bahçıvan şukkalituda
sümer mitolojisinde ve eski tabletlerde adı zikredilen bir bahçıvan. ama öyle basit bir bahçıvan değil. muazzez ilmiye çığ, bereket kültü ve mabet fahişeliği adlı kitabında onun hikayesine yer veriyor. kabaca şöyle bir hikayesi var;
bu bahçıvan bey, bahçesine bayağı bağlıymış. en güzel meyveleri ve bitkileri yetiştirebilmek için ziyadesiyle mesai harcarmış. ancak ne kadar uğraşırsa uğraşsın, güneşin delici ışınlarının bahçesindeki meyveleri kurutmasına engel olamazmış. bu durum adamda takıntı haline gelmiş. oturmuş bütün gökyüzünü, yıldızları incelemiş. konumlarını vesairelerini belirleyip notlar almış. artık notları nasıl aldı bilemiyorum. koca koca kil tabletlere kazımış olabilir. yani bayağı meşakkatli bir iş. nihayetinde bahçeyi kurtaracak fikre ulaşıyor. yaprakları geniş büyük bir ağaç yetiştirmeyi başarıyor. ağacı yerleştiriyor bahçenin ortasına. gel zaman git zaman bahçe günden güne güzelleşiyor.
tanrıça inanna bir gün gezintiye çıktığı esnada, bu bahçe kendisinin dikkatini çekiyor. bayılıyor bahçeye ve büyük ağacın altında dinlenmek üzere uzanıyor ve uyuyakalıyor. işte mevzu da burada başlıyor. ırz düşmanı bahçıvan, tanrıçaya uykusunda usulca yaklaşıyor ve tecavüz ediyor. inanna uyandığında tecavüze uğradığını anlayınca doğal olarak sinirden köpürüyor ve bahçıvanın yediği herzenin hesabını tüm insanlığa çıkarıyor. yeryüzündeki bütün kuyu sularını kana çeviriyor. yani ben bu kısmı anlamıyorum açıkçası. tamam bu haysiyetsiz ırz düşmanı bir halt yemiş bunun cezasını niye tüm insanlığa çıkarıyorsun ablacım. bu hergeleyi iğdiş et, olsun bitsin. ondan sonra bu hergele de yandım anam deyyu ortada arzı endam etsin. hem böylece sümer tabletlerindeki kayıtlarda adı hadım şukkalituda diye geçerdi de, belki millet biraz akıllanırdı. neyse artık olmuşla ölmüşe çare yok. tabi inanna'nın şukkalituda'yı bulmadığı için böyle yaptığı anlatılır ama ben bunları yemem! koskoca tanrıça aciz bir insanoğlunu nasıl bulamıyor arkadaş? fare deliğine girse bulup çıkarması lazım. yani o kısım bana pek inandırıcı gelmiyor. * *
peki bu hikâye niye önemli? bu hikâye biraz farklı versiyonları ile hem tevrat'ta hem kuran'da yer alıyor. yani benzerlikler ziyadesiyle fazla. kalkıp şimdi o sorgulamalara vesairelere girmeyeceğim zaten. merak eden kendisi açar okur. benim derdim ırz düşmanı şukkalituda ile! söz uçuyor, yazı ise kil tablete kazınsa bile kalıyor. samuel noah kramer senin gibi bir ırz düşmanını 1964 yılında bile ifşa edebiliyor. sonra bizde muazzez ilmiye çığ sayesinde senin şerefsizliklerini öğrenebiliyoruz. bu yüzden yazı mühim. mühim yani. yazın o yüzden elinizi korkak alıştırmayın.
bu bahçıvan bey, bahçesine bayağı bağlıymış. en güzel meyveleri ve bitkileri yetiştirebilmek için ziyadesiyle mesai harcarmış. ancak ne kadar uğraşırsa uğraşsın, güneşin delici ışınlarının bahçesindeki meyveleri kurutmasına engel olamazmış. bu durum adamda takıntı haline gelmiş. oturmuş bütün gökyüzünü, yıldızları incelemiş. konumlarını vesairelerini belirleyip notlar almış. artık notları nasıl aldı bilemiyorum. koca koca kil tabletlere kazımış olabilir. yani bayağı meşakkatli bir iş. nihayetinde bahçeyi kurtaracak fikre ulaşıyor. yaprakları geniş büyük bir ağaç yetiştirmeyi başarıyor. ağacı yerleştiriyor bahçenin ortasına. gel zaman git zaman bahçe günden güne güzelleşiyor.
tanrıça inanna bir gün gezintiye çıktığı esnada, bu bahçe kendisinin dikkatini çekiyor. bayılıyor bahçeye ve büyük ağacın altında dinlenmek üzere uzanıyor ve uyuyakalıyor. işte mevzu da burada başlıyor. ırz düşmanı bahçıvan, tanrıçaya uykusunda usulca yaklaşıyor ve tecavüz ediyor. inanna uyandığında tecavüze uğradığını anlayınca doğal olarak sinirden köpürüyor ve bahçıvanın yediği herzenin hesabını tüm insanlığa çıkarıyor. yeryüzündeki bütün kuyu sularını kana çeviriyor. yani ben bu kısmı anlamıyorum açıkçası. tamam bu haysiyetsiz ırz düşmanı bir halt yemiş bunun cezasını niye tüm insanlığa çıkarıyorsun ablacım. bu hergeleyi iğdiş et, olsun bitsin. ondan sonra bu hergele de yandım anam deyyu ortada arzı endam etsin. hem böylece sümer tabletlerindeki kayıtlarda adı hadım şukkalituda diye geçerdi de, belki millet biraz akıllanırdı. neyse artık olmuşla ölmüşe çare yok. tabi inanna'nın şukkalituda'yı bulmadığı için böyle yaptığı anlatılır ama ben bunları yemem! koskoca tanrıça aciz bir insanoğlunu nasıl bulamıyor arkadaş? fare deliğine girse bulup çıkarması lazım. yani o kısım bana pek inandırıcı gelmiyor. * *
peki bu hikâye niye önemli? bu hikâye biraz farklı versiyonları ile hem tevrat'ta hem kuran'da yer alıyor. yani benzerlikler ziyadesiyle fazla. kalkıp şimdi o sorgulamalara vesairelere girmeyeceğim zaten. merak eden kendisi açar okur. benim derdim ırz düşmanı şukkalituda ile! söz uçuyor, yazı ise kil tablete kazınsa bile kalıyor. samuel noah kramer senin gibi bir ırz düşmanını 1964 yılında bile ifşa edebiliyor. sonra bizde muazzez ilmiye çığ sayesinde senin şerefsizliklerini öğrenebiliyoruz. bu yüzden yazı mühim. mühim yani. yazın o yüzden elinizi korkak alıştırmayın.
devamını gör...
bugünkü hava durumu
devamını gör...
normal sözlük evcil dost sahiplendirme veri tabanı
cins takıntısı olmayıp sokaktan bir can sahiplenmek isteyen varsa bana ulaşabilir. önüme çokça ilan düşüyor özellikle istanbul civarında.
devamını gör...
hayatın nasıl gittiğini şarkı sözü ile anlatmak
ya dışındasındır çemberin
ya da içinde yer alacaksın
kendin içindeyken
kafan dışındaysa
ya da içinde yer alacaksın
kendin içindeyken
kafan dışındaysa
devamını gör...
hülya şenkon
(1941-2008)
üniversitede cebir derslerimin kâbusuydu.sınav kağıtlarımıza bakmak için uzun bir kuyruğun son bulmasını bekler, odasına vardığımızda bu kez de menekşe saksılarından bize kalan yerde kırılmış notlarımızın hesabını tutardık.
bir gün çok tuhaf bir şey oldu: vize sınavları asılmış ve seksen üç almıştım!
inanamıyordum, çünkü böyle bir not almak bir hayaldi. finale hazırlanmaya çalıştım. garip bir süreçti bu: son yirmi yılın sınav soruları, onların çözümleri ve o çözümleri tekrar çözenlerin notlarıydı çalışacaklarım. kütüphanede üç arkadaş dersle boğuşurken yanımıza gelip boyumuz kadar fotokopiyle ne yaptığımızı soranlar olmuştu.
ve finalden kırk aldım.
- hocam, niye böyle? diyecek oldum.
- matçıabla daha iyi yapabilirdin, dedi hoca bana.( elbette adım böyle değildi)
sorum bir şey değiştirmedi ve kaldım.
okuldan soğumama neden olanlardan biri olsa da hülya hoca’nın dersi, soru çözerken belirli bir disiplin ve düzen kazanmamı sağlamıştı.
öğrenciler sembolleri yerinde kullanmadığında, işlem adımlarını takip etmediğinde,dört beş sayfa yazılı kağıdını nasıl bir özen ve dikkatle doldurmaya çalıştığımızı hatırlarım hâlâ.

her zaman asil bir duruşu vardı, bembeyaz saçları dikkat çekiciydi.disiplinliydi, kapıyı kilitlerdi; geç kalamaz, erken çıkamazdınız sınıftan.
1959 yılında matematik-fizik okumak üzere geldiği istanbul üniversitesi’nden 1999 yılında profesör ünvanıyla emekli oldu.kültür üniversitesinde ve hava harp okulunda görev yaptı.
beş dil biliyordu : ingilizce,almanca, italyanca, fransızca ve rusça.
umarım, onun gibi, daha birçok kadınımız da bilim alanında adını duyurur.
*akademik tarih bilgisi wikipedia’dan alınmıştır.
üniversitede cebir derslerimin kâbusuydu.sınav kağıtlarımıza bakmak için uzun bir kuyruğun son bulmasını bekler, odasına vardığımızda bu kez de menekşe saksılarından bize kalan yerde kırılmış notlarımızın hesabını tutardık.
bir gün çok tuhaf bir şey oldu: vize sınavları asılmış ve seksen üç almıştım!
inanamıyordum, çünkü böyle bir not almak bir hayaldi. finale hazırlanmaya çalıştım. garip bir süreçti bu: son yirmi yılın sınav soruları, onların çözümleri ve o çözümleri tekrar çözenlerin notlarıydı çalışacaklarım. kütüphanede üç arkadaş dersle boğuşurken yanımıza gelip boyumuz kadar fotokopiyle ne yaptığımızı soranlar olmuştu.
ve finalden kırk aldım.
- hocam, niye böyle? diyecek oldum.
- matçıabla daha iyi yapabilirdin, dedi hoca bana.( elbette adım böyle değildi)
sorum bir şey değiştirmedi ve kaldım.
okuldan soğumama neden olanlardan biri olsa da hülya hoca’nın dersi, soru çözerken belirli bir disiplin ve düzen kazanmamı sağlamıştı.
öğrenciler sembolleri yerinde kullanmadığında, işlem adımlarını takip etmediğinde,dört beş sayfa yazılı kağıdını nasıl bir özen ve dikkatle doldurmaya çalıştığımızı hatırlarım hâlâ.

her zaman asil bir duruşu vardı, bembeyaz saçları dikkat çekiciydi.disiplinliydi, kapıyı kilitlerdi; geç kalamaz, erken çıkamazdınız sınıftan.
1959 yılında matematik-fizik okumak üzere geldiği istanbul üniversitesi’nden 1999 yılında profesör ünvanıyla emekli oldu.kültür üniversitesinde ve hava harp okulunda görev yaptı.
beş dil biliyordu : ingilizce,almanca, italyanca, fransızca ve rusça.
umarım, onun gibi, daha birçok kadınımız da bilim alanında adını duyurur.
*akademik tarih bilgisi wikipedia’dan alınmıştır.
devamını gör...
tek cümleyle hayatı tanımla
ağlayarak yaşamaya başladığımız, büyüdükçe daha çok ağladığımız, öleceğimizi bile bile sürekli koştuğumuz, aşk diye bizi ölümden beter eden bir duyguyla tanıştığımız, coğrafyamızın kaderini omzumuzda taşıdığımız, mutlulukların geçiciliğini, üzüntünün kalıcılığıni kendimize reva gördüğümüz, surekli koştuğumuz, ama hiçbir yere yetişemediğimiz var oluşsal.
devamını gör...
sözlükten uzaklaşmak isteyen yazarı sözlük kapısında elinde terlikle bekleyen mod
tataminin üzerinde bekleyip kata dori men uchi (omuzdan tutup baş aşağı yere çalmak, popo tam yukarıda balıklama yere düşüş) tekniğini uygulamayı sabırsızlıkla bekleyen, çarpraz diz bağları kopuk, menüsküsünde de bir şeyler bir şeyler çıkan aikidocu mod kadar tehlikeli olmayan moddur.
devamını gör...
bbc’nin paylaştığı türkiye’de dışarı çıkabilenler fotoğrafı
artık savaşlar psikolojik daha öncede söylemiştim ve biz tarumar olmak üzereyiz, umarım bu fotoğraf daha iyi anlatmıştır. öyle evde tencere kapaa ve kör bıçak alıp tv karşısından bilenmekle olmuyor bu işler.
devamını gör...
grup nara
rock grubu. solisti 2011 yılında hayatını kaybetti ve dağıldı.
"ne olur gitme" şarkısıyla tanınır.
link
"ne olur gitme" şarkısıyla tanınır.
link
devamını gör...
anın fotoğrafı
beraberinde huzuru da getirmiş bu kadın.*
bahçelerden mandalina çaldığını sanıp "portakalmış bu" demesini, her bulduğu bankta oturup sigara içmesini saymazsak sorunsuz bir gündü.*
inanır mısınız 5 dakikada falan bazlama yaptı, akşama da adını söyleyemediğim bir yemek düşünüyor.
bengaripsengüzeldünyaumutlu & miko

mahlasımın tamamını yazarsak sahili doldurmamız gerekirdi.*
bahçelerden mandalina çaldığını sanıp "portakalmış bu" demesini, her bulduğu bankta oturup sigara içmesini saymazsak sorunsuz bir gündü.*
inanır mısınız 5 dakikada falan bazlama yaptı, akşama da adını söyleyemediğim bir yemek düşünüyor.
bengaripsengüzeldünyaumutlu & miko

mahlasımın tamamını yazarsak sahili doldurmamız gerekirdi.*
devamını gör...
uyku tutmayan gecelerde düşünülenler
geçmişte yapılan salaklıklardır genelde. eskiden yaptığın bir şeyden dolayı ''keşke öyle yapmasaydım, rezil ettim kendimi" ya da ''keşke o lafı o zaman söyleseydim içimde kalmazdı'' *şeklinde sıralayabileceğimiz düşüncelerdir.
devamını gör...
her şeyden ve herkesten uzaklaşma isteği
"alıp başımı gidesim var da aklımdakileri sığdıracak valiz bulamıyorum." sözleri gelir aklıma.*
devamını gör...
az bilinen görgü kuralları
yolda biriyle karşılaşinca güneş gözlüğü çıkarılıp konuşulur.
devamını gör...
spor salonlarında millete salça olan tip
ayağına dambıl düşürmeyi düşünebileceğini tip. öldüresiye dövmek ve o sürekli konuşan çenesini 4 parçaya ayırmak isteyebilirsiniz. öyle azimlidir bu hanzolar.
devamını gör...
bendeniz
bende: farsça köle, kul anlamına gelir.
"bende'niz" kullanımı "köleniz olarak" anlamına gelir. alçakgönüllülük, bağlılık belirtmek için yahut kendinden makamca üstün kimselere hitap ederken "ben" demek yerine "bende'niz" kullanılır.
"bende'niz" kullanımı "köleniz olarak" anlamına gelir. alçakgönüllülük, bağlılık belirtmek için yahut kendinden makamca üstün kimselere hitap ederken "ben" demek yerine "bende'niz" kullanılır.
devamını gör...
evlenmeyi düşünmeyen kız
çevresinde gördüğü olumsuz evlilikler üzerine bu kararı vermiştir. zaten huzurlu ve mutlu bir aile ortamına sahip olmak binde bir olan bi ihtimaldir. bu riske girmeyi düşünmez.
devamını gör...
sayın cumhurbaşkanımızla külliye'de birlikte olduk
devamını gör...
naneli sakız çiğnedikten sonra su içmek
ağızda soğuk su borusu patlamış hissi uyandıran hadisedir.
devamını gör...


