roman okumayı kültürlenmek zanneden tip
bir tanpınar, eco romanını göz önünde bulundurmadan roman türünü küçümsemek hayli adaletsiz. daha kimler kimler var. bu isimler eserleriyle, içerikleriyle kişiyi kültürlenmeye zorlar. üslupları dahi başlı başına bir kültür kazandırır. bu kazanımı almayan/alamayan kişi tarafından okunamaz zaten, ancak gözlerle takip edilir. roman okumanın kendisi ya da herhangi bir türü okumak insana kültür getirir mi hakikaten? kültür o insanın algılayabildikleriyle ilgili bir mevzu. kültür kazanabilen, buna açık olan insan chick lit okuyarak da kültürlenir.
ne alacağını, nasıl alacağını bildikten sonra kültür romandan da alınır arap kağıdından da.
ne alacağını, nasıl alacağını bildikten sonra kültür romandan da alınır arap kağıdından da.
devamını gör...
regaip
açılması yasaklanan regaip kandili başlığının ilk sözcüğü. buradan tüm sözlüğün kandilini kutluyorum. ama ben başka bir konuya değineceğim.
şimdi regaip kandili bildiğimiz gibi hz. muhammed efendimizin ana rahmine düştüğü gün olarak söyleniyor. bir kere bunun doğruluğu yok. diyelim ki öyle peygamber efendimizin bu hesaplamaya göre erken doğduğu -yaklaşık bir ay- ortaya çıkar ki, ben şahsen böyle bir şey duymadım, okumadım. sonra bu ritüel (ben böyle tanımlamak istiyorum çünkü bu günün kutlanmasının kuran-ı kerim'de yeri yok.) xıı. asırda kutlanmaya başlamış, daha sonraki asırlarda yer edinmiş (tekkelerin etkisi ile) xvı. - xvıı. asırlarda görüyoruz ki şiirin bir konusu haline de gelmiş. ve günümüze değin önemli ve muhafaza edinmesi gereken bir gelenek olarak görülmüş. kanaatim ve itikatımca mahremi ifşâ etmesinden dolayı bu kandil pek yakışıksız. böyle olduğu gibi aslında bu günün üç ayların başlangıç haftasının ilk cuma gecesini belirtmesi ve (ibadetle) kutlanmasını öğütlemesi dışında bir özelliğini de göremedim. kutlama noktasına gelince millet (ekseriyetle) bu gecenin kutsi bir gece olduğuna kani durumdadır. bununla uğraşmak beyhude ama en azından ne olduğunu bildirmek gerekir. söylediklerime muhalif ilahiyatçı arkadaşlarımızın görüşlerine açığım, bu konuda. yeniden kandilinizi (üç aylara girmemizi) kutluyorum.
şimdi regaip kandili bildiğimiz gibi hz. muhammed efendimizin ana rahmine düştüğü gün olarak söyleniyor. bir kere bunun doğruluğu yok. diyelim ki öyle peygamber efendimizin bu hesaplamaya göre erken doğduğu -yaklaşık bir ay- ortaya çıkar ki, ben şahsen böyle bir şey duymadım, okumadım. sonra bu ritüel (ben böyle tanımlamak istiyorum çünkü bu günün kutlanmasının kuran-ı kerim'de yeri yok.) xıı. asırda kutlanmaya başlamış, daha sonraki asırlarda yer edinmiş (tekkelerin etkisi ile) xvı. - xvıı. asırlarda görüyoruz ki şiirin bir konusu haline de gelmiş. ve günümüze değin önemli ve muhafaza edinmesi gereken bir gelenek olarak görülmüş. kanaatim ve itikatımca mahremi ifşâ etmesinden dolayı bu kandil pek yakışıksız. böyle olduğu gibi aslında bu günün üç ayların başlangıç haftasının ilk cuma gecesini belirtmesi ve (ibadetle) kutlanmasını öğütlemesi dışında bir özelliğini de göremedim. kutlama noktasına gelince millet (ekseriyetle) bu gecenin kutsi bir gece olduğuna kani durumdadır. bununla uğraşmak beyhude ama en azından ne olduğunu bildirmek gerekir. söylediklerime muhalif ilahiyatçı arkadaşlarımızın görüşlerine açığım, bu konuda. yeniden kandilinizi (üç aylara girmemizi) kutluyorum.
devamını gör...
şamar oğlanı
enderunda bulunan mazlum. şehzadeye tokat atmak istediğin zaman kanı kutsal olduğu için günahsız bir yavruyu dövüyorsun.
devamını gör...
scooby doo
gözlüklü,turuncu kazaklı velma'mız nedense hep tektir.cesur,koca yürekli zeki kızımız.
devamını gör...
tanım girmek için tanım girmek
ah o listeler yok mu listeler,
800 tanıma kitap listesi,
haftalık karma puan listesi,
şu listesi bu listesi,
ne oluyorsa hep o saçma sapan listeler yüzünden oluyor.
50 kez söyledik, gelin vazgeçin bu insanları sürekli bir yarış haline sokan saçma sapan uygulamalardan dedik, kimsenin umurunda olmadı.
sözlükte olması gerektiği gibi birşeyler yazmaya çalışan kişi sayısı 15-20 kişi.
geri kalanlar listelerde yer kapma yarışındalar.
bu da sözlüğü iyice bayar bir duruma soktu bile, bakalım ne kadar sürecek böyle.
ne okunacak ne yazılacak başlık bulmak neredeyse mümkün değil artık sözlükte.
800 tanıma kitap listesi,
haftalık karma puan listesi,
şu listesi bu listesi,
ne oluyorsa hep o saçma sapan listeler yüzünden oluyor.
50 kez söyledik, gelin vazgeçin bu insanları sürekli bir yarış haline sokan saçma sapan uygulamalardan dedik, kimsenin umurunda olmadı.
sözlükte olması gerektiği gibi birşeyler yazmaya çalışan kişi sayısı 15-20 kişi.
geri kalanlar listelerde yer kapma yarışındalar.
bu da sözlüğü iyice bayar bir duruma soktu bile, bakalım ne kadar sürecek böyle.
ne okunacak ne yazılacak başlık bulmak neredeyse mümkün değil artık sözlükte.
devamını gör...
later with jools holland
iflah ve ıslah olmaz bir musikişinas* olarak bana, televizyon tarihinin en sevdiğin programı nedir diye sorsalar, yanıt olarak ismini söyleyeceğim, bbc2’ nin ikonik müzik programıdır.
kendine has çoklu sahne dekorunda gerçekleşen müzik performanslarında, leonard cohen, björk, tori amos, massive attack, david bowie, the cure, aerosmith, portishead, jamiroquai, the white stripes, amy winehouse daha sayamadığım niceleri... 1992 yılından bu yana kimler geldi kimler geçti... bu trafikte programın sunucusu jools holland’ın müzik piyasasındaki ağırlığı ve kişisel dostluklarının da payı büyük elbette.
bir de yeni isimlerle tanıştırma misyonu vardır ki bana florence and the machine, kasabian ve emeli sande’ i kazandırmıştır.
kendine has çoklu sahne dekorunda gerçekleşen müzik performanslarında, leonard cohen, björk, tori amos, massive attack, david bowie, the cure, aerosmith, portishead, jamiroquai, the white stripes, amy winehouse daha sayamadığım niceleri... 1992 yılından bu yana kimler geldi kimler geçti... bu trafikte programın sunucusu jools holland’ın müzik piyasasındaki ağırlığı ve kişisel dostluklarının da payı büyük elbette.
bir de yeni isimlerle tanıştırma misyonu vardır ki bana florence and the machine, kasabian ve emeli sande’ i kazandırmıştır.
devamını gör...
ruh adam
hüseyin nihal atsız’ın ince ama dev romanıdır. ideolojik olarak yazara ve dolayısı ile bu esere önyargılı yaklaşanlar olacaktır. önyargılarını yıkıp okuyan türk edebiyat tarihinin en iyi psikolojik romanlarından birini okumuş olmanın hazzını duyacak, belki 2. kez okuyacak yada başucu kitabı yapacaktır. önyargılı olanlar ise okumadığı halde nihal atsız gibi dev bir yazara burun kıvıracaktır.
ayrıca romanda öyle güzel diyaloglar, öyle ince düşünce, fikir ve sözler yer almaktadır ki insan ezberlemek ister, arada aklına geldikçe açar okur.
selim pusat, güntülü, leyla mutlak gibi karakterlerin arasında, çevremde ki okurlardan gözlemlediğim kadarıyla geri planda kalan bir karakter var ki beni esas etkileyen karakter odur. ayşe pusat. yanımda öyle güçlü duracak bir kadın olduğunu düşünürüm de, ah ulan iradesiz selim derim, sen adam mısın diye kızarım.
+ niçin severiz güntülü.
- sevginin niçini olmaz ki efendim... düşünsem makul bir sebep bulabilirim. fakat bu hakiki sebep olmaz. çünkü biz önce severiz. sonra sevdiğimiz şeyin güzel taraflarını bulmaya çalışırız. bu da hodbinliğimizden doğar.
ummadık yerden gelen iyilik ve nezaket insanları daha çok sarar ve sarsar.
insanlar, babalarıyla analarının dağ gibi ümitleriyle dünyaya geldikten sonra denizler gibi ümitsizlikler içinde boğularak kaybolup gidiyorlardı.
-bazen bir sevgili için her şey bırakılır yüzbaşım.
insan bir öfke anında arkadaşını; bir buhran dakikasında kendini öldürebildiği gibi, aşk denen hastalığın şiddetlendiği bir sırada da istikbalini, halini, mazisini, her şeyini feda edebilir.
pusat doktora istihkarla baktı:
+bunları iradesiz, karaktersiz ve zayıf adamlar yapar.
doktor büsbütün hüzünlenen bakışlarını pencereden ta uzaklara çevirerek cevap verdi:
-en kuvvetli insanların da zayıf anları olur
bana insanlardan mı bahsediyorsun? insanlar mazide ve tarihin yaprakları arasında kaldılar. bu gördüklerin birer karikatürden başka bir şey değildir.
tiyatro bitti, beklemeye lüzum görmüyorum.
roman kısmen hüseyin nihal atsız’ın otobiyografisidir. baş kahramanımız yzb.selim pusat en iyi subayların krallık rejimlerinde yetiştiğini savunması nedeniyle kralcılıkla suçlanarak ordudan atılmış bir subaydır.(romanda tarih geçmez ancak anlatılan yıllar tahminimce 1940 lardır.) selim pusat’ın babası ve dedesi de subaydır.
hüseyin nihal atsız tıbbiyeden arap kökenli olduğu için bir teğmene selam vermemesi nedeniyle atılmış bir subay namzetidir. onun da babası ve dedesi subaydır.
ayrıca romanda öyle güzel diyaloglar, öyle ince düşünce, fikir ve sözler yer almaktadır ki insan ezberlemek ister, arada aklına geldikçe açar okur.
selim pusat, güntülü, leyla mutlak gibi karakterlerin arasında, çevremde ki okurlardan gözlemlediğim kadarıyla geri planda kalan bir karakter var ki beni esas etkileyen karakter odur. ayşe pusat. yanımda öyle güçlü duracak bir kadın olduğunu düşünürüm de, ah ulan iradesiz selim derim, sen adam mısın diye kızarım.
+ niçin severiz güntülü.
- sevginin niçini olmaz ki efendim... düşünsem makul bir sebep bulabilirim. fakat bu hakiki sebep olmaz. çünkü biz önce severiz. sonra sevdiğimiz şeyin güzel taraflarını bulmaya çalışırız. bu da hodbinliğimizden doğar.
ummadık yerden gelen iyilik ve nezaket insanları daha çok sarar ve sarsar.
insanlar, babalarıyla analarının dağ gibi ümitleriyle dünyaya geldikten sonra denizler gibi ümitsizlikler içinde boğularak kaybolup gidiyorlardı.
-bazen bir sevgili için her şey bırakılır yüzbaşım.
insan bir öfke anında arkadaşını; bir buhran dakikasında kendini öldürebildiği gibi, aşk denen hastalığın şiddetlendiği bir sırada da istikbalini, halini, mazisini, her şeyini feda edebilir.
pusat doktora istihkarla baktı:
+bunları iradesiz, karaktersiz ve zayıf adamlar yapar.
doktor büsbütün hüzünlenen bakışlarını pencereden ta uzaklara çevirerek cevap verdi:
-en kuvvetli insanların da zayıf anları olur
bana insanlardan mı bahsediyorsun? insanlar mazide ve tarihin yaprakları arasında kaldılar. bu gördüklerin birer karikatürden başka bir şey değildir.
tiyatro bitti, beklemeye lüzum görmüyorum.
roman kısmen hüseyin nihal atsız’ın otobiyografisidir. baş kahramanımız yzb.selim pusat en iyi subayların krallık rejimlerinde yetiştiğini savunması nedeniyle kralcılıkla suçlanarak ordudan atılmış bir subaydır.(romanda tarih geçmez ancak anlatılan yıllar tahminimce 1940 lardır.) selim pusat’ın babası ve dedesi de subaydır.
hüseyin nihal atsız tıbbiyeden arap kökenli olduğu için bir teğmene selam vermemesi nedeniyle atılmış bir subay namzetidir. onun da babası ve dedesi subaydır.
devamını gör...
hibrit tohum
gdo'lu tohum ile çoğu zaman bir tutulan hakkında büyük bir önyargının var olduğu tohumdur. diğer adı f1 olan bu tohumların @2'de bahsedildiği gibi kısır olduğu ve ekildiğinde mahsul vermediği safsatadan ibarettir. çok basit bir şekilde anlatacağım.
benim elimde soğuk havalara dayanıklı ama lezzetsiz bir domates olsun. bir tane de muhteşem lezzetli ama kabuğu ince, hassas domatesim olsun. benim istediğim soğuk havaya dayanıklı lezzetli domates elde etmek. bu noktada yapay döllenme devreye giriyor. o da öyle öcü kaka bir şey değil. bitkinin kendi kendine yaptığı şey serada insan eliyle yapılıyor. bu sırada o bitkinin genetiğini alayım şuraya aktarayım biraz da peri tozu ekleyeyim durumu yok. seçilmiş bir spermi seçilmiş bir yumurtayla basitçe buluşturma işlemi yani.
tabii buluşturma yapıldığında ortaya çıkan tohum direkt piyasaya sürülmüyor. en az beş yıl süren bir saflaştırma işlemi söz konusu. serada sürekli ekimi yapılıyor yine. istenen ürüne ulaşılıncaya kadar, bütün meyveler aynı özellik gösterene kadar sürdürülüyor. sonrasında bu hibrit tohumlar piyasaya sürüldüğünde ekildiğinde daha verimli daha estetik ve beklenti yönünde mahsul veriyor. tablo gibi, iki hafta dışarda kalsa dahi buruşmayan ürünler elde edilebilir fakat tabii ki bazı yönlerden eksik olabilmektedir hibrit tohumlar.
hibrit bitkiden elde edilen tohum çıkmaz diye bir şey yok demiştim. hibritin tohumu ekildiğinde, hibrit tohumun elde edildiği ana tohumlardan birinin özelliklerine çeker ve o türde ürün verir. yani soğuğa dayanıklı domates ve ince kabuklu lezzetli domatesten elde edilen hibrit tohumu ektiğimizde hem soğuğa dayanıklı hem de lezzetli domates elde ediyoruz. elde ettiğimiz bu domatesin tohumunu alıp tekrar ektiğimizde ise ortaya çıkan domates ana bireylerden sadece birinin özelliğini gösteriyor. ya ince kabuklu lezzetli ya da soğuğa dayanıklı lezzetsiz oluyor.
hibrit tohuma karşı çıkılmasının temel nedeni de bu durum oluyor aslında. hibrit tohumlar çok pahalıdır ve bir kez ekildiğinde tekrar aynı tohum etkilemez. ekilir fakat bir önceki yılın ürünüyle aynı randımanı vermez. bu nedenle her yıl yeniden yeniden hibrit tohum satın almak gerekir. bu da üreticiyi, çiftçiyi bağımlı kılar. sorun budur.
not: bu ülkede yerli tohum almak, satmak, yetiştirmek yasak değildir. yerli tohum yasaklandı diyenlerin bahsettiği yasak, tohumların tescillenmiş ve sertifikalı olmasıyla ilgilidir. twitter'dan öğrenince böyle oluyor demek ki, insanlar neyden söz ettiğini dahi bilmeden bir konuda karara varabiliyor.
benim elimde soğuk havalara dayanıklı ama lezzetsiz bir domates olsun. bir tane de muhteşem lezzetli ama kabuğu ince, hassas domatesim olsun. benim istediğim soğuk havaya dayanıklı lezzetli domates elde etmek. bu noktada yapay döllenme devreye giriyor. o da öyle öcü kaka bir şey değil. bitkinin kendi kendine yaptığı şey serada insan eliyle yapılıyor. bu sırada o bitkinin genetiğini alayım şuraya aktarayım biraz da peri tozu ekleyeyim durumu yok. seçilmiş bir spermi seçilmiş bir yumurtayla basitçe buluşturma işlemi yani.
tabii buluşturma yapıldığında ortaya çıkan tohum direkt piyasaya sürülmüyor. en az beş yıl süren bir saflaştırma işlemi söz konusu. serada sürekli ekimi yapılıyor yine. istenen ürüne ulaşılıncaya kadar, bütün meyveler aynı özellik gösterene kadar sürdürülüyor. sonrasında bu hibrit tohumlar piyasaya sürüldüğünde ekildiğinde daha verimli daha estetik ve beklenti yönünde mahsul veriyor. tablo gibi, iki hafta dışarda kalsa dahi buruşmayan ürünler elde edilebilir fakat tabii ki bazı yönlerden eksik olabilmektedir hibrit tohumlar.
hibrit bitkiden elde edilen tohum çıkmaz diye bir şey yok demiştim. hibritin tohumu ekildiğinde, hibrit tohumun elde edildiği ana tohumlardan birinin özelliklerine çeker ve o türde ürün verir. yani soğuğa dayanıklı domates ve ince kabuklu lezzetli domatesten elde edilen hibrit tohumu ektiğimizde hem soğuğa dayanıklı hem de lezzetli domates elde ediyoruz. elde ettiğimiz bu domatesin tohumunu alıp tekrar ektiğimizde ise ortaya çıkan domates ana bireylerden sadece birinin özelliğini gösteriyor. ya ince kabuklu lezzetli ya da soğuğa dayanıklı lezzetsiz oluyor.
hibrit tohuma karşı çıkılmasının temel nedeni de bu durum oluyor aslında. hibrit tohumlar çok pahalıdır ve bir kez ekildiğinde tekrar aynı tohum etkilemez. ekilir fakat bir önceki yılın ürünüyle aynı randımanı vermez. bu nedenle her yıl yeniden yeniden hibrit tohum satın almak gerekir. bu da üreticiyi, çiftçiyi bağımlı kılar. sorun budur.
not: bu ülkede yerli tohum almak, satmak, yetiştirmek yasak değildir. yerli tohum yasaklandı diyenlerin bahsettiği yasak, tohumların tescillenmiş ve sertifikalı olmasıyla ilgilidir. twitter'dan öğrenince böyle oluyor demek ki, insanlar neyden söz ettiğini dahi bilmeden bir konuda karara varabiliyor.
devamını gör...
kurşuni renkler
sezen aksu'dan bildiğimiz ancak bence en güzel göksel'in seslendirdiği pop şarkısıdır.
''yok olamaz dur dur, gidemezsin
gözlerimin rengi dur, bulutlara dönemezsin
yok alamazsın beni deli zaman, dur
ömrüme o kurşuni renkleri süremezsin''
''yok olamaz dur dur, gidemezsin
gözlerimin rengi dur, bulutlara dönemezsin
yok alamazsın beni deli zaman, dur
ömrüme o kurşuni renkleri süremezsin''
devamını gör...
sevmiyorsan saygı duy
"sevmiyorsan karışma" şeklinde kullanılması gereken cümle. bana mantıklı gelmeyen şeye saygı duymak zorunda olamam. çünkü herkes veya her düşünce saygıyı hak etmez. ancak sevmiyorsam ve başkaları seviyorsa onlara karışmamam gerekir, insanlar istediklerini yapmakta özgürler.
devamını gör...
sevmek
dostoyevski'ye göre sevmek, bir kişide, beklemediğin bir zamanın beklemediğin bir anında kendini bulmaktır.
devamını gör...
carl gustav jung
psikanalizin devamlılığını sağlayan ve freud'un takipçisi olan psikoterapist. her ne kadar yasak aşkıyla anılsa da psikoloji bilimine katkıları çok fazladır. hayatının dönüm noktası, freud ile yollarının kesişmesi oldu.
jung kişiliğin tamamına verdiği psişe adıyla bilinç ve bilinçdışı duyguların hepsini bir arada topladı. bilinç ve bilinçdışının yanında camiasında yepyeni bir kavramdan söz etti ki bu kavram "kolektif bilinçdışı"dır.
örümcekten ya da daha önce hiç tecrübe etmediğimiz durumlardan korkmamızı ortak bilinçdışına örnek gösterdi ve buna arketip adını verdi. jung, yaşamının büyük bölümünde bu arketipleri araştırdı ve arketiplerin bazılarına ayrı bir önem verdi. bunlar persona, anima/animus, gölge ve ben'dir.
analitik psikolojide persona, toplumun onayını sağlamak için insanın dış dünyaya karşı taktığı maskedir. anima erkeğin içindeki kadın ruhunui; animus ise kadının içindeki erkek ruhunu temsil eder. gölge, insanın hayvani yönünü içerir. evrim tarihinden bize miras kalmıştır ve genel olarak ilişkilerimizi etkiler. ben ise, kişiliği örgütleyen öğedir. bir nevi, egonun karşılığıdır.
analitik psikoloji dipsiz bir kuyu bunlar da sadece özetin özeti olabilecek bilgiler. hazır üzerine çalışıyorken buraya da bırakayım belki merak eden birileri vardır dedim *
jung kişiliğin tamamına verdiği psişe adıyla bilinç ve bilinçdışı duyguların hepsini bir arada topladı. bilinç ve bilinçdışının yanında camiasında yepyeni bir kavramdan söz etti ki bu kavram "kolektif bilinçdışı"dır.
örümcekten ya da daha önce hiç tecrübe etmediğimiz durumlardan korkmamızı ortak bilinçdışına örnek gösterdi ve buna arketip adını verdi. jung, yaşamının büyük bölümünde bu arketipleri araştırdı ve arketiplerin bazılarına ayrı bir önem verdi. bunlar persona, anima/animus, gölge ve ben'dir.
analitik psikolojide persona, toplumun onayını sağlamak için insanın dış dünyaya karşı taktığı maskedir. anima erkeğin içindeki kadın ruhunui; animus ise kadının içindeki erkek ruhunu temsil eder. gölge, insanın hayvani yönünü içerir. evrim tarihinden bize miras kalmıştır ve genel olarak ilişkilerimizi etkiler. ben ise, kişiliği örgütleyen öğedir. bir nevi, egonun karşılığıdır.
analitik psikoloji dipsiz bir kuyu bunlar da sadece özetin özeti olabilecek bilgiler. hazır üzerine çalışıyorken buraya da bırakayım belki merak eden birileri vardır dedim *
devamını gör...
fakat müzeyyen bu derin bir tutku
- müzeyyen
+ efendim
- hiç adını söylemek hoşuma gidiyor.
gerçekten severim bu ismi eski zamandan kopup gelmiş gibi. filmide güzeldi.
+ efendim
- hiç adını söylemek hoşuma gidiyor.
gerçekten severim bu ismi eski zamandan kopup gelmiş gibi. filmide güzeldi.
devamını gör...
yaşını söylemek yerine doğum tarihini söyleyen insan
insanlar ikiye ayrılır:
kaç yaşındasın sorusuna doğum yılı ile cevap veriyorsa; 90 öncesi
yaşını söyleyerek cevap veriyorsa 2000 sonrası doğanlar olarak.
kaç yaşındasın sorusuna doğum yılı ile cevap veriyorsa; 90 öncesi
yaşını söyleyerek cevap veriyorsa 2000 sonrası doğanlar olarak.
devamını gör...
çocuklarla girilen komik diyaloglar
yeğenimle(2) olan bir diyalog;
-ayaz seni yiyebilir miyim?
-olmaas ben mama değilim.
-ayaz seni yiyebilir miyim?
-olmaas ben mama değilim.
devamını gör...
sözlük beni anlamıyor hissi
sosyal mecrayı bir yana, gerçek dünyada insanların yüz yüzeyken bile birbirini anlamadığı, anlamak için de hiçbir şey yapmadığı bir dönem yaşıyoruz. kaldı ki, varlık sebebi goygoy olan ya da o şekilde görülen bu tür macralarda kişiler birbirini anlasın. çok zor çok.
devamını gör...
kedinin fareyle alıp veremediğinin ne olması
tamamen avlanma içgüdüsü. kaçan kovalanırda diyebiliriz buna.
devamını gör...
ülkemizde matematiğin sevilmeme nedeni
ezber gerektirmeyen düşünme gerektiren bir ders olması. (bkz: fizik ve geometri) eğitim sistemimiz ezbere dayalı olduğu için yıllarca bu mantıkla yaşayıp sonra bi anda matematik denilen şeyle karşılaşılıyor. (ilkokul matematiği de hariç tutulmalı zira o da çarpım tablosu ezberlemeye dayalı) e tabi hayli zor geliyor. ha bir de şu matematiğin her şeyi belirleme sıkıntısı var. edebiyat öğretmeni olmak istesen bile matematik yapmak zorunda olduğun için büyük bir ön yargı oluşmuyor değil
devamını gör...

