yazarların keşke olsa dedikleri şeyler
hayallerimin asgari şartlarda olabilme ihtimali, olması bile diyemiyorum ne yazık ki. mutlu bir aile tablosunda ki aile olmak mesela.
devamını gör...
19 haziran 2021 grup yorum tweeti
grup yorum daha önce de başka bir arkadaşını bu şekilde rencide edecek şekilde yaftalamıştı. (bkz: 27 nisan 2021 grup yorum'un mektubu)
yaşamdan çok ölüme yakın oldukları için hayretle karşıladığım oluşum, birilerinin acıyla ölüme sürüklenmesinden tuhaf bir tat alıyor diye düşünüyorum.
ibrahim gökçek ve helin bölek açlık grevini ölüm orucuna çevirerek bir yıla yakın bir sürede ölümü beklediler. kim ne kazandı bilmiyorum ama iki genç insan ölerek hayatını kaybetti.
isyanını müzikle dile getirmektense ölüme güzelleme yapmaktan vazgeçmelerini dilerim.
taraflı tarafsız herkesin dimağında bir yorum şarkısı olsun diye uğraşmayı bıraktılar beri, benim için adlarının yanında ölüm imgesi beliriyor.
yaşamdan çok ölüme yakın oldukları için hayretle karşıladığım oluşum, birilerinin acıyla ölüme sürüklenmesinden tuhaf bir tat alıyor diye düşünüyorum.
ibrahim gökçek ve helin bölek açlık grevini ölüm orucuna çevirerek bir yıla yakın bir sürede ölümü beklediler. kim ne kazandı bilmiyorum ama iki genç insan ölerek hayatını kaybetti.
isyanını müzikle dile getirmektense ölüme güzelleme yapmaktan vazgeçmelerini dilerim.
taraflı tarafsız herkesin dimağında bir yorum şarkısı olsun diye uğraşmayı bıraktılar beri, benim için adlarının yanında ölüm imgesi beliriyor.
devamını gör...
imanınızı kaybetmek istemiyorsanız felsefeden uzak durun
acaba gazali'ye kadar; önce islam felsefesi, ardından islam bilimi nasıl gelişmişti?.. dedirten açıklama.
gazali'yle birlikte, islam bilim ve felsefe tarihi de, gerçekten tarihe karışmıştır. bunu bildiğimiz için ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, deyip geçiyoruz...
emeviler devrinde islam niçin türkler arasında yayılmamıştı bilir misiniz?.. çünkü emevilerin türklere gönderdiği islam elçileri, felsefe bilmiyordu ve oturup türklerin aklından geçenleri yanıtlayacak argümanları, henüz geliştirememişlerdi. onlar inandıkları dinin, yalnız fetihle yayılacağına inanıyorlardı. bu da o dini tanımadıklarını gösteren en büyük emaredir. abbasiler ise; siyah bayrakları ile isyan edip özgürlükçü bir devlet anlayışı geliştirdi ve tabii felsefeden de uzak kalmayacak oldukça nitelikli, bilimsel ve felsefi bir ortam oluşturdu.. elbette geliştirilen felsefi yorumlar sayesinde cihat kavramının fetih hareketi olmadığı kanıtlanmış oldu...
gazali'yle birlikte, islam bilim ve felsefe tarihi de, gerçekten tarihe karışmıştır. bunu bildiğimiz için ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, deyip geçiyoruz...
emeviler devrinde islam niçin türkler arasında yayılmamıştı bilir misiniz?.. çünkü emevilerin türklere gönderdiği islam elçileri, felsefe bilmiyordu ve oturup türklerin aklından geçenleri yanıtlayacak argümanları, henüz geliştirememişlerdi. onlar inandıkları dinin, yalnız fetihle yayılacağına inanıyorlardı. bu da o dini tanımadıklarını gösteren en büyük emaredir. abbasiler ise; siyah bayrakları ile isyan edip özgürlükçü bir devlet anlayışı geliştirdi ve tabii felsefeden de uzak kalmayacak oldukça nitelikli, bilimsel ve felsefi bir ortam oluşturdu.. elbette geliştirilen felsefi yorumlar sayesinde cihat kavramının fetih hareketi olmadığı kanıtlanmış oldu...
devamını gör...
merve akpınar'ın okuduğu okula alınmaması
clickbait haberciliktir.
kız habercilere okulunu göstermek için okula girmek istemiş, buna müsaade edilmemiş. ha bu da yanlış dersin, tartışılır, fakat kızın eğitim hakkı elinden alınmış gibi lanse ediliyor, hoş mu şimdi bu gaz verme çabası? zaten okullar kapalı şu an, haber yapmak için girilmek istenmiş, alınmamışlar. yapmayın allah aşkına.
sanliurfa.com'un haberine göre kendileri için bir spor salonu isteyen akpınar ve yanındaki basın mensupları, okul yönetimi tarafından okula alınmadı. idare, bu tavra gerekçe olarak haliliye ilçe milli eğitim müdürlüğü'nün talimatını gösterdi. merve'nin yanındaki gazetecilere okulu tanıtma çabası, idareciler tarafından bu şekilde engellendi.
kız habercilere okulunu göstermek için okula girmek istemiş, buna müsaade edilmemiş. ha bu da yanlış dersin, tartışılır, fakat kızın eğitim hakkı elinden alınmış gibi lanse ediliyor, hoş mu şimdi bu gaz verme çabası? zaten okullar kapalı şu an, haber yapmak için girilmek istenmiş, alınmamışlar. yapmayın allah aşkına.
sanliurfa.com'un haberine göre kendileri için bir spor salonu isteyen akpınar ve yanındaki basın mensupları, okul yönetimi tarafından okula alınmadı. idare, bu tavra gerekçe olarak haliliye ilçe milli eğitim müdürlüğü'nün talimatını gösterdi. merve'nin yanındaki gazetecilere okulu tanıtma çabası, idareciler tarafından bu şekilde engellendi.
devamını gör...
blow your own trumpet
“insanlara kendi başarınızı gururla anlatmak” anlamına gelen ingilizce bir deyimdir.
devamını gör...
kumpirin 40 lira olması
vay arkadas, yillar sonra canim kumpir cekti. fani hayatiz sonucta hadi dedik eski gunleri analim, adam 40 lira yazmis. malzemeler de zeytin sosis vs kalabalik gozuksun diye ketcap mayonez yazmis. lan patitis lan patitis.
devamını gör...
insanımızın genelde akıcı ve etkili konuşamaması
benim düşüncem bu konuda özgüven konusunda eksiklik olması. çoğunlukla bize misafir gelen ailelerin çocuklarına bakıyorum, anneleri babaları hep baskı altında tutuyor. onu yapma bunu söyleme, sert kızgın bakışlar. bu şekilde büyümüş olan birisi yani hep acaba yanlış birşey mi söyleyeceğim korkusu ile büyümüş birisi ne kadar kitap falan da okusa o kamerayı görünce bi şaşırır. konuşmasıda pek akıcı ve etkili olmaz doğal olarak.
devamını gör...
geçmişte izlenmiş bir türlü ismi bulunamayan film
sekiz yaşındaydım yüzü tamamen yanmış adamın bir karesini hatırlıyorum sadece. korku filmiydi galiba dikkatlice bakıp izlemek istemiştim.tabii zorla odama gönderildim. haklıydı ebeveyinlerim üst üste kabuslar görmeme sebep olmuştu çünkü. aklımda hep soru işaretidir ama acaba filmin adı neydi?
devamını gör...
bir kadını mutlu etmenin en güzel yolu
sadık olun.. gerisi teferruat..
devamını gör...
soylu'ya hakaret eden kişinin cumhurbaşkanına hakaret etmesi üzerine tutuklanması
oda tam küfür makinasıymış arkadaş. herhalde eline versen bütün tbmm'yi sıradan geçirecek potansiyeli var adamın.
not: kesinlikle ekp'li falan değilim. sadece küfüre karşıyım.
not: kesinlikle ekp'li falan değilim. sadece küfüre karşıyım.
devamını gör...
160 boyunda kızıl saçlı yeşil gözlü ince belli hafif sarışın kız
devamını gör...
suudi arabistan'da ezanın sesinin kısılması
ezan sesinden rahatsız olmuyorum, birçok kişi de olmuyordur ama çok yüksek sesli ezan sesinden rahatsız oluyorum. ayrıca son birkaç yıldır hoparlörlerin sesi ekstra arttı, kulağımdan kaçmadı. bunu şimdi söylesek kafir derler, ateist derler. bıktırmayım insanları, soğutmayın.
bize de gelmesini temenni ettiğim eylem.
bize de gelmesini temenni ettiğim eylem.
devamını gör...
madame bovary
asla tatmin olamayan bir kadın portresi çizilmiştir bovary ile. arzuları uğruna hayatındaki herşeyi bir kenara atabilecek denli ihtiraslıdır. aptallıkla cesaretin aynı bedende bulunması da onu daha bir tehlikeli kılar. yaşadığı zamanın eğitimi,hangi ortamlarda büyüdüğü düşünülürse aslında mazur görülebilecek, yaşamı insanın içini burkan, bir roman kahramanıdır. yine de küçük kızını bakılması için bıraktığı eve gidip de evin pisliği karşısında sokağa çıkmadan önce ayakkabılarını paspasa silmesi bütün kitap boyunca aklımdan çıkmayan, bovary'nin vurdumduymazlığı ve bencilliği üzerine ilginç bir ayrıntı olarak aklımda yer etmiştir.
doktor charles parası var diye bir dulla evlenir. dul kıskançlık krizlerinde doktoru sever. o sırada doktor mademe bovary'in ailesi ile tanışır. eşinin vefatından kısa bir süre sonra da bovary'i ile evlenir. evlilik madame bovary'i mutlu etmez. okuduğu kitaplara uymayacak kadar pısırık ve vasat bir kocası vardır. o kitaplardaki lükslere güçlü erkeklere kendini yakistirir. bulunduğu kasabanın en zengini ile kocasını aldatır. kocasının nefretinden adama daha çok bağlanır ancak adam ilişkin metres boyutundan çıktığını ciddileştigini görünce kadını terk eder. madame bovary bu seferde kendinden daha genç ancak fakir biriyle birlikte olur. ona para yedirir. otel odalarında buluşurlar. bu giderleri karşılamak için senetler imzalar. eve icra gelince eski ve yeni sevgilisi ona yardım etmez. hayat boyunca hiç mutlu olmadın zaten bohemi ile intihar eder. daha sonrasında kocası charles evde eski sevgililerine ait mektupları bulur. bu olayı kaldıramaz ve o da ölür.
devamını gör...
insanın anlam arayışı
(bkz: viktor frankl) tarafından yazılmış, hayatın anlamı, varoluşsal sancı, logoterapi, psikoterapi konularında yazılmış en iyi kitaplardan biri bence en iyisi. kitap iki bölümden oluşuyor. ilk bölümünde viktor frankl ikinci dünya savaşı sırasında auschwitz toplama kampında yaşadıkları ölüm kalım mücadelesini olay olay anlatıyor. auschwitz deyince aklınıza ne geliyor? nazi'ler tarafından sırf yahudi oldukları için toplanan insanların işkence edildiği, katledildiği, ölüme terk edildiği hatta üzerlerinde deneyler yapıldığını bildiğimiz bir toplama kampı. yazar viktor frankl'da bu kampta yaşam mücadelesi vermiş. ve totalde şundan bahsetmeye çalışıyor yaşamak için bir nedenin varsa bir yaşama amacın varsa hayatta kalıyorsun. ama yaşamak için bir nedeni amacı olmayanlar daha erken ölüyor hatta intihar edip ölüyorlar. "yaşamak için bir nedeni olan hemen hemen bütün nasıllara katlanır" sözü bu kitapta geçiyor ve çok iyi anlatıyor her şeyi. viktor frankl yazmakta olduğu kitabı ve bu kampta yaşadıklarını, üzerinde çalıştığı terapi yöntemini düşündüğü ve bir yaşama amacı olduğu için hayatta kalmış ve bize bu ölümsüz eseri ve de logoterapi adını verdiği psikoterapi yöntemini kazandırmıştır.
kitabın ikinci bölümü bu logoterapi yöntemini ve tekniklerini anlatmış. uygulamaları örneklerle bahsetmiştir. bu terapi yöntemini ilk bölümde yaşadıkları üzerine de geliştirmiştir. hayatın anlamı nedir, yaşama amacımız nedir, yaşama yöntemimiz ne olmalıdır gibi sorulara verilen yanıtlardan oluşuyor. ruh sağlığı alanında buna üçüncü viyana okulu da deniyor. bir tür varoluşçu psikoterapi yöntemidir logoterapi. varoluşsal kaygı'ya anlam üzerinden yanıtlar vermeye çalışıyor. anlam odaklı sorular soruyor.
kitabın ikinci bölümü bu logoterapi yöntemini ve tekniklerini anlatmış. uygulamaları örneklerle bahsetmiştir. bu terapi yöntemini ilk bölümde yaşadıkları üzerine de geliştirmiştir. hayatın anlamı nedir, yaşama amacımız nedir, yaşama yöntemimiz ne olmalıdır gibi sorulara verilen yanıtlardan oluşuyor. ruh sağlığı alanında buna üçüncü viyana okulu da deniyor. bir tür varoluşçu psikoterapi yöntemidir logoterapi. varoluşsal kaygı'ya anlam üzerinden yanıtlar vermeye çalışıyor. anlam odaklı sorular soruyor.
devamını gör...
seri artıcı
peşin edit: işbu entry ile ilgili gelecek mesajlara cevap verilmeyecektir. cevaplarınızı entynin içinde eğer okursanız, bulacaksınız.
bugün nickaltımda bana yakıştırılan sıfat. daddyler, kızıl nelsonlar böyle böyle meşhur oldu işte. siz bilmezsiniz dutluktu o zaman buralar; sınırsızdı artı oy verme. buraya bunun için ağlayıp, zırlamaya, püü yazıklar olsun size demeye gelmedim. beni gördüğünüz pencereden size kendimi anlatacağım, bunun için buradayım.
söylediğiniz şeye zerre üzülmedim. üzülmem. fikir sizindir, yanlışı doğrusu olmaz. benim gocunduğum şey bunu söyleyenlerin benim tanımlarımdan bi'haber olması. elinize geçen tek veriyle bu sıfatı üstüme yapıştıramazsınız. ha, yapıştıracaksanız altını doldurun, ben de dizimi kırıp oturayım.
kimseye beni oyla, demedim demem. bir kaç yazarla bunun muhabbeti olmuştur, iki el atarsın demişimdir en fazla.*
size seri oy attığımı, oyunu kuralına göre oynadığımı daha önce söylediğim bir entry bırakıyorum ki zaten benim yaptığımı söylemekten çekinmediğimi anlayın. #970423 tanımların çoğu anket başlığı zatenokyyor bana ters değilse artılıyorum. lucifer'i agresif bulur artılamam mesela* eliniz değmişken artılar, favlar geri alınsın istenirse. ama önce okuyun sizde benimkileri.
sayın romalılar, kitap isteyen bir yazarı ki bu yazar tanesi istediklerini alabilir fakat işsiz güçsüz olduğundan, günlük bazı sıkıntılardan sıyrılıp kendine heves edinmiştir bu işi. alın işte küstürdünüz! gidiyorum ben. üğğ
yok be şaka yaptım, gitmiyorum. gitmem de babamın çiftliği gibi istediğim başlığa tanım girerim yoldaş beni uçurana dek.
size çok güzel bir şiirin anısı anlatatacaktım o kaldı sadece.
bugün nickaltımda bana yakıştırılan sıfat. daddyler, kızıl nelsonlar böyle böyle meşhur oldu işte. siz bilmezsiniz dutluktu o zaman buralar; sınırsızdı artı oy verme. buraya bunun için ağlayıp, zırlamaya, püü yazıklar olsun size demeye gelmedim. beni gördüğünüz pencereden size kendimi anlatacağım, bunun için buradayım.
söylediğiniz şeye zerre üzülmedim. üzülmem. fikir sizindir, yanlışı doğrusu olmaz. benim gocunduğum şey bunu söyleyenlerin benim tanımlarımdan bi'haber olması. elinize geçen tek veriyle bu sıfatı üstüme yapıştıramazsınız. ha, yapıştıracaksanız altını doldurun, ben de dizimi kırıp oturayım.
kimseye beni oyla, demedim demem. bir kaç yazarla bunun muhabbeti olmuştur, iki el atarsın demişimdir en fazla.*
size seri oy attığımı, oyunu kuralına göre oynadığımı daha önce söylediğim bir entry bırakıyorum ki zaten benim yaptığımı söylemekten çekinmediğimi anlayın. #970423 tanımların çoğu anket başlığı zatenokyyor bana ters değilse artılıyorum. lucifer'i agresif bulur artılamam mesela* eliniz değmişken artılar, favlar geri alınsın istenirse. ama önce okuyun sizde benimkileri.
sayın romalılar, kitap isteyen bir yazarı ki bu yazar tanesi istediklerini alabilir fakat işsiz güçsüz olduğundan, günlük bazı sıkıntılardan sıyrılıp kendine heves edinmiştir bu işi. alın işte küstürdünüz! gidiyorum ben. üğğ
yok be şaka yaptım, gitmiyorum. gitmem de babamın çiftliği gibi istediğim başlığa tanım girerim yoldaş beni uçurana dek.
size çok güzel bir şiirin anısı anlatatacaktım o kaldı sadece.
devamını gör...
sözlük yazarlarının başına gelen garip olaylar
ilginçmiş.
benim başımdan geçen pek tuhaf olmadı diyebilirim bir olay hariç ki onu hala anlamlandıramıyorum.
antalya havalimanına uçakla yeni inmiştim, içhatlardan geçtim, ana kapıdan çıktım bir adım attım mahallemde buldum kendimi.
çok yüksek sesle hassktr çektim, öyle bağırmıştım ki mahallede geçen yürüyen insanlar bana şaşkın şaşkın bakmışlardı. valizim de yanımdaydı ama olmamam gereken yerde bir anda belirmiştim. sonra olayı unuttum bir daha da böyle bişey yaşamadım ama hala aklıma geldikçe tüylerim ürperir.
benim başımdan geçen pek tuhaf olmadı diyebilirim bir olay hariç ki onu hala anlamlandıramıyorum.
antalya havalimanına uçakla yeni inmiştim, içhatlardan geçtim, ana kapıdan çıktım bir adım attım mahallemde buldum kendimi.
çok yüksek sesle hassktr çektim, öyle bağırmıştım ki mahallede geçen yürüyen insanlar bana şaşkın şaşkın bakmışlardı. valizim de yanımdaydı ama olmamam gereken yerde bir anda belirmiştim. sonra olayı unuttum bir daha da böyle bişey yaşamadım ama hala aklıma geldikçe tüylerim ürperir.
devamını gör...
hiv
çok uzun bir süredir, tedavisi bulunamamış olan virüs. fakat tedavi yöntemleri epey ilerlemiş bir durumda. aıds aşamasına geçmeden uzun süre yaşayabiliyor hastalar. sperm yıkama teknolojisi ile çocuk sahibi olabiliyorlar. abd'li eski basketbolcu magic johnson 1991 yılından beri hiv pozitif olarak yaşamaktadır.
devamını gör...
türkiye'de tartışma kültürü
bugün "hey sen bokboğaz, sen kimseye bunu dikte edemezsin tmm?" şeklinde özetlenecek bir tür cevap entrysi okudum. bu, bizim ülkemizde çoğu meselede tartışma kültürünün ve üslubun oturmadığının en güzel örneğidir. aslında bu entry de o başlığa yazılmıştı ama özünde meselemiz tartışma kültürüdür. iyice saçmalamış ve acilen kurtarılması gereken kültürdür.
şimdi koca koca adamlar sözlüğe geliyor, bir konuda çok kızıyor ve "şu namussuzlara verip veriştirmenin zamanı geldi artık" diyor. kime ve ne hakkında olursa olsun , bu olay genellikle cennet mahallesindeli ferhat ile şirin arasındaki kavganın, az buçuk eğitim almış insanlardaki yansıması olarak gerçekleşiyor. bunun diğer eğitimli, az çok oturaklı insanlarda yarattığı hisse de ben boktanlık diyorum çünkü bu hissin tam olarak bir kelime karşılığını bulamadım.
bizim gibi, öyle ya da böyle bu lanet olası sözlüklere tanım girecek kadar görmüş geçirmiş ve okumuş insanların tartışma kültürüne en dipten başlaması hoş bir şey değil. "ey marilyn monroe, sen nesin ya ? kasımpaşalılığı senden öğrenecek değiliz biz ya, çok afedersiniz, eğer bilgi içerikli tanım girmeyeceksek de bundan şahsım adına ben gurur duyarım, anladın mı marilyn" bunun bir yolu yordamı vardır.
bir konuda birinin argümanını eleştireceğimiz zaman, ki bu aynı başlık altındaki direkt bir entryi de hedef alabilir, şahsın kendisini doğrudan muhatap almayız. bu şahsın söylediği şeylerin neresiyle sorunumuz varsa, orayı eleştiririz ve bu eleştiri, eğer hedefiniz gerçekten bir tartışmaya bakış açısı kazandırmak veya karşınızdakinin düşüncelerinin zararlarını ortadan kaldırmak gibi faydalı işlerse, mutlaka genel örnekler içermelidir. söz gelimi bize bilgi içerikli entry girmemizi dikte etmeye çalışan bir gavur oğlu gavura vereceğimiz tepki, bilgi içerikli entry-sözlük-literatür taramasının önemi ve bu konuda sözlüğün yeri-genel anlamda sözlüğün kullanım amaçları vs. ekseninde olmalıdır. bu eksende "ya işte falanca bir konuda entry okudum, t.aşak abidesi, öyle hoşuma gitti ki sevdiklerimizi kaybetmenin ne demek olduğunu anladım." gibi bir örnekle de argümanlarınızı güçlendirirsiniz.
benim meselem tartışma kültürü. bu varya bu, o kadar önemli bir şey ki; bizi, birbirimizi anlamamızı, ilişkilerimizi, entelektüel seviyemizi bir üst seviyeye çıkarmamızı vs. sağlayacak; sosyal yaşamın her türlü kılcal damarına sirayet edecek bir olgudur. tartışma kültüründen yoksun bir kültürde insanların birbirini anlaması imkansızdır; bugün sosyal medyadan arkadaş ortamlarına kadar tartışma kültürü ad hominem, whataboutism gibi araçlara kurban edildi. sadece bunlar değil; herkes kendi gerçekliğini ortada bir gerçek bırakmayana kadar ısrarla savunurken, aslında ne konuştuğumuzdan bile haberimiz yokken bir de şahsileştiriyoruz. savunduğumuz şeyin akla mantığa kalır yanı yokken, aksini savunanın şahsına hakaret edecek kadar kendimize güveniyoruz. işte bunların çatışması tüm platformları esir aldı ve interneti bir işkence malzemesi yaptı. insanlar stres atmak için yapılan platformlarda sinir küpü olmakla meşguller.
işte bu lanetten kurtulmak için elimizden geleni yapmalıyız. artık seviyesizliğin bir sınırı olmalı ve bu sınır cennet mahallesinden yukarıda bir yerlerde olmalıdır. tartışmalara bilgimizi ya da hiçbir tecrübemizi ortaya koymadan bir argüman atıp fanatik gibi savunmamalıyız; böyle durumlarda insan kendini seviyesizleştiremeden duramaz çünkü ortada temeli olmayan bir argümanı savunan biri olmuşsunuzdur. bilmiyorum demenin basit bir şey olduğunu, bilmediğimiz konularda kesin yargılara varabilecek yorumlar yapmanın temelli çöpe atılması gereken pis bir iş olduğunu bilmek ve en önemlisi, bir konuda ne kadar donanımlı olursak olalım; karşımızdakine söz hakkı verecek şekilde tartışmayı yönlendirmek gerekir.
tüm yazdıklarımın özeti: sosyal yaşamın, yani senin benim ile benim de falanca ile olası ilişkilerimi zehirleyen bu hastalığa karşı mücadele etmemiz gerektiğidir. benim yollarım, yöntemlerim bu şekildeyken, başkaları da başka yollarla bu işi halledebilir.
şimdi koca koca adamlar sözlüğe geliyor, bir konuda çok kızıyor ve "şu namussuzlara verip veriştirmenin zamanı geldi artık" diyor. kime ve ne hakkında olursa olsun , bu olay genellikle cennet mahallesindeli ferhat ile şirin arasındaki kavganın, az buçuk eğitim almış insanlardaki yansıması olarak gerçekleşiyor. bunun diğer eğitimli, az çok oturaklı insanlarda yarattığı hisse de ben boktanlık diyorum çünkü bu hissin tam olarak bir kelime karşılığını bulamadım.
bizim gibi, öyle ya da böyle bu lanet olası sözlüklere tanım girecek kadar görmüş geçirmiş ve okumuş insanların tartışma kültürüne en dipten başlaması hoş bir şey değil. "ey marilyn monroe, sen nesin ya ? kasımpaşalılığı senden öğrenecek değiliz biz ya, çok afedersiniz, eğer bilgi içerikli tanım girmeyeceksek de bundan şahsım adına ben gurur duyarım, anladın mı marilyn" bunun bir yolu yordamı vardır.
bir konuda birinin argümanını eleştireceğimiz zaman, ki bu aynı başlık altındaki direkt bir entryi de hedef alabilir, şahsın kendisini doğrudan muhatap almayız. bu şahsın söylediği şeylerin neresiyle sorunumuz varsa, orayı eleştiririz ve bu eleştiri, eğer hedefiniz gerçekten bir tartışmaya bakış açısı kazandırmak veya karşınızdakinin düşüncelerinin zararlarını ortadan kaldırmak gibi faydalı işlerse, mutlaka genel örnekler içermelidir. söz gelimi bize bilgi içerikli entry girmemizi dikte etmeye çalışan bir gavur oğlu gavura vereceğimiz tepki, bilgi içerikli entry-sözlük-literatür taramasının önemi ve bu konuda sözlüğün yeri-genel anlamda sözlüğün kullanım amaçları vs. ekseninde olmalıdır. bu eksende "ya işte falanca bir konuda entry okudum, t.aşak abidesi, öyle hoşuma gitti ki sevdiklerimizi kaybetmenin ne demek olduğunu anladım." gibi bir örnekle de argümanlarınızı güçlendirirsiniz.
benim meselem tartışma kültürü. bu varya bu, o kadar önemli bir şey ki; bizi, birbirimizi anlamamızı, ilişkilerimizi, entelektüel seviyemizi bir üst seviyeye çıkarmamızı vs. sağlayacak; sosyal yaşamın her türlü kılcal damarına sirayet edecek bir olgudur. tartışma kültüründen yoksun bir kültürde insanların birbirini anlaması imkansızdır; bugün sosyal medyadan arkadaş ortamlarına kadar tartışma kültürü ad hominem, whataboutism gibi araçlara kurban edildi. sadece bunlar değil; herkes kendi gerçekliğini ortada bir gerçek bırakmayana kadar ısrarla savunurken, aslında ne konuştuğumuzdan bile haberimiz yokken bir de şahsileştiriyoruz. savunduğumuz şeyin akla mantığa kalır yanı yokken, aksini savunanın şahsına hakaret edecek kadar kendimize güveniyoruz. işte bunların çatışması tüm platformları esir aldı ve interneti bir işkence malzemesi yaptı. insanlar stres atmak için yapılan platformlarda sinir küpü olmakla meşguller.
işte bu lanetten kurtulmak için elimizden geleni yapmalıyız. artık seviyesizliğin bir sınırı olmalı ve bu sınır cennet mahallesinden yukarıda bir yerlerde olmalıdır. tartışmalara bilgimizi ya da hiçbir tecrübemizi ortaya koymadan bir argüman atıp fanatik gibi savunmamalıyız; böyle durumlarda insan kendini seviyesizleştiremeden duramaz çünkü ortada temeli olmayan bir argümanı savunan biri olmuşsunuzdur. bilmiyorum demenin basit bir şey olduğunu, bilmediğimiz konularda kesin yargılara varabilecek yorumlar yapmanın temelli çöpe atılması gereken pis bir iş olduğunu bilmek ve en önemlisi, bir konuda ne kadar donanımlı olursak olalım; karşımızdakine söz hakkı verecek şekilde tartışmayı yönlendirmek gerekir.
tüm yazdıklarımın özeti: sosyal yaşamın, yani senin benim ile benim de falanca ile olası ilişkilerimi zehirleyen bu hastalığa karşı mücadele etmemiz gerektiğidir. benim yollarım, yöntemlerim bu şekildeyken, başkaları da başka yollarla bu işi halledebilir.
devamını gör...
sicil tertemiz
''ceza aldım mı acaba?'' sorusuyla dokunduğum cezalar butonunun bana verdiği yanıt.
umarım hep aynı yanıtı verir.
umarım hep aynı yanıtı verir.
devamını gör...
sevgilinin doğru kişi olmadığının anlaşıldığı an
hukuk öğrencisi olan 2 senelik bir ilişkim vardı. bir zaman sonra farkettim ki adamın arkadaş çevresiyle hiç tanışmamıştım.
bir gün, taksim'de melekler kahvesinde oturuken onun arkadaş gurubuna rastladık. nedense rahatsızlık duyduğunu hisettim. o dönem ben öğretmenlik okuyorum. neyse akşam dönüşte şöyle bir cümle kurdu; ' benim arkadaş gurubum hep elit insanlar!''
işte tam da bu andır.. sanki biz ağaç kovuğundan çıktık!
bir gün, taksim'de melekler kahvesinde oturuken onun arkadaş gurubuna rastladık. nedense rahatsızlık duyduğunu hisettim. o dönem ben öğretmenlik okuyorum. neyse akşam dönüşte şöyle bir cümle kurdu; ' benim arkadaş gurubum hep elit insanlar!''
işte tam da bu andır.. sanki biz ağaç kovuğundan çıktık!
devamını gör...
