hayatı kaçırma hissi
şu an çok fena bu hisse kapıldım. en çılgın en korkusuz yaşlarımda olmama rağmen eve tıkıldım kendimi yaşını başını almış insanlar gibi hissediyorum ama değilim işte. benim şu an arkadaşlarımla deli danalar gibi gezmem lazım, yeni yerler keşfetmem lazım, sabahlara kadar eğlenmem lazım ama yapamıyorum. ileride gençliğimi ah ne çılgın yıllardı diye hatırlamak istiyorum ama çok stabil bir hayatım var bana göre değil ki bu. bilemiyorum altan. çok fenayım. sıkıldım bunaldım.
devamını gör...
hayvan çiftliği
(bkz: george orwell) tarafından yazılan roman. yazarın, bu eserinde dile getirdiği herkes eşittir, bazıları daha eşittir deyişi, yazarın ölümünden sonra (1950) edebiyat, sanat, felsefe, sosyoloji ve hatta spor dünyasında çokça tartışılan bir retorik haline geldi.
devamını gör...
depresyona giren kişiye söylenmemesi gerekenler
bunları söyleyen insanla ilişiğinizi kesin. çünkü net cahildir.
- haline şükret
- seninki de dert mi?
- psikiyatrinin verdiği ilaçlar işe yaramaz.
- haline şükret
- seninki de dert mi?
- psikiyatrinin verdiği ilaçlar işe yaramaz.
devamını gör...
nickaltı edebiyatı
hayatta tam olarak böyle bence. sürekli ciddi meselelerde konuşanlar çok sevilmez. hareketli, cıvıl cıvıl, neşeli olanlar istedikleri kadar boş konuşsunlar daha çok tutulur ve sevilirler. o yüzden daha kaliteli yazarlar var kısmına katılmıyorum. keşfettikçe takip ediyorum bana neşe katanlarıda, dolu dolu tanım yazanlarıda.
katıldığım nokta vıcık vıcık kısmı. bu yüzden takibi bıraktıklarımda olmuştur hatta. *
sonuç olarak alan razı veren razı engelle geç yazanları bu kadar rahatsız oluyorsan.
katıldığım nokta vıcık vıcık kısmı. bu yüzden takibi bıraktıklarımda olmuştur hatta. *
sonuç olarak alan razı veren razı engelle geç yazanları bu kadar rahatsız oluyorsan.
devamını gör...
carpe diem
anı yaşa.
dead poets society okuyup izlemediysen tanımın yeteriz kalacağı kavram.
dead poets society okuyup izlemediysen tanımın yeteriz kalacağı kavram.
devamını gör...
john wick
yönetmeni ajeossi filminden esinlenmiştir ki benim güney kore sinemasından en sevdiğim filmdir bu. her yıl birkaç kez açar izlerim, öyle efsanevi bir filmdir bence.
john wick bu filmin kolaya kaçılmış halidir. iyi film midir? kesinlikle öyledir. kolaya kaçılmış mıdır? çok net.
--spoiler--
konunun güney kore haline bakalım önce. çünkü neden bakmayalım? filmde kahramanımızın bilgilerine polis ulaşamaz. öyle bir adamdır bu. amerikan başkanına onun adıyla tehdit mesajı gönderildiği zaman amerika tarafından bilgileri gönderilir ki john wick ülkeye girdiği zaman bilirsiniz papa için mi geldin sorusu ile muhatap olmuştur. benzerlik vardır.
güney koreli kahramanımız bombalama ve suikast gibi konularda uzmanlaşmış, dövüş eğitmeni, silah patladığı zaman gözünü kırpmayan, bir insanın elinden bıçağı o fark etmeden alabilen, aslında kendi sektöründe efsaneleşmiş bir abidir. ancak eşi öldüğü için içine kapanmıştır. tamamen sıradan bir adam olarak yaşar ve bir gün komşunun küçük kızı onu sever, güvenir. sonucunda mafya tarafından kaçırılır. işte o zaman büyük bir savaş başlatır ki kimse tarafından durdurulamaz. polisler ile başı belaya girer ve yönetmen polis eleştirisi yapmaktan çekinmez. polisler film boyunca oradadır. kahraman polise yakalanmadan mafyanın içine sızmaya çalışır. bu da gerilimi artıran unsurdur.
john wick yine eşinin ölümü nedenli içine kapanmış, yas sürecine girmiş, onu seven köpeğin intikamı için intikam yemini etmiştir ki bence sahiden iyi yapmıştır, izledik keyifle. ancak yönetmen bunca ölümü nasıl açıklayacağını bilemediği için içinde polisin olmadığı bir yapılaşma uydurmuştur ki bana sorarsanız onun içi tam doldurmamıştır. muggle ve sihirbazlar gibi gerçek dünya'da ayrılmışlardır ki ne alakadır?
bir de işin başrol oyuncu kısmı vardır. güney koreli oyuncu tamamen çaresizdir aslında. evet sinirlidir, gücünün farkındadır ama vicdan azabı ile yanar. o duygunun içine katar bizi yönetmen. hatta yetmez, filmin kahramanı ile en gizemli kötü adamının kavgasında kamerayı öyle bir kullanır ki seyirci kavganın ortasında kalır. bana kalırsa bu da seyirciye yönetmenin yaptığı bir eleştiridir. film yönetmenlik harikasıdır.
ha gemide ya da barda gibi etik değerlerin farkında olmayan ve toplum eleştirisini hiç sunmadan, sadece gişe yapabilmek amacı ile yayınlanmış ici boş filmlere kült diyen insanlar benim iki filmi uzun uzun incelememi anlamsız bulacaktır. o da beni çok üzer tabii. hemen gidip yüz üstü ağlıyorum.
ağladım ve geldim.
keanu reeves ise çok net olarak yürüyüş bozukluğuna sahiptir. dizini hiç bükmeden yürür. birileriyle kavga ederken çok net yavaştır aslında. zıplaması, yere uzanması, yerde yuvarlanması yavaştır ama asla kurşun isabet etmez. normalde filmin ilk dakikasında ölmesi gerekirdi. gerçi bizim ülke insanı keanu reeves delisi olduğu için filmin bu olumsuzluğunu yine görmemiştir ki zaten filmin tek kusuru başrolü değildir.
--spoiler--
aslında daha yazarım. benim aslında sunmaya çalıştığım eleştiri şu. esinlenilen film müthişken neden john wick bu kadar bilinir hale geldi?
amma boş yaptın diyenler için özet geçiyorum. sahiden iyi filmdir. birkaç kez izledim, ara ara açıp izliyorum.
john wick bu filmin kolaya kaçılmış halidir. iyi film midir? kesinlikle öyledir. kolaya kaçılmış mıdır? çok net.
--spoiler--
konunun güney kore haline bakalım önce. çünkü neden bakmayalım? filmde kahramanımızın bilgilerine polis ulaşamaz. öyle bir adamdır bu. amerikan başkanına onun adıyla tehdit mesajı gönderildiği zaman amerika tarafından bilgileri gönderilir ki john wick ülkeye girdiği zaman bilirsiniz papa için mi geldin sorusu ile muhatap olmuştur. benzerlik vardır.
güney koreli kahramanımız bombalama ve suikast gibi konularda uzmanlaşmış, dövüş eğitmeni, silah patladığı zaman gözünü kırpmayan, bir insanın elinden bıçağı o fark etmeden alabilen, aslında kendi sektöründe efsaneleşmiş bir abidir. ancak eşi öldüğü için içine kapanmıştır. tamamen sıradan bir adam olarak yaşar ve bir gün komşunun küçük kızı onu sever, güvenir. sonucunda mafya tarafından kaçırılır. işte o zaman büyük bir savaş başlatır ki kimse tarafından durdurulamaz. polisler ile başı belaya girer ve yönetmen polis eleştirisi yapmaktan çekinmez. polisler film boyunca oradadır. kahraman polise yakalanmadan mafyanın içine sızmaya çalışır. bu da gerilimi artıran unsurdur.
john wick yine eşinin ölümü nedenli içine kapanmış, yas sürecine girmiş, onu seven köpeğin intikamı için intikam yemini etmiştir ki bence sahiden iyi yapmıştır, izledik keyifle. ancak yönetmen bunca ölümü nasıl açıklayacağını bilemediği için içinde polisin olmadığı bir yapılaşma uydurmuştur ki bana sorarsanız onun içi tam doldurmamıştır. muggle ve sihirbazlar gibi gerçek dünya'da ayrılmışlardır ki ne alakadır?
bir de işin başrol oyuncu kısmı vardır. güney koreli oyuncu tamamen çaresizdir aslında. evet sinirlidir, gücünün farkındadır ama vicdan azabı ile yanar. o duygunun içine katar bizi yönetmen. hatta yetmez, filmin kahramanı ile en gizemli kötü adamının kavgasında kamerayı öyle bir kullanır ki seyirci kavganın ortasında kalır. bana kalırsa bu da seyirciye yönetmenin yaptığı bir eleştiridir. film yönetmenlik harikasıdır.
ha gemide ya da barda gibi etik değerlerin farkında olmayan ve toplum eleştirisini hiç sunmadan, sadece gişe yapabilmek amacı ile yayınlanmış ici boş filmlere kült diyen insanlar benim iki filmi uzun uzun incelememi anlamsız bulacaktır. o da beni çok üzer tabii. hemen gidip yüz üstü ağlıyorum.
ağladım ve geldim.
keanu reeves ise çok net olarak yürüyüş bozukluğuna sahiptir. dizini hiç bükmeden yürür. birileriyle kavga ederken çok net yavaştır aslında. zıplaması, yere uzanması, yerde yuvarlanması yavaştır ama asla kurşun isabet etmez. normalde filmin ilk dakikasında ölmesi gerekirdi. gerçi bizim ülke insanı keanu reeves delisi olduğu için filmin bu olumsuzluğunu yine görmemiştir ki zaten filmin tek kusuru başrolü değildir.
--spoiler--
aslında daha yazarım. benim aslında sunmaya çalıştığım eleştiri şu. esinlenilen film müthişken neden john wick bu kadar bilinir hale geldi?
amma boş yaptın diyenler için özet geçiyorum. sahiden iyi filmdir. birkaç kez izledim, ara ara açıp izliyorum.
devamını gör...
kabak tadı veren sorular
kgb ajanı mısınız?
devamını gör...
cahil insanlarla baş etme yolları
en iyisini sen bilirsin padişahım diyerek ne derse onaylamak.
devamını gör...
admin ve modların başlıklara müdahale etmesi gerekliliği
yerine getirilen gerekliliktir. bunu hem de nasıl yapıyoruz?
bölünerek. zaman dağılımı ile sözlüğü boş bırakmıyoruz.
neye rağmen?
awwww tanımım gettiiiğğ başlıgim uçtiiii foşik moderasyön diyenlere rağmen.
entryler içinde başlıkla alakalı bir yorum, bir düşünce... bir tanım kırıntısı aradığımız da oluyor. bulamazsak, yapacak bir şey yok...
bölünerek. zaman dağılımı ile sözlüğü boş bırakmıyoruz.
neye rağmen?
awwww tanımım gettiiiğğ başlıgim uçtiiii foşik moderasyön diyenlere rağmen.
entryler içinde başlıkla alakalı bir yorum, bir düşünce... bir tanım kırıntısı aradığımız da oluyor. bulamazsak, yapacak bir şey yok...
devamını gör...
mahlassızım
sözlük formatını iyi bilen, çok yönlülüğüyle sözlüğe değer kattığını düşündüğüm yazar.
devamını gör...
seyit onbaşı
18 mart çanakkale zaferinde büyük rol oynamış savaşın gidişatını değiştirmiş şu zamana kadar da başlığı açılmamış kendisini hiç unutmayan güzel torunları olan onbaşıdır. savaştan sonra en azından adamı yüzbaşı albay felan yapsaydınız keşke.
devamını gör...
ilkokuldan akılda kalanlar
biri silgimi sürekli çalıyordu. haftada 1 silgi tüketiyordum. çalan kişiyide buldum hocaya söyledim hoca beni haksız buldu!
devamını gör...
manas destanı gibi tanım giren sözlük yazarı
gıpta edilen ve hayran bırakan tanımlar giren yazarlardır. ufku açar , yeni bilgiler katar insana, parmaklarına sağlık denilesi az ve öz yazarlardır.
devamını gör...
yalın alpay
okan bayülgen in uykusuzlar kulübünün post truth bölümünü izleyince dikkatimi çekti, aslında söylediği şeyler, çok önemli konular, ama adam o kadar mimiksiz ve tonlamasız konuşuyorki, birazda donuk bir tipi var ama muazzam bir zeka, muazzam bir vizyon var o belli, yalnız kendisini dinletmesi için, diksiyon konusunu da halletmesi lazım, hakkında yazılanlara bakınca, konuşması herkesin dikkatini çekmiş, bende izlediğim ve okuduğum herşeyden sıkıldığım şu günlerde, boş modern sohbetler video serisine başladım, gerçekten nefes almadan izleniyor dinleniyor, dinledikçe her cümlesinden birşeyler öğreniyorsunuz, çünkü sizi bekletmiyor, içinden bir cümle çıkaracağınız 30 dakikalık bir konuşmayı dinlemiyorsunuz, her cümlesi esas mevzuyu söylüyor, normalde bende bir fikri, düşünceyi anlatan bir yazı yazıyorsam, tekrar okurum, gereksiz cümleleri çıkarırım, komple yazdığım cümlelerin hepsi bir şey söylesin isterim ama bu hemen olmaz,
bu adam konuşurken üst üste çok anlamlı, derin cümleler kuruyor, durup iyice anlamak üzerine düşünmek gerekiyor, yani hakkında hep yazılan, "sanki kitap okuyor gibi konuşması var" lafı, normalde insanların okuyup yazıp üzerine çalışıp, düzeltip, kontrol edip sunduğu kitapları düşünün, bu adamın normal konuşması bu seviyede, boş modern sohbetlerde de soru soruluyor, bir saniye filan düşünüyor, sonra tarihten giriyor, romanlardan örnek veriyor, magazinden bile haberi var, e tabi bu kadar zekaya, komikmiş de,
bugün izlediğim bir bölümde, mutlaka siyasete atılacağını söyledi, çok mutlu oldum, neden böyle genç akıllı insanlar siyasete girmiyorki zaten,
aşkla ilgili bir bölümde de o kadar iddialı konuştuki kendiside iddialı olduğunu belirterek, bilimsel olarak bir konuda bu kadar çok bilgi sahibi olmanın, uygulayabildiği anlamına gelmediğini ve kadınların kendisine aşırı ilgisinin olduğunu da belirtip, "ben zannettiğiniz gibi biri değilim" dedi, hemde baya detaylı belirtmesi dikkatimi çekmişti, sonra öğrendimki aslan burcuymuş, yine de bir aslan erkeğine göre gayet mütevazı birisi, şu diksiyonunu biraz düzeltse ve birazda kımıldasa konuşurken, daha çok insana ulaşacağını düşünüyorum, çünkü gözünü kırpmıyor, put gibi,
kişisel bir sempatisi, cazibesi de yok, ben çekici olmayan, güzel yada çirkin hiç farketmez, alımlı, gösterişli olmayan bir aslan burcu insanına ilk defa rastlıyorum doğrusu,
ama kafası süper, iki gündür izliyorum, dinliyorum, yarın koşa koşa gidip, nitche nin güç istenci kitabını alıcam, roman hiç sevmem, michel diye bir adamın soyadını unuttum "değişme" diye bir romanını tavsiye etti, feci halde merak ettim, bana bunları not alıp yazdırdı, beynim yandı açıkcası, kafasını çok beğendim, bu aralar yalın alpay mode on durumundayım, ve huyum kurusun kusana kadar izlerim okurum ederim, öyle rahatlarım.
25.04.2021
edit : +4 gündür izliyorum videolarını, sinan canan da benim gibi ağzı açık izlerken buluyormuş kendini (gerçek anlamda)
bu adamın karşısına oturmak için, söylediklerini bir defada anlayacak hızda bir algı lazım, karşısına oturanlara da bakıyorum, tamamını anlamıyorlar, çünkü çok uzun ve çok fiilli, dallı budaklı cümleler kuruyor, adam herkesten ileride... bayaa ilerde bir yerde,
birde çok ürkütücü, sabit standart bir ifadesi var, ama çok da sevecen birisi galiba, program partneri bay ilker için çok tatlı bir veda yazısı yazmış, beraber çektikleri videolarda da sık sık çok iyi arkadaş olduklarını, kendisini ve dostuklarını çok sevdiğini belirtiyor, zaten flu tv den ayrılmayı da istememiş, çok ilgi gördüğü ve oluşan potansiyeli kendi hesabına kullanmak varken... bir videoda kendisini romantik bohemlere yakın bulduğunu söylemişti, ben pek ihtimal vermemiştim ama, öyle görünüyor,
bugün atölye çalışmalarına baktım, online şeylerden pek hoşlanmıyorum ama en yakın zamanda kendisiyle tanışmak ve beyin fırtınası yapma isteği uyandırdı bende, çok enteresandır, merak ettiği araştırdığı bir konunun peşinde değilse, isimler ve başlıklar, rakamlar hiç aklında kalmıyormuş benim gibi, yalnız herkeste aynı şaşkınlık, kendisine birşey sorulduğunda, hiç düşünmeden, ara vermeden, o cevap hazırmı orda, bu konuda bir araştırmam olmadı daha önce, bunu hiç düşünmemiştim daha önce diyor, ama böyle bir sesli düşünmek yok yani, adamın normal muhabbetini kaydet, yaz, bastır, kitap olarak sat, o içerde, kafada neler varki, bunlar böyle "kolay" ve bu kadar "hızlı" yazıcıdan çıkar gibi... nasıl yani ya dedirtiyor insana... bir videosunda bazen bir hafta, bir şekilde hasbelkader, hiç kimseyle konuşmadığı zamanlar oluyormuş, ve bu bir kere iki kere değil, çok sık oluyormuş, bugün bir paylaşımında el yazısını gördüm, amatör olarak ilgilenmiştim bir ara, biraz inceliycem, abarttım bende farkındayım ama, insan dinlerken, sürekli bilgi akan bir şelalenin altında gibi hissediyor kendini, hani bir yeriniz ağrıyordur filan, birisi size biraz masaj yapıyım der, ve masaj da ne tatlı bir şeydir, hiç bitmesin istersiniz, ama o insanın sürekli o masajı sürdürmesi gerekir, yorucudur, işte tamda bunun gibi, bu adamın masaj yaparken sıfır enerji sarfettiğini düşünün, hem masaj yapan, hem hiç yorulmayan birisi gibi, sürekli bana masaj yapılıyormuş, yada her saniye çikolata yiyormuşum gibi hissettiriyor, bütün vücudu kas yapmış birinin ağırlıkları çok kolay kaldırması gibi, çok kolay ve hızlı düşünüyor, beyninin heryerini kullanıyor onu anladım, ama o biyonik tavır, o çok soğuk görünüyor, birini dinlerken donuyor, sanırım dinlediği şeylere tam odaklandığı için, şimdi yazarken aklıma geldi, uzaylı olabilir diye düşünüyorum (ciddi)
serdar kuzuloğlu ve agah aydın ı geçti şu an bende, ama açık konuşayım, yalın alpay ı biraz dinleyip ara verip, anlayıp düşünüp, sindire sindire devam etmek gerekiyor, çünkü cümleleri uzadıkça ağırlaşıyor, ve gerçekten onun konuşması benim algımdan hızlı, tamam o anlattığı şeyleri zaten biliyorda, ben çoğunu ilk defa duyuyorum, bu arada bir sürü kelime, bir sürü yeni kavram öğrendim, yoruldum sözlük yeminlen yoruldum, ama doymadım, bazen insan ne aradığını onu bulunca anlarmış ya, o hesap, bu yalın efendi, zaten karışık olan kafamı iyice açtı, şimdi serdar kuzuloğlu yavaş geliyor bana, az geliyor, benim çıta fena bir yerde değildi zaten, hayatım da, az zordu, çok iyi oldu, tamda güzel oldu böyle, süper oldu, farkı görürsünüz yeni tanımlarımda, az uzun yazıyordum, şimdi artık, sayfalarca, tanımlarca yazarım, görüyormusunuz yine sözlüğe yarayacak bu kadar mesai, helal olsun, yarasın :)
edit 2 : üstün zeka olarak doğduğunu bilmeyen yoktur heralde, zekası sanırım 7 yaşında en son 171 e çıkmış birisi, üniversiteyi bitirdiğimde iş bulamadım diyor bir sohbetinin arasında, dondum kaldım inanamıyorum, çağrı merkezinde çalışmış, iktisat mezunu, tarih sosyoloji yüksek lisanslı, doktoralı bir insan, bin tane kitabı okumuş "anlamış" bir insanın donanımı, yetkinliği, iş görüşmesinde nasıl farkedilmez, iş nasıl ona teklif edilmez... yine videolarından birinde, kendisine yeni gelir kaynakları yaratmak için senaryo atölyesine katılmış, ve orada biz fanilerden çok çok ileride bir yerde olduğu farkedilmiş,
gerçekten çocukluğundan itibaren, zekası, kapasitesi üstün bir insanın yanına, türkiye de sadece haber yapmak için gidiliyor, 7 yaşındaki çocuğa, ehe ühe şunu biliyomusun, bunu biliyomusun diye sormaktan öteye gidemeyen bir magazin için gidiliyor, her işin magazinini çıkarmakta ustayız, böyle bir insanın sıradışı durumu için sağlıklı bir destek yok, çünkü öyle bir bilinç yok, kendisi bile diyorki, "normal insandan tek farkım veriler arası daha çok bağlantı kurmam, bu kadarcık şey için afişe edilecek bir şey yok bence" veri dediği de normal bir insanın hayatı boyunca okuduğu kitabı 7 yaşında yemiş içmişlik... veri dediği uzay, hızlı bağlantı dediği de, mesela bir soru soruyorsunuz, yazıcıdan kitabı çıkıyor çıtır çıtır, o yani, veriler arası hızlı bağlantıya indirgemek zorunda bırakılmış... inşallah hepimizden intikam alır...
bu adam konuşurken üst üste çok anlamlı, derin cümleler kuruyor, durup iyice anlamak üzerine düşünmek gerekiyor, yani hakkında hep yazılan, "sanki kitap okuyor gibi konuşması var" lafı, normalde insanların okuyup yazıp üzerine çalışıp, düzeltip, kontrol edip sunduğu kitapları düşünün, bu adamın normal konuşması bu seviyede, boş modern sohbetlerde de soru soruluyor, bir saniye filan düşünüyor, sonra tarihten giriyor, romanlardan örnek veriyor, magazinden bile haberi var, e tabi bu kadar zekaya, komikmiş de,
bugün izlediğim bir bölümde, mutlaka siyasete atılacağını söyledi, çok mutlu oldum, neden böyle genç akıllı insanlar siyasete girmiyorki zaten,
aşkla ilgili bir bölümde de o kadar iddialı konuştuki kendiside iddialı olduğunu belirterek, bilimsel olarak bir konuda bu kadar çok bilgi sahibi olmanın, uygulayabildiği anlamına gelmediğini ve kadınların kendisine aşırı ilgisinin olduğunu da belirtip, "ben zannettiğiniz gibi biri değilim" dedi, hemde baya detaylı belirtmesi dikkatimi çekmişti, sonra öğrendimki aslan burcuymuş, yine de bir aslan erkeğine göre gayet mütevazı birisi, şu diksiyonunu biraz düzeltse ve birazda kımıldasa konuşurken, daha çok insana ulaşacağını düşünüyorum, çünkü gözünü kırpmıyor, put gibi,
kişisel bir sempatisi, cazibesi de yok, ben çekici olmayan, güzel yada çirkin hiç farketmez, alımlı, gösterişli olmayan bir aslan burcu insanına ilk defa rastlıyorum doğrusu,
ama kafası süper, iki gündür izliyorum, dinliyorum, yarın koşa koşa gidip, nitche nin güç istenci kitabını alıcam, roman hiç sevmem, michel diye bir adamın soyadını unuttum "değişme" diye bir romanını tavsiye etti, feci halde merak ettim, bana bunları not alıp yazdırdı, beynim yandı açıkcası, kafasını çok beğendim, bu aralar yalın alpay mode on durumundayım, ve huyum kurusun kusana kadar izlerim okurum ederim, öyle rahatlarım.
25.04.2021
edit : +4 gündür izliyorum videolarını, sinan canan da benim gibi ağzı açık izlerken buluyormuş kendini (gerçek anlamda)
bu adamın karşısına oturmak için, söylediklerini bir defada anlayacak hızda bir algı lazım, karşısına oturanlara da bakıyorum, tamamını anlamıyorlar, çünkü çok uzun ve çok fiilli, dallı budaklı cümleler kuruyor, adam herkesten ileride... bayaa ilerde bir yerde,
birde çok ürkütücü, sabit standart bir ifadesi var, ama çok da sevecen birisi galiba, program partneri bay ilker için çok tatlı bir veda yazısı yazmış, beraber çektikleri videolarda da sık sık çok iyi arkadaş olduklarını, kendisini ve dostuklarını çok sevdiğini belirtiyor, zaten flu tv den ayrılmayı da istememiş, çok ilgi gördüğü ve oluşan potansiyeli kendi hesabına kullanmak varken... bir videoda kendisini romantik bohemlere yakın bulduğunu söylemişti, ben pek ihtimal vermemiştim ama, öyle görünüyor,
bugün atölye çalışmalarına baktım, online şeylerden pek hoşlanmıyorum ama en yakın zamanda kendisiyle tanışmak ve beyin fırtınası yapma isteği uyandırdı bende, çok enteresandır, merak ettiği araştırdığı bir konunun peşinde değilse, isimler ve başlıklar, rakamlar hiç aklında kalmıyormuş benim gibi, yalnız herkeste aynı şaşkınlık, kendisine birşey sorulduğunda, hiç düşünmeden, ara vermeden, o cevap hazırmı orda, bu konuda bir araştırmam olmadı daha önce, bunu hiç düşünmemiştim daha önce diyor, ama böyle bir sesli düşünmek yok yani, adamın normal muhabbetini kaydet, yaz, bastır, kitap olarak sat, o içerde, kafada neler varki, bunlar böyle "kolay" ve bu kadar "hızlı" yazıcıdan çıkar gibi... nasıl yani ya dedirtiyor insana... bir videosunda bazen bir hafta, bir şekilde hasbelkader, hiç kimseyle konuşmadığı zamanlar oluyormuş, ve bu bir kere iki kere değil, çok sık oluyormuş, bugün bir paylaşımında el yazısını gördüm, amatör olarak ilgilenmiştim bir ara, biraz inceliycem, abarttım bende farkındayım ama, insan dinlerken, sürekli bilgi akan bir şelalenin altında gibi hissediyor kendini, hani bir yeriniz ağrıyordur filan, birisi size biraz masaj yapıyım der, ve masaj da ne tatlı bir şeydir, hiç bitmesin istersiniz, ama o insanın sürekli o masajı sürdürmesi gerekir, yorucudur, işte tamda bunun gibi, bu adamın masaj yaparken sıfır enerji sarfettiğini düşünün, hem masaj yapan, hem hiç yorulmayan birisi gibi, sürekli bana masaj yapılıyormuş, yada her saniye çikolata yiyormuşum gibi hissettiriyor, bütün vücudu kas yapmış birinin ağırlıkları çok kolay kaldırması gibi, çok kolay ve hızlı düşünüyor, beyninin heryerini kullanıyor onu anladım, ama o biyonik tavır, o çok soğuk görünüyor, birini dinlerken donuyor, sanırım dinlediği şeylere tam odaklandığı için, şimdi yazarken aklıma geldi, uzaylı olabilir diye düşünüyorum (ciddi)
serdar kuzuloğlu ve agah aydın ı geçti şu an bende, ama açık konuşayım, yalın alpay ı biraz dinleyip ara verip, anlayıp düşünüp, sindire sindire devam etmek gerekiyor, çünkü cümleleri uzadıkça ağırlaşıyor, ve gerçekten onun konuşması benim algımdan hızlı, tamam o anlattığı şeyleri zaten biliyorda, ben çoğunu ilk defa duyuyorum, bu arada bir sürü kelime, bir sürü yeni kavram öğrendim, yoruldum sözlük yeminlen yoruldum, ama doymadım, bazen insan ne aradığını onu bulunca anlarmış ya, o hesap, bu yalın efendi, zaten karışık olan kafamı iyice açtı, şimdi serdar kuzuloğlu yavaş geliyor bana, az geliyor, benim çıta fena bir yerde değildi zaten, hayatım da, az zordu, çok iyi oldu, tamda güzel oldu böyle, süper oldu, farkı görürsünüz yeni tanımlarımda, az uzun yazıyordum, şimdi artık, sayfalarca, tanımlarca yazarım, görüyormusunuz yine sözlüğe yarayacak bu kadar mesai, helal olsun, yarasın :)
edit 2 : üstün zeka olarak doğduğunu bilmeyen yoktur heralde, zekası sanırım 7 yaşında en son 171 e çıkmış birisi, üniversiteyi bitirdiğimde iş bulamadım diyor bir sohbetinin arasında, dondum kaldım inanamıyorum, çağrı merkezinde çalışmış, iktisat mezunu, tarih sosyoloji yüksek lisanslı, doktoralı bir insan, bin tane kitabı okumuş "anlamış" bir insanın donanımı, yetkinliği, iş görüşmesinde nasıl farkedilmez, iş nasıl ona teklif edilmez... yine videolarından birinde, kendisine yeni gelir kaynakları yaratmak için senaryo atölyesine katılmış, ve orada biz fanilerden çok çok ileride bir yerde olduğu farkedilmiş,
gerçekten çocukluğundan itibaren, zekası, kapasitesi üstün bir insanın yanına, türkiye de sadece haber yapmak için gidiliyor, 7 yaşındaki çocuğa, ehe ühe şunu biliyomusun, bunu biliyomusun diye sormaktan öteye gidemeyen bir magazin için gidiliyor, her işin magazinini çıkarmakta ustayız, böyle bir insanın sıradışı durumu için sağlıklı bir destek yok, çünkü öyle bir bilinç yok, kendisi bile diyorki, "normal insandan tek farkım veriler arası daha çok bağlantı kurmam, bu kadarcık şey için afişe edilecek bir şey yok bence" veri dediği de normal bir insanın hayatı boyunca okuduğu kitabı 7 yaşında yemiş içmişlik... veri dediği uzay, hızlı bağlantı dediği de, mesela bir soru soruyorsunuz, yazıcıdan kitabı çıkıyor çıtır çıtır, o yani, veriler arası hızlı bağlantıya indirgemek zorunda bırakılmış... inşallah hepimizden intikam alır...
devamını gör...
evde ekmek yapmak
annemin doğal gaz memlekete geleli beri yaptığı eylem. doğal gaz gelmeden önce odun ateşinde ve tandırda belli zamanlarda çok yapıp buzluğa koyuyordu. şuanda iki haftada bir hamur yoğurup yapıyor ve dışarıdan hiç ekmek almıyoruz, bazen ramazan ayında pide falan.
devamını gör...
evdekilere küsüp kızınca yapılanlar
küçükken üstümü değiştirip gelirdim, böylece kızgınlığımın önceki kıyafetimde kaldığıma inanıp, birşey olmamış gibi devam ederdim
birde duvarın arkasına saklanıp önce çağırmalarını beklerdim
sjsjsjsj tatlı, saf çocukmuşum aslında.
birde duvarın arkasına saklanıp önce çağırmalarını beklerdim
sjsjsjsj tatlı, saf çocukmuşum aslında.
devamını gör...
girildiğinde rahatsız eden şeyler
devamını gör...
josé clemente orozco
1883 - 1949 yılları arasında yaşamış, duvar resimlerinde ustalaşmış meksikalı karikatürist ve ressam. 20. yüzyılın en önemli duvar resimcisi olarak görülür. mexico city'den new york city'e kadar birçok farklı şehirde duvar resimleri yapmıştır.
17 (ya da 21, kesin bir kayıt yok) yaşındayken bir kazada sol elini kaybetmiştir. (bazı kaynaklar barutla havaifişek yaparken olduğunu bazı kaynaklar da sadece laboratuvar kazasında olduğunu yazıyor.)
çoğunlukla sembolizmden ve kübizmden etkilenmiştir, bunun yanı sıra goya ve giotto gibi isimlerin de etkisi görülür. çizimleri bolca politik eleştiriler içerir. köylülerin ve işçilerin politik davalarının destekçisi olmuştur.
1923'te diego rivera gibi isimlerle birlikte mexican muralist movement 'ı başlattılar.
1947'de meksika devlet başkanı, onu önceki beş yılın sanat ve bilim dalında seçkin meksikalı figür olarak tanıyan federal beş yıl ödülü'nü verdi.
eserlerinin frida kahlo ve jackson pollock gibi sanatçıları etkilediği düşünülüyor.
self portrait
panel 17. gods of the modern world - the epic of american civilization
the great mexican revolutionary law and the freedom of slaves
17 (ya da 21, kesin bir kayıt yok) yaşındayken bir kazada sol elini kaybetmiştir. (bazı kaynaklar barutla havaifişek yaparken olduğunu bazı kaynaklar da sadece laboratuvar kazasında olduğunu yazıyor.)
çoğunlukla sembolizmden ve kübizmden etkilenmiştir, bunun yanı sıra goya ve giotto gibi isimlerin de etkisi görülür. çizimleri bolca politik eleştiriler içerir. köylülerin ve işçilerin politik davalarının destekçisi olmuştur.
1923'te diego rivera gibi isimlerle birlikte mexican muralist movement 'ı başlattılar.
1947'de meksika devlet başkanı, onu önceki beş yılın sanat ve bilim dalında seçkin meksikalı figür olarak tanıyan federal beş yıl ödülü'nü verdi.
eserlerinin frida kahlo ve jackson pollock gibi sanatçıları etkilediği düşünülüyor.
self portrait
panel 17. gods of the modern world - the epic of american civilization
the great mexican revolutionary law and the freedom of slaves
devamını gör...
şizoid kişilik bozukluğu
içe dönüklük, duygusal soğukluk, insan ilişkilerine ilgi duymama ve yalnız yapılan eylemleri tercih etme gibi özelliklerle karakterize bir kişilik bozukluğudur.
bu kişiler, sosyal ilişkilerde yakınlık kurmaya karşı isteksizdir. duygularını göstermede de güçlük çekerler. diğer insanlar tarafından da genellikle asosyal olarak nitelendirilirler.
sosyal ilişkilerininin yanı sıra, aile üyeleri ile de yakın ilişki kurmaktan kaçınırlar. aile üyeleri ile birlikte yapacakları etkinliklere katılmazlar. genellikle yalnız kalmayı ve tek başına vakit geçirmeyi tercih ederler.
topluma duygusal olarak yabancı hissederler. toplu etkinlikler, insan ilişkileri, buluşmalar, sosyal etkinlikler onlara hiç keyif vermez. bu kişiler de insanlarla ilişki kurmalarını gerektirmeyen konulara yönelirler. aslında bu yöneldikleri alanlar da onlar için çok keyifli değildir. sadece insanlardan bir kaçış, bir liman gibi görürler bu alanları.
hayatı planlamak ve bir amaç uğruna ilerlemek gibi bir düşünceleri yoktur. genel olarak hayatın akışına bırakmışlardır kendilerini.
duygularını ifade etmekte oldukça kısıtlı oldukları için çok ciddi durumlar karşısında bile çok pasif tepkiler verebilirler.
şizoid kişilik bozukluğu olan kişilerde kayıtsızlık ve iletişime ilgi azlığı belirgindir. konuşmaları oldukça kısadır ve duygudan yoksundur. özel alanlarının ihlal edilmesi onlar için oldukça rahatsız edicidir çünkü bu alan onlar için özgürlük demektir.
bu kişiler, sosyal ilişkilerde yakınlık kurmaya karşı isteksizdir. duygularını göstermede de güçlük çekerler. diğer insanlar tarafından da genellikle asosyal olarak nitelendirilirler.
sosyal ilişkilerininin yanı sıra, aile üyeleri ile de yakın ilişki kurmaktan kaçınırlar. aile üyeleri ile birlikte yapacakları etkinliklere katılmazlar. genellikle yalnız kalmayı ve tek başına vakit geçirmeyi tercih ederler.
topluma duygusal olarak yabancı hissederler. toplu etkinlikler, insan ilişkileri, buluşmalar, sosyal etkinlikler onlara hiç keyif vermez. bu kişiler de insanlarla ilişki kurmalarını gerektirmeyen konulara yönelirler. aslında bu yöneldikleri alanlar da onlar için çok keyifli değildir. sadece insanlardan bir kaçış, bir liman gibi görürler bu alanları.
hayatı planlamak ve bir amaç uğruna ilerlemek gibi bir düşünceleri yoktur. genel olarak hayatın akışına bırakmışlardır kendilerini.
duygularını ifade etmekte oldukça kısıtlı oldukları için çok ciddi durumlar karşısında bile çok pasif tepkiler verebilirler.
şizoid kişilik bozukluğu olan kişilerde kayıtsızlık ve iletişime ilgi azlığı belirgindir. konuşmaları oldukça kısadır ve duygudan yoksundur. özel alanlarının ihlal edilmesi onlar için oldukça rahatsız edicidir çünkü bu alan onlar için özgürlük demektir.
devamını gör...
beta karoten
provitamin a olarak da bilinir. aktivitesi retinole göre düşüktür.aynı zamanda antioksidan aktivitesi vardır.
a vitamininin antikanser etkileri vardır.eksikliğinde enfeksiyonlara eğilim,böbrek taşı oluşumuna eğilim artar.normal epitelin devamlılığı için de gereklidir.
eksikliğinin ilk belirtisi karanlığa adaptasyonun bozulması ve gece körlüğüdür
a vitamininin antikanser etkileri vardır.eksikliğinde enfeksiyonlara eğilim,böbrek taşı oluşumuna eğilim artar.normal epitelin devamlılığı için de gereklidir.
eksikliğinin ilk belirtisi karanlığa adaptasyonun bozulması ve gece körlüğüdür
devamını gör...