kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

yukarıda "adorno" nickli yazar çerkeslerin milliyetçilik yaptığını söylemiş.
çerkesler bu ülkeden kendileri için toprakmı istiyor, ayrı bir devletmi istiyor yoksa birilerinin yaptığı gibi "vatandaş çerkes'ce konuş" diyip başka dil konuşulmasına engelmi oluyor. yoksa senin kafana göre birisi ben "çerkes" kökenliyim diyince milliyetçimi oluyor.
devamını gör...

cümle bile değil kelimedir.

(bkz: yapmasaydın)

o kadar uğraş, didin emek ver bir işi halletmek için ve sonunda küçük çaplı zafer kazan, sırf o şahıs için;
aptal çocuğu gelsin hararetli bir tartışma anında yapmasaydın desin.

değer verdiğim insanın nankörlüğünün bu denli pişkince ağzından dökülmesi kalbimi çatır çutur kırıyor.

o sırada kafamda canlanan ise eli ile göğsüme uzanıp, kalbimi yerinden söküp, yere atıp, üstünde hunharca debelenmesi oluyor.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

17. yüzyılda yaşamış italyan heykeltıraş , ressam ve mimar . resmi olarak roma'da bulunan eserlerin yüzde yetmişi kendisine aittir. barok tarzında eserler vermiştir .

(bkz: azize teresa'nın vecdi)
(bkz: apollon ve daphne)
(bkz: davut)
(bkz: neptune ve triton)
devamını gör...

metin yazarlarının doğru dürüst çalışmadığının kanıtıdır. kim bilir kaç bin lira maaş alıyorlar.
devamını gör...

bir fizik yasası. özetle kapalı bir sistemdeki düzensizliği ve bunun zamanla artmaya gösterdiği eğilimi ifade eder.

daha önce defalarca yazıldı, açıklandı. ben şimdi başka bir konuya değineceğim.

insanlar çağlardan beri ölümsüzlüğün sırrını bulmaya çalıştı. son yıllarda bilim insanları da yaşlanmayı geriye döndürmeyi başarabilir miyiz sorusu üzerinde çalışıyor. yaşlanmak, artık doğru şekilde çalışamayan hücrelerin moleküler atıklar nedeniyle biyolojik bir çöplüğe dönüşme sürecidir. yani bir anlamda insan vücudunda da düzensizliğe doğru bir eğilim vardır.

teorik fizikçi michio kaku şöyle der: evrendeki her şey düzensizliğe doğru eğilim gösterir. örneğin bitkiler zamanla solar, çürür. metaller paslanır ya da yukarıdaki örnekte olduğu gibi, canlı vücudu zamanla bir atık merkezine dönüşür. o halde yaşlanmayı geri döndürmek termodinamiğin bu meşhur kanununu çiğnemek anlamına mı gelir?

burada kilit ifade kapalı sistemlerdeki "toplam entropi"nin sürekli artmasıdır. o halde bir taraftan entropiyi azaltmaya yönelik bir iş yaparsanız diğer tarafta bunu telafi edeceksiniz demektir. o halde tersi şekilde, herhangi bir alandaki entropiyi artırırsanız, yaşlanmayı geri çevirerek bunu telafi edebilirsiniz demektir.

yuvarlak solucanlar üzerinde yapılan bir çalışma, yaşlanmayı insanlarda da durdurmanın ve geri çevirmenin belki bir gün başarılabileceğine ilişkin ilk işaretleri vermiş durumda.
devamını gör...

çok ilginç bir bilgi. nasıl olur böyle bir şey diye sorarlar bir...
devamını gör...

başrolünde sırf ansel elgort oynadığı için merakımdan açıp izlediğim film olur. 2017 çıkışlı aksiyon türünde bir filmdir.
konusu açılmışken ansel elgort'un diğer filmleri için;
(bkz: the fault in our stars) *
(bkz: divergent)
türkçeye "tam gaz" olarak çevrilen filmin büyük çoğunluğunu hırsızlık boyunca kulağında kulaklığı ve sürekli çalan müziği ile baby'nin muhteşem direksiyon şovu oluşturuyor.
ayrıca filmde de geçtiği için bana hey baby baby şarkı sözlerini hatırlatır sürekli.

"o iyi bir çocuk, direksiyon başında ise bir şeytan."
devamını gör...

yarın itibariyla bilgi içerikli tanimlar girmeye başlayacak yazar arkadaşımız. komiklik sıkmış. özellikle gitar hakkında yazmak istiyormuş.
düdüt: bütün günü ayin yapmakla ve tanım girmekle geçiyormuş, evet.
düdüdüt: cehenneme gitmek için sabırsızlanıyormuş aynı zamanda. rozetinden bunu anlayabilirsiniz.*
devamını gör...

piyonların öleceği, fillerin birbirini ezeceği, kalelerin yıkılacağı, atların çarpışacağı destansı turnuva. pek iyi olmasam da elimden geleni ardıma koymayacağım. şahımı vermem asla! gerekirse pata gider yine de feda etmem!
devamını gör...

mumbar dolması, eskiden hazırlığı ve yapımı 2 gün sürerdi, yemesi taş patlasa yarım saat.
birde kaburga dolması , saatler uğraş , sonra yarım saate ortada hiçbir şey kalmıyor..
devamını gör...

bazen dusunceler kafama agir geldiginde buraya yazarak rahatlatiyorum kendimi.. iyiki de buraya gelmişim..
devamını gör...

niye kızları uyutup entelektüel oluyorsunuz kardeşim? her zaman olun biz de ilgiyle okuyalım. oy ise oy, fav ise fav, veririz no problem.

ayrıca barzo olmayıp entelektüel olsanız keşke hep… var işte yine bi hayalimiz.
devamını gör...

asıl adı tanthalas'tır. değişik bir adamdır. ejderha mızrağı ana kurgusunun olmazsa olmaz karakterleri arasında yer alır. hikâyenin büyük bir bölümünü onun gözünden görürsünüz. tanis'le ilgili en değerli şey, bu melez abimizdeki sadeliktir. fantastik kurgu dünyasında genel olarak olağanüstü olaylar, olağanüstü yetenekler/güçler dikkat çeker. kahramanlar ya doğuştan ya da sonradan böyle yeteneklere/tılsımlara sahip olurlar. tanis ise dümdüzdür. olduğu gibidir. evet, iyi kılıç kullanır ama bu yeteneğini genelde zorda kaldığı durumlarda ortaya çıkarır. ne drizzt d'ourden gibi kılıçları ile bütünleşir. ne de elric gibi kılıcıyla birlikte kanı arzular. tanrılara bile bu sade tavrı ve duruşu ile kafa tutmuştur. cesur adamdır ama hataları ile yaşamayı öğrenmiştir. burnundan kıl aldırır. kibir dediğiniz şey onun çok uzağındadır.

tanis'in hayatında bazı dönüm noktaları var; bunlardan birincisi ve en önemlisi flint fireforge ile tanışması ki bu tanışma onun karakteri ve yetenekleri üzerinde ciddi anlamda etki icra etmiştir. flint'ten demircilik sanatını öğrenip, kılıç yapmak için uğraştığı dönemler, kanımca onun birçok şeye kafa yorduğu ve sorularına cevap bulduğu dönemdir. zaten ondan sonradır ki flint ile birlikte qualinost'u terk eder.

qualinost'da yetiştiği dönem onun için çok zor geçen bir dönem. melez olması sebebiyle, akran zorbalığının kralına uğramış olsa da tanis bu durumu hep kendi lehine çevirmeyi başarmıştır. kendisine yapılanları kin ve nefret ögesi haline getirmemiştir. aslında bu noktadan bakarsanız, tanis raistlin majere'in tam karşı kutbunda yer alıyor diyebiliriz. tanis, bu sıkıntıları karakterinin inşasında olumlu basamaklar olarak kullanırken raist ise olumsuz ve yıkıcı şekilde kullanmıştır.

kitiara uth matar gibi bir karakterle tanışması da bildiğiniz ateşte pişmesine neden olmuştur * hamdım, yandım, piştim... liderliği ve koruyucu figür olma yolundaki ilerleyişi bu zamandan sonraya denk gelir. tabi bir de laurana ikilemi var. aslında hepsi birbirini tamamlıyor.

sanırım bozkırlı nehiryeli ile arasında geçen şu konuşma, tanis'in geldiği noktayı ve bilgeliğini de gözler önüne serer;

nehiryeli: neden sana yarım insan demiyorlar da yarım elf diyorlar?

tanis: çünkü yarım bir elf, elf yaşamının yarısı demektir. yarım bir insan ise sakat bir insan...


ölümü bile ani ve sade olmuştur. bir mızrak kahramanın, grubun en önemli yapı taşlarından birisinin, bu şekilde ebediyete intikali çoklarını şaşırtsa da tanis karakterinin çizdiği profil açısından en doğrusu olmuştur diye düşünürüm.
devamını gör...

biz o defteri kapattık.*
devamını gör...

uçurun bizi ayol, an itibariyle bekliyoruz. yalnız biz gidersek sözlük biter ona göre… at yalanı seveyim inananı.
devamını gör...

kedisini evlat gibi seven, her türlü ihtiyacını karşılayabilmek için kendi ihtiyaçlarını kısan kadınlara kedi annesi denir. çok da doğru bir ifadedir. aylardır kendime tek çöp almazken ona en kaliteli mamayı ve çeşit çeşit oyuncaklar alıp kısırlaştırma için deli gibi para biriktiriyorsam; geceleri yok burnu mu tıkanmış yok üşümüş mü yok rahat pozisyonda mı uyuyor diye başını bekliyorsam tabii ki kendimi annesi olarak görebilirim. bunun gerizekalılıkla alakasını çözemedim.
devamını gör...

amerikan sinemasının belki de en başarılı filmidir. ona bu sıfat yakışıyor; zira toplumsal ve siyasi konuları perdeye yansıtış şeklinde çok ciddi sorunlar ve tuhaflıklar olmasına rağmen yıllardır listelerin başını çeken, inanılmaz bir ticari getirisi olan, ve törenden 10 oscar ile dönen bir film tüm bunları başarmışsa, "en başarılı film" olmaması için de bir sebep yok benim bakışımla.


neden ciddi sorunları ve tuhaflıkları olduğu konusuna gelinirse...gone with the wind, bilindiği üzere planında iç savaş'ın işlendiği, yaklaşık dört saat uzunluğunda bir film. fakat film boyunca kölelik sistemi yanlısı güney, hak verilmesi gereken taraf olarak yüceltiliyorken; kölelik karşıtı kuzey resmen çarmıha geriliyor. savaşın yıkıcı etkilerinin sadece güney'in uğradığı yıkım ve şiddet üzerinden gösterilişi, filmin tarihi açıdan objektiflik kavramından hayli uzaklaşmasına sebep oluyor. iç savaş, karakterlerin yaşadığı duygusal değişimler ve gelgitlerin arkasına yedirilmiş vaziyette; lakin savaşta verilen kayıplar, filmin romantik komedi unsurlarına yem edilmiş bir nevi. misal, scarlett'ın ashley'e nispet olsun diye evlenmiş olduğu charles'ın savaşta ölmesi, scarlett için sadece siyahlar giymek zorunda kalacağı önemsiz bir yas gününün sebebi olarak aktarılıyor.

en temel sorunlardan biri, ırkçılık. gone with the wind, margaret mitchell'ın kaleme aldığı romanın uyarlaması. ve roman, basıldığı ilk dönemde, içinde çokça ırkçı söylem bulunduğu için fazlasıyla tepki çekmişti. filmin yönetmenleri (ismen bir yönetmen geçmesine rağmen, filmde aslında iki yönetmen çalıştı. film yönetilmesi açısından bir "sinir krizi" olduğu için ilk ilk yönetmen bir yerden sonra bırakıp filmden çekilmişti ve ikincisi de çekilmek üzereydi) her ne kadar ırkçı yaklaşımları filmden uzak tutmaya çabalasa da, film bu etkiden tamamen sıyrılamamıştı. bir sahnede babası scarlett'a "alt sınıfa, bilhassa siyahilere karşı acımasız olman gerek" tavsiyesini veriyor. bir başka sahnede, siyahi bir hizmetçi scarlett'tan dayak yiyor. (salt filmde değil, ödül töreninde dahi siyahi ayrımcılığı yapılmıştı. hattie mcdaniel, mammy rolüyle oscar alan ilk siyahi oyuncu olmuştu; fakat törende rol arkadaşlarının yanında oturmasına müsaade edilmemişti.)

çıkarcı, yalancı, umarsız ve bencil bir karakter olan scarlett'ın, filmin sonuna dek dört ayağının üstüne düşmesi ve bunun hep bir başkasının ölümüyle, iflasıyla ya da yalnız kalmasıyla gerçekleşmesi seyirciyi biraz huzursuz etse de, final sahnesi çok tatmin edici. scarlett'ın bu tavırlarına, elindekinin kıymetini o gitmeden asla anlayamayan karakterine daha fazla dayanamayan rhett, evi terk eder. kapıdan çıkmak üzereyken, scarlett gözyaşları içerisinde onu durdurur ve o giderse kendisinin ne yapacağını sorar. aldığı cevap hala bile sinema tarihinin en ikonik repliklerinden biridir: frankly my dear, i don't give a damn! ayrıca bu sahnenin aynısı yahut çok benzerleri, pek çok yapımda yeniden canlandırılmış; bir nevi filme selam çakılmıştır.


filmi izlediğimde henüz lisedeydim, sinemayı yeni yeni keşfettiğim yıllardı. belki de bu yüzden -biraz da bir filmi okumak konusunda şimdiye kıyasla daha fazla olan cahilliğimden-pek sevmiştim şahsi olarak. moralim bozuk olduğunda yahut uyuyamadığımda soluğu bu filmde alırdım. benim için anlamı büyük olan bir film. müzikleri de çok hoştur. max steiner'ın bestelerini içeren albümü buradan dinleyebilirsiniz.
devamını gör...

yazdığı tanımları da silen yazardır. kafası güzeldir, sonradan ben ne yazdım yahu deme olasılığı yüksektir.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim