gülmekten vazgeçme ve eğlenceli ol, heyecanını kaybetme.
devamını gör...

"ya bir daha yapma fırsatım olmazsa".
devamını gör...

günaydın sevgili proletarya. oh bugün cuma artık, kapitalist çarklar arasına sıkışmış beyaz yakalının en sevdiği gün.
devamını gör...

dört ayaklı minarenin önünde alnından vurulmuş bir güvercin.

zaten düştüğümüz yerden tanırız biz birbirimizi. barış elçimizi de vurup düştüğü o sokak kuytusundan biliriz.

ama sözümüzdür, dört ayaklı minareden anadolu'nun bütün sokaklarına varana, yenikapı sokağından gezi parkına birlikte barış türküleri ekeceğiz.
seni canlı yayında köşeye kıstırıp hedef gösterten saray böceklerininin, hükümdar engereklerinin * değil, senin, bizim, hrant dink'in, metin altıok'un, hasret gültekin'in, arkadaş zekai özger'in, deniz poyraz 'ın, yani uzun lafın kısası umudun hürriyetin ve barışın ülkesini kuracağız.

birlikte yapacağız bunu da. ya başaracağız ya da bu topraklarda özgür ve eşit bir toplum olarak birlikte yaşamak hayalimizi, başkaları omuzlayacak. başkaları da bizi tanıyacak düştüğümüz yerden.
hem nasıl demiştin sen, "biz başı yastıkta ölecek insanlar değiliz."

velhasıl kelam bir yaşamak bin direnmek borçlu olduğumuz binlerce güvercin var ey sözlük... anılarına saygıyla...
devamını gör...

(bkz: hugo'da küfreden çocuk)
devamını gör...

oyun havalarıyla meşhur, anıtkabiri içinde barındıran, devlet işlerinin ana merkez binalarının bulunduğu gri şehir.
devamını gör...

merlin olmak isterdim herhalde, büyü falan tam bana göre.
tanım: yazarların favori karakterlerini yazdığı başlık.
devamını gör...

bir kere "al şunu" demek, iki kere "ben vereceğim" demekten iyidir.
devamını gör...

beyaz hacı şakir sabunundan sonra terfi ettiğimiz ilk şampuan.
90'lı yılların başındayız. hamam usulü su ısıtma sisteminden elektrikli şofbene terfi etmişiz. annem her pazar akşamı bizi kalıp sabunla yıkıyor. sabun gözlerimizi yakıyor ağlıyoruz, annem ağladığımız için bize kızıyor yine ağlıyoruz. sanırım duygularımı gizlemeye başladığım yıllar...
okulda tülin var. saçları dümdüz ve ipeksi. benim ise bonus reklamına koy oynasın sırıtmaz kadar kıvırcık saçlarım.
ama ben tülin'e başka bir reklamdan aşırma soru soruyorum:
- bu ipeksi saçların sırrı ne*
- tabi ki "ipek şampuan" diyor.
o zamanlar köyümüzün bakkalı olan muhittin amca bu şampuanı çok yeni satışa sunmuş. daha sonra muhittin amcadan ilham alarak kedime "muhittin" ismini koymuştum bilen bilir.
eve gider gitmez anneme bu şampuandan bahsediyorum. "sabun gibi temizlemez, kız o *ok senin saçından arınmaz" diyor ama sonunda şampuanı alıyor. bizim evde bir dönem kapanıyor.
bu şampuan sayesinde saçlarım daha bonus, daha hoyrat ve daha karşı konulamaz olarak * )uzun bir dönem geçiriyorum. ta ki bir gün kendi şampuanımı kendim seçene dek.
devamını gör...

insanları dibine girmeden tanıyamamak. bakıyor gibi ama bana mı bakıyor? bakıyorsa, tanıdık mı ki? tanıdıksa, sevdiğim birisi mi yoksa hoşlanmadığım birisi mi? sevdiğim birisiyse, gülümsesem iyi olacak, yoksa görmezden geldiğimi düşünmesin. hoşlanmadığım birisiyse, göz göze gelmeseydim keşke. konuşmak zorunda kalacağım şimdi. bana mı el salladı acaba? galiba bana. ben de el sallayım bari. hadi bee tanıdık değilmişki. millete el salladım durduk yere. salak.
saniyeler içinde bu zorlukları yaşanması olasıdır. iş bu durum astigmatla harmanlanmış miyop insan zorluklarıdır.
devamını gör...

hiç gelmeyeceğini bile bile özlemektir. en saf en masum özlemdir bir arayışın yoktur kendi halinde özlersin.
kimsenin haberi yoktur olmasına da gerek yoktur sen tebessümle gözyaşıyla özlersin.
ona çok yakın aynı zaman da çok uzak olursun.
saçlarını okşarsın haberi olmaz. kıyafetin çok yakışmış dersin haberi olmaz. hasta olur geçmiş olsun dersin haberi hiç olmaz.
özleyin yahu bedava işte garip duygu tadına bakın.
devamını gör...

20 nisan 1999'da bir lisede, eric harris ve dylan klebold adlı iki öğrencinin baş kahramanı olduğu, son yılların en üzücü ve ürkütücü katliamlarından biri gerçekleşti.
öğrencilerin fotoğrafı

mezun olmalarına iki hafta kalmışken bu eylemi gerçekleştiren eric harris ve dylan klebold'u biraz daha tanımak gerekirse;
eric`in çocukluğu, babasının orduda çalışmasından dolayı, sürekli okul ve şehir değiştirerek geçiyor. eric günlüklerinde ve kendine ait internet sitelerinde hep bu konuya değiniyor. yani her gittiği yerde yeni, çaylak ve acemi olmanın ona yaşattığı acı verici deneyimlerden ve bunun ona girdiği ortamlardaki insanlar tarafından hep hissettirilmesinden.

bir gün eric ailesiyle colorado eyaletinin littleton kasabasına yerleşiyor.
öğretmenlerinin oldukça zeki olarak tanımladığı eric`in farklı zevkleri, okula gelirken giydiği siyah pardösüleri, asker botları ve rammstein tişörtleri,bu sefer de lise hayatında diğer öğrenciler tarafından dalga geçilmesine neden oluyor. okulun popüler çocukları tarafından sürekli alaya alınıyor, itilip kakılıyor; her seferinde en ufak tepki dahi vermiyor. çünkü alışmış, çünkü kendini farklı hissediyor. bu duygu ona diğerlerinden daha üstün olduğu algısını pompalıyor ve en sonunda eric boğazına kadar nefret duygusuna gömülüyor. öyle bir noktaya geliyor ki, katliam öncesi günlüğüne şunları yazıyor: "başladığımızda kendimi doom oynuyormuş gibi hissetmeli ve insani olan bütün duygularımı içimden söküp atmalıyım, karşıma çıkan herkesi doom`daki canavarlar olarak görmeliyim". öyle de yapıyor. katliam süresince eric'in, dylan'dan daha fazla ateş açmış olması ve daha fazla kişiyi öldürmüş olmasının nedeni de böylelikle açığa çıkmış oluyor.


dylan ikilinin duygusal olanı. intihara meyilli ve kronik depresyondan muzdarip. kendisi gayet açık görüşlü ve eğitimli bir anne babanın çocuğu. komşuları onların cok hassas ve ilgili ebeveynler olduğunu belirtiyor.dylan da eric gibi müziği ve yazmayı çok seviyor. eric gibi o da günlük yazıyor. günlüklerinde yazdıklarına baktığınızda onun durmadan ölümü arzuladığını, dünyayı ve yaşamı bir türlü sevemediğini, aradığı ve ihtiyacı olan aşkı bulamadığını görüyorsunuz.ancak bir gün dylan, bir kızdan hoşlanmaya başlıyor fakat kıza bunu asla söylemiyor. hatta oturup ona hiç bir zaman göndermeyeceği mektuplar yazıyor. utangaçlığını bir türlü yenemiyor, içten içe tükenmeye başlıyor. bir taraftan da kendi şiirlerini yazmaya başlıyor, varoluşu sorguluyor.

dylan eric'i oldukça ilginç ve güçlü bir kişilik olarak görüyor. korkusuzluğu, bitmeyen öfkesi, kararlılığı, farklı konularda edindiği bilgileri, ortak zevkleri derken eric'le git gide daha yakın arkadaş olmaya başlıyor,kendisinin aksine utangaç olmadığı ve güçlü bir karakter olduğundan bir nevi hayranlık duyuyor. beraber zaman geçirdikçe de birbirleriyle ne kadar çok ortak noktaları olduğunu anlıyorlar ve katliama giden yola giriyorlar.

küçük küçük suçlar işlemeye başlayan ikili, bir günlüğüne de olsa hapse düşüyor ve sonrasında 1 yıl kamu hizmeti cezası alıyor. bu süre içinde giderek daha fazla öfkeyle doluyorlar ve katliamı tasarlamaya başlıyorlar. detaylı planlar yapıyorlar, reşit arkadaşlarına silah aldırıyorlar, bomba yapmayı öğreniyorlar. olay gerçekleşmeden bir ay önce içeriği hala açıklanmamış olan ve gizli tutulan video kayıtları hazırlamaya başlıyorlar. iddialara göre katliam sabahı ailelerinden özür diledikleri bir video hazırlıyor ve üzgün olduklarını, başka çarelerinin olmadıklarını söylüyorlar.


dylan'ın hazırladığı plan:

5:00 yataktan kalkış

6:00 ks'de buluşmak

7:00 eric'in evine gitme

7:15 eric propan için, ben de gaz almak için gideceğim

8:30 tekrar eric'in evinde buluşacağız

9:00 araba hazırlanacak

9:30 silahlanma çalışması yapılacak, dinlenme

10:30 4 tane şey yerleştireceğiz

11:00 okula gideceğiz



okulda tehlikeli bir durum olduğunu öğrenene öğrenciler, dylan ve eric ikilisi kafetaryaya girmeden tam 1 saat önce masaların altına giriyor ve öylece bekliyorlar. o andan 1 saat sonra ikili kafetaryaya giriyor, rastgele bazı kişileri öldürüyor, en sonunda bir tür bomba patlatıyorlar. o arada artık öğrenciler kaçışmaya başlıyor, bazıları kurtulabiliyor, bazıları ise vuruluyor. ikili daha sonra kütüphaneye geçiyorlar,ancak o anların kayıtları yok.öğle arasından önce brooks brown adında bir öğrenci harris'in okula geldiğini görüyor. bir sene önce harris'le arası bozulan brown, onunla arkadaşlığını katliamdan kısa bir zaman önce yeni yeni düzeltmiş.

harris genelde dersleri kaçırmadığı için brown ona neden geç kaldığını sormuş, harris ise "bunun artık bir önemi yok, brooks. seni sevdiğimi biliyorsun, değil mi? o yüzden hemen şimdi buradan ayrıl. hemen. evine git." demiş. brown hemen bölgeden uzaklaşmış, bir kaç dakika sonraysa uzaktan ilk silah seslerini duymuş ve polise haber vermiş.

tam o anlarda dylan da farklı bir arabayla okula gelmiş. ikili kafeteryaya propan bombalarını bırakmış; bombalar patlamayınca da ateş açmaya başlamışlar ve kütüphaneye geçmişler. amerikan tarihinin en ölümcül okul saldırısı olan bu katliamda eric 7, dylan ise 6 kişiyi öldürmüş.

cinayetlerden 20 dakika sonra ikili tekrar kütüphaneye dönmüş. 13 kişinin 10'unu burda öldürdüklerini belirtelim. kütüphaneye gelen ikili camlardan polislere ateş açmaya başlamış. 5 dakika sonrasında ise kitaplıkların dibine gitmişler.o an orada kendilerini bir odaya kilitleyen bir öğretmen, öğrenci ve kütüphane görevlileri harris ve klebold'un kendi aralarındaki konuşmayı duymuşlar: "1, 2, 3!". sonrasında iki el silah sesi. ikili kendi kafalarına sıkıp intihar etmişler.


ayrıca ikilinin hitmen for hire adlı bir kısa film projesinden de bahsedelim: 1998 aralık'ında hazırladıkları kısa filmde bol bol şiddet içerikli görüntülere yer veriyorlar. filmde küfür ediyorlar, kameraya bağırıyorlar, hatta ve hatta yapacakları katliama benzer şekilde insanları vuruyorlar. üstelik sadece filmle de sınırlı kalmıyorlar, senaryo projelerinde de hep bu türden konulara yer veriyorlar.hatta bir gün öğretmenleri ikiliye "yazım tekniğiniz harika, insanı gerçekten o moda sokabiliyorsunuz" diyor.

sonuç olarak 12 öğrenci , bir öğretmen , eric ve dylan hayatını kaybediyor.


eric harris'in zorbalığa uğradığı video

ikilinin katliamdan önce çektiği videolar

katliam günü kafeterya kamerası
devamını gör...

iyilik, kur'an'da berr, hayır, ihsan gibi kavramlarla farklı şekilde anlatılır. karşıdaki kişi anlasın ya da anlamasın, kadrini bilsin ya da bilmesin, bu allah katında yüce bir duygudur.
şunu kabul etmek gerek ki, çalışma hayatında primler, ödüller sayısal performansa göre veriliyor. her işin başı ve önemlisi, skora bakılıyor. futbol oyununda galip gelmek, milyar dolarlık bu oyun endüstrisi tarafından para ödülü ile taltif edilirken, centilmenlik ya da iyi oyunun karşılığı da sembolik bir takdir almak oluyor. tersi olsa, faulu az yapan, kartı az gören takım, şampiyon takım kadar para ve ödül alsa, yeşil sahalarda çok şeyler farklı yürürdü.
iyilik yapılacaksa bu da maneviyat ve allah için olmalıdır.
devamını gör...

loop'a alın, anca keser.*



peşin edit : tanım yok diye siler de bu şimdi, tanım bırakayım. turuncu mahlaslı kişi, hıh!
devamını gör...

okula gidene kadar pek fark edilmeyen, okula başladıktan sonra diğer anne, babaların çocuklarına gösterdikleri sevgi ve imtinayı gördükçe ukdeye dönüşen bir şeydir.

yıllar geçer, zaman seni büyütür ama sevilmeyen yanın hep o küçük çocuktur..
devamını gör...

sözlüğün kapısı kapanmadan (yüzüme kapatılmasından hoşlanmam) mahlasımı toplayıp giderim buralardan. vişne değil kiraz ağacı dikerim. kuzguncuğun adını anmam bir daha. niye mi? bana her şey sözlüğü hatırlatır.*
devamını gör...

“dizi dizime değer bir tazenin”

bu dizeyi yahya kemal türk şiirinin en nadide dizelerinden biri olarak görmektedir. fikrimce sessiz harf uyumunun -aliterasyon- zirve emsallerindendir.
devamını gör...

zamanında rusya lideri (bkz: vladimir putin)in bu firmanın izmir aliağa tesislerinde kgb ajanı olarak çalıştığı iddia edilir.
devamını gör...

hadımköy.
devamını gör...

frederik pohl ve cyril m. kornbluth tarafından yazılmış bir bilim kurgu kitabı. ama aynı zamanda bir dönem eleştirisi. 1997'de metis yayıncılık tarafından ''hukuk gladyatörü'' adıyla ülkemize yayınlanmaya başlamıştı. şimdiler de baskısı var mı, durum ne alemdedir bilmiyorum. bir kurgu üzerinden ilerlemesine rağmen gerçekliğe selam çakıyor olması taktire şayandır. baktığınız zaman temel alınan argüman ruh hastası senatör mccarthy’nin başlattığı cadı avıdır. iftiralar, dayanaksız suçlamalar, tetikçi gizli tanıklar, gammazlar sebebiyle mahvolan hayatlar...

kitabın kurgusal dayanak noktası mahkemelerde yer alan otomatik jüri kutularıdır. toplanan kanıtları bu kutulara atarsınız ve kutular sanığın suçlu ya da suçsuz olduğu yönünde karar verirler. suçlular için verilen ceza ise insanoğlunun ve toplumların en çok ihtiyacını duyduğu şey olan hafızanın yok edilmesidir. bu şekilde suçluların topluma entegre edileceği ve hayata yeniden başlayabilecekleri düşünülmüştür. hikâyenin işleniş tarzı ve anlatımda bazı aksaklıklar olsa da okunası bir kitaptır. misal ben karakterlerin derinlemesine incelediği kitapları sevdiğim için bu kitaptaki yüzeysel geçişler pek hoşuma gitmedi. o yönden beni tatmin etmemişti. fakat karakterlerin bukalemun gibi ortama ayak uydurma ve imza attıkları dönüşümler tam kıvamında. tabiri caizse yeme de yanında yat. ancak şunun altını çizmek lazım; her ne olursa olsun yaldızlı ve muhteşem gözüken bir süper gücün arkasında bıraktığı harcanan hayatları göstermesi ve bu hayatların istiflendiği tepelerin üzerine çıkarak, özgürlük ve zenginlik rüyası satanları sobelemesi noktasında değerli bir kitaptır.

bilim kurgu türüne ilginiz yoksa, hukuki ve ekonomik kumpasları falan okuyamam, beni darlar diyenlerdenseniz, kitabın kapağını hiç açmayın. zamanınıza yazık. aksi noktada duruyorsanız, muhakkak okuyun. belki biraz yorar ama size çok şey katar.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim