kimisi puanla normalleşiyor, kimisi tam kapanıyor maşallah benim muz cumhuriyetime! dediğim öneri.
devamını gör...


werther etkisi, sosyolog david phillips‘in intiharın yarattığı taklit edilme etkisini tanımlamak için 1974 yılında ortaya attığı bir terimdir. bu isim, alman yazar wolfgang von goethe tarafından yazılan “genç werther’in acıları” adlı romandan geliyor. bu kitabın baş kahramanı en sonunda aşkı uğruna intihar eder.

bu kitap öyle bir “başarı” yakaladı ki yayınlandıktan kısa bir süre sonra 1774’te yaklaşık 40 tane genç werther’inkine benzer bir şekilde yaşamına son verdi. bu tuhaf ve korkunç vaka, italya ve danimarka gibi bazı ülkelerde kitabın yasaklanmasıyla sonuçlanmıştır.

phillips benzer olaylara dayanarak, 1947 ile 1968 yılları arasında bir araştırma yürüttü ve bazı açıklayıcı fakat rahatsız edici bilgilere ulaştı. keşfettiğine göre, the new york times ne zaman ünlü bir figürün intihar hikayesini yayınlasa sonraki ay intihar oranı neredeyse %12 artıyordu.

monroe’nun ölümünden sonraki aylarda 303 genç yaşamına son verdi. werther etkisi bir kez daha gazetelerin ön sayfalarında yer aldı.

bu meşhur olaydan yıllar sonra, 90’larda amerika halkı kurt cobain ile benzer bir şeye daha şahit oldu. basın ne zaman ünlü bir karakterin ölüm haberini yapsa sonrasında hep bir intihar salgını tüm ülkeyi sarsıyordu.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...


komünist olmak yaşamda çok renkli olmayı gerektirir. ernesto yaşamın bir çok renginde harika bir insandı. kendisi bir çocuk hekimiydi. futbolcuydu. şair ve müzisyendi. elde tüfek en önde yürüyen cesur gerillaların en değerli önderiydi. küba devriminin ilk yıllarının dahi ekonomi bakanıydı.

fidel'le venezuela'da tanışırlar. bir avuç insanla küba'da devrim yapabileceklerine o günden emindir. fidel'le sonrasının pazarlığını yapar. pazarlığın mevzubahsi, dünya ülkelerinde devrime ihtiyacı olan bütün ezilen halklara kurtuluşu mümkün kılmaktır.

devrim hareketi bir seçimler hareketinden önce reddedişler hareketidir. ernesto'nun büyük devrimci kalibresi her zaman kötüyü reddetişleriyle ölçülür. o zamanların kominist kılığındaki devlet kapitalist tiranı sovyetlere bile kötülüğünü doğru bir dille haykıracak kadar cesur bir önderdir ernesto.
36 yaşındayken, kolombiya dağlarında bir avuç yoldaşıyla devrim mücadelesi verirken, abd'nin bir müfreze askeri tarafından şehit edilmiştir. şiirimizin büyük ismi ülkü tamer'in dizeleriyle ölümsüzleşmiştir.

bir ormanda tutup onu
bağladılar ağaca
yumdu sanki uyur gibi
gözlerini usulca

bir soğuk yel eser
üşür ölüm bile
anlatır akan kanı
beyaz sesiyle

diz çöktüler karşısında
sonra ateş ettiler
parçalanan yüreğine
yuva kurdu mermiler

bir soğuk yel eser
üşür ölüm bile
anlatır akan kanı
beyaz sesiyle

gelip kondu bir güvercin
ellerine o gece
kırmızı bir çelenk oldu
bileğinde kelepçe

bir soğuk yel eser
üşür ölüm bile
anlatır akan kanı
beyaz sesiyle
devamını gör...

şu sıralar, uzayan canlı derslerde öğrencilerin kapalı mikrofonlar ardından sesleniş cümleleri olabilir.
devamını gör...

sarılmak bence de. tabi öncelikle, sarılacak biri olması lazım. *
devamını gör...

jose mauro de vasconceles'in 12 günde yazdığını söylediği kitaptır. elimde eski bir basımı bulunan bu yönüyle de beni ayrıca mutlu eden bir kitaptır hem de.
kitabın kapağını her açtığımda ilk kez okuyormuşum gibi hissederim. kötü şeyler, üzücü şeyler anlatıyor aslında ama zeze'nin tatlı dünyası kitabı güllük gülistanlık yapıyor benim için.
ortaokula giderken okumuştum ilk galiba şimdiki gibi popüler değildi tabi o zamanlar. birilerine tavsiye veriyordum heyecanla zeze'nin hüznünü başkalarıyla da paylaşmak istiyordum. kimse okumamıştı. ilk okuduğum zamanki kadar büyülü bir kitap değil benim için çok daha etkileyici kitaplar okudum çünkü. ama şeker portakalı kadar her yaşa hitap edeni zor bulunur.

portekizlinin öldüğü kısımda zeze gibi yıkılmıştım.
ve şeker portakalının olmadığı bölüm bende de yok.*
devamını gör...

kulaktan dolma sözle sevgiliye yapılan serzeniş'tir
devamını gör...

iki sene önce bir akşam yemeğinde ailecek otururken masaya o gün bir kase biber geldi. babam bir hafta önceki adana ziyaretinden yeni dönmüştü, masadaki biberden bir kilo kadar beraberinde getirmişti. herkes yabancı bir maddeymiş gibi bakıyordu kaseye, krdeşim bir ara yeltendi yemeye, diline dokundurdu, peçeteye tükürdü. "bence yemeyelim, çok acı bu" gibi bir şeyler geveledi. ben aldırmadım tabi, erkekliğimi belli edeceğim ya, attım bir tane ağzıma hiç düşünmeden. bütün yüzler bana döndü, "eee, acımıynış" diye sordular tek tek. ben çiğnemeye devam ederken daha biberin parçaları ağzımda oradan oraya dolaşırken "yooo" dedim, "neresi acı ki bunun". sonra yavaş yavaş yuttum parçalarını. birden bir sıcaklık hissetmeye başladım. taa midemden yemek boruma tırmandı, oradan bütün yüzümü ısıttı bu sıcaklık. bir bardak su istedim yan taraftan, bir dikişte içtim hepsini. kardeşim yine sordu "acı mı abi?" ben hiç istifimi bozmadan, yani bozmadığımı düşünerekten yanaklarıma yol açmış iki sıra gözyaşı eşliğinde, sesim de biraz çatallı cevap verdim: "hiç acı değil lan bu, neresi acı ki!"
devamını gör...

nazım hikmet ran' ın aynı adlı şiirinden zülfü livaneli tarafından bestelenmiştir. zülfü livaneli şöyle anlatır:

bestecilik dünyanın en zevkli uğraşlarından birisi. bir odada yapayalnızken, bir enstrümanın üzerine eğilerek ezgiler oluşturmanın tadı dünyada hiçbir şeyle ölçülemez. hele bu bestelerin kitlelere ulaştığını, yüzbinlerce kişinin hep bir ağızdan söylediğini görmek bir besteci için sevinçlerin en büyüğüdür. ben şanslı besteciler arasında sayıyorum kendimi. stockholm’deki yalnız yıllarımda, evimin yanındaki karlı ormanda dolaşarak oluşturduğum karlı kayın ormanı, paris’te bir akşamüstü bestelediğim ‘yiğidim aslanım burda yatıyor’ ve bunun gibi bir çok beste hem kitlelerin yüreğinde yer tuttu, hem de dünyanın çeşitli yörelerinde çok büyük solistler tarafından ayrı dillerde okundu. kendimi hiçbir zaman sadece yorumcu olarak görmedim: bir ses sanatçısı değilim ben. kendi bestelerimi, bir de müthiş geleneğimizden seçtiğim bazı deyişleri seslendiriyorum. ne yazık ki türkiye’de besteci ve yorumcu ayrımı pek fazla yapılmaz.

kaynak

devamını gör...

artık normaliz.
önerim;
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

canım işverenim tam kapanmada dahi evden seans yapmamızı istediği için benim açımdan tek değişiklik, iş yerinde değil de evde olmam ve yemeklerimi kendim yapmam sanırım. gerisi de kitap, spor ve dizi/film izlemek.
devamını gör...

yollarda ziyanlığımızın fotoğrafıdır. anam ağladı mı bilmiyorum ama ben biraz ağlamış olabilirim. fazlaca yorulduk. minnak kızın polipleri büyümüş. ben zaten fark etmiştim ama veteriner beyanı biraz canımızı sıkmış olabilir. tedaviye kaldığımız yerin biraz gerisinden bir süre daha devam edeceğiz. ameliyat ertelendi tabi haliyle. geç olsun güç olmasın diyor ilginiz ve alakanız için teşekkür ediyoruz. bety kız hepinizin ellerinden öper herhalde emin değilim çünkü bana küstü kendileri. evde köşe bucak benden kaçıyor geldiğimizde beri. zor bir günün ardından vitaminimi alıp sınavlara adıyorum şuan kendimi. herkeslere huzurlu, güzel akşamlar. biraz günlük gibi mi oldu ne? püfff aman ne yapayım bee bu ara ya kendi kendime konuşuyorum ya da çiçek ve kedilerle idare edi verin artık. sevgiler.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

tekli olarak verilen ıslak mendilleri kullandıktan sonra, mendili yine ambalaj içine tıkıyorum. ambalaj ve mendili ayrı bir şekilde çöpe atamıyorum. bir de, tüm pet şişeleri kapağını kapatıp çöpe atıyorum. kapak ve şişe ayrı atamıyorum. kısaca ben, nesnelerin bütünlüğünü bozmaya karşıyım sanıyorum.
devamını gör...

pilli bebek’in çok güzel bir parçasıdır aynı zamanda.
devamını gör...

yazayım. herkes bilsin nasıl bir ruh hastası olduğumu.

- kesinlikle düzgün şekilde oturamıyorum. çocukken koltuğun tepesine ayaklarımı atar başı halının üzerine sermiş şekilde otururdum. beynine kan gidecek diyip düzeltip dururlardı beni. beyne niye kan gitmesin zaten? cinli diyip uzun süre okuyup üflediler. kesinlikle işe yaramadı.

şimdi güya oturuşu düzelttim ama rahat edemiyorum. ayakları kendime çekiyorum, beli kırılmıs gibi bir köşeye atıyorum, kafa diger tarafta, kollar orada burada. beni sandalyeye oturtuyorlar, bir süre sonra özür dileyip cekiyorum bacakları kendime. bazen bir bakarlar bacak ve kalça yerde sadece kafam koltukta, öyle uzanmışım. asla normal değilim. sori.

- koltuğu yatağı sahiplenemiyorum. en ucunda yatıp en ucunda otururum. o yüzden sürekli düşerim oturup uyurken falan. ortalayamam kendimi.

- merdivenden inemiyorum. tanıdık merdiven değilse işim bitiyor. çocukken merdivenin çizgiler yer değiştirirdi disleksi nedenli, sürekli ayağın arkasını vururdum ya da düşerdim. şimdi de yer değiştiriyor muhtemel ama büyüdükçe alıştım bu görüntüye farkında değilim. mesela merdivene ayağı bi atıyorum inmek için, behlül'ün peşinden koşan nihal gibi kıç baş açılmış şekilde takır takır düşüyorum. çok şükür herkesten fazla gülüyorum da rezil olmuyorum.

- gece uyanınca bir şey yapamıyorum. sahiden bir şey yapamıyorum ama. mesela üşüdüğüm için uyanırım, bakarım battaniye yerde, uzanamam ona. uzanmak aklıma gelmez. sokak çocuğu gibi titreye titreye uyurum. telefon çalar, uyandırıldım diye ağlarım ama çoğu zaman telefonu açmak aklıma gelmez. öyle sakince ağlarım. çok susadıysam birini uyandırırım o getirir. çünkü bildiğim tek şey o an susadım demek. kalkıp getirmeyi akıl edemiyorum. susuzluktan ölsem alamam kalkıp.

- tek bir iş yapmak. mümkün değil. oturup bir şeyi öylece izleyemem. bir şey izlerken aynı zamanda bir seyler okumam ya da dinlemem gerekir. resim cizerken diğer elimle başka resim boyar, yemek yaparken bir şey karıştırıyorsam diğer elimle bulaşıkları yerleştirim. çocukken dersi dinlemem için etrafta yürüyüp bazen çıkıp gitmeme izin veriyorlardı. çünkü katiyen oturup dinleyemezdim. aynı anda iki şey yaparsam dinleyebilirdim. şimdi çalırken aynı anda 3 4 işi birden yapıyorum da o şekilde idare ediyoruz. kıpır kıpırım arkadaş, çok yorgunum.

- doktor öksür diyince öksüremiyorum. ne oluyor bilmiyorum ama ayarlayamıyorum o öksürüğü. höh falan yapıyorum. ayrıca hiç değişmeyen bir konuda anlaşmazlık yaşıyoruz. sırt üstü yat diyor, yatıyorum, yanlış diyor. nasıl yanlış sırtımın üstünde yatıyorum işte. yok diyor.

- yalandan aglayamıyorum. çok istiyorum ha. bakıyorum halama gözden yaş gelmiyor ama hıçkırıklar çığlıklar. müthiş bir kaçış yöntemi. ben deniyorum, veremiyorum o şu an ağlıyorum peşimi bırak lütfen algısını. olmuyor.

sahiden zor. kendimle yasamak konusunda zorlaniyorum.
devamını gör...

ırwın w. sherman'ın yazmış olduğu bu kitabın mesajı oldukça net: geçmiş salgınları anlamak, gelecekteki salgınlara daha iyi hazırlanmamızı sağlayabilir.

hep beraber bir pandemiye tanıklık ettiğimiz bu zor günlerde ben de okumalarıma bir salgın tarihi kitabı eklemek istedim. öncelikle kitap oldukça kapsamlı.

genel olarak kitap on iki başlık altında toplanmış. sırasıyla: porfiri, hemofili, irlanda patates mantarı, kolera, çiçek, hıyarcık vebası, frengi, verem, sıtma, sarıhumma, grip, aids.

kitap sadece salgın tarihi üzerine bir yorum değil sonuçları açısından da mükemmel bir değerlendirme sunuyor. örneğin hemofilinin, avrupa'da monarşinin bitmesinin en büyük sebebi olması gibi. bir diğer örnek olarak irlanda patates mantarının tüm irlanda'yı göçe sürüklemesi ve şuan ki abd halkının onda birinin irlanda kökenli olması sonucu gibi.

salgının sebebi, gelişimi, sosyal ve kültürel sonuçları gibi alt dallar ile hazırlanmış bu kitap kesinlikle okunmalı diye düşünüyorum. özellikle içinde bulunduğumuz şu dönemde aslında bizlere çokça şey gösterecektir bu kitap. eğer bir araştırma kitabı meraklısıysanız bu kitap tam size göre. bolca altı çizilecek, üzerine araştırma yapılması gerekecek bilgi mevcut.
bugünü anlayabilmek için geçmişe bakmamız gerek. bu kitap da bizi yaşanmış salgın yıllarında bir gezintiye çıkarıp, insanlık için bu salgının ne ilk ne de son olduğunu gösterecek.
devamını gör...

bazı kaderler siyah sayfalarla verilmiştir kişiye. yazamaya kaleme bile hacet kalmamıştır.
böyle kaderlere sahip insanların çoğu şeye hakkı yoktur, olamazdır, olmamalıdır. nerede bir ışık, nerede bir güzellik varsa kaçar bu garibanlar. garibanların hiç hakkı yoktur ki. neden olsun ki ?
her şeyden kaçmak, herkesten kaçmak, karanlığa esir olmak, yalnızlığı kader olmak. garibanlar kaçarlar, hep kaçarlar. ta ki hak vaki buluncaya kadar. garibanlar bu dünyayı hiç ev olarak sahiplenmezler, zaten dünya da garibanları istemez.
bu dünyaya sığmayanlardır o garibanlar. kimsenin yanında yeri yoktur, kimse için bir adları yoktur.
hep olmuyordur, hep yoktur, hep maaleseftir garibanlar için...
devamını gör...

aspiratörlerin yaygınlaşmasıyla hayatımıza giren sarı ışık* amerikan oyunu
gece geç saatte uykunuz kaçtıysa mutfağa geçip ışığında cuaranızı tüttürürken sıradan bir eve yuva efekti katar. hüzün ve duygu yükler.
bir de üzerinde çorba kaynarken karanlıkta bir görüntüsü vardır ki ciğerleri dağlar*
devamını gör...

platonik aşk kelime kökü olarak yunan düşünür platon'un isminden türetilmiştir.

devlet adlı eserinde platon, ideal devlet, ideal yönetici, ideal toplum gibi konulara eğilir.
''ideal'' demek arzulanması gereken demektir platon'a göre, fakat gerçek olamayacak kadar da tinseldir*.
dolayısıyla ideal olana, arzulanan fakat gerçek olamayacak kadar kusursuz olana platonik* denmiştir.

platon, aşkın güzelliği anlama ve deneyimleme isteği ya da dürtüsü olduğunu söyler.
ona göre sevginin* en üstünü, fiziksel güzelliğin ötesine geçen sonsuz, anlaşılabilir ve mükemmel fikirlerin güzelliğini de sevmektir.
başka bir deyişle, platon, aşkın güzelliği keşfetme ve deneyim etme isteğinden geldiğini düşünür. bu süreç, fiziksel güzelliği takdir ederek sonrasında ruhsal boyuta ilerlediğinizde başlar. yani bunun en yüksek seviyesi, saf, tutkulu ve bencil olmayan şekilde ifade edilmesidir.
şölen* diyaloğunda sevgiyi çeşitlendiren platon, aşktan ve seksüellikten öte olan bu sevgiyi yüceltmiştir.
işte bu sevgiye platonik sevgi/aşk denilegelmiştir.

nedendir bilmiyorum cemal süreya'ya ait şu dizede rastlıyorum hep mevzubahis sevgiye:

''keşke yalnız bunun için sevseydim seni''
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim