başımıza düşen milli geliri kim yiyor sorunsalı
öncelikle şu yanlışı düzeltelim yıllık olarak hesaplanır ve 2020'de 7,715 bin dolar kişi başına düşen milli gelir.
devamını gör...
pastafaryanizm
her ne kadar parodi bir din olarak geçse de aslında gerçek bir dindir. bu söz bile bizim inancımıza bir hakarettir ve dinimizde cezası kafasının kesilmesidir. uçan spagetti canavarı tanrısı hepinizi korusun, ramen.
buraya birkaç ayet bırakıyorum. sizleri de kutsal dinime davet ediyorum. siz hiç küresel ısınmasının sebeplerini açıklayan din gördünüz mü? evet, bizim dinimiz bunu 12 sene önce bilimsel olarak açıklamıştır. o diğer dine ait olanların gözleri ketçaptır, kulakları mayonez. gerçeği göremezler.
pastafaryan inancındaki cennet'te göze çarpan iki nokta vardır. "a) uçsuz bucaksız bira volkanlarıyla doludur. b) bir striptizci fabrikası vardır."[8]
evren, beraberinde bir dağ, ağaçlar ve bir cüce (resimde "cücük" yazıyor) ile birlikte, görünmeyen ve saptanamayan bir uçan spagetti canavarı (usc) tarafından yaratılmıştır.
pastafaryan dininin metinlerine "delifişek" denir. on emir yerine ahlâkî açıdan daha zayıf olan sekiz "yapmazsanız çok memnun olurum" öğesi içerir.
buraya birkaç ayet bırakıyorum. sizleri de kutsal dinime davet ediyorum. siz hiç küresel ısınmasının sebeplerini açıklayan din gördünüz mü? evet, bizim dinimiz bunu 12 sene önce bilimsel olarak açıklamıştır. o diğer dine ait olanların gözleri ketçaptır, kulakları mayonez. gerçeği göremezler.
pastafaryan inancındaki cennet'te göze çarpan iki nokta vardır. "a) uçsuz bucaksız bira volkanlarıyla doludur. b) bir striptizci fabrikası vardır."[8]
evren, beraberinde bir dağ, ağaçlar ve bir cüce (resimde "cücük" yazıyor) ile birlikte, görünmeyen ve saptanamayan bir uçan spagetti canavarı (usc) tarafından yaratılmıştır.
pastafaryan dininin metinlerine "delifişek" denir. on emir yerine ahlâkî açıdan daha zayıf olan sekiz "yapmazsanız çok memnun olurum" öğesi içerir.
devamını gör...
lise son en arka sıra şu an ne yapıyor sorunsalı
son arka sırada yalnızdım, şimdi gecenin on bir suları yatağımda yalnızım. ben ruhen, bedenen hep yalnızım. *
devamını gör...
sevilmediğini fark edip görmezden gelmek
ilk başlarda ne düşünüyorum ben ya böyle bir şey mümkün değil! saçmalamayı kes diye kendine söz geçirmeye çalışır insan, fakat günü geldiğinde en büyük savaşını vereceğin sınavdır. sınav sonunda yalnızlık, hayal kırıklığı ve kötü olan her şey olacağını biliyorsundur ama elinden gelen hiç bir şey yoktur artık kendine bile boyun eğme vaktin gelmiştir ve o savaşı başlatırsın. savaşın ne kadar çetin geçeceğini bilmiyorum umarım hala hayattasınızdır.
devamını gör...
şeyh edebali
şeyh edebali (1206-1326), osmanlı devleti'nin kuruluş yıllarında yaşamış bir islam ilahiyatçısı, din bilgini, ahi şeyhi, osman gazi'nin kayınbabası ve hocası, râbi'a bala hâtun'un babasıdır. osmanlı devleti'nin fikir babasıdır.
şeyh edebali’nin 700 yıl önce osman gazi’ye verdiği vasiyet, sadece osman gazi’ye bırakılan bir vasiyet olmamış, yüzyıllar boyunca devleti yönetenlere rehber ve ışık olmuştur.
şeyh edebali’nin 700 yıl önce osman gazi’ye verdiği vasiyet, sadece osman gazi’ye bırakılan bir vasiyet olmamış, yüzyıllar boyunca devleti yönetenlere rehber ve ışık olmuştur.
devamını gör...
en sevilen fikret kızılok şarkısı
bu kalp seni unutur mu?
unutmaz
unutmaz
devamını gör...
çok yüksek insani gelişme seviyesi
olgunlasma seviyesi olabilir. o doneme gelene kadar iyi kotu bir cok tecrubeler edinilir, hatalar yapilir, keskeler cogalir.dogru ya da yanlis insanlar gelir gecer... duse kalka karakter bir sekilde sekillenir. boyle omur gecerken insan yasadiklariyla harmanlanir, karakteri tam manasiyla oturur. o olgunluk seviyesine gelince insan, kendini en gelistirdigi mertebeye yukselir. s. freud 'un bununla ilgili bir sozu vardir cok hosuma gider; "bir olgunluk seviyesi vardir. o seviyeye ulasinca kimseyle ugrasasin gelmiyor. kendini yetistirememis, sinsi, iki yuzlu insanlardan uzaklasiyorsun. seni hasta edecek insanlarla birlikte olmaktan vazgeciyorsun. o seviyeye ulasinca kendine deger vermeyi ogreniyorsun"...kendine deger vermenin otesinde artik hicbir seye sasirmiyorsun, "bu da olabilir" deyip gecmeyi ogreniyorsun, bir sekilde buyuyorsun... iste buyudugun anda en gelistigin ana tekabul edebiliyor...
devamını gör...
diyelim ki o bunu okuyor
"çok yorgunum
beni bekleme kaptan
seyir defterini başkası yazsın
kubbeli, çınarlı mavi bir liman
beni o limana çıkaramazsın"
*
beni bekleme kaptan
seyir defterini başkası yazsın
kubbeli, çınarlı mavi bir liman
beni o limana çıkaramazsın"
*
devamını gör...
sınavdan önceki son gece
uyku tutmayan, çalışılmak istense çalışılamayan kara gecedir. en iyisi uyku meditasyonu videoları eşliğinde uyunmaya çalışılmalıdır. süt sabah midede rahatsızlık oluşturabileceğinden laktozsuzu içilerek uykunun gelmesine katkıda bulunulabilir. lakin papatya çayı, felç olan mide-bağırsak sistemine de iyi geleceğinden nispeten daha işlevsel bir uyku getirici olacaktır.
devamını gör...
evrenin toplamının sıfır olması durumu
evrenin toplam enerjisinin 0 olması. *
başta stephen hawking olmak üzere bazı tanınmış fizikçilere göre evrenin toplam enerjisi 0 olmalıdır. normal şartlarda uzayda enerji üreten çok sayıda cisim var; yıldızlar, gama ışın patlaması dediğimiz süreçler vesaire... yani şöyle bir durup düşündüğümüzde evrende sonsuz miktarda enerji vardır diyebiliriz ama hawking de şöyle der: evrende pozitif enerji kadar negatif enerj de vardır ve bunların toplamı 0'dır.
şöyle açıklamaya çalışayım: iki şeyi birbirinden ayırmak için bir kuvvet, başka bir deyişle bir enerji gerekir. buna pozitif enerji deriz. şu halde mesela kütle çekimi herhangi bir şeyi kendisine doğru çekerken bunun tersi bir iş yapmaktadır. bu durumda kütle çekiminin harcadığı enerji diğerinin tersi, yani negatif enerji olmalıdır. evren genel olarak tekdüze bir görüntü sergiler. bu durumda pozitif ve negatif enerji dediğimiz bu kavramlardan biri diğerine baskın değildir. bir başka deyişle, bunların bir şekilde birbirini nötrleyecek miktara sahip olması gerekir.
böyle bir şeyin mümkün olup olmadığı her bilimsel konuda olduğu gibi deneysel olarak kanıtlanmalı. fakat bu çok da kolay bir şey değil. toplam enerjinin 0 olması için gereken negatif enerji miktarı, evren genelindeki kütle çekiminin tek başına karşılayabileceği bir şey gibi görünmüyor. burada da devraya karanlık madde giriyor. karanlık madde kolay kolay herhangi bir şeyle etkileşime girip kolayca gözlenmediği için deneylerde kullanılması da şu anki teknoloji ile pek mümkün değil.
başta stephen hawking olmak üzere bazı tanınmış fizikçilere göre evrenin toplam enerjisi 0 olmalıdır. normal şartlarda uzayda enerji üreten çok sayıda cisim var; yıldızlar, gama ışın patlaması dediğimiz süreçler vesaire... yani şöyle bir durup düşündüğümüzde evrende sonsuz miktarda enerji vardır diyebiliriz ama hawking de şöyle der: evrende pozitif enerji kadar negatif enerj de vardır ve bunların toplamı 0'dır.
şöyle açıklamaya çalışayım: iki şeyi birbirinden ayırmak için bir kuvvet, başka bir deyişle bir enerji gerekir. buna pozitif enerji deriz. şu halde mesela kütle çekimi herhangi bir şeyi kendisine doğru çekerken bunun tersi bir iş yapmaktadır. bu durumda kütle çekiminin harcadığı enerji diğerinin tersi, yani negatif enerji olmalıdır. evren genel olarak tekdüze bir görüntü sergiler. bu durumda pozitif ve negatif enerji dediğimiz bu kavramlardan biri diğerine baskın değildir. bir başka deyişle, bunların bir şekilde birbirini nötrleyecek miktara sahip olması gerekir.
böyle bir şeyin mümkün olup olmadığı her bilimsel konuda olduğu gibi deneysel olarak kanıtlanmalı. fakat bu çok da kolay bir şey değil. toplam enerjinin 0 olması için gereken negatif enerji miktarı, evren genelindeki kütle çekiminin tek başına karşılayabileceği bir şey gibi görünmüyor. burada da devraya karanlık madde giriyor. karanlık madde kolay kolay herhangi bir şeyle etkileşime girip kolayca gözlenmediği için deneylerde kullanılması da şu anki teknoloji ile pek mümkün değil.
devamını gör...
çocukken kendinizi en havalı hissettiğiniz an
t: özgüvenin pekiştirildiği andır.
ilk defa 8 yaşında tek başıma yolculuk etmiştim. sanki fethe çıkmışım gibi öyle gururluydum. hem her şeyden korkuyor hemde hiçbir şeyden korkmuyordum. ama ne hissedersem hissedeyim tek düşünebildiğim şey: "ben tek başıma yolculuk ediyordum."
büyüyünce insan öğreniyor tek başına yolculuk yapmanın havalı olmadığını, hatta eksik olduğunu. ama yine de cedric'in dediği gibi: "8 yaşındaysanız hayat gerçekten çok güzel".
ilk defa 8 yaşında tek başıma yolculuk etmiştim. sanki fethe çıkmışım gibi öyle gururluydum. hem her şeyden korkuyor hemde hiçbir şeyden korkmuyordum. ama ne hissedersem hissedeyim tek düşünebildiğim şey: "ben tek başıma yolculuk ediyordum."
büyüyünce insan öğreniyor tek başına yolculuk yapmanın havalı olmadığını, hatta eksik olduğunu. ama yine de cedric'in dediği gibi: "8 yaşındaysanız hayat gerçekten çok güzel".
devamını gör...
an itibarıyla işsiz kalmam
öncelikle tüm bunları yazmamın sebebi artık içimde tutamıyor olmak. kimsenin acımasını istemiyorum yada sempatisini kazanmak istemiyorum.
ben ankarada yaşayan 20 li yaşların ortasında spor salonunda çalışan bir kadınım. 4 yıl fizyoterapi ve rehabilitasyon bölümü okudum(gayet güzel bir üniversitede) ama mezun olduktan sonra iş bulamadım. araya pandemi de girince mecburen aile evinde kalmak zorunda kaldım. uzun bir zaman iş bulamadım. sonra bir salonda pilates eğitmenliği yapmaya başladım. sigorta yok, öğrenci sayısına göre maaş alınıyor, asgari ücretin altında kazanıyordum.zaten pandemi nedeniyle çok fazla öğrenci gelmiyordu. evde kalıyorum, ev arkadaşım var bir tane, oda öğrenci cafede garsonluk yapıyor. 1 aydır kombimiz kapalı doğal gaz faturası ödememek için, ki bu bir ay birkaç gün dışında çok soğuk geçti. gece uyurken kat kat giyinerek uyuyoruz. yaklaşık 1 yıldır dışarıdan hiç yemek yemedim. 1 yıldır üzerime bir tane bile kıyafet almadım çünkü kazandığım para kira, doğalgaz, elektrik, internet, ulaşım vs gidiyor. ailemden de isteyemiyorum çünkü mezunum işe başladım ve başka kardeşlerim de var, ailemin de borcu var kısacası hem gururuma yediremiyorum hem de onları zorlamak istemiyorum. ilk okula giden kardeşime eğer işe başlarsam ona hediye göndereceğimi söylemiştim telefonda konuştuğumuzda abla hediyem hazır mı diye soruyor her seferinde daha hazır değil merak etme çok yakında göndereceğim diyorum bilmiyor ki ben burada ne zorluk çekiyorum, aileme hep iyiyim param var siz beni merak etmeyin diyorum. şimdi yeni kısıtlamalar gereği spor salonları kapandı kısacası gelir kaynağım ortadan yok oldu, hastanelere iş başvurusu yapıyorum ama ses seda çıkmıyor. sigortam olmadığı için herhangi bir yardım da alamıyorum.
türkiye şartlarında para kazanmak için illaki utanç duyacağım işler mi yapmamak zorundayım. gerçekten artık dayanacak gücüm kalmadı, bu ayı nadıl çıkaracağımı bilmiyorum.
sadece sormak istiyorum ben bunu hak ediyor muyum?
düzenleme : tüm destek mesajlarınız için çok teşekkür ederim. neyine güvendin de aile evinden ayrıldın yazan yazarlar için açıklama : kendimi yük gibi hissettiğim için ayrıldım. ne kadar ailem de olsalar okulum bitmişti, ve ayaklarımın üzerinde durmak istedim. ilk cümlelerde yazdığım gibi amacım acıtasyon vs değil sadece gerçekten çok doldum, susmaktan yoruldum. derdimi anlatmak istedim.
destek olmak isteyen yazarlar oldu hepsine çok teşekkür ederim. anahtarlık yapıyorum örgüyle. almak isterseniz lütfen iletişime geçin.
ben ankarada yaşayan 20 li yaşların ortasında spor salonunda çalışan bir kadınım. 4 yıl fizyoterapi ve rehabilitasyon bölümü okudum(gayet güzel bir üniversitede) ama mezun olduktan sonra iş bulamadım. araya pandemi de girince mecburen aile evinde kalmak zorunda kaldım. uzun bir zaman iş bulamadım. sonra bir salonda pilates eğitmenliği yapmaya başladım. sigorta yok, öğrenci sayısına göre maaş alınıyor, asgari ücretin altında kazanıyordum.zaten pandemi nedeniyle çok fazla öğrenci gelmiyordu. evde kalıyorum, ev arkadaşım var bir tane, oda öğrenci cafede garsonluk yapıyor. 1 aydır kombimiz kapalı doğal gaz faturası ödememek için, ki bu bir ay birkaç gün dışında çok soğuk geçti. gece uyurken kat kat giyinerek uyuyoruz. yaklaşık 1 yıldır dışarıdan hiç yemek yemedim. 1 yıldır üzerime bir tane bile kıyafet almadım çünkü kazandığım para kira, doğalgaz, elektrik, internet, ulaşım vs gidiyor. ailemden de isteyemiyorum çünkü mezunum işe başladım ve başka kardeşlerim de var, ailemin de borcu var kısacası hem gururuma yediremiyorum hem de onları zorlamak istemiyorum. ilk okula giden kardeşime eğer işe başlarsam ona hediye göndereceğimi söylemiştim telefonda konuştuğumuzda abla hediyem hazır mı diye soruyor her seferinde daha hazır değil merak etme çok yakında göndereceğim diyorum bilmiyor ki ben burada ne zorluk çekiyorum, aileme hep iyiyim param var siz beni merak etmeyin diyorum. şimdi yeni kısıtlamalar gereği spor salonları kapandı kısacası gelir kaynağım ortadan yok oldu, hastanelere iş başvurusu yapıyorum ama ses seda çıkmıyor. sigortam olmadığı için herhangi bir yardım da alamıyorum.
türkiye şartlarında para kazanmak için illaki utanç duyacağım işler mi yapmamak zorundayım. gerçekten artık dayanacak gücüm kalmadı, bu ayı nadıl çıkaracağımı bilmiyorum.
sadece sormak istiyorum ben bunu hak ediyor muyum?
düzenleme : tüm destek mesajlarınız için çok teşekkür ederim. neyine güvendin de aile evinden ayrıldın yazan yazarlar için açıklama : kendimi yük gibi hissettiğim için ayrıldım. ne kadar ailem de olsalar okulum bitmişti, ve ayaklarımın üzerinde durmak istedim. ilk cümlelerde yazdığım gibi amacım acıtasyon vs değil sadece gerçekten çok doldum, susmaktan yoruldum. derdimi anlatmak istedim.
destek olmak isteyen yazarlar oldu hepsine çok teşekkür ederim. anahtarlık yapıyorum örgüyle. almak isterseniz lütfen iletişime geçin.
devamını gör...
makale yazmanın zor yanları
makale alınmama korkusu.
devamını gör...
bulunduğu toplumun seviyesinden sürekli şikayet eden tip
eleştiri olmadan ilerlemenin olmayacağını bilen kişi.
beğenmediğiniz, öyle olmaması gerektiğini düşündüğünüz şeyleri dile getirmeniz iyidir. var olan aksaklıkları görmezden gelip onlarla birlikte mutlu yaşarsanız, ülkedeki herkes, hiçbir sorun olmadığına ikna olursa, dünyada sizin gibi davranmayan ve olumsuz yanlarını düzeltmeye çalışan ülkeler alır başını gider, siz de arkalarından nal toplarsınız. hele günümüzde bir de onların teknolojilerine muhtaç kalır, o teknoloji olmadan hiçbir işinizi yapamayacak duruma gelirsiniz.
tıpkı bugün olduğu gibi...
eleştiriden kaçmayın. eleştiren kişi her şeyin daha iyi olmasını isteyen iyi niyetli biri olabilir. onu dinleyin.
bireysel hayatınız için de bu durum geçerlidir. size kötü yorum yapan herkes kötü niyetli olmayabilir. dost acı söyler.
beğenmediğiniz, öyle olmaması gerektiğini düşündüğünüz şeyleri dile getirmeniz iyidir. var olan aksaklıkları görmezden gelip onlarla birlikte mutlu yaşarsanız, ülkedeki herkes, hiçbir sorun olmadığına ikna olursa, dünyada sizin gibi davranmayan ve olumsuz yanlarını düzeltmeye çalışan ülkeler alır başını gider, siz de arkalarından nal toplarsınız. hele günümüzde bir de onların teknolojilerine muhtaç kalır, o teknoloji olmadan hiçbir işinizi yapamayacak duruma gelirsiniz.
tıpkı bugün olduğu gibi...
eleştiriden kaçmayın. eleştiren kişi her şeyin daha iyi olmasını isteyen iyi niyetli biri olabilir. onu dinleyin.
bireysel hayatınız için de bu durum geçerlidir. size kötü yorum yapan herkes kötü niyetli olmayabilir. dost acı söyler.
devamını gör...
firuze
türk pop müzik tarihinin en iyi şarkılarından biridir. bestesi attila özdemiroğlu sözleri aysel gürel'e aittir. sezen aksu, 1982 tarihinde yayınlanan aynı isimli, firuze albümünde parçayı seslendirmiştir.
bu büyük şarkının güzel bir hikayesi vardır. attila özdemiroğlu kemanıyla çalışırken firuze'nin giriş kısmısını çıkarır. o yıllarda birlikte olduğu müjde ar'a dinletir ve müjde ar bu melodiyi çok beğenir.
ünlü besteci attila özdemiroğlu, o sıralarda albüm çalışmalarına devam eden emel sayın'a bu besteyi götürür fakat emel sayın besteyi beğenmez. bunun akabinde müjde ar, attila özdemiroğlu'na besteyi sezen aksu'ya vermesini önerir.
sezen aksu bu güzel besteye söz yazma işine girişir, gelin görün ki yazdığı sözleri attila özdemiroğlu bir türlü beğenmez ve prozodik olarak hatalı bulur. burada yine müjde ar devreye girer ve annesi yani aysel gürel'in yazmış olduğu firuze şiirini önerir.
attila özdemiroğlu bu sefer onay verir. aysel gürel ve sezen aksu'nun son rötuşlarının ardından firuze, şimdiki halini alır. peki bu sözler kime ithafen yazılmıştır? aysel gürel bu şarkıyı kızı müjde ar'a ithafen yazmıştır. müjde ar yıllar sonra bu durumu teyit etmiştir.
kıskanır rengini baharda yeşiller
sevda büyüsü gibisin sen firuze
sen nazlı bir çiçek, bir orman kuytusu
üzüm buğusu gibisin sen firuze'
acılı bir bakış yerleşirse eğer
kirpiğinin ucundan gözbebeğine
her şeyin bedeli var, güzelliğinin de
bir gün gelir ödenir, öde firuze
bu büyük şarkının güzel bir hikayesi vardır. attila özdemiroğlu kemanıyla çalışırken firuze'nin giriş kısmısını çıkarır. o yıllarda birlikte olduğu müjde ar'a dinletir ve müjde ar bu melodiyi çok beğenir.
ünlü besteci attila özdemiroğlu, o sıralarda albüm çalışmalarına devam eden emel sayın'a bu besteyi götürür fakat emel sayın besteyi beğenmez. bunun akabinde müjde ar, attila özdemiroğlu'na besteyi sezen aksu'ya vermesini önerir.
sezen aksu bu güzel besteye söz yazma işine girişir, gelin görün ki yazdığı sözleri attila özdemiroğlu bir türlü beğenmez ve prozodik olarak hatalı bulur. burada yine müjde ar devreye girer ve annesi yani aysel gürel'in yazmış olduğu firuze şiirini önerir.
attila özdemiroğlu bu sefer onay verir. aysel gürel ve sezen aksu'nun son rötuşlarının ardından firuze, şimdiki halini alır. peki bu sözler kime ithafen yazılmıştır? aysel gürel bu şarkıyı kızı müjde ar'a ithafen yazmıştır. müjde ar yıllar sonra bu durumu teyit etmiştir.
kıskanır rengini baharda yeşiller
sevda büyüsü gibisin sen firuze
sen nazlı bir çiçek, bir orman kuytusu
üzüm buğusu gibisin sen firuze'
acılı bir bakış yerleşirse eğer
kirpiğinin ucundan gözbebeğine
her şeyin bedeli var, güzelliğinin de
bir gün gelir ödenir, öde firuze
devamını gör...
her konuda fikri olan insan
herbokolog
devamını gör...
jerzy kosiński
1933 doğumlu polonyalı akademisyen ve yazar.
ben kendisini çok etkileyici bir hikayesi olan the painted bird isimli filmden sonra tanıma fırsatına eriştim. çok etkileyici, çarpıcı bir hayat hikayesi var gerçekten. yahudi bir ailesi olan jerzy kosiński, ikinci dünya savaşı yıllarında yine kendi ülkesinde kilise aracılığı ile bir katolik ailenin yanına sahte kimlikle sığınıp kaçak göçek bir çocukluk geçirdikten sonra savaşın ardından varşova bilimler akademisi'nde akademisyenlik yapmaya başlıyor. yazarlık kariyeri ise öğretim görevlisi olduğu yıllarda bursla amerika'ya göç etmesinin ardından başlıyor.
kitaplarının hiçbirini henüz okuma şansına erişmedim ancak the painted bird'den sonra başka işlerine bakayım dedim. şimdi hazırsanız bombayı patlatıyorum; being there de bir jerzy kosiński roman uyarlamasıymış! hatta senaryoyu da bu abimiz yazmış bu kült yapımda.
jerzy kosiński, göç ettikten sonra amerika'da dönemin en zenginlerinden biri olan mary hayward weir isimli bir iş insanı ile evleniyor. tüm sosyal çevresi yüksek sosyete diyebileceğimiz insanlardan oluşacak şekilde birden değişiyor ve şöyle söyleyeyim roman polanski'nin evine düzenlenen, 8.5 aylık hamile karısı ünlü oyuncu sharon tate de dahil olmak üzere 5 kişinin ölümüyle sonuçlanan, dünya suç tarihinin en bilinen, ses getiren katliamlarından biri olan manson katliamı'nın** gerçekleştiği o gün, o eve davet edilen seçkin konuklardan biri oluveriyor. havaalanında bavulu karıştığı için kıl payı kurtulduğu katliamın ardından being there'i yayımlıyor ve hem kıtada hem dünyada oldukça ses getiriyor.
jerzy kosiński hep uçlarda hep biraz "kafası kırık" diye tabir ettiğimiz bir profil çizmiş yazarlık kariyeri boyunca. amerika'nın en zenginlerinden biri olmasına, kariyerinin zirvesini görmesine, romanları 30 dilden fazla dile çevrilen dönemin en çok tanınan ve taktir edilen yazarlarından biri olmasına rağmen artık üreteceği yeni bir şeyler olmadığını düşündüğü için -başka gerekçeleri de vardır muhakkak lakin en çok bu tip şeyler yazılıp çizilmiş o dönem- 1991 yılında evinin banyosunda kafasına naylon bir poşet geçirerek intihar etmiş.
kendi ismiyle yayımladığı türkçe'ye de çevrilen romanları (öncesinde joseph novak ismi ile 2 çalışması daha var.)
the painted bird (boyalı kuş)*
steps (adımlar) *
being there (bir yerde)*
the devil tree (şeytan ağacı) *
cockpit (boşluk)*
passion play (ihtiras oyunu) *
ben kendisini çok etkileyici bir hikayesi olan the painted bird isimli filmden sonra tanıma fırsatına eriştim. çok etkileyici, çarpıcı bir hayat hikayesi var gerçekten. yahudi bir ailesi olan jerzy kosiński, ikinci dünya savaşı yıllarında yine kendi ülkesinde kilise aracılığı ile bir katolik ailenin yanına sahte kimlikle sığınıp kaçak göçek bir çocukluk geçirdikten sonra savaşın ardından varşova bilimler akademisi'nde akademisyenlik yapmaya başlıyor. yazarlık kariyeri ise öğretim görevlisi olduğu yıllarda bursla amerika'ya göç etmesinin ardından başlıyor.
kitaplarının hiçbirini henüz okuma şansına erişmedim ancak the painted bird'den sonra başka işlerine bakayım dedim. şimdi hazırsanız bombayı patlatıyorum; being there de bir jerzy kosiński roman uyarlamasıymış! hatta senaryoyu da bu abimiz yazmış bu kült yapımda.
jerzy kosiński, göç ettikten sonra amerika'da dönemin en zenginlerinden biri olan mary hayward weir isimli bir iş insanı ile evleniyor. tüm sosyal çevresi yüksek sosyete diyebileceğimiz insanlardan oluşacak şekilde birden değişiyor ve şöyle söyleyeyim roman polanski'nin evine düzenlenen, 8.5 aylık hamile karısı ünlü oyuncu sharon tate de dahil olmak üzere 5 kişinin ölümüyle sonuçlanan, dünya suç tarihinin en bilinen, ses getiren katliamlarından biri olan manson katliamı'nın** gerçekleştiği o gün, o eve davet edilen seçkin konuklardan biri oluveriyor. havaalanında bavulu karıştığı için kıl payı kurtulduğu katliamın ardından being there'i yayımlıyor ve hem kıtada hem dünyada oldukça ses getiriyor.
jerzy kosiński hep uçlarda hep biraz "kafası kırık" diye tabir ettiğimiz bir profil çizmiş yazarlık kariyeri boyunca. amerika'nın en zenginlerinden biri olmasına, kariyerinin zirvesini görmesine, romanları 30 dilden fazla dile çevrilen dönemin en çok tanınan ve taktir edilen yazarlarından biri olmasına rağmen artık üreteceği yeni bir şeyler olmadığını düşündüğü için -başka gerekçeleri de vardır muhakkak lakin en çok bu tip şeyler yazılıp çizilmiş o dönem- 1991 yılında evinin banyosunda kafasına naylon bir poşet geçirerek intihar etmiş.
kendi ismiyle yayımladığı türkçe'ye de çevrilen romanları (öncesinde joseph novak ismi ile 2 çalışması daha var.)
the painted bird (boyalı kuş)*
steps (adımlar) *
being there (bir yerde)*
the devil tree (şeytan ağacı) *
cockpit (boşluk)*
passion play (ihtiras oyunu) *
devamını gör...
insanlar beni yoruyor
son zamanlarda en çok söylediğim bir başlık. insanın ruhunun yorulması enerjisini sömürmesini iliklerime kadar hissettiren başlık.
devamını gör...





