etek giyen kadın kalmaması
şimdi başıma üşüşenler olacaktır "cinsiyetçi başlık açıyor." diye ama gerçekten böyle bir şey var.
benimki yakınma falan değil, sadece bir tespitten ibaret sinyoritalar. kadınlarımız, normalde giyse bile günlük hayatta eteği daha az tercih etmeye başladı. etek, daha önceleri kadınların günlük hayatının bir parçasıyken, içinde bulunduğumuz zaman için özel günlerde ya da ciddi ortamlarda giyilen bir kıyafete büründü. bunun sebebinin kot pantolon gibi daha az bakım isteyen ama tarz olan kıyafetlere artan talepten kaynaklı olduğunu düşünüyorum. zira bir erkek olarak, kumaş veya keten pantolon üstüne gömlek giymekten büyük keyif alsam da, allah'ın günü ütü yapmak bir yerden sonra can sıkıcı oluyor. bu konuda elbette ki kadın yazarlar daha makul bir açıklamada bulunabilir. *
edit: bir kız arkadaşımla bir keresinde sohbet ederken kot pantolon vb. kıyafetlerle kadınların toplum içinde daha az dikkat çektiğini söylemişti. bir de kadın yazarlardan dinlemek adına bu hikayeyi eklememiştim ama sağ olun, ne cinsi sapıklığım kaldı ne röntgenciliğim.
gel gelelim başlıkta mini etek giyen kadın, dizüstü etek giyen kadın gibi bir ayrım yapmıyorum. maksadım bir moda devrimi mi oluyor yoksa bunun altında toplumsal bir neden mi yatıyoru tartışmak iken gene birkaç klavye efendisi beni olmayacak şeylerle itham ediyor. bir erkek hakkını, kadınlar olarak hakkınızı savunmaya çalışsın, ama sen çıkıp "kadınları dikizliyorsun" gibi bir söylemde bulun. gerçekten akla mantığa yatıyor mu bu söylediklerin? ne kadar kolay bir erkeği röntgencilikle itham etmek. tabii, erkektir nihayetinde yapar böyle şeyler!
siz kadınlar olarak bunları hak etmediniz ama biz de erkekler olarak bunları hak etmedik. önünüze gelen her erkeği vajina sevdalısı a*salak zannetmemeniz dileğiyle...
benimki yakınma falan değil, sadece bir tespitten ibaret sinyoritalar. kadınlarımız, normalde giyse bile günlük hayatta eteği daha az tercih etmeye başladı. etek, daha önceleri kadınların günlük hayatının bir parçasıyken, içinde bulunduğumuz zaman için özel günlerde ya da ciddi ortamlarda giyilen bir kıyafete büründü. bunun sebebinin kot pantolon gibi daha az bakım isteyen ama tarz olan kıyafetlere artan talepten kaynaklı olduğunu düşünüyorum. zira bir erkek olarak, kumaş veya keten pantolon üstüne gömlek giymekten büyük keyif alsam da, allah'ın günü ütü yapmak bir yerden sonra can sıkıcı oluyor. bu konuda elbette ki kadın yazarlar daha makul bir açıklamada bulunabilir. *
edit: bir kız arkadaşımla bir keresinde sohbet ederken kot pantolon vb. kıyafetlerle kadınların toplum içinde daha az dikkat çektiğini söylemişti. bir de kadın yazarlardan dinlemek adına bu hikayeyi eklememiştim ama sağ olun, ne cinsi sapıklığım kaldı ne röntgenciliğim.
gel gelelim başlıkta mini etek giyen kadın, dizüstü etek giyen kadın gibi bir ayrım yapmıyorum. maksadım bir moda devrimi mi oluyor yoksa bunun altında toplumsal bir neden mi yatıyoru tartışmak iken gene birkaç klavye efendisi beni olmayacak şeylerle itham ediyor. bir erkek hakkını, kadınlar olarak hakkınızı savunmaya çalışsın, ama sen çıkıp "kadınları dikizliyorsun" gibi bir söylemde bulun. gerçekten akla mantığa yatıyor mu bu söylediklerin? ne kadar kolay bir erkeği röntgencilikle itham etmek. tabii, erkektir nihayetinde yapar böyle şeyler!
siz kadınlar olarak bunları hak etmediniz ama biz de erkekler olarak bunları hak etmedik. önünüze gelen her erkeği vajina sevdalısı a*salak zannetmemeniz dileğiyle...
devamını gör...
geceye acı ama gerçek bir cümle bırak
"kimse sizin izniniz olmadan, size kendinizi değersiz hissettiremez."
devamını gör...
atari 2600
70'li yılların sonunda piyasaya çıkmış ve döneminin en çok satan ürünlerinden olan oyun konsolu.
devamını gör...
ihsan oktay anar
izmir bostanlı'dan eski komşum.
1998 yılında, o zaman ege ünv. sosyoloji bölümünde okuyan en yakın arkadaşımın bize kendisinden "ben hayatımda böyle hoca görmedim. ihsan hoca'nın dersinin olduğu günler okula uçarak gidiyorum. ilerde çok sevilip, sayılacak bu adam" diye bahsetmesi ve puslu kıtalar atlası'nı ilk okuyuşumda aldığım hazzı dün gibi hatırlıyorum.
var olsun, hep mutlu olsun.
1998 yılında, o zaman ege ünv. sosyoloji bölümünde okuyan en yakın arkadaşımın bize kendisinden "ben hayatımda böyle hoca görmedim. ihsan hoca'nın dersinin olduğu günler okula uçarak gidiyorum. ilerde çok sevilip, sayılacak bu adam" diye bahsetmesi ve puslu kıtalar atlası'nı ilk okuyuşumda aldığım hazzı dün gibi hatırlıyorum.
var olsun, hep mutlu olsun.
devamını gör...
ankara'da 2.5 yaşındaki kız çocuğuna pitbull saldırması
hiç bir canlı vahşi doğmaz vahşi yetiştirilir, maalesef bu ırk özelliği gereği insana ya da başka bir canlıya ciddi derecede zarar verme potansiyelinde, ama sahipleri genelde bunu anlama kapasitesine sahip değil.
5237 sayılı türk ceza kanunu'nun 177. maddesine göre, gözetimi altında bulunan hayvanı başkalarının hayatı veya sağlığı bakımından tehlikeli olabilecek şekilde serbest bırakan veya bunların kontrol altına alınmasında ihmal gösteren kişi, altı aya kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılacaktır.
5199 sayılı hayvanları koruma kanunu 01.07.2004 tarihinde yürürlüğe girmiştir.söz konusu kanunun 14. maddesinin (l) bendinde; “pitbull terrier, japanese tosa gibi tehlike arz eden hayvanları üretmek; sahiplendirilmesini, ülkemize girişini, satışını ve reklâmını yapmak; takas etmek, sergilemek ve hediye etmek yasaktır”
5237 sayılı türk ceza kanunu'nun 177. maddesine göre, gözetimi altında bulunan hayvanı başkalarının hayatı veya sağlığı bakımından tehlikeli olabilecek şekilde serbest bırakan veya bunların kontrol altına alınmasında ihmal gösteren kişi, altı aya kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılacaktır.
5199 sayılı hayvanları koruma kanunu 01.07.2004 tarihinde yürürlüğe girmiştir.söz konusu kanunun 14. maddesinin (l) bendinde; “pitbull terrier, japanese tosa gibi tehlike arz eden hayvanları üretmek; sahiplendirilmesini, ülkemize girişini, satışını ve reklâmını yapmak; takas etmek, sergilemek ve hediye etmek yasaktır”
devamını gör...
normal sözlük online kişi sayısının düşmesi
sözlükte ne kadar öğrenci var bilemem ama şahsen ben sınav haftasındayım, tanım yazmayı bırak okumak için bile zamanım yok. sebeplerinden biri bu olabilir.
devamını gör...
kitapseç
jean christophe grange'in "kongoya ağıt" isimli kitabını uygun bir fiyatla geçen yıl bu siteden aldım. kargoya hemen verdiler kitap çabuk ulaştı buraya kadar sorun yok. ama kitabın son 200 sayfasına girerken ciddi anlamda silik sayfalar ve bariz eksik olan yerler fark ettim.
olabilir dedim arar konuşurum sorun yok. tabi bu arada yaklaşık 20 gün civarı geçti.* aradım müşteri hizmetlerini bağlandım. dedim durum böyle böyle. ben sze faturası ile bu kitabı göndereyim, sizde bana yenisini yollayın bu böyle olmaz.
olumlu yaklaşırlar diye düşünürken beş dakika bekletilmem ve akabinde gelen "beyefendi, yasal iade süremiz 15 gün. maalesef talebinizi gerçekleştiremeyeceğiz" şeklinde über saçma bir dönüş yaptılar..
tabi böyle saçma salak bir laf öbeğinin karşısında sessiz kalamazdım ve tüm sakinliğimi muhafaza ederek tane tane telefondaki görevli ile konuşmaya başladım: " hay hay nasıl isterseniz. fakat farketmiş olmalısınız burada hata tamamen size ait, fazlası ile boş vakte sahip biriyim, ve bu konuyu tüketici mahkemesine taşıyacağımdan hiç şüpheniz olmasın" şeklinde bir çıkış yapmamla birlikte bir dakika bir dakika hemen dönüş yapacağım diyerek araya tekrar müzik verdiler.
bir dakika dahi geçmeden bir geri dönüş ve bingo:" fatura ile birlikte iade adresimize gönderin hemen halledelim beyefendi"..
peki buna ne gerek vardı sevgili kitapseç? neden bu muamele? bir kitap yüzünden ölecek değilsiniz be kardeşim. ben o muameleyi gördükten sonra bir daha kitap alır mıyım oradan? bedava olsa almam. çünkü zihniyet bozuk, kalite yerlerde. esnaf dükkanı mantığı.
olabilir dedim arar konuşurum sorun yok. tabi bu arada yaklaşık 20 gün civarı geçti.* aradım müşteri hizmetlerini bağlandım. dedim durum böyle böyle. ben sze faturası ile bu kitabı göndereyim, sizde bana yenisini yollayın bu böyle olmaz.
olumlu yaklaşırlar diye düşünürken beş dakika bekletilmem ve akabinde gelen "beyefendi, yasal iade süremiz 15 gün. maalesef talebinizi gerçekleştiremeyeceğiz" şeklinde über saçma bir dönüş yaptılar..
tabi böyle saçma salak bir laf öbeğinin karşısında sessiz kalamazdım ve tüm sakinliğimi muhafaza ederek tane tane telefondaki görevli ile konuşmaya başladım: " hay hay nasıl isterseniz. fakat farketmiş olmalısınız burada hata tamamen size ait, fazlası ile boş vakte sahip biriyim, ve bu konuyu tüketici mahkemesine taşıyacağımdan hiç şüpheniz olmasın" şeklinde bir çıkış yapmamla birlikte bir dakika bir dakika hemen dönüş yapacağım diyerek araya tekrar müzik verdiler.
bir dakika dahi geçmeden bir geri dönüş ve bingo:" fatura ile birlikte iade adresimize gönderin hemen halledelim beyefendi"..
peki buna ne gerek vardı sevgili kitapseç? neden bu muamele? bir kitap yüzünden ölecek değilsiniz be kardeşim. ben o muameleyi gördükten sonra bir daha kitap alır mıyım oradan? bedava olsa almam. çünkü zihniyet bozuk, kalite yerlerde. esnaf dükkanı mantığı.
devamını gör...
cleo de 5 a 7
fransızca öğrenildikten sonra izlenilmesi gereken filmlerden biri. bazı yerlerde o kadar fazla çeviri hatası var ki türkçeye insanı soğutuyor izlemekten. örneğin bir sahnede angèle adlı karakter bir hikaye anlatıyor. hikaye şöyle başlıyor:
"her şeye sahip bir adam varmış: bir karısı, çocukları, sağlığı (ve sağlık her şeydir). bir gün hasta olmuş. doktor öleceğini söylemiş. karısı üzüntüden mahvolmuş. adam çıldırmış, yataktan kalkmış ve ayrılacağını söylemiş. [...] "
hikayenin geri kalanı maalesef çevrilmemişti. *
sans toi ile beni fethetti zaten bu film ayrıca...
film neyi anlatıyor? yalnızlık ve güzellik ekseninde ilerleyen bir kurguya sahibiz. ana karakterimiz çok güzel bir kadındır. fakat yine bir bakıma güzelliğinden dolayı yalnızdır. fakat kadın (ismi cléo, gerçek ismiyse florence) kendisini güzelliğiyle avutmaya çalışır. aşkı arar bir yandan da. fakat insanlar sırf o güzel diye onunladır vs.
lakin kadının düşüncesi şu yöndedir: "ben güzelim fakat güzel olduğum için insanlar etrafımda. (aynı zamanda bir albüm çıkaran şarkıcıydı.) o halde yalnızım. eğer çirkin olsaydım belki gerçek aşk beni bulurdu. gerçekten sevilirdim bir kişi tarafından. çünkü sevgi her şeydir. ama çirkin değilim. o halde çirkinlik ölümün bir şeklidir ve güzel olduğum sürece yaşıyorumdur. o yüzden güzel olduğum için kendimi sevmeli, yalnızlığımın bir gün geçeceğini ummalıyım."
bu tarz bir akıl yürütmeye sahip olduğunu söyleyebilirim. *
şimdi spoiler.
kendisini sevdiğini söyleyen insanlar vardır. onu her an mutlu etmeye çalışır. fakat karakterimiz buna aldırış etmez pek. çünkü içten içe biliyordur derin yalnızlığını. o halde ne yapmalı? bir şey yapmayı düşünmez sanırım. güzelliğiyle yaşamaya, eğlenmeye kaptırmıştır kendini bir bakıma. fakat aşkı da yakında bulacaktır.
hikaye baş karakterin hasta olup olmadığını, ölüp ölmeyeceğini düşündüğü bir sırada geçiyor. bu sürecin sonlarına doğruysa gerçek aşk olarak adlandırabileceği bir kimseyle tanışıyor. herkes cléo'ya hastalığını abarttığını, yakında iyi olacağını söylerken sadece sondaki yeni karakterimiz onun hastalığı karşısında saygı duyuyor ve cléo için bir nevi endişeleniyor. zaten gerçek aşkı da bu kişiyle buluyor yanılmıyorsam.
film bize ne katabilir? sanırım çok şey. ya da hiçbir şey. ayrıca bir şey katmasına gerek de olmayabilir. insan doğasına güzel bir dokunuş bırakabilir. yaralarınıza merhem olabilir. veya yaralarınızı deşebilir. ama sırf o piyano sahnesi için bile izlenir bu film. o nece müthiş sahnedir yahu.
insan hiç aşık olmaz mı? aşkı yeterince derin, tehlikeli ve uzlaşmasız göremez miyiz bu hayatta? görsek ne yapardık? kaçar mıydık, kabullenir miydik? aşkın zamanı olur mu? vs. vs. sorular çoğaltılabilir. tabii her film size bu gibi mesajları, soruları yöneltecektir. neticede bir film bir hayatı ifade eder. (edebilme potansiyelindedir en azından, bizlerinki gibi...)
"kaçma, sevimli kelebek. çirkinlik ölümün bir şeklidir. güzel olduğum sürece yaşıyorumdur."
"çıplaklık kendini doğallaştırmaktır."
"-hiç aşık olmadın mı?
-bazen, ama hiçbir zaman istediğim derinliğe ulaşmadı."
"her şeye sahip bir adam varmış: bir karısı, çocukları, sağlığı (ve sağlık her şeydir). bir gün hasta olmuş. doktor öleceğini söylemiş. karısı üzüntüden mahvolmuş. adam çıldırmış, yataktan kalkmış ve ayrılacağını söylemiş. [...] "
hikayenin geri kalanı maalesef çevrilmemişti. *
sans toi ile beni fethetti zaten bu film ayrıca...
film neyi anlatıyor? yalnızlık ve güzellik ekseninde ilerleyen bir kurguya sahibiz. ana karakterimiz çok güzel bir kadındır. fakat yine bir bakıma güzelliğinden dolayı yalnızdır. fakat kadın (ismi cléo, gerçek ismiyse florence) kendisini güzelliğiyle avutmaya çalışır. aşkı arar bir yandan da. fakat insanlar sırf o güzel diye onunladır vs.
lakin kadının düşüncesi şu yöndedir: "ben güzelim fakat güzel olduğum için insanlar etrafımda. (aynı zamanda bir albüm çıkaran şarkıcıydı.) o halde yalnızım. eğer çirkin olsaydım belki gerçek aşk beni bulurdu. gerçekten sevilirdim bir kişi tarafından. çünkü sevgi her şeydir. ama çirkin değilim. o halde çirkinlik ölümün bir şeklidir ve güzel olduğum sürece yaşıyorumdur. o yüzden güzel olduğum için kendimi sevmeli, yalnızlığımın bir gün geçeceğini ummalıyım."
bu tarz bir akıl yürütmeye sahip olduğunu söyleyebilirim. *
şimdi spoiler.
kendisini sevdiğini söyleyen insanlar vardır. onu her an mutlu etmeye çalışır. fakat karakterimiz buna aldırış etmez pek. çünkü içten içe biliyordur derin yalnızlığını. o halde ne yapmalı? bir şey yapmayı düşünmez sanırım. güzelliğiyle yaşamaya, eğlenmeye kaptırmıştır kendini bir bakıma. fakat aşkı da yakında bulacaktır.
hikaye baş karakterin hasta olup olmadığını, ölüp ölmeyeceğini düşündüğü bir sırada geçiyor. bu sürecin sonlarına doğruysa gerçek aşk olarak adlandırabileceği bir kimseyle tanışıyor. herkes cléo'ya hastalığını abarttığını, yakında iyi olacağını söylerken sadece sondaki yeni karakterimiz onun hastalığı karşısında saygı duyuyor ve cléo için bir nevi endişeleniyor. zaten gerçek aşkı da bu kişiyle buluyor yanılmıyorsam.
film bize ne katabilir? sanırım çok şey. ya da hiçbir şey. ayrıca bir şey katmasına gerek de olmayabilir. insan doğasına güzel bir dokunuş bırakabilir. yaralarınıza merhem olabilir. veya yaralarınızı deşebilir. ama sırf o piyano sahnesi için bile izlenir bu film. o nece müthiş sahnedir yahu.
insan hiç aşık olmaz mı? aşkı yeterince derin, tehlikeli ve uzlaşmasız göremez miyiz bu hayatta? görsek ne yapardık? kaçar mıydık, kabullenir miydik? aşkın zamanı olur mu? vs. vs. sorular çoğaltılabilir. tabii her film size bu gibi mesajları, soruları yöneltecektir. neticede bir film bir hayatı ifade eder. (edebilme potansiyelindedir en azından, bizlerinki gibi...)
"kaçma, sevimli kelebek. çirkinlik ölümün bir şeklidir. güzel olduğum sürece yaşıyorumdur."
"çıplaklık kendini doğallaştırmaktır."
"-hiç aşık olmadın mı?
-bazen, ama hiçbir zaman istediğim derinliğe ulaşmadı."
devamını gör...
sevgilinin bir başkasını sevdiğini açıklaması
canım eski sevgilim, beni üzmemek için böyle bir şeyi açıklama öküzlüğünde bulunmadan aşkını gizli gizli yaşayarak aldattı beni. böyle de düşünceli biriydi işte ya, canım benim.
devamını gör...
güvercin
ölümünden önceki son zamanlarında nikola tesla'cığımın en yakın dostu olan hayvan.
tesla sürekli parktaki güvercinleri besler, kaldığı otelin penceresi önüne gelenleri de ihmal etmezdi. yaralı olanları odasına getirip iyileştirirdi.
“yıllardır güvercinleri besliyorum. binlercesini besledim, kim bilir ne için… ama aralarında bir tanesi vardı ki… çok güzel bir güvercindi. bembeyazdı, yalnız kanatlarında gri benekçikler vardı. o farklıydı. bir dişiydi. onu her yerde ayırt edebilirdim.
nerede olursam olayım bu güvercin beni bulurdu. ne zaman onu yanımda istesem umutla seslenirdim, uçarak çıkar gelirdi. o beni anlardı, ben de onu…
o güvercine aşıktım. evet bir erkeğin bir kadını sevdiği gibi severdim onu ve o da beni. hasta olduğu zaman hemen haberim olurdu; odama gelirdi ve ben de günlerce onunla kalırdım. onu iyileştirirdim. o güvercin hayatımın neşe kaynağıydı. bana ihtiyacı olduğunda başka hiçbir şey umurumda olmazdı. benimle olduğu sürece hayatımın bir anlamı, amacı olurdu.
bir gece karanlıkta yatağıma uzanmıştım, zihnim problemler çözmekle meşguldü, sık sık yaptığı gibi uçarak penceremden içeri süzüldü ve masamın üstüne kondu. beni istediğini biliyordum, bana önemli bir şeyler anlatmak istiyordu. yanına gittiğimde anladım ki bana ölmek üzere olduğunu söylemek istiyordu. mesajını aldığımda gözleri ışıldadı, güçlü ışık demetleri yayılıyordu gözlerinden.
evet bu, gerçek bir ışıktı. güçlü, göz kamaştırıcı, kör edici bir ışıktı. laboratuvarımda lambalarımla elde edebildiğim tüm ışıklardan daha güçlüydü. o güvercin ölünce hayatımdan da bir şeyler eksildi. o zamana dek, ne kadar yoğun çalışmam gerekirse gereksin işimi tamamlamam gerektiğini düşünürdüm, bunu yapabileceğimden emindim her zaman için ama o hayatımdan çıkıp gittikten sonra artık yaşamım boyunca süren çalışmanın da sonunun geldiğini anlamıştım. evet, yıllar boyunca güvercinleri besledim. binlercesini… ve beslemeye de devam edeceğim, kim bilir ne diye?”
insanokur. org'dan alıntıdır.
tesla sürekli parktaki güvercinleri besler, kaldığı otelin penceresi önüne gelenleri de ihmal etmezdi. yaralı olanları odasına getirip iyileştirirdi.
“yıllardır güvercinleri besliyorum. binlercesini besledim, kim bilir ne için… ama aralarında bir tanesi vardı ki… çok güzel bir güvercindi. bembeyazdı, yalnız kanatlarında gri benekçikler vardı. o farklıydı. bir dişiydi. onu her yerde ayırt edebilirdim.
nerede olursam olayım bu güvercin beni bulurdu. ne zaman onu yanımda istesem umutla seslenirdim, uçarak çıkar gelirdi. o beni anlardı, ben de onu…
o güvercine aşıktım. evet bir erkeğin bir kadını sevdiği gibi severdim onu ve o da beni. hasta olduğu zaman hemen haberim olurdu; odama gelirdi ve ben de günlerce onunla kalırdım. onu iyileştirirdim. o güvercin hayatımın neşe kaynağıydı. bana ihtiyacı olduğunda başka hiçbir şey umurumda olmazdı. benimle olduğu sürece hayatımın bir anlamı, amacı olurdu.
bir gece karanlıkta yatağıma uzanmıştım, zihnim problemler çözmekle meşguldü, sık sık yaptığı gibi uçarak penceremden içeri süzüldü ve masamın üstüne kondu. beni istediğini biliyordum, bana önemli bir şeyler anlatmak istiyordu. yanına gittiğimde anladım ki bana ölmek üzere olduğunu söylemek istiyordu. mesajını aldığımda gözleri ışıldadı, güçlü ışık demetleri yayılıyordu gözlerinden.
evet bu, gerçek bir ışıktı. güçlü, göz kamaştırıcı, kör edici bir ışıktı. laboratuvarımda lambalarımla elde edebildiğim tüm ışıklardan daha güçlüydü. o güvercin ölünce hayatımdan da bir şeyler eksildi. o zamana dek, ne kadar yoğun çalışmam gerekirse gereksin işimi tamamlamam gerektiğini düşünürdüm, bunu yapabileceğimden emindim her zaman için ama o hayatımdan çıkıp gittikten sonra artık yaşamım boyunca süren çalışmanın da sonunun geldiğini anlamıştım. evet, yıllar boyunca güvercinleri besledim. binlercesini… ve beslemeye de devam edeceğim, kim bilir ne diye?”
insanokur. org'dan alıntıdır.
devamını gör...
üç kelimelik hikayeler
ölü düşler mezarlığı..
devamını gör...
ömür
geçip gittiğini bildiğimiz ama geçerken geçtiğinin farkına varamadığımız şey, aynı zaman gibi.
devamını gör...
pame radyo yayını
biraz müzik, biraz huzur...
bu akşam pame'de müziği biraz daha ön plana alıyoruz.
sadece enstrümanların sahnede olacağı bir müzik listesi ve birbirinden özgün melodiler, sizleri özlediğiniz yerlere, anlara, hislere doğru bir yolculuğa götürmek için sözlük radyosunda olacak. bu ezgilerin öyküleri, icracıları ve uzandıkları yerlere dair öyküler de marikaki'den...
yunan müziğinin yerel olanı evrenselle bütünleştiren yetenekli sanatçıları ve keşfetmeye değer eserleri, hayal gücümüzü canlandırmaya ve ruhumuzu dinlendirmeye geliyor. pazar gününün son bir buçuk saatini pame'yle sakince geçirmek için sözlük radyosunda buluşalım.
pame, saat 22:30'da kafa sözlük'ün gözbebeği sözlük radyosunda. bekliyoruz. *
bu akşam pame'de müziği biraz daha ön plana alıyoruz.
sadece enstrümanların sahnede olacağı bir müzik listesi ve birbirinden özgün melodiler, sizleri özlediğiniz yerlere, anlara, hislere doğru bir yolculuğa götürmek için sözlük radyosunda olacak. bu ezgilerin öyküleri, icracıları ve uzandıkları yerlere dair öyküler de marikaki'den...
yunan müziğinin yerel olanı evrenselle bütünleştiren yetenekli sanatçıları ve keşfetmeye değer eserleri, hayal gücümüzü canlandırmaya ve ruhumuzu dinlendirmeye geliyor. pazar gününün son bir buçuk saatini pame'yle sakince geçirmek için sözlük radyosunda buluşalım.
pame, saat 22:30'da kafa sözlük'ün gözbebeği sözlük radyosunda. bekliyoruz. *
devamını gör...
hayatınızın mottosu olan sözler
“çok da şey yapmamak lazım.”
devamını gör...
merhaba
madem daha önce kimse söylememiş, o halde merhaba.
devamını gör...
fakirlik belirten detaylar
-biten şampuanın içine su koyup kullanmaya devam etmek
devamını gör...
bir kadının en güzel yanı doğurabilmesi
(bkz: benevolent sexism)
iyiliksever cinsiyetçilik yapınca cinsiyetçilik yapmamış olmuyorsunuz. bir canlının doğurarak başka bir canlı hayata getirmesi güzel veya bir başkasının deyişiyle ''mucizevi'' gelebilir, buna saygı duyarım. lakin bir kadının en güzel yanı doğurabilmesi deyince doğurmak üzerine programlanmış bir robottan bahsediliyor gibi bir algı oluşuyor.
kimse anne olmak zorunda değildir dememe gerek yok sanırım, 21. yüzyıldayız ya hani, bu bilinir diye düşünüyorum. anca rüyamda tabii, orası ayrı.
iyiliksever cinsiyetçilik yapınca cinsiyetçilik yapmamış olmuyorsunuz. bir canlının doğurarak başka bir canlı hayata getirmesi güzel veya bir başkasının deyişiyle ''mucizevi'' gelebilir, buna saygı duyarım. lakin bir kadının en güzel yanı doğurabilmesi deyince doğurmak üzerine programlanmış bir robottan bahsediliyor gibi bir algı oluşuyor.
kimse anne olmak zorunda değildir dememe gerek yok sanırım, 21. yüzyıldayız ya hani, bu bilinir diye düşünüyorum. anca rüyamda tabii, orası ayrı.
devamını gör...
burcunu soran kişiye burçlara inanmıyorum demek
yahu anladık çok zekisin. bi sen akıllısın. aferin burçlara inanmıyormuş. dünyayı kurtardın şu an inanmayarak.
söyle geç işte burcunu ne şov yapıyosun.
söyle geç işte burcunu ne şov yapıyosun.
devamını gör...
erkeklerin zeki kadın sevmemesi
erkeklerin zeki kadın sevmediği yalandır, erkekler sadece aptal olup kendisini zeki sanan ego delisi, kompleksli kadın sevmezler.
devamını gör...
normal sözlük’ün sevilmeyen yazarları veri tabanı
honki ponkiyi pek sevmiyor gibiler... hasta ve alıngansam demek...neyse iyi akşamlar sözlük.
devamını gör...