salvator mundi
dünyanın en pahalı tablosudur. bir leonardo da vinci eseridir. bizzat kendisi tarafından yapıldığı söylenmektedir. 1958'de 60 dolara satılan bu eser, şimdilerde ise suudi arabistan'ın kültür bakanı badr bin abdullah bin muhammed bin farhan al saud* tarafından 450 milyon dolardan tekrar satışa çıkarılmış.*
resimden anladığımı pek söyleyemem ama bu eserin gerçekten farklı bir havası var bence. mona lisa'dan daha güzel.* resim ile ilgilenen sevgili yazarların bu eser hakkındaki görüşlerini merak ediyorum. küre detayı çok hoş yahu.
daha detaylı bilgi için
resimden anladığımı pek söyleyemem ama bu eserin gerçekten farklı bir havası var bence. mona lisa'dan daha güzel.* resim ile ilgilenen sevgili yazarların bu eser hakkındaki görüşlerini merak ediyorum. küre detayı çok hoş yahu.
daha detaylı bilgi için
devamını gör...
akp öncesi türkiye
başbakanın yakasından tutup hesap soruluyordu yahut yazar kasa atılıp protesto ediliyordu.
şimdi mi ?
-yooo dostum , o yazar kasayı adama silivride monte ederler , fabrika çıkışı öyleymiş dersin. o denli güzel işçilik yaparlar , aklın gider.
-bereket artık yazar kasalar küçük.
şimdi mi ?
-yooo dostum , o yazar kasayı adama silivride monte ederler , fabrika çıkışı öyleymiş dersin. o denli güzel işçilik yaparlar , aklın gider.
-bereket artık yazar kasalar küçük.
devamını gör...
neil peart
devamını gör...
arjiri

bir insanın ten rengi ne olabilir?
siyah, beyaz, bazen hafif kırmızı veya sarımtırak. peki daha önce hiç mor ya da mavi renkli bir insan gördünüz mü?
hayır dediğinizi duyar gibiyim.
işte karşınızda arjiri hastaları. bu hastalar vücutlarında yoğun gümüş birikmesi sonucu mor ten rengine sahip oluyorlar. ve bu hastalık doğuştan gelen biyolojik bir bozukluk sonucu değil de yoğun gümüş kullanım sonucu ortaya çıkıyor. lazer teknolojisi ile bir nebze olsun azaltılırsa da tamamen giderilmesi mümkün değil.
gümüş, insan vücudundan kolaylıkla atılabilen bir element değildir ve sürekli olarak vücutta depolanır. gümüşe, gümüş tozuna ve hatta gümüş içerikli diğer kimyasal bileşiklere uzun süreli maruz kalmak, vücudunuzdaki gümüş miktarını hızla arttıracaktır. öncelikle fark edilmeden vücudun farklı bölgelerinde; deri altında, organlarda biriken bu gümüş, ışığa maruz kaldığında karararak renk değiştirir. bunun sonucunda gümüşe fazla maruz kalmış kişi, mor veya mavi bir renk almaya başlar. neyse ki, vücudumuz için yüksek toksisite oranına sahip bir metal değildir gümüş; bu yüzden bu şekilde renk değişimine sebep olacak miktardaki gümüş birikimi bile, başka bir hastalık durumunu genellikle ortaya çıkarmamaktadır. bu da arjiri'yi sadece “kozmetik bir problem” haline getirmektedir.

bu hastalıktan nasıl korunabiliriz:
başta evde gereğinden fazla gümüş kullanmamak geliyor tabii ki.
kullandığımız ürünlerin dayanıklı ve bakımlı olmasına, böylece havaya gümüş tozu yaymamasına, dikkat etmeliyiz.
kullandığımız gümüş takıları gece yatmadan önce çıkarabilir veya gün içerisinde belli saatlerde bu takılardan uzak kalabiliriz.
ve en önemlisi de kolloidal gümüş gibi bilimsel olarak işlevsiz alternatif tıp yöntemlerinden uzak durmalıyız.
mavi bir şirin olmamanız dileğiyle, kendinize iyi bakın. hoşçakalın
devamını gör...
heinrich heine
heine ile yollarımız bonn üniversitesindeyken kesişmişti. çok ateşli zamanlardı. kargaşa tavan yapmıştı. zeki, nazik ve duyarlı bir adamdı. tüm o siyasi kargaşanın içerisinde aşk acısı çekmeyi ihmal etmiyordu. monarşik psikopatların gözü üzerimizdeydi. hani özgürlük türküleri falan çığırıyoruz biz o dönemlerde ama tüm bunlara rağmen iki kadeh yuvarladığında ''ah amalie güzel amelie'' demeyi hiç ihmal etmedi. tabi bu iç dökümlerinde içkinin etkisinin olduğu yadsınamaz bir gerçek. doğrusunu söylemek gerekirse benim kadar iyi içemiyordu. genellikle üçüncü kadehten sonra biraz sapıtma eğilimleri gösteriyordu. lakin o kadar kusur kadı kızında da olur.
aslında bu adamın hukuk fakültesine kaydolması tamamen yeni gelişmekte olan kapitalist sisteme ayak uyduramaması ile alakalı. amcasının bankasında tabiri caizse resmen balon gibi şişmiş şişmiş patlamış! basmış gelmiş bizim fakülteye. tabi ben şimdi adamın özelini çok fazla ifşa etmeyeceğim. gençken bir arada vakit geçirmiş ve birlikte mücadele etmiş olmamız, bu muazzam beyne dair her şeyi anlatacağım anlamını taşımaz. zaten sonrasında yollarımız ayrıldı bastı gitti göttingen üniversitesine. tabi bağı hiç koparmadık arada mektuplaşıyorduk falan. netice de birlikte mahpusluğumuz bile oldu. mahpusluk unutulmaz. o da çok uzun sürmemişti ama havasını atmak bir başka oluyor, dostluk bağları da farklı gelişiyor. kendisinin kariyerini uzaktan takip eder hale gelmiştik. biz hergeleliğe devam ederken o adam oldu zannediyorduk. zira yazıyor çiziyor üretiyordu. iki tane trajedi yazmış, milleti kendine hayran bırakmıştı. sonra bir haber geldi. bizim kafadan kontak, amelie'nin nişanlandığını öğrenip kayışı koparmış, adamın birini düelloya davet etmiş. eminim ki, yine üç kadehten fazla içmiştir. yoksa böyle şeyler yapmazdı. okuldan altı ay uzaklaştırma vermişler buna. atladı yanıma geldi, bir kaç gün birlikte takıldık. peşi sıra amcası geldi. tabiri caizse baskın verdi bize. aldı götürdü adamı. koca adamı kolundan tuttuğu gibi sürükleye sürükleye götürdü, tek laf edemedik iyi mi? sonra bende kafamda kurdum kurdum söylendim herifin arkasından. diyemedik ya la! repliği eşliğinde kadehleri yuvarlamaya devam ettim. o olaydan sonra bunu berlin üniversitesine kaydettirmiş amcası. böyle bir adamın bir türlü dikiş tutturamıyor olmasına akıl sır erdiremiyordum. hani bizde toplu iğne bile yok. dikiş atmaya kalksak bırak tutturmayı, tutanı da bozarız. ama bu adam öyle biri değildi ki... neyse çok fazla hayıflanıyordum o dönemler kendisi için. sanki babamın oğlu. ama ben duyarlı adamım ne yapayım işte engel olamıyorum kendime.
gitmiş orada hegel ile tanışmış. şaka değil yani. bildiğimiz hegel. hani başlığını falan açıyor ve üzerine yazıyorsunuz ya burada. hah işte o ünlü olanı. bir şiir kitabı yazmış dillere destan. adı ''gedichte''... aslına bakarsanız ben pek beğenmedim. zira adamın potansiyelini biliyorum. daha iyilerini yazabilir diye düşündüm. ya da kendimi kandırıyordum, basit dost kıskançlığı krizine girmiştim. yediğim, içtiğim ayrı gitmeyen adam, taş gibi şiir kitabı çıkarmıştı. bu sefer kirişi kırdı diyordum ki, yine rahat durmamış yahudilerle falan takılmaya başlamış. derneklerine üye olmuş. yahu diyorum içimden bu adamın böyle şeylerle pek ilgisi yoktur. ne yapmak, nereye varmak istemektedir? yaptıklarını toplasam 40 eder mi? falan fişman diye düşünürken, dernekten de ayrılmış bizimki. adam maymun iştahlı yemin ederim. o ara bana bir mektubu geldi. yeni bir kitaba başladım bu sefer roman yazıyorum dedi. ulan şiir yaz sen! senin romanla ne işin olur dedim. yok dedi üzerine çok çalıştım. derin analizler yaptım. muazzam olacak. ne oldu dersiniz? adını bile koyduğu kitabı bitiremedi. ''bacherach hahamı'' böylece yalan oldu. yani maymun iştahlı derken bir şey biliyoruz da söylüyoruz. siz bana bu konuda itimat edin.
sonra bu maymun iştahlılığı o bunaldığı, gerim gerim gerildiği evine dönmesine sebep oldu. berlin de kesmedi bizim heine'ı die heimkher'ı * orada yazmaya başlamış. bir kaç örnek göndermişti bana ama ben kitabı bitireceğinden emin değildim. utandırdı kerata beni. sonra yine duramadı yerinde. bak tosbağa dedi ben akademiye gideceğim ama bu yahudilik işi sıkıntı. protestan ol o zaman oğlum dedim, adamlar nasıl olsa her yeri tutmuş. böylece sıkılmazsan istediğin noktaya gelirsin dedim. önerimi dinledi ve protestan oldu iyi mi? oysa vallahi de billahi de tillahi de şaka yapmıştım.
sonra uzun süre görüşmedik. o ara julius campe ile tanışmış. adamda şeytan tüyü var yemin ederim. nerede şöyle kelli felli adam var illa yolları kesişiyor. duydum ki o aralar romantizmi de bırakmış. demek ki, amelie'yi gömmüş artık diye sevindim. adam bildiğiniz alaycı, hiciv eden bir mizahşöre dönüşmüş. sonra adamın paris yılları başladı tabi biz iyice koptuk. ben o sıralarda halen hukuk guguk diye debelenip duruyorum. çok sıkıcıyım ona göre yani.
paris'te enteresan işlere girişti bizimki. sosyalist olma yolunda ilerliyordu resmen. paris'ten almanya'ya ışık tutuyorlardı. projektörü tuttular tavşanın gözüne gözüne... öyle bir sosyal sorumluluk dalgası anlayacağınız. ama bizimki yaptığını bozmaya bayılır. yine yapmış yapacağını. işçi sınıfının parlayan yıldızı börne'ye giydirmeye başlamış yazılarında. hal böyle olunca da çekti şimşekleri üzerine. ama durmadı devam etti. şeytan tüyü var bu herifte demiştim hatırlarsanız, bana bir mektup daha yazdı o ara. marx'la tanışmış. yuh artık dedim ya! şeytanın tüyü müsün kendisi misin? nesin? diye yazdım. sadece gülmüş buna ve eklemiş; kitap bitti? ulan diyorum hangi kitap bitti. ''bacherah hahamı''nı bitirmiş. ben onu unutalı yıllar olmuştu. böyle ara ara mektuplaştık. sonra felç geçirdi bizimki. içim yandı elbette. atladım gittim. kendisini son görüşümde bu oldu. 8 sene kendi deyimiyle yatak-mezarda yattı. sonra ebediyete intikal etti. monmartre mezarlığındaki defin törenine katıldım. neden bilmem ama herkes gittikten sonra açtım iki elimi ruhuna bir fatiha okudum. yahudi miydi? protestan mıydı? karar veremeyince üçüncü bir yol olsun istedim herhalde kendimce.
yukarıda ozgur1ey onun ünlü sözünü yazmış; ''kitapların yakıldığı yerde, sonunda insanlar da yakılır'' işte bu sözü yüzünden naziler ilk onun kitaplarını yaktılar ya, yanarım yanarım ona yanarım. işte böylece dostumuzu yad etmiş olduk. huzur içinde uyusun.
aslında bu adamın hukuk fakültesine kaydolması tamamen yeni gelişmekte olan kapitalist sisteme ayak uyduramaması ile alakalı. amcasının bankasında tabiri caizse resmen balon gibi şişmiş şişmiş patlamış! basmış gelmiş bizim fakülteye. tabi ben şimdi adamın özelini çok fazla ifşa etmeyeceğim. gençken bir arada vakit geçirmiş ve birlikte mücadele etmiş olmamız, bu muazzam beyne dair her şeyi anlatacağım anlamını taşımaz. zaten sonrasında yollarımız ayrıldı bastı gitti göttingen üniversitesine. tabi bağı hiç koparmadık arada mektuplaşıyorduk falan. netice de birlikte mahpusluğumuz bile oldu. mahpusluk unutulmaz. o da çok uzun sürmemişti ama havasını atmak bir başka oluyor, dostluk bağları da farklı gelişiyor. kendisinin kariyerini uzaktan takip eder hale gelmiştik. biz hergeleliğe devam ederken o adam oldu zannediyorduk. zira yazıyor çiziyor üretiyordu. iki tane trajedi yazmış, milleti kendine hayran bırakmıştı. sonra bir haber geldi. bizim kafadan kontak, amelie'nin nişanlandığını öğrenip kayışı koparmış, adamın birini düelloya davet etmiş. eminim ki, yine üç kadehten fazla içmiştir. yoksa böyle şeyler yapmazdı. okuldan altı ay uzaklaştırma vermişler buna. atladı yanıma geldi, bir kaç gün birlikte takıldık. peşi sıra amcası geldi. tabiri caizse baskın verdi bize. aldı götürdü adamı. koca adamı kolundan tuttuğu gibi sürükleye sürükleye götürdü, tek laf edemedik iyi mi? sonra bende kafamda kurdum kurdum söylendim herifin arkasından. diyemedik ya la! repliği eşliğinde kadehleri yuvarlamaya devam ettim. o olaydan sonra bunu berlin üniversitesine kaydettirmiş amcası. böyle bir adamın bir türlü dikiş tutturamıyor olmasına akıl sır erdiremiyordum. hani bizde toplu iğne bile yok. dikiş atmaya kalksak bırak tutturmayı, tutanı da bozarız. ama bu adam öyle biri değildi ki... neyse çok fazla hayıflanıyordum o dönemler kendisi için. sanki babamın oğlu. ama ben duyarlı adamım ne yapayım işte engel olamıyorum kendime.
gitmiş orada hegel ile tanışmış. şaka değil yani. bildiğimiz hegel. hani başlığını falan açıyor ve üzerine yazıyorsunuz ya burada. hah işte o ünlü olanı. bir şiir kitabı yazmış dillere destan. adı ''gedichte''... aslına bakarsanız ben pek beğenmedim. zira adamın potansiyelini biliyorum. daha iyilerini yazabilir diye düşündüm. ya da kendimi kandırıyordum, basit dost kıskançlığı krizine girmiştim. yediğim, içtiğim ayrı gitmeyen adam, taş gibi şiir kitabı çıkarmıştı. bu sefer kirişi kırdı diyordum ki, yine rahat durmamış yahudilerle falan takılmaya başlamış. derneklerine üye olmuş. yahu diyorum içimden bu adamın böyle şeylerle pek ilgisi yoktur. ne yapmak, nereye varmak istemektedir? yaptıklarını toplasam 40 eder mi? falan fişman diye düşünürken, dernekten de ayrılmış bizimki. adam maymun iştahlı yemin ederim. o ara bana bir mektubu geldi. yeni bir kitaba başladım bu sefer roman yazıyorum dedi. ulan şiir yaz sen! senin romanla ne işin olur dedim. yok dedi üzerine çok çalıştım. derin analizler yaptım. muazzam olacak. ne oldu dersiniz? adını bile koyduğu kitabı bitiremedi. ''bacherach hahamı'' böylece yalan oldu. yani maymun iştahlı derken bir şey biliyoruz da söylüyoruz. siz bana bu konuda itimat edin.
sonra bu maymun iştahlılığı o bunaldığı, gerim gerim gerildiği evine dönmesine sebep oldu. berlin de kesmedi bizim heine'ı die heimkher'ı * orada yazmaya başlamış. bir kaç örnek göndermişti bana ama ben kitabı bitireceğinden emin değildim. utandırdı kerata beni. sonra yine duramadı yerinde. bak tosbağa dedi ben akademiye gideceğim ama bu yahudilik işi sıkıntı. protestan ol o zaman oğlum dedim, adamlar nasıl olsa her yeri tutmuş. böylece sıkılmazsan istediğin noktaya gelirsin dedim. önerimi dinledi ve protestan oldu iyi mi? oysa vallahi de billahi de tillahi de şaka yapmıştım.
sonra uzun süre görüşmedik. o ara julius campe ile tanışmış. adamda şeytan tüyü var yemin ederim. nerede şöyle kelli felli adam var illa yolları kesişiyor. duydum ki o aralar romantizmi de bırakmış. demek ki, amelie'yi gömmüş artık diye sevindim. adam bildiğiniz alaycı, hiciv eden bir mizahşöre dönüşmüş. sonra adamın paris yılları başladı tabi biz iyice koptuk. ben o sıralarda halen hukuk guguk diye debelenip duruyorum. çok sıkıcıyım ona göre yani.
paris'te enteresan işlere girişti bizimki. sosyalist olma yolunda ilerliyordu resmen. paris'ten almanya'ya ışık tutuyorlardı. projektörü tuttular tavşanın gözüne gözüne... öyle bir sosyal sorumluluk dalgası anlayacağınız. ama bizimki yaptığını bozmaya bayılır. yine yapmış yapacağını. işçi sınıfının parlayan yıldızı börne'ye giydirmeye başlamış yazılarında. hal böyle olunca da çekti şimşekleri üzerine. ama durmadı devam etti. şeytan tüyü var bu herifte demiştim hatırlarsanız, bana bir mektup daha yazdı o ara. marx'la tanışmış. yuh artık dedim ya! şeytanın tüyü müsün kendisi misin? nesin? diye yazdım. sadece gülmüş buna ve eklemiş; kitap bitti? ulan diyorum hangi kitap bitti. ''bacherah hahamı''nı bitirmiş. ben onu unutalı yıllar olmuştu. böyle ara ara mektuplaştık. sonra felç geçirdi bizimki. içim yandı elbette. atladım gittim. kendisini son görüşümde bu oldu. 8 sene kendi deyimiyle yatak-mezarda yattı. sonra ebediyete intikal etti. monmartre mezarlığındaki defin törenine katıldım. neden bilmem ama herkes gittikten sonra açtım iki elimi ruhuna bir fatiha okudum. yahudi miydi? protestan mıydı? karar veremeyince üçüncü bir yol olsun istedim herhalde kendimce.
yukarıda ozgur1ey onun ünlü sözünü yazmış; ''kitapların yakıldığı yerde, sonunda insanlar da yakılır'' işte bu sözü yüzünden naziler ilk onun kitaplarını yaktılar ya, yanarım yanarım ona yanarım. işte böylece dostumuzu yad etmiş olduk. huzur içinde uyusun.
devamını gör...
normal sözlük - yedikule hayvan barınağı yardım kampanyası
tebrik ederim sizi.
bu toplulukta olduğum için gurur duyuyorum.
bu toplulukta olduğum için gurur duyuyorum.
devamını gör...
bir harmanım bu akşam
derin ve bir bakıma hüzünlü sözlerine rağmen insana huzur veren fikret kızılok şarkısı.
sorum yok soranım yok
yolum yok yordamım yok
bir çıkmaz sevdadayım
çekip vuranım yok
günüm yok güneşim yok
uykum yok düşlerim yok
kın olmuş susuyorum
bir tek sırdaşım yok
çektiğim acıların demindeyim bu akşam
pişman desem değilim
bir harmanım bu akşam.
sorum yok soranım yok
yolum yok yordamım yok
bir çıkmaz sevdadayım
çekip vuranım yok
günüm yok güneşim yok
uykum yok düşlerim yok
kın olmuş susuyorum
bir tek sırdaşım yok
çektiğim acıların demindeyim bu akşam
pişman desem değilim
bir harmanım bu akşam.
devamını gör...
yazarların uyumama sebepleri
çünkü sabah iş yok. ağır işsizlik benim sebebim.
devamını gör...
yolda görsem selam vermem diyeceğimiz ünlüler
kerimcan durmaz ve danla sanırım..
devamını gör...
açtığın başlığa girilen entrylerin hepsini oylamak
“başlığıma entry girdiğin için teşekkür ederim”* edasıyla yaptığım olaydır.
devamını gör...
kadınların sarışın ve mavi gözlü erkek takıntısı
sıdkım sıyrıldı bu genellemelerden, kadınlar kendine iyi gelen adamları tercih ederler. kesin.
devamını gör...
2021 yks yerleştirme sonuçlarının açıklanması
1 senedir yaşadığım stres sıkıntı resmi olarak tam olarak bugün bitmiş bulunmakta. artık hem bir psikolog adayı hem daha çok stres sahibiyim.
devamını gör...
geştalt duası
"ben kendi işime bakarım, sen de kendi işine bak.
ben bu dünyaya senin beklentilerini yerine getirmek için gelmedim.
sen de benim beklentilerimi yerine getirmek için gelmedin.
sen sensin ve ben benim.
eğer tesadüf eseri olarak birbirimizi bulursak bu çok güzel olur.
ama bulamazsak da, yapacak bir şey yok."
fritz perls
ben bu dünyaya senin beklentilerini yerine getirmek için gelmedim.
sen de benim beklentilerimi yerine getirmek için gelmedin.
sen sensin ve ben benim.
eğer tesadüf eseri olarak birbirimizi bulursak bu çok güzel olur.
ama bulamazsak da, yapacak bir şey yok."
fritz perls
devamını gör...
iftar vakti başlık açmak
pandemi zamanı dükkân açmak gibidir. genelde sinek avlarsın. olsun müşterinin ayağı alışsın.
devamını gör...
güne bir siyasetçi yalanı bırak
dün dündü.. bugün bugündür..
bir vizyonsuzluk vecizesi..
bir vizyonsuzluk vecizesi..
devamını gör...
kısıtlamada otel terasında doğum günü partisi
bizler evde aynı havayı solumaktan ciğerimiz çıkmış, pijamalarımız diz yapmış adamlar hayatlarını yaşıyor. ne diyebilirim ki bencilsiniz. kaynak

sayfa beyoğlu'nda bir grup otelin teras katında korona virüs tedbirlerini hiçe sayarak meşaleli doğum günü partisi düzenledi. maske bile takmayan grubun içe içe eğlendiği, şampanya patlatılıp alkol, nargile ve sigara kullandığı anlar kameralara yansırken, beyoğlu asayiş büro amirliği ekipleri tarafından baskın yapılan terastaki çok sayıda kişiye cezai işlem uygulandı.
alkol, sigara ve nargilenin de kullanıldığı ve şampanyanın patlatıldığı görülen mekan yapılan işlemlerin ardından boşaltıldı. grubun eğlendiği anlar ise kameralara yansıdı.

sayfa beyoğlu'nda bir grup otelin teras katında korona virüs tedbirlerini hiçe sayarak meşaleli doğum günü partisi düzenledi. maske bile takmayan grubun içe içe eğlendiği, şampanya patlatılıp alkol, nargile ve sigara kullandığı anlar kameralara yansırken, beyoğlu asayiş büro amirliği ekipleri tarafından baskın yapılan terastaki çok sayıda kişiye cezai işlem uygulandı.
alkol, sigara ve nargilenin de kullanıldığı ve şampanyanın patlatıldığı görülen mekan yapılan işlemlerin ardından boşaltıldı. grubun eğlendiği anlar ise kameralara yansıdı.
devamını gör...
havalı olduğu zannedilen durumlar
sabah kahvaltısını kruvasan ve filtre kahve ile yapan beyaz yakalı.
devamını gör...
kadınların çok kolay aşık olması
müthiş yanlış tespittir, ama olsundur. münferit örneklerden genellemeye varmak yanıltıcı olabiliyor, burada da sanırım o olmuş. bir de kadınların dünyasına çok da hakim değiliz tüm insanlık olarak maalesef. sebebi malum süre gelen bu erk sistem.
devamını gör...

