ölümden korkmama argümanı vardır çok meşhur: evren,her şey , insan atomların birleşmesiyle oluşan bir bileşendir. ölüm anında da bu atomlar,bileşenler ayrılır ve etrafa dağılır. farketmeyiz anlamayız bu yüzden korkmaya gerek yoktur. düşüncesini ortaya atan
“ölüm geldiğinde sen burada olmayacaksın, sen varken de ölüm gelmeyecek! diyen büyük isim ve aynı zaman da zorunlu yasalara göre giden bir mekanizması olan doğaya tanrıların karışmadığını ve karışmalarının salt-mutluluklarını bozacağını söyleyen ve bu durumu bilge insanların da hayatına entegre etmesi gerektiğini düşünen ve daha bir çok konuda önemli düşüncelerini insanlıkla paylaşmış helenizm-roma dönemi filozofu.
devamını gör...

gündeme getirilmesi dahi gereksiz olan insandır. kızıl nelson sözlükte kimseyi kırıp incetmeden yazan değerli bir yazar arkadaşımız. bazen mikser görevini ifa edip ortalığı karıştırsa dahi sevenleri çok fazla.
devamını gör...

yeni nesil soruları ile insanın kafasını allak bullak ediyor.
devamını gör...

“tartışmalı bir tarikat lideri, oregon çölünde ütopik bir kent kurar. ancak yerel halkla yaşanan sürtüşme ulusal çapta bir skandala dönüşür.”

wild wild country yani türkçe ismiyle vahşi kırlar belgeseli, osho olarak bilinen asıl adı bhagwan shree rajneesh olan bir guru ve onun kurduğu tarikatı anlatır. bu tarikat hindistan’da barınamaz ve abd’ye yani oregon’a göç eder. orada büyük bir arazi alırlar ve kendilerine bir köy kurarlar: rajneeshpuram. kısa zamanda kimsenin kullanmadığı çölün ortasındaki bu araziden küçük bir şehir yaratır “rajneeshee’ler”. ilk bakışta herkesin birbirine yardım ettiği, alışverişin takas usulü döndüğü, herkesin özgürce yaşayabildiği bir yer olarak görünüp insanlara sempatik gelse de bu şehirde işler göründüğü gibi değildir. tarikat zamanla o kadar büyür ki rajneeshee’ler resmen abd içinde küçük bir devlet kurmuş gibidir. güya özgürlük ve sevginin olduğu bu yerde aslında suç kol gezmektedir.

6 bölümden oluşan bu belgeseli bir çırpıda bitirdim. belgeselin en sevdiğim yanı bize olayları yaşayan kişilerden yani birinci ağızlardan dinleyebilme imkanı vermesi oldu. hatta öyle ki bhagwan’ın en yakınlarından olan genel sekreter ma anand sheela’yı bile dinleme imkanı buluyoruz belgeselde. ama beni en çok etkileyen oregon halkından olan insanların konuşmaları oldu. kendi hallerinde sakince yaşayan bu insanların hayatı tarikatın oregon’a gelmesiyle yavaş yavaş altüst olmuş. belgeseli izledikçe gerçekten dehşete düştüm. rollce royce sevdalısı, yüzünde gram nur olmayan dedemiz nasıl olmuş da bu kadar insanı peşine takmış anlamış değilim.
devamını gör...

havanın güzel olması.
devamını gör...

konya gibi tarıma elverişli ama neredeyse hiç tarım yapılmayan bereketli topraklarımız varken oldukça saçma olan eylemdir.
devamını gör...

kasın boyunun aynı kaldığı, tonusunun arttığı kasılma şeklidir.
ayakta durmamızı sağlayan kaslar bu şekilde kasılmaktadır.
ayrıca duvarın itilmesi bu tip kasılmaya örnek verilebilir.
izotonik kasılma'nın aksine fiziki olarak bir iş üretilmez.
devamını gör...

urla'ya ilk defa geldim. şuan burdayım ve sanırım ağlayarak döneceğim yer. insanlarının, esnafının güzelliği çok başka. yolda yürürken insanlar sebepsizce selam veriyor filan. istanbul'lu olarak alışık olmadığımız şeyler. gezecek keşfedecek çok yeri var. özbek köyüne aşık oldum. yaşamak istediğim yer burası dedim. iki gün daha burdayım. sonrası dönüş (aşırı ağlama imojisi)
devamını gör...

500 bin liralık cip kullanan herhangi bir insanla aynıdır. şaşılması gereken durum türbanlı olması değil, 500bin liralık cipe binebilmesidir.

abi hakkaten nasıl 500 bin lirayı bir araya getirip cip sahibi oluyorlar ya. bizde maaştan bir kaç gün sonrası hep sıkıntı hep keder çünkü.

500 bin lira.. bak söylemekten vazgeçemiyorum hakkaten zenginin parası fakirin parmaklarını yoruyor.
devamını gör...

feridun bitir karakteri'nin yırttık abicim yırttık repliği meşhurdur.
devamını gör...

sıradan, hayatı yüzeysel algilayan ve ona göre yaşayan insanların sandığı gibi doğuştan gelen bir olgu değildir.
fiziksel dayanıklılık gibi geliştirilebilir bir düşünce mekanizmasıdır. peki bir insan özgüveni düşükken neden bir diğerinin ki kuvvetlidir?
bunun sebebi doğuştan yetişkin bir insan olana kadar ki öğrenmeleri ile alakalıdır. bu öğrenmeler insandaki dürtülere şekil verir, olaylar karşısındaki duygusal durumunu belirler. genetik kesinlikle etkilidir, lakin özgüven zihinsel bir gelişimdir beynin bir komutudur.
combat sporlarında dövüşmeden dayak yemek denilen bir hadise vardır. kişi hadise daha gerceklesneden düşüne düşüne kendini doldurur. bu zihin tarafından kisitlanmaya sebep gelir. daha hadise başlamadan sinir sistemi yorulur kaslar laksit asit salgılar. beyin fiziksel kapasiteyi bir anda ciddi oranda düşürür.
bunların hiç birinin kişinin karakteri ile veya fiziksel durumu ile alakası yoktur. tamamen zihinsel şekillendirme ile alakalıdır.
insanların ve benim de hatam zihinsel ve psikolojik dayanıklılığa yeteri kadar önem vermememiz. herhangi bir olay karşısında insanlar grapon kağıdına dönüyor.
devamını gör...

mahlassızım nickli yazarımızın ukdesidir. kendisinin kafa izninde olduğunu görmek üzücü.
hemen dolduralım:
varoluşçuluğun babası, søren kierkegaard'ın eseridir.
"kierkegaard’a göre umutsuzluk evrenseldir, çünkü insan sonluluktan sonsuzluğa geçişi umutsuzluk yoluyla gerçekleştirir. umutsuzluk kaçınılmazdır, onu bir an olsun yabana atamayız. benliğin iflah olmaz hastalıklarına karşılık umut üzerine topyekûn iyimser bir felsefe geliştirmek ruhumuza yapılabilecek en ağır saldırılardan biridir. bir mustarip kötü bir teselliyle avutulabilir mi? umut üzerine gerekli-gereksiz sarfedilen sözler ölümcül bir hastanın yanında yapılan gaflara benzeyecektir ve pek az teskin edicidir! oysa umudunu sonuna kadar tüketmiş bir ruh hali gerçeği kavramak adına daha doğru bir adım atmış olur. umutsuzluk kaçınılmazdır, insanın karşıtların bir sentezi olmasının, daha doğrusu diyalektik bir varlık oluşunun gereğidir. sonlu varlığı ile sonsuz varlığı arasına sıkışan insan “kendi olma” sürecini umutsuzluk içinde yaşar.
kierkegaard için umutsuzluk ölümcül hastalıktır. “bu hastalıktan ölünmesinden veya bu hastalığın fiziksel ölümle sona ermesinden çok, bu hastalığın işkencesi, can çekişen ama ölemeden ölümle savaşan kişi gibi ölememektedir, sürekli bir can çekişme hali içindedir.” “ölümcül hastalık dar anlamda kendisinden sonra hiçbir şey bırakmadan ölüme giden bir hastalık demektir. ve umutsuzluk budur.” umutsuzluğun özü yaşamın hiçbir şey olmamasıdır.
kierkegaard bir dinin çerçevesi içinde yapıtlar üretmesine karşılık aynı zamanda insanoğlunun en temel sorunlarını ortaya koyar. kierkegaard birden ve doğrudan varoluş gizeminin içine dalar. hegel’de en üst noktasına ulaşan akıl ve sistem felsefesine karşı bireyin varoluşunun akıldışılığını, paradoksunu açığa serer."
kaynak
devamını gör...

o yüzden arkadaşlarla buluştuğumuzda evli olanlar erken kalkınca “oo tabi yenge hanım kızar” diye klişe şakalar yapıyoruz.
devamını gör...

kötü troll yazarlar dense katılacağım kampanyadır ama olmadığı için katılmıyorum. çünkü çok iyi bir troll yazar gelirse bence sözlük şenlenir. ama haddini bilmeli ve hassas konulara hassas yaklaşabilmeli. bu sebeple iyi trollere evet ama kötü trollere hayır.

trollü zeka işi olduğundan kah güleriz kah ders alırız.
devamını gör...


anadolu'dan kop gel düz git
ankara'yı geç sağ dön
bursa'nın biraz yukarsı
altunizade'den sonra köprünün hemen aşağısı
avrupa yakası

babamın otoritesini geç
annemin damat takıntısı
abimin şöhret sevdasııı
gençliği solla
kariyeri fulle
çayınıda demle
son durak

avrupa yakası
avrupa yakası
avrupaaaa yakasııııııı
devamını gör...

penguen olmak isterdim. hem çok sevimliler hem de erkekleri insanlardam daha sadık. hem de etrafta insan yok. daha nolsum.
devamını gör...

-çok isterdim aslında.
+birinin elini tutmayı mı?
-hayır, aşık olmayı. ama öylesine gelip geçici bir şey değil. ben hep büyük bi’ aşk düşledim, sonsuza kadar sürecek özel bir aşk. ancak öyle birinin elini tuttuğumda dünyanın renkleri değişir benim için. ne gözler ne sözcükler. aşkı,aşkı ancak öyle birinin eli elime çizebilir gibi geliyor. yani, yani sahici bir aşkı ellerimle anlayacakmışım gibi geliyor sanki bana. anlıyor musun beni?
haydar ile armağan arasında geçen bir diyalog.
devamını gör...

polimat yunanca kökenlidir. polu- (çok) ile mathês- (öğrenmek) kelimelerinden türetilmiştir
çok bilen gibi bir anlamı vardır.
devamını gör...

ilk çağın son büyük filozofu olarak anılır. plotinos'un metafiziğine baktığımızda ilk olarak bir, tin ve ruh olmak üzere kutsal bir üçlüyle karşılaşırız. bir üstün ve belirsizdir, bazen tanrı, bazen iyi denilir ve varlığı aşar; varlığın ardılıdır. ardından tin gelir. tin, bir'in suretidir. bir'in kendisini görmesini sağlayan ışıktır. son olarak da üçlünün en alt üyesine rastlarız. ruh, yıldızları, ayı, bütün dünyayı ve canlıları meydana getirmiştir. ruh ikilidir; bir ruh tin'e dalmıştır ve bir de dışa bakan ruh vardır. dışa bakan ruh, aşağıya yöneltilmiş bir hareketle bağlantısını korur, bu hareketle ruh kendi sureti olan doğayı ve duyu dünyasını üretir.

bu konsept bir yerden tanıdık geldi mi?
devamını gör...


karataş ilçesinde dün avlanmak için denize açılan balıkçılar, yaklaşık 15 metre uzunluğunda bir balina gördü. teknede bulunan fatih kaymaz, hemen cep telefonuyla balinayı görüntüleye başladı.

yaklaşık 2 dakika boyunca tekneyle birlikte yüzen balina daha sonra gözden kayboldu. bu sırada teknedeki balıkçıların ‘tekneye vurmasın deler’ sözleri dikkat çekti.

görüntüyü istanbul üniversitesi su bilimleri fakültesin’deki bir öğretim üyesine gönderen kaymaz, balinanın normalde akdeniz’de yaşamadığını ve yolunu kaybederek buraya geldiğini, akdeniz’de görülen yedinci oluklu balina olduğunu öğrendi.


buradan
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim