ulan bugün de yaşandı mı şimdi diye sordurur.
devamını gör...

bir tespit.

belki de sorulup "evet dünyaya gelmek istiyorum." cevabı alındıktan sonra, bize sorulduğu kısım unutturulmuştur. harry potter'daki unutturma büyüsünde olduğu gibi...
devamını gör...

kağıt kalemi alıp gelin, reçeteyi yazıyorum.*

bu kadını anlamıyorsanız bilin ki sizde bir şey net olarak eksiktir, o da tutku.
bu kadın her şeyden önce tutkukudur. her hareketinin, tavrının itici kuvetti bu kaynaktan gelir. her şeyi de bu yüzden büyük bir coşkuyla yapar.
sevinci, üzüntüsü, mutluluğu, kavgası, hüznü, çoşkusu bu duyguyla çoğalır. böyle olduğunda da hem kendisi tüm bu duyguları çok yüksek perdeden yaşar hem de yaşatır.
kovalamacayı sever, ne avdır ne de avcı. çoğu zaman rolünü değiştirir. tek bir duyguya odaklanmaz, her birini deneyimlemek ister.
ve önce o olmak ister. kapıdan ilk giren, dikkati ilk çeken, bir sürüsü içinde takip edilen, yönlendiren..
ona sahip olduğunuzu zannettiğiniz anla kaybettiğiniz an arasında incecik bir çizgi vardır.. işte o çizgi üzerinde o koşarken en azından siz yürüyebilin ister.. sizinle hep oyun oynar ve bundan haz duyar.
onu kazanmak için kendiniz olmak dışında bir şey yapmamalısınız zira dikkatini çektiyseniz o sizi zaten alacaktır.*
kafasına koyduğu şeyi yapması onun için sadece biraz zaman alır.
derin bir paylaşım yakalayabilirseniz bütün odağı siz olursunuz ve beraber çok eğlenirsiniz. dikkati kolay dağılmaz ama dağıldığında emin olun elinden gelen her şeyi yapmıştır sizin için.
onu kaybetmemeniz içinse tek önerim özgürlüğüne dokunmamanız. yoksa bir anda yok olacaktır hayatınızdan, emin olun.
devamını gör...

bir erkek bir kızın gerdek çarşafını 7 ceddine gösterirken utanmıyor da , bir kadın kendi kanını paylaşınca mı fömönöst görmek istemeyöröööz??! katledilen kadınların kanına bu kadar duyarlı olmadınız be? ceren özdemir' in kalbine 12 santimlik bıçak girerken vicdanınız nerdeydi?
devamını gör...

ne zaman bardağıma su koysam geliyor, biraz içiyor, sonra patisini daldırıyor ve çekip gidiyor.
iç biraz bari vicdansız!
devamını gör...

ne zaman 2 katarlının kapıyı çalıp ev ahalisine "sizi satın aldık, artık kölemizsiniz" diyeceğini merak ettiren gelişme. bir biz kaldık çünkü...
devamını gör...

tweette kuytulcular denmiş, furkan vakfı üyeleri. anlaşıldı neden bu muameleye maruz kaldıkları. iktidara sallıyor çünkü hocaları alpaslan kuytul ve çevresi. zannetmiyorum ki iktidara yakın bir tarikata böyle bir muamele yapılsın. hülasa camide bile ayrımcılık. soran olursa akp dindar dersiniz.
devamını gör...

kendi adıma sadece türkiye bazında olmayan şeydir. insanlardan da dünyadan da ümidimi kestim ben. bencil zihinlerimiz tüm canlılara zehir ediyor dünyayı.
devamını gör...

kötü gibi görülse de iyi bir şeydir. sonuçta insanlar geçmişten bu yana sadece bedenen değil zihinsel ve fikirsel olarakta evrimleşmişlerdir. dolayısıyla her insan düşünce dünyasını sürekli evrimleştirmeli , fikirlerini değiştirmelidir. hep aynı fikirlerde takılıp kalan insanlar tutucu insanlardır. ve topluma zarar verirler , yeniliğe açık olamazlar. düşünsel dünyayı tecrübeler çok geliştirir lakin sağlam ve tutarlı geliştirmek kitap okumaktan geçer.
devamını gör...

sözde mağduru oldukları 15 temmuz' un bile araştırılmasını reddettiler. bu millet de hala inanıyor ya bunlara...
çiftlik bank yolsuzluğu, soma ve daha nicesinin araştırma önergesinin reddini istediler. sonra da parmaklarının olmadığına inanmamı bekliyorlar. ben koyun değilim.
akif'in dediği gibi;
"doğduğumdan beridir, aşığım istiklale; bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale! yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!"

akp'liler asım nesli yetiştiriyordunuz,* sahi ne oldu o iş?

sizin yetiştirdiğiniz nesli, paraya, lükse tamah eder şekilde, pudra şekerine bulanmış olarak gördüm de...
devamını gör...

vakti zamanında televizyonun icadıyla ilgili sanırım ya okan bayülgen'den ya da başka birinden bir kaç bir şey duymuş ve bu konu hakkında biraz araştırma yapmıştım.

öncelikle tanım olarak çokça kullanılan aptal kutusu tabiri üzerinden gitmekle işe başlayalım.
televizyonda gösterilenlerin insan zekasına adeta hakaret eden şeyler olduğu ya da insan üzerinde zekayı törpüleyici bir etkisi olduğu düşünüldüğünden olsa gerek böyle bir tanım yapılmış fakat her şeyden önce televizyonda gösterilen şeylerin insan üzerinde buyurucu, düşünmesini engelleyen (onun yerine düşünen) yani insanı edilgen kılan bir etkisi olduğundan dolayı böyle bir tanımının olması bana daha mantıklı geliyor.

bu aşamaya gelmesi adım adım olmuş. ilk olarak vakti zamanında amerika'da kapı kapı dolaşan pazarlamacıları düşünün, hani şu elektrik süpürgesi satanlardan. yaptıkları işe ve aldıkları ücretle televizyondaki reklamların yaptığı işi ve maliyetini kıyaslarsak aradaki fark daha belli olur.
pazarlamacılar kapı kapı dolaşır ve sadece bir ya da bir kaç ürünün tanıtımını yaparlar. oysa televizyonlarda reklam yoluyla çok daha fazla ürünün tanıtımı yapılır. vakit ve verim olarak avantajlıdır. ayrıca televizyonda satılabilir bir şey olduğundan reklamcılara kazanç sağlamasının yanında, pazarlamacılara gerek kalmamasına ve haliyle onlara verilecek ücretin cepte kalmasını sağlar.

biraz dağınık anlattım sanrım. onun için televizyonun ürün reklamı konusunda pazarlamacıların önüne geçmiş olma nedenlerini kısa kısa maddelerle tekrardan yazma gereği duyuyorum.

-daha kısa zamanda daha fazla ürün tanıtımı.
-daha az maliyet.
-ekstradan yeni bir ürünün satışı, yani televizyon.

haliyle sadece reklam yayını yapan bir televizyon sıkıcı olurdu. bunun içinde aralara insanların ilgisini televizyonun üzerinde tutabilmek için haber, dizi gibi yayınlar da yapıldı. normalde dizi ve haber gibi içeriklerin izlenmesi sonucunda şirketlerin bunu fırsat bilerek kendi ürünlerinin tanıtımını yapabilecekleri kısa reklamları aralara serpiştirdiğini düşünürüz, fakat işin aslı bunun tam tersi.

zaman içinde yayınlanan dizi ve benzeri içeriklerin de devletler tarafından bir reklam, daha doğrusu bir propaganda aracı olarak kullanılabileceğini keşfetmesi pek de zor bir şey değil.

sonuç olarak televizyon artık insanlara ürün, ideoloji, yaşam tarzı ve benzeri bir çok şey pazarlar oldu. pazarladıkları şeyler birbirini ama dolaylı ama doğrudan destekleyen şeyler tabii. bu kadar çok şeyin pazarlanır olması televizyonların insanlar üzerinde hipnotize edici pek çok taktikle dolu bir kutu haline getirdi. uzun lafın kısası aptal kutusu ya işte. daha fazla yazmak istemiyorum artık. gerisini siz getirin dostlar.

not: görselliğin olması insanı paralize ediyor yahu. ne bileyim, kanlı canlı biri yok elbette karşında ama konuşan biri var karşısında insanın ve o söylenenler sana karşı söylenmediğinden bir cevap vermiyorsun, haliyle pasifleşiyorsun.
devamını gör...

(bkz: inanma dayanacak)
devamını gör...

annelerin genç kızlarına verdiği nasihatların başında gelir “köle isaura olma. ben senelerce kaynanamdan, görümcemden, eltimden çok çektim. sen benim gibi kendini ezdirme” diye.
köle isaura - escrava isaura, bernardo guimaraes'in aynı adlı eserinden uyarlanan 1976-77 arasında yayınlanan brezilya tv dizisidir. dizi ayrıntıları

güzelliği, zekası, dürüstlüğü, iffeti ile dikkat çeken dizinin baş karakteri köle isaura çok büyük zorluklar ile karşılaşır.
birçok iyilikler yapmasına rağmen yaptığı iyiliklerin karşılığı kötülük olarak döner.
gene de pes etmez, iyilik yapmaya devam eder.
bugün genç kızları olan annelerin ilk göz ağrılarından birisidir bu pembe dizi.
eskiden dizinin ertesi günü kadınlar bir araya gelir “köle isaura’yı üzenlere lanet yağdırılır, bir yandan da ben de neler çektim” diye karşılıklı dertleşilirdi.
işyerlerinde çalışan bazı kadınlar da serzenişte bulunur: “ben köle isaura mıyım, niye zor işleri hep ben yapıyorum?”

büyükanneler ise diziyi seyrederken köle isaura’ya zulmeden resimdeki baron’u görünce hiç duyulmamış küfürler ederdi. *

müziğini de bırakayım.

devamını gör...

empati içerikli sorudur. genelde soran kişiyi pek tatmin etmeyen cevaplar verilir.
devamını gör...

tıbbın babası olarak anılan milattan önce yaşamış hekimdir.

hipokrat'ın babası heraklides de bir hekimdir ve hipokrat hekimliği babasından öğrenmiştir.

hipokrat'ın yaşamış olduğu dönemde hastalıkla tanrı'nın gazabına ve olağanüstü güçlere bağlanıyordu. hipokrat ise bu anlayışı reddetmiş, tüm hastalıkların bir açıklaması olması gerektiğine inanmıştır. çalışmalarını gözlemler üzerinden yapmış ve tıbbı bir bilim ve sanat haline getirmiştir.

hipokrat hayatının büyük bölümünü gezerek geçirmiştir. dolaştığı şehirlerde hastaları tedavi etmiş, tıp dersleri vermiştir. makedonya hükümdarı percidas'ı da hipokrat tedavi etmiştir. hatta ünü iran'a kadar yayılmış, pers hükümdarı serhas, ona zengin armağanlar vaat ederek ülkesine davet etmiştir. hipokrat bu daveti, ülkesinin düşmanı olduğu için kabul etmemiştir.

hipokrat trakya'da bulunduğu sıralarda o zamanlar deli olarak görülen ünlü filozof demokritos ile de tanışmıştır. onun bir deli değil aksine büyük bir düşünür olduğunu söylemiştir.

hipokrat'ın cos adası'nda kurmuş olduğu tıp okulu, onun tıbbın babası olarak anılmasındaki en büyük etkendir.

hipokrat’a göre tıbbın ilk kuralı “primum non nocere” (önce zarar verme!) ilkesidir.

hipokrat birçok hastalığı da ilk kez tanımlayan hekimdir aynı zamanda. zatürreyi ve çocuklardaki epilepsi hastalığını ilk olarak hipokrat tanımlamıştır. yine düşünce ve duyguların kalpten değil, beyinden kaynaklandığı fikrini ortaya atan ilk kişidir.

milattan önce 377 yılında vefat etmiş olan hipokrat'ın çalışmaları daha sonra kitap haline getirilerek 18.yüzyıla kadar tıpta klasik kitap olarak 20 asırdan uzun bir süre kullanılmıştır.
devamını gör...

yönetmenliğini ayla, müslüm gibi projerle birlikte can ulkay'ın üstlendiği, başrolleri ali atay ve erkan kolçak köstendil'in canlandırdığı, kaliteli oyuncu kadrosunun nasıl vasat iş çıkaracağını gösteren, sıkıcı ve yalan. tarihten alıntı film.
devamını gör...

akisi yenilerken kendimi gorunce afalladim, oglen saskinligi yasatan yoldasa selam olsun oyleyse.

kendini tanimlayamayan yazarimsi*
devamını gör...

yerde oldum, gökte oldum
sormayın halim, ah başım duman
gönül uslanmayı bilmez
düşlerim gerçek, gerçeğim yalan.
devamını gör...

vakıf olmak,
kafi, mihmandar,
gayri ihtiyari,
mütevellit.
çok daha fazlalar da aklıma ilk bunlar geldi. severim ben eski kelimeleri. şu an kullanılan kelimeler çok sığ. her hale karşılık gelmiyorlar.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
*

arnavutluk'un kuzey dağ köylerinde yaşayan kadın topluluğuna verilen isimdir. bu kadın topluluğunun burrnesha olarak anılmasının nedeni oldukça farklı bir sebepten. bu kadın topluluğu, bir erkeğin sahip olması gereken özgürlüklere sahip olmak için önce görünümlerinden sonra ise yaşam tarzlarından vazgeçmeleri ile dikkat çekiyor. erkek gibi giyinmeye başlayıp, saçlarını kısa kesiyorlar. isimlerini bile değiştiriyorlar. asla cinsel ilşkiye girmeme ve çocuk doğurmama üzerine yeminler ediyorlar. bu topluluk çevrelerince diğer insanlar tarafından yadırganmıyor aksine erkek gibi kabul ediliyor. yeminli bakireler olarak da biliniyorlar.
günümüzde sosyal koşullar artık daha eşit ve modern olduğu için bu tutumu benimseyen kadınlar pek kalmamış.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim