sözlükteki kan aranıyor duyuruları
başlığın yukarı çıkması lazım ,umarım en kısa zamanda temin edilir. up
devamını gör...
normal sözlük'teki en iyi kapak fotoğrafı
şu ana kadar 9 adet ''en iyi kapak fotoğrafı bendedir" iddiası ortaya atılmış olup, sayının gittikçe artacağından endişe edilmektedir.
devamını gör...
türkiye'de vasfı olmayanların bile ünlü olması
türkiye'ye mahsus bir durum değil maalesef, tüm dünyayı etkisine alan post-truth paradigmasının çıktılarından birisi.
devamını gör...
şu an hissettiğiniz burukluğun sebebi
boşa geçmiş bir ömür, yaşanmış bir çok travma, acı. bitmeyen yalnızlık ve olmayan bir gelecek.
kısacası kaybedecek bir şeyin kalmaması.
kısacası kaybedecek bir şeyin kalmaması.
devamını gör...
bazı ülkelere bütçe desteği vermeye çalışıyoruz
cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan'ın bm genel kurulu covid-19’la mücadele özel oturumuna gönderdiği video mesajında sarf ettiği cümle.
--- alıntı ---
bu zorlu dönemi aşabilmenin anahtarı, uluslararası işbirliği ve küresel dayanışmadır.gelişmekte olan bazı ülkelerde, yerel kaynaklar kullanılarak kişisel koruyucu malzeme üretilmesine yönelik eğitim programları düzenliyoruz. salgın nedeniyle ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya kalan bazı ülkelere bütçe desteği vermeye çalışıyoruz
--- alıntı ---
(bkz: millet aç aç)
--- alıntı ---
bu zorlu dönemi aşabilmenin anahtarı, uluslararası işbirliği ve küresel dayanışmadır.gelişmekte olan bazı ülkelerde, yerel kaynaklar kullanılarak kişisel koruyucu malzeme üretilmesine yönelik eğitim programları düzenliyoruz. salgın nedeniyle ekonomik sıkıntılarla karşı karşıya kalan bazı ülkelere bütçe desteği vermeye çalışıyoruz
--- alıntı ---
(bkz: millet aç aç)
devamını gör...
yazarların yalan söyleme nedenleri
hiç yalan söylemedim, hep yalan dinledim.
şuncacık çocuktum. ilk yalanlarımı babamın ağzından anneme söylerken dinledim. çoğu maddi şeylerdi. annem, ömrü boyunca hep yalan dinledi. annesinden dinledi. abisinden dinledi. kardeşinden dinledi. kocasından dinledi. bazen hala dinliyor. alışmıştı kulakları, bıkmadan dinliyordu. bile bile dinliyordu.
anneme hiç yalan söylemedim.
çocuktum, kiminin beyaz diye renklendireceği kiminin başka renklerden renkler beğeneceği yalanları babamdan dinlerdim. babam, çok güzel yalan söylerdi. alamam demezdi mesela hiç. alırım derdi...
misal; 7 sene, her akşam, sonunda ilk maaşlı işimle kendime alacağım bilgisayarı babamdan bekledim.babama çok kızdım. alamadı diye değil, yalan söyledi diye. işe gitmezdi bazı sabahlar. hastayım derdi. patronuna yalan söylerdi. öğlen bir anda iyileşir, ya akrabalarının işini yapmaya ya da kahveye giderdi. kızardım babama. kimseye hayır diyemezdi, hayır diyemediği için hep yalan söylerdi.
babama hiç yalan söylemedim...
daha bir sürü şey aslında. yerim de dar değil, elim tembel...
muhtemeldir ki yalanı iyi tanırım. öyle umuyorum yani. nasıl söylenir, nasıl söylenmez, nasıl yakalanır, nasıl hissettirir iyi bilirim. söyleyeni de söyleneni de iyi tanırım. bu yüzdendir ki hiç yalan söylemedim.
dürüstlük, en kuvvetli silahımdı benim. kalamayacağımı anladığım yerde kalırım demedim. sevmiyorken seviyorum demedim. param yokken var, varken yok demedim. istiyorken istemiyorum, istemiyorken istiyorum demedim. sonu çoğunda kötü bitti zamanında. ama ben en başında söyledim dedim. uyardım dedim. dürüst davranarak hata mı ettim diyerek karşımdakilere kendilerini suçlu hissettirdim. bazılarını kendi doğrularıma yöneltebilmek için manipüle ettim evet; ama yalan söylemedim.
hiç kimseye yalan söylemedim. yeri burası mıydı bilemedim. madem yalan söylemedim, neden yalan söylemediğimi yazmak istedim.
edit:anlatım bozukluğu
şuncacık çocuktum. ilk yalanlarımı babamın ağzından anneme söylerken dinledim. çoğu maddi şeylerdi. annem, ömrü boyunca hep yalan dinledi. annesinden dinledi. abisinden dinledi. kardeşinden dinledi. kocasından dinledi. bazen hala dinliyor. alışmıştı kulakları, bıkmadan dinliyordu. bile bile dinliyordu.
anneme hiç yalan söylemedim.
çocuktum, kiminin beyaz diye renklendireceği kiminin başka renklerden renkler beğeneceği yalanları babamdan dinlerdim. babam, çok güzel yalan söylerdi. alamam demezdi mesela hiç. alırım derdi...
misal; 7 sene, her akşam, sonunda ilk maaşlı işimle kendime alacağım bilgisayarı babamdan bekledim.babama çok kızdım. alamadı diye değil, yalan söyledi diye. işe gitmezdi bazı sabahlar. hastayım derdi. patronuna yalan söylerdi. öğlen bir anda iyileşir, ya akrabalarının işini yapmaya ya da kahveye giderdi. kızardım babama. kimseye hayır diyemezdi, hayır diyemediği için hep yalan söylerdi.
babama hiç yalan söylemedim...
daha bir sürü şey aslında. yerim de dar değil, elim tembel...
muhtemeldir ki yalanı iyi tanırım. öyle umuyorum yani. nasıl söylenir, nasıl söylenmez, nasıl yakalanır, nasıl hissettirir iyi bilirim. söyleyeni de söyleneni de iyi tanırım. bu yüzdendir ki hiç yalan söylemedim.
dürüstlük, en kuvvetli silahımdı benim. kalamayacağımı anladığım yerde kalırım demedim. sevmiyorken seviyorum demedim. param yokken var, varken yok demedim. istiyorken istemiyorum, istemiyorken istiyorum demedim. sonu çoğunda kötü bitti zamanında. ama ben en başında söyledim dedim. uyardım dedim. dürüst davranarak hata mı ettim diyerek karşımdakilere kendilerini suçlu hissettirdim. bazılarını kendi doğrularıma yöneltebilmek için manipüle ettim evet; ama yalan söylemedim.
hiç kimseye yalan söylemedim. yeri burası mıydı bilemedim. madem yalan söylemedim, neden yalan söylemediğimi yazmak istedim.
edit:anlatım bozukluğu
devamını gör...
portakal savaşları
sözlüğün tarihsel gerçeği.
benim hikâye tabletlere dayanmıyor. büyük büyük dedem anlatırmış bizimkilere. onlar da bize anlatırdı kış günleri soba başında kestane pişirirken.
o zamanlar atlarla, develerle seyahat edilirmiş. sözlüğün sahipleri bir gün "ya nasip!" diyerek at üzerinde çıktıkları yolda, o zamanın köylülerince "domain" olarak adlandırılan boş arazilerden birini görünce "burası tam bizlik!" diyerek sermişler çulu oraya.
ilk zamanlar, arada ufak tefek sorunlar da yaşamışlar. bir grup, nereden geldiği belirsiz ama sonradan geldiği kesin olan tip "bu domain bizim. buraya yerleşemezsiniz" demiş mesela bir gün. biraz sürtüşme yaşanmış derken bizimkiler başka domain bulup oraya taşımışlar obayı falan. onlar ayrı hikâyenin konusu.
gel zaman git zaman araziye iyice yerleşmiş bizimkiler. zamanla işleri büyütmüşler. komşu obalarla ticarete başlamışlar. ne mi satıyorlarmış? eğlence ve bilgi! etraftan "bunları satın alan olmaz" diyenler çıkmış başta. "eğlence belki ama bilgiyi kimse parayla almaz" diyenler olmuş ama bizimkiler dinlememiş ve başarmışlar bu işi. başardıkça büyümüş, büyüdükçe de yeni işçilere ihtiyaç duymuşlar.
ilk işçiler çoğunlukla çok normal kişilermiş. üretim yapar, karşılığı olan ödemeyi alır "allah başımızdakilere zeval vermesin" diyerek gül gibi geçinip giderlermiş, hem kendi aralarında hem de idareci sınıfla. tabletlerdeki altın çağ bu dönemmiş işte.
fakat altın çağ sonsuza dek sürmemiş. işler büyüdükçe işçi sayısı yetmez olmuş ve yavaş yavaş yeni işçilere ihtiyaç duyulmuş.
eski işçilerin bir kısmı "biz iki kat çalışır biraz daha üretiriz. ne gerek var yeni kişilere? bir süre daha idare edelim. o arada başvuranları iyice incelersiniz. işe uygunsa alırsınız" derken bir kısmı da "biz yorulduk. yeni işçiler hemen gelsin. taze kan iyidir." diye üstelemiş. zaten ne olduysa ondan sonra olmuş.
yeni gelenler, yeni ortama ilk kez giriyor olmanın ürkekliğini çok çabuk atmışlar üstlerinden. bazı eski yazarları da kendilerine uydurup çeşitli örgütler kurmuşlar. bu örgütlerin bazıları olur olmaz yerlerde, halka açık mekânlarda alenen birbirlerine övgüler yağdırmaya başlamış. düşünün ki başka insanlar artık buna katlanamaz hâle gelmiş. homurdanmalar alıp yürümüş.
bir diğer örgüt de liyakat aramaksızın vasıfsız kişileri ödüllendirmeye başlamış. artık bilgi ya da eğlence üreten gerçek işçilerin işçiliği para etmez olmuş. tabletlerde anlatılan fotoğraf tanrısının doğuşu da bu tarihlere rastlar. olur olmaz yerlere kurulan sunaklarda tanrılara her türden fotoğraf sunulur olmuş, halkın gözleri önünde. en sevilenleri de bakire ve çıplak kız kurbanların fotoğraflarıymış.
eski işçiler ve halkın bir bölümü "yetti artık" diyerek harekete geçmiş sonunda. sunakların bir kısmını üretim yaparken kullandıkları alet edevat yardımıyla kırmışlar. en azılı bozguncuları günlerce takip edip, şüpheli hareketlerini idarecilere bildirerek onları obadan sürdürmüşler. arada, aslında eski iyi işçilerden olup sevildiği halde haksızlığa kurban gidenler de olmuş o kargaşa günlerinde. yeniler içinde de işini hakkıyla yapan düzgün insanlar varmış üstelik. yukarıda da denildiği gibi; at izi it izine karışmış çoktan ve herkes birbirine düşman gözüyle bakar olmuş.
çalışanların, işini biraz daha özenerek yapan grubuna verilen madalyaların değersizleştirilmeye çalışıldığı dönem de buraya denk gelir. bir işi nasıl olursa olsun neticelendirmenin yeterli olduğu konusunda telkinlerde bulunmaya başlamış yenilerle eskilerin bir kısmı. diğer kısım ise "yapacaksan düzgün yap. yapmıyorsan yapanı eleştirme" düşüncesiyle karşı koymaya çalışmış bu akıma.
diyeceğim, bu iş zaman içerisinde bir o tarafın bir bu tarafın lehine olacak şekilde büyük bir çekişmeye dönüşmüş. hâlâ o yüksek dağın tepesindeki domain'e ve o meşhur portakal dağı'na yolu düşen kişiler, mücadelenin sürdüğüne tanık olabilirmiş.
derler ki; her yıl, sözlüğün kurulduğu tarihte, o dağlarda geceleri binlerce işçinin birbirine karışmış fısıltılı sesleri duyulurmuş. merak edip gece vakti o sesleri takip edenlerse kayıplara karışır ve "başıboşlara karıştı" diye anılırmış artık.
benim hikâye tabletlere dayanmıyor. büyük büyük dedem anlatırmış bizimkilere. onlar da bize anlatırdı kış günleri soba başında kestane pişirirken.
o zamanlar atlarla, develerle seyahat edilirmiş. sözlüğün sahipleri bir gün "ya nasip!" diyerek at üzerinde çıktıkları yolda, o zamanın köylülerince "domain" olarak adlandırılan boş arazilerden birini görünce "burası tam bizlik!" diyerek sermişler çulu oraya.
ilk zamanlar, arada ufak tefek sorunlar da yaşamışlar. bir grup, nereden geldiği belirsiz ama sonradan geldiği kesin olan tip "bu domain bizim. buraya yerleşemezsiniz" demiş mesela bir gün. biraz sürtüşme yaşanmış derken bizimkiler başka domain bulup oraya taşımışlar obayı falan. onlar ayrı hikâyenin konusu.
gel zaman git zaman araziye iyice yerleşmiş bizimkiler. zamanla işleri büyütmüşler. komşu obalarla ticarete başlamışlar. ne mi satıyorlarmış? eğlence ve bilgi! etraftan "bunları satın alan olmaz" diyenler çıkmış başta. "eğlence belki ama bilgiyi kimse parayla almaz" diyenler olmuş ama bizimkiler dinlememiş ve başarmışlar bu işi. başardıkça büyümüş, büyüdükçe de yeni işçilere ihtiyaç duymuşlar.
ilk işçiler çoğunlukla çok normal kişilermiş. üretim yapar, karşılığı olan ödemeyi alır "allah başımızdakilere zeval vermesin" diyerek gül gibi geçinip giderlermiş, hem kendi aralarında hem de idareci sınıfla. tabletlerdeki altın çağ bu dönemmiş işte.
fakat altın çağ sonsuza dek sürmemiş. işler büyüdükçe işçi sayısı yetmez olmuş ve yavaş yavaş yeni işçilere ihtiyaç duyulmuş.
eski işçilerin bir kısmı "biz iki kat çalışır biraz daha üretiriz. ne gerek var yeni kişilere? bir süre daha idare edelim. o arada başvuranları iyice incelersiniz. işe uygunsa alırsınız" derken bir kısmı da "biz yorulduk. yeni işçiler hemen gelsin. taze kan iyidir." diye üstelemiş. zaten ne olduysa ondan sonra olmuş.
yeni gelenler, yeni ortama ilk kez giriyor olmanın ürkekliğini çok çabuk atmışlar üstlerinden. bazı eski yazarları da kendilerine uydurup çeşitli örgütler kurmuşlar. bu örgütlerin bazıları olur olmaz yerlerde, halka açık mekânlarda alenen birbirlerine övgüler yağdırmaya başlamış. düşünün ki başka insanlar artık buna katlanamaz hâle gelmiş. homurdanmalar alıp yürümüş.
bir diğer örgüt de liyakat aramaksızın vasıfsız kişileri ödüllendirmeye başlamış. artık bilgi ya da eğlence üreten gerçek işçilerin işçiliği para etmez olmuş. tabletlerde anlatılan fotoğraf tanrısının doğuşu da bu tarihlere rastlar. olur olmaz yerlere kurulan sunaklarda tanrılara her türden fotoğraf sunulur olmuş, halkın gözleri önünde. en sevilenleri de bakire ve çıplak kız kurbanların fotoğraflarıymış.
eski işçiler ve halkın bir bölümü "yetti artık" diyerek harekete geçmiş sonunda. sunakların bir kısmını üretim yaparken kullandıkları alet edevat yardımıyla kırmışlar. en azılı bozguncuları günlerce takip edip, şüpheli hareketlerini idarecilere bildirerek onları obadan sürdürmüşler. arada, aslında eski iyi işçilerden olup sevildiği halde haksızlığa kurban gidenler de olmuş o kargaşa günlerinde. yeniler içinde de işini hakkıyla yapan düzgün insanlar varmış üstelik. yukarıda da denildiği gibi; at izi it izine karışmış çoktan ve herkes birbirine düşman gözüyle bakar olmuş.
çalışanların, işini biraz daha özenerek yapan grubuna verilen madalyaların değersizleştirilmeye çalışıldığı dönem de buraya denk gelir. bir işi nasıl olursa olsun neticelendirmenin yeterli olduğu konusunda telkinlerde bulunmaya başlamış yenilerle eskilerin bir kısmı. diğer kısım ise "yapacaksan düzgün yap. yapmıyorsan yapanı eleştirme" düşüncesiyle karşı koymaya çalışmış bu akıma.
diyeceğim, bu iş zaman içerisinde bir o tarafın bir bu tarafın lehine olacak şekilde büyük bir çekişmeye dönüşmüş. hâlâ o yüksek dağın tepesindeki domain'e ve o meşhur portakal dağı'na yolu düşen kişiler, mücadelenin sürdüğüne tanık olabilirmiş.
derler ki; her yıl, sözlüğün kurulduğu tarihte, o dağlarda geceleri binlerce işçinin birbirine karışmış fısıltılı sesleri duyulurmuş. merak edip gece vakti o sesleri takip edenlerse kayıplara karışır ve "başıboşlara karıştı" diye anılırmış artık.
devamını gör...
hatay milletvekili barış atay’ın polis tarafından tartaklanması
ülkede seçilmiş bir milletvekilini dövdürecek kadar arsızlaşmış bir hükümetle karşı karşıya olduğumuzu göstermiştir. ideolojik olarak nasıl baktığımızdan bağımsız olarak meclisimizde bizi temsil eden bir vekilin böyle muameleye maruz bırakılmasına tepki göstermemiz gerektiğini düşünüyorum. görüntüleri izlemek için buradan.
ekleme; arkadaşlar, olayı istediğiniz gibi yorumlayabilirsiniz de bu kadar anlamsız yorumlar olmamış sanki. burada olay barış atay’ın samimiyeti değil, polis memurları tarafından tartaklanması. daha önce de dedim eğer bu gibi insanların terörist olduğunu düşünüyorsanız sahaya bizzat teşrif edersiniz. halkla beraber meşru protesto hakkınızı kullanırsınız. burada bir diğer mesele gencecik çocuklar sokaklarda linç edilirken onların seçtiği vekiller nerede? hadi hdp olaya karışsa protestoları illegal hale getiriyor diyeceksiniz. o halde hani iyi parti vekilleri? hani chp vekilleri? hem hiç bir şey yapmayıp hem de yapanları eleştirirseniz muhaliften çok iktidara payanda olan biri imajı çizmiş olursunuz. seçtiğiniz vekiller meclis lokantasında yemek yerken barış atay hiç olmazsa tarafını belli etmiş eleştirecekseniz onu değil katılmayan sözde muhalif vekilleri eleştirin.
gelen haklı uyarı üzerine ekleme; başlığı açarken kullandığım linç kelimesinin tam olarak gerçeği yansıtmadığını fark ettim. kusura bakmayın. linç edilmesi yerine tartaklanması daha uygun olur.
ekleme; arkadaşlar, olayı istediğiniz gibi yorumlayabilirsiniz de bu kadar anlamsız yorumlar olmamış sanki. burada olay barış atay’ın samimiyeti değil, polis memurları tarafından tartaklanması. daha önce de dedim eğer bu gibi insanların terörist olduğunu düşünüyorsanız sahaya bizzat teşrif edersiniz. halkla beraber meşru protesto hakkınızı kullanırsınız. burada bir diğer mesele gencecik çocuklar sokaklarda linç edilirken onların seçtiği vekiller nerede? hadi hdp olaya karışsa protestoları illegal hale getiriyor diyeceksiniz. o halde hani iyi parti vekilleri? hani chp vekilleri? hem hiç bir şey yapmayıp hem de yapanları eleştirirseniz muhaliften çok iktidara payanda olan biri imajı çizmiş olursunuz. seçtiğiniz vekiller meclis lokantasında yemek yerken barış atay hiç olmazsa tarafını belli etmiş eleştirecekseniz onu değil katılmayan sözde muhalif vekilleri eleştirin.
gelen haklı uyarı üzerine ekleme; başlığı açarken kullandığım linç kelimesinin tam olarak gerçeği yansıtmadığını fark ettim. kusura bakmayın. linç edilmesi yerine tartaklanması daha uygun olur.
devamını gör...
vücuda yapışan ince ve dar tayt giyen kadın
(bkz: ne saçma salak başlıklar)
devamını gör...
bir insan neden susar
bir şey bilmediği için degil bazen çok şey bildiği için susar yenildiği için degil yorulduğu için susar.bazen de anlayanı olmadığı icin susar insan
devamını gör...
kitap kulübü hakkında her şey
normal sözlük tarihinin gördüğü ikinci yılbaşında, yılbaşı hediyeleşmesi'ni resmi olarak yapan ilk kulüp.
(bkz: normal sözlük 1. yılbaşı hediyeleşmesi).
kulüp içerisinde gerçekten keyif alıyor, birbirimize çeşitli açılardan birçok şey katıyoruz. yani en azından ben öyle düşünüyorum ve kitap edebiyat kulübü'nün bir parçası olduğum için mutluyum. diğer arkadaşlarım da belki ilerleyen vakitlerde aldıkları hediyeleri buraya atarlar. kendi tercihlerine kalmış artık.
efenim çok şey kaçırıyorsunuz. bize katılmaya ne dersiniz?
katılım linki.
(bkz: normal sözlük 1. yılbaşı hediyeleşmesi).
kulüp içerisinde gerçekten keyif alıyor, birbirimize çeşitli açılardan birçok şey katıyoruz. yani en azından ben öyle düşünüyorum ve kitap edebiyat kulübü'nün bir parçası olduğum için mutluyum. diğer arkadaşlarım da belki ilerleyen vakitlerde aldıkları hediyeleri buraya atarlar. kendi tercihlerine kalmış artık.
efenim çok şey kaçırıyorsunuz. bize katılmaya ne dersiniz?
katılım linki.
devamını gör...
camdaki kız
az önce son bölümünün birkaç sahnesini izledim ve sinirden kafamı duvarlara çarpmak istiyorum. kızının bekaretini kaşıkçı elması gibi koruyan annemiz bu bölümde de kocasıyla kızının cinsel birlikteliğini izlemek için eline dürbünü alıp kızının odasını röntgenliyor. ablacım keşke bunu yapana kadar inci sözlüğe falan girseydin sana eminim bu anları izleyebileceğin birkaç site önerisi yaparlardı. şaka bir yana kadın kızının kocasıyla birlikte olmasını kıza yarın bir gün kusurlu derler diye istiyor. ne bu fabrikadan çıkan bir mal mı? oldu olacak kızı 15 gün içinde iade de etsinler. annesinin psikolojisini bozduğu kızımız ise muhtemelen (bkz: vajinismus) olduğundan dolayı bir türlü kocasıyla ilişkiye giremiyor. bu kızımızın japon balığı gibi bakan kocası da demiyor ki karıcım senin bu konuda bir problemin olabilir gel bok gibi paramız var bir cinsel terapi alalım istersen. çünkü bu koca da evli ve kendinden yaşça büyük bir kadınla rahatça görüşebilmek için kızımızı kullanıyor. her şeyi geçtim bana kimse bunlar gerçek hayatta da var mavalını okumasın. bu diziyi küçücük çocukların rahatlıkla erişebildiği bir kanalda, aileleriyle beraber izlemesinde gerçekten hiçbir sakınca görmüyor musunuz? şerefsizim sinirden ağlamamak için kendimi zor tutuyorum.
devamını gör...
edip cansever
"arada mektup yazıyorum sana
ah! olmayan sana, hiç olmadın ki."
ah! olmayan sana, hiç olmadın ki."
devamını gör...
beğeni cimriliği
sözlükte şu sıralar birçok yazarda bulunan cimriliktir. eskiden olsa buton çökerdi.
devamını gör...
fatih sultan mehmet’in iyi bir padişah olmadığı gerçeği
tek başarısı istanbul’u fethetmek kısmında şahi topu gibi patladım.
ulan ismail.
t: komik başlık.
ulan ismail.
t: komik başlık.
devamını gör...
sözlükteki çay lobisi
ne tarafta lütfen söyleyin?
devamını gör...
manyak olmaya karar verdim
bu gece başlıklarıyla sözlüğün akışını sağlıyor. vay anasını sayın seyirciler.
devamını gör...


