film önerileri
kaplumbağalar da uçar
devamını gör...
leylaklarını anlatıyorum
“leylak getiriyorsun bana güneşli bir gün
onu saçlarından topladığın belli
bir leylak bahçesisin karşımda
böyle kucağında kalsa daha iyi
bir vazoya bırakıp gidiyorsun
sen gidiyorsun leylaklar kalıyor mu sanki
önce renkleri gidiyor arkandan
nesi varsa gidiyor soyunarak
her vazoya baktıkça karşımdasın ne tuhaf
her kokladıkça dönüp dönüp geliyorsun
düşünceler gibi filizleniyorsun gün geçtikçe
yaprak yaprak gelişiyorsun
leylak leylak bakıyorsun gözlerimin içine
ölümsüz bir mevsim oluyorsun.”
rıfat ılgaz şiiri.
onu saçlarından topladığın belli
bir leylak bahçesisin karşımda
böyle kucağında kalsa daha iyi
bir vazoya bırakıp gidiyorsun
sen gidiyorsun leylaklar kalıyor mu sanki
önce renkleri gidiyor arkandan
nesi varsa gidiyor soyunarak
her vazoya baktıkça karşımdasın ne tuhaf
her kokladıkça dönüp dönüp geliyorsun
düşünceler gibi filizleniyorsun gün geçtikçe
yaprak yaprak gelişiyorsun
leylak leylak bakıyorsun gözlerimin içine
ölümsüz bir mevsim oluyorsun.”
rıfat ılgaz şiiri.
devamını gör...
10 yaşındaki çocuğa tecavüz etmeye çalışırken yakalanan kişi
böyle hastalıklı bir toplumda nefes almaya bile mecalim kalmadı şahsen. en büyük sorunumuz ekonomi, işsizlik falan değil. pedofili, tecavüz, kadın cinayetleri... ha türkiye ha cehennem.
devamını gör...
türkçesi varken
bu durum çevremizde çok yanlış anlaşılabiliyor. her dil başka kültürlerden etkilenebilir. bizim dilimizi baz alırsak, türkçe; arapça, farsça ve moğolca dillerinden etkilenmiştir. bunun çeşitli sebepleri var. din, kültür, coğrafya, ticaret vs. yani diller doğar, büyür ve gelişirler. tabii ki bunu yaparken özünü kaybetmemesi önemlidir. kastedilen budur. mümkünse tabi öz türkçe kelimeler tercih edilmelidir. yani kimse hadi göktürkçe konuşalım demiyor. dediğim gibi eğer mümkünse elbette öz türkçe tercih edilmeli eğer mevcut degilse zaten dilimize yerleşmiş ifadelerin kullanılmasında bir sorun olmaması gerekir. “türkçesi varken” uyarısı yapıldığında ee senin kullandığın kelimenin kökeni arapça demenin o yüzden anlamı yoktur. öyle olsa cevabı “ha öyle mi? o zaman likelamak, flash disk, destinasyon, informasyon kullanalım, hatta komple ingilizceye geçelim çünkü arapça, farsça kökenli kelimeler kullanıyoruz” şeklinde olmalıdır. buna da he olsun nolacak diyenler olabilir. bir milleti, millet yapan dilidir, kültürüdür. bugün çok gelişmiş addettiğimiz ingiltere ve abd’de gençler büyük bir yozlaşma içindedir. aile kavramı yok olmakta, uyusturucu batağına saplanmakta ve devlet bunu değiştirme mücadelesi vermektedir. o yüzden dil de kültür de bizi biz yapan değerlerdir. bu konuya dair oktay sinanoğlu’nun bye bye türkçe kitabını sizlere öneriyorum.
devamını gör...
didem madak
bir yığın insan tanıdım. ama hep yalnızdım.*
devamını gör...
sen kimsin
bu hayatta kaybedecek hiçbir şeyi olmayan, zavallı biriyim işte.
ama gönlüm çok geniş. herkesin gönlüne dokunmaya çalışıyorum.
her ne kadar anlaşılmasa da, istenmese de...
ama gönlüm çok geniş. herkesin gönlüne dokunmaya çalışıyorum.
her ne kadar anlaşılmasa da, istenmese de...
devamını gör...
sokak ortasında öpüşen sevgililer
savaşma seviş mottosuyla..
görünce ben mutlu oluyorum..
görünce ben mutlu oluyorum..
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
elimde, kalemimle beraber en bakir yerler aramaya koyulmuştuk. zordu öyle topraklara rastlamak. olsun biz yola çıkmıştık bir kere. günler geçti, dolaştık dere tepe. derken bulduk bir yer. verimli topraklar olduğu her halinden belliydi. işlenmemişti. en azından, yakın zamanlarda. üzerinde ayak izleri de yoktu. en azından yakın zamanlarda kimse dolaşmamıştı üzerinde. ya izini belli etmeden sinsice yürüyenlerin, bırakamadıkları izler ne olacak dedi kalemim. bunu bilemezdik diye geçiştirdim. göremediğimiz yerde sezgilerimize güvenmekten başka ne yapabilirdik ki. güzel şeyler hissetmiyor muyuz bu yerle ilgili diye sordum. evet hissediyoruz dedi. o zaman vakit geçirmeden kazmaya başlayalım dedim. geldi elime haydi, beni kullan dedi. kalemimle kazarken toprağı, bir an bile olsun aklımdan çıkmıyordun. günlerce eştim toprağı.
yavaş yavaş saf, temiz ve kıpkırmızı harfler çıkmaya başlamıştı toprağın altından. kalemim, toplasana ne duruyorsun, doldur güzelim harfleri ceplerine dedi. topraklar verimliydi de, ondan mı bu kadar çoktu harfler, yoksa sevdan mı fazlaydı bende, yoksa bereketli olan ceplerim miydi bilinmez?
topladım hepsini. kalemimle beraber, tertemiz bir yere dizdik harfleri.
bu harflerden, sana olan, tertemiz sevgimi anlatır bir şeyler yazmaktı niyetim.
önce seni seviyorum yazdım. baktım ki elimde bir sürü harf var. nasıl sevdiğimi de anlatmak istedim.
ben senin, sadece güzelliğini, ruhunu, derin bir kadın oluşunu, iyi yürekli ve merhametli oluşunu sevmedim ki. bu taraflarını herkes severdi. her insan gibi seninde zaafların ya da sevmediğin tarafların vardı elbet. benim sana olan sevgim topyekün bir sevgidir. ve sadece arzularımı kapsamadığı için kolay kolay bitecek bir sevgi değildir. benim sana olan sevgim, yazı sevdiğim kadar kara kışı da sevmem gibidir; kar yağarken duyduğum hayranlığı, hani o kar erirde vıcık vıcık olur ya ortalık, böyle üstün başın batar ya zor yürürsün, işte bu hale de taşımam gibidir; haftanın tüm günlerini sevdiğim gibi pazartesi gününü de sendromsuz atlatmam gibidir.
yavaş yavaş saf, temiz ve kıpkırmızı harfler çıkmaya başlamıştı toprağın altından. kalemim, toplasana ne duruyorsun, doldur güzelim harfleri ceplerine dedi. topraklar verimliydi de, ondan mı bu kadar çoktu harfler, yoksa sevdan mı fazlaydı bende, yoksa bereketli olan ceplerim miydi bilinmez?
topladım hepsini. kalemimle beraber, tertemiz bir yere dizdik harfleri.
bu harflerden, sana olan, tertemiz sevgimi anlatır bir şeyler yazmaktı niyetim.
önce seni seviyorum yazdım. baktım ki elimde bir sürü harf var. nasıl sevdiğimi de anlatmak istedim.
ben senin, sadece güzelliğini, ruhunu, derin bir kadın oluşunu, iyi yürekli ve merhametli oluşunu sevmedim ki. bu taraflarını herkes severdi. her insan gibi seninde zaafların ya da sevmediğin tarafların vardı elbet. benim sana olan sevgim topyekün bir sevgidir. ve sadece arzularımı kapsamadığı için kolay kolay bitecek bir sevgi değildir. benim sana olan sevgim, yazı sevdiğim kadar kara kışı da sevmem gibidir; kar yağarken duyduğum hayranlığı, hani o kar erirde vıcık vıcık olur ya ortalık, böyle üstün başın batar ya zor yürürsün, işte bu hale de taşımam gibidir; haftanın tüm günlerini sevdiğim gibi pazartesi gününü de sendromsuz atlatmam gibidir.
devamını gör...
siddal
hakkında ne yazsam az, kendisi sözlüğe ne yazsa o da az yazarı.
saygılar, selamlar.
daim olsun.
hof, olmuyor!
ciddi ciddi nickaltı yazayım dedim ama ı ıh, bana yakışmıyor.*
keşke bundan 5-10 tane daha olsa da hepsi birden yazsa yazarı.
oh be, normale döndüm!
saygılar, selamlar.
daim olsun.
hof, olmuyor!
ciddi ciddi nickaltı yazayım dedim ama ı ıh, bana yakışmıyor.*
keşke bundan 5-10 tane daha olsa da hepsi birden yazsa yazarı.
oh be, normale döndüm!
devamını gör...
nickaltıma yazdığını siler misin lütfen sevgilim kızıyor
geçen gün telegramdan aldığım ilginç mesaj. bir süre evvel bir hanım kızımız için nickaltı girmiştim, meğer manitusu da burdaymış. kızmış çok. araları bozulmuş. rica etti benden. sildim tabi. delağanlıyız sonuçta. kimsenin manitusunda gözümüz yok.
devamını gör...
kimliksiz hikayeler
d)
vakti zamanında henüz çok erken bir o kadar da geçken karmaşık bir patikada yönünü bulmaya çalışan bir kadının hikayesiydi bu.
realist bir yazar tarafından yazıldığından olsa gerek tüm karakterler oldukça gerçekçiydi. her biri iyi ve kötü yönler ile harmanlanmıştı. heybelerinde bir sürü güzel, bir o kadar da acıyı biriktirmişlerdi.
ana karakter ya bu, kadınla başlıyordu hikaye. daha küçük bir kızken başlamıştı dünyanın karmaşasını içinde hissetmeye. küçük dünyasını büyütmek, hayat ne sunuyorsa hepsini içmeye adamaktı en büyük hayali. yapıyordu da. ama savruluyordu sürekli. hayatına birçok insanı dahil etmesi de bundandı. her birini bir başka karakter yapıyordu. kimini çok seviyor en iyi dostu oluyor, birilerine aşık oluyor, küçük kalbinde kocaman yaralar açmasına izin veriyordu. büyüyordu. ama fark ediyordu ki büyüdükçe hayalleri de yavaş yavaş yok oluyordu. gündelik hayatın içinde gündüzlerini şen kahkalar, gecelerini ise hüzünle yaşıyordu. ama yaşayıp gidiyordu. eksik kalıyordu bir şeyler.
sonra bir gün onunla tanıştı. şaşırdı. ne çok tanıdıktı öyle. sesinde huzuru bulmuştu sanki. aklı karışıyordu. birinin böyle güzel olmasına anlam veremiyordu. üstelik ürkek, kırgın, savunmasız bir yanı da vardı aynı kendisi gibi. bir yanı hala çocuk kahkahaları atıyordu. büyüyememiş, büyümeyi reddetmiş bir yetişkinlik aynı zamanda da yüz yıllık yaşanmışlıkla bir olgunluk vardı üzerinde. şımarık kahkahalarının büyüsüne her gün daha çok kaptırıyordu kendini. ilk zamanlar dostluğunun tadını çıkardı doyasıya. sonra zamanla daha çok, daha çok, daha da çok 'o' olsun istiyordu. kelimelerine yansıyor, yüzünde bir gülümseme oluyor, iliklerine dek istiyordu. her geçen gün daha da çok hayatında oluyor, hayat daha çok o oluyordu.
vakti zamanında henüz çok erken bir o kadar da geçken karmaşık bir patikada yönünü bulmaya çalışan bir kadının hikayesiydi bu.
realist bir yazar tarafından yazıldığından olsa gerek tüm karakterler oldukça gerçekçiydi. her biri iyi ve kötü yönler ile harmanlanmıştı. heybelerinde bir sürü güzel, bir o kadar da acıyı biriktirmişlerdi.
ana karakter ya bu, kadınla başlıyordu hikaye. daha küçük bir kızken başlamıştı dünyanın karmaşasını içinde hissetmeye. küçük dünyasını büyütmek, hayat ne sunuyorsa hepsini içmeye adamaktı en büyük hayali. yapıyordu da. ama savruluyordu sürekli. hayatına birçok insanı dahil etmesi de bundandı. her birini bir başka karakter yapıyordu. kimini çok seviyor en iyi dostu oluyor, birilerine aşık oluyor, küçük kalbinde kocaman yaralar açmasına izin veriyordu. büyüyordu. ama fark ediyordu ki büyüdükçe hayalleri de yavaş yavaş yok oluyordu. gündelik hayatın içinde gündüzlerini şen kahkalar, gecelerini ise hüzünle yaşıyordu. ama yaşayıp gidiyordu. eksik kalıyordu bir şeyler.
sonra bir gün onunla tanıştı. şaşırdı. ne çok tanıdıktı öyle. sesinde huzuru bulmuştu sanki. aklı karışıyordu. birinin böyle güzel olmasına anlam veremiyordu. üstelik ürkek, kırgın, savunmasız bir yanı da vardı aynı kendisi gibi. bir yanı hala çocuk kahkahaları atıyordu. büyüyememiş, büyümeyi reddetmiş bir yetişkinlik aynı zamanda da yüz yıllık yaşanmışlıkla bir olgunluk vardı üzerinde. şımarık kahkahalarının büyüsüne her gün daha çok kaptırıyordu kendini. ilk zamanlar dostluğunun tadını çıkardı doyasıya. sonra zamanla daha çok, daha çok, daha da çok 'o' olsun istiyordu. kelimelerine yansıyor, yüzünde bir gülümseme oluyor, iliklerine dek istiyordu. her geçen gün daha da çok hayatında oluyor, hayat daha çok o oluyordu.
devamını gör...
bir çift yürek
marlo morgan tarafından yazılan bu kitapta amerikalı 50 yaşlarındaki doktor bir kadının avustralya kıtasındaki aborjinlerle olan macerasını anlatıyor. doktor yerli halk ile aborjinler arasındaki ayrımı farkediyor ve aborjinleri şehir hayatına entegre etmek isterken bir şekilde onların hayatına dahil oluyor. onlarla 3 ay zaman geçiriyor ve kitapta bu serüven anlatılıyor. çok akıcı ve güzel bir kitap.
devamını gör...
16 yıl eğitim verilen kişinin sonunda olduğu şey
artık eskiye göre çok daha fazla insanın okuma şansı bulduğu bi gerçek.üniversite dahil okuyoruz,eğitim görüyoruz ama belirli bi şansa sahip olan her birey yapabiliyo bunu iyi ya da kötü bi üniversitede.bence artık asıl önemli olan herkes gibi eğitim görürken bizim herkesten sıyrılmamızı sağlayacak şeyler katabilmek kendimize.
devamını gör...
geceye bir şarkı bırak
pentagram - sonsuz
devamını gör...
yeraltından notlar
tekrar tekrar okunabilecek güzel bir kitap. şöyle bir alıntıyla destekleyeyim =>
ne ben kimseye benziyordum ne de herhangi biri bana. " tek başımayım, ama onlar hep birlik."
ne ben kimseye benziyordum ne de herhangi biri bana. " tek başımayım, ama onlar hep birlik."
devamını gör...
mina
hac ibadetini gerçekleştirirken şeytan taşlamanın yapıldığı yerdir.
devamını gör...
sinsi eski arkadaşı özlemek
yalnız kalmak bile size iyi gelmeyen bir insanı tekrar hayatınıza almaktan çok daha iyidir. yapılmaz diyorum.
devamını gör...
acheronta movebo
vergilius'un aeneis'inden cehennemi karıştıracağım anlamına gelen latince bir alıntı. tam hali: " flectere si nequeo superos, acheronta movebo." yüksekteki tanrılara diz çöktüremezsem, akheron'u atlayıp geçeceğim veya eğer cennete gidemezsem, cehennemi karıştıracağım olarak çevrilebilir.
devamını gör...