsınız. ama kung fu yapmayan, saçları kazınmış bir köylüyü oynasa belki tanımazsınız. buradan benim insanlar karşısındaki durumuma bağlayacağım.
yüzlere ilişkin ezberlemeye çalıştığım bilgiler, sizin bir bakışta hafızaya attığınızın yanında çok az, ayrıca pek ayırt edici değil. bıyıklı olarak kodladığım müdür, eğer iş yerindeki tek bıyıklı ise onu kolayca tanırım, ama çarşıda tanıyamam, çünkü bıyıklı çok insan vardır ve müdürü orada görme beklentim yoktur.
sizin birisiyle ilgili kafaya attığınız görsel 320x240 pikselse, benimki 32x24 olabilir. bir sürü kişiyle eşleşebilecek bir görüntü. bu durumda ilave bilgilere başvuruyorum. kıyafet, saç, yürüme şekli, postür, boy, kilo ve en önemlisi ses. sesler aynı normal insanlarda olduğu gibi bir çaba harcamaksızın hafızama kaydoluyor. yani “sesi ince, durarak ve alçak sesle konuşuyor” gibi bir kodlama yapmıyorum. aksine ses olduğu gibi hafızama geliyor ve birisi onun sesini tarif etmemi söylese tarif edebilirim. halbuki bir yüzü sorsalar, eğer özellikle dikkat edip, uzun, geniş, oval, cildi bozuk vb diye kodlamadıysam cevaplayamam.
tabii çok sık gördüğüm kişileri kolay tanıyorum. çünkü insan her temasta birşeyler kapıyor. yine de saçları boyayıp, maske takıp sürprizler yapmıyor da değiller.
acı birşey söyleyeyim. çocuklarımın bebekliklerini, annemin gençliğini de tam hatırlamıyorum. fotoğraflara baka baka bilgi tazeliyorum, anıları “fotoğraflardaki yüzlerle” restore ediyorum, yoksa herşey flulaşıyor.
sosyal hayatta pot kırdığım ve insanları görmezden gelmişim gibi olan zamanlar oluyor. çarşı gibi tanıdıkla karşılaşma ihtimalimin az olduğu yerlerde insanlarla göz teması kurmuyorum, tanıdık birine rastlamışsam o selam verir ve o an görmüş olur cevap veririm. çok tanıdığın olabileceği işyeri, veli toplantısı gibi ortamlarda herkese gülümseyerek bakarım, tanıdıksa zaten selam verir, tanıdık değilse tavrından anlarım, arada tanımadıklarıma da selam verdiğim oluyor ama sorun değil, en kötü ihtimalle tuhaf tuhaf bakıyorlar. eminim bi sürü kişi de cevap verip sonra iki saat “acaba bu kimdi” diye düşünmüştür.
haa bir de, teknoloji sağolsun, arada veli gruplarında profil fotolarına bakıp ezber yapıyorum.*
devamını gör...
günaydın sözlük
gunaydin sozluk. bu sozluge girdigim ilk gunaydin mesaji.
sozluge ve facebook'a girmesem bugun kurban bayrami oldugunun farkinda bile degilim. geldim ofise oturdugum bilgisayarin basina yine haril haril calisiyorum.
yurtdisinda yasamak herkesin hayali ya hani. ben o hayali yasiyorum ya hani... hersey o kadar da toz pembe degil. 2 yil olmak uzere yurtdisi maceramizda. ve her gecen gun yalnizliga biraz daha alisiyor insan. normal yasantimizda alistigimizdan dolayi pek hissetmesek de boyle gunlerde eski gunleri hatirlayinca farkina variyoruz sevdiklerimizden binlerce km uzakta yapayalniz oldugumuzu.
bana ailem ve cocugum icin ulkemde guzel hayal kurduramayacak bir gelecek hazirlayanlarin allah belasini versin.
sozluge ve facebook'a girmesem bugun kurban bayrami oldugunun farkinda bile degilim. geldim ofise oturdugum bilgisayarin basina yine haril haril calisiyorum.
yurtdisinda yasamak herkesin hayali ya hani. ben o hayali yasiyorum ya hani... hersey o kadar da toz pembe degil. 2 yil olmak uzere yurtdisi maceramizda. ve her gecen gun yalnizliga biraz daha alisiyor insan. normal yasantimizda alistigimizdan dolayi pek hissetmesek de boyle gunlerde eski gunleri hatirlayinca farkina variyoruz sevdiklerimizden binlerce km uzakta yapayalniz oldugumuzu.
bana ailem ve cocugum icin ulkemde guzel hayal kurduramayacak bir gelecek hazirlayanlarin allah belasini versin.
devamını gör...
sözlükteki uludağcıları aşağılama modası
bu uludağ denen rezil rüsva orduspor çocuğu yuvasını devlet kapatsa da kurtulsak artık. kızları ayrı erkekleri ayrı embesilin teki. emin olun bir çoğu da günün büyük bir kısmını bilgisayar başında geçiren asosyal tiplerden oluşuyor. hayatınızda görmeyeceğiniz insanlar sizin hakkında nick altınıza saçma sapan şeyler yazıyor. içlerinde iyi ve kaliteli insanlar da fakat azınlık olarak kalıyor. aga bakın ciddi diyorum uludağ sözlük denen sapık, ergen yuvasına para kazandırmayın.
devamını gör...
sözlük radyosu toplantısı
bütün dinginliğimle gizliden gizliye katılıp kulak misafiri olacak, bir yandan taze sıkılmış portakal suyumu yudumlarken bir yandan da "eheh bunun sesi de ne komikmiş be" nidalarıyla eğleneceğim. şimdi siz düşünün.*
şaka maka kafa sözlük ilk dj'lerine kavuşuyor. vay be! elimizde büyüdü namussuz.*
şaka maka kafa sözlük ilk dj'lerine kavuşuyor. vay be! elimizde büyüdü namussuz.*
devamını gör...
şarkıların her şeyden kaçmak için ideal olması
kimi şarkılar içimizdeki hisleri seslendirir. biz susarız, o bizim yerimize anlatır her şeyi. sözleri anlamsız, sırf yazmak için yazılmış şarkıları asla dinlemem. dinlediğim şarkının kalbimdeki birkaç cümleyi okumuş gibi oralara değinmesi gerekiyor. ama bazı sözsüz müzikler* var. bakmayın sözsüz dediğime, sözleri olsa bu kadar iyi anlatamazdı, dedirtir insana. bu melodilerin anlattığı çok şey var aslında, anlayana. bu yüzden kimi zamanlarda susup sadece şarkılara sığınmak, onların anlattıklarını dinlemek huzur verir insana.
devamını gör...
neden 1000 değil de 800 tanım sorunsalı
800'ün 1000'e tamamlanabilmesi için kaç gerek? evet 200.
1000'i 200'e bölersek kaç çıkar? evet 5.
5 çarpı 800 kaç peki? evet 4000.
800'ün kaç sıfırı var peki? 2.
4000'den 2 sıfır atarsak elimizde ne kalır? evet, doğru bildiniz. 40.
(bkz: mhp'nin 40. yıldönümü kutlu olsun)
1000'i 200'e bölersek kaç çıkar? evet 5.
5 çarpı 800 kaç peki? evet 4000.
800'ün kaç sıfırı var peki? 2.
4000'den 2 sıfır atarsak elimizde ne kalır? evet, doğru bildiniz. 40.
(bkz: mhp'nin 40. yıldönümü kutlu olsun)
devamını gör...
sigara içmeyen insan
18 yaşında bir genç olarak içinde bulunduğum insan grubu. evet hiç içmedim. hayır denemedim. yok elektronik sigara da içmiyorum. zararlı efendim hem keseye hem vücuda.
devamını gör...
sosyal medya kullanmayan insan
bununla alakalı bir belgesel izlemiştim. sosyal platformun kurucu ve yönetici kesimindeki insanlar çocuklarının ya sosyal medya kullanmasına izin vermiyor ya da cok sınırlı düzeyde izin veriyorlar. olay sadece orada harcadığınız zaman değil , kişiler mümkün olmayan mükemmel hayatlar yaşadıklarını kanıtlamak amaciyla yaptiklari paylasimlarla sizin yetersiz hissetmenize neden olduğu gibi insanlarin2 paylaştıklarını begenmesiyle salgiladığınız dopamine bağımlı hale geliyor ve daha cok beğenilmek icin bir kısır döngüye giriyorsunuz. en kötüsü de sosyal medyada karşınıza çıkan haber ve gönderiler yaşadığınız bölgede en cok ilgi ceken ve hakkınızda toplanan dev data ile sizin de en cok ilginizi cekecek sekilde olusturuluyor.
ınsanlar dogru bilgiye degil ulasmak istedigi bilgiye ulasiyor bu da siniflastirmayi artiriyor. bunu devletlerde kolaylıkla siuasi bir silah olarak kullanabiliyor. tabii benim sosyal medya kapatma amacim bu değildi: )
not: merak edenler için belgeselin adı' the social dilemma'
ınsanlar dogru bilgiye degil ulasmak istedigi bilgiye ulasiyor bu da siniflastirmayi artiriyor. bunu devletlerde kolaylıkla siuasi bir silah olarak kullanabiliyor. tabii benim sosyal medya kapatma amacim bu değildi: )
not: merak edenler için belgeselin adı' the social dilemma'
devamını gör...
yazarların bedava olmasını istediği 3 şey
'bedava' şiirini aklıma getiren başlıktır. nedendir bilemem.
bedava yaşıyoruz, bedava;
hava bedava, bulut bedava;
dere tepe bedava;
yağmur çamur bedava;
otomobillerin dışı,
sinemaların kapısı,
camekanlar bedava;
peynir ekmek değil ama
acı su bedava;
kelle fiyatına hürriyet,
esirlik bedava;
bedava yaşıyoruz, bedava.
orhan veli
bedava yaşıyoruz, bedava;
hava bedava, bulut bedava;
dere tepe bedava;
yağmur çamur bedava;
otomobillerin dışı,
sinemaların kapısı,
camekanlar bedava;
peynir ekmek değil ama
acı su bedava;
kelle fiyatına hürriyet,
esirlik bedava;
bedava yaşıyoruz, bedava.
orhan veli
devamını gör...