sen dilbilimcisin, sen edebiyatçısın, metafor, hiciv, kinaye, ironi vb her türlü söz sanatında sen uzmansın, bunları kullanarak onları yenersin.. sen ne korkuyorsun ya onlar senden korksun, hadi göreyim seni... *
devamını gör...

ev arkadaşımı! çok kıskanıyorum. evet itiraf ediyorum, bu herif bilgisayara geçtiği zaman 5 saat hiç susmuyor, devamlı konuşuyor. ben ise bilgisayar geçtiğimde bir tane konuşacak kişi bulamıyorum, ağzım kilit başlıyorum, kilit bitiriyorum.
bu herifi çok kıskanıyorum. *
devamını gör...

fotoğraf makinem, radyom, küçük kahve makinem, kitaplarım. 20 paket nescafe!
devamını gör...

annem değil de babam atar bizde eşyaları daha çok. sony walkman ve onlarca kaset gitti. servet gitti servet.
devamını gör...

simdilik öğrenci 3 seneye doktor belki 7 seneye psikiyatrist
devamını gör...

şarabı buldukta tirbüşonu kaldı dediğim olay.
devamını gör...

13 aralık 2007'de imzalanan ve 2009 yılında yürürlüğe giren antlaşma.

avrupa birliği anayasasının 2005 yılında fransa ve hollanda'da reddedilmesinin ardından, avrupa birliği'nin yapısına ilişkin bazı düzenlemeleri hayata geçirebilmek amacıyla imzalandı.

aslında antlaşmanın getirdiği reform içerik olarak, reddedilen anayasa ile oldukça benzer. ancak bir devlete ait olabilecek olan millî marş, bayrak gibi birtakım ifadeler bu reform kapsamında yer almıyor.
devamını gör...

şevkle çalışanı,zevkle öperlermiş diye düşünüyorum şahsen. insan denen mahlukat maalesef kii iyilikten hoşgörüden anlamıyor. lakin nerde onu ezikleyen sindirmeye çalışan bir kitle varsa onun kölesi oluyor.
devamını gör...

artık bakanlar instagramdan istifa eder oldu.
devamını gör...

bertrand russell*ın 1930 yılında yaşam deneyimleri ile gözlemlerine dayanarak yazdığı, mutlu ve tatminkar bir hayat yaşamak üzerine olan kitabının adıdır.

kitap, yaşam kalitesini artırmak isteyenlere bir reçete niteliğinde olan popüler bir sağduyu ürünüdür. kişisel gelişim adına yazılmış bir çok kitapta aranan mutluluğun sırlarını açıklar.

russell'e göre mutluluk, bazı insanların bizim elimizden alabileceği temel insani haklardan birisi değildir. kişi mutluluğa başkalarını suçlayarak değil, belirlediği hedeflere erişmek için mücadele ederek ve bu mücadele sırasında eğlenerek ulaşmalıdır. kişi bu mücadeleyi iç dünyasında değil, sosyal yaşamına yönelerek vermelidir.


hoşnutsuzluk ile heves kırıklığının başlıca nedenlerinden birisi, insanın sevilmediği duygusuna kapılmasıdır. bunun aksi olarak, seviliyorum duygusu da, keyfi artırır. bir insan, sevilmediği duygusuna birçok nedenlerden kapılabilir. ya kendisinin hiç kimse tarafından sevilemeyecek derecede kötü bir insan olduğuna inanmıştır ya çocukluğunda fazla sevilmemiş ve bunu kabullenmek zorunda kalmıştır ya da gerçekten hiç kimsenin sevmediği bir insandır. bu sonuncusu, çocuklukta uğranılmış bir talihsizlik nedeniyle kendine güvenini yitirmiş olmaktan ileri gelebilir. sevilmediğini sanan kimse, değişik davranışlarda bulunur. sevilmek için büyük çaba harcar; örneğin, görülmemiş iyilikler yapabilir. ama bunda başarısızlığa uğraması çok olasıdır, çünkü iyiliğin asıl nedeni, iyilik görenlerce kolayca anlaşılır; oysa insanın yapısı, sevilmeyi az isteyenlere sevgi göstermeye uygundur.

hayatı güvenle karşılayanlar, güvensizlikle karşılayanlardan çok daha mutludurlar; hiç değilse kendilerine güvenleri bir felakete yol açmadığı sürece bu böyledir. üstelik her durumda olmasa bile, büyük bir çoğunlukla güven duygusu, başkalarının karşılaşacağı tehlikelerden kaçabilmeye yardımcı olur. bir uçurumun bir kıyısından öbürüne uzatılmış dar bir kalas üzerinde yürürken, korkanın düşme olasılığı, korkmayandan fazladır. yaşam yolunda da aynı durum vardır. korkusuz da beklenmeyen bir felaketle karşılaşabilir, ama çekingenin mutsuzluğa düşeceği birçok güç durumdan burnu bile kanamadan kurtulma şansı büyüktür. güvende olmanın bu yararlı biçimi çeşitlidir. birisi dağlarda, diğeri denizlerde, bir diğeri havalarda güvenli olur. ama genelde yaşama güvenmek, gereksinim duyulan sevginin bulunmasıyla mümkün olur.

güven duygusunu sevmek değil, sevilmek doğurur, ama bu duygu en çok karşılıklı sevgiyle oluşur. daha doğrusu, yalnız sevgi değil, hayranlık da bu etkiye sahiptir. anne-babası kendisine düşkün olan bir çocuk, bu sevgiyi bir doğa yasası olarak kabul eder. bu sevgi onun mutluluğu için büyük önem taşımasına karşın, üzerinde pek fazla durup düşünmez. dünyayı, önüne çıkmış ve büyüdüğü zaman çıkacak olan daha ilgi çekici serüvenleri düşünür. ama bütün bu dış ilgilerin ardında, kendisini her felaketten koruyacak bir anne-baba sevgisi bulunduğunu hisseder. şu ya da bu nedenle anne-baba sevgisinden yoksun kalan bir çocuk, korkuya ve kendine acıma duygusuna kapılır, pısırıklaşıp çekingen olur ve artık dünyaya görüp öğrenme isteği ile bakamaz. böyle çocuklar, şaşılacak derecede küçük yaşlarından itibaren hayatı, ölümü ve insanlığın kaderini düşünmeye başlarlar. önce melankolik olurlar; sonunda ise herhangi bir felsefe ya da inançtan medet umar, içlerine kapanırlar. oysa dünya, belirli bir sıra gözetilmeden serpiştirilmiş hoş ve hoş olmayan şeylerle dolu bir pazar yeridir. bunlardan anlaşılması mümkün bir sistem çıkarma isteği, aslında korkuya dayanır, daha doğrusu agorafobiden, yani açık alan korkusundan gelir. çekingen öğrenci, kitaplığın dört duvarı içinde güven duyar. eğer kendisini dış alemin de aynı biçimde düzenli olduğuna inandırabilirse, sokağa çıktığında da buna benzer bir güven duyar. eğer bu kişi daha fazla sevilmiş olsaydı, gerçek dünyadan daha az korkar ve onun yerine ideal bir dünya yaratma zorunluluğu duymazdı.

sevginin en iyi biçimini tarif etmek kolay değildir, çünkü her türünde az çok bir koruma niteliği vardır. sevdiklerimizin acılarına omuz silkemeyiz. ama ben, sevilenin uğradığı talihsizliğe acımanın da, ileride uğrayabilecekleri için endişe etmenin de, sevgide mümkün olduğu kadar az yer alması gerektiğine inanıyorum.

buraya kadar, kişinin hedef olduğu sevgiden, sevilmekten söz ettik. şimdi de sevmekten söz açmak istiyorum. sevmek iki türlüdür; birisi hayata karşı duyulan istek ve hevesin belki en büyük ifadesi, diğeri ise korku ifadesidir. bence ilki bütünüyle hayran olunacak bir durum, ikincisi ise, olsa olsa bir avuntudur. güzel bir günde göz alan bir kıyı boyunca vapurda giderken kıyıyı seyreder, manzaradan zevk alırsınız. bu, dışarıya bakmakla alınmış bir zevktir ve herhangi büyük bir gereksiniminizle bağlantısı yoktur. ama eğer geminiz batmış da kıyıya doğru yüzmekteyseniz, bu kıyıya başka türlü bir sevgi beslersiniz: kıyı, sizin için güvenliği temsil eder; güzel ya da çirkin olması önemli değildir. sevmenin üstün olanı, gemisi güvenli olan kişinin duygusuna benzeyendir; daha az güzel olanı da, gemisi batmış olana uyandır. bu iki türlü sevginin birincisini, kişi ancak güvendeyken ya da en azından kendisini kuşatan tehlikelere aldırış etmiyorsa duyabilir; ikincisi ise tam tersine, güvenli olmayan bir durumda bulunmaktan ileri gelir. güvenli olmayan durumun doğurduğu sevgi, diğerinden çok daha öznel ve bencildir; çünkü sevilen, nitelikleri için değil, işe yaradığı için değerli görülmektedir. böyle bir sevginin hayatta hiç yeri yoktur demek istemiyorum. aslına bakarsak, hemen hemen bütün gerçek sevgilerde her iki durumun yan yana bulunduğunu, sevginin güvende olmama duygusunu gerçekten sona erdirmesi kadar, dış dünyaya karşı zayıflamış olan ilginin tehlike ve korku anlarında yeniden doğduğunu görürüz. yalnız, böyle bir sevginin hayatta rolü olabileceğini kabul etmekle birlikte, diğerinden daha az güzel olduğunu da aklımızdan çıkarmamalıyız, çünkü bu sevgi, korkudan doğmaktadır, korku ise kötüdür ve çünkü sevginin böylesi bencil bir sevgidir.

en iyi sevgi, insanın eski mutsuzluklarından kaçmak için değil de, yeni mutluluklara kavuşmak umuduyla beslediği sevgidir.

sevginin en iyisi her iki tarafa da hayat verir; her iki taraf da sevilmekten haz duyar ve kendini zorlamadan sever; bu karşılıklı mutluluğun sonucu olarak iki taraf da dünyayı daha bir ilgiye değer bulur. sevgi taşımayan bir büyük istek, genel olarak ya gençlikte başa gelmiş bir talihsizlik ya daha sonraki yıllarda uğranılmış bir haksızlık ya da işkence korkusunu doğuran nedenlerden biri yüzünden insanlığa karşı duyulan bir çeşit öfke ya da nefretten ileri gelir. fazla güçlü bir benlik, kişiyi bağlayan bir zincirdir; eğer dünyadan tam olarak zevk almak istiyorsa, kişi bu zincirden kurtulmak zorundadır. gerçekten sevebilme yeteneği ise, kişinin bu zincirden kurtulmuş olduğunu gösteren belirtilerden biridir. sevilmek hiçbir zaman yetmez; sevilmek sevgiye yol açmalıdır ve ancak bu iki kapı eşit olarak açık tutulursa sevgi en büyük olanaklarını gerçekleştirebilir. karşılıklı sevgi tomurcuğunun açmasına engel olan psikolojik ya da toplumsal bütün nedenler, dünyanın yaşamış olduğu ve hala da yaşadığı büyük kötülüklerdir. insanlar yanılmış olma korkusu ile hayranlık göstermekte yavaş davranırlar; sevdiklerinin ya da her şeyde bir kusur bulan insanların kendilerine acı çektirmesinden çekindikleri için de sevmekte yavaş davranırlar. ahlak ve sağgörü adına tedbirli olmak istenir, bunun sonucu olarak da sevgide cömertlik ve ataklık hoş görülmez. bu ise insanlığa karşı çekingenlik ve öfkeyi doğurur, çünkü böylece birçok insan yaşamları boyunca gerçek temel gereksinimlerinden ve onda dokuzu da dünyaya karşı mutlu ve coşkunca davranışın vazgeçilmez koşullarından yoksun edilmiş olur.

bir yatırım tavsiyesi değildir, şuradan indirilip okunabilecek okuma tavsiyesidir.
afiyetle okuyunuz efendim..
devamını gör...

benim dönemimde umutepe kampüsünde ki çimlerin adeta izmir alsancakta meşhur kordon çimlerini anımsatan görüntülerle karşılaştığınız, öğrencilerin gruplar halinde oturup çok çeşitli geyikler çevirdiği bir eğitim kurumu.
devamını gör...

neşet ertaş
cem karaca
müslüm gürses
zeki müren
ahmet kaya'nin berlin konseri dışındakilere de gitmek isterdim belki .
devamını gör...

kafa sözlüğün klasını bozacağına inandığım durum.
devamını gör...

keyifli tabiki. ama buraya göre olana keyifli. diğer türlü beklentiyle gelenlerin bir kaç günde gidebildiği bir sözlük. yıllarca alışmışız dip seviye iletişime, etkileşime. buraya gelince serin bir nefes çekmiş gibi oldum ben şahsen. daha da iyi olacağına, daha da keyifli olacağına inanıyorum. yeter ki kendi kendimize sorunlar yaratmayalım, onun yerine destek olmaya çalışalım, fikir verelim.
devamını gör...

hiçbir takım tutmuyorum, yıldızların takımından başka
devamını gör...

17 yaşında imiş.

böyle namünasip konuların konuşulduğu ahlaksız bir sitede ne işin var gızımmm.

ailene ihbar ediyorum şu dakika.
devamını gör...

vasıfsız insanlar 8 bin lira alırken üniversite mezunları işsiz diye toplanmadan önce, şu şekilde düşünmek lazım; gereksiz yere parayı çarçur edip makam araçlarına, yandaşlara veya belli vakıflara parayı akıtacağına, kendi işçisine vermeyi seçmiş belediyedir aynı zamanda. doğru soru vasıfsız işçiler neden bu kadar güzel ücretler alıyor değil, üniversite mezunları neden bu kadar düşük ücretle çalıştırılıyor veya işsiz kalıyor olmalıdır.


tunceli belediyesi ile disk genel iş sendikası’nın imzaladığı sözleşmeyle, ortalama işçi maaşı 8 bin liraya yükseltildi.

belediye ve sendika, bugün belediyenin meclis salonunda toplu iş sözleşmesi imzaladı. sözleşmeyle, kadrolu 63 çalışana yüzde 20 zam yapıldı.

kadınlara, 25 kasım kadına yönelik şiddete karşı uluslararası mücadele günü ve 8 mart dünya emekçi kadınlar günü ile her ayın belli bir günü regl/menopoz izni verildi.

lgbti+ çalışanlar da onur yürüyüşü gününde izinli sayılacak.

tunceli belediye başkanı fatih mehmet maçoğlu, yemek ve kira yardımında yüzde 50 ila yüzde 100 arasında zam yapıldığını ifade etti.

önceki dönem zam miktarının yüzde 13 olduğunu anımsatan maçoğlu, şöyle devam etti: “gönül isterdi ki bütçemiz daha iyi olsun ve işçimize hak ettiğini çok daha fazlasını verelim. işçiler ve memurlar sınırın hep altında kalıyor. ama yaptığımız zamlarla, bazı işçilerimiz 8 bin liranın üstünde, bazıları da 8 bin liraya çok yakın maaş alacak. tüm işçilerimize hayırlı olsun.”

disk genel iş tunceli temsilcisi şükran yılmaz koç, işçilere yapılan zammın, bugünün ekonomisinde çok iyi bir rakam olduğunu ifade etti.


buradan
devamını gör...

sifon cekme istegi uyandiran beyan.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

akıllı insandır. mutluluğu birine bağlarsanız o gidince mutsuzluğun dibine vurursunuz. sizi o dipten çıkarak biri gelene kadar da ölme eşeğim ölme.
salt mutluluk, kişinin özünde olmalıdır.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim