otomatik mesaj muamelesi gormemek icin kirk takla attigi bilinmesi gerekendir.

her gelene kapimizin ardina kadar acik oldugunu tekrar belirtiyor, keyifli sozlukler diliyorum efenim*.
devamını gör...

öz disiplin problemi olan biri olarak, akademik hedefimi bu sorumsuzlukla başaramayacağımı fark ettim. ajanda yöntemine başvurdum, benim için olaylar oyunlaşmaya başladı. tik atmak hiç bu kadar zevkli olmamıştı. bu sayede o gün yapmam gereken işleri yazıyor ve bunları bitirene kadar çabalıyorum, çünkü biliyorum ki bugün bitiremediğim şey yarın yükümü arttıracak. bu sayede, çok düzene girdi hayatım. çağ atladım resmen, ilacım ajanda tutmak ve bunu aksatmadan uygulamakmış meğer. aynı problemden muzdarip arkadaşlara denemelerini öneririm.
devamını gör...

devamını gör...

kaç yaşına gelirsem geleyim, kar yağması beklenen gecenin sabahında uyanır uyanmaz pencereden yağmış mı acaba diye bakacağım..
devamını gör...

öyle bir kitap yok. gidip geri gelmeyenler var ama.

isteyemiyorsun da. yemedik ya kitabını diyip çıkıyor adam.. belki bir bağ var aramızda nerden biliyorsun ?
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

dışarıda yürürken yere lap diye tüküren insan.
bazen yaşlı amcalar yapıyor onları kapsamıyor bu tanımım.
çünkü azıcık ömürleri kalmış yaşasınlar kürekle vurursak aceleye gelir.
devamını gör...

insan vücudunda bulunan en uzun sinir.
beyinden başlar, bağırsaklara kadar uzanır.
devamını gör...

anadolu feneri/beykoz
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

özellikle son dönemlerde kimse eylemleriyle bir başkasını rahatsız edip etmediğini iplemediğinden artık duyduğumda, karşımdaki insana olan saygımın artmasını sağlayan cümledir.
devamını gör...

somali'nin başkenti.
devamını gör...

kişinin ne kadar çalışırsa çalışsın, çabalarsa çabalasın ulaşabileceği belli bir noktayı geçemeyeceğini anlatan atasözü.
devamını gör...

her şey olabilir büyütülmemesi gereken durumdur. "olursa bir hayır, olmazsa bin hayır ara. "
devamını gör...

etmeyin, kankacı olursunuz bak sonra.
devamını gör...

yetiş ve imdat'tır.
devamını gör...

heyo, n'aber millet?

çok güzel gitmiştim di mi? üff çok şahane, pek de bi afili (tek l ile, bey olana söyleyiverin). şimdi de pek güzel tükürdüğümü yalıyorum. sonuçta benim tükürüğüm değil mi? kime ne?

yok, şaka bir yana, cidden dönüyorum, işte dünyadan uzaktı, kendimden taşan gündemlere dair mevzulardı bir iki yazdım zaten son dönemde ama son birkaç gündür evdeyim rahatsızlığımdan mütevellit, düşündüm de biraz, baktım falan sözlüğe, dedim ki mevcut kırgınlığın ne alemde senemko? e iyi. barıştım kendimle. barışırım hep zaten bir şekilde, bencil bir g.t olduğumu beni yakından tanıyanlarınız biliyorsunuz zaten.

şimdi mevzu şu; ben burayı çok seviyorum hacı abiler. birçoğunuzdan çok olduğuna eminim hatta. iddialıyım yani bu konuda. burada çok sevdiğim insanlar olmasından bağımsız, ki kendileriyle birlikteliğim sözlükten de azade artık ama ben adı ne olursa olsun ben bu sözlüğü seviyorum allah affetsin. düşündüm bunu, neden? milattan önceden beri ekşi sözlükte yazarım. asla vazgeçmeyeceğim, tüm leşliğine rağmen hayatımdan çıkarmayacağım bir bookmarkı var ekşinin hayatımda doğruya doğru ama benim hayatımda burası çok lazım bir zamanda çok, çok, baya büyük ve önemli bir yer kapladı ve kapladığı yerde de çok fazla yerime dokundu yalan yok. 33 yıllık hayatımın en zor, en karanlık zamanında (kesinlikle abartmıyorum) buradaki etkileşim, birliktelik ve öyle ya da böyle yaratılan ve korunmaya çalışılan ruh beni öyle güçlü bir şekilde kapsadı ki bunu nasıl kelimelere dökebilirim bu kadar kötü bir anlatıcıyken çok da emin değilim. çok depresif zamanlarımda ilacım, çok öfkeli zamanlarımda sakinleştiricim, çok canımın sıkıldığı, sıkıştığı dönemlerimde radyo ile odağımı değiştiricim, buradaki güzel arkadaşlarımın ve hayatımdaki en önemli adamlardan birinin varlığı ile çok çaresiz hissettiğim zamanlarımda merhemim oldu bu sözlük benim. daha ne diyeyim.

bakın bazen, gerçek hayatınızdan soyutlamak istersiniz kendinizi. yaşadınız mı hiç böyle zamanlar bilmiyorum, umarım yaşamazsınız ancak bana oluyor bu bazen. kendi sosyalliğimden, gerçeğimden, kendimden uzaklaşmak, dışardan izlemek istiyorum kendimi. sürmenaj olduğumda mesela ya da dümdüz yok saymak istediğimde bazı gerçekleri. ekşi'ye 20'lerimin başında yapmıştım bunu. tabi oradaki ortamın da bir getirisi (götürüsü?) olarak bu bir kara köpek sendromuna dönüşmüştü dolayısıyla bende bunun tezahürü hayatımda yine lazım bir yerde konumlandığım bir platform olmak ama çok da iyi anımsamadığım hatıralar oldu. ama burası öyle değil. burada en sinirlendiğim, en kırıldığım, en anlamlandıramadığım zamanlarda bile bir şekilde bir yol bulabildim. bunu ben becermedim, bu sözlüğü kuran, yaşatan insanlar ve siz sağladınız. iyisiyle kötüsüyle. doğrusuyla yanlışıyla. dolayısıyla sağolun! hepiniz.

demem o ki, hal böyle olunca benim gibi sevmede inatçı bir insandan pek de güzel ve hiç de erinmeden bir geri dönüş gelmesi şaşırtıcı değil. ben kendimi normal karşılıyorum. siz de ne yapacağınızı iyi bilirsiniz, eminim.
devamını gör...

bir zygmunt bauman kitabıdır. polonyalı sosyolog ve filozof bauman bu eserinde bireyin kendi öz gücüne dayanarak yaşamaya çalışmasını yaşam sanatı olarak değerlendirir.

değişen ve değişmeye mecbur olan toplumlarda yaşamak zorunda olan bireyin mutlu olma arayışını notlarla ve gözlemleriyle anlatır. mutlu olmak nedir ? mutsuzluk nedir ? gibi konuları örnekleriyle açıklar. mutluluk nasıl bir kavramdır enfes şekilde anlatılmış. özellikle modern toplumlarda insanın mutlu olma arayışı dramatik bir şekilde gözler önüne serilmiş.
mutlu olmak için seçimler yapıyoruz ve tek isteğimiz mutlu olmak. bu mutluluğu derinden incelemesi bir birey olarak beni garip hissettirdi. aydınlandım. bol bol şaşırdım okurken. yaşam sanatı kendi seçimlerimizle sanat yapmayı anlatıyor. her birey kendi yaşamının sanatçısı oluyor. olmaya çalışıyor.

yazar sadece mutluluk üzerinde durmuyor. yaşam, başarı gibi konular üzerinde gözlemlerini aktarıyor. bauman bilindiği gibi çok büyük bir düşünürdü. felsefe ile beraber ortaya kısa ve doyurucu bir kitap çıkarmış.

kitabın ilk yayınlanma tarihi 2008 yılıdır. ben versus yayınlarından olan basımını okudum. ayrıca ayrıntı yayınlarından çıkan baskısı da bulunuyor. kitapla tanışmam sosyoloji derslerinden hocamın tavsiyesi üzerine olmuştu. okurken sürekli bir düşündürten bir eserle karşılaştım. kitabı bitirdiğimde iyi ki bu kitabı okumuşum dedim. ayrıca bir kere okumanın yetmeyeceğini düşündüm. her sayfası nefis bilgilendirici analizlerle ve gözlemlerle doluydu. ileride tekrar okumayı düşünüyorum.
okurken tüketim toplumunun insanın mutlu olmasında ne kadar önemli bir etken olduğunu öğrendim. mutluluk ve mutsuzluk dediğimiz olay tüketim toplumuyla beraber çok akışkan bir hale geliyor.
kitapta çok hoşuma giden ve canımı yakan bir örnekten bahsedeceğim.
bir hanımefendi bir şort alıyor ve eve geliyor. eve gelince şorttan nefret ediyor. keşke almasaydım bu şortu berbat diyor. sonra dergi karıştırırken aldığı şortu derginin kapağında görüyor ve şorta aşık oluyor. şortu üzerinden uzun süre çıkarmıyor.
bu örnek benim çok hoşuma gitti. hepimiz böyleyiz. o derginin diğer sayısında o şort olmayacak ve mutluluğumuz bizi terk edecek.
yeni bir derginin yeni bir sayısında başka bir kıyafet göreceğiz ve ona ulaşıp mutlu olmayı isteyeceğiz.

bence kitaplar veya eserler bir soru üzerine yaratılır. bauman bu kitabı yazmadan önce belli başlı sorular sormuş. mutluluk arayıp bulunacak bir şey midir ? mutlu olmak bizi ziyaret eden bir şans mıdır ? bu soruların cevabını aslında kitapta vermeye çalışmış.
mutluluk kendi içimizde bulmamız gereken bir durumdur. bunu bulup yaşadığımız sürece kendi yaşamımızın sanatçısı olacağız.

not: kitabın pdf hali internette mevcut. okumak isteyenlere atabilirim. konu pdf kitap olduğu için fikirlerinizi şuraya yazarsanız memnun olurum. (bkz: pdf kitap okumak emek hırsızlığı mıdır sorunsalı)


mutluluk bir “hal” olarak tanımlanabilirse, bu durum isteklerin henüz tatmin edilmemesinden kaynaklanan heyecan olarak tarif edilebilir ancak.
devamını gör...

sinema tarihinde sayısız kere gördüğümüz zamanda yolculuk, kişinin geçmiş ya da gelecekteki kendisiyle karşılaşması gibi konuları bu sefer farklı bir yorumla işleyen cristopher nolan filmi.

--! spoiler !--
bütün eski filmlerde geçmişe gidildiğinde ya da gidilmekte olunduğunda dahi zaman doğrusal yani a-b düzleminde akardı. nolan demiş ki ulan ben b'den a'ya gidiyorsam zamanı mantıken ters algılamam gerekmez mi? işte filmin ana olayı da buradan geliyor. her şey o kadar tersine işliyor ki oksijeni bile soluyamıyorsunuz. nolan bunu bile düşünerek mantık hatası arayacak olanları baştan nakavt etmiş.

geçmişe ışınlanma diye bir şey yok. zaman doğrusal ve sabit bir hızla akmaya devam ediyor. mesela 3 gün geriye gitmek isteseler yine 3 gün geçiriyorlar ama tersine. mesela gemi sahnesi. fakat kahramanlarımız zamanda geri giderken mantık gereği her hareketi ters algılıyor. filmdeki zaman kırılmalarını anlatan şu grafiği incelerseniz taşlar biraz daha yerine oturabilir.
--! spoiler !--

bu zekice fikrinden dolayı nolan'ı kutluyorum. (çok ihtiyacı varmış gibi ehe) nolan'ın her filminde olduğu gibi bu film üzerinde çok konuşulabilir ama uzatmamak gerekirse güzel film. bir memento değil elbette. insanlar çokça kötülemiş ama genelde filmi anlamadıklarından. spoylırda verdiğim grafik ve bilgiler eşliğinde bir kere daha izlenirse keyif alınır diye düşünüyorum.
devamını gör...

anaokulunda öğretmenime çizdiğim resmi, ertesi gün çöpte görmüştüm.
devamını gör...

hem güzel, hem neşeli, hem yetenekli kadın. ideal kadın
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim