
malabsorbsiyon
besin ögelerinden karbonhidrat, yağ, protein, vitamin ve minarellerin biri ya da birkaçının emilimindeki yetersizliktir. laktoz intoleransı ve çölyak bazı malabsorbsiyon örneklerindendir.
devamını gör...
evdekilere küsüp kızınca yapılanlar
ağlayarak lattemi içiyorum.
devamını gör...
başlıklara yazılmış bilgileri okumadan aynı bilgilerin tekrar tekrar verilmesi
insanlar yazdıklarımı birileri okuyacak beklentisi ile hareket eder. yani yazmanın temelinde okunmak isteği vardır. siz başkalarının yazdıklarını okumadığınızda, aslında okunmamak için zemin hazırlıyorsunuz demektir.
bu davranış tarzı biraz bulaşıcı. aslında böyle platformlara da zarar veriyor. bir yerden sonra insanlar salt yazma mantığı ile hareket eden kişiyi fark ediyor. tabiri caizse mimliyor. misal ben öyle yapıyorum. bir yerden sonra da, sadece kendine dönük olan bu arkadaşları okumayı bırakıyorum. söz uçar yazı kalır diye düşünüyor olabilirsiniz lakin o yazı okunmadıktan sonra, kalsa ne kalmasa ne...
neyse efendim yazmak güzel şey. yazan insanlara ve özellikle kalemi kuvvetli olan insanlara saygımız sonsuz. yazarları/yazanları seviyoruz elbette. ancak yazana ve yazıya değerini katan okurdur. o yüzden benim indimde değerleri daha fazladır.
okur/yazarlara ise bayılırım. onları pamuklara sarıp saklamak lazım.
bu davranış tarzı biraz bulaşıcı. aslında böyle platformlara da zarar veriyor. bir yerden sonra insanlar salt yazma mantığı ile hareket eden kişiyi fark ediyor. tabiri caizse mimliyor. misal ben öyle yapıyorum. bir yerden sonra da, sadece kendine dönük olan bu arkadaşları okumayı bırakıyorum. söz uçar yazı kalır diye düşünüyor olabilirsiniz lakin o yazı okunmadıktan sonra, kalsa ne kalmasa ne...
neyse efendim yazmak güzel şey. yazan insanlara ve özellikle kalemi kuvvetli olan insanlara saygımız sonsuz. yazarları/yazanları seviyoruz elbette. ancak yazana ve yazıya değerini katan okurdur. o yüzden benim indimde değerleri daha fazladır.
okur/yazarlara ise bayılırım. onları pamuklara sarıp saklamak lazım.
devamını gör...
28 aralık 2020 bağ evine eğlence baskını
vicdansız ya da kötü biri olarak gözükebilirim yazacaklarımdan sonra lakin umrumda değil. ölseler gram üzülmeyeceğim tiplerdir. böyle sorumsuz, böyle umursamaz insanlar zaten topluma ne katabilir ki? sağlık çalışanını, çevresindekileri düşünmesinden geçtim kendini düşünmüyor.
t; kendini bilmez insanların bağ evinde toplanıp daha sonrasında basılma durumu.
t; kendini bilmez insanların bağ evinde toplanıp daha sonrasında basılma durumu.
devamını gör...
her konuyu cinselliğe bağlayan tip
freudcudur. sanat psikolojisinden öğrendiğim tek şey freud nörologdan çok daha fazlası.
devamını gör...
komilik yaptığı para ile aldığı bilgisayarı annesi işsiz kalınca iade etmek zorunda kalan kişi
böyle bişey mümkün değil canım malulmunuz ülkemizde yoksulluk yok(!)
yazık gerçekten ne hallere düştük.
yazık gerçekten ne hallere düştük.
devamını gör...
herkesin yazılımcı olmak istemesi
özellikle korona virüs patlamalarından sonra ortaya çıkan , yazılımcı olduğunuzu bilen herkesin size yav selo youtube linki pasla bizde kod yazalım demesi üzerine ashabımı bozan durumdur. ülke bitti diyen yazılımcı olmak istiyor sanki tüm kapılar açılacak. bakın ben illa mühendis olmalısınız demiyorum, ama bu işin böyle kolay görünmesinden aşırı rahatsızım. algoritma bilgisi yok, veri yapıları yok, yazılım yaşam döngüsü yok, dom bilgisi yok e veri tabanı, api, en az bir script kütüphanesi desen yok ama neymiş youtubedan bir ayda yazılımcı olacak. neyse sakinim şu an.
devamını gör...
günümüzü güzelleştiren incelikler
kafa storedan 1 karma puana rozet almaktır.
devamını gör...
kim var imiş biz burada yoğ iken
cemal kafadar'ın metis yayınları'ndan çıkan harikulade mikro tarih çalışması. alt başlığı konusunu da nispeten anlatıyor zaten: "dört osmanlı: yeniçeri, tüccar, derviş ve hatun". adını karacaoğlan'ın şu dörtlüğünden alır:
"karac'oğlan der ki bakın olana
ömrümün yarısı gitti talana
sual eylen bizden evvel gelene
kim var imiş biz burada yoğ iken"
kitap esasında kafadar'ın daha önce yazdığı dört makalenin bir derlemesidir. her bir makale zamanında yaşamış ve arşivin tozlu sayfalarında saklanmış olan kanlı canlı insanların hayatlarının tahayyülü, analizi ve yorumlanmasıdır.
özellikle "hatun" başlığına denk düşen, üsküplü asiye hatun'un anlatıldığı son bölüm, osmanlı öteki tarihi üzerine çok güzel bir denemedir. bu bölümde, "mütereddit bir mutasavvıf" anlatılır. asiye hatun'un şeyhine gönderdiği rüya mektuplarından yararlanılarak* yazılmıştır. kendisi bu mektuplarda şeyhinden rüyalarını yorumlamasını ister. buna göre asiye hatun; rüyalarında kendini peygamberin zevcesi olarak gören, allah aşkından sapıp küfre düşeceğinden korkan, ve daha da ilgi çekicisi, gerçekte şeyhinden romantik anlamda düpedüz etkilenen ve tereddüt içinde de olsa bunu açıkça belli eden bir kadındır. ilgili bölüm de böylece kitap için harika bir nokta niteliğindedir.
neticede, herhalde tarihe ilgi duyan herkes tarafından okunması gereken bir kitaptır. hele ki tarihçilik hevesinde olan her öğrencinin kütüphanesinde bulunması elzemdir. zira sadece kafadar'ın yazmış olduğu muhteşem mukaddimesi bile; tarihin amacı, metodu ve ne olduğuyla ilgili şahane tespitler barındırır. o girişten zamanında okurken altını çizmiş olduğum satırları da şöyle bırakayım:
"tarih, yok olanla değil bir zamanlar var olanla ilgilidir."
"... yoksa, tarihli toplumlar ütopyadan çok distopyaya meyleder."
"... sonuç olarak tarih, toplum ve insan bilimleri arasında kendine salıncak kurmayı yeğledi, hatta bilimsellikle hikâye etme arasında tercih yapmanın da şart olmadığına kanaat getirdi."
"insanların ve toplumların geçmişini anlama derdi taşıyan tarihçinin en önemli melekeleri arasında empati vardır, yani kendini başkalarının yerine koyma, başka hayatları, başka tecrübeleri adeta kendi bedeninde duyma yetisi. bu açıdan tarihçi, bir romancı veya bir tiyatro-sinema oyuncusu gibidir."
"... tarihsel olanın doğallaştırılmasına ("büyük balık küçük balığı yutar, dünyanın kanunu bu") izin vermemek, bunların başında gelir. bazı söylemlerde doğallaştırmanın yerini kutsallaştırma alır, ya da bu iki tavır birbiriyle harmanlanır: "kadınla erkek eşit olur mu? tanrı böyle yaratmış." oysa tarih, bir şey gösterirse eğer, her düzenin, her sömürü biçiminin, her kurumun, her kavramın, her hiyerarşinin, her karşı çıkış imkânının ve söyleminin, insanlar eliyle başka başka biçimlerde inşa edildiğini, usul usul da olsa tekrar tekrar dönüştürüldüğünü, yapılıp bozulduğunu gösterir."
"karac'oğlan der ki bakın olana
ömrümün yarısı gitti talana
sual eylen bizden evvel gelene
kim var imiş biz burada yoğ iken"
kitap esasında kafadar'ın daha önce yazdığı dört makalenin bir derlemesidir. her bir makale zamanında yaşamış ve arşivin tozlu sayfalarında saklanmış olan kanlı canlı insanların hayatlarının tahayyülü, analizi ve yorumlanmasıdır.
özellikle "hatun" başlığına denk düşen, üsküplü asiye hatun'un anlatıldığı son bölüm, osmanlı öteki tarihi üzerine çok güzel bir denemedir. bu bölümde, "mütereddit bir mutasavvıf" anlatılır. asiye hatun'un şeyhine gönderdiği rüya mektuplarından yararlanılarak* yazılmıştır. kendisi bu mektuplarda şeyhinden rüyalarını yorumlamasını ister. buna göre asiye hatun; rüyalarında kendini peygamberin zevcesi olarak gören, allah aşkından sapıp küfre düşeceğinden korkan, ve daha da ilgi çekicisi, gerçekte şeyhinden romantik anlamda düpedüz etkilenen ve tereddüt içinde de olsa bunu açıkça belli eden bir kadındır. ilgili bölüm de böylece kitap için harika bir nokta niteliğindedir.
neticede, herhalde tarihe ilgi duyan herkes tarafından okunması gereken bir kitaptır. hele ki tarihçilik hevesinde olan her öğrencinin kütüphanesinde bulunması elzemdir. zira sadece kafadar'ın yazmış olduğu muhteşem mukaddimesi bile; tarihin amacı, metodu ve ne olduğuyla ilgili şahane tespitler barındırır. o girişten zamanında okurken altını çizmiş olduğum satırları da şöyle bırakayım:
"tarih, yok olanla değil bir zamanlar var olanla ilgilidir."
"... yoksa, tarihli toplumlar ütopyadan çok distopyaya meyleder."
"... sonuç olarak tarih, toplum ve insan bilimleri arasında kendine salıncak kurmayı yeğledi, hatta bilimsellikle hikâye etme arasında tercih yapmanın da şart olmadığına kanaat getirdi."
"insanların ve toplumların geçmişini anlama derdi taşıyan tarihçinin en önemli melekeleri arasında empati vardır, yani kendini başkalarının yerine koyma, başka hayatları, başka tecrübeleri adeta kendi bedeninde duyma yetisi. bu açıdan tarihçi, bir romancı veya bir tiyatro-sinema oyuncusu gibidir."
"... tarihsel olanın doğallaştırılmasına ("büyük balık küçük balığı yutar, dünyanın kanunu bu") izin vermemek, bunların başında gelir. bazı söylemlerde doğallaştırmanın yerini kutsallaştırma alır, ya da bu iki tavır birbiriyle harmanlanır: "kadınla erkek eşit olur mu? tanrı böyle yaratmış." oysa tarih, bir şey gösterirse eğer, her düzenin, her sömürü biçiminin, her kurumun, her kavramın, her hiyerarşinin, her karşı çıkış imkânının ve söyleminin, insanlar eliyle başka başka biçimlerde inşa edildiğini, usul usul da olsa tekrar tekrar dönüştürüldüğünü, yapılıp bozulduğunu gösterir."
devamını gör...
epidemiyoloji
epidemiyoloji, toplumdaki hastalık ve sağlıkla ilgili durumların dağılımlarını, görülme sıklıklarını ve bunların nedenlerini inceleyen bir bilim dalıdır. sağlığı geliştirmek ve hastalıkları azaltmak için sağlık bilgilerini toplamayı, yorumlamayı ve kullanmayı amaçlar. epidemiyoloji kelimesi kökenini yunanca'dan almıştır.
devamını gör...
akım şiddeti
t:birim zamanda iletkenin kesitinden geçen net yük miktarına denir.
-'ı' ile gösterilir.
-birimi amperdir.
-ampermetre ile ölçülür.
formülü:
akım=net yük miktarı/ geçen süre
ı=q/t
-'ı' ile gösterilir.
-birimi amperdir.
-ampermetre ile ölçülür.
formülü:
akım=net yük miktarı/ geçen süre
ı=q/t
devamını gör...
bilgisayara yüklenen ilk oyun
(bkz: gta vice city)
devamını gör...
sözlük radyosu
tasarımı, şıklığı, alt yapı düzenlemesi ile olmuş radyodur. emeği geçen herkese çok teşekkürler.
yayıncılarımız desen birbirinden muhteşem, o zaman ne duruyoruz?
dans!
yayıncılarımız desen birbirinden muhteşem, o zaman ne duruyoruz?
dans!
devamını gör...
en sevilen nazım hikmet ran şiiri
bir ayrılış hikayesi
erkek kadına dedi ki:
- seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya...
erkek kadına dedi ki:
- seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz
yüzde hudutsuz kere yüz...
kadın erkeğe dedi ki:
- baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana...
ve artık
biliyorum:
toprağın
yüzü güneşli bir ana gibi
en son, en güzel çocuğunu emzirdiğini...
fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olanın parmaklarına
başımı kurtarmam kâbil
değil!
sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak...
sen
yürümelisin,
beni bırakarak...
kadın sustu.
sarıldılar
bir kitap düştü yere...
kapandı bir pencere...
ayrıldılar...
erkek kadına dedi ki:
- seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya...
erkek kadına dedi ki:
- seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz
yüzde hudutsuz kere yüz...
kadın erkeğe dedi ki:
- baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana...
ve artık
biliyorum:
toprağın
yüzü güneşli bir ana gibi
en son, en güzel çocuğunu emzirdiğini...
fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olanın parmaklarına
başımı kurtarmam kâbil
değil!
sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak...
sen
yürümelisin,
beni bırakarak...
kadın sustu.
sarıldılar
bir kitap düştü yere...
kapandı bir pencere...
ayrıldılar...
devamını gör...
günde bir paket sigara içmek
bırakın bir paketi son zamanlarda bir paketi de geçmeye başladı. dur demek lazım dostlar, bu halimiz hal değil.
devamını gör...
saat takmayan erkek
zaman kavramını unutmak isteyen erkektir. yoksa koleksiyonunda birbirinden değerli romanson,jack lemans(diamond yani gettoların anlayacağı dille elmas yapım saat),armani,tag heuer gibi saatler de olabilir, belki de hiç olmayabilir de ama konumuz bu değil.
devamını gör...
galatasaray
--- alıntı ---
106 senelik muhteşem tarihi, kimsenin yanına bile yaklaşamadığı sayısız başarıları, müzesinde rakiplerinin iki katı kupası olan, türk sporunda ilk ve teklerin takımı, varolduğundan beri türk olmayan takımları en çok yenen türk takımı, ülkesinin medar-ı iftiharı, uefa ve süper kupa sahibi, dünyanın en büyük taraftar oluşumu ultraslan’ın gururu, 1481’den beri kültürün simgesi, 1905’den beri sporun beşiği anlı şanlı galatasaray
--- alıntı ---
106 senelik muhteşem tarihi, kimsenin yanına bile yaklaşamadığı sayısız başarıları, müzesinde rakiplerinin iki katı kupası olan, türk sporunda ilk ve teklerin takımı, varolduğundan beri türk olmayan takımları en çok yenen türk takımı, ülkesinin medar-ı iftiharı, uefa ve süper kupa sahibi, dünyanın en büyük taraftar oluşumu ultraslan’ın gururu, 1481’den beri kültürün simgesi, 1905’den beri sporun beşiği anlı şanlı galatasaray
--- alıntı ---
devamını gör...
çiftlerin ayrıldıktan sonra arkadaş kalması
defalarca ayrılıp barışan bir çift arkadaşım vardı. zamanla bu durum birbirlerine zarar vermeye başlayınca arkadaş kalmaya karar verdiler. aynı ortamlarda aynı arkadaş çevresiyle takılmaya, ikisi de farklı sevgililer yapmaya devam ettiler. sonuç? tekrar birleştiler ve tekrar ayrıldılar. bana kalırsa içinde o insana dair en ufak bir umut parçası varsa arkadaş kalmamak en iyisi. sevgi belki bitmiş olabilir ama saygı her daim olmalı. arkadaş kalmak bazılarına iyi gelse de bazılarına tam tersi etki yapabilir diye düşünüyorum.
siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
devamını gör...
excalibur
efsanevi büyük britanya kralı arthur'un taşıdığı, glaston gölü ve avalon adası'nın leydisi vivien tarafından kendisine verilmiş olan kılıcın ismidir.
ekskalibur hakkında iki efsane bulunur. ilkinde robert de boron'un merlin adlı şiirinde "sword in the stone" (taştaki kılıç) olarak geçer. kral arthur, kılıcı saplandığı taştan çekip çıkarır ve bu sayede gücünü ve hâkimiyetini ispatlar. sir thomas malory'nin kaleme aldığı kral arthur efsanesine göre ise kral arthur kral pellinore'la dövüşürken kılıcı kırılır. gölün hanımı tarafından kral arthur'a başka bir kılıç, yani ekskalibur verilir. kral arthur'un ölümüyle sir bedivere kılıcı göle atmış, gölden yükselen bir el de kılıcı kaparak kaybolmuştur.
kral arthur'un büyülü güçlere sahip kılıcı ekskalibur büyük britanya'nın haklı egemenliğiyle de iliştirilir. bu iki kılıç kimi yerde aynı kılıç olarak geçse de bazı kaynaklarda birbirlerinden farklı olduğu söylenir. söylenenlere göre bu kılıç, yeryüzüne düşen bir meteorun madeninden yapılmıştır. çekilir çekilmez otuz meşale yakılmış gibi düşmanların gözünü kamaştırması, güçlü kını sayesinde sahibinin ölümcül yaralar almasını önlemesi ve yaralanan yerin kanamamasını sağladığı gibi efsanevi özelliklerinin olduğu söylenir.
devamını gör...