regl anıları
ilk olduğumda gün boyu ağlamıştım. boyum uzamayacak diye düşünüyordum. uzamadı. doğru düşünmüşüm.
devamını gör...
burhan altıntop replikleri
ayy siz konuk musunuz beee, bi kere konuk dediğin eline çiçek alır bi çikilata alır, ondan sonrasında gelir yaa, siz konuk musunuz, çekirge sürüsü gibi, çekirge sürüsü gibi, yiyosunuz içiosunuz vidividividi aranızda konuşuyosunuz vıdıvıdı... çıhın lan evimden yaaa çıkınnn!!!
devamını gör...
normal sözlük'te kendi halinde yazan yazarlar
özellikleri:
gereksiz içerik doldurmazlar.
tanımları genelde kalitelidir.
puan kasmazlar.
daha çok okuyucudurlar.
herkes bilmez onları,
pek farkedilmezler.
takip edilmeleri bağımlılık yapabilir .
gereksiz içerik doldurmazlar.
tanımları genelde kalitelidir.
puan kasmazlar.
daha çok okuyucudurlar.
herkes bilmez onları,
pek farkedilmezler.
takip edilmeleri bağımlılık yapabilir .
devamını gör...
12 eylül 1980 darbesi
ülkeyi 30-40 yıl geriye götüren, anayasası ve zihniyetiyle hala yanımızda içimizde yaşayan kara gün.
ayrıca (bkz: kenan evren ölmedi içimizde yaşıyor)
ayrıca (bkz: kenan evren ölmedi içimizde yaşıyor)
devamını gör...
kaçıngan bağlanma
0-3 yaş arası bakımından sorumlu ebeveyni ile tam güvenli olmayan, git gelli ilişkiler kurmuş insanların yaşamları boyunca üzerlerinde taşıdıkları yük. bu yükü hayatlarına giren insanların sırtına atar ve öyle yaşarlar.
devamını gör...
küçük iskender
tam unuttum derken.bir şey olur..
bir şarkı çalar.biri o'nun gibi güler.
biri parfümünü sıkıp o'nun gibi kokar.
insanın tüm unuttuğu boşa gider.*
bir şarkı çalar.biri o'nun gibi güler.
biri parfümünü sıkıp o'nun gibi kokar.
insanın tüm unuttuğu boşa gider.*
devamını gör...
3 adet biraya 52 lira vermem
sen hep 50 liralık alıyorsun. bi de böyle düşün.
devamını gör...
doctor who
ortaokul yıllarımda cnbc-e de görmüştüm ilk defa, hoşuma gitmişti ve sürekli ona denk gelmeye çalışmıştım. sonraları tabi internetten bütün bölümleri bilgisayara indirmek suretiyle arşivime kattım. uzun yıllardır bayıla bayıla defalarca başa sara sara izlerdim bu mükemmel diziyi, gerçekten muhteşem hikayeler barından, fantastik havası tatmin edici olan, uzaya aşkı körükleyen bu dizi çok çok güzeldi. ta ki 13. doktora ve değişen senarist ekibine kadar...
aslında jodie whittaker o kadar kötü değil ancak yoldaşları çok kötü seçilmişti, ya 3 yoldaş yazacağınıza 1 yoldaş yapsaydınız adam gibi bi karakter yazsaydınız da güzel bi ikili görebilseydik keşke! neyse dediğim gibi asıl sorun jodie ve oyuncular değil aslında, senaryo ekibi. russel t. davies ve steven moffat bu dizinin temel taşlarıydı, onlarsız yazılan bir senaryodan bakalım ne çıkacak diye bekledik ve saçma sapan bi hikaye çıktı önümüze. gerçek doktor hissinden ve karakterinden uzak, bomboş bir doktor çıktı karşımıza. evet bütün doktor değişimlerinde bir kaç bölümlük bir alışma süreci olur, hem yeni doktorumuz evrene alışır, doktor karakterine alışır hem de seyirci yeni doktoru benimsemeye çalışırdı. sonunda da iki tarafta bulunan duruma alışır ve dizi tam gaz devam ederdi. ama el insaf 3 sezon oldu yahu! 3 sezondur ne jodie doktor olmaya alıştı ne seyirci yeni doktoru benimsedi ne yoldaşlar hikayeye ve doktora uyum sağlayacak sağlamlıktaydı ne de senaristler kendilerini geliştirip evrene uyum sağladı!
bir de bu eleştirilerin üzerine yeni bir şey yapma ve düşen reytingleri eski haline getirme ümidiyle timeless child mevzusu çıkarttılar ki sormayın. neymiş doktorumuz aslında bi portalın dibinde bulunan sonsuz canlanma hakkı olan bi çocukmuş da bir gallfreyli onu bulmuş da deneyler yapıp onun yaşam döngüsü yeteneğini bütün gallifreye uygulamış bilmem ne. bizim doktorumuzun sayısız hayatı varmış hepsini unutturmuşlar kendini gallifreyli sanıyormuş falan filan. bir de telafi için kaptan jack'i getirdiler ama yok be o da olmadı o bile kurtaramadı sizi.
58 yıllık muhteşem bir seriyi nasıl bok edebiliriz adlı çalışma. yeni yetme bi senarist grubu geliyor ve doktorun bütün hikayesini, dizinin evrenini mahvediyor ve yapımcı da bunu izliyor sadece. seyirci de 'ne oluyoruz abi? bu ne?' diye diye son sezonları izleyip iyice soğudu uzaklaştı evrenden.
yazık oldu benim başucu dizime, gözümün nuruna, canım doktoruma. neredesin moffat? neredesin davies? neredesiniz capaldi, smith, tennant? ah neredesiniz rose, donna, clara?
aslında jodie whittaker o kadar kötü değil ancak yoldaşları çok kötü seçilmişti, ya 3 yoldaş yazacağınıza 1 yoldaş yapsaydınız adam gibi bi karakter yazsaydınız da güzel bi ikili görebilseydik keşke! neyse dediğim gibi asıl sorun jodie ve oyuncular değil aslında, senaryo ekibi. russel t. davies ve steven moffat bu dizinin temel taşlarıydı, onlarsız yazılan bir senaryodan bakalım ne çıkacak diye bekledik ve saçma sapan bi hikaye çıktı önümüze. gerçek doktor hissinden ve karakterinden uzak, bomboş bir doktor çıktı karşımıza. evet bütün doktor değişimlerinde bir kaç bölümlük bir alışma süreci olur, hem yeni doktorumuz evrene alışır, doktor karakterine alışır hem de seyirci yeni doktoru benimsemeye çalışırdı. sonunda da iki tarafta bulunan duruma alışır ve dizi tam gaz devam ederdi. ama el insaf 3 sezon oldu yahu! 3 sezondur ne jodie doktor olmaya alıştı ne seyirci yeni doktoru benimsedi ne yoldaşlar hikayeye ve doktora uyum sağlayacak sağlamlıktaydı ne de senaristler kendilerini geliştirip evrene uyum sağladı!
bir de bu eleştirilerin üzerine yeni bir şey yapma ve düşen reytingleri eski haline getirme ümidiyle timeless child mevzusu çıkarttılar ki sormayın. neymiş doktorumuz aslında bi portalın dibinde bulunan sonsuz canlanma hakkı olan bi çocukmuş da bir gallfreyli onu bulmuş da deneyler yapıp onun yaşam döngüsü yeteneğini bütün gallifreye uygulamış bilmem ne. bizim doktorumuzun sayısız hayatı varmış hepsini unutturmuşlar kendini gallifreyli sanıyormuş falan filan. bir de telafi için kaptan jack'i getirdiler ama yok be o da olmadı o bile kurtaramadı sizi.
58 yıllık muhteşem bir seriyi nasıl bok edebiliriz adlı çalışma. yeni yetme bi senarist grubu geliyor ve doktorun bütün hikayesini, dizinin evrenini mahvediyor ve yapımcı da bunu izliyor sadece. seyirci de 'ne oluyoruz abi? bu ne?' diye diye son sezonları izleyip iyice soğudu uzaklaştı evrenden.
yazık oldu benim başucu dizime, gözümün nuruna, canım doktoruma. neredesin moffat? neredesin davies? neredesiniz capaldi, smith, tennant? ah neredesiniz rose, donna, clara?
devamını gör...
türban tayt topuklu ayakkabı
dün, gün boyu karşıma çıkan başlık.
yahu ne muhabbet dönmüş. cümbüşü kaçırmışım.
eskiden derdim ki böyle giyinen kapalı kadınlar için ya bu nasıl bir tutarsızlıktır? ya olması gerektiği gibi kapanın ya da açılın böyle iş mi olur?
sonra ne oldu bilmiyorum. ben niye insanların neyi nasıl yapmaları gerektiğini sorguluyorum ki? ben kimim ki? diye düşünmeye başladım. en fazla eleştirdiğimle kalırım. o yine istediği gibi giyinecek. sanki ben çok mu doğruyum? kaldı ki doğru olsam ne olur? onları yargılamak bana mı düşer?
yahu ne muhabbet dönmüş. cümbüşü kaçırmışım.
eskiden derdim ki böyle giyinen kapalı kadınlar için ya bu nasıl bir tutarsızlıktır? ya olması gerektiği gibi kapanın ya da açılın böyle iş mi olur?
sonra ne oldu bilmiyorum. ben niye insanların neyi nasıl yapmaları gerektiğini sorguluyorum ki? ben kimim ki? diye düşünmeye başladım. en fazla eleştirdiğimle kalırım. o yine istediği gibi giyinecek. sanki ben çok mu doğruyum? kaldı ki doğru olsam ne olur? onları yargılamak bana mı düşer?
devamını gör...
stefan zweig alıntıları
yalnızlık hiç bu kadar çarpıcı açıklanmadı..
insan sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ve hiçbir şey olmaz. bekleyip durur insan. hiçbir şey olmaz. insan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayana dek düşünür, düşünür, düşünür,. hiçbir şey olmaz. insan yalnız kalır. yalnız... yalnız..
satranç - stefan zweig
insan sabahtan akşama kadar bir şey olmasını bekler ve hiçbir şey olmaz. bekleyip durur insan. hiçbir şey olmaz. insan bekler, bekler, bekler, şakakları zonklayana dek düşünür, düşünür, düşünür,. hiçbir şey olmaz. insan yalnız kalır. yalnız... yalnız..
satranç - stefan zweig
devamını gör...
12 nisan 2021 bir grubun attığı tecavüz içerikli tweet rezaleti
öyle bir ülke düşünün ki bu ülkede kavramlar, içine dışına çıkartılabiliyor. örneğin bu başlığa konu olan ekran alıntılarında geçen “12 nisan 2021 toplu tecâvüz ve toplu katliam günü” hakkında bazı sosyal medya kullanıcıları, kara mizah olduğunu, ciddiye alınmamaları gerektiğini söylemiş. bunun ciddi bir durumun olup olmadığını anlayabilmek için illâki ailenizin ve arkadaşlarınızın başına mı gelmesi gerekiyor? bu tür konularda ülke nüfusunun yarısından fazlasındaki rahatlık, beni cidden gerim gerim geriltiyor.
devamını gör...
bisküvi arası lokum
kıstırma derler buna. özellikle kakaolu pötibör arası güllü lokum denemenizi tavsiye ederim. yemeden önce lokumu iki dilim halinde ya da hafiften ezerek yerleştirmeli ki bisküvi kırılmasın.
devamını gör...
geceye bir şiir bırak
yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
1947
diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
1948
bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
böylesine sevilecek bu dünya
"yaşadım" diyebilmen için...
nazım hikmet
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
1947
diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
1948
bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
böylesine sevilecek bu dünya
"yaşadım" diyebilmen için...
nazım hikmet
devamını gör...
26 nisan lezbiyen görünürlük günü
sizin gözünüze sokuyorlar çünkü her yerde görünmek gibi bir bahaneleri yok. çünkü toplumda bir insandan ziyade lgbtq üyeleri negatif bir biçimde görülüyorlar ve homofobiye maruz kalıyorlar. ondan gözümüze soksunlar. soksunlar ki onların bizden farkının olmadığını görelim.
devamını gör...
ağlayan bebeğin toplu taşımada verdiği rahatsızlık
şey bebek kardeş. rica etsem az ötede ağlasan.
kusura bakmayın bebek kardeşler. ama böyle de olmaz.
kusura bakmayın bebek kardeşler. ama böyle de olmaz.
devamını gör...
çikolataya en çok yakışan şey
kahve.
devamını gör...
sözlük yazarlarının favori normal sözlük yazarları
isim söylersem alınırsınız hepiniz favorimsiniz canlarım benim. sizleri görünce yıldızlar geçidine dönüyor ortalık.
devamını gör...
mafya sözlük olsa alınabilecek nick
ölmedenönceduyduğunuztetiksesi.
devamını gör...
yaser arafat
el-fetih adıyla da bilinen filistin ulusal kurtuluş hareketi'nin liderliğini yapan mısır doğumlu filistinli lider. 1988'e kadar israil ile sürekli bir çatışma halindeyken, birleşmiş milletler güvenlik konseyi'nin kararları sonrasında o seneden itibaren israil'in varlığını tanıyarak filistin kurtuluş örgütü ile israil arasındaki anlaşmazlıkları sona erdirmek için çalışmaya başladı ve bu nedenle nobel barş ödülü'ne layık görüldü.
gerçek adı muhammed abdurrahman abdürraûf arafât el-kudve el-hüseynî'dir ve bunun içerisinde arafat'ı seçerek lisedeki takma adı yâsir ile birlikte kullanmaya başlamıştır.
arafat, filistinliler tarafından bir kahraman olarak görülürken, israilliler için terörist olarak tarihe geçmiştir.
özellikle 90'lı yıllarda kendisinin ismini sık sık duyardık televizyonlarda.
detaylı bilgi burada

(görsel, milliyet. com'dan alıntıdır.)
edit: anlam kayması düzeltildi.
gerçek adı muhammed abdurrahman abdürraûf arafât el-kudve el-hüseynî'dir ve bunun içerisinde arafat'ı seçerek lisedeki takma adı yâsir ile birlikte kullanmaya başlamıştır.
arafat, filistinliler tarafından bir kahraman olarak görülürken, israilliler için terörist olarak tarihe geçmiştir.
özellikle 90'lı yıllarda kendisinin ismini sık sık duyardık televizyonlarda.
detaylı bilgi burada

(görsel, milliyet. com'dan alıntıdır.)
edit: anlam kayması düzeltildi.
devamını gör...
13 mayıs 2021 normal sözlük bayramlaşması
tüm sıkıntıların geride burakıldığı, ailemizle, sevdiklerinize bol kucaşmalı bir bayram dilerim. mutlu bayramlar....
devamını gör...