babanın sevgisini gösterememesi
bu biraz da tercih meselesi. çabalamakta alakalı belki. göstermeyi bilmiyor olabilir ama öğrenmeyi seçmek, bunun için çabalamak, emek vermek tercih meselesi. babam hiç babasından sevgi görememiş, dedem zamanında almanya’ya işçi olarak giderlerdenmiş. yılda sadece 2 hafta gelirmiş. yani ne bir baba rolü ne de sevgisini gösteren bir baba varmış. bunlara rağmen babam dedemin izinden gitmeyi tercih etmedi. “ben böyle gördüm böyle de devam edecek” demedi. çocuklarına tüm sevgisini gösterdi. sokakta omzunda taşıdı. alıp parka götürdü. “ben babamdan görmedim, siz eksik kalmayın” dedi. halâ da öyle. büyüdük ama yine de üstümüze titriyor. yıllar evvelinde seçmediği yolu hiçte seçecek gibi görünmüyor.
devamını gör...
iki insanın arasında bağ oluşmasını sağlayan şeyler
konu ikili ilişkilerse; sevgiden başka bağ kuracak hiçbir mefhum yoktur. çünkü: "sevmek de yetmiyormuş. çok önceden karşılaşacaktık." gibi acı bir gerçek vardır.
değilse; ortak acılar ve hayatlardır...
kur'an'a göreyse; ruhlar grup gruptur. birbirine benzeyenler tanışıp kaynaşır. benzemeyenlerse ayrışır... bu, daha galübelada meydana gelmiş bir husustur...
değilse; ortak acılar ve hayatlardır...
kur'an'a göreyse; ruhlar grup gruptur. birbirine benzeyenler tanışıp kaynaşır. benzemeyenlerse ayrışır... bu, daha galübelada meydana gelmiş bir husustur...
devamını gör...
hbo
izlenmesi gereken hbo dizileri:
(bkz: band of brothers)
(bkz: chernobyl)
(bkz: westworld)
(bkz: game of thrones)
(bkz: the sopranos)
(bkz: oz)
(bkz: the wire)
(bkz: true detective)
(bkz: watchmen)
(bkz: band of brothers)
(bkz: chernobyl)
(bkz: westworld)
(bkz: game of thrones)
(bkz: the sopranos)
(bkz: oz)
(bkz: the wire)
(bkz: true detective)
(bkz: watchmen)
devamını gör...
konu neydi radyo yayını
tekrarını sizlerle paylaşıyoruz sevgili kafa sözlük ailesi! keyifli dinlemeleriniz olsun! kaçıranlar koşsun. birazdan konu neydi sizlerle!
devamını gör...
kızların espri yapmayı becerememesi
dilim döndüğünce kendi adıma ben yapıyorum efenim. anlayana yaparım anlamayıp yüzüme bakanlara bir daha yapmam, zorlamam. belki seviyelerimiz farklıydı olabilir. belki o kişinin zeka seviyesi benim yanımda daha yüksek veya düşük olabilir.
velhasıl çok güzel geyik yapan hanımefendiler de var beyler - beyler diyorum çünkü genellikle bu kalıbı sevgili beylerimiz kullanıyor-ama siz çatala odaklandığınız için belki ağzından çıkanları duyamamış olabilirsiniz
öpüldünüz :dd
velhasıl çok güzel geyik yapan hanımefendiler de var beyler - beyler diyorum çünkü genellikle bu kalıbı sevgili beylerimiz kullanıyor-ama siz çatala odaklandığınız için belki ağzından çıkanları duyamamış olabilirsiniz
öpüldünüz :dd
devamını gör...
bir anneye verilecek öğütler
terkedip gideceğin, şiddet uygulayacağın, ruhunda yaralar açacağın çocuğu doğurma.
çocuğunun sahibi değilsin unutma, anne olmak seni dünyanın en iyi insanı yapmaz.
yine annelik, senin her zaman haklı olman için yeterli bir sebep değil.
çocuğuna hata yapma lüksü tanı, düşmekten korkmasın, "annem kaldırır" diyebilsin.
çocuğunun sahibi değilsin unutma, anne olmak seni dünyanın en iyi insanı yapmaz.
yine annelik, senin her zaman haklı olman için yeterli bir sebep değil.
çocuğuna hata yapma lüksü tanı, düşmekten korkmasın, "annem kaldırır" diyebilsin.
devamını gör...
sertab erener
türkiyenin güçlü kadın seslerinden biri.
devamını gör...
geceye bir kemal sunal repliği bırak
naber ibram (çat)
devamını gör...
17 yaşındaki mülteci trans kızın yüzüne kezzap atılması
üzücü bir olaydır. biri "2006 türkiyesine döndük" demiş. hayır, 2006'da en azından televizyonda lgbt bireylerin haklarına değiniyorlardı. buyrun bakın. şu an türkiye 2006 yılından çok daha geride.
devamını gör...
echo ile narcissus
narcissus doğduğu zaman kahinlerden birisi, onun çok yakışıklı olacağını, ömrünün çok uzun olacağını fakat hiç bir zaman kendi suretini görmemesi gerektiğini söyler. peri kızı echo, narcissus’u görür ve ona aşık olur. echo’nun aşkı karşılıksız kalır ve aşkından eriyerek ölür gider, kemikleri kayalaşır. aşkından inleyen sesi ise ”eko” dediğimiz yankılı sese dönüşür. narcissus’a aşık olan diğer periler artık bu işkenceye dayanamayıp tanrılara şikayette bulunurlar, tanrılar da bunu kabul ederler. avcı olan narcissus, avdan dönerken su içmek için pınara eğilir ve kendi yansımasını görerek aşık olur, bu tanrıların ona verdiği bir cezadır. aşkından orada eriyen narcissus, çiçeğe dönüşür; nergis çiçeğinin adı işte buradan gelir.
nergis çiçeğine adını veren narcissus’un öyküsü hemen hemen her çağda şairlerin esin kaynağı olmuştur. o’nu en güzel anlatanlar arasında da (bkz: latin şair ovidius) önde gelir. ovidius, narcissus ile echo efsanelerini birleştirerek iki insanın aşk uğruna harcadıkları boşuna çabaları tek bir dram olarak canlandırır. onun ustaca anlatımından bir kesit;
ekho görünce narkissos’u bir ıssız kırda dolaşırken
arzu sardı göynünü, düştü gizlenerek izlerinin ardına;
bir çıranın ucuna sürülmüş yanıcı kükürt
beni getirilen alevi nasıl kaparsa
ekho da yaklaştıkça ona daha yakından yanıyordu aşkla.
kaç kere okşayıcı sözlerle ona sokulmak,
kaç kere yumuşak dileklerini ona sunmak istedi;
yaradılışı vermedi izin söze başlamaya,
bekleyebilirdi ancak sözleri ki onlara cevaplar yollayacak.
yoldaşlarının sadık sürüsünden ayrılmış genç çocuk
bağırdı tesadüfen: “orda kim var?” “var” diye cevap verdi yankı.
donakaldı, gözlerini gezdirdi narkissos etrafa,
yüksek sesle dedi: “gel buraya”; ekho da söylenileni söyledi.
baktı narkisssos ne gelen var ne giden “niçin” dedi “kaçıyorsun benden?”
ekho da denilenleri yolladı geri ve bu böyle sürdü gitti.
aldanarak art arda söylenilen sözlerin görünüşüne dedi:
“burda buluşalım”; cevap veremezdi hiçbir çağrışa
bundan fazla istekle ekho, bağırdı: “buluşalım.”
kollarını boynuna dolamak arzusuyla, kendi sözleriyle
kendinden geçmiş, çıkıyordu koşa koşa girdiği ormandan.
narkissos bir yandan kaçıyor, bir yandan “elini çek boynumdan.”
“ölmek yeğdir” diye bağırıyordu “olacaksa senin her şeyim”.
ekho başka bir şey söylemedi: “senin her şeyim”.
kaçtı, ormanlarda saklandı, örttü kızaran yüzünü
yapraklarla; o günden beri yaşar ıssız mağaralarda.
kök saldı her şeye rağmen sevgisi yüreğinde, reddedilmesinin üzüntüsüyle
büyüdükçe büyüdü, zavallı vücudunu dinmeyen kaygılar inceltti,
kuruttu derisini zayıflık, uçtu gitti göklere
eğer ondan ayrılabilirsen seninle gidecektir.
çekemiyordu onu ne ekmek ne uyku kaygusu ordan.
bakıyordu aldatan hayale doymaz bir bakışla, uzanmış sık çayırlığa
gözleriyle kendini yiyordu. ayrıldı ordan bir ara,
diz çökerek uzattı kollarını ormanlara:
“var mıdır?” dedi “ey ormanlar daha yaman aşka tutulmuş bir başka seven?
bilirsiniz, çünkü siz saklanacak uygun bir köşeydiniz âşıklara.
var mıdır? geçti madem bir sürü asırları hayatınızın,
ebediyet boyunca böyle eriyip giden biri geliyor mu aklınıza?
seviyorum, sevdiğimi de görüyorum; fakat erişemiyorum gördüğüme, sevdiğime.
sevenin kapıldığı hayal ne kadar aldatıcı? bizi ayıran,
ne koca deniz, ne bir yol, ne kapıları kilitli surlar;
bu kadar acı çekmem için aramızda sade bir avuç su var.
o da kucaklanmak istiyor, ne vakit dudaklarımı öpmek için uzatsam
o da ağzını bana yaklaştırmaya çalışıyor.
insana tutulur gibi gelir, o kadar küçük ki engel olan aşkımıza.
kim olursan ol, buraya gel sade. eşsiz çocuk bana niçin oyun ediyorsun?
ben seni aradım mı nereye gidiyorsun? kaçtığın yüzüm değil, ne de yaşım.
çünkü benden nymphalar bile hoşlanırlar. bilmediğim bir ümidi vaat ediyorsun
dost yüzünle. uzatınca kollarımı sen de bana uzatıyor; gülünce ben, gülüyorsun.
gözyaşlarını görüyorum ağladıkça; kırpınca ben, gözlerini kırpıyorsun.
anlıyorum güzel ağzının oynamasından, kulaklarıma erişmeyen sözler söylüyorsun.
anlıyorum, o benim, aldatmıyor beni artık hayalim.
tutuşturan da ben, yanan da. kendime olan sevgimle yanıyorum.
ne yapayım? isteneyim mi? isteyeyim mi? isteyecek ne kaldı artık?
beni yoksul ediyor varlığım; arzuladığım benimle.
ayrılabilsem vücudumdan; garip bir dilek seven için ama,
sevdiğim uzak olsa keşke. kemirsin artık gücümü acı,
ve geldi son günleri ömrümün, göçüyorum hayatımın baharında.
ölüm gelmeyecek bana ağır dinecekse acılarım.
vücudunun özü kuvveti. bir ses, bir avuç kemikti ondan arta kalan;
söylerler sonradan kemiklerinin taşlaştığını, ses kaldığını.
o günden beri ormanlarda gizlenir, görünmez artık dağlarda;
onu herkes işitir, yaşayan sade bir ses var onda.
başından savdı nymphaları, dalgalardan ve dağlardan doğanları da;
başından savdı delikanlıları da. yalvarır günün birinde
hor gördüklerinden biri kaldırarak ellerini göğe
“bırak sevsin bizim gibi, bizim gibi sevdiğine erişemesin.”
bu haklı dileği yerine getirdi ramnus’lu.
berrak bir pınar vardı, dalgalarında gümüşler oynaşır,
ona ulaşan ne bir çoban, ne otlayan bir keçi, ne bir sürü,
ne vahşi bir hayvan, ne ağaçtan düşen bir dal;
tek bir kuş bile yoktu onun sükûnunu bozan.
çevresinde en yakın suyla beslenir bir çayır,
ve oranın güneş ışığıyla ısınmasına engel olan orman.
pınar ve yerin güzelliği çeker onu kendine,
uzanır narkissos av yorgunluğu ve sıcağın verdiği ağırlıkla yere.
gidermek istersen susuzluğunu, artıyordu bir yandan susuzluğu;
içtikçe suya vuran güzelliğine hayran,
seviyordu tensiz bir hayali, vücut sanıyordu sulardakini.
donakaldı paros mermerinden bir heykele benzeyen o aynı yüzle
kımıldamaksızın, bakıyordu kendine kendi şaşkın şaşkın.
bakıyordu önünde duran ve bir çift yıldızı andıran gözlerine,
bacchus’a, apollon’a yaraşır saçlarına,
tüysüz yanaklarına, fildişinden boynuna,
parlak, kardan bir beyazla karışan rengine, alımına ağzının,
bakıyordu hayran hayran topuna, kendine bu görülmezlik güzelliği sunanların.
bilmeden kendini arzuluyor, severken onu kendini seviyor,
isterken kendini istiyordu, içini yakan ateşi tutuşturan da kendiydi.
kaç kere faydasız öpücükler sundu aldatan pınara.
suların ortasında gördüğü boynuna kollarını dolamak arzusuyla
ellerini kaç kere daldırdı, boşa kavuştu kolları sularda.
neyi gördüğünü bilmiyor, fakat yanıyordu onunla,
gözlerini aldatan hayal onu coşturuyordu.
ey saf çocuk, neden bir kaçan hayal peşindesin?
yok hiçbir yerde dilediğin; sen hele bir dön bak nasıl kaybolacak.
gördüğün o, gölgesi suya vuran şeklin aksidir.
onun olan hiçbir şeyi yok; seninle geldi, seninle kaldı,
sevdiğim daha ömürlü olsun dilerim.
ve şimdi can verelim ikimiz bir solukta”.
dedi, kendinden geçmiş, aynı yere seyre döndü.
dalgalandı sular yaşlarla, geri gelen hayal
karardı gölün oynamasıyla. görünce gittiğini uzaklara
bağırdı: “nereye gidiyorsun? bırakma beni.” taş yürekli, seveni
yalnız koma. “madem bırakmıyorsun dokunmama, hiç olmazsa
doya doya bakayım, yiyecek bulayım sürüp giderken sonu acı çılgınlığım
dertlenerekten gömleğini baştan aşağı yırttı,
çıplak göğsüne vurdu mermer yumruklarıyla.
döğdüğü göğsü bezendi gül kırmızıyla,
nasıl erguvan rengi alır renk taneleri olmamış bir salkımın,
ve bir yanı beyazken bir yanı kızaran elmaların.
görünce suya dönen onları dalgalarda,
daha fazla duramadı; zayıf bir ateşle nasıl erirse sarı balmumu,
ve ısınır da sabah yağan kırağı güneş ışığıyla nasıl yok olursa.
aşkla incelen o da gizli bir ateşle için için eridi ve yok oldu gitti.
kalmadı artık ne kırmızıya çalan beyaz teni, ne diriliği, ne kuvveti.
ne göz alan onlar, ne de ekho’nun vaktiyle sevdiği vücut.
her ne kadar küskün ve geçenleri hatırlıyorsa da acıdı gene ona;
zavallı çocuk “ah” diye bağırdıkça her defasında
çınlayan sesiyle tekrar ediyordu “ah”.
elleriyle o kollarını yumruklarken çıkan sesleri geri yolluyordu ekho.
şunlar oldu son sözleri gözlerini ayırmadan sulara bakan narkissos’un:
“ey boş yere sevdiğim çocuk”; yer tekrar iletti dediklerini.
“elveda” deyince o, bağırdı ekho: “elveda”.
yorgun başını dayadı sık çayırlığa,
ölüm kapadı efendilerinin güzelliğine hayran gözlerini.
hala bakıyordu kendine, yeraltına göçtükten sonra bile;
bakıyordu styks sularına. döğündüler bacıları naıas’lar
kesik saçlarını yanı başına koydular; döğündüler dryas’lar
ekho da katıldı onlara, tam sedyeyi, odun yığınını, titreyen meş’aleleri
hazırladılar, vücut yoktu hiçbir yerde, yerinde sarı göbeğini
beyaz yaprakların kucakladığı bir çiçek buldular.
nergis çiçeğine adını veren narcissus’un öyküsü hemen hemen her çağda şairlerin esin kaynağı olmuştur. o’nu en güzel anlatanlar arasında da (bkz: latin şair ovidius) önde gelir. ovidius, narcissus ile echo efsanelerini birleştirerek iki insanın aşk uğruna harcadıkları boşuna çabaları tek bir dram olarak canlandırır. onun ustaca anlatımından bir kesit;
ekho görünce narkissos’u bir ıssız kırda dolaşırken
arzu sardı göynünü, düştü gizlenerek izlerinin ardına;
bir çıranın ucuna sürülmüş yanıcı kükürt
beni getirilen alevi nasıl kaparsa
ekho da yaklaştıkça ona daha yakından yanıyordu aşkla.
kaç kere okşayıcı sözlerle ona sokulmak,
kaç kere yumuşak dileklerini ona sunmak istedi;
yaradılışı vermedi izin söze başlamaya,
bekleyebilirdi ancak sözleri ki onlara cevaplar yollayacak.
yoldaşlarının sadık sürüsünden ayrılmış genç çocuk
bağırdı tesadüfen: “orda kim var?” “var” diye cevap verdi yankı.
donakaldı, gözlerini gezdirdi narkissos etrafa,
yüksek sesle dedi: “gel buraya”; ekho da söylenileni söyledi.
baktı narkisssos ne gelen var ne giden “niçin” dedi “kaçıyorsun benden?”
ekho da denilenleri yolladı geri ve bu böyle sürdü gitti.
aldanarak art arda söylenilen sözlerin görünüşüne dedi:
“burda buluşalım”; cevap veremezdi hiçbir çağrışa
bundan fazla istekle ekho, bağırdı: “buluşalım.”
kollarını boynuna dolamak arzusuyla, kendi sözleriyle
kendinden geçmiş, çıkıyordu koşa koşa girdiği ormandan.
narkissos bir yandan kaçıyor, bir yandan “elini çek boynumdan.”
“ölmek yeğdir” diye bağırıyordu “olacaksa senin her şeyim”.
ekho başka bir şey söylemedi: “senin her şeyim”.
kaçtı, ormanlarda saklandı, örttü kızaran yüzünü
yapraklarla; o günden beri yaşar ıssız mağaralarda.
kök saldı her şeye rağmen sevgisi yüreğinde, reddedilmesinin üzüntüsüyle
büyüdükçe büyüdü, zavallı vücudunu dinmeyen kaygılar inceltti,
kuruttu derisini zayıflık, uçtu gitti göklere
eğer ondan ayrılabilirsen seninle gidecektir.
çekemiyordu onu ne ekmek ne uyku kaygusu ordan.
bakıyordu aldatan hayale doymaz bir bakışla, uzanmış sık çayırlığa
gözleriyle kendini yiyordu. ayrıldı ordan bir ara,
diz çökerek uzattı kollarını ormanlara:
“var mıdır?” dedi “ey ormanlar daha yaman aşka tutulmuş bir başka seven?
bilirsiniz, çünkü siz saklanacak uygun bir köşeydiniz âşıklara.
var mıdır? geçti madem bir sürü asırları hayatınızın,
ebediyet boyunca böyle eriyip giden biri geliyor mu aklınıza?
seviyorum, sevdiğimi de görüyorum; fakat erişemiyorum gördüğüme, sevdiğime.
sevenin kapıldığı hayal ne kadar aldatıcı? bizi ayıran,
ne koca deniz, ne bir yol, ne kapıları kilitli surlar;
bu kadar acı çekmem için aramızda sade bir avuç su var.
o da kucaklanmak istiyor, ne vakit dudaklarımı öpmek için uzatsam
o da ağzını bana yaklaştırmaya çalışıyor.
insana tutulur gibi gelir, o kadar küçük ki engel olan aşkımıza.
kim olursan ol, buraya gel sade. eşsiz çocuk bana niçin oyun ediyorsun?
ben seni aradım mı nereye gidiyorsun? kaçtığın yüzüm değil, ne de yaşım.
çünkü benden nymphalar bile hoşlanırlar. bilmediğim bir ümidi vaat ediyorsun
dost yüzünle. uzatınca kollarımı sen de bana uzatıyor; gülünce ben, gülüyorsun.
gözyaşlarını görüyorum ağladıkça; kırpınca ben, gözlerini kırpıyorsun.
anlıyorum güzel ağzının oynamasından, kulaklarıma erişmeyen sözler söylüyorsun.
anlıyorum, o benim, aldatmıyor beni artık hayalim.
tutuşturan da ben, yanan da. kendime olan sevgimle yanıyorum.
ne yapayım? isteneyim mi? isteyeyim mi? isteyecek ne kaldı artık?
beni yoksul ediyor varlığım; arzuladığım benimle.
ayrılabilsem vücudumdan; garip bir dilek seven için ama,
sevdiğim uzak olsa keşke. kemirsin artık gücümü acı,
ve geldi son günleri ömrümün, göçüyorum hayatımın baharında.
ölüm gelmeyecek bana ağır dinecekse acılarım.
vücudunun özü kuvveti. bir ses, bir avuç kemikti ondan arta kalan;
söylerler sonradan kemiklerinin taşlaştığını, ses kaldığını.
o günden beri ormanlarda gizlenir, görünmez artık dağlarda;
onu herkes işitir, yaşayan sade bir ses var onda.
başından savdı nymphaları, dalgalardan ve dağlardan doğanları da;
başından savdı delikanlıları da. yalvarır günün birinde
hor gördüklerinden biri kaldırarak ellerini göğe
“bırak sevsin bizim gibi, bizim gibi sevdiğine erişemesin.”
bu haklı dileği yerine getirdi ramnus’lu.
berrak bir pınar vardı, dalgalarında gümüşler oynaşır,
ona ulaşan ne bir çoban, ne otlayan bir keçi, ne bir sürü,
ne vahşi bir hayvan, ne ağaçtan düşen bir dal;
tek bir kuş bile yoktu onun sükûnunu bozan.
çevresinde en yakın suyla beslenir bir çayır,
ve oranın güneş ışığıyla ısınmasına engel olan orman.
pınar ve yerin güzelliği çeker onu kendine,
uzanır narkissos av yorgunluğu ve sıcağın verdiği ağırlıkla yere.
gidermek istersen susuzluğunu, artıyordu bir yandan susuzluğu;
içtikçe suya vuran güzelliğine hayran,
seviyordu tensiz bir hayali, vücut sanıyordu sulardakini.
donakaldı paros mermerinden bir heykele benzeyen o aynı yüzle
kımıldamaksızın, bakıyordu kendine kendi şaşkın şaşkın.
bakıyordu önünde duran ve bir çift yıldızı andıran gözlerine,
bacchus’a, apollon’a yaraşır saçlarına,
tüysüz yanaklarına, fildişinden boynuna,
parlak, kardan bir beyazla karışan rengine, alımına ağzının,
bakıyordu hayran hayran topuna, kendine bu görülmezlik güzelliği sunanların.
bilmeden kendini arzuluyor, severken onu kendini seviyor,
isterken kendini istiyordu, içini yakan ateşi tutuşturan da kendiydi.
kaç kere faydasız öpücükler sundu aldatan pınara.
suların ortasında gördüğü boynuna kollarını dolamak arzusuyla
ellerini kaç kere daldırdı, boşa kavuştu kolları sularda.
neyi gördüğünü bilmiyor, fakat yanıyordu onunla,
gözlerini aldatan hayal onu coşturuyordu.
ey saf çocuk, neden bir kaçan hayal peşindesin?
yok hiçbir yerde dilediğin; sen hele bir dön bak nasıl kaybolacak.
gördüğün o, gölgesi suya vuran şeklin aksidir.
onun olan hiçbir şeyi yok; seninle geldi, seninle kaldı,
sevdiğim daha ömürlü olsun dilerim.
ve şimdi can verelim ikimiz bir solukta”.
dedi, kendinden geçmiş, aynı yere seyre döndü.
dalgalandı sular yaşlarla, geri gelen hayal
karardı gölün oynamasıyla. görünce gittiğini uzaklara
bağırdı: “nereye gidiyorsun? bırakma beni.” taş yürekli, seveni
yalnız koma. “madem bırakmıyorsun dokunmama, hiç olmazsa
doya doya bakayım, yiyecek bulayım sürüp giderken sonu acı çılgınlığım
dertlenerekten gömleğini baştan aşağı yırttı,
çıplak göğsüne vurdu mermer yumruklarıyla.
döğdüğü göğsü bezendi gül kırmızıyla,
nasıl erguvan rengi alır renk taneleri olmamış bir salkımın,
ve bir yanı beyazken bir yanı kızaran elmaların.
görünce suya dönen onları dalgalarda,
daha fazla duramadı; zayıf bir ateşle nasıl erirse sarı balmumu,
ve ısınır da sabah yağan kırağı güneş ışığıyla nasıl yok olursa.
aşkla incelen o da gizli bir ateşle için için eridi ve yok oldu gitti.
kalmadı artık ne kırmızıya çalan beyaz teni, ne diriliği, ne kuvveti.
ne göz alan onlar, ne de ekho’nun vaktiyle sevdiği vücut.
her ne kadar küskün ve geçenleri hatırlıyorsa da acıdı gene ona;
zavallı çocuk “ah” diye bağırdıkça her defasında
çınlayan sesiyle tekrar ediyordu “ah”.
elleriyle o kollarını yumruklarken çıkan sesleri geri yolluyordu ekho.
şunlar oldu son sözleri gözlerini ayırmadan sulara bakan narkissos’un:
“ey boş yere sevdiğim çocuk”; yer tekrar iletti dediklerini.
“elveda” deyince o, bağırdı ekho: “elveda”.
yorgun başını dayadı sık çayırlığa,
ölüm kapadı efendilerinin güzelliğine hayran gözlerini.
hala bakıyordu kendine, yeraltına göçtükten sonra bile;
bakıyordu styks sularına. döğündüler bacıları naıas’lar
kesik saçlarını yanı başına koydular; döğündüler dryas’lar
ekho da katıldı onlara, tam sedyeyi, odun yığınını, titreyen meş’aleleri
hazırladılar, vücut yoktu hiçbir yerde, yerinde sarı göbeğini
beyaz yaprakların kucakladığı bir çiçek buldular.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının ölüm tercihleri
tam bu gece rüyamda çok korkunç bir kabus görüp, çarpıntıdan ölmek isterdim.
devamını gör...
uğur mumcu
şimdi gazeteci ! diye ortalıkta dolaşanlara ithaf olunur.
ışıklar içinde uyusun.
( bu başlığa yaptığım sanırım 3. tanım bu. 3 kez daha önüme çıksa, formatın dışına da çıkılmış olsa, yine tanımlar yapacağım başlık. bu vesileyle moderasyonun anlayışına sığınıyorum.)
ışıklar içinde uyusun.
( bu başlığa yaptığım sanırım 3. tanım bu. 3 kez daha önüme çıksa, formatın dışına da çıkılmış olsa, yine tanımlar yapacağım başlık. bu vesileyle moderasyonun anlayışına sığınıyorum.)
devamını gör...
3 bin sma hastası çocuğun sadece izlenmesi
son zamanlarda çeşitli sosyal medya hesapları üzerinden aileler seslerini duyurmaya çalışmakta ve duyarlı kişiler, gruplar ya da ünlüler bir şekilde yardım kampanyaları gerçekleştirmekteydi. insanlar az da olsa kendi çaplarında yardım edebilmekteydi. ama internet üzerinden yapılacak kampanyalara kısıtlama gelmesine yönelik yeni teklif meclisten geçerse, bu imkanlarını da kaybedecek aileler. gerçekten zor zamanlar bekliyor onları...
devamını gör...
bir kadının kendine yapabileceği en iyi şey
maddi ve manevi açıdan özgürlüğüne sahip çıkabilmesi.maddi olarak kimseye muhtaç olmadan yaşayabilmek ve kendi ayakları üzerinde durabilmek kadın erkek olarak ayrılmadan bi insanın yapması ve başarması gereken en önemli şeylerden biri bence.* ayrıca hayatına dahil ettiği insanları çok dikkatli seçmeli. kadın cinayetlerinin ya da kadına fiziksel şiddetin genel sebebi erkek- kadın ilişkileri olsa da bence kadınlar da hemcinslerini eleştirerek ve yargılayarak fazlasıyla psikolojik şiddet uyguluyolar. o yüzden özgürlüğüne ve özgüvenine sahip çıkabilmeli her birey.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının çektiği fotoğraflar
devamını gör...
istanbul boğazı'nın 2 veya 3 yıl içinde donacak olması
ooooo evet gençlerrrr, herkes telefonları bu tarihe kadar değiştirsin! 850 mp kameralı bir şeyler şart! boğazda yürüme, boğazda şebeklik, boğazda selfie, boğazda buza dilim yapıştı tiktoku, boğazda evlenme teklifi ve düğün resimleri ve de storyleri are loading...
devamını gör...
biri demiş öldü kral geri döndü
gereksiz insanların sıklıkla kullandığı şimdilerde tarihe gömülmüş cümle.
gerçekten kral gibi olan insan mütevazi olur ve abartılı konuşmaz.
kendini bu şekilde büyütmeye çalışan kişiler ise boş insanlardır.
ne demiş necip fazıl kısakürek:
eskici bağırır,antikacı bağırmaz
pazarcı bağırır,kuyumcu bağırmaz
sadece malı ucuz olanlar kendi reklamını yapar.
gerçekten kral gibi olan insan mütevazi olur ve abartılı konuşmaz.
kendini bu şekilde büyütmeye çalışan kişiler ise boş insanlardır.
ne demiş necip fazıl kısakürek:
eskici bağırır,antikacı bağırmaz
pazarcı bağırır,kuyumcu bağırmaz
sadece malı ucuz olanlar kendi reklamını yapar.
devamını gör...
araba sürerken olmasından en çok korkulan şey
geçen hafta yaşadığım şey'dir.yüzde yüz kusurlu karşı taraf yüzünden araba hasar gördü bi haftadır uğraşıyorum.neyse ki maddi hasarla atlattım.
devamını gör...
annelerin çöp diye attığı muhteşem şeyler
ilkokul 3. sınıfa giderken efsanevi orantılarla karakalem portre çizmiştim. baya baya profesyonel çizimden farksızdı.
çizdiğim günün ertesi sabahında ya da. öğle saatlerinde atmıştı.
bir daha çizermişim. zaten hep çiziyormuşum.
"masadaki toz zerresi bile birkaç gün bekliyor temizlenip atılmak için, vicdansız! " diyemedim.
çizdiğim günün ertesi sabahında ya da. öğle saatlerinde atmıştı.
bir daha çizermişim. zaten hep çiziyormuşum.
"masadaki toz zerresi bile birkaç gün bekliyor temizlenip atılmak için, vicdansız! " diyemedim.
devamını gör...
