saçma sapan iltifatlar
başka bir başlığa yazmıştım ama buraya da uyuyor. biri bana demişti ki erkek olsan çok yakışıklı olurdun. dedim ki tmm.
devamını gör...
youtube'dan tüm videolara reklam koyma kararı
bilgisayar için adguard
telefon için opera browser
televizyon için ise telefondan ekran paylaşımı.
bu şekilde yıllardır reklam musibetini görmüyorum.
telefon için opera browser
televizyon için ise telefondan ekran paylaşımı.
bu şekilde yıllardır reklam musibetini görmüyorum.
devamını gör...
türkiye'de eğitim sisteminin başarısız olma nedenleri
(1) neredeyse her milli eğitim bakanı değişikliğinde milli eğitimde reform adı altında köklü değişiklikler yapılması, bir önce yapılan değişikliklerin sonuçlarını görmeden yeni bir sistemin "şakkadanak" hayata geçirilmesi.
(2) türkiye’deki öğretmenlerin moralinin düşük, (uluslararası) ortalamanın altında olması.
(3) öğretmenlerin içeriğe, yönetime katılımının zayıf olması. (pisa verilerine göre öğretmenlerin özerkliğinde sonuncuyuz.)
(4) çocukların evlerinde de çoğu zaman zengin öğrenme kaynaklarının olmaması. (bir başka deyişle ab ülkeleri arasında, ailenin sosyo ekonomik statüsünden, kullandığı kelime haznesine, gelir ve mesleğine kadar pek çok başlıkta sonuncu sırada olmamız. pisa’ya katılan öğrencilerin verdiği cevaplara göre türkiye’de evinde 100'den fazla kitap olan öğrencilerin oranı yüzde 18. evlerin yarısından fazlasında 25’ten az kitap var. bunun başarıya etkisini rakamlar kanıtlıyor. evinde 10 kitap olan öğrenciler evlerinde 200 kitap olanlara göre fende 87, matematikte 108 puan daha düşük başarı gösteriyor. 108 puan farkı demek iki buçuk öğrenme yılı geride olmak demek. tatillerde veya okul dışı zamanlarda kitap okuyan, müzeleri gezen, deneyler yapan, yaz okullarına katılan çocuklar öğrendiklerini bir sonraki yıla taşıyor ve daha başarılı oluyor.)
(5) yapılan son reformlarda eleştirel düşünme, problem çözme, yaratıcı düşünme gibi becerilerin kazandırılacağı bir müfredat oluşturulmasına rağmen bunun kağıt üzerinde kalması, hayata geçirilememesi.
(6) her okulun şartlarının eşit olmaması. örneğin, kimi okullarda sınıflar kalabalık kimilerinde daha az öğrenci olması. (yine pisa verilerinden kıyaslama yapacak olursak, türkiye’de 15 yaşındaki öğrencilerin okuduğu okullarda ortalama sınıf mevcudu 44 kişi. avrupa’da en kalabalık sınıflar bizde. finlandiya’da sınıflar 20 kişilik. ab ortalaması 25. öğretmen başına düşen öğrenci sayısı arttıkça başarı düşüyor. müfredatın uygulanamamasında okullarda kaynak eksikliği sorunun da payı var. deney gereçleri, kütüphane çok eksik. okulların kütüphanesi pek çok şeyin göstergesidir oysa. pisa‘ya katılan öğrencilerin okuduğu okullarda 5 binin üzerinde kitabı olan kütüphane oranı yüzde bir. güney kore’de bu oran yüzde 92. pisa’da fen ve matematikte başarı sıralamasında ilk üçte olan singapur’da ise bu oran yüzde 77.)
(7) üniversiteye girişte uygulanan sınav sistemimizin (test) bu başarısızlıkta çok etkili olması. (örneğin pisa sadece çoktan seçmeli test olsa türkiye oecd ortalamasını yakalardı. türkiye'de çocuklar test çözmeyi biliyor. ancak test, bildiğini tekrarlama üzerine. bir anlamda biz hafızayı ölçüyoruz. bilgiyi kullanmayı, sentez yapmayı, olmayan bir şeyi ortaya koymayı ölçmüyoruz. liseye ve üniversiteye geçişte de sınavlar olacaktır, bu kaçınılmazdır. ancak sorun, sınavların niteliğidir. koyduğunuz sınav sistemi eğitim sistemini mıknatıs gibi oraya çeker. yani siz test yöntemi ile ortaya ezber sorular koyarsanız, eğitim ezbere olur. bizim sınavlarımız hayal gücünü, vizyonunu, deney yapma becerisini ölçmeyen sınavlar. çocuklara sınavlarda google’dan bulacakları ve daha sonra da unutacakları şeyler soruluyor.)
(8) okul öncesi eğitime katılımda yüksek bir oran yakalanamamış olması. (pisa’ya katılan öğrencilerin yüzde 29’u okul öncesi eğitim almış. okul öncesi eğitim alan ve almayan öğrenciler arasında 60 puanlık fark var. yani okul öncesi eğitim alanlar 60 puan daha fazla almış sınavlarda. okul öncesi eğitim alan öğrenci her zaman pek çok anlamda daha önde oluyor.)
(9) dünyada yeni bir ekonomik düzen kurulmuş olması ve adına "bilgi ekonomisi" denen bu düzende artık doğal kaynaklar, tarımsal kaynaklar, jeopolitik kaynaklar kadar önemli olan başka bir girdinin de "yüksek beceri seviyesine sahip bireyler" olması. (hayal gücü yüksek, muhakeme kabiliyetine sahip, analiz ve sentez yapabilen ve yeni fikir ve düşünceleri ortaya koyan bireyler bu yeni ekonominin taşıyıcıları olarak görünmesi.)
(10) türkiye'nin fen ve matematikte pisa'da çuvallamasının üzerine düşünülüyor olunsa bile çözüm üretil(e)memesi, üretilse bile hayata geçiril(e)memesi. (okul öncesinden itibaren yaparak, proje bazlı öğrenme, yazın deneylerle uğraşacakları ortamlar sunmak lazım. aslında sorun çözüm bulmak değil. çözümü hayata geçirme noktası. burada da en somut söylenebilecek şey reform yapma şeklini değiştirmek gerektiği. "içeriğe şunu koyayım" demenin anlamı yok. zaten bunlar denenmiş ve içeriğe konmuş. uygulamada neden olmuyor, niye başarı sağlanamıyor buna bakmalıdır.)
(11) ilköğretimde sınıfta kalmanın kaldırılmış olması.
(12) toplam eğitim-öğretim sürecinin sonunda öğrencinin temel düzeyde bile olsa yabancı dil bilgisine hakim olmamasına rağmen mezun olması. (bkz: öğrenciye 12 yılda ingilizce öğretemeyen sistem)
(13) branş öğretmenlerinin alanlarında yetersizlikleri (bkz: ingilizce bilmeyen ingilizce öğretmenim oldu). örneğin, ösym tarafından açıklanan 2017 yılında yapılan öğretmenlik alan bilgisi testi (öabt) raporuna göre bu sınavda her bölüm için adaylara alanlarında 50’şer soru yöneltilmiş ancak türkçe öğretmenliği testinde iki soru iptal edildiği için bu testin ortalaması 48 soru üzerinden hesaplanmıştır. buna göre testlerde en düşük başarı 11.82 ortalamayla fen bilimleri/fen ve teknoloji öğretmenliğinde, en yüksek ortalama ise 34.88 ile psikolojik danışma ve rehberlik öğretmenliğinde gerçekleşmiştir. sosyal bilgiler, tarih, coğrafya, biyoloji, ingilizce ile sınıf öğretmenliği alan testlerinde hesaplanan ortalama değerleri 21 ile 25 arasında değişmiştir. türkçe, din kültürü ve ahlak bilgisi, psikolojik danışma ve rehberlik ile okul öncesi öğretmenlikleri alan testlerinin ortalama değerleri ise, 25’in üzerinde çıkmıştır. daha açık bir ifade ile öabt'ye giren fen bilimleri öğretmen adaylarının kendilerine yöneltilen soruların yaklaşık yüzde 80'ini bilmediği; sosyal bilgiler, tarih, coğrafya, biyoloji, ingilizce ile sınıf öğretmenliği alan testlerinde hesaplanan ortalama değerleri 21 ile 25 arasında değişmesi nedeniyle bu alanlardaki öğretmen adaylarının da alanlarının yüzde 75'ine hakim olmadığı/bilmediği öne sürülebilecektir.
ezcümle, son 18 yıllık kesintisiz tek parti iktidarında bile toplam 6 kez milli eğitim bakanı değişikliğinin yapıldığı , gelen her yeni bakanın reformlar yapmak üzere kolları sıvadığı göz önünde bulundurulursa "neden başarısızız?" sorusu üzerine düşünmek için daha çok nedenimiz olduğu görülecektir.
not: söz konusu maddeler zaman içinde güncellenecek ve yeni maddeler eklenecektir.
(2) türkiye’deki öğretmenlerin moralinin düşük, (uluslararası) ortalamanın altında olması.
(3) öğretmenlerin içeriğe, yönetime katılımının zayıf olması. (pisa verilerine göre öğretmenlerin özerkliğinde sonuncuyuz.)
(4) çocukların evlerinde de çoğu zaman zengin öğrenme kaynaklarının olmaması. (bir başka deyişle ab ülkeleri arasında, ailenin sosyo ekonomik statüsünden, kullandığı kelime haznesine, gelir ve mesleğine kadar pek çok başlıkta sonuncu sırada olmamız. pisa’ya katılan öğrencilerin verdiği cevaplara göre türkiye’de evinde 100'den fazla kitap olan öğrencilerin oranı yüzde 18. evlerin yarısından fazlasında 25’ten az kitap var. bunun başarıya etkisini rakamlar kanıtlıyor. evinde 10 kitap olan öğrenciler evlerinde 200 kitap olanlara göre fende 87, matematikte 108 puan daha düşük başarı gösteriyor. 108 puan farkı demek iki buçuk öğrenme yılı geride olmak demek. tatillerde veya okul dışı zamanlarda kitap okuyan, müzeleri gezen, deneyler yapan, yaz okullarına katılan çocuklar öğrendiklerini bir sonraki yıla taşıyor ve daha başarılı oluyor.)
(5) yapılan son reformlarda eleştirel düşünme, problem çözme, yaratıcı düşünme gibi becerilerin kazandırılacağı bir müfredat oluşturulmasına rağmen bunun kağıt üzerinde kalması, hayata geçirilememesi.
(6) her okulun şartlarının eşit olmaması. örneğin, kimi okullarda sınıflar kalabalık kimilerinde daha az öğrenci olması. (yine pisa verilerinden kıyaslama yapacak olursak, türkiye’de 15 yaşındaki öğrencilerin okuduğu okullarda ortalama sınıf mevcudu 44 kişi. avrupa’da en kalabalık sınıflar bizde. finlandiya’da sınıflar 20 kişilik. ab ortalaması 25. öğretmen başına düşen öğrenci sayısı arttıkça başarı düşüyor. müfredatın uygulanamamasında okullarda kaynak eksikliği sorunun da payı var. deney gereçleri, kütüphane çok eksik. okulların kütüphanesi pek çok şeyin göstergesidir oysa. pisa‘ya katılan öğrencilerin okuduğu okullarda 5 binin üzerinde kitabı olan kütüphane oranı yüzde bir. güney kore’de bu oran yüzde 92. pisa’da fen ve matematikte başarı sıralamasında ilk üçte olan singapur’da ise bu oran yüzde 77.)
(7) üniversiteye girişte uygulanan sınav sistemimizin (test) bu başarısızlıkta çok etkili olması. (örneğin pisa sadece çoktan seçmeli test olsa türkiye oecd ortalamasını yakalardı. türkiye'de çocuklar test çözmeyi biliyor. ancak test, bildiğini tekrarlama üzerine. bir anlamda biz hafızayı ölçüyoruz. bilgiyi kullanmayı, sentez yapmayı, olmayan bir şeyi ortaya koymayı ölçmüyoruz. liseye ve üniversiteye geçişte de sınavlar olacaktır, bu kaçınılmazdır. ancak sorun, sınavların niteliğidir. koyduğunuz sınav sistemi eğitim sistemini mıknatıs gibi oraya çeker. yani siz test yöntemi ile ortaya ezber sorular koyarsanız, eğitim ezbere olur. bizim sınavlarımız hayal gücünü, vizyonunu, deney yapma becerisini ölçmeyen sınavlar. çocuklara sınavlarda google’dan bulacakları ve daha sonra da unutacakları şeyler soruluyor.)
(8) okul öncesi eğitime katılımda yüksek bir oran yakalanamamış olması. (pisa’ya katılan öğrencilerin yüzde 29’u okul öncesi eğitim almış. okul öncesi eğitim alan ve almayan öğrenciler arasında 60 puanlık fark var. yani okul öncesi eğitim alanlar 60 puan daha fazla almış sınavlarda. okul öncesi eğitim alan öğrenci her zaman pek çok anlamda daha önde oluyor.)
(9) dünyada yeni bir ekonomik düzen kurulmuş olması ve adına "bilgi ekonomisi" denen bu düzende artık doğal kaynaklar, tarımsal kaynaklar, jeopolitik kaynaklar kadar önemli olan başka bir girdinin de "yüksek beceri seviyesine sahip bireyler" olması. (hayal gücü yüksek, muhakeme kabiliyetine sahip, analiz ve sentez yapabilen ve yeni fikir ve düşünceleri ortaya koyan bireyler bu yeni ekonominin taşıyıcıları olarak görünmesi.)
(10) türkiye'nin fen ve matematikte pisa'da çuvallamasının üzerine düşünülüyor olunsa bile çözüm üretil(e)memesi, üretilse bile hayata geçiril(e)memesi. (okul öncesinden itibaren yaparak, proje bazlı öğrenme, yazın deneylerle uğraşacakları ortamlar sunmak lazım. aslında sorun çözüm bulmak değil. çözümü hayata geçirme noktası. burada da en somut söylenebilecek şey reform yapma şeklini değiştirmek gerektiği. "içeriğe şunu koyayım" demenin anlamı yok. zaten bunlar denenmiş ve içeriğe konmuş. uygulamada neden olmuyor, niye başarı sağlanamıyor buna bakmalıdır.)
(11) ilköğretimde sınıfta kalmanın kaldırılmış olması.
(12) toplam eğitim-öğretim sürecinin sonunda öğrencinin temel düzeyde bile olsa yabancı dil bilgisine hakim olmamasına rağmen mezun olması. (bkz: öğrenciye 12 yılda ingilizce öğretemeyen sistem)
(13) branş öğretmenlerinin alanlarında yetersizlikleri (bkz: ingilizce bilmeyen ingilizce öğretmenim oldu). örneğin, ösym tarafından açıklanan 2017 yılında yapılan öğretmenlik alan bilgisi testi (öabt) raporuna göre bu sınavda her bölüm için adaylara alanlarında 50’şer soru yöneltilmiş ancak türkçe öğretmenliği testinde iki soru iptal edildiği için bu testin ortalaması 48 soru üzerinden hesaplanmıştır. buna göre testlerde en düşük başarı 11.82 ortalamayla fen bilimleri/fen ve teknoloji öğretmenliğinde, en yüksek ortalama ise 34.88 ile psikolojik danışma ve rehberlik öğretmenliğinde gerçekleşmiştir. sosyal bilgiler, tarih, coğrafya, biyoloji, ingilizce ile sınıf öğretmenliği alan testlerinde hesaplanan ortalama değerleri 21 ile 25 arasında değişmiştir. türkçe, din kültürü ve ahlak bilgisi, psikolojik danışma ve rehberlik ile okul öncesi öğretmenlikleri alan testlerinin ortalama değerleri ise, 25’in üzerinde çıkmıştır. daha açık bir ifade ile öabt'ye giren fen bilimleri öğretmen adaylarının kendilerine yöneltilen soruların yaklaşık yüzde 80'ini bilmediği; sosyal bilgiler, tarih, coğrafya, biyoloji, ingilizce ile sınıf öğretmenliği alan testlerinde hesaplanan ortalama değerleri 21 ile 25 arasında değişmesi nedeniyle bu alanlardaki öğretmen adaylarının da alanlarının yüzde 75'ine hakim olmadığı/bilmediği öne sürülebilecektir.
ezcümle, son 18 yıllık kesintisiz tek parti iktidarında bile toplam 6 kez milli eğitim bakanı değişikliğinin yapıldığı , gelen her yeni bakanın reformlar yapmak üzere kolları sıvadığı göz önünde bulundurulursa "neden başarısızız?" sorusu üzerine düşünmek için daha çok nedenimiz olduğu görülecektir.
not: söz konusu maddeler zaman içinde güncellenecek ve yeni maddeler eklenecektir.
devamını gör...
son feci bisiklet
kendisine aşık eden müzik grubudur. daha önce girilmiş tanımlardan anladığım kadarıyla "uyku" çok revaçta olmasa da anlamına en çok bayıldığım şarkılarından bir tanesidir. hepsini sıralayamayacak olsam da listeme sabah kahvesi tadında pazar ve ertesi'ni ve kendimi bir gençlik dizisinde gibi hissetmeme sebep olan elektrot'u da ekleyebilirim.
devamını gör...
sözlük yazarlarının yetenekli olduğu konular
aklınıza gelen her şeyi çok güzel ertelerim. aslında bu başlığı dün gördüm ama yazması bu güne kaldı.
devamını gör...
yazarların telefon zil sesi melodileri
keman violin trimmed.
devamını gör...
tsukumogami
japonlar bir eşyanın yüz yılı devirmesiyle birlikte ruhani özellikler kazanacağına inanıyorlarmış. genel olarak bu arkadaşlar iyi özelliklere sahiplermiş fakat kendisine kötü davranılan, kırılan, bir köşeye atılan eşyaların âraz çıkarma potansiyeli varmış. yani eşya deyip geçmemek lazım. içinde biriktiriyor. dile kolay 100 sene boyunca yaptıklarınızı hafızaya kaydediyor. bir yerden sonra da bardak taşıyor ve gelsin ''intikam soğuk yenen bir yemektir!'' sloganları. benim açımdan mevzu sıkıntılı, dede yadigârı yığınla eşyamız var. tevellütleri asrı aşkın olanı da var asra dayanmış olanı da, bu olayı duyduktan sonra eşyalarla aramızda manidar bakışmalar yaşanmaya başladı. ulan diyorum; acaba şu ahşap oyma koltuğa zamanında bir kötülük ettik mi? üzerinde otururken bilmeden bir eşeklik ettik mi? kafamda türlü türlü sorular. misal, el oyması tavla var bir tane. kıyamadığımız için kapağını açmıyoruz. dokunmuyoruz bile. ondan yana sıkıntı yoktur diye düşündüm ama sonra içime kurt düştü. bu da kalkıp, ''benimle hiç ilgilenmediler, arada açıp oynamadılar bile!'' diyerek bizi kafaya takmış olmasın? netice itibarıyla kendisini değersiz hissetmiş olabilir. malum değersizlik hissini azımsamamak lazım. yarattığı fırtınalar büyük, oluşturduğu hortumlar devasa olabiliyor. herkesi içine alıp yok edebiliyor. bu aralar üzerimde ciddi anlamda bir tekinsizlik hissi var. hangi eşya nereden taarruza geçer diye teyakkuz halindeyim. hayır şimdi bunları kaldırıp bir depoya falan koysak bu seferde terk edildik diye kafayı kırabilirler. yani çok fena bir çoklu değnek problemi ile karşı karşıyayız.
oysa hiç birine bilerek ve isteyerek zarar vermedik. yani en azından ben vermedim. annem vermiş olabilir. * onun içinde ekstra endişeleniyorum. böyle birkaç tane yadigarı zamanında sürgüne yollamıştı. umarım bizim eşyalar idrak, izan ve suhulet sahibidir de oradan yırtarız. ha bir de kuran-ı kerim ve rahle var. şimdi bunlar benim ateist olduğumu biliyorlardır. dile gelip tebliğe falan kalkarlarsa o noktada başımıza iş aldık demektir. belki mevzuyu diyalogla çözeriz. netice olarak kendilerine her daim saygılı davrandık. kafam iyice allak bullak oldu. tsukumogami aşkına! umarım dedemin istiklal madalyası gecenin bir yarısı, ülkeyi ne hale getirdiniz diye boğazıma yapışmaz. yapışırsa da hakkı ama ona gözümüz gibi baktık. bizi anlar diye düşünüyorum. anlamazsa da canı sağ olsun. üzerimizde hakkı çoktur...
oysa hiç birine bilerek ve isteyerek zarar vermedik. yani en azından ben vermedim. annem vermiş olabilir. * onun içinde ekstra endişeleniyorum. böyle birkaç tane yadigarı zamanında sürgüne yollamıştı. umarım bizim eşyalar idrak, izan ve suhulet sahibidir de oradan yırtarız. ha bir de kuran-ı kerim ve rahle var. şimdi bunlar benim ateist olduğumu biliyorlardır. dile gelip tebliğe falan kalkarlarsa o noktada başımıza iş aldık demektir. belki mevzuyu diyalogla çözeriz. netice olarak kendilerine her daim saygılı davrandık. kafam iyice allak bullak oldu. tsukumogami aşkına! umarım dedemin istiklal madalyası gecenin bir yarısı, ülkeyi ne hale getirdiniz diye boğazıma yapışmaz. yapışırsa da hakkı ama ona gözümüz gibi baktık. bizi anlar diye düşünüyorum. anlamazsa da canı sağ olsun. üzerimizde hakkı çoktur...
devamını gör...
filozofların en sevilen sözleri
beden, ruhun mezarıdır. (bkz: platon)
devamını gör...
kitapçıya gidip çalışana şöyle güzel bir kitap var mı diyen müşteri
"böyle kapağı olan, okumalık..." diye devam edecektir sohbete.
devamını gör...
kız kıza takılmak
bir kadın için hangi yaşta olursa olsun yerine başka bir şey koyulamayacak faaliyettir.
dedikodusu, kıyafet denemesi, çayı, laklağı ve kikirdemesi bolca olandır.*
dedikodusu, kıyafet denemesi, çayı, laklağı ve kikirdemesi bolca olandır.*
devamını gör...
nadja
bir andré breton kitabı.
sürrealizm her zaman ilgimi çekmiştir. yazındaki sürrealizm görsel sanatlardaki kadar ilgi görmüyor maalesef. çünkü yazın ancak beyin tomografisine bakmayı bilen bir beyin cerrahı düzeyinde bir birikim sezgi kuvveti gerektiriyor.
söz konusu kitap dün elime geçti. sanki beynim uzun zamandır bu kitaba susamış gibi, birden büyük bir iştahla sayfaları çevirmeye, ardı ardına gelen kelimeleri içmeye başladım. biliyorum ki andré breton bu kitabı benim ve benim rüyalarım için yazmıştı. (burada kesinlikle bir büyüklenme veya kibir yoktur zira ben sizim, siz bensiniz) sır bu yüzden bu kitabı türkiye'de ancak bir avuç insan anlayabilir. anladığını sanan okuyucu ise yanlış anlamıştır.
bu noktadan sonra spoiler vardır. dikkat...
kitap bir kaos gibi başlar. yazar kendinden bahsettiği ilk onlarca sayfada kendini kendi bile anlayamaz. ancak nadja'yı gördüğü andan itibaren anlamlar kesif bir biçimle önce anlamlaşır sonra ruhumuza dokunur
bu noktadan sonra spoiler yoktur ama sonlara doğru bir alıntı olabilir.
daha önce kendi nadja'mın bana önerdiği bir kitapta nadja'mın beni bugüne hazırladığını anlıyorum aslında. fakat ve elbette nadja'm bundan habersizdi.
bu kitabı okuyacak olan sayın kadın yazarlar; siz bu kitabın nesnesi olabilirsiniz. (ancak çok nadir olanlarınız.) eğer çok sıradan bir hayat yaşıyorsanız kesinlikle nadja'yı okumayız zira bu bir zaman kaybı olacak.
nadja'ma kendini ve beni anlatan kitabı hediye ettiğimde (bakın artık o kadar eminim ki bu kitabı kesinlikle ben yazdım) tekamülümü tamamlamama çok az kaldığını anladım.
hâlâ okuyor musun sayın okuyucu? eğer hâlâ okuyorsan öncelikle parfümün dansı'nı da oku. onu bitirdiğinde lütfen nadja'yı da al.
entry'mi bitirirken, elinde ismail yerguz çevirisi olan varsa lütfen benimle iletişime geçebilir mi?
hazırdır kalbimin evceğizi
ve ancak geleceğe açılabilir.
mademki hiçbir pişmanlığım yok,
artık gelebilirsin güzel eşim.
sürrealizm her zaman ilgimi çekmiştir. yazındaki sürrealizm görsel sanatlardaki kadar ilgi görmüyor maalesef. çünkü yazın ancak beyin tomografisine bakmayı bilen bir beyin cerrahı düzeyinde bir birikim sezgi kuvveti gerektiriyor.
söz konusu kitap dün elime geçti. sanki beynim uzun zamandır bu kitaba susamış gibi, birden büyük bir iştahla sayfaları çevirmeye, ardı ardına gelen kelimeleri içmeye başladım. biliyorum ki andré breton bu kitabı benim ve benim rüyalarım için yazmıştı. (burada kesinlikle bir büyüklenme veya kibir yoktur zira ben sizim, siz bensiniz) sır bu yüzden bu kitabı türkiye'de ancak bir avuç insan anlayabilir. anladığını sanan okuyucu ise yanlış anlamıştır.
bu noktadan sonra spoiler vardır. dikkat...
kitap bir kaos gibi başlar. yazar kendinden bahsettiği ilk onlarca sayfada kendini kendi bile anlayamaz. ancak nadja'yı gördüğü andan itibaren anlamlar kesif bir biçimle önce anlamlaşır sonra ruhumuza dokunur
bu noktadan sonra spoiler yoktur ama sonlara doğru bir alıntı olabilir.
daha önce kendi nadja'mın bana önerdiği bir kitapta nadja'mın beni bugüne hazırladığını anlıyorum aslında. fakat ve elbette nadja'm bundan habersizdi.
bu kitabı okuyacak olan sayın kadın yazarlar; siz bu kitabın nesnesi olabilirsiniz. (ancak çok nadir olanlarınız.) eğer çok sıradan bir hayat yaşıyorsanız kesinlikle nadja'yı okumayız zira bu bir zaman kaybı olacak.
nadja'ma kendini ve beni anlatan kitabı hediye ettiğimde (bakın artık o kadar eminim ki bu kitabı kesinlikle ben yazdım) tekamülümü tamamlamama çok az kaldığını anladım.
hâlâ okuyor musun sayın okuyucu? eğer hâlâ okuyorsan öncelikle parfümün dansı'nı da oku. onu bitirdiğinde lütfen nadja'yı da al.
entry'mi bitirirken, elinde ismail yerguz çevirisi olan varsa lütfen benimle iletişime geçebilir mi?
hazırdır kalbimin evceğizi
ve ancak geleceğe açılabilir.
mademki hiçbir pişmanlığım yok,
artık gelebilirsin güzel eşim.
devamını gör...
tahammül
yaş ilerledikçe azalan duygudur.
mesela ben de şimdiden hiç kalmadı.
mesela ben de şimdiden hiç kalmadı.
devamını gör...
ekşi'de ukrayna'dan mülteci gelsin diye başlık açmak
laf ettiği yazara ırkçı diye giydirip kendisi ırkçı olan yazarın takıldığı başlık.
beyaz türk nedir lan?
beyaz türk nedir lan?
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının ses tonları
it's haram. haraaam.
devamını gör...
ağzı laf yapan insan
(bkz: laf ebesi)
devamını gör...
sözlük radyosu
bu mecraya gelme nedenimdi sözlük radyosu. kapanması ciddi ciddi sözkonusu ise burada olmanın bir anlamı olmayacak artık benim için. bunun ihtimali bile yeterince üzücü, çünkü burada programlarımız bireysel olsa bile emeğimiz ortak oldu hep. dilerim bir açıklamayı hak edecek kadar önemli görünüyoruzdur radyoda kendi halinde yayın yapmaya çalışanlar olarak.
edit: imla+ek
edit: imla+ek
devamını gör...
normal sözlük'ün gümbür gümbür gelmesi
geliyor gelmekte olan dedigim durumdur. (bkz: kafa sozluk radyosu) da kadromuza eklendigine gore, daha da buyuyecegiz, daha da guzellesecegiz. (allah'im cok amin)
devamını gör...
aksesuar olarak fotoğraf makinesi kullanan insan
kendi istediği gibi davranan insandır. kimseyi ilgilendirmez.
devamını gör...

