yüksek sadakat
ismini "high fidelity"'nin kısaltması olan "hi-fi" teriminden almış grup.
devamını gör...
there is no spoon
the matrix filminde geçen ve aslında kısmen de olsa filmin anlatmaya çalıştıklarını özetleyen cümledir. kaşık aslında yok!
bu cümleyi ilk kez neo kahin ile görüşmek için beklerken küçük bir çocuktan duyar. çocuk oturduğu yerde kaşıkları bükmektedir. neo'nun dikkatini çekince çocuk eğer kaşığın gerçek olmadığına inanırsa bunu yapabileceğini ima eder ve neo ilk seferde kaşığı büker.
bu cümleyi ikinci kez duyduğumuzda söyleyen neo’dur trinity ile asansör tepesinde romantik sayılabilecek bir kurtaran operasyonu ile ajan smith’in elindeki morpheus’un imdadına koşarlarken sarf eder cümleyi.
film neredeyse tamamen temel mantık olarak platon’un mağara alegorisi üzerine kurulmuştur. doğdukları günden itibaren bir mağarada duvarını izlemek üzere zincirlenmiş bir grup insan vardır. arkalarında yanan sonsuz bir ateş ve bu ateşin önünde ellerinde kuklalarla dolaşan bir grup kuklacı tarafından duvara yansıtılan gölgelerin gerçek olduğuna inanan bu insanlar asla güneş ışığı görmemiştir.
bir gün içlerinden biri zincirlerimden başla kaybedecek neyim acaba diye düşünür ve ben bir dışarı varıp geleyim derken hem karl marx’a anahtar bir cümle ilham etmiş hem de ilk kez gün ışığı görmüş olur.
döndüğü zaman mağaradakilere gölgelerin gerçek değil birer yansıma olduğunu söylediğinde ona kimse inanmaz.
platon böyle anlatır dünyayı, the matrix ise bize ufak bir özet sunar there is no spoon ile.
bu cümleyi ilk kez neo kahin ile görüşmek için beklerken küçük bir çocuktan duyar. çocuk oturduğu yerde kaşıkları bükmektedir. neo'nun dikkatini çekince çocuk eğer kaşığın gerçek olmadığına inanırsa bunu yapabileceğini ima eder ve neo ilk seferde kaşığı büker.
bu cümleyi ikinci kez duyduğumuzda söyleyen neo’dur trinity ile asansör tepesinde romantik sayılabilecek bir kurtaran operasyonu ile ajan smith’in elindeki morpheus’un imdadına koşarlarken sarf eder cümleyi.
film neredeyse tamamen temel mantık olarak platon’un mağara alegorisi üzerine kurulmuştur. doğdukları günden itibaren bir mağarada duvarını izlemek üzere zincirlenmiş bir grup insan vardır. arkalarında yanan sonsuz bir ateş ve bu ateşin önünde ellerinde kuklalarla dolaşan bir grup kuklacı tarafından duvara yansıtılan gölgelerin gerçek olduğuna inanan bu insanlar asla güneş ışığı görmemiştir.
bir gün içlerinden biri zincirlerimden başla kaybedecek neyim acaba diye düşünür ve ben bir dışarı varıp geleyim derken hem karl marx’a anahtar bir cümle ilham etmiş hem de ilk kez gün ışığı görmüş olur.
döndüğü zaman mağaradakilere gölgelerin gerçek değil birer yansıma olduğunu söylediğinde ona kimse inanmaz.
platon böyle anlatır dünyayı, the matrix ise bize ufak bir özet sunar there is no spoon ile.
devamını gör...
sevilen şiirin en vurucu dizeleri
boşver, kavuşmak şart mı ?
bazı şeyler yokken güzel.
bazı şeyler yokken güzel.
devamını gör...
bilgisayar kamerasını bantlamak
cidden online ders gibi bir gerekçesi falan olmadan bunu yapan hayatsızlar var.
neden yaptın diyorum, ya izlerlerse diyor.
ülen dingil, allahın hayatsızı kim ne yapsın seni izleyip?
akşam oldu mu elizabeth'e bağlayan adamsın anasını satayım millet bamyanı mı merak edecek? desen bozulur tabi demiyorum.
he kanka aynen devam et sen diyorum.*
neden yaptın diyorum, ya izlerlerse diyor.
ülen dingil, allahın hayatsızı kim ne yapsın seni izleyip?
akşam oldu mu elizabeth'e bağlayan adamsın anasını satayım millet bamyanı mı merak edecek? desen bozulur tabi demiyorum.
he kanka aynen devam et sen diyorum.*
devamını gör...
emre aydın
her zaman ve daima hüzünlü söz yazarı ve müzisyenimiz sevgili emre aydın 02 şubat 1981 ısparta doğumludur.
ben ne zaman emre aydın dinlesem derdim sanki azmış gibi daha da üzülürüm. çok sevmekle beraber bitmek bilmeyen bir karanlıklara sürüklenme, bir melankoli hali gibi geliyor bana ki ben de genel olarak biraz hüzünlü bir insanım. tamam biraz değil epey hüzünlü olabilirim ama konumuz ben değilim emre aydın.
bizi hüzünlere gark eden adam olan emre aydın ilk olarak 6.cadde isimli grubuyla 2002 yılında "sing your song" beste yarışmasına katıldı ve türkiye birincisi oldu. tarihler ekim 2003'ü gösterdiğinde hem solistliğini hem de sarkı yazarlığını üslendiği grubu ile yalnızca bir albüm yaptılar ve devamında emre aydın gruptan ayrılarak internet üzerinden "belki bir gün özlersin" isimli şarkısını yayınladı.
solo kariyerinin ilk albümünü ise ekim 2006'da "afili yalnızlık" ismiyle sony music 'ten çıkarttı.
kariyerine afili yalnızlık, kağıt evler (2010) ve eylül geldi sonra (2013) albümleri dışında bir çok single ve düet de sığdıran emre aydın;
nilüfer ile "son perde",
model grubu ile "bir pazar kahvaltısı",
çağan şengül ile "beni anla" ve
çelik şarkıları albümünde de "hercai"şarkısını seslendirmiş ve özellikle bu şarkı seçimiyle bizi hiç mi hiç şaşırtmamıştır.
2019 yılında 6.cadde ile ortak "uyut beni" albümünü yapmıştır.
en son çalışması ise daha çok yeni, 08 ekim tarihinde yayınlanmaya başlayan "söz müzik onur can özcan" albümünde yer alan "hırka" isimli parçadır. hırkan ömrüme asılı hala...
şarkılarını severim ama yukarıda da bahsettiğim gibi uzun süre dinleyince karanlıklara düşüyorum ve oradan çıkmam gerçekten zor oluyor o yüzden ara ara dinlemeye çabalıyorum. yok yok gerçekten çabalıyorum çünkü dinlemeye başlayınca sıyrılmak gerçekten zor oluyor.
bence herkesin bir emre aydın limiti olmalı ve o limit aşılmamalı!
benim en sevdiğim ilk üç şarkısı sanırım şu şekilde;
1- "dayan yalnızlığım" mutlu muyduk ki? sade nefes aldık...
2- "çocuğum belki" bana beni geri ver...
3- "soğuk odalar" aynı gökyüzünde ayrıydı güneşin...
bu satırlarla bitirmek istiyorum sanırım bu tanımı...
çocuğum belki, elimde tahtadan bi kılıç
ve kırgınım sana ben, haberin de olmayacak...
ben ne zaman emre aydın dinlesem derdim sanki azmış gibi daha da üzülürüm. çok sevmekle beraber bitmek bilmeyen bir karanlıklara sürüklenme, bir melankoli hali gibi geliyor bana ki ben de genel olarak biraz hüzünlü bir insanım. tamam biraz değil epey hüzünlü olabilirim ama konumuz ben değilim emre aydın.
bizi hüzünlere gark eden adam olan emre aydın ilk olarak 6.cadde isimli grubuyla 2002 yılında "sing your song" beste yarışmasına katıldı ve türkiye birincisi oldu. tarihler ekim 2003'ü gösterdiğinde hem solistliğini hem de sarkı yazarlığını üslendiği grubu ile yalnızca bir albüm yaptılar ve devamında emre aydın gruptan ayrılarak internet üzerinden "belki bir gün özlersin" isimli şarkısını yayınladı.
solo kariyerinin ilk albümünü ise ekim 2006'da "afili yalnızlık" ismiyle sony music 'ten çıkarttı.
kariyerine afili yalnızlık, kağıt evler (2010) ve eylül geldi sonra (2013) albümleri dışında bir çok single ve düet de sığdıran emre aydın;
nilüfer ile "son perde",
model grubu ile "bir pazar kahvaltısı",
çağan şengül ile "beni anla" ve
çelik şarkıları albümünde de "hercai"şarkısını seslendirmiş ve özellikle bu şarkı seçimiyle bizi hiç mi hiç şaşırtmamıştır.
2019 yılında 6.cadde ile ortak "uyut beni" albümünü yapmıştır.
en son çalışması ise daha çok yeni, 08 ekim tarihinde yayınlanmaya başlayan "söz müzik onur can özcan" albümünde yer alan "hırka" isimli parçadır. hırkan ömrüme asılı hala...
şarkılarını severim ama yukarıda da bahsettiğim gibi uzun süre dinleyince karanlıklara düşüyorum ve oradan çıkmam gerçekten zor oluyor o yüzden ara ara dinlemeye çabalıyorum. yok yok gerçekten çabalıyorum çünkü dinlemeye başlayınca sıyrılmak gerçekten zor oluyor.
bence herkesin bir emre aydın limiti olmalı ve o limit aşılmamalı!
benim en sevdiğim ilk üç şarkısı sanırım şu şekilde;
1- "dayan yalnızlığım" mutlu muyduk ki? sade nefes aldık...
2- "çocuğum belki" bana beni geri ver...
3- "soğuk odalar" aynı gökyüzünde ayrıydı güneşin...
bu satırlarla bitirmek istiyorum sanırım bu tanımı...
çocuğum belki, elimde tahtadan bi kılıç
ve kırgınım sana ben, haberin de olmayacak...
devamını gör...
hamile karısının karnını açarak poz veren adam
gerçekten bundan rahatsız mı oluyorsunuz, yoksa linçlenmek pahasına, ilgi çekmek için mi açıyorsunuz bu başlıkları? ikincisiyse diyecek hiçbir şeyim yok, rastgelsin. ama ilkiyse, bir çiftin bebek heyecanı yaşadığı bir dönem, çektirdiği bir fotoğraftan rahatsız olacak ne yaşadınız hayatınızda acaba?
gayet güzel ve sıradan bir fotoğraf. başlık açmaya gerek olmayacak kadar normal!
gayet güzel ve sıradan bir fotoğraf. başlık açmaya gerek olmayacak kadar normal!
devamını gör...
kurgan
etrafına (bkz: balbal) adı verilen heykelcikler konulan, islamiyet öncesi türk devletlerinde ahiret inancının var olduğunun kesin kanıtı olan mezar türüdür.
devamını gör...
ahlak bekçisi rehber öğretmeni
genelde kız öğrencilerini en öne oturtup ders boyunca sürekli elindeki silgiyi, tebeşiri, kalemi düşürmek sureti ile bacaklarına bakmaya çalışan öğretmen tipidir.
lisedeyken sınıftaki kızlarla farkedip anlaşarak hepimiz sıranın altından el hareketi çekmiştik bu tipe, sinirlendi ama birşey söyleyemedi.
tüm sınıflarla konuşup yaymıştık, bir daha hiçbir kız onun dersinde öne oturmadı. yer değiştirmeye çalışınca erkek öğrenciler yerlerinden kalkmadı, sınıfın arkasına gitmeye çalışınca sıralarını birleştirip geçirmediler.
o yüzden bir insan ne kadar çok ahlaktan bahsediyorsa o kadar ahlaksızdır benim gözümde.
lisedeyken sınıftaki kızlarla farkedip anlaşarak hepimiz sıranın altından el hareketi çekmiştik bu tipe, sinirlendi ama birşey söyleyemedi.
tüm sınıflarla konuşup yaymıştık, bir daha hiçbir kız onun dersinde öne oturmadı. yer değiştirmeye çalışınca erkek öğrenciler yerlerinden kalkmadı, sınıfın arkasına gitmeye çalışınca sıralarını birleştirip geçirmediler.
o yüzden bir insan ne kadar çok ahlaktan bahsediyorsa o kadar ahlaksızdır benim gözümde.
devamını gör...
bir kitap yazsanız adı ne olurdu sorunsalı
yazsam mı yazmasam mı bilemedim ama yabancı sayılmazsınız.bundan yıllar yıllar önce henüz küçük bir çocukken öğretmenimin verdiği güzel yazılar yazıyorsun gazıyla böyle bir girişimde bulunmuştum. kitabımsı şeyin adı kaderin kaderi.*. eğer ilerde bir kitap yazacak olursam bu isimde olabilir* eleştiri babında .
devamını gör...
tutunamayanlar
oğuz atay'ın yazdığı ama kendisinden sonra daha iyi anlaşıldığı kitabı. olric'le geçen konuşmaların sosyal medyalarda paylaşılarak suyu çıkarılmış olsa da bu kitap herkesten bir parça taşır.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının çektiği fotoğraflar
çileleri sorsanız mutlaka yazacak bir şeyler bulurdum.
devamını gör...
crimson peak
2015 yapımı gotik romantik bir guillermo del toro filmi. klişeler ile dolu senaryosu, rahatsız edici düzeyde belirgin hikaye hatları ile insanı bunaltıyor olsa bile; muhteşem mekan tasarımları, çalışkan bir görüntü yönetmeni, kaliteli oyunculuklar, iyi cast seçimi ve dönemi yakalayan kostümleri ile vasatın bir tık üstü bir film. öncelikle; bu ne kadar korku filmi diye pazarlansa da korku filmi değil. filmin ana karakteri edith'in söylediği gibi: "bu hayalet hikayesi değil, içinde hayaletler olan bir hikaye." ki toro pek çok söyleşide dile getirdiği 'korku, türüne bakılmaksızın her filmin bir parçasıdır' fikrini açık ara bu filmde de yansıtıyor ama filmin süresinin kısalığından ve vaktin iyi değerlendirilmemesinden ötürü çok yarım kalmış gibi bir havası var. ne iyi bir senaryo ne de çok katmanlı bir hikaye sunuluyor, sanki film yalnızca izleyiciyi görsel olarak doyurmak üzerine çekilmiş. mantık hataları, kopuk ilerleyen senaryo, verilemeyen bazı duygular derken çok eksiği var ama görsel olarak bu kadar mı iyi olur bir film yahu?
ki gerçek anlamda bir görsel şölenden bahsediyorum. sharpe malikanesi başta olmak üzere filmdeki pek çok mekan tasarımı resmen bir ruha sahip. tablo gibi izlenmek üzerine düzenlenmiş zaten hikayenin yarısını toro bu canlı tablolar üzerinden vermiş ama yine de yetersiz çünkü temeldeki hikaye oldukça zayıf bir ingiliz romantizmi.

oyunculuklar gerçek anlamda oldukça iyiydi ama senaryonun basitliğinin gölgesinde kalmış gibilerdi. tom hiddleston sen yaşayan bir ilahsın, tüm güzelliğini eski tanrılardan almışsın çiçeğim sen oyunculuk yapamasan da olurdu ama tertemiz iş çıkarmış iki gözümün çiçeği. yüz ifadesinden, bakışlarına kadar rolü oynamış gibi. acınası, hayalperest, baskılanmış ve çocuksu bir adamın tüm ifadesini bir bakışı ile sunuyor. jessica chastain için diyecek tek bir kelime yok, muhtemelen filmdeki en temiz oyunculuk çıkaran kişiydi. mia wasikowska'da bence rolünün altından olması gibi kalktı ama üst düzey bir şey de görmedik.
izlenmeyecek bir film olmamasının yanı sıra türünün hastasını bile biraz sinir edebilir. toro ismini görüp hemen atlamamak lazım geliyor. ben tablo gibi bir film izlemek istiyorum diyenler için listeye eklenilesi.
ki gerçek anlamda bir görsel şölenden bahsediyorum. sharpe malikanesi başta olmak üzere filmdeki pek çok mekan tasarımı resmen bir ruha sahip. tablo gibi izlenmek üzerine düzenlenmiş zaten hikayenin yarısını toro bu canlı tablolar üzerinden vermiş ama yine de yetersiz çünkü temeldeki hikaye oldukça zayıf bir ingiliz romantizmi.

oyunculuklar gerçek anlamda oldukça iyiydi ama senaryonun basitliğinin gölgesinde kalmış gibilerdi. tom hiddleston sen yaşayan bir ilahsın, tüm güzelliğini eski tanrılardan almışsın çiçeğim sen oyunculuk yapamasan da olurdu ama tertemiz iş çıkarmış iki gözümün çiçeği. yüz ifadesinden, bakışlarına kadar rolü oynamış gibi. acınası, hayalperest, baskılanmış ve çocuksu bir adamın tüm ifadesini bir bakışı ile sunuyor. jessica chastain için diyecek tek bir kelime yok, muhtemelen filmdeki en temiz oyunculuk çıkaran kişiydi. mia wasikowska'da bence rolünün altından olması gibi kalktı ama üst düzey bir şey de görmedik.
izlenmeyecek bir film olmamasının yanı sıra türünün hastasını bile biraz sinir edebilir. toro ismini görüp hemen atlamamak lazım geliyor. ben tablo gibi bir film izlemek istiyorum diyenler için listeye eklenilesi.
devamını gör...
ekşi sözlük’te çaylak olmak vs normal sözlük’te çaylak olmak
burada henüz yeniyim ama ekşi sözlük'te çaylakların insan yerine konulmadığı bir gerçektir. ne zaman yazar olacağınız, yazar olup olamayacağınız tamamen site yönetiminin o anki ruh hâline bağlıdır. yazarların kayda değer bir kısmı da bu yüzden gereksiz bir şekilde kendilerini üstün görürler. ekşi'de yazar olmama rağmen hesabı kapatıp buraya geçişim de artık metalaşmış olan o saçma ortamdan soğumamla ilgilidir.
devamını gör...
pandemiden sonra nasıl el öpeceğiz sorunsalı
büyüdük diye bayram harçlığı da vermiyorlar zaten bir de ellerini mi öpeceğim? diyeceğim başlıktır.
harçlık verirlerse duruma göre dudagimiza kolonya sürer ellerini öperiz artık. (bkz: bilemiyorum altan bilemiyorum)
harçlık verirlerse duruma göre dudagimiza kolonya sürer ellerini öperiz artık. (bkz: bilemiyorum altan bilemiyorum)
devamını gör...
ilk adımı atan kadın
cesareti tebrik edilesi kadındır bana göre, normalde ilk mesaj atan ya da sevdiğini söyleyen kadın oldum ama bunu yaptıklarım hep bana karşı boş olmadığını bildiğim kişiler oldu.
bugün ilk defa bana karşı ne hissettiğini bilmediğim bir adama ilk adımı atıp çıkma teklif ettim -evet, hala çıkma teklifi edenler var- ve 3 saattir cevap alamıyorum; sanırım neden erkeklerden beklediğimizi daha iyi anladım. gerçekten hiç bu kadar utandığımı, gerildiğimi hatırlamıyorum. sanırım bu teklifle beraber bir arkadaşımı da kaybetmek üzereyim, keşke zamanı geriye alabilsem de o mesajı hiç atmamış olsam.
bugün ilk defa bana karşı ne hissettiğini bilmediğim bir adama ilk adımı atıp çıkma teklif ettim -evet, hala çıkma teklifi edenler var- ve 3 saattir cevap alamıyorum; sanırım neden erkeklerden beklediğimizi daha iyi anladım. gerçekten hiç bu kadar utandığımı, gerildiğimi hatırlamıyorum. sanırım bu teklifle beraber bir arkadaşımı da kaybetmek üzereyim, keşke zamanı geriye alabilsem de o mesajı hiç atmamış olsam.
devamını gör...
sean connery
sinemanın ilk james bondu, karizmatik, seksi adam, koyu bir iskoç milliyetçisi yakın zamanda 90 yaşında terk-i diyar eyledi..
ufak tefek rollerle başladığı sinema hayatında 1962 de ilk kez dr. no filmi ile sinemada bond karakterini canlandırmıştır, kanaatimce gelmiş geçmiş en iyi james bond' dur.(ikinci sırada da roger moore gelir, geri kalan hepsi çöp, kimi tipsiz, kimi velet, kimi de cüce)
1963 de from russia with love filmi ile ikinci kez bu rolü oynamıştır, filmin bir kısmı istanbul'da geçer. artık james bond filmleri seriye bağlanmıştır her sene bir film çekilir.
1964 de goldfinger çekilir bunu 1965 de thunderball izler. 1962 den 1965 e kadar dört yılda peşpeşe dört bond filmi çekilir. sonra bir sene ara verilir 1967 de you only live twice çekilir. 1971 de diamonds are forever da son kez oynar 007 yi. bu filmde 6. kez bond rolünde oynamış ve “bundan sonra asla bond rolü oynamayacağım” demiştir. ama hayatta hiçbir şey hakkında kesin konuşmamak lazım. rolü bir diğer efsane roger moore a devreder.
1983 yılına gelindiğinde never say never again ile gene son kez bond olur. yukarıda belirttiğim gibi “bundan sonra asla bond rolü oynamayacağım” demiştir; öyle mi der yapımcılar filmin adını never say never again yani "asla, asla deme" koyarlar.
bond denilince ; kültürlü, centilmen, sürekli "çalkala ama karıştırma" ile votka-martini içen , kadınları baştan çıkarmayı beceren, kumar masasında her zaman kazanan, boylu poslu yiğit bir delikanlı yani sean connery aklımıza gelir.
bond ile ilgili son not : rahmetli, 21 yaşında kelleşmeye başladığı için oynadığı tüm james bond filmlerinde peruk takmıştır.
iskoç milliyetçisi olduğu için braveheart filminde nasıl oynamadığı ya da oynatılmadığı benim için tam bir hayal kırıklığıdır. ayrıca lotr serisinde gandalf rolü önce sean connery'e teklif edilmiş ama sonra "fantezi hikayelerden pek anlamam" diye rolü reddetmiştir. ( 1986 ve 1991 de iki kez oynadığı highlander filmleri fantastik değil miydi ?) ian mc kellen da fena oynamadı gandalfı ama ne bileyim "you shall not pass" repliğini rahmetliden dinlemek daha iyi olurdu gibime geliyor.
genelde herkes onu bond filmleri ile tanır ama aşağıda belirteceğim seyrettiğim filmlerde oyunculuğu ve karizması ile öne çıkmayı başarmış, 1988 akademi ödüllerinde the untouchables ile en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülü almıştır.
akılda kalan diğer iyi filmleri:
marnie (1964)
the hill (1965)
murder on the orient express (1974)
a bridge too far (1977)
der name der rose (1986)
indiana jones and the last crusade (1989)
the hunt for red october (1990)
ufak tefek rollerle başladığı sinema hayatında 1962 de ilk kez dr. no filmi ile sinemada bond karakterini canlandırmıştır, kanaatimce gelmiş geçmiş en iyi james bond' dur.(ikinci sırada da roger moore gelir, geri kalan hepsi çöp, kimi tipsiz, kimi velet, kimi de cüce)
1963 de from russia with love filmi ile ikinci kez bu rolü oynamıştır, filmin bir kısmı istanbul'da geçer. artık james bond filmleri seriye bağlanmıştır her sene bir film çekilir.
1964 de goldfinger çekilir bunu 1965 de thunderball izler. 1962 den 1965 e kadar dört yılda peşpeşe dört bond filmi çekilir. sonra bir sene ara verilir 1967 de you only live twice çekilir. 1971 de diamonds are forever da son kez oynar 007 yi. bu filmde 6. kez bond rolünde oynamış ve “bundan sonra asla bond rolü oynamayacağım” demiştir. ama hayatta hiçbir şey hakkında kesin konuşmamak lazım. rolü bir diğer efsane roger moore a devreder.
1983 yılına gelindiğinde never say never again ile gene son kez bond olur. yukarıda belirttiğim gibi “bundan sonra asla bond rolü oynamayacağım” demiştir; öyle mi der yapımcılar filmin adını never say never again yani "asla, asla deme" koyarlar.
bond denilince ; kültürlü, centilmen, sürekli "çalkala ama karıştırma" ile votka-martini içen , kadınları baştan çıkarmayı beceren, kumar masasında her zaman kazanan, boylu poslu yiğit bir delikanlı yani sean connery aklımıza gelir.
bond ile ilgili son not : rahmetli, 21 yaşında kelleşmeye başladığı için oynadığı tüm james bond filmlerinde peruk takmıştır.
iskoç milliyetçisi olduğu için braveheart filminde nasıl oynamadığı ya da oynatılmadığı benim için tam bir hayal kırıklığıdır. ayrıca lotr serisinde gandalf rolü önce sean connery'e teklif edilmiş ama sonra "fantezi hikayelerden pek anlamam" diye rolü reddetmiştir. ( 1986 ve 1991 de iki kez oynadığı highlander filmleri fantastik değil miydi ?) ian mc kellen da fena oynamadı gandalfı ama ne bileyim "you shall not pass" repliğini rahmetliden dinlemek daha iyi olurdu gibime geliyor.
genelde herkes onu bond filmleri ile tanır ama aşağıda belirteceğim seyrettiğim filmlerde oyunculuğu ve karizması ile öne çıkmayı başarmış, 1988 akademi ödüllerinde the untouchables ile en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülü almıştır.
akılda kalan diğer iyi filmleri:
marnie (1964)
the hill (1965)
murder on the orient express (1974)
a bridge too far (1977)
der name der rose (1986)
indiana jones and the last crusade (1989)
the hunt for red october (1990)
devamını gör...
yunan erkeklerinin türk erkeklerinden kibar olması
anlamsız bir kıyaslamadır.
böyle kıyaslamaların milletlere göre değil, kişilere göre yapılması gerekir.
böyle kıyaslamaların milletlere göre değil, kişilere göre yapılması gerekir.
devamını gör...
başlıklara yazılmış bilgileri okumadan aynı bilgilerin tekrar tekrar verilmesi
bilgi kirliliğine yol açan durumdur.
beni rahatsız etme derecesine gelmiştir.
tanım girilecek başlık altında ki önce ki tanımları bi zahmet okuyalım arkadaşlar.
sizden önce ki bir arkadaşınızın vermiş olduğu bilgiyi sizinde tekrardan farklı kelimelerle yazmanız kimseye bir şey katmamaktadır.
beni rahatsız etme derecesine gelmiştir.
tanım girilecek başlık altında ki önce ki tanımları bi zahmet okuyalım arkadaşlar.
sizden önce ki bir arkadaşınızın vermiş olduğu bilgiyi sizinde tekrardan farklı kelimelerle yazmanız kimseye bir şey katmamaktadır.
devamını gör...
açık kaynak istihbaratı
open source intelligence ya da kısaca osint olarak bilinir. gerek askeri gerek ise sivil istihbaratın içinde büyük yer tutar. açık kaynak istihbaratı adından anlaşılacağı üzere sadece açık kaynaklara dayalı, halktan herhangi bir kişinin ulaşabileceği verileri ve bilgileri kapsar. bu kapsamda medyada, internette yayınlanan haberler ve bilgiler, sosyal medyada yayınlanan bilgiler, hükümet kaynakları, bildirileri, akademik yayınlar vb. girer.
sıradan herhangi bir kişinin açıkça ulaşamayacağı, araştırma gerektiren ya da internet sitelerinde toplanan kişiye özel bilgiler ( ıp adresleri,
kullanıcı adı vb ) bu kapsama girmez. örneğin ben bugün sizin isminizi google arama motorunda aradığımda karşıma çıkan her şey açık istihbarat kapsamına girerken, kafa sözlükten size ait bilgileri istemem açık istihbarat kapsamında değildir. bunu yazma nedenim türkiye'de sitelerin topladığı özel bilgilere ulaşmanın ya da birinin hesabını hacklemnin açık kaynak istihbarata girdiği gibi yanlış kanıya dayalı yazılara denk gelmem.
açık kaynaklardan toplanan bilgiler genelde fusion cell dediğimiz bilgi toplama merkezinde bir araya getirilir. burada kaba olan bilgiler toplanır, kategorize edilir, genel analiz notunun ardından ilgili alanlardaki analistlere gönderilir ( medya, hedef kitle, güvenlik, istihbarat, karşı istihbarat, politika, ekonomi, siber güvenlik, terör, analistleri, bölge analistleri ve belli konulara odaklı analistler gibi ). bugün bilginin toplanması ve işlenmesinde pek çok farklı sistem kullanılmakta. bu konuda hazırlana software bir noktaya kadar eleme yapmakla birlikte insan gücü büyük önem taşır.
açık kaynak istihbaratı sadece istihbarat servisleri ve güvenlik birimlerine bağlı istihbarat servisleri tarafından kullanılmaz. psikolojik operasyon, medya operasyon, özel şirketler, medya ve iletişim kuruluşları tarafından da aslında sıkça kullanılan bir bilgi toplama yöntemidir.
sıradan herhangi bir kişinin açıkça ulaşamayacağı, araştırma gerektiren ya da internet sitelerinde toplanan kişiye özel bilgiler ( ıp adresleri,
kullanıcı adı vb ) bu kapsama girmez. örneğin ben bugün sizin isminizi google arama motorunda aradığımda karşıma çıkan her şey açık istihbarat kapsamına girerken, kafa sözlükten size ait bilgileri istemem açık istihbarat kapsamında değildir. bunu yazma nedenim türkiye'de sitelerin topladığı özel bilgilere ulaşmanın ya da birinin hesabını hacklemnin açık kaynak istihbarata girdiği gibi yanlış kanıya dayalı yazılara denk gelmem.
açık kaynaklardan toplanan bilgiler genelde fusion cell dediğimiz bilgi toplama merkezinde bir araya getirilir. burada kaba olan bilgiler toplanır, kategorize edilir, genel analiz notunun ardından ilgili alanlardaki analistlere gönderilir ( medya, hedef kitle, güvenlik, istihbarat, karşı istihbarat, politika, ekonomi, siber güvenlik, terör, analistleri, bölge analistleri ve belli konulara odaklı analistler gibi ). bugün bilginin toplanması ve işlenmesinde pek çok farklı sistem kullanılmakta. bu konuda hazırlana software bir noktaya kadar eleme yapmakla birlikte insan gücü büyük önem taşır.
açık kaynak istihbaratı sadece istihbarat servisleri ve güvenlik birimlerine bağlı istihbarat servisleri tarafından kullanılmaz. psikolojik operasyon, medya operasyon, özel şirketler, medya ve iletişim kuruluşları tarafından da aslında sıkça kullanılan bir bilgi toplama yöntemidir.
devamını gör...