domates sevilmez mi yahuu? yaratıcının bize sunduğu en işe yarar meyve. lahmacuna koy, çiğköfte dürüme koy, sandviç yap, çorbasını yap, sos yap.. her şey yapabilirsin. canım domates.*
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

soyadı serbestliği gibi kütük serbestliği de olsa diye düşündürür. aga ben izmirliyim niye kars kütüğüne geçeyim?
devamını gör...

kampa gitmeyi çok seviyoruz ama bir hafta on gün kampta kaldıktan sonra eve dönünce "ohh bee dünya varmış, evim gibisi yok" diyorum. oğlum bile evi özlüyor, hatta evdeyken kıymetini bilmediğimiz şeyler için şükretmeyi öğrendik. bir gün kamptan döndüğümüzde "anne evde kombi var ya banyomuzu özlemişim" dedi. *
devamını gör...

gün geçmiyor ki nick altına yazmadığımı farkedip hüzünlere gark olduğum bir yazara rastlamayayım. ezelden beri beğenileri beni memnun eden, tarzı olan tanımlarımı artık kanıksadığım beğenisi bile özgün olan yazar kişisi. hatta geçen şimdiye kadar nasıl sohbet etmediğime hayıflanıp özür babında yazdım kendisine, tanımlar aracılığıyla zaten on numara bir sohbetimiz olduğunu söyleyerek mest etmiştir beni. var olsundur.
devamını gör...

gerektiğinde hayır diyebilmek.
devamını gör...

paketinden yeni çıkmış bilgisayar veya cep telefonunun plastik kokusu.
devamını gör...

ne kadar büyük bir isim ki fatih terim, rakip takımın taraftarlarını dahi bu başlığın altına toplayabiliyor. ya ağlamayın be kardeşim hoca daha 3 yıl takımın başında daha ço yargı dağıtacak. gitse ne sevinirdiniz değil mi? ama öyle bişey yok hoca takımın başında ve siz yine her zamanki looserlar olarak kalmaya devam edeceksiniz. bunada alışsanız iyi edersiniz çünkü bu sizin makus talihiniz.
devamını gör...

aracını nereye park edeceği merak konusu olan erkektir.
devamını gör...

ne aşkı ne oluyor alüminyum dediğim iddia. şok şok şokk sözlükte neler oluyor? azzzz sonraaa!

devamını gör...

origami sanatında turna kuşunun öneminin nedeni olan hikaye. oldukça hüzünlü.
devamını gör...

mu kıtası, hayali bir kıtadır.
hayali kıta mu, 19.yüzyılın yazarı ve aynı zamanda gezgini olan augustus le plongeon'un iddiasına göre büyük okyanusta, 14 bin yıl önce batarak yok olmuştur. aynı zamanda yine le plongeonun iddiasına göre mezoamerika ve antik mısır toplumlarının ataları mu kıtasında yaşamıştır.

mu kıtası teorisini güçlendiren bir diğer isim james churchward olmuştur. kendisinin iddiası da mu kıtasının büyük okyanusta değil pasifik okyanusunda bulunmasıdır. bu iddialara ilişkin james churchward "kayıp kıta mu" adlı kitabında hayali kıta mu'ya ilişkin bir hayali harita ortaya koymuştur.
(link:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel :buradan)

sinan meydan'ın kaleme aldığı "atatürk ve kayıp kıta mu" kitabından referansla atatürk'ün de çalışmalarının bulunduğu kıtadır bu hayali kıta.
atatürk'ün de araştırdığı teoriye göre türkler, bir doğal afet sonucu pasifik okyanusunda karanlık sulara gömülen kayıp kıta mu'dan orta asya'ya göç etmişlerdir.
devamını gör...

özellikle bugün sabah, epey güzel, güncel konularda başlıklar vardı sözlükte.
buna mukabil, güzel entryler, yorumlar okudum, kendim de birkaçına aklım erdiğince birşeyler karalamaya çalıştım .

ama şimdi, tam da bu aralar sözlük yine tabiri yerindeyse cacık oldu.

ne okunacak bir başlık? ne yazılacak bir konu var .
birileri yine sahne aldı, okuyup adam gibi yazmak yerine cayır cayır başlık açıyorlar .

herhalde gece uyumayan ergenler uyandılar, mesaiye başladılar diye düşünüyorum.

ve yine herhalde, öğleden sonra burada durmayıp, sinirlerimizi zıplatmamamız gerekecek sanırım...
devamını gör...

maddeleri yaşıyormuş gibi düşünerek cevapladım kaygılarım 2 katına çıktı.
devamını gör...

ya işimiz gücümüz yok onu mu araştırcaz. ne saçma sorular bunlar.
devamını gör...

gitmek,mümkün mü artık?
gitmek, onca yollardan sonra?
yeniden yollara düşmek,
neresi sıla bize?
neresi gurbet...


bu gece hüzün candır ile gitmek üzerine konuşacağız efendim.

sizce nedir gitmek?
ama kafamız nasıl güzel saat 23’te sözlük radyoda!

bekliyoruz sizleri de sohbetimize...
devamını gör...

ben büyüyünce renkli gözlüymüşüm dediğim başlıktır. bildiğiniz onlarca yıl kahverengi gözlü olduğumu sanıyordum. sonrasında ela hatta yeşil gözlü olduğumu öğrendim. güzel hismiş.
devamını gör...

only the strong-laura marling
devamını gör...

gülmenin de iyi gelmediğini içten içe kabullenmiş olabilecek insandır. gereksiz diyaloglara, samimi olmayan 'neyin var?' sorularına maruz kalmamak için gülüyor olabilir.
devamını gör...

hiçbir estetiği olmayan, kırık dökük oluşu apar topar yamalarla gizlenmeye çalışılan; fakat içine girince sanki bina beni değil de, ben binayı taşıyormuşum gibi bir his, çalıştığım bu yer…
aylak aylak oturduğum bu masa, çayım, insan sesleri, telefon sesleri, yazılar, yazıcılar, faxlar, imzalar…
bu, kırtasiye süsü verilmiş bürokratik bir ölüm şeklidir. içeride kaldığınız sürece ölümünüz devam eder.

bu karmaşanın fazlalığı içinde sigaramın eksikliğini duyuyorum. iki kat aşağıda bahçeye açılan kapıdan çıkıyorum.
binanın bahçesi ağaçlarla, otlarla kaplı. bakımsız, fakat doğal olduğu için güzel, seviyorum burayı. karga, güvercin ve serçelere ev sahipliği yapıyor ağaçlar.
iki güvercini özellikle izledim bu sabah sigara molamda. ilk bakışta didişiyorlar sandım. fakat biri diğerini öte'liyormuş meğer. bunu; diğeri ile arasını yaklaşık iki metre açarak başka bir dala konduğunda, uzaklaştırılma cezası verilenin ise güvercin adımlarıyla yavaş yavaş o dala yaklaşmaya çalıştığında anladım. ürkütmemek için verdiği çabayı takdir ettim. fakat eninde sonunda öte’leyenin menziline girecekti. en sonunda öte’leyenin sınırını aşmış olsa gerek, öte’leyen gidip başka bir dala sarıldı…
bu arada, tatlı tatlı esen rüzgar bakımsız çimenleri sağa sola savurup, birinin başını diğerine yaslıyor, el ele tutuşturuyor, bazen bir halk’a olmuşcasına kendiliğinden, bir dansa eşlik ediyordu…
devamını gör...

bir soru.

internet dediğimiz şey aslında, aralarında iletişim sağlanacak bilgisayarların doğru ya da dolaylı yoldan bağlı olduğu bir kablodan ibaret. burada bu bilgisayarlardan bazıları server adı verilen sunucu bilgisayarlar. web sayfaları da bu bilgisayarın hard diskinde bulunan dosyalar. her sunucunun bir ip numarası var, tıpkı tc numarası gibi, bilgisayara özel olan. bilgisayarlar bu ip adresleri ve bunlara verilen özel isimler olan google, facebook gibi isimler aracılığıyla birbirini bulabilir.

evlerde günlük işlerimizde kullandığımız bilgisayarlar sunucu (server) bilgisayarı değil. bunlara client adı veriliyor. bunlar internete doğrudan değil, bir internet servis sağlayıcısı ile bağlı. sunucudan farkları bu. bir siteye gireceğiniz zaman, servis sağlayıcı aracılığıyla sunucu bilgisayara ulaşır ve hard diskindeki dosyalar olan web sitelerine erişim sağlarsınız. internet üzerinden mail yollamak gibi bilgi alışverişleri de benzer şekilde yapılır. hepsi, internet adı verilen kablo ağı üzerinde yolculuk yapan ve bir yerden diğer yere ulaşan bilgilerdir; ister yazı olsun, ister fotoğraf, ister başka bir şey... göndereceğiniz bilgiler packet denen küçük parçalar halinde gider ve orada organize şekilde orijinal halini almak üzere birleştirilir.

basitçe konu böyle. umarım anlatabilmişimdir.

edit: nasıl ortaya çıktığını soruyorsanız, arpanet adında bir proje ile. aslında amaç nükleer bir saldırı esnasında ayakta kalabilecek bir iletişim ağı kurmaktı. bu amaçla proje başındaki kişi, bilgileri parçalar halinde bölüp her yöne olabildiğince hızlı göndermek fikriyle sıvamıştı kolları. şuradan okuyabilirsiniz.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim