sevdiğim şiirlerden. ataol behramoğlu şiiri.


yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

insan saatlerce bakabilir gökyüzüne
denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
kopmaz kökler salmaktır oraya

kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

insan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

insan balıklama dalmalı içine hayatın
bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
devamını gör...

aşırı muazzam iyi bir ilişkimiz var, kendini saatte bir özletir.. yaşasın tatlı yemeeek! canım tatlı.. hele baklava... of of....
devamını gör...

sözlerini; türk müziğine söz yazarak en büyük desteği vermiş şairlerden biri olan ve kişilik olarak çok itici bulduğum ama şarkı sözlerini beğendiğim ahmet selçuk ilkan’ın yazdığı, bestesini ise yılmaz tatlıses’in yaptığı muhteşem şarkıdır.

aslında şarkının bende hiçbir hatırası yok ama sonuç itibari ile şu tanımı yazan da ben olduğuma göre: #1408330 anlaşılacağı üzere ferdi tayfura karşı karşı konulmaz bir zaafım var ve ben bu şarkıyı sadece ferdi’den dinlerim.

şarkının hem sözlerinin ziyadesiyle etkileyici olması hem de bestenin şarkı sözlerini ölümüne desteklemesi benim için şarkıyı playlist’imde en çok dinlenenler arasında saymama neden oluyor her zaman.

şarkı öyle bir şarkı ki dinlediğiniz zaman terk edip gitmiş bir insanın hatırasına sarılıp sırtınızda mecnun hırkası, elinizde gazete kağıdına sarılı bira , bir deniz kenarında anlamsızca acı çekerken buluyorsunuz. aslında şarkının melodisi acı çekmeye çok müsait değil ama ferdi sesiyle bu eksikliği hemen kapatıyor.

düzenli ve muhteşem giden bir ilişkiniz olabilir, deli gibi aşık ve buna karşılık bulmuş olabilirsiniz, hatta aşkı bir süre için nadasa bırakmış da olabilirsiniz. bunlar hiç ama hiç önemli değildir. aşk olmadan aşk acısı çekmenin yegane nedenidir ferdi tayfur’un söylediği bu şarkı.

çünkü;

bilinmez neleri getirir zaman,
bilinmez neleri bitirir zaman.
devamını gör...

"intihar etmek yasaktı, biz de düşünmeyi seçtik."
devamını gör...

başrollerinde robert de niro ve robin williams ve onların muhteşem oyunculukları olan, bu zamana kadar nasıl izlemedim diye üzüldüğüm, dr. oliver sacks'ın uyanışlar isimli romanından uyarlanmış müthiş film.



hayatlarının çoğunu uyku hastalığı encephalitis lethargica sebebiyle komada gibi geçiren hastaların, dr. sayer * tarafından uygulanan bir tedavi ile beyindeki dopamin seviyesini arttırıcı işleve sahip el-dopa adlı ilaç sayesinde uyanışlarını anlatır. önceleri her şey yolundadır ama belki de kaybettikleri yılların telafisi olmamasının ağırlığı ile hastalar bir süre sonra eski hallerine geri dönerler. filmin sonunda verilen bilgiye göre dr. sayer ve ekibi devamında da tedavilere ve araştırmalara devam etmişler ama hiç birisi ilk seferdeki kadar etkili olmamış maalesef.

dr.sayer ve eleanor arasında geçen kısacık ama beni çok etkileyen bölümü de iletmek isterim.
s: ona iyi bir olduğumu söylemişsin. tekrar geri almak için hayat vermenin nesi iyi?
e: hayat hepimize verilir ve geri alınır.
s. bu bana neden teselli olmuyor?
e. çünkü sen iyi birisin...çünkü o senin dostun.



çıkarılacak çok ders olan, mutlaka izlenmesi gereken bir filmdir.
devamını gör...

bitmiş bir şeye verilen yok cevabına hiç mi yok diye karşılık vermek
devamını gör...

diğer adı popo.
(bkz: popoluk yapma)
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

ressamın kendi dilinde, meisje met de parel.

bugüne sadece 34 resmi gelebilmiş, barok dönem ressamı johannes vermeer'in 1665'te yaptığı, 44,5 cm × 39 cm. lik küçücük bir yağlıboya portre. resim 1903'ten beri muritshuis kraliyet resim galerisi'nde, lahey'de bulunuyor. resimdeki model kimdir bilinmiyor.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bir resmin nihai haline gelinceye kadar hangi süreçlerden geçtiği, ressamın çalışma esnasında neleri yok edip, nelerin kalmasına karar verdiği, altta yatan renkleri, çizgileri, kompozisyondaki farklılaşmayı bugün bazı teknik olanaklarla anlamak mümkün. bilgilenmek hak olabilir ona itiraz edemem ama esasen konu bir resim olduğunda sanki bu incelemeler ressamın özeline çomak sokmak gibi geliyor bana. nihayetinde ressam, tuval yüzeyindeki ikna/tatmin noktasına geldiğinde resminin bittiğine ve başkaları tarafından görülebilir olduğuna karar vermiş, tuvali karşısına son haliyle koyduğunda pişmanlıklarını, beceriksizliklerini, kararsızlıklarını geride bırakmış olur. onları deşip, faş etmek; işte bu noktada biraz hoşnutsuzum ben.

inci küpeli kız da böyle bir didiklenmeye maruz kaldı. güya resmin "bilinmeyen yönleri" ortaya çıkartıldı. onlara değinecek değilim isteyen bu linkten detayları okuyabilir.

ben, esas olarak "inci küpeli kız" resminden yola çıkan, önce hakkında yazılmış bir roman ve romandan uyarlanan bir filmden * feyz alarak bir başka ressamın yaptığı bir portreyi buraya iliştirmek isterim. bir neş'e erdok resmini.

suretlerin ruhlarını ifşa ettiği, simgelerle bezenmiş ve genellikle ressamın tanıklığının ürünleri olan resimlerin sahibi, toplumsal gerçekçiliğin öncüsü sayılan, figüratif resmin en önemli ressamlarından biridir neş'e erdok.

erdok, resimlerinin çoğuna isim verir ama bu portede "inci küpeli kız" olarak isim vermiş miydi, resmi yakından görmüş biri olarak bunu hatırlamıyorum. ama zaten temanın inci küpeli kız olduğuna dair su götürmez çok ip ucu var elimizde. elbette figürün pozu vermeer'inkiyle aynı değil. ama o mavi kurdele bunu anlamamız için neredeyse tek başına yeterli.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

evet arkadaşlar kilo çok zararlıdır sağlığımız içim ve ben kilolu yani 1. obezkenn suann ideal kilomdayimmmm çok mutluyummmm
devamını gör...

amerikalı hiciv ustası kurt vonnegut tarafından yazılmış olan savaş romanı. ozark vonnegut göndermeleri ile beni darlamaya başlayınca şart oldu bu başlığa yazmak.* eserin orijinal adı slaughterhouse-five olarak geçmektedir. aslında tamamen savaş romanı demek zor, daha çok biraz bilim-kurgu biraz da yarıotobiyografik bir eser olarak tanımlamak daha makul muhtemelen. ikinci dünya savaşı sırasında dresden'de savaş esiri olarak bulunan billy pilgrim zamanında onunla aynı kaderi paylaşmış olan yazarın anılarının çarpık bir yansıması olarak okuyucuya sunulurken aynı zamanda kitabın başka bir karakteri olan başarısız bilim-kurgu yazarı kilgore trout ise yine vonnegut'ın alter egosu olarak okuyucunun karşısına çıkar. zamandan tamamen kopmuş olan pilgrim kitap boyunca düzensiz bir biçimde sürekli farklı zaman aralıkları arasında geçiş yaparak ilerler bundan ötürü heller'ın catch 22 eseri ile benzerlikler gösterir mezbaha-5 fakat burada düzensiz zaman geçişleri tamamen kitap boyunca tekrarlanan zaman algısını aktarmak için bu şekilde yazılmıştır. yine başka bir benzerlik cümle tekrarlarıdır ki mezbaha-5 bunu kitapta bahsedilen her ölümden sonra not düşülen so it goes deyimi ile yapar. ne abartıldığı kadar iyi ne yerildiği kadar kötü bir kitap ek olarak yazarın mother night isimli eserinin ana karakteri olan howard campbell karakteri de kitapta kısa süre görünür ve kitabın finali hakkında açıkça spoiler barındırır bu yüzden önce mother night okunsa daha iyi olur bence. vonnegut ne savaşı dramatize eder -çünkü bakınca zaten çılgınlık olan bir şeyi olduğundan daha da dramatikleştirmek mümkün değildir- ne de onun insan üzerindeki etkisini küçümser. kitap genel bir eleştiri barındırır özünde, oldukça ince bir hiciv vardır mezbaha-5'in satır aralarında. ek olarak bu sadece bir teori olsa bile criminal minds'ın 2. sezon 22. bölümünde* kurbanlarını katletmek için mezbahaya kapatan bir katil mevcuttu ve mezbahanın demir kapısının üzerinde büyük kırmızı harfler ile 5 numarası düşülmüştü, muhtemelen tesadüf değildir çünkü ondan bir önceki bölüm vonnegut ile ilgiliydi. oldukça şık bir referans olmuş. kitabın 1972 yılında george roy hill tarafından çekilmiş bir filmi de mevcut ama vasat bir film olmaktan öteye gidemiyor ne yazık ki.


“there is no beginning, no middle, no end, no suspense, no moral, no causes, no effects. what we love in our books are the depths of many marvelous moments seen all at one time.”

“all time is all time. ıt does not change. ıt does not lend itself to warnings or explanations. ıt simply is. take it moment by moment, and you will find that we are all, as ı've said before, bugs in amber.”
devamını gör...

5. sınıfa giden kuzenim de aynı şeyi düşünüyor.
devamını gör...

"o koca iskender ki
tuhaf matlar yapardı
mat oldu olağan biçimde."

ilhami çiçek, satranç dersleri.
devamını gör...

maalesef az önce muz kabuğu adlı başlığa tanım girmek durumunda kaldım.
yazarların gönlü hoş olsun.
devamını gör...

bu bir thedansözkiller ukdesidir.

kırkpare olarak ta ifade edilir.

fakirliğin gözü kör olsun efenim, fakirin, fukaranın elbiselerini uzun zaman giymeleri üzerine elbiselerde yırtılır. peki elbiseler atılır mı? tabi ki hayır ... ''yama'' adında elbiselerin ömrünü uzatan metod kullanılır. sevgili dostlar bu ''yama'' ev ekonomisi dehaları olan kadınların aklına ''ulan ben bunu birleştirirsem harika battaniye olur'' düşüncesini doğurur. bu birleştirilen kumaşların, görsel olarak harika bir desen oluşturması ise ''kırkyama sanatı''nın doğmasına sebep olur.
çeşitli ''küçük'' kumaşların birleştirilerek farklı şekillerde dikilmesi ile elde edilen bir sanata kırkyama denir.
mesele burada ''arta kalan'' kumaşların rastgele dikilmesi değildir; onu ''sanat'' yapan şey yaratılan desenlerdir.
örtü, giyim, battaniye, çanta, şapka, nevresim, yastık, yatak örtüsü hatta mobilya döşemelerinde kullanılmaktadır.

yoksulluğun var olduğu tüm yıllarda var olan yama işi, özellikle 1929 buhranıyla birlikte artış gösterdi.
sevgili dostlar, 1929- 1939 yılında yoksul kadınların un çuvallarından çocuklarına elbise diktiğini fark eden bazı un fabrikaları çiçekli çuvallar ürettiler. bunu yoksulluğun boyutunu anlayabilmeniz için yazıyorum.
''
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel''

''
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel''

özellikle büyük savaşlardan sonra artış gösteren kırkyama, ikinci dünya savaşı sonlarında artık bir moda akımı haline gelecektir.
adına da patchwork deniliyor.
inanmayacaksınız romare bearden diye bir adam var ve 1970'te yaptığı kırkyama, new york modern sanatlar müzesinde sergilenmektedir.
ahanda şu;
''
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel''

bitti mi? bir çok alanda uygulanmaya başlamıştır kırkyama...
bunlardan en önemlisi kırkyamayı seramik sanatına uygulayanzoe hillyard'tır.
kim derdi ki, yokluğun, yoksulluğun sembolü olan ''yama'' müzelerde milyonlar ödenen bir sanat akımı olacak...
hey gidi hey...

''
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel''
devamını gör...

birbirinden nefret eden insanların sırılsıklam aşık olabilecek olma olasılıklarını ifade eden cümle. bu klişe ilk nerden hortlamıştır merak içindeyim.
devamını gör...

"bir tek önemli felsefe meselesi varsa, o da intihar konusudur."*
devamını gör...

bir insanın başına gelebilecek en kötü durumlardan biridir.

cevap verilmeyip ortadan kaybolmak yerine "seninle iletişimi kesmek istiyorum" demek daha doğru bir davranış olacaktır, aksi takdirde "ben ne yaptım, yanlış bir şey mi söyledim" diye insan kendisini sorgulamaya ve değersiz hissetmeye başlıyor. eğer aklı başında ve olgun bir bireyseniz, karşınızdaki insana bir açıklamayı çok görmemek gerektiğini bilirsiniz.
devamını gör...

franz oppenheimer'a göre devlet şu şekilde meydana gelmiştir;

tarım devrimi ile birlikte yerleşik hayata geçen topluluklar tarım ve bunun yanı sıra hayvancılık ile uğraşmaya başladılar. buna rağmen kimi topluluklar yerleşik hayata geçmeyip sadece hayvanları evcilleştirdiler ve göçebe yaşamı sürdürdüler. yerleşik hayata geçmeyen bu topluluklar doğanın kendileri için hazırladıkları sürprizler ve salgın hastalıklar nedeniyle sık sık gıda sorunu ile baş başa kaldılar ve böyle zamanlarda yerleşik olan topluluklara saldırmaya başladılar. bu saldırılardan bıkan yerleşik hayata geçmiş topluluklar zamanla bir hayvancı toplulukla onlara vergi ya da haraç vermek karşılığında anlaştılar ve onlara topraklarından arazi verdiler. böylece tarihin ilk orduları da ortaya çıkmaya başladı. hayvancı topluluklar ellerindeki gücü kullanarak yerleşik hayata geçmiş toplumlar üzerinde otorite kurmaya başladılar. tahsildar ya da vergi işiyle uğraşan aracılar kullanmayan, yerleştikleri yerleşik toplumla kız alıp vermeye başlayan hayvancı topluluklar zamanla bu yerleşik toplulukla karışıp kendileri de yerleşik hayata geçmiş topluluklar haline geldi ve süreç bu toplumlarda başa döndü. araya aracılar koyan ve hatta bir değil birden fazla yerleşik hayata geçmiş topluluğu koruyan hayvancı topluluklar ise zamanla krallık/imparatorluk seviyesine gelmiş ve tarihin ilk sınıflı topluluklarıyla birlikte devleti hayatımıza sokmuşlardır.
devamını gör...

bir konu hakkında bir fikir beyan edebilmek için herhangi bir duyu organımızdan bilgilerin alınması, kendi içinde yorumlanması ve bilgilerin karşılaştırılması gerekir. görme, işitme veya dokunma yoluyla bilgi edinme, beynin birçok alanını eş zamanlı olarak çalıştırır. fakat broca alanı, wernicke alanından iletilen düşüncelerin dışarıya aktarıldığı yerdir. eğer broca alanı tahrip olursa, kişi söylemek istediklerini bilir, buna karar da verir fakat kelimeleri seçemez. anlamlı şeyler söyleyemez ve saçma sesler çıkartır. konuşmak veya tabiri caizse fikir beyan etmek bu kadar komplike bir olgu iken, bunu dünyanın en gereksiz cümlelerini sarf etmek için kullanmak akıl tutulmasıdır.

tanım: kendisine aynı şekilde ''kadınların %70'i başörtülü ise orada özgürlük yoktur'' denildiği vakit şiddetle karşı çıkacak kişinin anlamsız, saçma, tamamiyle kendi değerleri üzerinden topluma mâl etmek istediği, şuursuzca, fütursuzca, vizyonsuzca, aptal saptal, bireysel özgürlüğü savunduğunu zannederken aslında savunmayıp bireysel dini değerlerini yücelten, ne idüğü belirsiz, arap sevici, aciz, ötekileştirici, dışlayıcı, nefret söylemleri barındıran bir fikrin maalesef ses tellerinden dile zuhur etmesi hadisesidir.

edit: eyyorlamam bu kadar zira aklıma başka kelime gelmedi, eklemek isteyen olursa portakallasın.
devamını gör...

(bkz: cingulomania)

bazen gerçekten sarılmaya ihtiyaç duyuyorum. sarılmak güvende hissettiriyor, ihtiyaç duyduğumuz güvende hissetmektir belki de.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim