alkol al sigara iç ama domuz eti yeme
bu kafaları seviyorum ya! *
napsın içki içiyor diye domuz eti de mi yesin?
melek misiniz oğlum?
az tövbe edin, arada gıybet etmiyor musunuz?
şaka la şaka gidin öğleyi kılın.
bana da dua edin. *
napsın içki içiyor diye domuz eti de mi yesin?
melek misiniz oğlum?
az tövbe edin, arada gıybet etmiyor musunuz?
şaka la şaka gidin öğleyi kılın.
bana da dua edin. *
devamını gör...
kar yağdığında gelen huzur
sadece ben mi yaşıyorum bu duyguyu bilmiyorum. pencere kenarında saatlerce kar yağışını izlemek ruhumu dinlendiriyor, güzel düşüncelere kapılıyorum. sanırım kar yağdığında oluşan sessizlik ve huzur ortamının sebebi, kar kristallerinin sesi yutması.
devamını gör...
beş ressam adı sayamayan biriyle çıkmak
baya bir güldüğüm başlık. ben sanat tarihi ile epey yakından ilgili biri olarak, şu ana kadarki ilişkilerimden sadece birinde partnerim benim belki yarım kadar ilgiliydi ressamlarla fakat hiçbiri ile iletişimsizlik, sessiz ve sıkıcı bir ortama maruz kalma gibi bir durum yaşamadım.
hiç kimse tek bir alana ilgi duymaz.
partnerim ressam adı sayamıyor olabilir ama ben de beş futbolcu adı sayamam.
yine de konuşabilecek çok fazla ortak ilgi alanımız var. hatta farklı ilgi alanlarımız olması birbirimizden çok fazla şey öğrenebilmemizi sağlıyor. ben onu ilgiyle dinliyorum, o da beni.
t: birden fazla kez yaptığım eylem.
hiç kimse tek bir alana ilgi duymaz.
partnerim ressam adı sayamıyor olabilir ama ben de beş futbolcu adı sayamam.
yine de konuşabilecek çok fazla ortak ilgi alanımız var. hatta farklı ilgi alanlarımız olması birbirimizden çok fazla şey öğrenebilmemizi sağlıyor. ben onu ilgiyle dinliyorum, o da beni.
t: birden fazla kez yaptığım eylem.
devamını gör...
agora meyhanesi radyo yayını
merhaba saygıdeğer yazarlar ve meyhane sakinleri! ikinci yayınımızla sizlerle beraberiz! agora meyhanesi'nin bu bölümünde "aşk ve yapay zeka" hakkında konuştuk.
fularlarımız, pipolarımız ve içeceklerimiz hazır mı? ortam loş ve fonda jazz müziğimiz de çalıyorsa tamamdır!..
tutankamonun laneti, coldboy, meja ve ben piyanist agora meyhanesi'ni sunar...
yuvarlak masa etrafında çeşitli isimlerle içiyoruz bu akşam! rusya'dan fransa'ya, tolstoy'dan aragon'a! *
bu yayın, aşkın doğasına bir rus rüzgarı edasıyla değindik ve bunu günümüze taşıyarak ötekileşmeyle beraber yapay zekayla sentezlemeye çalıştık. belki biraz romantizm dolu oldu, ama insan ruhunu olanca sertliğiyle kesen bir romantizm. *
"mademki yeni bir yüzyıldayız ve romantizm öldü, o halde yapay zekaya duyulan aşk meşru görülebilir mi?" vb. sorular sorduk ve bunlar üzerine tartıştık.
gerçekten de bakıldığında yapay zeka ile insanın o sözde anlaşılmak istemi bağdaşabilir mi? algoritması samimi görülebilir mi?
artık bunları tartışmanın vakti gelmiştir. acı da olsa tatlı da olsa artık böyle bir gerçeklik içerisinde yaşıyoruz. dünyayla beraber isteklerimiz de değişiyor... ama daha fazla ipucu vermeyelim. yayında hep birlikte göreceğiz!
çeşitli filmlere de değindik, bu açıdan söylemekte yarar var. ve sürpriz müzikler!.. ayrıca bolca edebiyata yer verdik. ve tabii ki psikanaliz...
lakin bir meyhanede olduğumuzu hatırlatmama gerek yoktur diye düşünüyorum; nitekim bir kürsüde konuşma yapmıyoruz. *
bizlere veya bu başlığa yayınla ilgili herhangi bir düşüncenizi belirtirseniz eminim ki daha sağlam adımlarla gelişeceğizdir.
şimdiden heyecanlıyız ve merakla bekliyoruz!
keyifli dinlemeler! hoş bir akşam geçirmenizi diliyoruz. saat 19.30'da kafa sözlük radyosu'nda görüşmek üzere!
fularlarımız, pipolarımız ve içeceklerimiz hazır mı? ortam loş ve fonda jazz müziğimiz de çalıyorsa tamamdır!..
tutankamonun laneti, coldboy, meja ve ben piyanist agora meyhanesi'ni sunar...
yuvarlak masa etrafında çeşitli isimlerle içiyoruz bu akşam! rusya'dan fransa'ya, tolstoy'dan aragon'a! *
bu yayın, aşkın doğasına bir rus rüzgarı edasıyla değindik ve bunu günümüze taşıyarak ötekileşmeyle beraber yapay zekayla sentezlemeye çalıştık. belki biraz romantizm dolu oldu, ama insan ruhunu olanca sertliğiyle kesen bir romantizm. *
"mademki yeni bir yüzyıldayız ve romantizm öldü, o halde yapay zekaya duyulan aşk meşru görülebilir mi?" vb. sorular sorduk ve bunlar üzerine tartıştık.
gerçekten de bakıldığında yapay zeka ile insanın o sözde anlaşılmak istemi bağdaşabilir mi? algoritması samimi görülebilir mi?
artık bunları tartışmanın vakti gelmiştir. acı da olsa tatlı da olsa artık böyle bir gerçeklik içerisinde yaşıyoruz. dünyayla beraber isteklerimiz de değişiyor... ama daha fazla ipucu vermeyelim. yayında hep birlikte göreceğiz!
çeşitli filmlere de değindik, bu açıdan söylemekte yarar var. ve sürpriz müzikler!.. ayrıca bolca edebiyata yer verdik. ve tabii ki psikanaliz...
lakin bir meyhanede olduğumuzu hatırlatmama gerek yoktur diye düşünüyorum; nitekim bir kürsüde konuşma yapmıyoruz. *
bizlere veya bu başlığa yayınla ilgili herhangi bir düşüncenizi belirtirseniz eminim ki daha sağlam adımlarla gelişeceğizdir.
şimdiden heyecanlıyız ve merakla bekliyoruz!
keyifli dinlemeler! hoş bir akşam geçirmenizi diliyoruz. saat 19.30'da kafa sözlük radyosu'nda görüşmek üzere!
devamını gör...
neden 1000 değil de 800 tanım sorunsalı
devamını gör...
ansızın ve nedensiz
neden gitti sorusunun yarı karşılayıcı cevabı.
ama her şeyin de cevabı değil, bir sürü çatlak var, o bir sürü çatlaktan içeri sızan bir sürü daha soru.
sıraya diz, oku, mantık ara, kendince cevapla, yok olmuyor, kendi kendine verilen her tutarsız cevap bir çok yeni çatlağa daha sebep oluyor, birden bire her şey ansızın ve nedensiz çatlaklarla kaplanıyor, nefes almak bile zorlaşıyor, akşamı bekliyorsun kaçmak için, akşamı bekliyorsun çeşitli alkol dereceli sıvılarda yaşamaya çalışmak için, çatlaklarlan, sorulardan ve cevapların yetersizliğinden kurtulmak için.
sonra tekrar sabah oluyor.
ansızın ve nedensiz, hiç gereği yokken.
ama her şeyin de cevabı değil, bir sürü çatlak var, o bir sürü çatlaktan içeri sızan bir sürü daha soru.
sıraya diz, oku, mantık ara, kendince cevapla, yok olmuyor, kendi kendine verilen her tutarsız cevap bir çok yeni çatlağa daha sebep oluyor, birden bire her şey ansızın ve nedensiz çatlaklarla kaplanıyor, nefes almak bile zorlaşıyor, akşamı bekliyorsun kaçmak için, akşamı bekliyorsun çeşitli alkol dereceli sıvılarda yaşamaya çalışmak için, çatlaklarlan, sorulardan ve cevapların yetersizliğinden kurtulmak için.
sonra tekrar sabah oluyor.
ansızın ve nedensiz, hiç gereği yokken.
devamını gör...
ekspresyonizm
1900’lü yıllarda almanya’da ortaya çıkan sanat akımıdır. geçmişin mükemmel tasvirli ve estetik kaygılı sanat eserlerine karşı sanatçının esere ruhunu ve iç dünyasını katması gerektiğine inananların akımıdır. görünen ve bilinen bir objenin gerçek görüntüsünün değil iç dünyasının izleyiciye aktarılmasını savunur. resimde, edebiyatta, mimaride etkilediği binlerce sanatçı vardır. en bilenenlerinden bir örnek verecek olursak (bkz: edvard munch)’ın çığlık tablosunu gösterebiliriz. karşıt akımı (bkz: empresyonizm)’dir.

ayrıca buradan

ayrıca buradan
devamını gör...
14 şubat için antik öyküler
bu sözlüğün kaliteli etkinliklerine bayılıyorum. heyecanla bekliyoruz efenim.
edit: giriş konuşmasıyla kalplerimizi eriten yayın olmakta şu an.
edit: giriş konuşmasıyla kalplerimizi eriten yayın olmakta şu an.
devamını gör...
küçükken hoşlanılan kıza çelme takmak
bu erkek milleti de sevse bir deeert ,sevmese bin dert. istanbul'daki ilk yıllarımdaki kabusum halil ibrahim'di... *
her firsatta saçımı çeker, tokat atar, beslenmemi yere atar, arkadaşlarını toplayıp "önümüze gelene bin tekme!" diyerek beni köşeye sıkıştırıp tekmeler, ders esnasında arkamdaki oturduğu için saçımı çeker, tüftüfle çiğnediği defter yapraklarını bana fırlatır, böyle böyle hayatı zehir ederdi.
aradan yıllar geçti, bir gün kırtasiyeye gittim. benim çocukluk kabusum orada işe başlamış. ( irkilmedim desem yalan olur)
alışveriş sırasında hal hatır derken demez mi;
-"ben sana aşıktım, sen hep hüseyin'le oynuyordun. o yüzden sana saldırırdım." diye. şaşkınlıkla bakakaldım.
erkek milleti işte, sevgisi bile eziyet. parmağıma sapladığı kurşun kalem ucunun izi hala bende duruyor. neymiş; çok kıskanmış beni sevdiği icin, ondan yapmış.
....
bir de edebiyatı kuvvetlidir bu tip erkeklerin *sebebi ise çok basit.
hissettiklerinden falan değil tamamen haricten gazel...
yalana vergi yok ya, salla sallayabildiğin kadar.*
sürerim buluttan tarlaları(elbette sürersin ona ne şüphe?) *
yağmurlar ekerim göğün göğsüne (tarlayi sürmüşken ek tabii)
güneşte demlerim senin çayını (aşağısı kurtarmaz zaten) *
yüreğimden süzer öyle veririm (burada tamamen galeyana gelir veeee)
ben feleğin şu çarkına çomak sokarıiiiiiiiiiiiiiiim. ( heeyyt be!cem abime bak, tabii sokarsın sen o çomağı kim tutar seni?)*
kısaca biri sizi arayıp kendisini savcı veya hakim olarak tanıtırsa, ya da daha tehlikelisi sizi sevdiğini söyleyen biri olursa sakın inanmayın büyük ihtimalle dolandırıcıdır.*
her firsatta saçımı çeker, tokat atar, beslenmemi yere atar, arkadaşlarını toplayıp "önümüze gelene bin tekme!" diyerek beni köşeye sıkıştırıp tekmeler, ders esnasında arkamdaki oturduğu için saçımı çeker, tüftüfle çiğnediği defter yapraklarını bana fırlatır, böyle böyle hayatı zehir ederdi.
aradan yıllar geçti, bir gün kırtasiyeye gittim. benim çocukluk kabusum orada işe başlamış. ( irkilmedim desem yalan olur)
alışveriş sırasında hal hatır derken demez mi;
-"ben sana aşıktım, sen hep hüseyin'le oynuyordun. o yüzden sana saldırırdım." diye. şaşkınlıkla bakakaldım.
erkek milleti işte, sevgisi bile eziyet. parmağıma sapladığı kurşun kalem ucunun izi hala bende duruyor. neymiş; çok kıskanmış beni sevdiği icin, ondan yapmış.
....
bir de edebiyatı kuvvetlidir bu tip erkeklerin *sebebi ise çok basit.
hissettiklerinden falan değil tamamen haricten gazel...
yalana vergi yok ya, salla sallayabildiğin kadar.*
sürerim buluttan tarlaları(elbette sürersin ona ne şüphe?) *
yağmurlar ekerim göğün göğsüne (tarlayi sürmüşken ek tabii)
güneşte demlerim senin çayını (aşağısı kurtarmaz zaten) *
yüreğimden süzer öyle veririm (burada tamamen galeyana gelir veeee)
ben feleğin şu çarkına çomak sokarıiiiiiiiiiiiiiiim. ( heeyyt be!cem abime bak, tabii sokarsın sen o çomağı kim tutar seni?)*
kısaca biri sizi arayıp kendisini savcı veya hakim olarak tanıtırsa, ya da daha tehlikelisi sizi sevdiğini söyleyen biri olursa sakın inanmayın büyük ihtimalle dolandırıcıdır.*
devamını gör...
kalabalıkların içinde yalnız olmak
modern insan hastalığı. çevrenizde ne kadar insan olursa olsun kendinizi yalnız hissedersiniz. hatta o yalnızlık içinde diğerlerinden uzaklaşarak yalnızlığınızdan kurtulacakmış gibi saçma düşüncelere sahip olabilirsiniz.
devamını gör...
kahve falı bakanların klişeleri
yol görünüyor yola gideceksin klişesidir.
devamını gör...
babaların garip huyları
odama geliyor
-"ne yapıyorsun?" diye soruyor
+"hiç oturuyorum" öyle diyorum
odayı 10 saniye süzüp gidiyor. hala sebebini anlamış değilim.
-"ne yapıyorsun?" diye soruyor
+"hiç oturuyorum" öyle diyorum
odayı 10 saniye süzüp gidiyor. hala sebebini anlamış değilim.
devamını gör...
türbidimetri
proteinlerin,sülfosalisilat veya tca gibi maddelerle oluşturduğu bulanıklığın içinden geçen ışığın absorbansının ölçümüne dayanan biyokimyasal metottur.
devamını gör...
sevgilin ya da eşin tarafından aldatılsan affeder misin sorunsalı
fyodor dostoyevski
"anna, en üzüntülü ve sevinçli anlarımı seninle bölüştüm. tek başıma aşamayacağım zorlukları seninle aştım. ve şunu unutma ki seni büyük bir tutkuyla sevdim. bir kere bile aldatmadım, düşüncede bile."
"anna, en üzüntülü ve sevinçli anlarımı seninle bölüştüm. tek başıma aşamayacağım zorlukları seninle aştım. ve şunu unutma ki seni büyük bir tutkuyla sevdim. bir kere bile aldatmadım, düşüncede bile."
devamını gör...
gaslighting
çaktırmadan karşı tarafın algısıyla oynamak anlamına gelen manipülasyon yöntemi.
genellikle fark edilmesi zordur. çünkü kişi sevdiği insanın sözlerine ve davranışlarına inanma, güvenme eğilimdedir. amaç uygulayan kişinin sırf kendini güçlü hissetmesi için karşısındaki kişinin güvenini ve sevgisini suistimal ederek kendine bağımlı hale getirip güç sergilemesidir.
genellikle fark edilmesi zordur. çünkü kişi sevdiği insanın sözlerine ve davranışlarına inanma, güvenme eğilimdedir. amaç uygulayan kişinin sırf kendini güçlü hissetmesi için karşısındaki kişinin güvenini ve sevgisini suistimal ederek kendine bağımlı hale getirip güç sergilemesidir.
devamını gör...
sözlüğün en iyi yazarı
tanım yazmaya üşendiğim başlık. zira çok var. ama onlar kendilerini biliyor zaten.
devamını gör...
sorguç
çeşitli başlıkların üzerinde bulunan tüy ve/veya mücevherlerden yapılan süslere verilen isimdir.
eski birçok türk devletinde ve müslüman devletlerde başta yöneticilerin başlıklarında olmak üzere başlıklarda sorguçlar kullanılmıştır.
yeniçeri gibi askerlerin başlıklarındaki uzun sorguçlar padişahın korunmasında siper görevi görmüştür.tehdit anında yeniçerilerin, bu uzun sorguçlu başlıklarla padişahın çevresini sarmaları sonucunda padişahın kamuflajı sağlanmış böylelikle görülemediği için okçu saldırılarından korunabilmiştir.
padişahlar tarafından devlet adamlarına sorguç hediye edilmesi çok büyük bir iltifat olarak kabul edilmiştir.ayrıca yabancı devlet adamlarına sorguçlar gönderilip hediye edilmiştir.( sanırım o dönemde sorguçlar madalya yerine kullanılıyor)
kaynak :
islamansiklopedisi.org.tr/s...
eski birçok türk devletinde ve müslüman devletlerde başta yöneticilerin başlıklarında olmak üzere başlıklarda sorguçlar kullanılmıştır.
yeniçeri gibi askerlerin başlıklarındaki uzun sorguçlar padişahın korunmasında siper görevi görmüştür.tehdit anında yeniçerilerin, bu uzun sorguçlu başlıklarla padişahın çevresini sarmaları sonucunda padişahın kamuflajı sağlanmış böylelikle görülemediği için okçu saldırılarından korunabilmiştir.
padişahlar tarafından devlet adamlarına sorguç hediye edilmesi çok büyük bir iltifat olarak kabul edilmiştir.ayrıca yabancı devlet adamlarına sorguçlar gönderilip hediye edilmiştir.( sanırım o dönemde sorguçlar madalya yerine kullanılıyor)
kaynak :
islamansiklopedisi.org.tr/s...
devamını gör...
eşinin genital bölgesine demir çubuk sokarak öldüren adam
o demir çubukla yavaş yavaş öldürülmesi gereken yaratık. bunu içerde demir çubuklarla öperler umarım. demir çubuğu aynı şekilde uygulayıp, atın arkasına bağlayacaksın bunu sürüye sürüye koşturacaksın. nasıl delirdim gece gece.
devamını gör...
bir bilen (yazar)
ne bildiğini merak ettiğim kişidir. bu arada kendisinin mesajlarından artık bunaldığım için engelledim, moderatör olduğunu bilmiyordum pardon.
bu engelini kaldıracağım anlamına da gelmez
bu engelini kaldıracağım anlamına da gelmez
devamını gör...
bir zamanlar anadolu'da
nuri bilge ceylan'ın olağanüstü gözlem yeteneğine tekrar hayran bıraktıran 2011 yapımı film. savcı ve muhtar başta olmak üzere tüm karakter tahlilleri gerçekten muazzam. nuri bilge ceylan ve ercan kesal neredeyse fyodor mihayloviç dostoyevski seviyesinde karakter tahlilleri yapmış .
film bir cinayet soruşturmasını işliyor, anadolu insanını ve anadolu insanının mizacını oluşturan bozkır yaşamını çarpıcı biçimde ele alıyor. bu yönüyle yakup kadri karaosmanoğlu'nun yaban adlı romanı ile benzeşiyor. bence yaban birlikte anadolu insanını ve bozkır yaşamını en iyi irdeleyen eserlerden biri.
oyunculuklar muazzam. savcı nusret rolünde taner birsel, doktor cemal rolünde muhammet uzuner, komiser naci rolünde yılmaz erdoğan, arap ali rolünde ahmet mümtaz taylan, kenan rolünde fırat tanış çok başarılı oyunculuklar göstermiş, muhtar rolünde ise ercan kesal harikalar yaratmış.
savcı nusret: bu tip olaylar göre göre artık bağışıklık kazanmış. cinayet umrunda değil, sadece cinayeti araştırmak zorunda olduğu için orada bulunuyor. muhtar oğullarını anlattıktan sonra, muhtara "sen de oğlan var mı?" diye soruyor çünkü aslında muhtarı dinlemiyor, yemeğini yerken dinliyormuş gibi yapıyor sadece. karısı nusret'i cezalandırmak için intihar etmiş. savcı kendisini bunun böyle olmadığına inandırmış ama aslında karısının kendisi yüzünden intihar ettiğini biliyor. bu yüzden bu konuyu doktora açıyor. fakat doktordan intihar eden kadının kendi karısı olduğunu gizlemeye çalışıyor. doktora "bir insan bir başkasını cezalandırmak için hakkaten kendini öldürebilir mi?" diye soruyor, doktordan "zaten intiharların çoğu başka birini cezalandırmak için yapılmıyor mu?" cevabını alıyor. böylece zaten bildiği gerçek yüzüne bir tokat gibi çarpıyor. kapıdan çıkarken yüzünün aldığı renk ve sesinin titremesi ile bunu anlıyoruz.
doktor cemal: filmin başında filmin en masum karakteri. anadolu'ya tayini çıkınca gelmiş, ortama da insanlara da yabancı, hayata bakışı diğerler karakterlerden daha farklı, daha naif. muhtarın evinde yemek yerlerken kenan'a dürüm yapıp veriyor, kenan sigara içmek isteyince kenan'a sigara veriyor. fakat hastalarla muhatap olmak istemiyor, otopsi odasına giderken hastalarla muhatap olmamak için aralarından geçerken cep telefonuyla konuşuyormuş gibi yapıyor. otopside kenan'ın abisini canlı canlı öldürdüğünü anlıyor. fakat kenan'ın cezaevinden çıktıktan sonra yetim kalan çocuğa ve çocuğun annesine sahip çıkacağını düşünerek kenan'ın daha az ceza alması için otopsideki bulguları saklıyor. çünkü nefes borusundan çıkan toprağı belirtirse maktülün canlı canlı gömüldüğü ortaya çıkacak ve kenan daha fazla ceza alacak. otopsideki bulguları saklayınca masumiyetini kaybedip kirleniyor. otopside sıçrayan kan bu kirlenmenin göstergesi.
komiser naci: savcıya mahçup olmamak için cinayeti çözmeye çalışıyor. bu sorumluluğunun altında eziliyor, psikolojisi bunu kaldıramıyor ve bu yüzden kenan'a şiddet uyguluyor. muhtar oğullarından bahsederken "ortancası da polis, çanakkale'de." dediği zaman polis izzet "vay bizdenmiş" diyor. komiser naci ise "bizim meslektaş" demiyor "senin meslektaş" diyor. bu sahnede "ben sıradan polis değilim, komiserim, amirim" havasını görüyoruz. ayrıca naci'nin çocuğu hasta ve naci bu yüzden evde durmak istemiyor. çocuğunun hastalığından utanıyor, çocuğunun biten ilacını bile utana sıkıla yazdırıyor.
muhtar: büyük ihtimalle köydeki dedikodular doğru ve muhtar yolsuzluk yapıyor, köy sandığının parasını yiyor. morgun yapılmasını da büyük ihtimalle bu yüzden istiyor. hazır bir devlet büyüğü* yakalamışken hemen araya morg işini sıkıştırmaya çalışıyor. fakat köyün elektrik sorununu düzeltmeyip elektrik kesildikten sonra suçu rüzgara atıyor. elektrik kesilmesini "gelir gelir. allah can sağlığı versin, elektrik de gelir su da gelir." diyerek geçiştiriyor. ayrıca muhtar herkesle statüsüne göre konuşuyor, herkese statüsüne göre davranıyor. savcı ile farklı, komiser ile farklı, doktor ile farklı, arap ali ile farklı tarzda konuşuyor. ayrıca evde iki farklı sofra kuruluyor ve bir sofrada makam sahibi olanlar otururken diğer sofrada diğerleri oturuyor.
film bir cinayet soruşturmasını işliyor, anadolu insanını ve anadolu insanının mizacını oluşturan bozkır yaşamını çarpıcı biçimde ele alıyor. bu yönüyle yakup kadri karaosmanoğlu'nun yaban adlı romanı ile benzeşiyor. bence yaban birlikte anadolu insanını ve bozkır yaşamını en iyi irdeleyen eserlerden biri.
oyunculuklar muazzam. savcı nusret rolünde taner birsel, doktor cemal rolünde muhammet uzuner, komiser naci rolünde yılmaz erdoğan, arap ali rolünde ahmet mümtaz taylan, kenan rolünde fırat tanış çok başarılı oyunculuklar göstermiş, muhtar rolünde ise ercan kesal harikalar yaratmış.
savcı nusret: bu tip olaylar göre göre artık bağışıklık kazanmış. cinayet umrunda değil, sadece cinayeti araştırmak zorunda olduğu için orada bulunuyor. muhtar oğullarını anlattıktan sonra, muhtara "sen de oğlan var mı?" diye soruyor çünkü aslında muhtarı dinlemiyor, yemeğini yerken dinliyormuş gibi yapıyor sadece. karısı nusret'i cezalandırmak için intihar etmiş. savcı kendisini bunun böyle olmadığına inandırmış ama aslında karısının kendisi yüzünden intihar ettiğini biliyor. bu yüzden bu konuyu doktora açıyor. fakat doktordan intihar eden kadının kendi karısı olduğunu gizlemeye çalışıyor. doktora "bir insan bir başkasını cezalandırmak için hakkaten kendini öldürebilir mi?" diye soruyor, doktordan "zaten intiharların çoğu başka birini cezalandırmak için yapılmıyor mu?" cevabını alıyor. böylece zaten bildiği gerçek yüzüne bir tokat gibi çarpıyor. kapıdan çıkarken yüzünün aldığı renk ve sesinin titremesi ile bunu anlıyoruz.
doktor cemal: filmin başında filmin en masum karakteri. anadolu'ya tayini çıkınca gelmiş, ortama da insanlara da yabancı, hayata bakışı diğerler karakterlerden daha farklı, daha naif. muhtarın evinde yemek yerlerken kenan'a dürüm yapıp veriyor, kenan sigara içmek isteyince kenan'a sigara veriyor. fakat hastalarla muhatap olmak istemiyor, otopsi odasına giderken hastalarla muhatap olmamak için aralarından geçerken cep telefonuyla konuşuyormuş gibi yapıyor. otopside kenan'ın abisini canlı canlı öldürdüğünü anlıyor. fakat kenan'ın cezaevinden çıktıktan sonra yetim kalan çocuğa ve çocuğun annesine sahip çıkacağını düşünerek kenan'ın daha az ceza alması için otopsideki bulguları saklıyor. çünkü nefes borusundan çıkan toprağı belirtirse maktülün canlı canlı gömüldüğü ortaya çıkacak ve kenan daha fazla ceza alacak. otopsideki bulguları saklayınca masumiyetini kaybedip kirleniyor. otopside sıçrayan kan bu kirlenmenin göstergesi.
komiser naci: savcıya mahçup olmamak için cinayeti çözmeye çalışıyor. bu sorumluluğunun altında eziliyor, psikolojisi bunu kaldıramıyor ve bu yüzden kenan'a şiddet uyguluyor. muhtar oğullarından bahsederken "ortancası da polis, çanakkale'de." dediği zaman polis izzet "vay bizdenmiş" diyor. komiser naci ise "bizim meslektaş" demiyor "senin meslektaş" diyor. bu sahnede "ben sıradan polis değilim, komiserim, amirim" havasını görüyoruz. ayrıca naci'nin çocuğu hasta ve naci bu yüzden evde durmak istemiyor. çocuğunun hastalığından utanıyor, çocuğunun biten ilacını bile utana sıkıla yazdırıyor.
muhtar: büyük ihtimalle köydeki dedikodular doğru ve muhtar yolsuzluk yapıyor, köy sandığının parasını yiyor. morgun yapılmasını da büyük ihtimalle bu yüzden istiyor. hazır bir devlet büyüğü* yakalamışken hemen araya morg işini sıkıştırmaya çalışıyor. fakat köyün elektrik sorununu düzeltmeyip elektrik kesildikten sonra suçu rüzgara atıyor. elektrik kesilmesini "gelir gelir. allah can sağlığı versin, elektrik de gelir su da gelir." diyerek geçiştiriyor. ayrıca muhtar herkesle statüsüne göre konuşuyor, herkese statüsüne göre davranıyor. savcı ile farklı, komiser ile farklı, doktor ile farklı, arap ali ile farklı tarzda konuşuyor. ayrıca evde iki farklı sofra kuruluyor ve bir sofrada makam sahibi olanlar otururken diğer sofrada diğerleri oturuyor.
devamını gör...