meyvelerin file torbalar içinde saklanmasının sebebi
gaz halinde üretilen etilen hormonunun ortamdan uzaklaştırılmak istenmesidir.
etilen hormonu meyvelerin olgunlaşmasını sağlar. mesela bir çürük elma bir kasa elmayı çürütebilir çünkü çürük elmadan salgılanan etilen diğer elmaları hızla olgunlaştırır ve çürütür. buna engel olmak içinde file torbayı kullanırlar marketlerde. limonun, portakalın... ve daha nice meyvenin fileli torbayla sunulmasının sebebi budur. bunu engellemenin tek yolu fileli torba değildir tabi ki. bazı meyveler henüz olgunlaşmamışken toplanır. çünkü meyve tüketiciye ulaşıncaya kadar etilen sebebiyle çürür.
evde meyveleriniz arasındaki fazla olgunlaşmış olanları ilk tüketmenizde fayda olabilir. toplu çürüme istemiyorsanız.
etilen hormonu meyvelerin olgunlaşmasını sağlar. mesela bir çürük elma bir kasa elmayı çürütebilir çünkü çürük elmadan salgılanan etilen diğer elmaları hızla olgunlaştırır ve çürütür. buna engel olmak içinde file torbayı kullanırlar marketlerde. limonun, portakalın... ve daha nice meyvenin fileli torbayla sunulmasının sebebi budur. bunu engellemenin tek yolu fileli torba değildir tabi ki. bazı meyveler henüz olgunlaşmamışken toplanır. çünkü meyve tüketiciye ulaşıncaya kadar etilen sebebiyle çürür.
evde meyveleriniz arasındaki fazla olgunlaşmış olanları ilk tüketmenizde fayda olabilir. toplu çürüme istemiyorsanız.
devamını gör...
yazarların göz renkleri
benim adım cafer
boyum 1.10
gözlerimin rengini bilmiyorum!
boyum 1.10
gözlerimin rengini bilmiyorum!
devamını gör...
avrupalılar o kadar keşif ve buluş yaparken doğulular ne yapıyordu sorunsalı
bin yıl önce ortadoğu "binbir gece masalları" yaşarken avrupa ne yapıyorsa, onu yapıyorlardı. tarih boyunca hiçbir devlet, ideoloji sonsuz değildir, yükselir, alçalırlar.
çin'liler, kâğıt bulmuş, barut bulmuş ve onlardan araplara ve sonrada avrupaya gitmiş. kağıt olmasa matbaa olmayacak, kitaplar bu kadar yaygınlaşmayacaktı, barut olmasa top, tüfek kullanamayan avrupayı düşünün, işgal etmeye gittikleri kıtalarda ne yapabilirlerdi.
mesela kanada'ya ilk gelenlerin vikingler olduğunu tarihçiler söylüyor ama kızılderililer tarafından yok edilmiş oldukları iddia ediliyor, çünkü henüz çinlilerin barutu, topu, tüfeği onlara ulaşmamıştı.
çin'liler, kâğıt bulmuş, barut bulmuş ve onlardan araplara ve sonrada avrupaya gitmiş. kağıt olmasa matbaa olmayacak, kitaplar bu kadar yaygınlaşmayacaktı, barut olmasa top, tüfek kullanamayan avrupayı düşünün, işgal etmeye gittikleri kıtalarda ne yapabilirlerdi.
mesela kanada'ya ilk gelenlerin vikingler olduğunu tarihçiler söylüyor ama kızılderililer tarafından yok edilmiş oldukları iddia ediliyor, çünkü henüz çinlilerin barutu, topu, tüfeği onlara ulaşmamıştı.
devamını gör...
çaykahvesevmemdurunvurmayın
ben sevdim kendisini ama muhtemelen ikinci hesabı filandır bu. gayet aşina çünkü sözlüğe, mevzulara. nerden mi biliyorum çümkü ben de öyleydim. hadi eyv.
devamını gör...
anın fotoğrafı
baktım bergen'e kırmızı güllü, havuz kapatmalı sürpriz yapan bir allah'ın kulu yok, bende kendim için havuzu kapattırdım hahahahahahaha
şaka şaka kimse yoktu, bana özel olmuş gibi oldu.. sezonu - hayli geç de olsa- açma şerefime kimse teşrif etmedi. ama bir güzeldi ki sormayın... anın değil ama 15 dakika öncenin fotoğrafı.
şaka şaka kimse yoktu, bana özel olmuş gibi oldu.. sezonu - hayli geç de olsa- açma şerefime kimse teşrif etmedi. ama bir güzeldi ki sormayın... anın değil ama 15 dakika öncenin fotoğrafı.
devamını gör...
ders çalışmayan çocuğu sanayiye çırak vermekle tehdit etmek
cahil bir ebeveyn sözüdür.
devamını gör...
kill bill
tarantino sinemasının göz bebeği film.
gogo gibi süper bir karakteri vardır.
gogo gibi süper bir karakteri vardır.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
ağlamak mı daha kötü yoksa ağlayamamak mı?
×××
bence ağlayamamak. ağladıktan sonra bir rahatlıyor insan, içini boşaltıyorsun. sanki, ağlarken tüm üzüntün ve kederin göz yaşı olup akıyor gözlerinden. yüzüne bulaşıyor, yüzün ıslanıyor. usulca siliyorsun göz yaşlarını. aynadaki yansımanı izliyorsun bir süre. düşünüyorsun; değenleri, en çok da değmeyenleri.. geçiyor sonra, rahatlamış hissediyorsun. gülümsüyorsun hafifçe, vee tebrikler seansımız sona erdi.
peki ağlayamayınca ne yapacaksın, ha? ben söyleyeyim hiçbir şey. içinden atamadığın üzüntüyle kalacaksın öylece. her şey birikecek, hatta içinde taşlaşacak. sen bile farketmeyeceksin belki de.
uzun zamandır ağlayamıyorum, ağlayabildiğim zamanlarda daha mutluydum. şimdi ne zaman ağlayasım gelse istemsizce kahkaha atıyorum.. bu durum kötü, çok kötü.
henüz ağlayabiliyorken ağlayın, ciddiyim. utanmayın, ağlamak zayıflık göstergesi değil. siz ağlayın ben hayran hayran izlerim sizi hatta.. umarım en yakın zamanda ağlayabildiğim zamanlara dönerim.*
son olarak hem kendim hem de benim gibi ağlayamayan premsesler* için bir şarkı bırakıyorum. *
bu arada cinsiyetçilik demeden önce şarkının ismine bakın derim.*
×××
bence ağlayamamak. ağladıktan sonra bir rahatlıyor insan, içini boşaltıyorsun. sanki, ağlarken tüm üzüntün ve kederin göz yaşı olup akıyor gözlerinden. yüzüne bulaşıyor, yüzün ıslanıyor. usulca siliyorsun göz yaşlarını. aynadaki yansımanı izliyorsun bir süre. düşünüyorsun; değenleri, en çok da değmeyenleri.. geçiyor sonra, rahatlamış hissediyorsun. gülümsüyorsun hafifçe, vee tebrikler seansımız sona erdi.
peki ağlayamayınca ne yapacaksın, ha? ben söyleyeyim hiçbir şey. içinden atamadığın üzüntüyle kalacaksın öylece. her şey birikecek, hatta içinde taşlaşacak. sen bile farketmeyeceksin belki de.
uzun zamandır ağlayamıyorum, ağlayabildiğim zamanlarda daha mutluydum. şimdi ne zaman ağlayasım gelse istemsizce kahkaha atıyorum.. bu durum kötü, çok kötü.
henüz ağlayabiliyorken ağlayın, ciddiyim. utanmayın, ağlamak zayıflık göstergesi değil. siz ağlayın ben hayran hayran izlerim sizi hatta.. umarım en yakın zamanda ağlayabildiğim zamanlara dönerim.*
son olarak hem kendim hem de benim gibi ağlayamayan premsesler* için bir şarkı bırakıyorum. *
bu arada cinsiyetçilik demeden önce şarkının ismine bakın derim.*
devamını gör...
fiilimsilerden sonra virgül kullanmak
ösym'nin öğrencilerin bu konuda hep yanıldığını bildiği için sık sık soru şıklarına eklediği durumdur.
devamını gör...
tam kapanmanın bir hafta daha uzama ihtimali
ne desem bilmiyorum. her şey o kadar saçma ki. o kadar geç kalındı ki. ilk zamanlarda böyle bir şey yapılsaydı belki bir faydası olurdu. şuanda insanları mağdur etmek dışında hiçbir şey olmuyor. madem böyle bir şey var insanlara neden destek olunmuyor? sadece 1 haftada kaç insan intihar etti? bu devlet 20 gün vatandaşına bakamıyor mu? önce insanlara destek olunsun. evden çıkmayın demek kolay. insanlar ne yiyecek ne içecek?
devamını gör...
normal sözlük dergisi
yoldaş'ın an itibariyle söyleyince spoiler endişesi duyduğu yeni kafa sözlük oluşumu.
yalnız yoldaşcım sürpriz olsun dedin de, istatistikler kısmına ilgili moderatöre (dergi yöneticisi) yazmışsınız zaten. yani zaten tahmin etmiştik bu oluşumun ayak seslerini.
adını yazmıycam, merak eden baksın madem. benden çıkmış olmasın. *
yalnız yoldaşcım sürpriz olsun dedin de, istatistikler kısmına ilgili moderatöre (dergi yöneticisi) yazmışsınız zaten. yani zaten tahmin etmiştik bu oluşumun ayak seslerini.
adını yazmıycam, merak eden baksın madem. benden çıkmış olmasın. *
devamını gör...
kvaser
iskandinav mitolojisinden tuhaf bir karakter bu...
şimdi efenim bu karakteri anlatmadan önce, size bashetmem gereken minicik bir detay var. aesir ve vanir... nedir bu as'lar ve van'lar? bunlar, iskandinav mitolojisindeki tanrı topluluklarıdır.
bunların birbirlerinden bildiğim farklarını söyleyeyim merak eden olur ise, vanir'ler, aesir'lerin yardımcıları rolünü üstlenmişler ve aynı zamanda, easir'ler gökyüzünde hakim iken, vanir'ler yeryüzünün bereketi ile ilgilenmişlerdir.
şimdi, gelelim asıl kısımlara, bunlar birbirleriyle durup durup savaşmış, birbirlerinin kanlarını bolca dökmüşler. bir gün gelmiş ve "yeter yahu, biz n'apıyoruz böyle?!" demişler ve kendi aralarında konuşarak bir barış antlaşması yapmak istemişler. bu antlaşmayı da mühürlemek adına hepsi altın bir taşa tükürmek istemişler, tükürmüşler de...
hıgh-tüğ sonrası ortaya ne çıkmış biliyor musunuz? bu kvaser denilen mitolojik karakter! öyle bir karaktermiş ki bu, etrafındaki her kısma bilgi saçıyormuş; kocaman bir bilgelik hakimmiş ruhuna... ama her ülkede, her mitolojide mutlaka bir veyahut iki tane uyanık ve musibet tipler mevcut biliyoruz ki, iskandinav mitolojisinde de fjjalar ve galer isimli iki cüce tam olarak bu tiplerdenmiş... sevgili kvaser'i öldürmüşler ve kanını balla karıştırıp bir tür içki yapmışlar, bu içkiyi içen harika şiirler yazmaya ve söylemeye başlamış. sırf bu yüzden iskandinav mitolojisinde şiire, kvaser'in kanı denirmiş.
şimdi efenim bu karakteri anlatmadan önce, size bashetmem gereken minicik bir detay var. aesir ve vanir... nedir bu as'lar ve van'lar? bunlar, iskandinav mitolojisindeki tanrı topluluklarıdır.
bunların birbirlerinden bildiğim farklarını söyleyeyim merak eden olur ise, vanir'ler, aesir'lerin yardımcıları rolünü üstlenmişler ve aynı zamanda, easir'ler gökyüzünde hakim iken, vanir'ler yeryüzünün bereketi ile ilgilenmişlerdir.
şimdi, gelelim asıl kısımlara, bunlar birbirleriyle durup durup savaşmış, birbirlerinin kanlarını bolca dökmüşler. bir gün gelmiş ve "yeter yahu, biz n'apıyoruz böyle?!" demişler ve kendi aralarında konuşarak bir barış antlaşması yapmak istemişler. bu antlaşmayı da mühürlemek adına hepsi altın bir taşa tükürmek istemişler, tükürmüşler de...
hıgh-tüğ sonrası ortaya ne çıkmış biliyor musunuz? bu kvaser denilen mitolojik karakter! öyle bir karaktermiş ki bu, etrafındaki her kısma bilgi saçıyormuş; kocaman bir bilgelik hakimmiş ruhuna... ama her ülkede, her mitolojide mutlaka bir veyahut iki tane uyanık ve musibet tipler mevcut biliyoruz ki, iskandinav mitolojisinde de fjjalar ve galer isimli iki cüce tam olarak bu tiplerdenmiş... sevgili kvaser'i öldürmüşler ve kanını balla karıştırıp bir tür içki yapmışlar, bu içkiyi içen harika şiirler yazmaya ve söylemeye başlamış. sırf bu yüzden iskandinav mitolojisinde şiire, kvaser'in kanı denirmiş.
devamını gör...
türkçe şarkılarda geçen mükemmel sözler
mutlu olmak zordur derler kötü günler görmeden.
can ozan-mutlu olmak zordur derler
düşman olmak mertlik değil
korkaklığın iradesi
kurnazlık marifet değil
aptalların tesellisi
pentagram-ölümlü
can ozan-mutlu olmak zordur derler
düşman olmak mertlik değil
korkaklığın iradesi
kurnazlık marifet değil
aptalların tesellisi
pentagram-ölümlü
devamını gör...
yenge de erik gibiymiş kütür kütür cümlesinin ingilizcesi
yenge: aunt
erik: plum
gibi: like
kütür kütür: crunchy
the aunt is crunchy like plum?
nö, olmadı. o kadar sözleşme, kanun, yüksek mahkeme kararı çevirdim bu cümleyi çeviremedim. izninizle varoluşsal sancıların kucağına bırakıyorum kendimi ben.
erik: plum
gibi: like
kütür kütür: crunchy
the aunt is crunchy like plum?
nö, olmadı. o kadar sözleşme, kanun, yüksek mahkeme kararı çevirdim bu cümleyi çeviremedim. izninizle varoluşsal sancıların kucağına bırakıyorum kendimi ben.
devamını gör...
tanımı silen mod kim görülsün kampanyası
evet arkadaşlar ha babam sil hareketlerine ket vuracak kampanyadır. biraz adalet istemez misin küçük adam? küfür yasak diye alüminyum elementini telef ettik o da hakaret sataşma imiş vay alüminyum! beni kıskanan modlar mı mevcut? şok şok ve de şokkk! azz sonraaaaa....
devamını gör...
bir delinin hatıra defteri
(bkz: nikolay vasilyeviç gogol)'un kitabıdır. başlığa konu olan hikayeden hariç, merkezine makam konumlanmış 2 hikaye daha barındırır.
(bkz: burun)
(bkz: palto)
19. yy'da gogol'un yaşadığı dönemi bize memuriyet üzerinden anlatan bir eleştiridir aslında.
gerçeküstü bir anlatımla kaleme alınmıştır bu eser, fakat bu bir tercih değil, gogol için bir mecburiyettir. zira dönemin çarlık rusya'sı sansür ve denetim bakımından bir yazar için cehennem olduğundan, basılacak bir kitap yazmak düşündüğümüzde hiç de kolay değildir...
(bkz: bir delinin hatıra defteri)’nde sınıf ayrılığı, işlemiyor diyecek kadar ağır bir bürokrasi ve toplumsal eşitsizlik işlenmektedir.hikayede geçen kahramanımız ivanov ise hikayede eleştirilen bir çok sebebin üst üste gelmesi ile birlikte sonradan delirmiş bir memurdur.
19. yüzyılda anlatılmış bunlar ve tuhaftır ki 21.yy’dayız ve neredeyse değişen hiçbir şey yok yeryüzünde…
(bkz: palto) ‘’hepimiz gogol’un paltosundan çıktık’’ diyen dostoyevski sağ olsun, zamanının instagram fenomeni gibi bu sözü ile bugün bile bir çok okuru gogol’la buluşturmuştur. şunu da belirtmeliyim ki ayrıntı yayınları bu sözün (bkz: gorki) ye ait olabileceğini iddia ediyor. ben ikisini de şüpheli buluyorum. ayrıca gogol, hikayeyi yazdığı yıl en yakın arkadaşı puşkin’i kaybediyor. rusya’da ki popülerliği ise bu kayıptan sonra artıyor.
magazinel bilgileri bir kenara bırakıp, hikayemize gelecek olursak; kahramanımız akakiy akakiyeviç, özetle çok para vererek aldığı paltosunun çalınması üzerine bakandan yardım ister ve kalayı yer. yediği bu kalay onda çok derin izler bırakır ve hastalanıp ölene kadar da devam eder. kısa bir hikaye olduğundan daha da yazıp tat kaçırmak istemem… zira ağır eleştiriler bu hikayede de kendilerine çok güzel bir biçimde yer bulmuştur.
(bkz: burun) hikayemizde ise kahramanımız 8. dereceden bir memur olan kovalev’in bir sabah burnunu yerinde bulamaması, burnun berber ivan yakovleviç’in kahvaltıda kestiği ekmeğin içinden çıkması ve bir polis memurunun burnu bulup getirmesi üzerine kurulu bir hikayedir. bence bu üçleme arasında psikolojik tahlil ve sistem eleştirisi bakımından en dolu hikayesidir diyebilirim. hemen hemen kitapta yazılı olan her şey bir metafordur. bu hikaye özetle; ruh sıkıntılarının, toplumdaki özlem duyulan şeylerin, yanlışların, kimlik bunalımlarını, gelecek endişesini, çarpık düşünceleri ve daha bir sürü şeyi anlatan kıymetli bir hazinedir.
hala okumamış olanlarınız var ise, derhal dönsün bu ayıptan ve bu kitabı edinip muhakkak okusunlar…
dipnot: ayrıca bir delinin hatıra defteri tiyatro olarak da sahnelenen bir oyundur.
(bkz: genco erkal)’ın oyununu 2 yıl arayla iki kere, (bkz: erdal beşikçioğlu)’nun oyunu 1 kere izlemiş biriyim. genco erkal’ın izlediğim ikinci oyununda içim çok burulmuştu çünkü sahne geçişleri ilk oyuna göre daha ağır işliyordu. bu durumun, genco erkal’ın ilerleyen yaşından yahut o gün ki bir rahatsızlığından olduğunu düşünmüş, bu yüzden içim burulmuştu.
iki insan da aynı teksti oynuyorlar fakat çok acayip derecede farklı yorumlamışlar. ben erdal beşikçioğlu’nun performansını daha çok beğendim. yani adam vincin tepesinde oynuyor. her şeyi ile yeni bir anlayış seyirci oturma düzenine kadar yenilik getirilmiş bir durumdu, takdir edilesidir. ayrıca mimikleri gerçekten etkileyiciydi. yani erdal beşikçioğlu diye bir adam var, ivanov’u oynuyor demedim, erdal beşikçioğlu’nu unuttum yahu oynarken…
(bkz: burun)
(bkz: palto)
19. yy'da gogol'un yaşadığı dönemi bize memuriyet üzerinden anlatan bir eleştiridir aslında.
gerçeküstü bir anlatımla kaleme alınmıştır bu eser, fakat bu bir tercih değil, gogol için bir mecburiyettir. zira dönemin çarlık rusya'sı sansür ve denetim bakımından bir yazar için cehennem olduğundan, basılacak bir kitap yazmak düşündüğümüzde hiç de kolay değildir...
(bkz: bir delinin hatıra defteri)’nde sınıf ayrılığı, işlemiyor diyecek kadar ağır bir bürokrasi ve toplumsal eşitsizlik işlenmektedir.hikayede geçen kahramanımız ivanov ise hikayede eleştirilen bir çok sebebin üst üste gelmesi ile birlikte sonradan delirmiş bir memurdur.
19. yüzyılda anlatılmış bunlar ve tuhaftır ki 21.yy’dayız ve neredeyse değişen hiçbir şey yok yeryüzünde…
(bkz: palto) ‘’hepimiz gogol’un paltosundan çıktık’’ diyen dostoyevski sağ olsun, zamanının instagram fenomeni gibi bu sözü ile bugün bile bir çok okuru gogol’la buluşturmuştur. şunu da belirtmeliyim ki ayrıntı yayınları bu sözün (bkz: gorki) ye ait olabileceğini iddia ediyor. ben ikisini de şüpheli buluyorum. ayrıca gogol, hikayeyi yazdığı yıl en yakın arkadaşı puşkin’i kaybediyor. rusya’da ki popülerliği ise bu kayıptan sonra artıyor.
magazinel bilgileri bir kenara bırakıp, hikayemize gelecek olursak; kahramanımız akakiy akakiyeviç, özetle çok para vererek aldığı paltosunun çalınması üzerine bakandan yardım ister ve kalayı yer. yediği bu kalay onda çok derin izler bırakır ve hastalanıp ölene kadar da devam eder. kısa bir hikaye olduğundan daha da yazıp tat kaçırmak istemem… zira ağır eleştiriler bu hikayede de kendilerine çok güzel bir biçimde yer bulmuştur.
(bkz: burun) hikayemizde ise kahramanımız 8. dereceden bir memur olan kovalev’in bir sabah burnunu yerinde bulamaması, burnun berber ivan yakovleviç’in kahvaltıda kestiği ekmeğin içinden çıkması ve bir polis memurunun burnu bulup getirmesi üzerine kurulu bir hikayedir. bence bu üçleme arasında psikolojik tahlil ve sistem eleştirisi bakımından en dolu hikayesidir diyebilirim. hemen hemen kitapta yazılı olan her şey bir metafordur. bu hikaye özetle; ruh sıkıntılarının, toplumdaki özlem duyulan şeylerin, yanlışların, kimlik bunalımlarını, gelecek endişesini, çarpık düşünceleri ve daha bir sürü şeyi anlatan kıymetli bir hazinedir.
hala okumamış olanlarınız var ise, derhal dönsün bu ayıptan ve bu kitabı edinip muhakkak okusunlar…
dipnot: ayrıca bir delinin hatıra defteri tiyatro olarak da sahnelenen bir oyundur.
(bkz: genco erkal)’ın oyununu 2 yıl arayla iki kere, (bkz: erdal beşikçioğlu)’nun oyunu 1 kere izlemiş biriyim. genco erkal’ın izlediğim ikinci oyununda içim çok burulmuştu çünkü sahne geçişleri ilk oyuna göre daha ağır işliyordu. bu durumun, genco erkal’ın ilerleyen yaşından yahut o gün ki bir rahatsızlığından olduğunu düşünmüş, bu yüzden içim burulmuştu.
iki insan da aynı teksti oynuyorlar fakat çok acayip derecede farklı yorumlamışlar. ben erdal beşikçioğlu’nun performansını daha çok beğendim. yani adam vincin tepesinde oynuyor. her şeyi ile yeni bir anlayış seyirci oturma düzenine kadar yenilik getirilmiş bir durumdu, takdir edilesidir. ayrıca mimikleri gerçekten etkileyiciydi. yani erdal beşikçioğlu diye bir adam var, ivanov’u oynuyor demedim, erdal beşikçioğlu’nu unuttum yahu oynarken…
devamını gör...
bol giyinmek
sağlık için de daha iyi olan durumdur.
vücudu sıkan kıyafetlerin ileriki dönemlerde pek iyi etkileri olmuyor bildiğim kadarıyla.
vücudu sıkan kıyafetlerin ileriki dönemlerde pek iyi etkileri olmuyor bildiğim kadarıyla.
devamını gör...
7. koğuştaki mucize
film, güney kore yapımı miracle in cell no 7 adlı filmden uyarlanan dram türü bir filmdir. içerisinde haksızlıkların, acıların, dramların olduğu ve izlerken gözyaşlarımızın firar edeceği bir filmdir. adalet kavramını sorgulattıran, insanların engelli olmasının sevgiden, merhametten yoksun olamayacağını gösterir. her ne kadar insanların bakış açısı engelli olan kişilere karşı çok iyi olmasa da, bu film bunu çok iyi açıklamış ve her insanın sevgiyle büyüyeceğini, merhametin çok güzel bir duygu olduğu, baba figürünün çok önemli olduğunu anlatması benim için ayrıca mükemmel bir ayrıntı.
konusuna gelecek olursak; 1983 yılında askerlerin cirit attığı bir ege kasabasında yaşayan ve engelli olduğundan dolayı üzerine bir öldürme iftirası atılan memo'nun suçsuz yere hapse atılması ve 7 yaşındaki kızıyla tekrar beraber olabilmek için hapishanedeki arkadaşlarının da yardımıyla bir mucizenin gerçekleştirilmeye çalışılmasını konu alıyor. herkes memo'nun ölmesini ve adaletin yerine getirilmesi için bir idam cezasına çarptırılmasını ister. ama memo, suçsuz ve masum bir babadır. onun saf ve masum olduğunu gören hapishane arkadaşları da onun tekrar kızıyla buluşabilmesi için birlik olurlar. bu her ne kadar çok kolay bir şey olmasa da bunu akıllarına koyarlar ve ne yapacaklarını düşünürler. zaman geçerken memo'nun da idamı yaklaşıyordur. idam günü geldiği zaman memo'nun yerine başka bir adamı koyarlar ( kendi rızası üzerine ) ve adam idam edilir. son olarak memo kurtulur ve kızı ovayla tekrar birbirlerine kavuşurlar. mucize ise gerçekleşmiş olur.
memo'nun kendi kızıyla aynı zekaya sahip olmasına rağmen, merhameti ve onu kendinden fazla sevmesi, korumak istemesi beni çok etkiledi. onun için tüm acılara katlanması ve sadece tek isteği onu tekrar görebilmek olması bir babanın haykırışlarıdır.
son olarak filmden bazı replikleri bırakmak istiyorum;
"baba idam değil, baba iyi adam..."
"halbuki sevmek biri için ölmek değil, her şeye rağmen yaşayabilmekmiş."
"benim hastalığım yalan söyleyenlere inanmak. "
konusuna gelecek olursak; 1983 yılında askerlerin cirit attığı bir ege kasabasında yaşayan ve engelli olduğundan dolayı üzerine bir öldürme iftirası atılan memo'nun suçsuz yere hapse atılması ve 7 yaşındaki kızıyla tekrar beraber olabilmek için hapishanedeki arkadaşlarının da yardımıyla bir mucizenin gerçekleştirilmeye çalışılmasını konu alıyor. herkes memo'nun ölmesini ve adaletin yerine getirilmesi için bir idam cezasına çarptırılmasını ister. ama memo, suçsuz ve masum bir babadır. onun saf ve masum olduğunu gören hapishane arkadaşları da onun tekrar kızıyla buluşabilmesi için birlik olurlar. bu her ne kadar çok kolay bir şey olmasa da bunu akıllarına koyarlar ve ne yapacaklarını düşünürler. zaman geçerken memo'nun da idamı yaklaşıyordur. idam günü geldiği zaman memo'nun yerine başka bir adamı koyarlar ( kendi rızası üzerine ) ve adam idam edilir. son olarak memo kurtulur ve kızı ovayla tekrar birbirlerine kavuşurlar. mucize ise gerçekleşmiş olur.
memo'nun kendi kızıyla aynı zekaya sahip olmasına rağmen, merhameti ve onu kendinden fazla sevmesi, korumak istemesi beni çok etkiledi. onun için tüm acılara katlanması ve sadece tek isteği onu tekrar görebilmek olması bir babanın haykırışlarıdır.
son olarak filmden bazı replikleri bırakmak istiyorum;
"baba idam değil, baba iyi adam..."
"halbuki sevmek biri için ölmek değil, her şeye rağmen yaşayabilmekmiş."
"benim hastalığım yalan söyleyenlere inanmak. "
devamını gör...
