köyde hiç yaşamayanların bilemeyeceği şey
teknolojinin olmadığı bir dünyada sadece kendi bilgi ve sezgilerine dayanarak tek başına hayatta kalmak. çocukluğumun bir kısmı köyde geçti. sarımsak ekmeyi de bilirim, mantar toplamayı da, nasıl av tuzagu kurulacağını, kuşların ve tavşanların nasıl yakalanacağını, yakalanan kirpinin nasıl açılmasının sağlanacağını, bitkileri, ağaçları, hangi mevsimde ne bulabileceğimi bilirim.
çocuklar tek başlarına inek ve koyun sürüleriyle hayvan güderler, yönlerini bulmayı öğrenirler. bu sırada toplanan glimşi ( asparagusun karadenizde yerel adı ) ve mantarları nasıl pişireceğini bilir. ırmakta elleriyle balık avlamayı, su bulmayı, su çıkarmayı bilir.
tüfekle çocukluk-ergenlik döneminde gereklilik nedeniyle tanışır, ne zaman kullanması , ne zaman kullanmaması gerektiğini öğrenir. bu silah yanlıların silah kullanması gibi değildir. dağda kurt vardır, ayı vardır.
kendine güvenlidir çoğu köy çocuğu.
okumuş cahillerden daha akıllıdır çoğu zaman. siz onu şivesini aşağılarken o da sizin her şeyi inceltip, kırıtarak konuşmanıza güler. doktorun insan vücudu hakkında ne kadar bilgisi varsa köylünün de doğada tek başına üreterek ve toplayarak yaşamaya dair o kadar bilgisi vardır.
köylerde oda vardır. bu köye gelen konukların kalması içindir. misafirler köy tarafından ağırlanır. köyden kente göçle nüfus azalmıştır, şehre taşınıp şehirli olduk edasında gezen ve bu süreçte muhafazakarlaşanlar nedeniyle yapısı değişmeye başlamıştır. ancak hala yaşlılara, hastalara tüm köy bakar.
ailem covid nedeniyle geçen yık köye döndü. köydekiler her gün gelip o istemese bile işlerine yardım ediyorlar.
şehirli, sözde entellektüel kendi ukalalığında evde hastalansa cesedi ancak 10 gün sonra bulunur, köyde ise bir evden çığlık yükseldiğinde herkes koşar.
bir gün teknoloji çökerse sanırım ayakta kalmayı başarabilenlerin büyük bölümü köylüler olur.
çocuklar tek başlarına inek ve koyun sürüleriyle hayvan güderler, yönlerini bulmayı öğrenirler. bu sırada toplanan glimşi ( asparagusun karadenizde yerel adı ) ve mantarları nasıl pişireceğini bilir. ırmakta elleriyle balık avlamayı, su bulmayı, su çıkarmayı bilir.
tüfekle çocukluk-ergenlik döneminde gereklilik nedeniyle tanışır, ne zaman kullanması , ne zaman kullanmaması gerektiğini öğrenir. bu silah yanlıların silah kullanması gibi değildir. dağda kurt vardır, ayı vardır.
kendine güvenlidir çoğu köy çocuğu.
okumuş cahillerden daha akıllıdır çoğu zaman. siz onu şivesini aşağılarken o da sizin her şeyi inceltip, kırıtarak konuşmanıza güler. doktorun insan vücudu hakkında ne kadar bilgisi varsa köylünün de doğada tek başına üreterek ve toplayarak yaşamaya dair o kadar bilgisi vardır.
köylerde oda vardır. bu köye gelen konukların kalması içindir. misafirler köy tarafından ağırlanır. köyden kente göçle nüfus azalmıştır, şehre taşınıp şehirli olduk edasında gezen ve bu süreçte muhafazakarlaşanlar nedeniyle yapısı değişmeye başlamıştır. ancak hala yaşlılara, hastalara tüm köy bakar.
ailem covid nedeniyle geçen yık köye döndü. köydekiler her gün gelip o istemese bile işlerine yardım ediyorlar.
şehirli, sözde entellektüel kendi ukalalığında evde hastalansa cesedi ancak 10 gün sonra bulunur, köyde ise bir evden çığlık yükseldiğinde herkes koşar.
bir gün teknoloji çökerse sanırım ayakta kalmayı başarabilenlerin büyük bölümü köylüler olur.
devamını gör...
how to train your dragon: the hidden world
2019 yapımı yönetmenliğini dean deblois'in üstlendiği animasyon, çocuk filmi.
berk adası artık hıçkıdık'ın liderliğinde devam etmektedir yaşamına. ejderhalarla içiçe bir yaşam sürüyorlardır. ejderhalarla kurdukları bağlar güçlendikçe başlarına çeşitli felaketler gelmeye başlamıştır. çeşit çeşit düşmanlar edinmişlerdir.
ejderhaları yakalayıp onları öldüren bir ejderha avcısı çıkmıştır şimdide ortaya. ve özellikle gecenin öfkelerini yakalıyor onları yeryüzünden silmeye çalışıyordur.
hıçkıdığa şunları söylemiştir ilk karşılaştıklarında.
'ejderhalar eşit koşullarda özgürce yaşasınlar istiyorsun. bu hastalıklı bir fikir oğlum. tarih bizim üstün bir ırk olduğumuzun ispatıdır. ya senin şu hastalıklı fikirlerin yayılırsa ne olur dersin?'
aklıma bugünün sokak hayvanları için kurulan cümleleri getirmiştir bu cümleler. bir gün sokağa mama döküyorum diye bir kadın onların doğasını bozduğumuzu ima etmişti. ' hangi doğa?' demiştim ben de. 'beton yığını haline getirdiğimiz ne bir ağaç ne bir gölge ne bir avlanacak alan bırakmadığımız doğa mı?' diye eklemiştim. sonra bir yerde tüm sokak hayvanlarının toplanması gerektiğini söylüyorlardı. avrupayı örnek gösteriyorlardı birde orada sokakta bir tane bulamazsın diyorlardı. avrupayı her fırsatta eleştiren canım halkım bir konuda takdir ediyordu ne hoş(!) buna benzer bir sürü cümleler kuruluyor bu canlarla ilgili. kapının önüne bir kap mama koymaktansa onları yok etmeye çalışmak daha işlerine geliyor. sonra biri diyor ki 'ölsün mü dedik efendim barınaklara toplasınlar' . siz hiç bir barınağa gittiniz mi? diyorum. susup kalıyorlar. tam üç barınakta gönüllüyüm ben bir can orada en fazla 1 ay yaşayabiliyor. ya bir hastalık kapıyor ya da diğerleri tarafından öldürülüyor. güçlü olan yine kalıyor 3, 5 ay ama nasıl kalmak. küçücük bir alanda birkaç köpekle bir arada. sadece kendimizin olduğunu zannediyoruz bu dünyanın sadece bize ait sanıyoruz. bizim için yaratılmıştı öyle değil mi bu dünya eşref-i mahluk bizdik ha pardon. işte bu cümleler aklıma bunları getirdi.
şimdi filme gelelim. bu yabancı gecenin gölgesinin peşine düşüyor ve elinden gelen her şeyi yapıyor onu yakalamak için. hıçkıdık ve arkadaşları bırakır mı bu işin peşini? detaylarını izleyin görün derim. film yönetmenin istediği gibi bir üçleme oluyor. filme başlarken zaten bu filmden bir üçleme yapacağını söylemişti.
ve sonu pek dokunaklı. umarım bizim sokak hayvanlarımızında sonu öyle olmaz. hoş ne güzel olur şimdi düşündümde belki biz onlardan mahrum kalırız ama onlar hiç olmazsa hür ve huzurla yaşarlar.
iyi seyirler...
seslendirme ekibi,
hıçkıdık (harun can)
valka (zeynep özden ayyıldız)
gobber (fatih özacun)
astrid (hazal erdal)
südüklü (ahmet taşar)
eret (umut tabak)
tersceviz (suzan acun)
sertceviz (mustafa oral)
balıkayak (ümit erdim)
grimmel (ıtri koşar)
zebella (hakan vanlı)
ragnar the rock (tarkan koç)
çocuk hıçkıdık (cem mürşitpınar)
berk adası artık hıçkıdık'ın liderliğinde devam etmektedir yaşamına. ejderhalarla içiçe bir yaşam sürüyorlardır. ejderhalarla kurdukları bağlar güçlendikçe başlarına çeşitli felaketler gelmeye başlamıştır. çeşit çeşit düşmanlar edinmişlerdir.
ejderhaları yakalayıp onları öldüren bir ejderha avcısı çıkmıştır şimdide ortaya. ve özellikle gecenin öfkelerini yakalıyor onları yeryüzünden silmeye çalışıyordur.
hıçkıdığa şunları söylemiştir ilk karşılaştıklarında.
'ejderhalar eşit koşullarda özgürce yaşasınlar istiyorsun. bu hastalıklı bir fikir oğlum. tarih bizim üstün bir ırk olduğumuzun ispatıdır. ya senin şu hastalıklı fikirlerin yayılırsa ne olur dersin?'
aklıma bugünün sokak hayvanları için kurulan cümleleri getirmiştir bu cümleler. bir gün sokağa mama döküyorum diye bir kadın onların doğasını bozduğumuzu ima etmişti. ' hangi doğa?' demiştim ben de. 'beton yığını haline getirdiğimiz ne bir ağaç ne bir gölge ne bir avlanacak alan bırakmadığımız doğa mı?' diye eklemiştim. sonra bir yerde tüm sokak hayvanlarının toplanması gerektiğini söylüyorlardı. avrupayı örnek gösteriyorlardı birde orada sokakta bir tane bulamazsın diyorlardı. avrupayı her fırsatta eleştiren canım halkım bir konuda takdir ediyordu ne hoş(!) buna benzer bir sürü cümleler kuruluyor bu canlarla ilgili. kapının önüne bir kap mama koymaktansa onları yok etmeye çalışmak daha işlerine geliyor. sonra biri diyor ki 'ölsün mü dedik efendim barınaklara toplasınlar' . siz hiç bir barınağa gittiniz mi? diyorum. susup kalıyorlar. tam üç barınakta gönüllüyüm ben bir can orada en fazla 1 ay yaşayabiliyor. ya bir hastalık kapıyor ya da diğerleri tarafından öldürülüyor. güçlü olan yine kalıyor 3, 5 ay ama nasıl kalmak. küçücük bir alanda birkaç köpekle bir arada. sadece kendimizin olduğunu zannediyoruz bu dünyanın sadece bize ait sanıyoruz. bizim için yaratılmıştı öyle değil mi bu dünya eşref-i mahluk bizdik ha pardon. işte bu cümleler aklıma bunları getirdi.
şimdi filme gelelim. bu yabancı gecenin gölgesinin peşine düşüyor ve elinden gelen her şeyi yapıyor onu yakalamak için. hıçkıdık ve arkadaşları bırakır mı bu işin peşini? detaylarını izleyin görün derim. film yönetmenin istediği gibi bir üçleme oluyor. filme başlarken zaten bu filmden bir üçleme yapacağını söylemişti.
ve sonu pek dokunaklı. umarım bizim sokak hayvanlarımızında sonu öyle olmaz. hoş ne güzel olur şimdi düşündümde belki biz onlardan mahrum kalırız ama onlar hiç olmazsa hür ve huzurla yaşarlar.
iyi seyirler...
seslendirme ekibi,
hıçkıdık (harun can)
valka (zeynep özden ayyıldız)
gobber (fatih özacun)
astrid (hazal erdal)
südüklü (ahmet taşar)
eret (umut tabak)
tersceviz (suzan acun)
sertceviz (mustafa oral)
balıkayak (ümit erdim)
grimmel (ıtri koşar)
zebella (hakan vanlı)
ragnar the rock (tarkan koç)
çocuk hıçkıdık (cem mürşitpınar)
devamını gör...
değersizlik hissi
çoğu işverenin çalışanına belli etmekten çekinmediği.
devamını gör...
hesap silme seçeneği
bir işlem nasıl yapıldıysa o şekilde bozulur. dolayısı ile üye olmak için nasıl bir form dolduruluyorsa, bir "üyelikten ayrılma formu" da olmalı, e-posta kontrolü ile hesap silme seçeneğine izin verilmelidir.
işbu konuda "yeni bir oluşum" olmaktan sebep, kafa sözlük yazar kaybetmek istemiyordur ancak insanları zorla içeride tutmak "acizlik" alametidir. o nedenle o ünlü deyişi bırakayım. arif olan anlar zaten: "laissez-faire, laissez-passer!" (bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler!)
işbu konuda "yeni bir oluşum" olmaktan sebep, kafa sözlük yazar kaybetmek istemiyordur ancak insanları zorla içeride tutmak "acizlik" alametidir. o nedenle o ünlü deyişi bırakayım. arif olan anlar zaten: "laissez-faire, laissez-passer!" (bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler!)
devamını gör...
srebrenitsa katliamı
avrupalılara güvenmemeniz gerektiğini size öğreten tarihi olay.
devamını gör...
klasik dikotomi
klasik (liberal) iktisatçılar göre para yansızdır diğer bir deyişle nötrdür. para ekonomik ilişkilerin üzerini örten adeta bir peçedir. asıl olan malla malın değişimidir (trampa ekonomisi). dolayısıyla para bu değişime aracılık etmektedir. bu yüzden parasal ilişkiler reel ilişkileri etkilemez. bu duruma klasik diktomi ya da ikiye bölünmüşlük adı verilir. klasik, piyasa yanlısı, iktisatçılara göre para yalnızca işlem (mübadele) güdüsüyle talep edilmektedir.
devamını gör...
r yapmak
geri vites
devamını gör...
malena
bir monica belluci klasiğidir.
film, güzelliğin aslında sadece arzulanabilir olduğunda, hayranlık oluşturduğunda insanı da güzelleştirebileceğine dair en güzel örnektir. bu yüzden ask ve sanat, insanın kendini güzelleştirebilecegi en güzel hediyesidir yaşamın bize.
eminim izleyen her kadın filmin en az bir sahnesinde hayal etmiştir; malena gibi kasabanın meydanında yürümeyi.
film, güzelliğin aslında sadece arzulanabilir olduğunda, hayranlık oluşturduğunda insanı da güzelleştirebileceğine dair en güzel örnektir. bu yüzden ask ve sanat, insanın kendini güzelleştirebilecegi en güzel hediyesidir yaşamın bize.
eminim izleyen her kadın filmin en az bir sahnesinde hayal etmiştir; malena gibi kasabanın meydanında yürümeyi.
devamını gör...
yazarların şu an yapmak istedikleri şey
müzik dinleyerek deniz kenarında yalnız başıma yürümek. buna çok ihtiyacım var.
devamını gör...
pi sayısı
herhangi bir şeyi herhangi bir şeye bölerek tam olarak pi sayısını elde edemezsiniz çünkü pi sayısının rasyonel sayılarla tam olarak ifade edilebilen bir değeri yoktur. kendisi irrasyonel bir sayıdır, değeri de pi'dir.
devamını gör...
eşeğin aklına karpuz kabuğu sokmak
o kişi o işi yapmayacaksa da buna vesile olmak.
devamını gör...
mızıkçı
kazanamayacağını anladığı bir oyuna son anda yeni yeni kurallar koymaya çalışan kişiye denir.
devamını gör...
yazarların en sevdiği geçiştirme sözcüğü
"cv'niz ileride oluşabilecek farklı pozisyonlarımızda değerlendirmek üzere veri tabanımıza kaydedilmiştir. ilginize teşekkür ederiz."
ik'cılar olarak, mecburen kullanmak durumunda kaldığımız yuvarlak cümlelerden biri.
ik'cılar olarak, mecburen kullanmak durumunda kaldığımız yuvarlak cümlelerden biri.
devamını gör...
neptün
güneş'e olan uzaklık bakımından 8. sırada bulunan ve gözlemlerle değil matematiksel hesaplarla keşfedilen ilk gezegen.
neptün'ün keşfi, uranüs'ün keşfinden sonra gerçekleşti. uranüs'ün yörüngesini uzun süre izleyen bilim insanları, bu yörüngenin birtakım garipliklere sahne olduğunu fark etti. uranüs, izlemesi gereken yörüngeyi tam olarak izlemiyordu ve astronomide tedirginlik etkisi dediğimiz birtakım gelgitlere sahne oluyordu. hatta olması gerekn yörünge ile gözlenen yörünge arasındaki büyük fark, astronomların bir süre newton mekaniğinin doğruluğundan bile şüphe etmesine neden olmuştu.
birbirinden bağımsız olarak farklı ülkelerde çalışan astronomlar, uranüs'ün yörüngesindeki garipliklerin, o bölgede bulunan başka bir gezegenin kütle çekim etkisinden kaynaklanabileceği fikrini ileri sürdüler. bunun üzerine yapılan bazı gözlemler sonucunda orada gerçekten de bir gezegenin varlığı tespit edildi.
neptün'ün atmosferinde bulunan elementler, yüksek oranda (yaklaşık %80) hidrojen, (%18 civarında) helyum ve başta metan olmak üzere diğer elementler şeklinde sıralanabilir. gezegenin mavi renginin nedeni, atmosferindeki metandır.
atmosfer sıcaklığı, hemen hemen uranüs'ün atmosfer sıcaklığıyla aynıdır (yaklaşık -220 derece). ancak neptün'ün güneş'e olan uzaklığı, uranüs'ün uzaklığından fazla olduğundan, neptün'ün daha soğuk olması beklenir. fark görülmemesinin nedeni, netptün'ün iç enerjisinin uranüs'e kıyasla daha fazla olmasıdır.
gezegen üzerinde bulut yapıları gözlenir. hatta tıpkı jüpiter üzerindeki büyük kırmızı leke benzeri bir büyük kara lekesi bulunur. bu yapılar birbiriyle benzerlik gösteren ve hava akımları nedeniyle ortaya çıkan atmosferik olaylardır.
neptün gaz devlerinden biridir. tıpkı satürn gibi halkalı bir gezegendir. ancak neptün'ün halkaları güneş ışığını çok fazla yansıtmadığından, bunları doğrudan görmek zordur. gezegenin 14 uydusu bulunur.
neptün, güneş'e olan mesafesi nedeniyle, onun etrafındaki 1 tam turunu yaklaşık 165 dünya yılında tamamlar. bu nedenle gezegen üzerindeki herhangi bir mevsimin süresi 40 yıldan biraz daha uzundur.

görselin kaynağı
neptün'ün keşfi, uranüs'ün keşfinden sonra gerçekleşti. uranüs'ün yörüngesini uzun süre izleyen bilim insanları, bu yörüngenin birtakım garipliklere sahne olduğunu fark etti. uranüs, izlemesi gereken yörüngeyi tam olarak izlemiyordu ve astronomide tedirginlik etkisi dediğimiz birtakım gelgitlere sahne oluyordu. hatta olması gerekn yörünge ile gözlenen yörünge arasındaki büyük fark, astronomların bir süre newton mekaniğinin doğruluğundan bile şüphe etmesine neden olmuştu.
birbirinden bağımsız olarak farklı ülkelerde çalışan astronomlar, uranüs'ün yörüngesindeki garipliklerin, o bölgede bulunan başka bir gezegenin kütle çekim etkisinden kaynaklanabileceği fikrini ileri sürdüler. bunun üzerine yapılan bazı gözlemler sonucunda orada gerçekten de bir gezegenin varlığı tespit edildi.
neptün'ün atmosferinde bulunan elementler, yüksek oranda (yaklaşık %80) hidrojen, (%18 civarında) helyum ve başta metan olmak üzere diğer elementler şeklinde sıralanabilir. gezegenin mavi renginin nedeni, atmosferindeki metandır.
atmosfer sıcaklığı, hemen hemen uranüs'ün atmosfer sıcaklığıyla aynıdır (yaklaşık -220 derece). ancak neptün'ün güneş'e olan uzaklığı, uranüs'ün uzaklığından fazla olduğundan, neptün'ün daha soğuk olması beklenir. fark görülmemesinin nedeni, netptün'ün iç enerjisinin uranüs'e kıyasla daha fazla olmasıdır.
gezegen üzerinde bulut yapıları gözlenir. hatta tıpkı jüpiter üzerindeki büyük kırmızı leke benzeri bir büyük kara lekesi bulunur. bu yapılar birbiriyle benzerlik gösteren ve hava akımları nedeniyle ortaya çıkan atmosferik olaylardır.
neptün gaz devlerinden biridir. tıpkı satürn gibi halkalı bir gezegendir. ancak neptün'ün halkaları güneş ışığını çok fazla yansıtmadığından, bunları doğrudan görmek zordur. gezegenin 14 uydusu bulunur.
neptün, güneş'e olan mesafesi nedeniyle, onun etrafındaki 1 tam turunu yaklaşık 165 dünya yılında tamamlar. bu nedenle gezegen üzerindeki herhangi bir mevsimin süresi 40 yıldan biraz daha uzundur.

görselin kaynağı
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının meslekleri
çalışamıyor henüz öğrenci ama başaracak.
devamını gör...
normal sözlük çocuk korosu
ben yine kaçırdım.
sürekli başlığa bakmıyorum ki. mesaj atsanız keşke...*
sürekli başlığa bakmıyorum ki. mesaj atsanız keşke...*
devamını gör...
dilde sadeleşme çabaları
1 aralık 1928'de arap alfabesinden vazgeçilip latin harfleri kabul edilmiştir, çünkü arapça, türkçe kelimeleri yazmak için uygun değildi ve o dönem ne yazık ki birçok arapça sözcük halk tarafından kullanılıp türkçe kelimeler geri plana atılıyordu. türkçe kelimelerin daha sık kullanımı, okuma yazma oranının artması için yeni bir alfabe gerekliydi ve latin alfabesi türkçe'nin yapısına daha uygundu.
tabii ki yeni bir alfabeye geçilse de alışkanlıklardan kurtulmak zahmet gerektiren ve hemen gerçekleşmeyen bir durumdu. bu yüzden 1932'de türk dil kurumu kuruldu ve amacı ''türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek'' olarak kayda geçti. yani amaç, türkçeyi, farsça, arapça unsurlardan kurtarmaktı.
1930'lardaki dilde sadeleşme çabalarını daha yakından görebilmek için o yıl yayınlanan bazı gazeteleri incelemiştim ve dikkatimi çeken bazı kısımları paylaşmak istiyorum:
son posta, 27 eylül 1932 tarihli gazete'de ''türk dilinin hakir kalmasına müsaade etmeyeceğiz!'' adlı başlıkta dil inkılâbından bahsedilmekle birlikte okurlara öz türkçe maniler de paylaşılmış. ayrıca, ''on altıncı asırdayız. osmanlı padişahları ecnebi kanile bulaşa bulaşa türklükten çıkmışlardır, türkleri hakir görmeye başlamışlardır'' sözlerinin ardından ''fakat artık bu bilmiştir, saray yıkıldığı gibi saray lisanı da yıkılacaktır!'' vurgusu yapılmış. yani türk dil kurumunun da desteğiyle öz türkçeyi ortaya çıkarıp yabancı dillerin etkisini en aza indirmek için büyük bir çaba gösterileceği ve bunun gerekliliğinden, saray lisanı olan arapçanın artık kullanılmayacağından bahsedilmiş. bunun başarılacağına dair büyük bir inanç hâkimmiş o dönemlerde.
10 ağustos 1934 türkdili gazetesi'ni incelediğimde ise ''mütehassıs, tetkikat, tesviye'' gibi kökeni arapçaya dayanan kelimeler radarıma takıldı. cümlelerin asla anlaşılmayacak bir şekilde yazıldığını düşünmüyorum. dilde tam anlamıyla sadeliğe ulaşılamasa da bir anda dile yerleşmiş şeyleri kaldırmak zordur, yani dilde sadeleşme çabası görülüyor fakat tam anlamıyla başarılı olunduğunu söylemek güç.
not: gazeteleri incelerken bu siteden yararlandım. tanımım ve incelemem ise tamamen bana aittir.
tabii ki yeni bir alfabeye geçilse de alışkanlıklardan kurtulmak zahmet gerektiren ve hemen gerçekleşmeyen bir durumdu. bu yüzden 1932'de türk dil kurumu kuruldu ve amacı ''türk dilinin öz güzelliğini ve zenginliğini meydana çıkarmak, onu yeryüzü dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek'' olarak kayda geçti. yani amaç, türkçeyi, farsça, arapça unsurlardan kurtarmaktı.
1930'lardaki dilde sadeleşme çabalarını daha yakından görebilmek için o yıl yayınlanan bazı gazeteleri incelemiştim ve dikkatimi çeken bazı kısımları paylaşmak istiyorum:
son posta, 27 eylül 1932 tarihli gazete'de ''türk dilinin hakir kalmasına müsaade etmeyeceğiz!'' adlı başlıkta dil inkılâbından bahsedilmekle birlikte okurlara öz türkçe maniler de paylaşılmış. ayrıca, ''on altıncı asırdayız. osmanlı padişahları ecnebi kanile bulaşa bulaşa türklükten çıkmışlardır, türkleri hakir görmeye başlamışlardır'' sözlerinin ardından ''fakat artık bu bilmiştir, saray yıkıldığı gibi saray lisanı da yıkılacaktır!'' vurgusu yapılmış. yani türk dil kurumunun da desteğiyle öz türkçeyi ortaya çıkarıp yabancı dillerin etkisini en aza indirmek için büyük bir çaba gösterileceği ve bunun gerekliliğinden, saray lisanı olan arapçanın artık kullanılmayacağından bahsedilmiş. bunun başarılacağına dair büyük bir inanç hâkimmiş o dönemlerde.
10 ağustos 1934 türkdili gazetesi'ni incelediğimde ise ''mütehassıs, tetkikat, tesviye'' gibi kökeni arapçaya dayanan kelimeler radarıma takıldı. cümlelerin asla anlaşılmayacak bir şekilde yazıldığını düşünmüyorum. dilde tam anlamıyla sadeliğe ulaşılamasa da bir anda dile yerleşmiş şeyleri kaldırmak zordur, yani dilde sadeleşme çabası görülüyor fakat tam anlamıyla başarılı olunduğunu söylemek güç.
not: gazeteleri incelerken bu siteden yararlandım. tanımım ve incelemem ise tamamen bana aittir.
devamını gör...


