(bkz: facebook)
(bkz: instagram)
(bkz: hayat)
devamını gör...

ibn haldun,yalandantehlike
atatürk düşmanı vasıfsızlardır. nick altları bunun gibilerden tiksinen insanların yazıları ile doludur.
devamını gör...

(bkz: üşeniyorum o halde yarın) sözünü sıklıkla söylemeleridir.
devamını gör...

uzunca bir tanım yaptığında bunu düzenleden düzenleyemiyorsan silmek zorunda değilsin. yeter artık be, klavyem gevredi.
devamını gör...

bence konulmamalıdır.
dede öldüğünde çocuk kendi ölümünü görür gibi olacağından konulmamalıdır. bu çocuğu etkileyebilir.
devamını gör...

bir minibüs yazısı ile tanım vereceğim başlık.
nazar etme ne olur, çalış seninde olur.
devamını gör...

konunun uzmanlarınca, yapıldığı halde istanbul' un su kaynaklarına büyük ölçüde zarar vereceği, beklenen deprem felaketinde avrupa yakasını yardım edilemez hale getireceği, boğazları tehlikeye atacağı ve bunun gibi hayati önem taşıyan daha onlarca tehlikesi olduğu açıklanmasına rağmen, iktidar tarafından, yapılması planlanan yerin çevresindeki arazilerin daha şimdiden katarlılara peşkeş çekildiğinin ortaya çıktığı rant projesi.
devamını gör...

su damacanasından bardağın son damlasına kadar taşırmadan su doldurabiliyorum. *
devamını gör...

illa dürtecek, illa huzursuz edecek.
görüldüğü üzere yalnızca kaçan değil, adamdan uçan da kurtulamıyor.
devamını gör...

multi-word verbs olarak da bilinmektedir. yapının başındaki eyleme main verb, takip eden sözcüğe de particle adı verilir. genellikle ana eylemin sözlükteki ilk anlamını kısmen ya da tamamen yitirdiği ve eklenen sözcükle birlikte mecaz/deyimsel anlam kazandığı yapılardır.

nesne * alabilen ve alamayan türleri vardır. eğer nesne * alıyorsa ve aldığı nesne bir zamirle * değişebiliyorsa gelen zamir* main verb ile particle arasına girer.

the boss turned down the worker.
the boss turned him down.
devamını gör...

on numara adamdır ve inanacaklar da vardır.
şu sözlükte iki üç takipçi kasayım bende mehdi olduğumu iddia edeceğim yemin ederim yapacağım.
inanan enayileri dolandırıp kaçacağım buralardan.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

sokakta giderken önden yürüyen bir kediye pisi pisi deyince durur döner bakar ve sonra yürür, ikinci defa deyince kedi aynısını yapar, durup döner bakar ve tekrar yürür. üçüncü de pisi pisi deyince yine aynı hareketi yapar ve yoluna devam eder dördüncü, beşinci, altıncı, hatta onuncu seslenişe bile kedi aynı pozisyonu sergiler.
devamını gör...

çocukluktan beri muzdarip olduğum sorundu bu.

doktorlar tarafından bile şımarıklık olarak görülüyordu bu durum. hiç olmazsa bazı doktorlar tarafından diyelim. hap yutamıyorum şurup yazar mısınız dediğim zaman panikle beyaz kod veriyorlardı. hatta bizzat hastane polisinin beni alıp kabataş meydanına götürüp çığlıklar eşliğinde zincirlemişliği vardır. üstüme şuruplar döküp ellerimi arkadan bağlayıp üstü çıplak deri eldivenli 40-50 kediye kuşa yalattılar beni. çok utanıyorum, lütfen öyle bakmayın.

eski erkek arkadaşım bir gün hap yutamıyor olmamı bağırsaklardan kaynaklı bir sorun olarak görmüştü. benim bu tür konularda takıntılı olup kesinlikle kabul etmiyor olmam nedenli adam uzman görüşünü korkmadan belirtemiyordu ama ucundan kıyısından bilgiyi veriyordu. çocukken bağırsaklarımda yarattığı rahatsızlık hissi nedeniyle kendimi hap yutamadığıma inandırmış olabilirdim ona göre.

o bu görüşü sunduktan sanıyorum 2 sene sonra üzerine düşündüm. belki 1.5 sene. çocukluğu düşündüm. karnımın sürekli ağrımasını, günün nerdeyse 16-17 saatinde uykusuz kalmamı, huzursuzluğumu, daha önemlisi doğduktan sonra hiçbir şekilde 1 sene boyunca uyumayıp ağlamış olduğumun şikayetinin hâlâ yapılıyor olmasını ve neden çocukken tek tip beslenmeye başladığımı düşündüm, sonuçta kendisine hak verdim. resmen çocukken bağırsaklarımda yarattığı sorunlar nedenli ilaç kullanmayı bırakmıştım ve kendimi korktuğuma inandırmıştım. buralarda ise kendisini çok öpüyorum, hep nokta atışı tespitler yapıyordun minik poğaçam.

ben bu durumu anlayınca ne oldu? hapı ağzıma attım ve şak diye yuttum. hatta pozitif çıkınca intihar eder gibi 8 ilacı birden yuttum. hap dilimin altına kaçmadı, boğulur gibi olmadım, daha önemlisi boğulma korkum olmadı. öyle bir anda hap yutmaya başladım yani.

bu uzun yazının özeti şu bebeksiler. çocukken antibiyotik kullanımı bağırsak florasını bozduysa ve siz de buna bağlı olumsuzluklar yaşadıysanız hap yutmayı bırakmış olabilirsiniz. o yüzden bir an bu durumun bağırsak ile ilgili yaşadığınız bir tartışmanın sonucu olduğunu düşünün ve deneyin. çünkü ben denedim sahiden boğulmuyor insan. ha boğaza takılıyor mu? ben şuncacık ekmeği yutarken ve hatta çoğu zaman tükrüğü ile boğulan bir insan olarak hapı boğazın oraya takmayı başardım. lan dedim sahiden hap yüzünden ölüyorum bu nasıl iş diye bile düşündüm ama su içtim ve çok ilginç bir şey oldu. hap su ile birlikte oradan kaydı gitti.

inanılmaz bir bilgi değil mi? bence öyle. öpüyorum hepimizi.

not: bazı ilaçları kırıp içmek çok ciddi sorunlar beraberinde getiriyormuş. öyle şeyler yapmayın.
devamını gör...

gönlünce trollük yapmasına ve ilgi açlığını diğer mecralardaki gibi tatmin etmesine izin verilmeyen bir yazar kardeşimizin acıklı isyanı.

istediğini alamayınca klasik "bakın başkaları da dinimize, kutsalımıza dil uzatıyorlar onlara bişi olmuyo ühühü. bakın ne demiş? bakın ateiste bakın" moduna gelmesiyle de sıvamıştır.

"yea ben aslında hiçbir şeyi umursamıyorum ehemehe" diyip de aslında ne kadar bağımlı, takıntılı olduğunuzu göstermeyin böyle.
devamını gör...

1.

gün aydınlanmak üzereydi. balkona çıktı. güneş, tüm çirkinliği ile önünde uzanan beton yığınlarının arasından kendini göstermeye başlamıştı. saatine baktı. tüm şehir uyanmıştı ama adam yine uykusuz bir geceyi daha devirmişti. sigarasından derin bir nefes çekti. savurdu gökyüzüne doğru. içindeki tüm karamsarlıkla birlikte saldı nefesini. hepsi annemin suçu diye düşündü.
- çocukken o hayalleri satmasaydı bana bugün "onun gerçekten aşık olacağım kadın olduğunu" düşünmeyecektim.
çünkü annesi, tüm çocukluğu boyunca bir gün gelecek ve ruhunu gören bir kadın bulacaksın, o zaman çok sevildiğini hissedeceksin, üstelik tüm bu parasızlıktan kurtulacak iyi bir işin olacak, demişti. olmuştu da kendi işini kurmuş çok güzel para kazanmıştı. paranın satın alabileceği her şey elinin altındaydı. ve ruhunu gören ilk kadına da aşık olmuştu. demek ki annesinin sözleri tesir etmişti ruhuna yıllarca.

sesini düşündü kadının, kahkahalarını. onda hiç kimsede olmayan bir şey vardı. konuştukça hiç susmasın istiyordu. o anlatınca her şey kulağına masalsı geliyordu.
ben hiç masal dinlemedim çocukluğumda demişti kadına, sonra aynı gece telefonuna onun için yazılmış bir masalın kaydı gelmişti. yüreği titremişti. ne zaman canım sıkkın dese kadına, onu neşelendirecek başka bir hikaye ile geliyordu karşısına.
harbi kadındı. delikanlıydı. özü sözü birdi. öfkelendiğinde o küçücük bedenine rağmen önünde durmak oldukça güçtü.
gözlerini hatırladı sonra gülüşü gözlerine yansırdı, hüznü de. kırılgandı çok. çabuk acıyordu. küçük bir kız gibi küsüveriyordu da. öyle kaybetmişti zaten. küstürmüştü.
çok çabuk sinirleniyordu adam. sinirlendiğinde de karşısında kim olursa olsun istemsizce kusuyordu tüm öfkesini. kontrol edemiyordu kendini.

çok da kıskançtı.kadın demişti bir gün " sanırım sen beni bir cam kavonoza koyup kimselere göstermek istemiyorsun.", "hayır, ben seni etrafı kaplı bir kavonoza koyup içine atlayıp kapağını kapatmak istiyorum; senin ve benim dışımda kimsenin olmadığı bir dünya olsun istiyorum." diye yanıtlamıştı kadını. kadının gözlerinde sevgi aynı zamanda da bir korku görmüştü. zaten anlamıyordu kadını. bunu sürekli ona da söylüyordu. senin gibi sevgi dolu birinin, benim gibi kavgacı biri ile ne işi var anlamıyorum, diye. sevilmeye bu kadar alışkın birinin, bu kadar gel-gitleri olan hayata karşı acımasız duran bir adamla, onu acıtmak için ağzına geleni söyleyen bir adamla ne işi olurdu ki?
sanırım ben ona farklı geldim, diye düşündü. ona attığı bir mesajı hatırladı.
"aşık oldum sana anlıyor musun? bu hayatta tek bir kadına aşık oldum, bir kadını kıskandım, bir kadını sevdim, bir kadını kırdım. parçalıyorsun beni. bu da can yapma. sen bir söylüyorsun ben bin parçalanıyorum. gidiyorsun. tam toparlanıyorum. her dönüşünde ben tekrar dağılıyorum. bu da hayat. yapma." böyle yazıyordu. ama içten içe hep gelsin istiyordu. kadın gittiğinde her yerde onu takip ediyor hayatından asla çıkamıyordu.
"nasıl bir belaya bulaştım ben, nasıl kurtulucam bu boktan. cesaretim yok. gitsin istemiyorum o da tam olarak gelmek istemiyor. beni asla benim onu sevdiğim kadar sevmedi. bunu bile bile bir kenarda bekleyip duruyorum. her gelişinde dünyam aydınlanıyor, her gidişinde dünya kararıyor." diye düşünüyordu.
çokça dağıtmıştı kendini. uyuyamıyordu. günde birkaç saat uyuyabilirse, birkaç lokma yerse kendini iyi hisseder hala gelmişti. her gece ya bir şişe viski ya bir şişe votka ile başlıyor, gün aydınlanana dek bir sigara yakıp diğerini söndürüyordu. iki ayda on kilo vermiş 65 kiloya düşmüştü. geçmeyen mide ve baş ağrıları şimdilik tek arkadaşıydı. dayanamıyordu. kadının hayatını yaşamasını izliyor. öfkesi günden güne büyüyordu. en sonunda patladı. bütün ipleri koparmak istiyordu. biliyordu kadın ona her döndüğünde karşısında duramayacağını , ona hayır diyemeceğini.

bu yüzden kadına savurdu bütün öfkesini. kustu içinde ne varsa. çok sevmekten, çaresizlikten böyle ama nefret ediyorum artık bu durumdan, dedi. ağzından çıkanları kulağı duymaz hale geldi. bir küfürle taçlandırdı cümlelerini.
gitti kadın. bu kez gerçekten gitti. dönmemek üzere. aylar geçti. sesine hasret aylar.

artık güneş doğmuş, tüm şehir aydınlanmıştı. caddeyi arabaların gürültüsü, insanların sesleri kaplamıştı. kalabalıkların içinde yapayalnız hisseden adam, "mutluluk kapıdan şöyle bir başını uzattı, itiverdim onu ellerimle." diye düşündü.
devamını gör...

bu şahıs düpe düz reşit olmayan çocukları istismar ediyordu.
yine bu tarz hareketlerde bulunmayacağını anlamıştır umarım bu bireyin.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

felsefesiyle, enfes replikleriyle , oyunculuklarıyla , müzikleriyle , kendi kendine çalan piyanosuyla leziz distopik bir bilim-kurgu dizisi.

--- alıntı ---

"insan zekası tavus kuşunun tüyleri gibiymiş. eşini etkilemek için var olan abartılı bir gösteri gibiymiş. tüm sanat, edebiyat, biraz mozart w. shakespeare ,michelangelo sadece karmaşık bir çiftleşme töreni. belki temel sebepler için bu kadar çok şey başarmamızın hiç de bir önemi yoktur."

--- alıntı ---
devamını gör...

anadolu'nun türkleşme döneminde ahmet yesevi öğretisiyle topraklarımıza yayılan tasavvufun en mükemmel sonucu. öyle ki türk tasavvufunun doğudaki temsilcisi ahmet yesevi kabul edilirken, batıdaki temsilcisi de yunus emre kabul edilir. herkese hikaye gibi geliyor buralara göç etmemiz ama o dönem müthiş bir buhran vardır. insanlar bu tekkeler sayesinde yeni bir hayat tarzına evrilir. buralar onların hem sosyalleşme hem de rahatlama yeridir. eski tekkeler kalmadı. bi de şimdikilere bak. kan emici hepsi.

bir de şöyle bir durum var ki yunus'un insan sevgisi yine yaratandan gelir. vahdet-i vücud inancı budur, gördüğümüz her şey allah'tan bir parça taşır. ben de allah'ım, sen de allah'sın, bir kedi de allah. hepimiz ondan bir zerreyiz. bundandır ki yaratanı seviyorsan, yaratılanı da seveceksin.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim