6 kelimelik hikayeler
hikayeye göre bir toplantıda, ernest hemingway’den hiç hazzetmeyen ve de kıskanan edebiyatçılar hemingway’e ne derece yetenekli olduğunu sorar. hemingway '’senin hayal bile edemeyeceğin kadar.’' diye yanıtlar. akabinde muhatabı ise, 10 kelimeyi geçmeyen, etkili bir hikaye yazıp yazamayacağını sorar ve ekler '’eğer bunu yazmayı becerebilirsen, ve buradaki herkesi derinden etkilersen yeteneklerin önünde saygıyla eğileceğim.’' 10 kelimeye bile ihtiyaç duymayan hemingway bir dram öyküsü yazar. orada bulunan herkesi etkileyen bu hikaye aynen şöyledir;
sales baby shoes. never worn.
satılık bebek patikleri. hiç giyilmedi.
sales baby shoes. never worn.
satılık bebek patikleri. hiç giyilmedi.
devamını gör...
patates kızartması
en kıymetlilerimden biri olan patatesin çıtır hali.
çeşitli soslarla tüketilir, pek sevilir.
çeşitli soslarla tüketilir, pek sevilir.
devamını gör...
john steinbeck
1962 yılı nobel edebiyat ödülü sahibi yazar. eserlerinde işçi yaşamını ve toplumsal sorunları gerçekçi bir anlatımla konu edinmiştir.
devamını gör...
sana inandığım için yine kendime kırıldım
yitik ülke yayınlarına ait ilk basımı bulunan ve 2019 yılında güven pamukçu tarafından yazılmış olan, yazarın "bipolar öyküler" diye adlandırdığı öykü kitabının adıdır.
kitap 27 bölümden kısa öykülerden oluşmaktadır. 22 yaşında ilk kitabını çıkarmış olan yazar, kitabında manik depresif döneminde yaşadığı anları, delilik ile normalliğin arasında kaldığı zorlu anları gerek şiir, gerek ise öyküleştirerek anlatmıştır. kendisi adeta edebiyat aşığıdır. çıkardığı dergiler, söke'de kurduğu kütüphaneye kadar her bir deneyimini kitabına da yansıtmıştır.
öykülerinde yer yer hiçbir fotoğrafın göründüğü kadar masum olmadığını, yaşadığı şehri sevmediğini anlatmıştır. özellikle sandalda öğle yemeği öyküsünde sevmediği birçok şeyden bahsetmiştir. örneğin mavi rengi sevmediğinden, ağaçlar gibi özgür olamadığından. bir başka sayfa da ise sevmediği her şeyi övmüştür. gökyüzünün maviliğini, ağaçların aksine yürüyerek adım adım gezdiği sokakları...
bazı sayfalarda ve öykülerde yaşadığı depresif dönemlerden şikayet ediyor. kalbinin ağrıdığını, kendisinin kirlenmiş hissetiğini ve fakat bunu kimsenin bilmediğinden, görmediğinden şikayet ediyor. "dünyadan bir şey alıp götürsem onu farkedersiniz ama"diye çevresindeki insanlara sitem ediyor.
son öyküleri güller elden geçince ve erken ölmüş biriydi kısmında ise yaşadığı zorlu dönemlerin, hastalığının, hastalığının bulunduğu evreyi kabul ediyor. yaşadığı zorlukları " gül ormanı bahçem, geçemiyorum dikenlere takılmadan" olarak adlandırıyor. yaşarken ölümü tattığı evreyi de " ruhumu... çuvalın içine koyup ruhumu... sıka sıka ipini, büze büze..." diye tasvirliyor.
kitabın son cümlesi ise "ölünce hayattan kaybettiğimiz bir şey yokmuş" diye sonlandırıp, kitabını kendi kurduğu 2016-2017 yılları arasında akköy kütüphanesi ve akköy şiir yazı çeviri evi'nde yazdığını belirtiyor.
kitabın kısa öykülerden ve şiirlerden oluşması kitaba ayrı bir hava katmış. kitap adeta yazarın yaşının aksine usta bir elden çıkmış gibi. öykü ve şiir seviyorsanız kitabı okumanızı tavsiye ederim.
kitap 27 bölümden kısa öykülerden oluşmaktadır. 22 yaşında ilk kitabını çıkarmış olan yazar, kitabında manik depresif döneminde yaşadığı anları, delilik ile normalliğin arasında kaldığı zorlu anları gerek şiir, gerek ise öyküleştirerek anlatmıştır. kendisi adeta edebiyat aşığıdır. çıkardığı dergiler, söke'de kurduğu kütüphaneye kadar her bir deneyimini kitabına da yansıtmıştır.
öykülerinde yer yer hiçbir fotoğrafın göründüğü kadar masum olmadığını, yaşadığı şehri sevmediğini anlatmıştır. özellikle sandalda öğle yemeği öyküsünde sevmediği birçok şeyden bahsetmiştir. örneğin mavi rengi sevmediğinden, ağaçlar gibi özgür olamadığından. bir başka sayfa da ise sevmediği her şeyi övmüştür. gökyüzünün maviliğini, ağaçların aksine yürüyerek adım adım gezdiği sokakları...
bazı sayfalarda ve öykülerde yaşadığı depresif dönemlerden şikayet ediyor. kalbinin ağrıdığını, kendisinin kirlenmiş hissetiğini ve fakat bunu kimsenin bilmediğinden, görmediğinden şikayet ediyor. "dünyadan bir şey alıp götürsem onu farkedersiniz ama"diye çevresindeki insanlara sitem ediyor.
son öyküleri güller elden geçince ve erken ölmüş biriydi kısmında ise yaşadığı zorlu dönemlerin, hastalığının, hastalığının bulunduğu evreyi kabul ediyor. yaşadığı zorlukları " gül ormanı bahçem, geçemiyorum dikenlere takılmadan" olarak adlandırıyor. yaşarken ölümü tattığı evreyi de " ruhumu... çuvalın içine koyup ruhumu... sıka sıka ipini, büze büze..." diye tasvirliyor.
kitabın son cümlesi ise "ölünce hayattan kaybettiğimiz bir şey yokmuş" diye sonlandırıp, kitabını kendi kurduğu 2016-2017 yılları arasında akköy kütüphanesi ve akköy şiir yazı çeviri evi'nde yazdığını belirtiyor.
kitabın kısa öykülerden ve şiirlerden oluşması kitaba ayrı bir hava katmış. kitap adeta yazarın yaşının aksine usta bir elden çıkmış gibi. öykü ve şiir seviyorsanız kitabı okumanızı tavsiye ederim.
devamını gör...
ölmenin en kötü yanı
toprağın üzerinde devrimler yaşanırken senin toprağın altında hiçbir şey yapamadan uzanıyor olman. heyecandan yoksunluk.
devamını gör...
ülkemizde saygı duyulan meslekler
türkiye'de meslekler yoktur, önemli veya önemsiz "adamlar" vardır.
-çetin altan
-çetin altan
devamını gör...
kuyucaklı yusuf
iki insanın birbiri ile karşılaşması kadere, tanıştıktan sonra yanyana kalmaları ise onların gayretine bağlıdır.
basit bir dille ne güzel anlatıyor sabahattin ali.
basit bir dille ne güzel anlatıyor sabahattin ali.
devamını gör...
ilişkilerden edinilen tecrübe
sevgisinden geberseniz de ''önce ben'' deyin. siz ne kadar kendinizi severseniz sevdiceğiniz de o kadar uzun süre size eşlik edecektir. tecrübeyle sabittir.
devamını gör...
ilginç tatlı isimleri
şıllık tatlısı(bkz: urfa)
devamını gör...
şeker portakalı
iyi okumuşum dediğim canım kitaplardan biri. ah zeze tüm çocukların masumluğunu yansıtman o kadar güzel ki.
devamını gör...
kahvaltıda yaş pasta yemek
ekmek bulamadıklari için yaptıklarıdir.
devamını gör...
pedofili
pedofili; yetişkin bir kimsenin, ergenlik öncesi çocukları veya ergenliğe yeni girmiş olan kişileri cinsel açıdan çekici bulması ve cinsel eğiliminin çocuklara yönelik olmasına neden olan psikoseksüel rahatsızlıktır.
bu tür hastalığa sahip kişileri ilk görüşte tespit etmek mümkün değildir.*
bu tür hastalığa sahip kişileri ilk görüşte tespit etmek mümkün değildir.*
devamını gör...
yazarların normal sözlük’te yazma nedenleri
hiçbir önemi olmadan yazıyorum. anlaşılmak için değil -ki insan kendini bile anlayamazken neden başkasının onu anlamasını beklesin ki- beğenilmek için de değil -çünkü bunun bana bir faydası yok- içimdeki taşmanın bir sonucu olarak yazıyorum. farkına varmadan çıkan kendi kendine konuşur gibi durduramadığın bir şey. keyif veriyor.. beni bana anlatır gibi anlatıyorum çoğu zaman. tekrar ediyorum, sürekli hemde. aynı cümleleri aynı kelimeleri defalarca kullanmışlığım var. işte onlara takılıyorum içimde kalıcağına dışarı çıksın diye yazıyorum.
devamını gör...
kazandığı parayı hak etmeyen meslek grupları
influğınsırlar...
devamını gör...
cinsellik
dünya açıkça üreme üzerine dönüyor. cinsellik dediğimiz kavram, aslında beslenme gibi çok doğal bir içgüdüdür.
şurada, şu küçük populasyonda kaçımız bir tolstoy, da vinci, tesla ya da büyük iskender?
peki biz bu insanlar gibi dünyanın gidişatını değiştiremiyor ya da farklı eserler bırakamıyorsak, o halde bizim görevimiz nedir?
insan neslinin devamını sağlamak.
birtakım inançlar ya da toplumsal tabular neticesinde konuşulması ayıp sayıldığından, insanların gözünde daha ulaşılmaz, daha değerli bir hal almıştır.
bu yüzden cinsellik içeren başlıklar daha çok yazı içerir, bu yüzden arama motorlarında daha çok cinsellik ile ilgili aramalar vardır.
şurada, şu küçük populasyonda kaçımız bir tolstoy, da vinci, tesla ya da büyük iskender?
peki biz bu insanlar gibi dünyanın gidişatını değiştiremiyor ya da farklı eserler bırakamıyorsak, o halde bizim görevimiz nedir?
insan neslinin devamını sağlamak.
birtakım inançlar ya da toplumsal tabular neticesinde konuşulması ayıp sayıldığından, insanların gözünde daha ulaşılmaz, daha değerli bir hal almıştır.
bu yüzden cinsellik içeren başlıklar daha çok yazı içerir, bu yüzden arama motorlarında daha çok cinsellik ile ilgili aramalar vardır.
devamını gör...
normal sözlük gıybet kulübü
hah işte ben geçen bunu diyordum, kitap kulübü adı altında gıybet dönüyor diye. şimdi tescillendiniz mi kafa sözlük bağlantılı grup olarak? doldurun milleti birbirine karşı, şimdi legalsiniz tebrikler.
yok ama gerçekler acıttı diye ağlayıp, küfredip, tanım sildirip, üstüne aynı bokun lacivertini uygulamak vasatlıkta ilk üçe oynar. helal. hadi sözlük içi, dışı, ne varsa, kim varsa fiştekleyin milleti birbirine.
savunmaya gelince de yoktu öyle bişi bik bik bik. al işte şimdi var, hemde legal. eksik kalmasın bu tanımı da konuşun, doldurun, boşaltın içinizi. rahatlarsınız.
yok ama gerçekler acıttı diye ağlayıp, küfredip, tanım sildirip, üstüne aynı bokun lacivertini uygulamak vasatlıkta ilk üçe oynar. helal. hadi sözlük içi, dışı, ne varsa, kim varsa fiştekleyin milleti birbirine.
savunmaya gelince de yoktu öyle bişi bik bik bik. al işte şimdi var, hemde legal. eksik kalmasın bu tanımı da konuşun, doldurun, boşaltın içinizi. rahatlarsınız.
devamını gör...
muhafazakar ailenin seküler çocuğu
sanırım seküler, bu duruma en uyumlu tanım.
bende bunlardan biriyim açıkcası. çocukluğum din dersleriyle, sohbetlerle, cami köşelerinde ve sakallı abilerin, sadece yüzleri gözüken ablaların içinde geçti.
dini bilgim gerçekten iyidir. en son ne zaman kuran okuduğumu hatırlamıyorum ama ben sofiyim diyeni bile kıskandırırım.saolsunlar ailem beni hafız yapamadı ama en azından geriye (bana göre) kültürel bir bilgi yığını bıraktılar.
muhafazakar bir ailede büyüyüpte, seküler olmak demiyorum, olmaya çalışmak bile çok büyük zorlukları beraberinde getiriyor. en basitinden *ulan burda bir sıkıntı var öyle değil böyle olması gerekiyor sanki" diye düşünmek bile insanı dehşete düşürüyor. korkuyorsun, yalnız hissediyorsun kendini. hemde çokca.
o düşüncelere alışıp, "ya bir tek ben böyle düşünmüyormuşum, yalnız değilim galiba" dediğin an tünelin ucundaki ışık görünmeye başlıyor. ama o tünelin ucundaki ışığı görmek bile o kadar yorucu ve insanı tüketiyor ki ışığa ulaşacağına olan inancın sıfıra iniyor.
-mış gibi yapmaya başlıyorsun yavaş yavaş. düşüncelerin ve ailen arasında ince bir çizgi üzerinde siyaset yapıp "ailemi değiştirebilir miyim" diye uğraşmaya başlıyorsun. daha henüz kendin bile değişmemişken.
bu arada x bir konunun doğru olduğunu aileden öğrenmekle, sonradan farkedip öğrenmek arasında dağlar kadar fark var. bu "çocukları leylek getirmiyormuş farkındalığı" değil. daha yıpratıcı ve zor.
benim şansım ilkokul ve lisede öğretmenlerimin "bu çocukta bir ışık var yolunu açın bunun" demeleri oldu aslında. gerçektende derslerim görece iyiydi. aslında bende hocaların gördüğü daha farklı bişey vardı ve her veli toplantısında bu aileme söyleniyordu. yoksa hafız olacaktım.
erkek olmamın etkisi, ablamın evlilik telaşı, maddi zorluklar filan derken biraz özgür bırakılma şansı elde ettim ben. küçüklükten beri yalan söylememe huyumunda etkisiyle ailemin güvenini iyice kazandım. tabi bu o dönem kasten yaptığım birşey değildi. şimdi geriye dönüp baktığım zaman bu değişimin nedenlerini daha rahat anlayabiliyorum.
kısaca özgür, ama aklı başında sıkıntısız bir ergenlikten sonra, bide iyi bir bölüm tutturunca üniversiteye gidip kendimi tam anlamıyla keşfetmem 6-7 ay sürdü. şuan bir agnostiğim. tabi ailem bunu bilmiyor. - mış gibi yapmaya devam ediyorum. ama kendim için değil onlar mutsuz olmasın diye yapıyorum. onlardan korktuğum yada evlatlıktan reddedileceğimden değil. onları sevdiğim için yapıyorum bunu.
tabi kavgalar ediyoruz, ben sürekli öyle değil böyle aslında diyorum ama ne benim ne de onların değişmeyeceğini iki tarafta biliyor. maksat tartışma olsun bizimkisi.
onlara göre ben farklıyım, neden böyle olduğumu anlamıyorlar. akrabalar geldiği zaman annem "bizim oğlanda üniversiteye gidince böyle oldu işte, saçma sapan düşünceleri var" diyor mesela. başlıyoruz yine kavga dövüşe.ne zaman eve gelsem sürekli ya siyaset ya da din hakkında bir tartışma halindeyiz. sonu olmayan hiçbir yere varmayan kavgalar sadece.
ama gözlerinin içine baktığım zaman, altlarda biryerlerde benimle aşşırı gurur duyduklarını hissediyorum. belki öyle hissetmek istediğim içindir bilmiyorum. benimle gurur duymaları bana zaten çokca yetiyor. varsın beni müslüman zannetsinler çokta önemli değil.
ben hiç cemaat yurdunda kalmadım. çünkü bana "para bu. burda kalırsan kahvaltıda 5 çeşit yersin, şurda kalırsan 2 çeşit yersin" diye seçenek sunuldu. ben özgür olabileceğim yeri seçtim. evet param yoktu ama özgürdüm kimse aydınlanmama, yükselmeme engel olamıyordu. karnım açtı ama beynim doyuyordu. bu da bana fazlaca yetiyordu zaten.
şanslı muhafazakar ailenin seküler çocuğu demek daha doğru olur sanırım. ama kabul etmeli bende bu şansı iyi değerlendirdim.
benim gibi birçok genç var eminim. belki bunu okuyup iyi hissederler. başka bir yerde başka biri aynı zorlukları yaşamış, benim gibi birileri var yalnız değilim desinler istiyorum. ve başardıkları şey (yaşayan bilir ) gerçekten çok ama çok zor birşey. bir iki tane değil yüzlerce tabuyu yıkmanız gerekiyor.
bende bunlardan biriyim açıkcası. çocukluğum din dersleriyle, sohbetlerle, cami köşelerinde ve sakallı abilerin, sadece yüzleri gözüken ablaların içinde geçti.
dini bilgim gerçekten iyidir. en son ne zaman kuran okuduğumu hatırlamıyorum ama ben sofiyim diyeni bile kıskandırırım.saolsunlar ailem beni hafız yapamadı ama en azından geriye (bana göre) kültürel bir bilgi yığını bıraktılar.
muhafazakar bir ailede büyüyüpte, seküler olmak demiyorum, olmaya çalışmak bile çok büyük zorlukları beraberinde getiriyor. en basitinden *ulan burda bir sıkıntı var öyle değil böyle olması gerekiyor sanki" diye düşünmek bile insanı dehşete düşürüyor. korkuyorsun, yalnız hissediyorsun kendini. hemde çokca.
o düşüncelere alışıp, "ya bir tek ben böyle düşünmüyormuşum, yalnız değilim galiba" dediğin an tünelin ucundaki ışık görünmeye başlıyor. ama o tünelin ucundaki ışığı görmek bile o kadar yorucu ve insanı tüketiyor ki ışığa ulaşacağına olan inancın sıfıra iniyor.
-mış gibi yapmaya başlıyorsun yavaş yavaş. düşüncelerin ve ailen arasında ince bir çizgi üzerinde siyaset yapıp "ailemi değiştirebilir miyim" diye uğraşmaya başlıyorsun. daha henüz kendin bile değişmemişken.
bu arada x bir konunun doğru olduğunu aileden öğrenmekle, sonradan farkedip öğrenmek arasında dağlar kadar fark var. bu "çocukları leylek getirmiyormuş farkındalığı" değil. daha yıpratıcı ve zor.
benim şansım ilkokul ve lisede öğretmenlerimin "bu çocukta bir ışık var yolunu açın bunun" demeleri oldu aslında. gerçektende derslerim görece iyiydi. aslında bende hocaların gördüğü daha farklı bişey vardı ve her veli toplantısında bu aileme söyleniyordu. yoksa hafız olacaktım.
erkek olmamın etkisi, ablamın evlilik telaşı, maddi zorluklar filan derken biraz özgür bırakılma şansı elde ettim ben. küçüklükten beri yalan söylememe huyumunda etkisiyle ailemin güvenini iyice kazandım. tabi bu o dönem kasten yaptığım birşey değildi. şimdi geriye dönüp baktığım zaman bu değişimin nedenlerini daha rahat anlayabiliyorum.
kısaca özgür, ama aklı başında sıkıntısız bir ergenlikten sonra, bide iyi bir bölüm tutturunca üniversiteye gidip kendimi tam anlamıyla keşfetmem 6-7 ay sürdü. şuan bir agnostiğim. tabi ailem bunu bilmiyor. - mış gibi yapmaya devam ediyorum. ama kendim için değil onlar mutsuz olmasın diye yapıyorum. onlardan korktuğum yada evlatlıktan reddedileceğimden değil. onları sevdiğim için yapıyorum bunu.
tabi kavgalar ediyoruz, ben sürekli öyle değil böyle aslında diyorum ama ne benim ne de onların değişmeyeceğini iki tarafta biliyor. maksat tartışma olsun bizimkisi.
onlara göre ben farklıyım, neden böyle olduğumu anlamıyorlar. akrabalar geldiği zaman annem "bizim oğlanda üniversiteye gidince böyle oldu işte, saçma sapan düşünceleri var" diyor mesela. başlıyoruz yine kavga dövüşe.ne zaman eve gelsem sürekli ya siyaset ya da din hakkında bir tartışma halindeyiz. sonu olmayan hiçbir yere varmayan kavgalar sadece.
ama gözlerinin içine baktığım zaman, altlarda biryerlerde benimle aşşırı gurur duyduklarını hissediyorum. belki öyle hissetmek istediğim içindir bilmiyorum. benimle gurur duymaları bana zaten çokca yetiyor. varsın beni müslüman zannetsinler çokta önemli değil.
ben hiç cemaat yurdunda kalmadım. çünkü bana "para bu. burda kalırsan kahvaltıda 5 çeşit yersin, şurda kalırsan 2 çeşit yersin" diye seçenek sunuldu. ben özgür olabileceğim yeri seçtim. evet param yoktu ama özgürdüm kimse aydınlanmama, yükselmeme engel olamıyordu. karnım açtı ama beynim doyuyordu. bu da bana fazlaca yetiyordu zaten.
şanslı muhafazakar ailenin seküler çocuğu demek daha doğru olur sanırım. ama kabul etmeli bende bu şansı iyi değerlendirdim.
benim gibi birçok genç var eminim. belki bunu okuyup iyi hissederler. başka bir yerde başka biri aynı zorlukları yaşamış, benim gibi birileri var yalnız değilim desinler istiyorum. ve başardıkları şey (yaşayan bilir ) gerçekten çok ama çok zor birşey. bir iki tane değil yüzlerce tabuyu yıkmanız gerekiyor.
devamını gör...


