mihriban
içimde her bir satırına ayrı öyküler yazma isteği uyandıran şiirdir. ister şiir olarak oku, ister sayın musa eroğlu'ndan dinle; olmayan aşkın bile acısını çekersin.
devamını gör...
avcılığın spor sayılması
ailesinin karnını doyurmak için ördek, kaz, tavşan vs. avlamış olan bir kesim vefâkar anaolulu babalar vardır. onlar için spordan ziyade ev geçindirmek için yapılan veya yapılmış eylem.
devamını gör...
unutulmayan magazin olayları
bülent ersoy, oya aydoğan ve nur yerlitaş üçlüsünün muhteşem yüzyıl eşliğinde 10 kilo kalkan balığı yiyip hastanelik olmaları. o günden beri bu ayarda bir arkadaş grubu arıyorum.
devamını gör...
sözlüğün ekşi sözlük’e dönüşmesinden korkmak
bence zamanla bu ekşi sözlük kafa sözlüğe dönüşecek.
kaliteyi arttırmaya mecbur kalacaklar.
tanım: haklı endişe.
kaliteyi arttırmaya mecbur kalacaklar.
tanım: haklı endişe.
devamını gör...
gör beni
kolları sıvadım geldim. bu kitapla ilgili olumlu söyleyecek hiçbir şeyim yok. dümdüz gömmeye geldim. aklıma geldikçe de editleyip editleyip gömmeye devam edicem. ayrıca bu entry baştan sona spoiler içerecek. demedi demeyin!
bu kadın çeşitli şekillerde bi popülariteye ulaştı ülkede, diziler, polemikler derken aldı yürüdü. ben ilk kez bir kitabını okudum ve dedim ki bu mu? yerlere göklere sığdıramadığınız akilah azra kohen bunu mu yazmış yani ne bu?
tarih romanı değil, aşk değil, felsefe değil. içinde hepsi var ama hiçbirine sığdıramıyorsun. ne yazdın bacım sen amaç ne?
ha bi de kitabın girişinde not var. hikayenin zaman çizgisinde hata aramak için zihnimizi boşuna meşgul etmeyecekmişiz. öykü akışı kronolojik değilmiş. şekilde kusur aramayacakmışız da içerikteki anlama odaklanacakmışız. oldu canım! sen daldan dala atla, bir bütün halinde roman yazmayı becereme, sonra benden bunları görmezden gelmemi bekle. yok ya! romanda karakterler, zaman, yer arasında bağlantıyı düzgün kuramadıktan sonra romancıyım diyebilir misin sen kendine? dostoyevski mezarında ters döner vallahi.
bir diğer nokta, kitaptaki karakterleri birbirine bağlaması. köyden gelen fehmi meğer kubilay fehmiymiş, ilmiye meğer muazzez ilmiye çığ imiş, o oymuş da bu buymuş. tarihi karakterlerin böyle romancımsılar elinde oyun hamuruyla oynarcasına şekilden şekle sokulmasından hoşlanmıyorum. oyuncak mı bu karakterler? muazzez hanımın özel hayatıyla ilgili zerre bilgi sahibi değilim ama eşi dostu akrabası olsam, torunu olsam, büyük annem hakkında böyle ucuz senaryolar üretilmesini istemezdim. bi de ilmiye hanımı orhanla evlendirdi. e bu kadın m kemal çığ ile evli? m. kemalin adı da orhan değil???
azra ömrü boyunca eziklenmiş sanırım. ineklediği için eziklenmiş. çok şey okumuş, çok biliyormuş ama kimse gidip azracım ne biliyorsun anlat dememiş. tüm bunlar içine dert olmuş azranın. "ben de biliyorum hatta en çok ben biliyorum ben saksı değilim" diyebilmek için yazmış bu kitabı. başta fred'in derslerinden çok zevk almıştım ama hikayenin akışında bu bilgiler bi işime yarayacak sanmıştım. sadece kitabı şişirmek içinmiş meğer. kopyala yapıştır tabii azracım, ne de olsa bedava.
karakterler bi binaya gidecek. "ne güzel taş bir binaydı bu, bilmem kim zamanında inşa edilmişti. vıdı vıdı..."
böyle roman mı olur ya? her cümlede bilgi kusulan roman mı olur? e makale yaz bacım neden roman yazıcam diye kastın?
bir de kitap boyu o kadar çok "değil miydi" şeklinde cümle kurmuş ki. tansiyonlarım çıktı. "dua ettiler. dua değil miydi kalbimizi tamamen açan." "ali çok sarsılmıştı. sarsıntılar değil miydi gücü açığa çıkaran."
hadi bi tane de ben saçmaliyim: "reklam vermiş. reklamlar değil miydi bir kitabı iyi sanıp okumamıza neden olan"
biraz karakterler üzerinden kin kusayım:
selim denen şerefsiz. başta hayat kadınlarına giden, dansözler seyreden, evli kadınlarla aşna fişna yapan ama başı açık ve ata binen bir kadın görünce dellenen bir tip. kitabın başından itibaren tam bi şerefsizken yurtdışına babasının yanına gitti geldi, bi anda değişti. ne oldu? bir şeyler öğrendi orada tamam ama ne öğrendi? ana kahraman denebilecek bir karaktere bu kadar köklü bir değişim yaşatıyorsan bi zahmet değişimin nedenlerini de söyle di mi?
orhanla ilmiye de kitabın ilk sayfalarından itibaren bir nefret duyuyor birbirlerine. demek geçmişlerinde kirli bir sayfa var, zamanla ortaya çıkar derken çıkmadı. e nedendi bu nefret ilk sayfadan itibaren? tamam kitaptaki en güzel ilişki onlarınkiydi ama neden kirli bi geçmişleri varmış gibi başlattın hikayeye azracım? ayrıca orhanın 1930 yılında böyle bir evlenme teklifinde bulunmuş olacağına beni kimse inandıramaz.
ha bi de ilmiye evlenme teklifi alır, ülkünün yanına gider. ülkü bu sırada gelinlik provası yapmaktadır. ilmiye ona der ki: çıkar gelinliği ben giycem. ülkü cevap vermez. ilmiye der ki: ablaaaaa!!!!
ulan ablan bir şey demedi ki?! arsızlık yapan sensin sonra utanan sensin.
peki melek? 1930 yılında "beni şuracıkta becermeyecek misin?" diyen bir kadın yaşamış olabileceğine ben inanmak istemiyorum ya. gerçekten istemiyorum.
ülkü? kafana tüküreyim ülkü o kadar kasıntı bi tipsin ki. kafanda senaryolar ürettin durdun. çok şık görünüyor demek ki züppe. annesiyle konuşmaya gitti demek ki beni istemiyo. o öyle oldu demek ki böyle. ne kadar peşin hükümlü ne kadar önyargılı bi karaktersin sen! bi dur etrafındaki insanları dinle gerizekalı!
peki robertla ülkünün dans sahnesi??? ülkü kaçmaya çalışınca robertın onu kolundan tutması döndürmesi duvara dayaması? en klişe romantik komedi filmlerinden fırlamışçasına bi sahne. allahım sen sabır ver.
bu kadın çeşitli şekillerde bi popülariteye ulaştı ülkede, diziler, polemikler derken aldı yürüdü. ben ilk kez bir kitabını okudum ve dedim ki bu mu? yerlere göklere sığdıramadığınız akilah azra kohen bunu mu yazmış yani ne bu?
tarih romanı değil, aşk değil, felsefe değil. içinde hepsi var ama hiçbirine sığdıramıyorsun. ne yazdın bacım sen amaç ne?
ha bi de kitabın girişinde not var. hikayenin zaman çizgisinde hata aramak için zihnimizi boşuna meşgul etmeyecekmişiz. öykü akışı kronolojik değilmiş. şekilde kusur aramayacakmışız da içerikteki anlama odaklanacakmışız. oldu canım! sen daldan dala atla, bir bütün halinde roman yazmayı becereme, sonra benden bunları görmezden gelmemi bekle. yok ya! romanda karakterler, zaman, yer arasında bağlantıyı düzgün kuramadıktan sonra romancıyım diyebilir misin sen kendine? dostoyevski mezarında ters döner vallahi.
bir diğer nokta, kitaptaki karakterleri birbirine bağlaması. köyden gelen fehmi meğer kubilay fehmiymiş, ilmiye meğer muazzez ilmiye çığ imiş, o oymuş da bu buymuş. tarihi karakterlerin böyle romancımsılar elinde oyun hamuruyla oynarcasına şekilden şekle sokulmasından hoşlanmıyorum. oyuncak mı bu karakterler? muazzez hanımın özel hayatıyla ilgili zerre bilgi sahibi değilim ama eşi dostu akrabası olsam, torunu olsam, büyük annem hakkında böyle ucuz senaryolar üretilmesini istemezdim. bi de ilmiye hanımı orhanla evlendirdi. e bu kadın m kemal çığ ile evli? m. kemalin adı da orhan değil???
azra ömrü boyunca eziklenmiş sanırım. ineklediği için eziklenmiş. çok şey okumuş, çok biliyormuş ama kimse gidip azracım ne biliyorsun anlat dememiş. tüm bunlar içine dert olmuş azranın. "ben de biliyorum hatta en çok ben biliyorum ben saksı değilim" diyebilmek için yazmış bu kitabı. başta fred'in derslerinden çok zevk almıştım ama hikayenin akışında bu bilgiler bi işime yarayacak sanmıştım. sadece kitabı şişirmek içinmiş meğer. kopyala yapıştır tabii azracım, ne de olsa bedava.
karakterler bi binaya gidecek. "ne güzel taş bir binaydı bu, bilmem kim zamanında inşa edilmişti. vıdı vıdı..."
böyle roman mı olur ya? her cümlede bilgi kusulan roman mı olur? e makale yaz bacım neden roman yazıcam diye kastın?
bir de kitap boyu o kadar çok "değil miydi" şeklinde cümle kurmuş ki. tansiyonlarım çıktı. "dua ettiler. dua değil miydi kalbimizi tamamen açan." "ali çok sarsılmıştı. sarsıntılar değil miydi gücü açığa çıkaran."
hadi bi tane de ben saçmaliyim: "reklam vermiş. reklamlar değil miydi bir kitabı iyi sanıp okumamıza neden olan"
biraz karakterler üzerinden kin kusayım:
selim denen şerefsiz. başta hayat kadınlarına giden, dansözler seyreden, evli kadınlarla aşna fişna yapan ama başı açık ve ata binen bir kadın görünce dellenen bir tip. kitabın başından itibaren tam bi şerefsizken yurtdışına babasının yanına gitti geldi, bi anda değişti. ne oldu? bir şeyler öğrendi orada tamam ama ne öğrendi? ana kahraman denebilecek bir karaktere bu kadar köklü bir değişim yaşatıyorsan bi zahmet değişimin nedenlerini de söyle di mi?
orhanla ilmiye de kitabın ilk sayfalarından itibaren bir nefret duyuyor birbirlerine. demek geçmişlerinde kirli bir sayfa var, zamanla ortaya çıkar derken çıkmadı. e nedendi bu nefret ilk sayfadan itibaren? tamam kitaptaki en güzel ilişki onlarınkiydi ama neden kirli bi geçmişleri varmış gibi başlattın hikayeye azracım? ayrıca orhanın 1930 yılında böyle bir evlenme teklifinde bulunmuş olacağına beni kimse inandıramaz.
ha bi de ilmiye evlenme teklifi alır, ülkünün yanına gider. ülkü bu sırada gelinlik provası yapmaktadır. ilmiye ona der ki: çıkar gelinliği ben giycem. ülkü cevap vermez. ilmiye der ki: ablaaaaa!!!!
ulan ablan bir şey demedi ki?! arsızlık yapan sensin sonra utanan sensin.
peki melek? 1930 yılında "beni şuracıkta becermeyecek misin?" diyen bir kadın yaşamış olabileceğine ben inanmak istemiyorum ya. gerçekten istemiyorum.
ülkü? kafana tüküreyim ülkü o kadar kasıntı bi tipsin ki. kafanda senaryolar ürettin durdun. çok şık görünüyor demek ki züppe. annesiyle konuşmaya gitti demek ki beni istemiyo. o öyle oldu demek ki böyle. ne kadar peşin hükümlü ne kadar önyargılı bi karaktersin sen! bi dur etrafındaki insanları dinle gerizekalı!
peki robertla ülkünün dans sahnesi??? ülkü kaçmaya çalışınca robertın onu kolundan tutması döndürmesi duvara dayaması? en klişe romantik komedi filmlerinden fırlamışçasına bi sahne. allahım sen sabır ver.
devamını gör...
sıradan biri olmak
neden insanları ''sıradan'' olarak adlandırıp egomuzu beslemeye çalışıyoruz anlam veremiyorum.
bir başkasının sıradan'ı da biz değil miyiz? evet çok özel, farklı bir yerimiz olsun istiyoruz, fakat belki bu çaba bile sıradandır.
bir başkasının sıradan'ı da biz değil miyiz? evet çok özel, farklı bir yerimiz olsun istiyoruz, fakat belki bu çaba bile sıradandır.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının hissettikleri
dünya' nın en çok yağış alan bölgesi
+ yanaklarım.
+ yanaklarım.
devamını gör...
mitolojide baykuşun yeri
halkalı koca gözleriyle serçe gibi kuşları ve avlarını teshir ederek avlar, kafasının iriliği, ağır ve temkinli hareketleri, hep bakan gözleri ile zeus’u, koca kafası, avlanırken gösterdiği mahareti akıllı, hünerli ve marifet dolu yapısıyla zeus’un koca kafasından doğmuş olan athena’yı ve karanlığı delici ışık saçan gözleriyle ve ıssızlığı delen sesiyle göktaşını temsil etmiştir.
atina’nın ilk sikkesini m.ö. vı. yüzyılın ortalarında kullanmaya başladığı, basım için gerekli olan gümüşün atina’nın laurion madenlerinden sağlanmaya başladığı, artan tahıl ihtiyacını etkin bir biçimde karşılayacak olan paranın önemli bir sermayeye dönüştüğü, yüzyılın sonlarına doğru sikkelerin bir yüzünde athena’nın başının, diğer yüzünde ise tanrıça için kuş olan baykuş figürünün bulunduğu ve bu tasarımın üç yüzyıl boyunca hiç değişmediği ifade edilmiştir.
tanrıça athena’nın atribü hayvanı olması nedeniyle onunla birlikte tasvir edildiği sikkeler kadar aynı zamanda farklı dönemlerdeki ressamların eserlerinde de birlikte konu olmuşlardır. eunice pınney’in (1770-1849) yaptığı ve troia savaşı’nda achille ile hektor’un mücadelesini anlatan “hector and achilles” adlı tablosunda athena gökyüzündeki bulutların arasından atribü hayvanı baykuş ile birlikte olayı izlemektedir.
yunan mitlerindeki baykuş efsanelerine baktığımızda toplum için uygun olmayan hallerden dolayı kahramanların ceza olarak baykuşa dönüştürüldükleri görülmektedir. örneğin, nyktimene lesbos kralı epopeus’un kızıdır. babası ona aşık olmuş veya her ikisi bu tutkuyu paylaşarak birlikte olmuşlardır. kız, utancından insanlar içinde dolaşamaz hale gelmiş ve bir ormana sığınmıştır. athena’da kıza acıdığından görünmesin diye ışıktan kaçan ancak geceleri ortaya çıkabilen baykuşa dönüştürmüştür.
çin mitolojisinde baykuş kötülüğü çağrıştırır ve ölümün simgesidir. antik çin inanışlarına göre genç baykuşların annelerini yediklerine inanılmıştır. baykuş sesi ise anlamsal olarak birinin mezarının kazılacağı inancına karşılık gelmektedir.
ortaçağ avrupa’sında baykuşun cadılık ve uğursuzlukla ilişkilendirildiği, iskoçların gündüz bir baykuşla karşılaştıklarında başlarına bir uğursuzluğun geleceğine inandıkları, galliler tarafından ise ya başlarına kötü bir iş geleceği ya da bir kızın bakireliğini yitireceği belirtilmiştir.
anadolu mitolojisinde baykuş uğursuz olarak kabul edilmekte ve pek sevilmemektedir. kimin evinin yakınında baykuş öterse o evde birinin öleceğine o evin başına büyük bir felaket geleceğine inanılmıştır. baykuş ocak yıkan, yıkılan ocaklarda yuva kuran bir kuştur. bundan dolayı bir ürküntü ve yıkım simgesidir.
baykuşun bu uğursuz anlamı osmanlı zamanında da bilinen bir durumdur. öyle ki fetihten önce bizans’ın başkenti olan konstantinopolis’te bulunan imparatorluk sarayı, bizans’ın zayıf düşmesi ve latin istilaları nedeniyle kötüleşmiştir. sarayın kötü durumunu fatih sultan mehmed, farisi şair sadi’ye ait bir şiirin “kayser’in kasrında örümcek perdedarlık ediyor / efrasiyab’ın sarayında baykuş nevbet çalıyor” dizelerini söyleyerek ifade etmiştir.
anadolu arkeolojisinde eski tunç çağı ııı’te batı anadolu’dan yayıldığı düşünülen bir idol grubuyla karşılaşılmıştır. troya tipi idol olarak adlandırılan bu grup mermer idollerin genel özelliği baş ve boyunları daha da belirginleştirilmiş, kaş, göz ve burun detayları yiv şeklinde sık sık belirtilmiştir. troia’yı kazan alman arkeolog schliemann bu tip özelliğe sahip idollere “baykuş yüzlü idoller” adını vermiştir.
meksika ve kızılderili mitolojilerinde bazı kabilelerde bilgelik simgesidir. başka kabilelere göre de tehlikelere karşı koruyucu ve uyarıcıdır, yaklaşan ölümü veya iyi haber getiricidir. ayrıca o güç kaynağı ve güç vericidir. bazense ölüm ve hastalıklara neden olan yıkıcı ve art niyetli bir hayvandır. bu nedenle bazı kabileler ondan korkar ve saygı duyar.
mısır inanışlarına göre de keskin görüşlü avcı bir kuş olarak bilinir. ölümün ve matemin kuşu olduğu söylenir. hiyeroglifler dışında mısır sanatında pek fazla tasvirine rastlanmaz. baykuşun hiyerogliflerdeki kullanımı latin alfabesindeki “m” harfinin karşılığıdır.
atina’nın ilk sikkesini m.ö. vı. yüzyılın ortalarında kullanmaya başladığı, basım için gerekli olan gümüşün atina’nın laurion madenlerinden sağlanmaya başladığı, artan tahıl ihtiyacını etkin bir biçimde karşılayacak olan paranın önemli bir sermayeye dönüştüğü, yüzyılın sonlarına doğru sikkelerin bir yüzünde athena’nın başının, diğer yüzünde ise tanrıça için kuş olan baykuş figürünün bulunduğu ve bu tasarımın üç yüzyıl boyunca hiç değişmediği ifade edilmiştir.
tanrıça athena’nın atribü hayvanı olması nedeniyle onunla birlikte tasvir edildiği sikkeler kadar aynı zamanda farklı dönemlerdeki ressamların eserlerinde de birlikte konu olmuşlardır. eunice pınney’in (1770-1849) yaptığı ve troia savaşı’nda achille ile hektor’un mücadelesini anlatan “hector and achilles” adlı tablosunda athena gökyüzündeki bulutların arasından atribü hayvanı baykuş ile birlikte olayı izlemektedir.
yunan mitlerindeki baykuş efsanelerine baktığımızda toplum için uygun olmayan hallerden dolayı kahramanların ceza olarak baykuşa dönüştürüldükleri görülmektedir. örneğin, nyktimene lesbos kralı epopeus’un kızıdır. babası ona aşık olmuş veya her ikisi bu tutkuyu paylaşarak birlikte olmuşlardır. kız, utancından insanlar içinde dolaşamaz hale gelmiş ve bir ormana sığınmıştır. athena’da kıza acıdığından görünmesin diye ışıktan kaçan ancak geceleri ortaya çıkabilen baykuşa dönüştürmüştür.
çin mitolojisinde baykuş kötülüğü çağrıştırır ve ölümün simgesidir. antik çin inanışlarına göre genç baykuşların annelerini yediklerine inanılmıştır. baykuş sesi ise anlamsal olarak birinin mezarının kazılacağı inancına karşılık gelmektedir.
ortaçağ avrupa’sında baykuşun cadılık ve uğursuzlukla ilişkilendirildiği, iskoçların gündüz bir baykuşla karşılaştıklarında başlarına bir uğursuzluğun geleceğine inandıkları, galliler tarafından ise ya başlarına kötü bir iş geleceği ya da bir kızın bakireliğini yitireceği belirtilmiştir.
anadolu mitolojisinde baykuş uğursuz olarak kabul edilmekte ve pek sevilmemektedir. kimin evinin yakınında baykuş öterse o evde birinin öleceğine o evin başına büyük bir felaket geleceğine inanılmıştır. baykuş ocak yıkan, yıkılan ocaklarda yuva kuran bir kuştur. bundan dolayı bir ürküntü ve yıkım simgesidir.
baykuşun bu uğursuz anlamı osmanlı zamanında da bilinen bir durumdur. öyle ki fetihten önce bizans’ın başkenti olan konstantinopolis’te bulunan imparatorluk sarayı, bizans’ın zayıf düşmesi ve latin istilaları nedeniyle kötüleşmiştir. sarayın kötü durumunu fatih sultan mehmed, farisi şair sadi’ye ait bir şiirin “kayser’in kasrında örümcek perdedarlık ediyor / efrasiyab’ın sarayında baykuş nevbet çalıyor” dizelerini söyleyerek ifade etmiştir.
anadolu arkeolojisinde eski tunç çağı ııı’te batı anadolu’dan yayıldığı düşünülen bir idol grubuyla karşılaşılmıştır. troya tipi idol olarak adlandırılan bu grup mermer idollerin genel özelliği baş ve boyunları daha da belirginleştirilmiş, kaş, göz ve burun detayları yiv şeklinde sık sık belirtilmiştir. troia’yı kazan alman arkeolog schliemann bu tip özelliğe sahip idollere “baykuş yüzlü idoller” adını vermiştir.
meksika ve kızılderili mitolojilerinde bazı kabilelerde bilgelik simgesidir. başka kabilelere göre de tehlikelere karşı koruyucu ve uyarıcıdır, yaklaşan ölümü veya iyi haber getiricidir. ayrıca o güç kaynağı ve güç vericidir. bazense ölüm ve hastalıklara neden olan yıkıcı ve art niyetli bir hayvandır. bu nedenle bazı kabileler ondan korkar ve saygı duyar.
mısır inanışlarına göre de keskin görüşlü avcı bir kuş olarak bilinir. ölümün ve matemin kuşu olduğu söylenir. hiyeroglifler dışında mısır sanatında pek fazla tasvirine rastlanmaz. baykuşun hiyerogliflerdeki kullanımı latin alfabesindeki “m” harfinin karşılığıdır.
devamını gör...
90'lı yıllara dair akılda kalanlar
susam sokağı, elle kanalı değiştirilen-sesi açılıp kısılan televizyon, salonun en güzel yerinde üzeri dantel örtülü telefonu, müzik kasetleri, tasolar, futbolcu kartları, yumurtlayan kalem, bir başka gece ve olacak o kadar tv programları, tetris.. şimdilik bir solukta aklıma gelenler bunlar.
devamını gör...
karabasan
sanırım 25 yıldır düzenli olarak uğraştığım, uyku bozukluğu rahatsızlığıdır. beyniniz ani şekilde uyanırken, vücudunuz felç durumunda kalır( beyin uykudayken rüyayla birlikte hareket etmemeniz için sizi felç durumuna geçirir). bu süreç esnasında sesler duyabilirsiniz, halüsinasyon görebilirsiniz, biri size dokunuyormuş gibi hissedebilirsiniz. ben zaten alışmıştım duruma ve uyku felci deyip uykuya devam ediyordum. ama bir gün eşimle yataktayken birinin bana sarıldığını ve bilmediğim dilde birşeyler söylediğini duydum. başta eşim uyku felci geçirdiğimi düşündüğünden sarılıp dua okuyor sandım(bu arada dini inancım yok). sonra inlememden sanırım eşim uyandı ve bana dokunduğunda elektrik çarpmış gibi hissetttiğini söyledi. o zaman dedim ki bu başka birşey. eşim benden korkmaya başladı( inanın en üzücü kısım bu; yaşadıklarından dolayı insanların senden korkması). evet inancım yok ama çaresiz kalıp bir hocaya gittik. 2 ay süren ritüellerden sonra son 1 yıldır ‘temizim’. bununla ilgili linkini aşağıda vereceğim belgesel de var. bu olaydan muzdarip bazı insanların yaşadıklarını anlatıyor. ilginç olan şu ki benim yıllar önce uyku felci yaşadığımda başucumda gördüğüm,milyarlaca siyah noktadan oluşan varlığı, onların da aynı bu şekilde tasvir etmesiydi. varsa böyle sorununuz yalnız değilsiniz.
dai.ly/x3k7ae2
dai.ly/x3k7ae2
devamını gör...
kullanılmayan eşyalar veri tabanı
beynimi verebilirim, biraz fazla kullanılmıştır, fazla ısınma yapıyor artık, çok gürültülü çalışıyor. şarjı da çok uzun gitmiyor zaten.
takılıp duruyor, sık sık eror veriyor. belki format atılırsa iş görebilir.
takılıp duruyor, sık sık eror veriyor. belki format atılırsa iş görebilir.
devamını gör...
yoldaş'tan normal sözlük yazarlarına açık mektup
girilen bir entry bile taşın altına elini koymuş hissini veren bir yazıdır. kısacası entry den başka bir hüneriniz varsa buyurun gelin, konuşalım demek istemiş. eline sağlık, aylar evvel nick altına girdiğim entry benim için hala aynı.
devamını gör...
köy enstitüleri
vakti zamanında bir vesile pek çok orijinal görselini inceleme fırsatını bulmuştum. orada bir noktaya fena halde takılmıştım. öğrenciler ile birlikte bir eğitimcimizin çekilmiş fotoğrafları vardı. buraya kadar her şey normal elbette. fotoğrafta mı çektirmesinler değil mi? *
ama mevzu şu; aynı eğitimcimizin farklı köy enstitülerinde ve farklı tarihlerde çekilmiş bir kaç fotoğrafına denk geldim. bütün fotoğraflarda eğitimcinin üzerinde aynı takım elbise, aynı yün çoraplar -çoraplar pantolonun üzerine çekilmiş vaziyetteydi- ve yine tahminim odur ki aynı ayakkabılar vardı. fotoğrafların arkasına tarihler yazılmış, hangi köy enstitüsü olduğu da belli. lakin o eğitimci kimdir nedir? bir türlü o bilgiye ulaşamamıştım. sonrasında da çok fazla inceleme yapamadım. başka şeyler girdi araya.lakin ne zaman birisi köy enstitülerinden bahsetse benim gözümde o fotoğraflar canlanır ve o eğitimcimizin hali ahvali gelir gözümün önüne. hangi şartlarda ve zorluklarda bu işe girişildiğini düşünürken bulurum kendimi. hayıflanırım da biraz. bu konu hakkında bilgisi olan ya da daha derin araştırma yapma imkanı bulmuş olan bir yazar arkadaşımız varsa ve kafamdaki fotoğrafın baş kahramanın adını koyabilirse çok sevinirim. bunu yapan arkadaşımız zihinsel anlamda bir tamamlanma yaşamama vesile olmuş olur.
diğer mevzulara ise hiç hiç girmeyeceğim zira herkes neyin ne olduğunu biliyor. enstitülerin kapatılmalarını meşrulaştırmak adına türlü bahaneler üretildi. çoğu da bugünün magazin haberciliği kıvamındaydı. yetiştirdiği eğitimciler, yazarlar ve o güzel kuşak zaten her şeyin ispatı. gerisi laf-ü güzaf...
ama mevzu şu; aynı eğitimcimizin farklı köy enstitülerinde ve farklı tarihlerde çekilmiş bir kaç fotoğrafına denk geldim. bütün fotoğraflarda eğitimcinin üzerinde aynı takım elbise, aynı yün çoraplar -çoraplar pantolonun üzerine çekilmiş vaziyetteydi- ve yine tahminim odur ki aynı ayakkabılar vardı. fotoğrafların arkasına tarihler yazılmış, hangi köy enstitüsü olduğu da belli. lakin o eğitimci kimdir nedir? bir türlü o bilgiye ulaşamamıştım. sonrasında da çok fazla inceleme yapamadım. başka şeyler girdi araya.lakin ne zaman birisi köy enstitülerinden bahsetse benim gözümde o fotoğraflar canlanır ve o eğitimcimizin hali ahvali gelir gözümün önüne. hangi şartlarda ve zorluklarda bu işe girişildiğini düşünürken bulurum kendimi. hayıflanırım da biraz. bu konu hakkında bilgisi olan ya da daha derin araştırma yapma imkanı bulmuş olan bir yazar arkadaşımız varsa ve kafamdaki fotoğrafın baş kahramanın adını koyabilirse çok sevinirim. bunu yapan arkadaşımız zihinsel anlamda bir tamamlanma yaşamama vesile olmuş olur.
diğer mevzulara ise hiç hiç girmeyeceğim zira herkes neyin ne olduğunu biliyor. enstitülerin kapatılmalarını meşrulaştırmak adına türlü bahaneler üretildi. çoğu da bugünün magazin haberciliği kıvamındaydı. yetiştirdiği eğitimciler, yazarlar ve o güzel kuşak zaten her şeyin ispatı. gerisi laf-ü güzaf...
devamını gör...
andrey tarkovski
poetik sinemanın ve glasnost devrinin öncesinde ortaya çıkmış rus yönetmen. şair çocuğu olmasının verdiği kültürle oluşturduğu kendine has tarzı çok konuşulmuştur. ki şiir bilgisini zerkalo isimli filminde mükemmel bir şekilde kanıtlamıştır. sinema okumadan evvel arapça eğitimi almış, yönetmenliği mihail romm'dan öğrenmiştir. modern toplumun yarattığı hız kavramına tepki olarak yarattığı yavaşlığı, saykodelik tarzı hissederek yakalayabilirsiniz. arapça bilmesiyle birlikte doğu felsefesine merakını zaten evveli yıllardan göstermiş ve doğunun kültürünün odak noktası olan insanı, mükemmel incelemiştir. ki bunu da elleri, sosyalist bir devletin kordonunda hapisken yapmıştır. hiçbir zaman tutuklanmamış, yargılanmamış ve yasaklanmamış olmasından dolayı kira muratova gibi kurban olarak adlandırılması kira muratova'ya haksızlıktır. zerkalo ve stalker yapıtları cannes'da engellenmiştir. bu da benim gözümde sinema dünyasının kendi dalını kesmesidir ve yapılmış en büyük saygısızlıktır.
devamını gör...
normal sözlük yönetimi
bazen profil sayfalarına girip bakıyorum. kurucu diyor mesela. normal senin benim gibi yazıyor okuyor ama adam sözlük kurmuş. genel başkan gibi bir şey. bir diğerinde yönetici diyor. yönetimde adam. karar merci. taşın altına elini sokan kişi. bir şeyler ters gittiğinde gel bakalım denilecek kişi. işi zor allah sabır versin. bir de moderatör var. ver yetkiyi git yat. vicdanlı biriyse gözün arkada kalmaz. meğer olam zalımın teki ise ortalık toz duman. tanıma gelecek olursak ben bu yapıya klasikleşmiş şerif ve adamları demek istiyorum. kötü kovboylar kasabayı basarsa bu iyi karakterler duruma müdahale eder.
devamını gör...
ay ben gülerim
olmadık bir durum yaşanmasın diye ortamdan uzaklaşmak için kullanılabilecek bir bahane cümlesi.
mesela bir arkadaşınıza şaka yapılacak. senaryo hazır, roller dağıtılmış. siz şakayı ele verip ortamı bozmaktan korkan kişisiniz ve bu cümleyi patlatıyorsunuz:
- ay ben gülerim!
ayrıca çok keyif alınması muhtemel olaylarda yahut bir şeyi becerememekten korkulan durumlarda da kullanılabilir. bir yiğit özgür karikatüründe olduğu gibi:

milk ukdesidir.
mesela bir arkadaşınıza şaka yapılacak. senaryo hazır, roller dağıtılmış. siz şakayı ele verip ortamı bozmaktan korkan kişisiniz ve bu cümleyi patlatıyorsunuz:
- ay ben gülerim!
ayrıca çok keyif alınması muhtemel olaylarda yahut bir şeyi becerememekten korkulan durumlarda da kullanılabilir. bir yiğit özgür karikatüründe olduğu gibi:

milk ukdesidir.
devamını gör...
ali atay
çok sevdiğim oyuncudur. ölümlü dünya ve cinayet süsü filmleriyle sinemaya atılmış ve başarılı olmuş aynı zamanda yönetmen ve senaristtir.
devamını gör...

