en sonunda yaşadığımdır.
gece aile bireylerimle kavga etmem neticesinde evden çıkıp mahallenin büyükçe parkına oturup biraz düşünüp bir kaç sigara iceyim demiştim.

bir ekip arabası durdu. sanki azılı sucluymuşum gibi sert bir uslüp ile kimliğimi isteyip işlem yapmak istediler. durumu anlattım ve park içerisinde kimseyi sağlık açısından tehtid etmediğimi ve bir süre sonra eve gideceğimi parkta yatmayacağımı belirttim.
bu durumda anlayış beklemem en büyük hata oldu tâbi.

sözüm gelimi ortada yanlış bir şeyler var sevgili dostlarım. evet zor zamanlardan geçmekteyiz ama bunu daha da zorlaştıran şeyleri yaşıyoruz ne yazık ki.
toplum zihinsel sağlığını yitirmiş durumda. hem kendimden hem de polisten anlamaktayım bu durumu.

bu durum suç oranının artışı demektir. daha fazla cinayete sebep olur daha fazla aile içi şiddete sebep olur. artık kendi kendime yardım edemediğimden profesyonel yardım almaya başladım.

kendinizi bu durumlarda hissediyorsanız sizde yardım almalısınız. çünkü ben öfke kontrol mekanizmamı kaybetmiş durumdayım ve çevreme zarar vermekten korkuyorum.
devamını gör...

" bu evin hali ne boyle, her yer her yerde..." su her yerin her yerde olmasi durumunu sorgulayip cozen bir filofoz cikmadi henuz, oylesine derin bir sozdur...
devamını gör...

gerçek ismi yasin vural olan kişidir. diğer sahne adı veyasin'dir. evren besta ve evrim barış ile beraber mode xl'in kurucularındandır. bir çok underground ve overground rap albümlerini bu grup ile beraber çıkarmıştır. yoluna tek başına devam etme kararı aldıktan sonra hey!douglas projesi ile sevenlerinin karşısına çıkmıştır. 70 li yılların funk ve soul şarkılarını yine aynı senelerin disko ritimleri ile harmanlayıp ortaya muazzam işler çıkarmaktadır. 46'ncı pantene altın kelebek ödülleri'nde en iyi dj ödülüne layık görülmüştür. kendisi için en uygun tabir (bkz: underrated)olur.

bu arada canlı performansını çok özledim bro..
devamını gör...

bir arkadaşımın doğum gününü kutlamak için gittiğim yurdun mutfağından çakmak ya da kibrit istemiştim, müdürden yazılı belge istediler. artık ne yaşadılarsa...

güncelleme: doğum günü pastası da elimdeydi.
devamını gör...

internetin ana damarlarından birisi, şuan kesilse ne olur bilmem ama yıllar önce eğer bir şey olsaydı ve fchan diye bir yer olmasaydı internet bu gün olduğu gibi olamazdı asla. rage comicsler, memeler gibi internetin karikatürize ettiği her figür fchan'dan çıkmıştır.

tehlikeli insanlarıyla birlikte ne kadar leş bir yer olduğunu kanıtladı çoğu kez lakin ne kadar şahane bir yer olduğunu da interneti internet yaparak bize gösterdi. acımasız, ruhsuz, kalpsiz bir sürü bireyin kendini dizginlemesine belki bir katkısı olmuştur, belki de onların planları için gösteri arenasına dönmüştür.

veriler sürekli olarak güncelleniyor, arşive çok az şey depolanıyor ya da bu arşiv size kapalı oluyor. bu yüzden web taramalarında çok nadir olarak fchan ile karşılaşabiliyorsunuz. zaten türkiye'den fchan'e giren insanların bunu türkleştirip ne olacağına bakmaya çalıştığı bir kaç proje mide bulandırıcı veletlerin ürünü olduğu için çok fazla dayanamadı, halkımızın fchan'i bütünüyle sınırsız bir platform olarak görmesi random board'un yanlış anlaşılmasından ibaret yalnızca. /b/ yalnızca bir kanaldır, hem öyle olmasaydı pop kültürün bir parçası haline gelmiş deepweb'in ne işlevi kalırdı? insanlar neden oraya ağzının sularını akıtırdı? merak işte... insanlar merak ediyor. kopmuş kafalar, tecavüze uğramış kadın ya da adamlar, savaşın görüntüleri, uyuşturucu yapımı ile ilgili sınırsız döküman, çocuk istismarına ilişkin görüntüler. bunlar kişinin eğiliminden ziyade merak ederek görmeyi arzuladığı şeyler, bu yönelimin tehlikeli olabileceğini düşünmüyorken böyle sonuçlarla karşılaşmak insanın her türlü vahşet eylemine karşı töleranslı olduğunu gösteriyor. her birimiz şiddete dair şeyleri izleyerek tatmin oluyoruz, midemiz bulansa da bulanmasa da. onları görebilmek dünya görüşü hakkındaki sevecen fikirlerimizi bir noktada değiştirebiliyor fakat şöyle bir tehlikeyle, gördükçe daha fazlasını görme arzusuyla beraber geldiği için sonuç kişinin iç dünyası için yıkıcı olabiliyor çünkü bu öyle pasif bir hareket ki iğrenilen görüntüler ve vahşete yönelik bilgilerle ne yapılacağını bilmeyen insan onların kendisi için obsesyon alanı oluşturmasına izin veriyor. e tabi, burası tehlikeli yönü fchan'in. buna rağmen şahane yönleri olduğunu söylememek de yanlış olmaz. yalnız bununla da bitmiyor;

her gün yolda karşılaştığınız insanlar fchan'in kara şovalyeleri gibi sapkın hisler içinde olan insanlar olabilir, gördüğünüz yüzler vahşetin türlü hallerini benliğinde barındırıyor veya zihinsel/cinsel sapmaları sayesinde geceleri kimsenin uğramadığı tenha sokakları kendi suç alanı olarak kullanıyor olabilir. fchan'in hikayesi de bu size kitle hakkında bir skala çıkarmanız için gerekli verileri sağlıyor. aktif kullanıcılarından öğrenebildiğimiz kadarıyla dünya üzerine bu oranı uyguladığımızda hasta insanların sayısının epeyce fazla olması az önce söylediğim "her gün yolda karşılaştığınız insanların" kötü insanlar olabileceğini göstermek için yeterli bence.

şimdi şahane tarafını söylemek gerek... sadece /b/ board'undan oluşmayan fchan bir zamanlar kendine rakip olarak gördüğü reddit gibi sayısız alt başlığa sahip olduğundan nerd ve geek tiplemesindeki insanları besleyebilecek bilgi kapasitesine sahip. akademik düzeyde olmasa bile size kendiniz için yeterli donanımı sunabilecek yetkinlikte insanlarda bu platformda beyaz şovalyeler olarak yer alıyorlar(tabi gelgelelim, beyaz-kara ayrımı fchan içinde yapılsa sizi sırf trollemek için ırkçılıkla suçlarlar, ev adresini bulup sizi ifşa edebilirlerdi. gayet eğlenceli olduğu kadar, hedef haline de gelebilirdiniz). donanım kazanabilmeniz için ya da bir konunun nereden başlayacağını, başladığını görmek için uğrayabileceğiniz bir yer fchan yalnız ben girmemenizi dilerim tabi eğer öncesinde girmediyseniz.

kendimden örnek vericek olursam hentaiden insanların ne anladığını görmek için hentai board'una girdiğimde saykodelik şeylerle karşılaşıp kendimi kaptırmıştım. normal insanların cinsel uyaranlarından haberdarım, yani insanlar "şundan hoşlanır veya bundan" diyebilmek gayet kolay fakat burada durum bambaşka, üzerine sayfalarca yazı yazabileceğiniz tuhaflıkta şeyler var. bunu bir yönlendirme olarak algılamayın, benim yaptığım gibi yapmayın ve bunu merak etmeyin. kafanızda şöyle bir görüntüyü canlandırın, bir unicorn var ve bu fil/dişi insan karışımı bir şeyle aşk yaşıyor. gayet tutkulu diyaloglara sahip. hayal gücü tuhaflıklara yönlendirilmek istendiğinde karşımıza şizofrenin kedi çizimlerine benzer şeyler çıkıyor ki afallıyorsunuz. yapmayın, etmeyin. a, tabi merak ediyorsanız başka.
devamını gör...

(bkz: yaran yanlış okumalar)
devamını gör...

direnseler, savaşsalar bunlar amerikanın çine karşı oyunu der birileri, sessiz kalsalar çin onların neslini mahvediyor. iki ucu pis değnek.
devamını gör...

arkadaşlar, buraya yazdığınız isimler zaten öne çıkan, bir şekilde kendini buraya tabir-i caizse kabul ettirmiş yazarlardır. birçok kişi kendini yazmış, onlara laf yok ama diğerleri neden öne çıkanları yazmış ki? kimse alınıp küsmesin; sonuçta genel bir eleştiri yapıyorum. eğer yazılacaksa gerçekten keşfedilmesi gereken yazarlar yazılmalı.

mesela birkaç gün önce keşfettiğim; yedinci dem, eniyisipencere, la luna, ohrmazd, brave, pancharatnam, düsünengözlük, _mor, kafa sözlük yazarı, revolversiz ittihatçı gibi yazarlara hemencecik bir göz atın bana kalırsa.

önceden takip ettiğim; onistanbul, revolutionary girl utena, güneş, muris, urlalı, stuff, gorgeous, legal torbacı, blackeyes gibi yazarları da keyifle okuyabilirsiniz. kanımca bunlar sizi hem güldürecek hem düşündürecek, hem hüzünlendirip hem sevindirecek nadide yazarlar. okuyun, okuyun. ondan sonra yaparız dedikodularını. *

kızgın edit: yani aklıma gelmese kimse demeyecek mars una nocte'yi unuttun, diye. onu da okuyun, okuyun, okuyun. şey yani rica ediyorum. *
devamını gör...

uğur yücel'e göre çekildiği dönem türkiye'ye gelen seks ve porno filmleri furyası sırasında gösterime girdiği için beklenen gişeyi yapamamış.
devamını gör...

1 aylık staj, birkaç hafta sonu ve fenerbahçe maçı ziyaretleri dışında istanbulla bir alakam yok. iyi ki de yok. yeminle biz ankara'da melih gökçek'le ve onun şehre yaptıklarıyla yaşadık onlarca yıl ama istanbul kadar yormuyor. yine gittim bu hafta sonu, galiba sevmiyorum abi ben bu şehri. galiba diyorum, onu da sultanahmet'i falan gördüm, ayasofya çevresini gördüm, en azından gezip görülecek yerleri de varmış diyerek sevip sevmeme konusunda şüpheye düştüm. daha önce sorsalar sevmediğim kesin. (nasıl bir yazı yazacağım,o bile belli değil, istanbul gibi dağınık olacak galiba, kusura bakmayın)

istanbul'la tanışmam gerçek hayatta değil, monopoly'de oldu. oradaki bölgelere göre neresi lüks, neresi birbirine yakın, ona göre şekillendirdim kafamda şehri. beyoğlu, elektrik dairesi, beşiktaş ve taksim birbirine yakın olmalı mesela, 15-20 dakika içinde birinden birine gidebilmek lazım. e gidebiliyor musun ? yok. monopoly'de böyle olmasa bile o uzaklıktaki yolu rahat rahat gitmek lazım amk, burada o sürede insanlar yaşlanıyor. allahtan gezme tarzım her yere yürüme şeklinde olduğundan böyle yerlerde vakit kaybetmiyorum. burayı görünce yemin ediyorum ankara'ya falan şükrediyorum. trafik gibi bir gerçekliğin farkına vardım. arkadaşlarla buluşacağız bebek'te, beşiktaş'tan otobüse bindik. bir kişi 10-15 dakika sonra gelecek bizimle aynı yoldan. "trafik var mı?" diye mesaj atıyor. abi 4 km lan yol. normal yürüme hızıyla gidersen bir saatte gidiyorsun. ben daha 25 yılda herhangi birine "trafik var mı?" diye mesaj atmadım, bana da gelmedi. bu nasıl bir hayat tarzı lan, trafiğe göre hayatını düzenliyorsun.

turistik açıdan bakıyorum şehre. her gelen taksim meydanı'na koşuyor. ne var orada ? eşek gibi işlevsiz bir beton alan. 5-10 dönüm beton var lan yerde, etrafında hiçbir şey yok. istiklal caddesi'ne gidiyorsun, geleneksel anlamda değil ama yatay bir avm resmen. yıllar önce sokakta yeşillik falan varken şimdi taksim meydanı kadar betonarme. bütün dünyada arnavut kaldırım kullanırken turistlerin ve yerlilerin geceleri, haftasonları aktığı en önemli sokağı asfalta bulamışlar. arka sokaklarında yer yer güzel mekanlar olsa da çakalların, uyuşturucuların mekanına dönüşmüş durumda. yeteri kadar ilerlersen kerane var amk, daha ne olsun. ilerlemek de ayrı mesele zaten, sadece orada yüz bin insan vardır. nezih semtlere bakıyorsun. bağdat caddesi, nişantaşı, bebek, vs. herhangi bir ülkede rahatça bulabileceğin orta ve üst sınıfa hizmet eden lüks mekanlar. hani tek turistik aktivite sultanahmet bölgesi, topkapı sarayı gibi osmanlı ve bizans'tan kalma yapılar. turistler de böyle yerlere otantik falan diyor. zaten otantik de geri kalmışlığın, keşmekeşin turistik kullanımı. yoksa kimse gelmez.

dünyanın hiçbir yerinde bir ülke yoktur ki sadece bir şehri üzerinden siyaseti, ekonomisi, sanatı, turizmi idare edilsin. yaklaşık 800 bin kilometrekarelik bir ülke, 5500 kilometrekareye sıkıştırılmış durumda. özel sektörde işe girmek istersen eğer pılını pırtını toplayıp buraya yerleşmek zorundasın, bir ara devleti buraya taşımaya çalışıyorlardı, çok tenhaymış gibi şehir, vazgeçildi allahtan. ülkede 81 tane il var. bunlardan minimum 60 tanesine gitsen, arkana bakmadan kaçarsın. her bir kenti cazibe noktası haline getirmeye, gerek bölgesel anlamda kendilerini geçindirebilen, gerek ülke ekonomisine katkıda bulunacak şekilde kalkındırmak varken, geri kalmışlığa, kaosa, zevksizliğe, fakirliğe, eğitimsizliğe mahkum edip insanları oralardan ülkenin tek bir şehrine göçe zorluyorlar. her şeyin de bir limiti var sonuç olarak, kaldırabilir mi bir şehir bu kadar insanı. şehrin olmayan mimarisine bakıyorum. şehir planlamadan nasibini almamış yöneticiler, başkanlar, planlamacılar tarafından tarihi, doğayı mahveden bir düzen yaratılmış. şehrin yarısı göçlerle gelen düşük gelirli ailelerin plansız yapılaşmasının kurbanı olmuş, kalan yarısı şurada bahsettiğim her ne kadar planlı olsa da bir o kadar da çirkin, ilkel gökdelenler yuvasına dönüşmüş.

istanbul yaşantısına bakıyorum. zaten düzgün bir gelirin yoksa, bir yaşantın da olmuyor bu şehirde. orta düzey bir maaşı olanın da hayatı bir optimizasyon problemi adeta. iş-ev-eğlence arasında nasıl bir planlama yapsam ? evi işine yakın olsa uç bir kira ödeyecek ama trafik çilesi çekmeyecek, uzak olsa muhit güzel olmayacak, trafikte geçecek yaşam ama parası cebine kalacak. zaten özel sektörde çalıştığınız için gece gündüz ebenizi siken bir iş hayatınız var ve tek beklentiniz hafta sonu gelse de eğlensek olacak. orada da düzgün bir mekana girdiğinizde yüzlerce lira para harcayacaksınız üç-beş içecek ve yemek için. eğer öyle o club senin şu club benim tarzı aşırı bir eğlence hayatınız yoksa, aslında diğer şehirler size zaten sunabiliyor bir gece hayatı. istanbul'un bu konuda izmir ve ankara ikilisinden ayrıldığı tek nokta kültür-sanat aktiviteleri ve reina tarzı gece yaşamı.

benim için istanbul türkiye'nin neden geri kaldığının vücut bulmuş hali. şehirsel kalkınmanın (!), şehir planlamanın (!), insan yaşamına, doğaya, tarihe saygının (!), kapitalizmin sembolü. bu sehirle iş dünyası birleşip insan hayatını öyle bir noktaya getiriyor ki, saat 5'te mesaiden çıkıp trafiğe kalmayacağınıza seviniyorsunuz. köpeği bağlasan durmayacak yere insanları mahkum edip mekanik bir hayat yaşatanlar utansın. şu şehre dair sevdiğim tek şey akbil basıp parasını almayan insanlar. dünya daha güzel bir yer olacaksa sizin gibilerle olacak.
devamını gör...

seni yakacaklar!!!
devamını gör...

yardım etmek, iyilikte bulunmak size iyi, mutlu hissettirir. daha ne minneti veya menfaati bekleyeceksiniz ki? milletin hayatın anlamını arayan simyacı gibi aradığı mutluluğu bu kadar kolay elde etmenizi sağlayan bir faaliyetten hem de.
devamını gör...

sanki ülkemizde olumlu hiçbir şeyin olmaması için çabalandığının göstergesi olan karardır
devamını gör...

atatürk'ün "küçük hanımlar küçük beyler ... sizler ikbal ışığısınız." dediği çocuklarımızdandır. zira oy verme yetkisi olmayan birinden daha bilinçsiz olan yetişkinler var. ne desem boş. umarım tüm güzellikler seni bulur güzellik!
devamını gör...

her şeyi biliyormuşluk hissi.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bir gün çalışmasa evine ekmek götüremeyecek insanların yine yok sayıldığı bir karardır. oysa bu ülkenin büyük bir kısmı yoksul ve bunu en iyi iktidardaki yağmacılar bilir. şimdi bu karar sonrasında bu insanlar kara kara düşünüyor, ne yapacaklar? nasıl geçinecek, ne yiyip içecekler?
iktidarın klasik sorumsuzluğudur bu. muhalefet zaten evlere şenlik. ne bir öneri ne bir adam akıllı eleştiri. haklarını savunamayan bu çaresiz insanlara tek bir faydalı hamleleri yok. çareleri katkıları yok.
milyonlarca yoksul insan 15 gün ne yapacak şimdi. tek bir yardım tek bir destek yok.
elbette önce sağlık, ama tek bir kuruş destek vermeden emekçileri zat zor geçinenleri evlerine kapatmak nasıl bir düşüncesizliktir.
bu insanlar ne yapacaklar diye düşünmek iktidarın görevidir. bu fakir insanlar , açlıkla yoklukla daha ne kadar imtihan edilecek. patates soğan dağıtmakla milyonlarca insanın sıkıntısı çözülebilir mi?
allah herkese gani gani sabır versin.
hukuksuzluğu şiar edinmiş iktidar yine yüzlerce insanın katıldığı cenazelerden, kongre ve toplantılardan , iftarlardan vazgeçmeden, sorumsuzca davranmayı sürdürüp , çaresiz insanlara ceza keserek devam ederek bu problemi çözebileceğini düşünüyor ise , bunun adı ikiyüzlülüktür, sahtekarlıktır ve insanları aptal yerine koymaktır.
haydi yine evli evine, köylü köyüne durumu olmayanlar da cehennemin dibine..,
devamını gör...

kolunu ısırıp saat yaparım ve bu saatten sonra benimsin derim.
devamını gör...

2017 yılında çekilmiş yönetmen ve senaristliğini yılmaz erdoğan'ın yaptığı romantik komedi filmidir.

haybeden gerçeküstü aşk'ın filme çevrilmiş halidir.


başrollerde,
aylin kontente
bülent emrah parlak
büşra pekin
çağlar çorumlu
fatih artman
gupse özay
serkan keskin
şebnem bozoklu

4 çiftin ilişki başlangıcı, gelişmesi ve bitmeye yaklaşmasını ele alıyor. ilişkilerin zorluklarına, benzerliklerine ve ayrılıklarına değiniyor. aslında değişik bir bakış açısı denebilir. zamanınız bolsa ve yahu ne izlesem derseniz izleyebilirsiniz. tabi romantik komedi türünü seviyorsanız yoksa hiç yaklaşmayın.

ben izlerken keyif almıştım açıkçası zaten komedi filmlerinden çok bir beklentim yok. bir iki güldürsün o ara kafamı başka şeylerle oyalasın yeter. genelde bu tarz filmleri canım sıkkınken açayım da oynasın modundayken izliyorum. ee beğenirsem ne ala. kadroyu seviyorum zaten ekip güzel. atom parçalansın bende bilgi sahibi olayım demiyorsanız izleyin. abi romantik komedi işte ya ne gibi bir beklentiniz var bilmiyorum ama açın bakın sarmadıysa kapatın.

bu arada filmin müziği ara ara dilime takılır. çok az bir bölümünü biliyor olmama rağmen saatlerce üzerime yapışır. müzik iyi müzik güzel müziğe laf yok.

iyi seyirler...
devamını gör...

(bkz: hebrew university of jerusalem)'de tarih profesörü ve ünlü bir yazar. 24 subat 1976'da (bkz: kiryat atta), israil'de dogmus.

kitaplarini bir cirpida okudum. kendini bazi cümlelerde tekrarlasa da genel anlamda anlatmaya calistigi seyleri anladim. ben de zaten onun gibi düsünüyordum. verdigi somut örneklerle düsündüklerimi dogruladi.

kitaplari icin:
2011: (bkz: sapiens: a brief history of humankind)
2015: (bkz: homo deus: a brief history of tomorrow)
2018: (bkz: 21 lessons for the 21st century)

kisisel websitesi
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim