d&r
demirören'e geçtiğinden beri adım atmadığım mağaza.
devamını gör...
4-5 bin lira için hayatından en az 16 sene vermek
mantıksızlık. ve bunu çoğumuz yaptık, yapmaya devam ediyoruz. başka bir işe adım atsak 16 sene oraya odaklansak çok daha iyi şartlar altında çok daha iyi paralar kazanabilirdik. yani 16 sene boyunca sen sınavlara çalış, terler dök, çeşitli eğitim masrafları yap. karşılığı 5bin. o da iş bulabilirsen, memur olabilirsen vs. ne kadar enayiyiz aslında bu açıdan bakınca.
ntv'nin haberine göre en ucuz sıfır araba fiat egea sedan easy 1.4 fire 95 hp diye bir araba. kampanyalı fiyatı bu aracın 123.900 türk lirası. siz 5 bin lira maaşınızla yemez, içmez, kira vermezseniz bu aracı 25 ayda alabilirsiniz. 1.100 lira da cebinize kalıyor hadi iyisiniz(!).
evet yanlış okumadınız 16 yıl okuyup, çalışıp bir devlet memuru falan olursanız türkiye'nin en kıytırık sıfır aracını yemeden, içmeden 25 ayda alıyorsunuz. kalan 1100 lirayı da 25 aya dağıttığımızda 44 lira yapıyor. her güne 1.4 lira yapıyor, bununla da herhangi bir fırına giderseniz dünden kalan bayat ekmeklerden 1 tane alabilirsiniz. belki 2-3 de olabilir fırıncının insafına kalmış.
durum bu işte, sizce 16 yılınızı 5 bin lira maaş için harcamak ne kadar mantıklı?
ntv'nin haberine göre en ucuz sıfır araba fiat egea sedan easy 1.4 fire 95 hp diye bir araba. kampanyalı fiyatı bu aracın 123.900 türk lirası. siz 5 bin lira maaşınızla yemez, içmez, kira vermezseniz bu aracı 25 ayda alabilirsiniz. 1.100 lira da cebinize kalıyor hadi iyisiniz(!).
evet yanlış okumadınız 16 yıl okuyup, çalışıp bir devlet memuru falan olursanız türkiye'nin en kıytırık sıfır aracını yemeden, içmeden 25 ayda alıyorsunuz. kalan 1100 lirayı da 25 aya dağıttığımızda 44 lira yapıyor. her güne 1.4 lira yapıyor, bununla da herhangi bir fırına giderseniz dünden kalan bayat ekmeklerden 1 tane alabilirsiniz. belki 2-3 de olabilir fırıncının insafına kalmış.
durum bu işte, sizce 16 yılınızı 5 bin lira maaş için harcamak ne kadar mantıklı?
devamını gör...
en son alınan hakaret
benim icin vakit kaybisin* *
devamını gör...
neden mutsuzsun sorusu
aslında bir çok neden vardır insanın mutsuz olabilmesi için
bence mutsuz olmak,mutlu olmayı becerememektir
beceriksizliktir....
şahsen ben beceremiyorum mutlu olmayı
erken verilmiş kararlar
başkasını kırdım mı acaba?
yoksa bana gücendi mi?
kafayı çok.takmam veya takıntılı birisi olmam mutsuz olmamın en büyük nedenleridir...
bence mutsuz olmak,mutlu olmayı becerememektir
beceriksizliktir....
şahsen ben beceremiyorum mutlu olmayı
erken verilmiş kararlar
başkasını kırdım mı acaba?
yoksa bana gücendi mi?
kafayı çok.takmam veya takıntılı birisi olmam mutsuz olmamın en büyük nedenleridir...
devamını gör...
evdekilere küsüp kızınca yapılanlar
odana kapanmak.
devamını gör...
samuel beckett
“kendimi iyi hissetmiyordum ama yeterince iyi olduğumu söylediler.”
hiç için metinler* / samuel beckett
hiç işte.
hiç için metinler* / samuel beckett
hiç işte.
devamını gör...
metal müzik tarihinin en hüzünlü şarkıları
(bkz: opeth - to bid you farewell)
'we walked into the night
am i to bid you farewell?
why can't you see that i tried?
when every tear i shed.. is for you..'
(bkz: anathema - one last goodbye)
'i still feel the pain..
(still feel the pain)
i still feel your love..
(still feel your love)'
(bkz: anathema - temporary peace)
'and i swear i never knew.. i never knew.. i never knew how it could be..
and all this time all i had inside was what i couldn't see..
and i swear i never knew.. i never knew.. i never knew how it could be..
all the waves washing over all that hurts inside of me.. '
'we walked into the night
am i to bid you farewell?
why can't you see that i tried?
when every tear i shed.. is for you..'
(bkz: anathema - one last goodbye)
'i still feel the pain..
(still feel the pain)
i still feel your love..
(still feel your love)'
(bkz: anathema - temporary peace)
'and i swear i never knew.. i never knew.. i never knew how it could be..
and all this time all i had inside was what i couldn't see..
and i swear i never knew.. i never knew.. i never knew how it could be..
all the waves washing over all that hurts inside of me.. '
devamını gör...
geceye bir 90'lar şarkısı bırak
geceye biraz nostalji havası katalım.
"arnavut kaldırımlı taş sokakta
ah bir dili olsa da bir konuşsa
anlatırdı masumca seni bana"
"arnavut kaldırımlı taş sokakta
ah bir dili olsa da bir konuşsa
anlatırdı masumca seni bana"
devamını gör...
ketçap
ketçap ve mayonez çoğumuzun gün içinde karşılaştığı soslardan en bilinenleri. peki lezzet katmak mıydı tek görevleri?
ilk olarak bir doktordan bahsedelim: john cook bennett (1804 - 1867). doktorluğun yanında bir lider olarak da bilinen john c. bennet'ın namı pek de istediği gibi bitmemişti. zamanında başkanlık ve tümgenerallik gibi sıfatlar da üstlenmiş john; 1842 yılında, 11 mayıs'ta kiliseden aforoz edilmişti. eşcinsellik, izinsiz çok eşlilik tarzı söylentilerin yanında, güvenilir doktorluk konumunu kullanarak kadınlar ile ilişkiye girdiği ortaya çıktı. yani namı zedelenmiş bir doktordu.
fakat doktor olarak ele alırsak, 1834 yılında; o zamanlar balık ve mantar karışımından yapılan ketçabın içine domates ekledi. bu da sosa bir sürü vitaminin ve antioksidan ilave edilmesi anlamına geliyordu, 1800'lü yıllarda ketçabın ilaç olarak kullanılması sonucunu doğurdu. domateslerin zehirli olduğu inancının hakim olduğu o dönemlerde bir makalede domateslerin zehirli olmaktan uzak bir şekilde diyareden sarılığa birçok hastalığa iyi geldiğini okuyan bennett, insanları domatesleri pişirmeye; sos olarak kullanmaya teşvik etti.
ilaç mevzusu ise biraz karışık. ya bennett ketçabı hap haline getirdi ve sattı ki diğer satıcılar bir taklit ürünü olarak bunu örnek aldılar ya da 1830'larda bir girişimci olan ve o zamanlar başka bir hap satan alexander miles ile karşılaştı ve ikisi birleşerek ilacı sattılar. bunun dışında, bennett'ten bağımsız olarak tabii ki bu ilaçlar piyasanın dikkatini çekmişti ve taklitçileri çıkmıştı. bir diğer hikayeye göre de bennett'in ilişkisi kendisine doktor diyen fakat bir satıcı olan archibald miles ile oldu. girişimci ''dr miles'ın bileşik domates özü'' adında bir ilaç satmaya başladı. romatizma, safra, öksürük gibi hastalıkların tedavisi vaat ediliyordu... uzun lafın kısası domates özü denen tarif ülkeyi kasıp kavurdu. reklamları yapıldı, müşteri kitleleri oluştu. vaatler abartıldı...
ketçabın tıp devri ise taklitçilerin ve yalancıların abartıları ve insanların bunları saçma bulması ile bitti. uzun yıllar süren popülerliği; içinde bilim insanlarının da bulunduğu büyük kitleleri ketçaba-piyasaya çekti. hakkında yapılan araştırmalar ve bilimsel veriler bu hapların aldatmacadan başka bir şey olmadığını gösteriyordu. 1840'lı 50'li yıllarda ketçabın tıp devri son bulmuş oldu.
her ne kadar bir ilaç olarak söylenen hastalıklara iyi geldiği bir aldatmaca olsa da o vakte kadar şeytanın meyvesi olarak görülen domateslere olan ön yargı kırılmıştı. ve ketçabın günümüzde bir çeşni olarak bu kadar popüler olmasında payı olmuştu.
kaynak ve daha fazlası: inshorts.com, ripleys.com, historyofyesterday.com, thedailymeal.com, foodbeast.com, twistedfood.co.uk, wikipedia
ilk olarak bir doktordan bahsedelim: john cook bennett (1804 - 1867). doktorluğun yanında bir lider olarak da bilinen john c. bennet'ın namı pek de istediği gibi bitmemişti. zamanında başkanlık ve tümgenerallik gibi sıfatlar da üstlenmiş john; 1842 yılında, 11 mayıs'ta kiliseden aforoz edilmişti. eşcinsellik, izinsiz çok eşlilik tarzı söylentilerin yanında, güvenilir doktorluk konumunu kullanarak kadınlar ile ilişkiye girdiği ortaya çıktı. yani namı zedelenmiş bir doktordu.
fakat doktor olarak ele alırsak, 1834 yılında; o zamanlar balık ve mantar karışımından yapılan ketçabın içine domates ekledi. bu da sosa bir sürü vitaminin ve antioksidan ilave edilmesi anlamına geliyordu, 1800'lü yıllarda ketçabın ilaç olarak kullanılması sonucunu doğurdu. domateslerin zehirli olduğu inancının hakim olduğu o dönemlerde bir makalede domateslerin zehirli olmaktan uzak bir şekilde diyareden sarılığa birçok hastalığa iyi geldiğini okuyan bennett, insanları domatesleri pişirmeye; sos olarak kullanmaya teşvik etti.
ilaç mevzusu ise biraz karışık. ya bennett ketçabı hap haline getirdi ve sattı ki diğer satıcılar bir taklit ürünü olarak bunu örnek aldılar ya da 1830'larda bir girişimci olan ve o zamanlar başka bir hap satan alexander miles ile karşılaştı ve ikisi birleşerek ilacı sattılar. bunun dışında, bennett'ten bağımsız olarak tabii ki bu ilaçlar piyasanın dikkatini çekmişti ve taklitçileri çıkmıştı. bir diğer hikayeye göre de bennett'in ilişkisi kendisine doktor diyen fakat bir satıcı olan archibald miles ile oldu. girişimci ''dr miles'ın bileşik domates özü'' adında bir ilaç satmaya başladı. romatizma, safra, öksürük gibi hastalıkların tedavisi vaat ediliyordu... uzun lafın kısası domates özü denen tarif ülkeyi kasıp kavurdu. reklamları yapıldı, müşteri kitleleri oluştu. vaatler abartıldı...
ketçabın tıp devri ise taklitçilerin ve yalancıların abartıları ve insanların bunları saçma bulması ile bitti. uzun yıllar süren popülerliği; içinde bilim insanlarının da bulunduğu büyük kitleleri ketçaba-piyasaya çekti. hakkında yapılan araştırmalar ve bilimsel veriler bu hapların aldatmacadan başka bir şey olmadığını gösteriyordu. 1840'lı 50'li yıllarda ketçabın tıp devri son bulmuş oldu.
her ne kadar bir ilaç olarak söylenen hastalıklara iyi geldiği bir aldatmaca olsa da o vakte kadar şeytanın meyvesi olarak görülen domateslere olan ön yargı kırılmıştı. ve ketçabın günümüzde bir çeşni olarak bu kadar popüler olmasında payı olmuştu.
kaynak ve daha fazlası: inshorts.com, ripleys.com, historyofyesterday.com, thedailymeal.com, foodbeast.com, twistedfood.co.uk, wikipedia
devamını gör...
sözlük radyosunun yayına başlaması
oha ya çok heyecanlı. sözlük diye girdik konu nerlere nerlere geldi. daha nerrlere nerlere gelsin inşallah*
uyumadan 5 dakika girdiğim sözlükten radyo sebebiyle çıkamamış, uyuyamamış bulunmaktayım. hayırlısı.
uyumadan 5 dakika girdiğim sözlükten radyo sebebiyle çıkamamış, uyuyamamış bulunmaktayım. hayırlısı.
devamını gör...
huzur veren şeyler
sessizlik, sakinlik, gece insana huzur veren şeylerin başında gelir. bunların haricinde sevdiğin bir insanla hasbihal etmek, müzik dinlemek, kitap okumak ve en önemlisi huzurunu bozan şeyleri hayatından çıkarmaktır belki de huzurlu olabilmek adına yapılacak en doğru şey budur. *
devamını gör...
köyceğiz
muğla'ya bağlı olan doğa ile içe içe geçmiş senede bir kaç kez ruhumu dinlendirmek için uğradığım sevimli bir ilçedir.
devamını gör...
mozartkugel
wolfgang amadeus mozartın ölümünden yüz yıl sonra onuruna adanmış bir çikolatadır. paul fürst (konditor)’ü tarafından icat edilmiş ve başlarda mozartbonbon olarak bilinip, * sonrasında mozartkugel’a evrilmiş bir marka çiko.
içi antepfıstığı ve badem ezmesi karışımı, dışı ise nougatla kaplıdır.
keman paketleri şeklinde de satılan bu çikolataların içine bakmak isteyenler için bir çilekli değil nugatlı link
içi antepfıstığı ve badem ezmesi karışımı, dışı ise nougatla kaplıdır.
keman paketleri şeklinde de satılan bu çikolataların içine bakmak isteyenler için bir çilekli değil nugatlı link
devamını gör...
psikoloğa gitmeme sebepleri
psikolog nasıl tedavi eder, tedavi süreci nasıl işler fikrim yok ama bende hasar bırakan, derinden yaralayan şeyleri öğrenmek için derine inecek, daha derine inecek, benim sana anlatamayacağım şeyler var daktır, ben bu hayatı bu şekilde yaşamayı seçtim, belki çok ileride, kendi kararımla gelirim yanına, belki geldiğimde "neden daha önce gelmedim ulan" diyeceğim, bunu derken de gözümden yaşlar akacak, o yaşlarda neleri taşımışım sırtımda yük diye düşüneceğim, neyse kısa keselim.
devamını gör...
valkyries
iskandinav mitolojisi'nde odin'in kutsal hizmetçileridir.
devamını gör...
şeyh sait isyanı
dillerine pelesenk ettikleri 'resmi tarihe inandırıldık' gevezelikleriyle, bilerek veya bilmeyerek, okuma yazma bilmez bir toprak ağasını dahi bir kahraman,bir önder gibi gösterdiklerinin farkında olmayan insanları bize gösteren başlık.
uzunca bir süredir, akıllarınca işlerine gelmeyen her tarihi hadiseyi; ''bu resmi tarihtir'', ''bu zırvadır'' minvalinde geveleyerek kendini tarih ve belge okuma uzmanı sanan bilgisizlere sormak gerekir: peki siz nereden okuyorsunuz bu tarihi? ingiliz resmi tarihinden mi? yaşamınız boyunca kaç tarihi vesika okuyup yorumladınız? ya da hepsini bırakın bir tarafa,resmi tarih diye bir şey var mıdır? eğer varsa çıkarırsınız resmi bir belgeyi,bu da yetmez; eksik kalan hususları siyasi ve ideolojik saplantılarınızdan sıyrılarak tarafsızca, tarihçilik metodu çerçevesinde yorumlayıp doğru tarihi ortaya koyarsınız.hoş,bu cenahın tarihçileri genelde mustafa armağan,kadir mısırlıoğlu gibi zevatlar olduğu için bu da pek mümkün görünmemektedir.bir de bu gerizekalılara ve onların tarihçiliğine paralel olarak bölücü terör örgütünün sözde ileri gelenleri bu konuda onları destekleyici yaklaşımlar ve tarihi değerlendirmelerde bulunurlar. bu teröristlerin ağzından ''resmi tarih'', ''kemalist tarih'' kavramlarını sık sık duyarsınız.oysa ki bunların hedeflerine tam olarak neyi koydukları ve karın ağrılarının ne olduğu çok net anlaşılabilir şeylerdir.
şıh sait ya da şeyh sait denilen okuma yazma bilmez bu cahil; yobaz ,gerici ve din kurumunu kullanarak aşiretinin gücüne güç katmış, bu güç ve nüfuzla da yerel bir servet değerindeki hayvanlarını,insanlara karın tokluğuna otlatan tipik bir feodal beyidir.cumhuriyetle birlikte ilerde bu nüfuzunu ve gücünü kaybedeceğini düşünüyordu.kimi yabancı istihbarat örgütlerinin raporlarında saitin ,öteden beri ingiliz istihbaratıyla ortak çalıştığı ve ayrılıkçı kürt hareketinin liderliğini üstlendiği yazsa da bu çapsızın bunu başarabilecek bir kabiliyetinin olmadığı ve bu sebeple doğrudan türkiye cumhuriyeti devleti sınırları içinde sözde bağımsız kürdistan amacıyla başlatılmış bir isyan olmadığı zaten bilinmektedir. söz konusu isyancı zaten mahkeme süreci boyunca bu kalkışmayı bir ''kıyam'' olarak nitelendirmekte ve diğer aşiret önderlerine gönderdiği mektupların çoğunda bunun bir cihat ve dini kurtarma hareketi olduğunu açıkça beyan etmektedir.dönemin bölücü örgütleri 'azadi' ve kürt teali cemiyeti nin planlama safhasında olayın direkt içinde olduğuna dair hiç bir belge ve bilgi bulunmamaktadır. hatta azadi örgütünün, söz konusu kalkışma neticesinde devletin isyanı bastırmak suretiyle bölgede gücünü artıracağından çekindiği ve ilk aşamada kalkışmaya engel olmak istediği bir çok belge ve delilde mevcuttur.elbette klasik bölücü huyları sonucu sonradan isyanın parçası ve destekleyicisi haline gelmişler ve isyan gerici ve ayrılıkçı bir niteliğe bürünmüştür.yine doğrudan saitin ingiliz istihbaratına çalıştığına dair belge olmamasına rağmen dönemin gizli ve askeri istihbarat servislerinin raporlarında ve bizzat gazi atatürk 'ün değerlendirmelerinde ingilizlerin isyanda parmağı olduğu, hatta bizzat tertipleyicileri olduğu vurgulanmıştır.lozan'da net bir bir çözüme kavuşturulamayan musul sorununun milletler cemiyeti'ne intikal etmesinden kısa bir süre sonra bu isyanın başlaması, sebep sonuç ilişkisi kurabilen azıcık zeka sahibi insan için bile durumu gayet özetler niteliktedir.
tüm bunları bir yana bıraktığımızda insanı hayretler içinde bırakan başka bir şey vardır ki; o da bölücülerle dinden geçinen siyasal anlayışın, cumhuriyete ve onun getirdiği yeni düzene karşı aynı içi boş eleştirel yaklaşımlarda nasıl ağız birliği ettiği ve nasıl bir kenetlenme halinde bulundukları gerçeğidir.bu şaşkınlığı üstümüzden atmak için ise emperyalizm kavramını ve onun kullandığı araçları iyi bilmek yeterli olacaktır.
uzunca bir süredir, akıllarınca işlerine gelmeyen her tarihi hadiseyi; ''bu resmi tarihtir'', ''bu zırvadır'' minvalinde geveleyerek kendini tarih ve belge okuma uzmanı sanan bilgisizlere sormak gerekir: peki siz nereden okuyorsunuz bu tarihi? ingiliz resmi tarihinden mi? yaşamınız boyunca kaç tarihi vesika okuyup yorumladınız? ya da hepsini bırakın bir tarafa,resmi tarih diye bir şey var mıdır? eğer varsa çıkarırsınız resmi bir belgeyi,bu da yetmez; eksik kalan hususları siyasi ve ideolojik saplantılarınızdan sıyrılarak tarafsızca, tarihçilik metodu çerçevesinde yorumlayıp doğru tarihi ortaya koyarsınız.hoş,bu cenahın tarihçileri genelde mustafa armağan,kadir mısırlıoğlu gibi zevatlar olduğu için bu da pek mümkün görünmemektedir.bir de bu gerizekalılara ve onların tarihçiliğine paralel olarak bölücü terör örgütünün sözde ileri gelenleri bu konuda onları destekleyici yaklaşımlar ve tarihi değerlendirmelerde bulunurlar. bu teröristlerin ağzından ''resmi tarih'', ''kemalist tarih'' kavramlarını sık sık duyarsınız.oysa ki bunların hedeflerine tam olarak neyi koydukları ve karın ağrılarının ne olduğu çok net anlaşılabilir şeylerdir.
şıh sait ya da şeyh sait denilen okuma yazma bilmez bu cahil; yobaz ,gerici ve din kurumunu kullanarak aşiretinin gücüne güç katmış, bu güç ve nüfuzla da yerel bir servet değerindeki hayvanlarını,insanlara karın tokluğuna otlatan tipik bir feodal beyidir.cumhuriyetle birlikte ilerde bu nüfuzunu ve gücünü kaybedeceğini düşünüyordu.kimi yabancı istihbarat örgütlerinin raporlarında saitin ,öteden beri ingiliz istihbaratıyla ortak çalıştığı ve ayrılıkçı kürt hareketinin liderliğini üstlendiği yazsa da bu çapsızın bunu başarabilecek bir kabiliyetinin olmadığı ve bu sebeple doğrudan türkiye cumhuriyeti devleti sınırları içinde sözde bağımsız kürdistan amacıyla başlatılmış bir isyan olmadığı zaten bilinmektedir. söz konusu isyancı zaten mahkeme süreci boyunca bu kalkışmayı bir ''kıyam'' olarak nitelendirmekte ve diğer aşiret önderlerine gönderdiği mektupların çoğunda bunun bir cihat ve dini kurtarma hareketi olduğunu açıkça beyan etmektedir.dönemin bölücü örgütleri 'azadi' ve kürt teali cemiyeti nin planlama safhasında olayın direkt içinde olduğuna dair hiç bir belge ve bilgi bulunmamaktadır. hatta azadi örgütünün, söz konusu kalkışma neticesinde devletin isyanı bastırmak suretiyle bölgede gücünü artıracağından çekindiği ve ilk aşamada kalkışmaya engel olmak istediği bir çok belge ve delilde mevcuttur.elbette klasik bölücü huyları sonucu sonradan isyanın parçası ve destekleyicisi haline gelmişler ve isyan gerici ve ayrılıkçı bir niteliğe bürünmüştür.yine doğrudan saitin ingiliz istihbaratına çalıştığına dair belge olmamasına rağmen dönemin gizli ve askeri istihbarat servislerinin raporlarında ve bizzat gazi atatürk 'ün değerlendirmelerinde ingilizlerin isyanda parmağı olduğu, hatta bizzat tertipleyicileri olduğu vurgulanmıştır.lozan'da net bir bir çözüme kavuşturulamayan musul sorununun milletler cemiyeti'ne intikal etmesinden kısa bir süre sonra bu isyanın başlaması, sebep sonuç ilişkisi kurabilen azıcık zeka sahibi insan için bile durumu gayet özetler niteliktedir.
tüm bunları bir yana bıraktığımızda insanı hayretler içinde bırakan başka bir şey vardır ki; o da bölücülerle dinden geçinen siyasal anlayışın, cumhuriyete ve onun getirdiği yeni düzene karşı aynı içi boş eleştirel yaklaşımlarda nasıl ağız birliği ettiği ve nasıl bir kenetlenme halinde bulundukları gerçeğidir.bu şaşkınlığı üstümüzden atmak için ise emperyalizm kavramını ve onun kullandığı araçları iyi bilmek yeterli olacaktır.
devamını gör...
kitap kokusu
kitap kokusunu koklamak çok hoştur, hele ki yeni bir kitap ise. fakat kendimi balici gibi hissettirir bazen.*
devamını gör...
portakal çiçeği
yaşamanın mutluluğunu iliklere kadar hissettiren basit, zarif ve güzel kokulu çiçek.
devamını gör...
cumartesi
yuva yıkan kadın' damgası yediğim gün.*
devamını gör...
