öldürmeyip süründüren şeyler
umut
devamını gör...
doğurduğu bebeği bıçaklayarak öldüren anne
yeni doğmuş, daha zor kıpırdayan yavruyu ağzını bir dakika tutsan ölür zaten. bu kadın ya deli yada psikopat manyağın önde gideni galiba, küçücük bebeği bıçaklamış.
devamını gör...
dm'de fingirdeştiğin yazara sözlük mağazasından hediye almak
olmadığı için karmalar bende kalıyor. yeyeyeye. olsa da almazdım orası ayrı. cimriyim ben.
devamını gör...
kadir mısıroğlu
allah hiç kimseyi kadir mısıroğlu nu canhıraş şekilde savunacak kadar acz içinde bırakmasın. sadece atatürk düşmanlığı nedeniyle popüler olan şu raporluyu nasıl savunabiliyorsunuz anlamıyorum. bu kadar mı nefret dolusunuz gerçekten?
devamını gör...
2 mayıs 2022 normal sözlük bayramlaşması
iyi bayramlar canım sözlük, tatlının dozunu kaçırıp, son gün hastanelik olmayın e mi.
devamını gör...
dünyanın en güzel kokusu
yeni doğan bebek kokusu. kardeşim doğduğunda hissetmiştim. taklit edilemeyen nadir kokulardandır yeni doğan kokusu.
devamını gör...
rasyonel sayılar
oranlı sayı olarakta geçer, en basit şekilde a bir tam sayı olmak şartıyla b de 0 dan farklı bir tam sayı olmak şartıyla a/b şeklinde yazılabilen sayılardır. b nin 0 dan farklı olmasının sebebi hiç bir sayının 0 a bölünememesidir. sayı bölü 0 bildiğiniz gibi tanımsızdır. ancak örneğimizde a sayısı 0 a eşit olabilir yani payı 0 olan sayı paydası 0 olmadığı sürece her zaman 0 a eşittir.
tüm tam sayılar aynı zamanda rasyonel sayılardır. çünkü tam sayının aslında paydası (yukarıdaki örnekte b sayısı) 1 dir. dolayısı bir tam sayıyı a/1 şeklinde yazabilirsiniz.
oranlı sayıarın negatif olması durumunda bunlara negatif rasyonel sayı denir.(örnek -3/5 , bu negatif bir rasyonel sayıdır)
ondalıklı sayılar ve devirli ondalıklı sayılar kesir olarak yazılabildiği için rasyonel sayılardır. (örnek: 0,3 bu sayı 3/10 şeklinde yazılabilir,rasyonel sayıdır. virgülden sonra 7 nin devam ettiği 2,7777777..... sayısı da rasyonel sayıdır.)
tüm tam sayılar aynı zamanda rasyonel sayılardır. çünkü tam sayının aslında paydası (yukarıdaki örnekte b sayısı) 1 dir. dolayısı bir tam sayıyı a/1 şeklinde yazabilirsiniz.
oranlı sayıarın negatif olması durumunda bunlara negatif rasyonel sayı denir.(örnek -3/5 , bu negatif bir rasyonel sayıdır)
ondalıklı sayılar ve devirli ondalıklı sayılar kesir olarak yazılabildiği için rasyonel sayılardır. (örnek: 0,3 bu sayı 3/10 şeklinde yazılabilir,rasyonel sayıdır. virgülden sonra 7 nin devam ettiği 2,7777777..... sayısı da rasyonel sayıdır.)
devamını gör...
melissa vargas
fenerbahçe kadın voleybol takımında oynayan 9 numaralı pasör çaprazı.
devamını gör...
kadın yazarların takipçi sayısının çok olması
bir silikon taktırmanız yeterli. eğer ki meme ve bacak uğruna takip ediliyorsak, ne duruyorsunuz, bunca şamataya, kıskançlığa, kadın diye ediliyor, yoksa gerizekalının teki!, ithamlarını boşuna israf etmekle uğraşmayın. sen erkeksin ve tek kitap okumuyorsun, takipçi bekliyorsun gram emek vermeden, o kadın, cebindeki son kuruşu kitaba yatırıyor, aynı anda 3 kitap okuyor ve gece gündüz yazıyorsa, ama sana göre takipçisinin çok olmasının yegane sebebi'' kadın olması' ise eğer, diyecek bir söz yok.
devamını gör...
uzun zamandır sözlükte yoktum insanları
sözlüğe giriş yaptıktan sonra sözlükte uzun süredir yazdıklarını, sözlüğün kıdemlilerinden olduklarını muhakkak belirtme ihtiyacı hisseden ilginç insanlar. kırmızı halı mı bekliyorsun güzel kardeşim? istiklal marşı da okunsun mu sen sözlüğe giriş yapınca, herkes sana tapınsın mı?
eleştiri adam sabah nemrutluğuynan bildirdi.
eleştiri adam sabah nemrutluğuynan bildirdi.
devamını gör...
seks yapmadan duramam diyen kişi
toplum baskısının bir sonucudur. çocukluğumuz boyunca bunun ayıp bir şey olduğu fikri kafamıza sokuldu, ülkede ailesinden cinsellik üzerine tavsiye veya eğitim almış üç tane insan sayamam. bir insana sürekli bir konuda engeller koyarsanız ona karşı açlık duymaya başlar, zevk veya ihtiyaç dahilinde yapılabilecek bir şey abartılı bir isteğe dönüşür. ya bunun övünülecek bir şey olduğu sanrısına kapılır ya da korkunç bir şey olduğu.
devamını gör...
varolmanın dayanılmaz hafifliği
üniversite yıllarında hep aynı kafeye gider, hep aynı kafede otururdum. ankara’nın, ankara’mın kalbinde bir kafeydi bu. beni çeken ve oraya bağlayan şey ismi olmuştu. “ kitapça”. daha ne olsundu. dünyanın en sıcak, en güzel kafesiydi kitapla, rahatça oturup kitabımı okuduğum, benim gibi müdavimlerle selamlaştığım ikinci evim gibiydi.
yine ankara’da kavaklıdere tarafında küçük, kutu gibi bir dükkan vardı. içeride masasında oturan bir abla olurdu hep ve ben bir türlü girmeye cesaret edemezdim. sonra bir gün içeri girdim ve raflardaki kitapların ikinci el olmalarına rağmen tertemiz ve çok ucuz olduklarını gördüm. sonra tabii ki sürekli oraya uğramaya başladım. o abladan da korkulacak bir şey olmadığını gördüm zamanla. bu dükkanın adı “ her telden ikinci elden” idi. bana cesaret veren de bu ismin sevimliliği olmuştu zaten.
köyceğiz’de ise “ göle bakma durağına” rastlamıştım. ismi beni durmak zorunda bırakmıştı yaz sıcağı yürüyüşümde. çünkü turgut abime bir selam vardı orada ve ben verilen selamı almadan edemezdim.
hiçbir başka neden aramaksızın sadece isim sizi bir yerlere, bir şeylere, birilerine hayran bırakabilir. sürgün kundera’nın bu kitabı da sırf ismi yüzünden okunmalıdır bence. “ varolmanın dayanılma hafifliği”. saf deha!
yine ankara’da kavaklıdere tarafında küçük, kutu gibi bir dükkan vardı. içeride masasında oturan bir abla olurdu hep ve ben bir türlü girmeye cesaret edemezdim. sonra bir gün içeri girdim ve raflardaki kitapların ikinci el olmalarına rağmen tertemiz ve çok ucuz olduklarını gördüm. sonra tabii ki sürekli oraya uğramaya başladım. o abladan da korkulacak bir şey olmadığını gördüm zamanla. bu dükkanın adı “ her telden ikinci elden” idi. bana cesaret veren de bu ismin sevimliliği olmuştu zaten.
köyceğiz’de ise “ göle bakma durağına” rastlamıştım. ismi beni durmak zorunda bırakmıştı yaz sıcağı yürüyüşümde. çünkü turgut abime bir selam vardı orada ve ben verilen selamı almadan edemezdim.
hiçbir başka neden aramaksızın sadece isim sizi bir yerlere, bir şeylere, birilerine hayran bırakabilir. sürgün kundera’nın bu kitabı da sırf ismi yüzünden okunmalıdır bence. “ varolmanın dayanılma hafifliği”. saf deha!
devamını gör...
çaylakların ne hadle yazarlara mesaj atması
saçma sapan geyiklerinizi keşke ekşide bıraksaydınız dediğim başlık. *
devamını gör...
belki sevişirim donu
asla sevişmeyle işim olmaz donu. beşli dagi pamuklu, beş al üç öde...
devamını gör...
500 bin liralık cip kullanan türbanlı
devamını gör...
at hırsızı (yazar)
üslubunu ve tanımlarını sevdiğim, neden bilmiyorum, kendime yakın hissettiğim bir kişi.
devamını gör...
ülkeye tuvalet kağıdı kadar faydası olmayan insanlar
öncelikle şunu belirtmeliyim ki bu başlığı kimseye hakaret etmek için açmadım. ama eğer amacım birisine hakaret etmek olsaydı kesinlikle buraya yazardım.
devamını gör...
kulaklıkla müzik dinlerken yaşananlar
soundtrack’teki şarkılar tek tek çalarken kendi filminde başrol oynamak gibidir.
bazen spotify listemi açıp yürürüm. kulağımda kulaklık varsa o artık sıradan bir yürüyüş değildir, kendi filmimin kareleri akmaya başlar. otuz iki kısım tekmili birden. bazen iki süper film birden. müziğin türüne göre filmimin türü de değişir.
o zaman kulaklıkla müzik dinlerken yaşadıklarımı anlattığım sıradan bir gün:
the exorcist
çok büyük bir kafka hayranı olduğum için sabah kahvaltımı kargalarla birlikte yapıp ( bence çok iyi bir gönderme oldu) evden çıktığımda sözlük yazarlarının benden hoşlanmayacağını düşünüp yürürken kitap okumaktan vazgeçip kulaklığımı taktım. şansıma sabah sabah the exorcist theme song gelince ilk macera hemen hemen netleşti. şarkı başladıktan on beş yirmi saniye sonra karşıma dev bir köpek çıktı. üç başı olan köpek cehennemden fırlamış gibi üzerime atladı. yeşil pembe salyaları her yerime bulaşırken bir anda köpeği kaptığım gibi hancock’un çocuğu kapıp göğe uçtuğu gibi havalandım. ve yere inişte köpeği asfalta vurdum. köpek parçalara ayrılınca o parçalardan yüzlerce sıçan etrafa yayıldı. tam sıçanlarla savaşmak için bir yol ararken müzik yavaş yavaş azaldı ve bitti. korkunç bir andı. dev bir köpek. aslında dev değildi, normal bir köpekti. ama saldırdı bana, yani saldırmadı ama hırladı. burnumun dibinde hırlayan bir köpek. yani aslında o kadar yakın değildi ama köpek köpektir. fakat müzik bittiğine göre doğruyu söyleyebilirim. büyük siyah bir çöp poşeti idi gördüğüm ve korktuğum şey. yeni bir şarkı başlayana kadar etrafa saçtığım çöpleri toplamak zorunda kaldım.
unchained melody
ikinci şarkı unchained melody olunca film de bir anda yön değiştirdi. hafiften puslu böyle bir günde bu kadar güzel bir kadınla karşılaşmak çok büyük bir talihti benim için. kadının yemyeşil gözleri vardı. o kadar yeşildi ki gözleri daha önce yeşil gözlü kimseyle bakışmadığım için benzetme bile yapamıyorum. uzun uzun bakıştık, ben durak levhasına yaslanıp bir sigara yaktım. gözlerimi kısıp kadına bakmaya devam ettim. hayrettir ki o da gözlerini hiç ayırmıyordu benden. ama başka şeyler de oluyordu. bir iki adam daha bana bakmaya başlamıştı. dar siyah bir tişört giymiş, boynunda devasa bir zincir olan, pantolonu derisine nüfus etmiş gibi duran bir adam elinde makasla bana bakıyordu. yanında da yandaki nalbur ve çırağı. tam o anda müzik bitti ve adamların bana doğru koşmaya başlaması ile ben de seri depara kalktım. görseniz onyekuru’dan koşu var derdiniz. iki şarkı ile filmi yarılayıp bu arada posterdeki bir kadınla kısa süreli bir aşka yaşadıktan sonra telefonum çalınca filme on dakika ara vermek zorunda kaldım.
10 dakika ara
nothing’s gonna hurt you baby
aradan sonra ben de kaçmanın verdiği heyecan ve paniği atlatınca yeni bir şarkı açtım. cigarettes after sex’ten nothing’s gonna hurt you baby. bence duruma çok uygun bir şarkı idi. sonuçta poster de olsa bir seks imkanı yaşamıştım ve bu da bir sigarayı hak ediyordu ve beni kovalayan adamlara yakalanmadığım için de kimse beni incitmemişti. bu saçma düşüncelerden sıyrılıp şarkının içine girince kendimi bir pubda otururken buldum ve hemen kendime gelip etrafa öfkeli ama anlayışlı, hayattan vazgeçmiş ama mücadele etmeye hazır, umursamaz ama cinsel gücü yüksek bir şekilde baktım. müzik yükseldi. barmen elinde bir bezle bardağın içini yarınlar yokmuş gibi kurularken bana bakıp ne istediğimi sordu. ben de viskiden çatallaşmış sesimle her zamankinden dediğim an şarkı bitti. büfeci ile göz göze geldim. bana her zamanki nedir oğlum der gibi baktığını anlayınca hemen bir winston blue bir de clipper çakmak aldım ama sanırım yeterli olmayacaktı. o yüzden iki winston blue almaya karar verdim. parayı da tam verdim iki yirmilik. belki bu hatırlamasına yardımcı olur.
too close
günün son şarkısı alex clare’den too close oldu. ve şarkının başlaması ile etrafımı silahlı iki adamın sarması bir oldu. adamların yabancı olduğu çok belliydi, ağır bir italyan aksanı ile konuşuyorlardı ve benim düşünecek zamanım yoktu, hemen silahımı çektim ve benzer bir aksanla “ say hello to my little friend” dedim. adamların gözündeki korkuyu okudum ya da ben korku sandım. elim tetikte beklerken en ufak bir hamlede yakmaya niyetliydim adamları ve o hamle gelince hiç tereddüt etmedim. parmağımın bir hareketi ile şarkı bitti ve çakmağın alevli sesi parladı. yüzüme şaşkın şaşkın bakan adamlara iki de sigara ikram ettim bunun üzerine. ve başka bir şehirden çalışmak için geldiklerini ve geri dönmek için paraya ihtiyaçları olduğunu söyleyen bu iki sahtekarı dumanlı bir kalpazanlıkla bırakıp yoluma devam ettim.
kulaklıkla şarkı dinlerken ben ben değilim. and the oscar goes to…
bazen spotify listemi açıp yürürüm. kulağımda kulaklık varsa o artık sıradan bir yürüyüş değildir, kendi filmimin kareleri akmaya başlar. otuz iki kısım tekmili birden. bazen iki süper film birden. müziğin türüne göre filmimin türü de değişir.
o zaman kulaklıkla müzik dinlerken yaşadıklarımı anlattığım sıradan bir gün:
the exorcist
çok büyük bir kafka hayranı olduğum için sabah kahvaltımı kargalarla birlikte yapıp ( bence çok iyi bir gönderme oldu) evden çıktığımda sözlük yazarlarının benden hoşlanmayacağını düşünüp yürürken kitap okumaktan vazgeçip kulaklığımı taktım. şansıma sabah sabah the exorcist theme song gelince ilk macera hemen hemen netleşti. şarkı başladıktan on beş yirmi saniye sonra karşıma dev bir köpek çıktı. üç başı olan köpek cehennemden fırlamış gibi üzerime atladı. yeşil pembe salyaları her yerime bulaşırken bir anda köpeği kaptığım gibi hancock’un çocuğu kapıp göğe uçtuğu gibi havalandım. ve yere inişte köpeği asfalta vurdum. köpek parçalara ayrılınca o parçalardan yüzlerce sıçan etrafa yayıldı. tam sıçanlarla savaşmak için bir yol ararken müzik yavaş yavaş azaldı ve bitti. korkunç bir andı. dev bir köpek. aslında dev değildi, normal bir köpekti. ama saldırdı bana, yani saldırmadı ama hırladı. burnumun dibinde hırlayan bir köpek. yani aslında o kadar yakın değildi ama köpek köpektir. fakat müzik bittiğine göre doğruyu söyleyebilirim. büyük siyah bir çöp poşeti idi gördüğüm ve korktuğum şey. yeni bir şarkı başlayana kadar etrafa saçtığım çöpleri toplamak zorunda kaldım.
unchained melody
ikinci şarkı unchained melody olunca film de bir anda yön değiştirdi. hafiften puslu böyle bir günde bu kadar güzel bir kadınla karşılaşmak çok büyük bir talihti benim için. kadının yemyeşil gözleri vardı. o kadar yeşildi ki gözleri daha önce yeşil gözlü kimseyle bakışmadığım için benzetme bile yapamıyorum. uzun uzun bakıştık, ben durak levhasına yaslanıp bir sigara yaktım. gözlerimi kısıp kadına bakmaya devam ettim. hayrettir ki o da gözlerini hiç ayırmıyordu benden. ama başka şeyler de oluyordu. bir iki adam daha bana bakmaya başlamıştı. dar siyah bir tişört giymiş, boynunda devasa bir zincir olan, pantolonu derisine nüfus etmiş gibi duran bir adam elinde makasla bana bakıyordu. yanında da yandaki nalbur ve çırağı. tam o anda müzik bitti ve adamların bana doğru koşmaya başlaması ile ben de seri depara kalktım. görseniz onyekuru’dan koşu var derdiniz. iki şarkı ile filmi yarılayıp bu arada posterdeki bir kadınla kısa süreli bir aşka yaşadıktan sonra telefonum çalınca filme on dakika ara vermek zorunda kaldım.
10 dakika ara
nothing’s gonna hurt you baby
aradan sonra ben de kaçmanın verdiği heyecan ve paniği atlatınca yeni bir şarkı açtım. cigarettes after sex’ten nothing’s gonna hurt you baby. bence duruma çok uygun bir şarkı idi. sonuçta poster de olsa bir seks imkanı yaşamıştım ve bu da bir sigarayı hak ediyordu ve beni kovalayan adamlara yakalanmadığım için de kimse beni incitmemişti. bu saçma düşüncelerden sıyrılıp şarkının içine girince kendimi bir pubda otururken buldum ve hemen kendime gelip etrafa öfkeli ama anlayışlı, hayattan vazgeçmiş ama mücadele etmeye hazır, umursamaz ama cinsel gücü yüksek bir şekilde baktım. müzik yükseldi. barmen elinde bir bezle bardağın içini yarınlar yokmuş gibi kurularken bana bakıp ne istediğimi sordu. ben de viskiden çatallaşmış sesimle her zamankinden dediğim an şarkı bitti. büfeci ile göz göze geldim. bana her zamanki nedir oğlum der gibi baktığını anlayınca hemen bir winston blue bir de clipper çakmak aldım ama sanırım yeterli olmayacaktı. o yüzden iki winston blue almaya karar verdim. parayı da tam verdim iki yirmilik. belki bu hatırlamasına yardımcı olur.
too close
günün son şarkısı alex clare’den too close oldu. ve şarkının başlaması ile etrafımı silahlı iki adamın sarması bir oldu. adamların yabancı olduğu çok belliydi, ağır bir italyan aksanı ile konuşuyorlardı ve benim düşünecek zamanım yoktu, hemen silahımı çektim ve benzer bir aksanla “ say hello to my little friend” dedim. adamların gözündeki korkuyu okudum ya da ben korku sandım. elim tetikte beklerken en ufak bir hamlede yakmaya niyetliydim adamları ve o hamle gelince hiç tereddüt etmedim. parmağımın bir hareketi ile şarkı bitti ve çakmağın alevli sesi parladı. yüzüme şaşkın şaşkın bakan adamlara iki de sigara ikram ettim bunun üzerine. ve başka bir şehirden çalışmak için geldiklerini ve geri dönmek için paraya ihtiyaçları olduğunu söyleyen bu iki sahtekarı dumanlı bir kalpazanlıkla bırakıp yoluma devam ettim.
kulaklıkla şarkı dinlerken ben ben değilim. and the oscar goes to…
devamını gör...

