günaydın sözlük.
ankara'da mis gibi bir hava var.
dün kızım arkadaşı ile kırk yılın başı sokağa çıktı ve gördüğü çiçekleri benim için topladı. sonra beni aradı, annecim bunlar hemen bozuluyor ne yapayım dedi.
resmini çek bana at dedim.
çiçeklere mi bayılsam, küçücük olan ellerin büyümesine mi bayılsam, annesinin kır çiçeği aşkını aklından çıkarmamasına mı bayılsam bilemedim.
dileyen de bayılsın diye kızımın çektiği fotoğrafı buraya bırakıyorum.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

müstakbel kayınbabam oluyor arkadaşlar.

şimdi anlatacağım mevzu bundan iki gün önce gerçekleşti. bilen bilir, esra'yla 2 yıldır devam eden sürekli bir ilişkimiz var. anneciğim ve babacığımla ne zaman istemeye gitsem babası işi naza getiriyor, boş dönüyoruz. neymiş efendim cevahir teyze (müstakbel kayınvalidem) vegan olduğu için sütlü çikolata getirmişmişim de, kadın bu durumdan çok hoşnutsuz kalmışmış...

insanların her şeye bir kulp bulmasından sıkıldım. orta halli bir şirkette insan kaynakları departmanında çalışıyorum. türkiye şartlarında idare edebilecek bir durumum ve kırmızı bir vosvosum var. bir ara da vosvosa takmışlardı, kıza "o araba ne öyle yakışıyor mu hiç ızbandut gibi adama?" demişler. ben her gün esra ile düğüne o arabayla gitmenin hayalini kuruyorum peder beyimizin dediğine bak...

neyse bu seferki kız istemede de yine her zamanki gibi rutin muhabbetler edilmeye başladı. müstakbel pederim: "rıdvan oğlumuz ne iş yapar?" dedi. babam da bana bakıp "neydi lan, yeşil sözlük müydü?" dedi dürtükleyerek. fısıldayarak "hayır baba kafa sözlük" dedim. müstakbel kayınpeder: "heheh ben de bilirim o sözlüğü. namını çok duydum. radyo programı var mı?" dedi. babama kafamla hayır işareti yaptım, "yokmuş murat bey." dedi. bu biraz kemküm etti. o sırada televizyonda fatih altaylı'nın teke tek programı vardı, siyaset konuşuldu derken ben bir izin alıp lavaboya gittim. aslında esra'nın yanına gitmiştim.

"aşkım s.çtık ya. hep aynı terane! bu sefer de radyo programı yapmıyormuşum, baban ona celallendi!"
"of aşkım ya ne yapıcaz biz! iyice sultan ile ferhat'ın aşkına döndük biz."
"ya hahaha"
"n'oldu yaa!"
"sinirden gülüyorum."

o anda whatsapp'tan yoldaş benjamin'e yazdım.

ben: ya moruk sana işim düştü.
yoldaş: hayırlar olsun knk noldu ki?
ben: bu sefer de radyo programım yok diye sepetleyecekler olm biziii.
yoldaş: ya tamam knk onu hallederiz ya sorun değil.
yoldaş: programın ismi ne olsun?
ben: ne bileyim moruk salla bi şeyler işte. istersen mebusan meclisi de. fark etmez. esra'mı alayım yeter.
yoldaş: tamam uykusuzkahve'ye söyleyim ayarlasın bi şeyler.
yoldaş: olm sendeki bu şansa ben ehhehe
ben: yav sorma. işler hep b.ka sarıyor. neyse ben içeri kaçayım kahve gelecek daha.
yoldaş: *gülerken ağlayan emoji*
ben: *dans eden koreli velet gifi*
yoldaş: *utanan maymun emojisi*
ben o emoji ne ln? bizi bozar sdhsdhf.
ben öptüm *muck yapan emoji*

ben de nişantaşı çocuğuyum ben de kafa radyo yayını yayını yapacağım. benim neyim eksik hahayt! murat amca ve cevahir teyze de artık esra'mı vermemek için hiçbir sebebi kalmayacak. kız mesaj attı. babası buna "kızım bizim radyo programı bile olmayan adama verecek kızımız yok, seni ben bu uğursuz için mi büyüttüm" demiş. görecek o gününü... beklesin bakalım ey mi yaman bey mi yaman.
devamını gör...

vefatıyla hüzzam makamından en ağır şarkısını söylemiş oldu.
devamını gör...

boston dynamics'in yeni yıl için yayınladığı ve 2021'in olmasa da daha sonraki yılların çetin geçeceğine dair insanı derin düşüncelere gark ettiren robişkolardır.

devamını gör...

kısa süreli bilinç kaybıdır.

beyne giden kan akışının azalması sonucu oluşur.

(bkz: senkop) olarak da geçer.
devamını gör...

ataması yapılmayan öğretmen.

durun azıcık da buralara ağlayayım. benden önce herkesler benim puanımla atandı sayın tebaa, ben kazan kaldırmayayım da kim kaldırsın?
devamını gör...

harvard üniversitesi; amerika birleşik devletleri'nde massachusetts eyaletinin cambridge şehrinde bulunan ve alanında dünyanın en önde gelen üniversitelerinden biri olarak tanınan özel bir yükseköğretim kurumudur.
1636 yılında kurulan ve ıvy league üyesi olan harvard üniversitesi, abd'de hala eğitim vermekte olan en eski yükseköğretim kurumudur.
devamını gör...

gamsızlık ve sağlıklı yaşam.
devamını gör...

tuğrul arsever'den.
devamını gör...

yahudi'ler için kutsaldır.yahudi'ler burada dua'larını yaparlarken çıkan seslerden ötürü ağlama duvarı olarak anılır.
devamını gör...

türkiye'nin girmediği ama sonuçlarından etkilendiği savaş.
ismet inönü'nün bir sözü var halkla ilgili.
''sizi aç susuz bıraktım ama babasız bırakmadım.''
devamını gör...

geçer elbet efendim. bazısı teğet geçer, bazısı deler geçer, bazısı deşer geçer; ama mutlaka geçer.

| oğuz atay
devamını gör...

türk yapımı netflix dizisi sanıp girdiğim başlık.

tanımları okudukça bastım kahkakayı. yönetimin "alın size öyle tanımlara böyle kategori" dediğini işitir gibiyim.
(bkz: başıboşlar ama başlı başına boşlar)

kategoriden sorumlu moderatörün yanında ne yazacak şimdiden çok merak ediyorum.

başıboş moderatör , başıboşlar yöneticisi , moderatör ama başıboş değil *
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bir bakar çıkarım diyordum, baktım çıkamadım..
çok tatlı insanlar ve samimi bir ortam var. çoğu yazarın tanımlarıyla gülüyor, bilgileniyorum. bir de aralarında gönül bağı kurduklarım var. iyi ki varlar. hep var olsunlar.*
devamını gör...

baştan bir uyarı yapmak isterim, spoiler içeren uzun bir yazı okuyacaksınız. filmi izlemeyen kişiler lütfen okumasın, teşekkürler.

yılların eskitemediği, birden çok izlenebilecek nadir filmlerden biri.

filmi izlemeye başladığım ilk anda, yani filmle ilgili henüz hiçbir fikrim yokken, o minik kuş tüyünün forrest'ın ayağının ucuna düşmesi ve onu alıp elindeki çantasına koyması bana kendi anı kutumu hatırlatmıştı. bir gün ben de önüme çıkan her şeyi saklayan biri olur muyum diye düşünmüştüm. o kuş tüyünün neyi ifade ettiğini filmin sonunda anladım, üzücüydü.

jenny ile arasındaki ilişki bana herkesin herkese öğretebileceği bir şeylerin olabileceğini düşündüren ilk deneyimlerimden biriydi sanırım, deneyim denirse tabii. herkes birilerinden bir şey öğrenebilir ve bence insanlar bir şeyler öğrendikleri ve öğretebildikleri kişilerin yanında daha huzurlu ve mutludur.

forrest'ın koşmaya başladığı ilk anda insanların hayatında her zaman var olan ama farkında olamadıkları engeller geliyor akla. bu engelleri görmek bazen uzun yıllar sürüyor, bazen hiç göremiyoruz. engellerden kurtulmak, özgür olmak için bazen çok sevdiğimiz ya da bizi çok seven birinin iki kelimesi ya da minicik bir dokunuşu yeterli olabiliyor.

jenny'nin forres'ta sen sevgi nedir bilmiyorsun dediği an sevgiyi bilmeyen forrest mı yoksa kendini normal olarak addeden bizler miyiz diye düşünmeden edemiyor insan. çünkü sanırım çoğu insan saf sevgiyi genç yaşında unutmaya başlıyor. hem zeki bir adam olmasa da sevginin ne olduğunu çok iyi biliyor forrest.

forrest'ın bubba'yı bulmak için koşup durması, hedefe kitlenme şekli ve çoğu insanın herhangi bir hedefinin bile olmaması. bubba'nın son sözleri... "eve gitmek istiyorum."

forrest'ın kendisine yapılan zorbalıkları algılamıyor olması, dünya üzerinde kötü denen şeyden haberdar olmaması ne kadar güzel ama hüzünlü. keşke ben de bazı kötülükleri anlamasaydım, keşke kötü diye bir şey hiç olmasaydı.

kaçımız verdiğimiz sözleri gerçekten tutabiliyoruz hayatta? forrest tuttu, forrest her şeye rağmen karides teknesi kaptanı olmayı başardı, forrest pek çok şey başardı.

"hayat bir kutu çikolataya benzer forrest, içinden ne çıkacağını bilemezsin." annesi gerçekten de bir şeyleri forrest'ın anlayacağı şekilde anlatmayı çok güzel başarıyordu.

tüm bunlar olurken, hayatı değişirken, bir sürü paranın içinde yüzerken bile her şeye rağmen jenny'yi düşünmeye devam etmek. sevgi ya da aşk, adı neyse işte, sanırım böyle bir şey.

bazen yeterince taş bulunmuyor...

neden döndüğünü bilmiyordum ama umurumda değildi diyor ya forrest, bunun sevince olduğundan çok eminim.

'beni neden sevmiyorsun jenny? zeki bir adam değilim ama sevmenin ne olduğunu biliyorum.'

koşmak, koşmak ve koşmak. her şeye rağmen hiçbir şey bilmeden ve bir sürü insana umut olarak koşmak. "hayatta devam edebilmek için geçmişi arkada bırakmak gerekir."

"babasının adı da mı forrest" saflık böyle bir şey mi? çocuğuyla ilgili sorduğu ilk sorunun "zeki mi yoksa..." diye başlaması...

annesinin yattığı o yatakta aynı şekilde jenny'yi görmek kim bilir neler hissettirmiştir. ölüm de hayatın bir parçası ve jenny bir kuş olmayı başardı sonunda. bir tüy olup ayakucuna kondu ve bir tüy hafifliğinde savrulup gitti.
devamını gör...

vicdan azabı
devamını gör...

keşke yaşasa da bir daha ölse keyiflensek denilen dondurmacı tanesi. dondurma tarihi hakkında da bişeyler bildiğini söylesede googla görsellere ottoman yazıp dondurma kaşığı yalamaktan başka bişey bildiği yoktur.
buna tarihçi üstad fln diyeni başka ülkede olsa şehir meydanında cam kutuda sergilerler bakın beyni yok ama yaşıyor bundan zeki maymunlar var diye. burda kendilerini insan sanıyorlar işte.
devamını gör...

profilini ilk keşfettiğimde yarım saat kadar çıkamadığım, peş peşe okuyup, işe geçe kalacak kadar müptela etkisi bırakan yazardır. içeriklerinde hayat esintileri, sanat, akıcı yazıları, bilgi birikimi, özenle seçilmiş geniş kelime haznesi ile sözlükte gördüğün en kaliteli profile sahip yazarlardan biridir.

ince detayların hastası biri olarak çok güzel nüanslarla karşılaşacaksınız. içeriklerde bolca görsel vardır, hikaye anlatır gibi bir üslubu vardır. son olarak, bilerek mi yaptı bilmem ama tanımları sıraladığınızda sayfa başına 1-2 tane youtube müzik linki bırakmış, entryler içerisine, müziğini açta öyle oku entry'lerimi dercesine.
devamını gör...

bir (bkz: attila ilhan) şiiridir.

haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
dört bıçak çekip vurdular dört kişi
yemyeşil bir ay gökte dağılıyordu

deli cafer ismail tayfur ve şaşı
maktulün onbeş yıllık arkadaşı
üçü kamarot öteki aşçıbaşı
dört bıçak çekip vurdular dört kişi

cinayeti kör bir balıkçı gördü
ben gördüm kulaklarım gördü
vapur kudurdu kuduz gibi böğürdü
hiçbiriniz orada yoktunuz

demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
on üç damla gözyaşını saydım
allahına kitabına sövüp saydım
şafak nabız gibi atıyordu
sarhoştum kasımpaşa'daydım
hiçbiriniz orada yoktunuz

haliç'te bir vapuru vurdular dört kişi
polis kaatilleri arıyordu
deli cafer ismail tayfur ve şaşı
üzerime yüklediler bu işi
sarhoştum kasımpaşa'daydım
vapuru onlar vurdu ben vurmadım
cinayeti kör bir balıkçı gördü

ben vursam kendimi vuracaktım
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim