normal sözlük’ün en fenomen yazarı
devamını gör...
insanın sınıfsal ayrıma ihtiyaç duyması
albert huxley ne güzel anlatır bunu cesur yani dünya kitabında.
binlerce alfayı bir adaya gönderirler ve orada bir düzen kurmalarını isterler. hepsi eşittir ve eşit düzen kurulabileceğinden yanadır.
haftalar sonra iç savaş çıkar ve müdahale edilmesi için yalvarırlar.
tabi alelade bir kitap işte. şöyle klasikler okunuyor olsa, böyle başlıkların tek entrysi tek bir "bkz" olur.
binlerce alfayı bir adaya gönderirler ve orada bir düzen kurmalarını isterler. hepsi eşittir ve eşit düzen kurulabileceğinden yanadır.
haftalar sonra iç savaş çıkar ve müdahale edilmesi için yalvarırlar.
tabi alelade bir kitap işte. şöyle klasikler okunuyor olsa, böyle başlıkların tek entrysi tek bir "bkz" olur.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
hala okuyorsun ya yazdıklarımı yuh olsun sana. bıraktın, yazmıyorsun bakmazsın diye uzun zaman sonra bir şeycik yazdım. senden kaçmak için buraya gelmiştim ben zaten. napayım ya sen okuyorsun diye sevdiğim bir yere yazmayı mı bırakayım?
saçmalık tamam mı attığın mesaj. ben sana bunu söylemek istesem yazarım, bahane bulurum annen nasıl derim, şunları çözemedim der soru atarım. istemiyorum seninle konuşmak ben artık. git istiyorum kalbimden. bırak yazdıklarımı okuma, istemediği birinin yazdıklarını niye okur insan ya? verdiğin akıllara senin ben.
durup dururken huzurumu bozma artık!
saçmalık tamam mı attığın mesaj. ben sana bunu söylemek istesem yazarım, bahane bulurum annen nasıl derim, şunları çözemedim der soru atarım. istemiyorum seninle konuşmak ben artık. git istiyorum kalbimden. bırak yazdıklarımı okuma, istemediği birinin yazdıklarını niye okur insan ya? verdiğin akıllara senin ben.
durup dururken huzurumu bozma artık!
devamını gör...
kitaplardaki en etkileyici giriş cümlesi
benim için puslu kıtalar atlasının giriş cümleleridir.
ulema, cühela ve ehli dubara; ehli namus, ehli işret ve erbab-ı livata rivayet ve ilan, hikâyet ve beyan etmişlerdir ki, kun-ı kâinattan 7079, isa mesih'ten 1681 ve hicretten dahi 1092 yıl sonra, kostantiniye derler tarrakası meşhur bir kent vardı.
ulema, cühela ve ehli dubara; ehli namus, ehli işret ve erbab-ı livata rivayet ve ilan, hikâyet ve beyan etmişlerdir ki, kun-ı kâinattan 7079, isa mesih'ten 1681 ve hicretten dahi 1092 yıl sonra, kostantiniye derler tarrakası meşhur bir kent vardı.
devamını gör...
yazarları en çok ağlatan film sahneleri
incir reçeli - duygu’nun ölüm sahnesi.
devamını gör...
tuvba
2 yılı aşkın zamandır takip ettiğim çok eğlenceli ve tatlı bir youtuber. son zamanlarda yayın da açmaya başladı. evliliğinden tutun arkadaşlarına kadar samimi ve doğal bir hayatı vardır. iç mimar olarak çalışmak istemeyerek youtube’a yönelmiş ayrıca faunworks isimli bir yer açıp çiçek ve aksesuar işini de yürütüyor. “kendim bildim bileli sessiz ve içe kapanık biriydim.” diye anlatır kendini hep. ama bu kadar insanın sevgisini kazandıkça bunun değiştiğine inanıyorum. eşi ceyhun’un her anında yanında olduğunu söyler bu sayede mutlu ve genç bir evlilikleri de vardır. ayrıca eşinin ve arkadaşlarının “madrigal” isimli gruplarının da sıkı bir takipçisiyimdir. “seni dert etmeler” şarkısı dilimize yapışıp her yerde duymaya başladık. bu kadar uzun zaman takip edince değişimini de takip edip kendimden yaşça büyük insanı çocuğum gibi destekliyorum hâliyle. umarım hep mutlu olur.
devamını gör...
oya küçümen bora ebeoğlu
90'larda acaip ünlü olan bir popçu ikiliydi.
oya-bora hakkındaki en büyük anım, 12-13 yaşındayken bostancı lunaparkında ahtapot'a binmem*, o sırada yanımdaki çocuğun aşağıya kusmaya başlaması, lunapark hoparlörlerinden, oya-bora'nın "biz dünyaaayı çok sevdiiiiiiiiiik, ölüm bizden uzak olsuuuuuuun" sesleri yankılanırken aşağıda insanların kusmuk ziyafeti çekmesi, benim de deli gibi gülmem olmuştur.
ayrıca kesinlikle ayrı olarak anılmazlar. oya kimdir, bora ne iş yapar bilinmez. onlar birdir ve tektir.
hatta son alınan duyumlara göre bunlar birlikte anıla anıla en sonunda hücresel seviyede birleşmiş, tek bir yaratık oyabora olmuşlar. 2 high templar'dan oluşan archon gibi. çok tehlikelilermiş.
aynısı izel-çelik-ercan'ın başına da gelebilirmiş.
onlar da devastator oluşturmayı düşünüyorlarmış.
oya-bora hakkındaki en büyük anım, 12-13 yaşındayken bostancı lunaparkında ahtapot'a binmem*, o sırada yanımdaki çocuğun aşağıya kusmaya başlaması, lunapark hoparlörlerinden, oya-bora'nın "biz dünyaaayı çok sevdiiiiiiiiiik, ölüm bizden uzak olsuuuuuuun" sesleri yankılanırken aşağıda insanların kusmuk ziyafeti çekmesi, benim de deli gibi gülmem olmuştur.
ayrıca kesinlikle ayrı olarak anılmazlar. oya kimdir, bora ne iş yapar bilinmez. onlar birdir ve tektir.
hatta son alınan duyumlara göre bunlar birlikte anıla anıla en sonunda hücresel seviyede birleşmiş, tek bir yaratık oyabora olmuşlar. 2 high templar'dan oluşan archon gibi. çok tehlikelilermiş.
aynısı izel-çelik-ercan'ın başına da gelebilirmiş.
onlar da devastator oluşturmayı düşünüyorlarmış.
devamını gör...
boğaziçi üniversitesi öğrencilerinin keyfi bir biçimde gözaltına alınması
2 şubat sabahı saat 9 itibariyle istanbul valiliği, boğaziçi üniversitesi'ndeki gösterilerde gözaltına alınan şüphelilerden 98'inin serbest bırakıldığını bildirdi. kaynak
1 şubat günü 159 şüpheli cumhuriyet başsavcılığı talimatıyla il emniyet müdürlüğü'nce gözaltına alınmıştı.
valilik, sosyal medya ve basın yoluyla boğaziçi üniversitesi kampüsü önü ve çevresinde toplantı çağrılarına ilişkin basın açıklaması yapmıştı. valilik basın açıklaması
değerli yazarlar burada yazılanları boğaziçi üniversitesi rektörü melih bulu'nun okuyacağını sanmıyorum. twitter adresi @melihbulu twitter.com/melihbulu/statu...
30 ocak'ta "bir grup kendini bilmez tarafından islamiyetin kutsallarına saldırı hiç bir şekilde kabul edilebilir değildir. bunun boğaziçi değerlerinde asla yeri yoktur. bu şuursuz saldırıdan sorumlu olanlar hakkında kapsamlı soruşturma başlatılmıştır." diye twit atmıştı.
not: rektör hiç bir diye ayrı yazmış. doğrusu türk dil kurumu'na göre hiçbir olarak bitişik yazılır. aceleyle yazarken hatalı yazmış olabilir.
üniversitedeki profesörlerin, öğrencilerinden cahil oldukları bir zamanda da olabiliriz.
"öğrencilerinize yüksekokulların diploma atölyesi değil, etrafa ışık saçan canlı mumların üretildiği fabrikalar, ülkenin zihinsel ve manevi açıdan aydınlanmasını sağlayan merkez istasyonlar olduğunu anlatın" - grigory petrov.
gözde üniversitelere zekayla giremeyenler ancak zorla girerler.
1 şubat günü 159 şüpheli cumhuriyet başsavcılığı talimatıyla il emniyet müdürlüğü'nce gözaltına alınmıştı.
valilik, sosyal medya ve basın yoluyla boğaziçi üniversitesi kampüsü önü ve çevresinde toplantı çağrılarına ilişkin basın açıklaması yapmıştı. valilik basın açıklaması
değerli yazarlar burada yazılanları boğaziçi üniversitesi rektörü melih bulu'nun okuyacağını sanmıyorum. twitter adresi @melihbulu twitter.com/melihbulu/statu...
30 ocak'ta "bir grup kendini bilmez tarafından islamiyetin kutsallarına saldırı hiç bir şekilde kabul edilebilir değildir. bunun boğaziçi değerlerinde asla yeri yoktur. bu şuursuz saldırıdan sorumlu olanlar hakkında kapsamlı soruşturma başlatılmıştır." diye twit atmıştı.
not: rektör hiç bir diye ayrı yazmış. doğrusu türk dil kurumu'na göre hiçbir olarak bitişik yazılır. aceleyle yazarken hatalı yazmış olabilir.
üniversitedeki profesörlerin, öğrencilerinden cahil oldukları bir zamanda da olabiliriz.
"öğrencilerinize yüksekokulların diploma atölyesi değil, etrafa ışık saçan canlı mumların üretildiği fabrikalar, ülkenin zihinsel ve manevi açıdan aydınlanmasını sağlayan merkez istasyonlar olduğunu anlatın" - grigory petrov.
gözde üniversitelere zekayla giremeyenler ancak zorla girerler.
devamını gör...
garip
edip akbayram'ın çok güzel seslendirdiği, bir mahzuni şerif türküsü.
devamını gör...
azizler
azizleri henüz bitirdim taze bir entry anlayacağınız
kim yazmış kim çekmiş kim oynamış bir kenara bırakırsak ben konuyu çok beğendim
filmin işlediği ana konular yalnızlık ve iletişimsizlik yani filmde özellikle iletişimsizliği üzerine basa basa vurgulamışlar
beğenmediğim bir kaç yer olsa da izlemeye değer bir film vakit kaybı değil
--! spoiler !--
kamuran erbil sahneleri favorimdir
--! spoiler !--
--! spoiler !--
eh hiç çıkarmayacağım demiştin kolye nerede ?
--! spoiler !--
kim yazmış kim çekmiş kim oynamış bir kenara bırakırsak ben konuyu çok beğendim
filmin işlediği ana konular yalnızlık ve iletişimsizlik yani filmde özellikle iletişimsizliği üzerine basa basa vurgulamışlar
beğenmediğim bir kaç yer olsa da izlemeye değer bir film vakit kaybı değil
--! spoiler !--
kamuran erbil sahneleri favorimdir
--! spoiler !--
--! spoiler !--
eh hiç çıkarmayacağım demiştin kolye nerede ?
--! spoiler !--
devamını gör...
afrika için neler yapılabilir sorunsalı
öncelikle bir kaç algıyı yıkmak istiyorum.afrika susuz değil. evet doğru duydunuz. afrika susuz değil gayette suları var. ama kirli.yani suyun içindeki kimyasallar yüzünden su içilebilir değil. o yüzden temiz su kuyuları açılmaya çalışılıyor. o tvde gördüğünüz bi deri bi kemik çocuklar sudan hastalanmış çocuklar aç veya susuz değiller.
gelelim afrikanın bu hale gelmesinin sebebine. yıllar boyunca medeniyetten uzak yaşadılar ve teknolojiye ayak uyduramadılar. silahlı insanlara ok atmaya çalıştılar. bunu fırsata çeviren avrupa devletleri ise onlara teknoloji karşılığında iş yaptırdılar. teknoloji dediğime bakmayın kıyafet,alet-edevat falan. zamanla iş sömürgeliğe gitti ama afrika çok geç kalmıştı. atalarının hatası yüzünden şuan bu haldeler. ama son zamanlardaki ırkçılık karşıtı olaylar sayesinde haklarını geri almaya başladılar. yaklaşık yüz yıl içerisinde düzeleceklerini umuyorum.
hem biz önce kendimize bakalım yahu. daha başımızdaki dikdatörü atamadık afrika bizim neyimize?
gelelim afrikanın bu hale gelmesinin sebebine. yıllar boyunca medeniyetten uzak yaşadılar ve teknolojiye ayak uyduramadılar. silahlı insanlara ok atmaya çalıştılar. bunu fırsata çeviren avrupa devletleri ise onlara teknoloji karşılığında iş yaptırdılar. teknoloji dediğime bakmayın kıyafet,alet-edevat falan. zamanla iş sömürgeliğe gitti ama afrika çok geç kalmıştı. atalarının hatası yüzünden şuan bu haldeler. ama son zamanlardaki ırkçılık karşıtı olaylar sayesinde haklarını geri almaya başladılar. yaklaşık yüz yıl içerisinde düzeleceklerini umuyorum.
hem biz önce kendimize bakalım yahu. daha başımızdaki dikdatörü atamadık afrika bizim neyimize?
devamını gör...
how to with john wilson
şimdiye kadar izlediğim en absürd belgesel dizisi. john wilson bir başyapıta mı imza atıyor yoksa hepimizle dalga mı geçiyor anlaması güç olsa da eşe dosta önerilmesi makbüldür. özellikle benim gibi sosyal becerileri düşük bireyler için komik olması gereken kısımlar bile kimi zaman eğitici olabilmekte(ilk bölüm♡).
devamını gör...
yazarların içinde oldukları yaş ile ilgili fikirleri
aklımdaki çoğu soru işaretini cevapladığım,bu sürede de saçlarıma aklar düşürdüğüm yaştır 20 yaş.
soru işaretlerini 30'umdan sonra cevaplamayı dilerdim,olmadı böyle.
soru işaretlerini 30'umdan sonra cevaplamayı dilerdim,olmadı böyle.
devamını gör...
zor zamanlarını tek başına atlatan insan
bazen kendi tercihi değildir. yapısı budur.
belki de laneti...
mutluluğunu paylaşma hususunda mâhirdir, zorluğu ve sıkıntıyı ise ruhunun en dibine hapseder. belki yanlış yerde, yanlış zamanda bulur onu zorluk, paylaşamaz.yahut paylaşmakla değeri artan mutluluk olgusunun aksine, yansıttıkça benliğini âcz içinde ve değersiz hissettiren muvakkat bir mevcudiyet olarak görür zorluğu.
akıl almaktan nefret eder bir yapısı bile olsa,köpeğin kemik aradığı gibi kendisine akıl verebilecek bir insan arar da bazen bulamaz, bulsa isteyemez. çünkü zor olanı seçen bizatihi kendisidir.
ağlayacaksan oynamayalım...
oyunu kendisi istemiştir, ağlamayacaktır. ve ağlamadan bitirir oyunu, bilmem kaç bin damla gözyaşını göğüs kafesine sıkıştırıp. belki bundan sebep , paylaşırken bile bir mutlu ânı durulur birden, ruhu dalar gider çetin dalgalı mazi okyanusuna.
göğsünde , kendi kendine tedavi ettiği irili ufaklı onca kurşun yarasına karşın madalya da alamamıştır. hoş; madalya, şilt beratı, taltifnâme bekleseydi, devlet memuru olurdu zaten.
güçlü olduğu tartışmaya açık olup, yorgun olduğu muhakkak olan insan.
belki de laneti...
mutluluğunu paylaşma hususunda mâhirdir, zorluğu ve sıkıntıyı ise ruhunun en dibine hapseder. belki yanlış yerde, yanlış zamanda bulur onu zorluk, paylaşamaz.yahut paylaşmakla değeri artan mutluluk olgusunun aksine, yansıttıkça benliğini âcz içinde ve değersiz hissettiren muvakkat bir mevcudiyet olarak görür zorluğu.
akıl almaktan nefret eder bir yapısı bile olsa,köpeğin kemik aradığı gibi kendisine akıl verebilecek bir insan arar da bazen bulamaz, bulsa isteyemez. çünkü zor olanı seçen bizatihi kendisidir.
ağlayacaksan oynamayalım...
oyunu kendisi istemiştir, ağlamayacaktır. ve ağlamadan bitirir oyunu, bilmem kaç bin damla gözyaşını göğüs kafesine sıkıştırıp. belki bundan sebep , paylaşırken bile bir mutlu ânı durulur birden, ruhu dalar gider çetin dalgalı mazi okyanusuna.
göğsünde , kendi kendine tedavi ettiği irili ufaklı onca kurşun yarasına karşın madalya da alamamıştır. hoş; madalya, şilt beratı, taltifnâme bekleseydi, devlet memuru olurdu zaten.
güçlü olduğu tartışmaya açık olup, yorgun olduğu muhakkak olan insan.
devamını gör...
robin spielberg
"müzik, hayatınızın zor yıllarını kolay atlatmanızı sağlar." sözünün sahibi piyanist.
müzik tutkusunu küçük yaşlarda keşfetmiş.
piyano derslerine yedi yaşında başlamış.

on yaşına gelene kadar elli tane orijinal besteye imza atmış.
new york'un hemen dışında büyüyen spielberg, ailesiyle broadway'deki tiyatrolara gidermiş.
gençlik zamanlarında amerikan müziğine duyduğu sevgiyle filmlerde ve tiyatrolardaki popüler amerikan şarkılarını aranje etmiş.
konser kayıtlarına 1996'da başlayan spielberg birçok broadway oyununda piyanist olarak rol almış.

dinleyicilerin onun eşsiz müziğini dinlemek için konserlerine tekrar tekrar katıldığı söyleniyor.
kendisinin müziği hakkında hippopress new hampshire'dan bruce bressack şöyle söylüyor:
"sahneye ilk çıktığı andan son notası dinlediğiniz salonu nazikçe kucaklayana kadar sizi aşikar ve ruhsal bir büyünün etkisine alıyor.
daha iyi bir söyleyişle onun performansına şahit olduktan sonra dünyaya dair çok daha iyi hissediyorsunuz."
kaynak
müzik tutkusunu küçük yaşlarda keşfetmiş.
piyano derslerine yedi yaşında başlamış.

on yaşına gelene kadar elli tane orijinal besteye imza atmış.
new york'un hemen dışında büyüyen spielberg, ailesiyle broadway'deki tiyatrolara gidermiş.
gençlik zamanlarında amerikan müziğine duyduğu sevgiyle filmlerde ve tiyatrolardaki popüler amerikan şarkılarını aranje etmiş.
konser kayıtlarına 1996'da başlayan spielberg birçok broadway oyununda piyanist olarak rol almış.

dinleyicilerin onun eşsiz müziğini dinlemek için konserlerine tekrar tekrar katıldığı söyleniyor.
kendisinin müziği hakkında hippopress new hampshire'dan bruce bressack şöyle söylüyor:
"sahneye ilk çıktığı andan son notası dinlediğiniz salonu nazikçe kucaklayana kadar sizi aşikar ve ruhsal bir büyünün etkisine alıyor.
daha iyi bir söyleyişle onun performansına şahit olduktan sonra dünyaya dair çok daha iyi hissediyorsunuz."
kaynak
devamını gör...
günaydın sözlük
günaydın sözlük, benim için neşeli uyanmanın gittikçe zorlaştığı şu günlerde herkese musmutlu bir gün dilerim.
devamını gör...
sahtesi olmayan duygu
nefret.
devamını gör...
başkalarının fikirleriyle yaşamak
kendi yaşamımızı incelediğimizde başka insanların vermiş olduğu kararların da hayatımızda etkili olduğunu görürüz. bazen gerekli olduğu için bazen ise önemli olduğu için uyarız. olmasını istediğimiz şey benim kararım benim hayatım demek belki de. olan şey ise çoğu zaman bundan uzak. bu yüzden seçimlerimizle mutlu veya mutsuz oluruz. bazen ise cesaret edip farklı kararlar vererek (muhtemelen bizim için düşünülen kararlardan farklı) hayatımızı bizim istediğimiz bir yöne çevirebiliriz. bunun için kimimiz uygun zamanın gelmesini bekler, kimimiz ise başka şeyler. ama asıl soru şu. zaman bizi bekler mi ?
kim bilir...
kim bilir...
devamını gör...

