uzun zamandır film izlemeye vakit ayıramıyorum fakat buraya katılırsam şart olur, izlerim. mükemmel bir me time fırsatı.
devamını gör...

aklıma feridun düzağaç'ın 'alev alev' şarkısını getirdi.
"birbirimize birkaç aşk kadar geç kalmış olmasaydık
hep yanlış gidenlerin ardından yorulmasaydık. "
devamını gör...

bunu hatırlayan kesim depresyonda.
t. söylemesi hoş kelimeler bütünü.
devamını gör...

herkesin bir manitası var.
benimse bebek gibi bir yüzüm.
devamını gör...

benzer bir örneği, aynı firmanın otobüsleri yan yanaysa, yanlış otobüse bindim fobisidir. gözler muavini arar. muavin aynı kişiyse insanın içine inanılmaz bir huzur gelir.
devamını gör...

bilimine oseonografya, oşinografi ya da okyanus bilimi denir. bu bilim okyanuslar ve onlarla ilişkili
ekosistemleri, kimyasal ve fiziksel süreçleri inceler.
dünyanın %71'i okyanustur.
360 milyon km2’lik bir alan demektir bu ve ortalama derinliği 3730 m'dir.
açık alan ve kıta sahanlığı olmak üzere ikiye ayrılır.
açık alandaki en derin yer 10920 m ile filipinlerdeki mariana çukurudur.
kıta sahanlığı ise 200 m derinlik sınırı ile tanımlanır.
az eğimli bölgeleri kapsar. kanyonlar, adalar ve yükseltiler de bulunabilir.
deniz altı ile ilgili ilk çalışmalar m.ö. 2000 yıllarında denizci kavimler olan giritliler ve fenikeliler tarafından irdelenmiştir.
oşinografialanında modern teknikler kullanılarak yapılan ilk çalışma ise 1855 yılında bathymetric çalışmalarıdır.
o da nedir lokum derseniz; okyanusların derinliğinin ölçülmesi çalışmalarıdır arkadaşlar.
1872'de british challenger isimli bir gemi kuzey kutbu hariç, tüm okyanusları gezmiş ve araştırmalar yapmıştır. 4 yıl süren araştırmalarda
özellikle mangan arayan bu gemi, mangan yatakları keşfetmiştir. 70.000 deniz mili yol kat eden bu gemi, 4.000 yeni canlı türü keşfedilmiştir.detaylarını şuradan okuyabilirsiniz.
tr.wikipedia.org/wiki/Chall....
''
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel''
devamını gör...

sadece birkaç defa kullandığım ve hem kötü tadı hem de zararları sebebiyle kullanmayı bıraktığım ağız bakım sularının üreticisidir.

aslında en doğrusu bu ağız bakım sularının hiçbirini kullanmamaktır çünkü bu tür suların ağız ve diş sağlığına oldukça zararları vardır. tabii ki bu zararlarının yanında illaki birkaç tane de faydası vardır en azından pratiklik açısından işlerimizi kolaylaştırmaktadır.

önce faydalarına bakalım:

-bu tür ağız bakım suları diş fırçalamaya zamanınız olmadığı anlarda pratik bir kurtarıcıdır.

-diş macununa oranla ağızda daha ferahlatıcı bir his bırakır ve kötü kokuları kısa süreliğine de olsa önler.

- içeriğinde bulunan sorbitol isimli madde hem tatlandırıcı içererek ağızda güzel bir tat bırakır hem de tartar oluşumunu önler.

-içeriğinde bulunan bir diğer madde olan okaliptüs yağı ağızdaki kötü kokuları giderici özelliğe sahiptir.

açıkçası bunlardan başka bir faydasını bulamadım araştırmalarımda, eğer bulursam editlerim.

şimdi de zararlarına bakalım:

-içeriğinde bulunan alkol, ağızdaki mukozanın yıkımını sağlar. ağızdaki ve boğazdaki ph değişikliğine izin verir bu durum da kanser riski oluşturabilir.

-içeriğindeki sorbitol, yutulması halinde ishale neden olur.

-içeriğindeki benzoik asit, astım, burun iltihabı gibi sağlık sorunlarına neden olabilir.

-içeriğindeki sodyum sakarin isimli maddenin kullanımı, hayvanlarda meme kanserine yol açması sebebiyle yasaklanmıştır. kanserojen bir maddedir.

bu tür ürünler bunun gibi nice sorunlara yol açabilmektedir.

ha şimdi diyeceksiniz ki diş macunları sanki çok doğal. evet haklısınız maalesef o da çok doğal değil ama en azından su ile yıkandığında büyük bir çoğunluğu ağızdan uzaklaşıyor ve zarar verme riski azalıyor.

bu ağız bakım suları ise uzun bir süre ağızda kaldığı için diş macunundan daha fazla risk teşkil ediyor.


kaynak.
devamını gör...

pişme sırasını bilmelisiniz. sebzelerin pişme zorlukları ve süreleri farklıdır. etlerin de öyle. baharat salça ve yağ her şeyi güzelleştirir. miktarı önemlidir.
devamını gör...

buraya artı oy almak için bir hafta önce çektiğim bir fotoğrafı atmaya çalışıyorum.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

orta çağ'da var olan bir sistemdir. iğrençtir, rezildir.

sayın yazar arkadaşımızın da dediği gibi yeni anayasada böyle bir madde olsa bile oy verecek olan milyonlarca insan vardır.
devamını gör...

minoset

t: itlik ve dahi serserilik peşinde koştuğum başlık..
devamını gör...

antik dönemde yunan kadınların saçları uzun ve bağlı imiş, sadece köle kadınların veyahut yas tutan kadınların saçları kısa tutulurmuş.


12 veyahut 14 yaşlarına gelip ergenliğe geçinceye kadar antik mısır'da çocukların saçları kazınır, kulaklarının arkasında tek bir örgü bırakılırmış. bu örgüye horus örgüsü adı verilirmiş, çünkü horus genellikle bir çocuk olarak tasvir edilir imiş...

edit: kaynak g*tün mü diyenler, hayır kaynak orası değil, carolyn howitt - antik dünyada bilinmesi gereken 500 şey, okuyacaksanız gönderebilirim.
devamını gör...

romalılar siz delirdiniz mi? ali babacan'a elit diyorsunuz. ekşi sözlükteki gibi 'en azından diploması var' seviyesine ineceksiniz nerdeyse.

sabah gazetesi yazarı dilek güngör istanbul borsasındaki taze kuru gıda (bkz: tkuru) şirketindeki vurgunu anlatıyor.

ali babacan'nın kayınçosu nusret yurter 2009 yılında taze-kuru gıda şirketini kuruyor. yaş ve kuru sebze-meyve ihracatı yapan şirketin hisseleri 1.40 ve 1.68'den ülker grubuna satılıyor. şirketin içi boşaltıldıktan sonra 1 yıl içinde hisse fiyatı 707 lira oluyor. tam 140 kat değerleniyor hisse. nasıl elitler nasıl elitler şaştık kaldık valla.

biz de elitiz ama

ilber ortaylı'nın dediği gibi "biz paranın eliti değiliz."

işi ehline teslim ederseniz ülkeyi soyar giderler, ruhunuz duymaz. (bkz: cem uzan)

25 eylül 2020 tarihli dilek güngör'ün "borsada taze kuru bir hikaye!" başlıklı köşe yazısı,

borsayla biraz haşır neşir olan herkes son dönemde öz sermayesi ekside olan ama hisseleri tavan yapıp duran bir şirketi konuşuyor:
taze kuru gıda... düşünsenize, aktif büyüklüğü 6 milyon tl, piyasa değeri 707 milyon tl... son 1 yılda hisseleri 5 tl'den 707 liraya kadar çıktı. tavan tavan yapıp duruyor. kimdir bu şirket, ne iş yapar! biraz araştırınca ilginç bir hikâye karşınıza çıkıyor.
taze kuru gıda ankara kızılcahamam'da 2009'da kuruluyor. sahibi ali babacan'ın kayınbiraderi... hani bir dönem meşhur 'kayınço nusret' diye babacan'ın yatırım ajansı'na ballı maaşla danışman yaptığı nusret yurter... sebze-meyvede kuru gıda ihracatı yapan şirket 21 mayıs 2020'de el değiştiriyor. nusret yurter ve nazire erinç yurter hisselerini ülker'in a takımı'ndaki hüseyin avni metinkale'ye satıyor.
a grubu paylarını hisse başına 1.68 tl'ye, b grubu paylarını ise 1.40 tl'ye...
b grubu paylar borsada işlem gören hisseler...
borsada hisse değeri o tarihte satış fiyatının neredeyse 20 katı!
sonra hisselerini satsa da taze kuru net diye bir şirkette yurter'e yüzde 25 hisse veriliyor. üstelik, taze kuru gıda içindeki bütün iş bu şirkete devrediliyor.
bugün kayınço patronun 1.40 liradan sattığı hisseler 707 tl...
neresinden tutarsan tuhaf!
borsada 20 tl'yken 1.40 liradan hisselerini satıyorsun, taze kuru gıda'nın içindekileri bir başka kurulan şirkete devrediyorsun (bir nevi içini boşaltmak gibi), o şirketten pay alıyorsun, borsada işlem gören şirketin hisseleri ortada bir şey yokken rekor üzerine rekor kırıyor!
nasıl hikâye?
anlayan varsa bana da anlatsın.

***

tüpraş'a birkaç soru...
geçen gün yazdığım 'akaryakıtta indirim oyunu' yazısı üzerine tüpraş açıklama yaptı. epeyce içerlemişler. o kısımları geçiyorum. açıklamayı baştan sona okursanız içinde itiraflara rastlarsınız.
ne diyorlar?
kasım-aralıkta dağıtım şirketlerinden talepleri topladıklarını, zamdan önce 5-10 katı talep geldiğini, üretim ve stoklarının yetersiz kaldığı durumlarda günlük baz talepleri dikkate aldıklarını anlatıyorlar. üstelik ben 'falanca dağıtıcıya ayrımcılık yaptınız' diye tek bir cümle etmediğim halde sürekli 'herkese eşit mesafedeyiz' diye vurgulama gereği duymuşlar. sanırım, opet'ten dolayı... yaraları mı var anlamadım!
neyse...
kendilerine birkaç soru sormak istiyorum.
dağıtım şirketleri kasım-aralıkta senelik talep miktarlarını size bildirmiyor mu?
tüpraş üretim planlamasını o miktarlara göre yapmıyor mu?
hal böyleyken üretiminiz nasıl yetersiz kalabiliyor ya da stokunuzda ürün bulunamıyor?

dip not: dilek güngör ekonomi alanında güvenilir bir kaynak olmamakla birlikte yazdıkları yalan değildir. nitekim bu haberin yayınlanmasından sonra spk şirketin bedelli sermaye artırımı kararını onaylamamıştır. ancak soruşturma da başlatmamıştır. kaynak

09.01.2022 tarihli edit:
youtube kanalı flutv'nin olmaz öyle saçma ekonomi serisinin 16. bölümünde ali babacan yeniden konuk oldu. buradan izleyebilirsiniz: flutv - ekonomi nasıl düzelir

daha önce albayrak ailesinin sahibi olduğu sabah gazetesinde ekonomi köşe yazarı dilek güngör'ün ali babacanı'n borsa vurgununu ifşa ederek taze kuru gıda şirketinin içinin kimler tarafından boşaltıldığını yazmıştım. ali babacan ve akrabası hala dilek güngör'e bir yanıt vermiş değil. ancak tkuru hissesi son bir yıldır düşen trend içerisinde. malı yavaş yavaş boşaltıyorlar anlayacağınız.

flu tv'deki programın analizini yapalım;

soru1: kemal derviş'in ekonomi programını mı devam ettirdiniz?
ali babacan: "aklın yolu bir. istişare ile ortak akılla bilim temelinde bir plan yaparsanız , program yaparsanız ve bunu uygulayabilirseniz iyi sonuçlar alırsınız. yani, iki kere iki dört eder kadar basit konular. ya da ben en azından ben on üç yıldır bu konularla ilgilendiğim için bana basit geliyor. öyle ki türkiye'nin asıl son yirmi yılının en önemli reform süreci 1999'da helsinki süreciyle başlıyor. bu program kısa bir süre sonra patlıyor. dediğiniz gibi sayın derviş geliyor türkiye'ye. o da iyi şeyler yapmaya çalışıyor fakat uygulama konusunda sıkıntı çıkıyor. sayın derviş 2002 yılında erken seçim lazım diyor, çünkü biz bu programı uygulayamıyoruz. ekonomi programını kağıt üzerinde yazmaktan kolay bişey yok. asıl onu uygulamak çok zor. uygulayabilmek için türkiye'yi çok iyi tanımak gerekiyor, türkiye'nin ekonomik kodlarını iyi anlamak gerekiyor, türkiye'deki toplumsal davranış patternlerini -kalıplarını- iyi bilmek gerekiyor.esnafımızın çiftçimizin neye göre nasıl karar verdiğini, vatandaşlarımızın ekonomiden ne anladığını çok iyi bilmek gerekiyor. dolayısıyla, türkiye'de uygulanabilir bir ekonomik program gerekiyor öncelikle. biz onu yaptık. 2001'de siyasete girdim ve biz bir ekonomik program hazırladık. bu programı londra'da, new york'ta, boston'da dünya'nın önemli finans merkezlerinde seçimlerden önce gittik anlattık. biz (şimdi) yeni parti kurduk, eğer seçilirsek bu programı uygulayacağız. bu ekonomi programında kemal derviş döneminde uygulanmaya çalışılan ekonomi programındaki iyi unsurları aldık, yanlış kısımları kenarda bıraktık. şunu yaptık çok şükür, o dönemde ne dediysek uygulayabildik. 2002-2007 arası türkiye'nin olağan üstü hızlı kalkınma dönemi oldu. türkiye tarihindeki en başarılı dönem bu dönem oldu. "

yani şöyle diyor: biz kemal derviş'in ekonomi programını türkiye coğrafyasında ve toplumunda uygulanabilir bulmadık, yeni bir ekonomik program yaptık. bunu da batı'daki büyük finans kuruluşlarıyla konuştuk.

ali babacan 2002 - 2008 yıllarını kapsayan dolar kuru ve ihracat grafiği gösteriyor. dolar kuru 1.51 tl'den 1.29 tl'ye gerilerken ihracat 36 milyar dolar'dan 132 milyar dolara çıkmış. pardon da bu sizin başarınız değil ali babacan. bakın çin, kendi para birimi olan yuan'ın değerini düşürmek için çin merkez bankası 81 milyar dolar alım yapmış. 2003 yılında çin merkez bankasının dolar rezervi 206.7 milyar dolar iken, 2004`te 610 milyar dolara yükseldi. bigpara haber. ihracat konusuna gelirsek: (gbkz: çin
, türkiye`nin bir yılda yaptığı toplam ihracata sadece 25 günde ulaşıyordu. 2009 yılında ise çin merkez bankasının döviz rezervi 2 trilyon doları geçti bigpara haber.

2001 krizinin ardından akp'nin iktidara geldiği 2002 yılında tcmb'nin doviz rezervi 27,6 milyar dolardı. 2008 yılına 71.6 milyar dolar rezervle girdi. yani ali babacan döneminde ihracat artarken türk lirasının değeri de arttı. ama çin, yuan'ın değerini korumak için piyasadan dolar toplarken ali babacan yönetimindeki devlet ekonomisi türkiye cumhuriyeti'ni ekonomik krizlere karşı savunmasız bıraktı. ali babacan döneminde enflasyon %13.2'dir. berat albayrak'tan sonra 2000 yılından sonraki en yüksek enflasyon ali babacan dönemindedir.
yani ali babacan döneminde dolar kuru düşüktü çünkü halka enflasyon üzerinde faiz veriyordu. halk dolar almak yerine mevduata para yatırıyordu. ali babacan sayesinde yüz binlerce milyoner türedi. çevremdeki herkes parasını mevduata koyup faizini yiyordu. herkes mutluydu. ihracat yapabildiğimiz için ithalat da oluyordu. cep telefonu, bilgisayar, parfüm gibi lüks tüketim mallarını ithal ediyorduk karşılığında dünya'ya ne satıyorduk peki? ham maddesini ithal ettiğimiz yarı mamul çelik, alüminyum, petrokimya ürünleri, tekstil ürünleri, çimento, buğday, saman vb. yani katma değeri düşük üretimli mallar. ali babacan ihracat grafiğine bir de katma değer grafiği eklerse façası çizilir.

alın bu da hazine'nin borçlanma faizi tablosu; borçlanma faizi verisi
ali babacan döneminde hazine yüksek faizle borçlanmış. kime borçlandı ?? "dünyanın en büyük finans şirketlerine" öve öve bitiremediği londra borsasına, new york wall street'e, boston'a

ali babacan hiç kusura bakmasın övülecek tarafı yok. çin bile ekonomik krizi görüp merkez bankasında 2 trilyon dolar rezerv biriktirmiş, 200 tonun üzerinde altın rezervi biriktirmiş. ali babacan napmış? gelen parayı fazile halka dağıtmış. akp'nin bu kadar sevilmesinin sebebi budur işte. herkesi faize alıştırdılar sonra gemi batınca nas var nas diyerek faize savaş açtılar.

ali babacan, recep tayyip erdoğan'ın tahtının altına saatli bomba koydu. 2008-2012 ekonomik krizi teğet geçti ama merkez bankası rezervlerini artırmak yerine halkı faize alıştırdıkları için pandemi döneminde kazığı yedik.

ekonomide altın kuraldır: halkını asla kolay paraya alıştırma.
devamını gör...

bir ilkbahar sabahı güneşle uyandın mı hiç
çılgın gibi koşarak kırlara uzandın mı hiç

bir his dolup içine uçuyorum sandın mı hiç
bir his dolup içine uçuyorum sandın mı hiç

geçen günlere yazık yazık etmişsin gönül sen
öyleyse hiç sevmemiş sevilmemişsin gönül sen

devamını gör...

hocalarla rakıya gitmek. (mide hassasiyeti olan arkadaşlar okumasın)

açılın garip bir hikayem var. bölüm temsilcilik ekibimizle elde ettiğimiz başarının ardından sorumlu hocalarla rakıya gitme kararı alınır. bir adet prof.dr bir adet yar.doç. 3 adet asistan ve 7 öğrenci olmak üzere rakıya gidilir. eski evimin olduğu mahallede müdavimi olduğum meyhane tercih edilir (aklıma s.ç.yım.) gecenin ortasına doğru bir problem yok gibi yemekler yenilir rakılar içilir müzik eşliğinde dans edilir. olanlar bizim çocukların gazıyla duble duble rakı içen asistanların sapıtmasıyla başlar. yaşça bizden 2-3 yaş büyük asistanlar içtikçe içer. ilk faul yan masanın sürahisini (allahtan su vardı içinde) yan masadaki kadının üstüne dökülmesiyle başlar. çok içmenin etkisiyle büyük hareketler sonucu olmuştur. üstüne birde özür dileneceği yerde ''ne var canım ölmedin ya'' tarzı söylemlerde bulunulmuştur. neyse ki yaşlı olan prof hocamız araya girmiştir ve olay tatlıya bağlanmıştır. gecenin sonunda işler iyice sarpa sarmaya başlamıştır. asistanlardan (yaşça küçük olanlar kadın büyük olan erkek) erkek olan kadın öğrenci arkadaşlarımıza inceden yanlayama başlamıştır. prof olan hocamız olayın farkına varmış ve ben artık izninizi isteyeyim direk ayrılmıştır (tam bir beyefendi). yar.doç olan hocamızda farkına varır ve oda hemen kalkar. gece sonuna geldiğimizde klasik olarak işletmeciyle hocalar arasında bir hesap sıkıntısı yaşanmıştır. işletmeciyi de yakından tanırım. gözleriyle beni neyle uğraştırıyorsun bakışları atmaktadır bana. bende yerin dibine geçmekteyimdir. güç belada olsa mekandan çıkış yapılmıştır.

tam rahatladım derin bir nefes alacakken süper zeki arkadaşlarımdan biri ''senden nefret ediyor olabilirim'' in evi çok yakın hadi çay içmeye gidelim der. ve zaten kendini kaybetmiş hocalarım ve süper zeki arkadaşlarım tarafından bu fikir harika karşılanır ve evime gelinir. çay demlenir ama kimse çay içmez çünkü evde doğum günümden kalan 4 adet şarap vardır. kadın öğrencilere yanlayan hocamız işi abartır ve öğrencilerin numaralarını almaya çalışır hatta bir tanesine hadi birlikte çıkalım der. ama yüz bulamaz kadın öğrenciler rahatsız olup evden ayrılır. daha sonra bir amacı kalamayn erkek hocada ayrılır. herkes 10 dk arayla çıkış yapar. geriye en yakın arkadaşım (erkek) ve 2 kadın asistan hoca kalır. ama durum çok kötüdür çünkü arkadaşım çoktan sızmıştır ve ben sonuna kadar ayılmışımdır. 2 kadın hocada tuvaletten asla çıkmamaktadır. yarım saat boyunca salonda bekledikten sonra asistanlardan biri benden yardım ister. tuvaletten seslenir. ve içeri girdiğimde hayatımın en kötü manzarasıyla karşılaşırım. kadın hocalarımdan biri klozette oturuyor. evet bildiğin oturuyor ve tahmin edin. üstüne üstlük etrafına kusmuş. tıpkı bir ayin gibi etrafına çember çizmiş kırmızı(şarap diye tahmin ediyorum) bir kusmuktan ve ortasında tuvaletini yapıyor ama gözlerini de açamıyor. diğer kadın hoca şok içerisinde zaten bir an bir birimize bakıyoruz. sağlam olan hoca için taksi çağırıyorum ve gönderiyorum. neden gönderdin diye soranlar için peşin cevap bu kadın hocamızda kusmuştur ama daha usturuplu bir şekilde bunu lavaboya yapmıştır yarım saattir meğerse onu temizlemekteymiş. ayakta zor durması nedeniyle kendisine hızlıca yol verilmiştir. iptal olan kadın hocamızı ise küvete oturtuyorum ve suyu açıyorum. sabah kendine geldiğinde utanmasın diye etrafı temizliyorum. olanlar yetmezmiş gibi kusmuk temizliyorum. kafamda hep hastaneyi arasam mı düşüncesi var. sıcak suyun altında oturuyor. kahve yapıyorum ama gözünü bile açamıyor. yaz mevsiminden mütevellit beyaz t-shirt giymiş ve onun ıslandığını düşünün birde. zaten şortunu ben çektim. utançtan yerin dibine geçiyorum her banyoya geldiğimde. neyse sonuç olarak rezalet bir gece oluyor devamında yaşananları yazamayacak kadar utandığım için paylaşmak istemiyorum.

ve evet ben bu hocalarla 1 yıl daha aynı okulda aynı derslerde bulunuyorum. olayın asıl kahramanı kadın hocamız defalarca benden özür diliyor. ama ikimizde asla aynı ortamda bulunmuyoruz. ben zaten temsilcilikten o hafta ayrılıyorum. hocamızın derslerinde en arkada oluyorum ve mezuniyet eğlencesinde kendisini meyve suyu içerken görüyorum.*

arkadaşlar asla saygı duyduğunuz insanlarla aynı ortamda sarhoş olmayın sonucu çok kötü oluyor.
devamını gör...

kaktüslü profil fotoğrafı sayesinde aramızda komik bir diyalog geçen(o ne demek istediğimi anladı) ve bir o kadar da keyifli sohbet ettiğim yazardır. açıkçası kendisi sözlüğün bana göre en iyi yazarlarından biridir. severek takip ediyorum.
devamını gör...

köpek balıklarının bilinen tüm hastalıklara karşı bağışıklığı vardır.
devamını gör...

izlediğiniz süre zarfı boyunca başrol oyuncusu audrey tautou'nun gülümsemesini taklit etmekten başka bir şey yapamadığınız, sevimlilik abidesi film. olay örgüsü, karakterlerin seçimi, oyuncuların başarılı performansları... hepsi birer sebeptir bu gülümsemeye.
en büyük etkenlerden biri de, soundtrackleri olsa gerek.

(bkz: yann tiersen)
devamını gör...

yaşadığım durum.
fark ettiyseniz benim girdiğim nickaltılar hep aynı oluyor. aklıma karşındaki övecek birşey gelmiyor ben de nickaltına sadece "iyi bir yazar" yazabiliyorum.
devamını gör...

maddenin belirli bir haline verilen isim.

meraklısı için biraz ön bilgi verelim.

parçacık fiziğinde fermiyonlar ve bozonlar adlı 2 parçacık grubumuz var. bunlardan fermiyonlar pauli dışarlama ilkesi adlı bir kurala uyarlar. bunu günlük hayattan bir örnekle anlatacağım. diğer türlü kafada canlandırmak zor oluyor.

bir stadyum düşünün; tribünlerdeki koltuklar merdiven sistemi gibi yukarıya doğru sıra sıra dizilmiş olsun. şöyle:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
görselin kaynağı

seyirciler, fermiyonlarımız olsun. maç izlemeye gelmişler ama hepsi sadece en öndeki sırada oturmak istiyor. pauli kuralı "hayır efendim" diyor "oturamazsınız!". böylece hepsi yukarıya doğru sıraları doldurmak durumunda kalıyor. her gelen seyirci bir diğerinin bulunduğu dolu koltuğu geçip boş olan ilk sıraya oturuyor ve böylece yavaş yavaş, sıra sıra koltuklar dolmaya başlıyor. diyelim ki stadyum dolmadı. o zaman belirli bir yerden itibaren yukarıya kadar olan sıralar boş kalacak demektir.

gelelim bozonlara... bu kez stadyumda fermiyonlar değil bozonlar olsun. bunların da hepsi ilk sıraya oturmak istiyor. pauli kuralı bunlara "ben karışmam, nereye oturursanız oturun." diyor. bozonların hepsi de en ön sıraya sıkış tepiş bir şekilde doluşuyorlar. arka sıraların hepsi boş kalıyor. bunu yapabilmelerinin bir şartı var ama; bu bozonların hepsinin enerjisi son derece küçük olmalı.

şimdi bozonlardan oluşan bir gazı alıp mutlak sıfıra mümkün olduğunca yakın olacak şekilde soğutalım. böyle bir durumda atomların hareket kabiliyeti oldukça azalacaktır. bu da en düşük enerjiye sahip olacakları anlamına gelir. yani bozonların stadyumda en ön sıraya doluşabilmesi için geçerli olan koşul gerçekleşir. bu durumda gazın atomları artık birbiri içine geçip kümelenmeler oluşturur. işte maddenin bu durumuna bose - einstein yoğunlaşması adı verilir. zaten bozon ismi de bu konulardaki çalışmalarına atfen satyendra nath bose'dan gelir.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim