pinhani grubunun solistidir. aynı zamanda da pinhani'nin ilk albümündeki şarkıların tüm söz ve müziklerinin sahibidir.
devamını gör...

eski erkek arkadaşımdır bu kişi efenim.
şu dünyada tanıyıp görebileceğim en iyi yürekli, en yardımsever, en dava adamı insandı kendileri. bugün sizlere, bu özverili ex boyfriendimi anlatarak, anılarımı yad etmek istedim. çünkü seneler önce, yaklaşık bu tarihlerde birbirimizi severek ayrılmıştık.

üniversite son sınıfı okuduğum seneler olmalıydı, o zamana kadar türlü erkek arkadaşlar edinmiş, türlü kalp kırıcı olaylara şahit olmuştum ve artık kendimi bir köşeye çekerek durulmaya başladığım sakin yıllarımdı. amacım, bölümümdeki dersleri verip, okulu bitirip o şehirden def olup gitmek olmuştu ki, güz dönemi vizelerinde, sınıfımızın kadrolu inek öğrencisi medine'yi pek çok derste puanlarca geride bırakmayı başarmıştım. "demek ki çalışınca oluyormuş azizim, varmış kafamız" diyerek koltukaltlarımın kabardığı o kısa, çalışkan ve uslu dönemde, huzurun yeniden batmasıyla birlikte durulmuş olan özel hayatımı biraz şenlendirmenin vaktinin geldiğini düşündüm.

tanışıp kaynaşacak taze kanlar arıyordum, nereden, nasıl bulabilirdim?

o zamana kadar hep yüzeysel takılmış, insanları fiziksel özelliklerine göre seçmiş ve önünde sonunda hepsinde bir defo bulmuştum, bu kez aynı hataya düşmeyecek, müstakbel sevgilimin içine bakacak, önce içini öğrenecek, ruhu güzelse onunla birlikte olacaktım.

o zamanların popüler sitelerinden birinde, şiire gönül vermiş bir oğlanı keşfetmem çok uzun sürmedi, bilgilerine baktığımda, bu kaderimizin bize bir oyunu olmalıydı ki aynı şehirde ve aynı lanet üniversitedeydik. aynı internet sitesinde, şiir sever, şairimsi o oğlanın dikkatini çekebilmek adına ben de şiirler yazmaya başladım, hatta size o şahane, duygu yüklü şiirlerimden birini hemen şuracıkta paylaşmak isterim:

hey oğlan beri gel hey oğlan
bence bu aşkımız çok teknolojik
eminim ki beni ilk gördüğün an
olacaksın sen bir cibinlik

cibinliği kafiyeyi uydurmak için yazdığımı zannediyorsanız, yanılıyorsunuz arkadaşlar. büyük derin bir gönderme içeren o kelimeyle aslında anlatılmak istenen, müstakbel boy friendimin beni sarıp sarmalayacağı fikridir efenim. cibinliğin, tıpkı uyku anında kişiyi sivrilerden koruması gibi, beni de beni koruyup kollayacak bir alfa erkek arayışında olduğumu tasvir eden, derin ve kabiliyetle seçilmiş bir mecazdır o.

her ne ise, bu şiirlerin sürekli yazılıp çizildiği, vakti zamanının biz üniversiteli gençleri arasında popüler olan bu sanatlı sitede, azimle çeşitli eserler ortaya koyarak tanışmaya çalıştığım bu gencin, sonunda ilgisini çekmeyi başaracağımı düşünürken, bir kız profilinden, kendisinin benle tanışmak istediğini beyan ettiği bir mesaj aldım. şaşkındım ki, hemcinslerim genelde beni, güzelliğimi ve başarılarımı kıskanırlardı, o zamana kadar aldığım ilk kadın mesajıydı bu.

kendisiyle yazışmaya başladık ve çok da geçmeden o itirafı aldım:
ben aslında erkeğim, kadın kılığında takılıyorum.

insan neden böyle bir şey yapar ki?

kendisinin açıklamalarına göre, yazım stilini geliştirmek, kadınlarla empati yapabilmek için böyle bir yola gitmiş. tanrım, ne kadar da iyi kalpli bir çocuktu bu böyle, biz kadınların neler hissettiğini anlamak için yaptığı şu güzel şeye bakar mısınız? kendisini yoğuran ataerkil topluma tepki olarak ilginç bir başkaldırıydı bu. etkilenmiştim ve onunla sohbet etmeye devam ettim.

onunla da tesadüf budur ki aynı şehirde yaşıyor çıktık ve günün birinde buluşmaya karar verdik. onu ilk gördüğüm anı, tüm ayrıntılarıyla hala daha bu kadar net hatırlıyor oluşum kesinlikle büyük bir şaşkınlık hissinden ileri gelmekteydi. siyah kemik çerçeve gözlükleri ardındaki uzun kirpikli iri kahverengi gözleri, tıpkı bir ceylanın gözlerini andırıyordu. o kadar yakışıklı sayılmazdı ve hatta çirkindi fakat kararlıydım ki, bu kez birileriyle aramda bir şeyler olacaksa, dış görünüşe takılmayacak, onun iç güzelliğini önceliğim yapacaktım. yüz yüze tanışma zamanına kadar internet üzerinden bolca yazışmış, artık onun kalbinin güzelliği konusunda neredeyse emin olmuştum zaten. bir kere kadın kılığında yazıyor oluşu, kadınları anlamakta bu kadar özverili davranması o kadar hoşuma gitmişti ki, bunu size nasıl tarif edebilirim bilmiyorum.

gel zaman git zaman artık sevgili olmuştuk, kimi günler geceyi bende geçirir, benden kalkar işine giderdi. kariyeri de parlak olan bu genç, allahın tamamlamayı unuttuğu eksik ve çirkin sıfatına karşın, tam evlenilecek bir tipti. dediğim gibi, iç güzelliğine, iyiliğe, başarılı, doğru bir hayata önem verdiğim o süreçte karşıma çıkan bu oğlan, hissediyordum ki alnımın yazısı, evimin erkeği, gelecekteki çocuklarımın babasıydı.

ama ilginç bir şey yaşandı... ve maalesef... yollarımız ayrıldı...

günün birinde ki hiç unutmam o günü, sınıfımızın ineği medine'nin benden ders notu istediği ilk ve tek gündür, merkez kırtasiyelerin birinde fotokopi çektirmek için okuldan erken çıkmış, işlerimi tamamlamış, evime dönmüştüm. ailemin derslerim için kullanırım diye aldığı ve o zamana kadar çeşitli günahları işlemek için kullandığım laptobumu, dört senede ikinci kez derslerim için kullanacaktım ki, batarya hata verdi ve lanet laptobum açılmadı.

fişini takıyorum, olmuyor, bataryayı tak-çıkar yapıyorum, açılmıyor.

nihayetinde, boy friendimin laptobu evdeydi, o gelene kadar kullanabilirdim, bir şey demezdi nasılsa.

laptobunun ekranını kaldırmamla birlikte, önüme bir sayfa açıldı arkadaşlar. zannedersem kendisi gece, uykudan önce laptobunu kapatmadan öylece ikiye katlayarak bir kenara koymuş ve cihaz, kendisini otomatik beklemeye almış. ekranı açınca, olduğu gibi bir gece öncesinden kalan sayfalar açık halde önüme çıkıverdi arkadaşlar.

ben ki, başkalarının özel alanlarını asla kurcalamam, bana nedir yani ama, gayri ihtiyari açılan sayfadaki özel yazışmaların bir kısmını görmüş oldum. karşılıklı öpücükler atılmış, iyi uykular dilenmiş, "rahatlattın beni, teşekkür ederim" filan... merakıma yenilerek, biraz da "boynuzluyor mu lan bu beni?" gibi çok yanlış ve haksız bir fikre kapılarak, tüm konuşmayı okuma kararı aldım ve açık kalan dm kutusu sayfasını yukarı doğru kaydırmaya başladım:

-yaların
-memelerin
-tanganı ısırıyorum
-ama gıdıklandım
-şu anda napıyorsun bana
-oh devam et
-üzerinde ne var
-elim yavaş yavaş aşağı iniyor

lanet olsun, bu bir şaka olmalıydı, iki erkeğin sexting yazışmalarını mı okuyordum ben? üstelik karşıdaki erkek, benimkini kadın sanarak baya bir gaza da gelmiş. okumaya devam ettim, ettikçe laptobu banyoya sokup boy abdesti aldırmamak için kendimi zor tuttum:

-düğmelerini yukarıdan aşağıya doğru açıyorum
-saçlarını okşuyorum mm mis gibi kokuyorlar
-göğüs kıllarını okşuyorum
-okşuyorum
-okşuyorum
-elime aldım
-okşa
-okş

öğk...

rahat iki sayfa boyunca birbirlerini okşayarak cilveleşmişler.

daha yukarılara çıkıyorum ki ne göreyim, yabancı erkek, benim biricik erkeğimi sıkıştırmış, çok ısrar etmiş, "hadi yapalım, nolcak, ikimiz de rahatlarız" filan demiş, kandırmış. ah yavrum benim, ah benim iyi kalpli biricik ballı turtam da bu ısrarları kıramayarak kabul etmiş ve salt iyiliğinden adamı rahatlatıvermiş. bunu görünce beynimden vurulmuşa döndüm, benim erkeğimi nasıl kandırıp sexting yapabilirdi bu pis sapık adam?!!

hemen kendisine yazdım:

-kadınıma bir daha yazdığını görürsem senin dalağını sökerim. ben onun erkek arkadaşıyım, en ufak bir iletişiminiz olduğunu görmeyeyim oğlum bulurum seni ve sülaleni ...

erkek arkadaşımı o pis sapıktan korumanın verdiği gururla, laptobu kapatıp bir köşeye bıraktım ve düşünmeye başladım arkadaşlar. bu kadar temiz, bu kadar iyi kalpli, insanları kıramayan, onların iyiliği için onlara her şartta yardımcı olan bu adamı gerçekten hak ediyor muydum? ah morticia, sen bu kadar masum, bu kadar temiz kalmayı başarabildin mi? elbette cevabım "hayır" olmuştu. kalbim ağırlaştı, yüzüm durgunlaştı, üzerime o an kara bir bulut çöktü. belli olmuştu, biz, ayrı dünyaların insanıydık. ben daha dark kalıyordum, daha kirliydim ve bu iyilik meleği oğlanla olmak, ona yapacağım en büyük kötülük olurdu.

boy friendim nihayet eve gelmişti. onu karşıma oturttum ve olanı biteni anlatarak, kendisi kadar iyi yürekli bir insanın, ben gibi kirli bir kadını hak etmediğini söyleyerek ondan ayrıldım.

gözyaşları içerisinde birbirimize sarıldık ve aynı gece içerisinde bavulunu toplayarak evimden, benden, yüreğimden, gitti.

güzel yürekli, yardımsever kadın oğlan, uzaklarda bir yerlerde umarım mutlusundur.
devamını gör...

yeni uyarlamaları son derece kötüdür. oyuncu kadrosu olarak ve bazı sahneler de dönemin popüler kültürünün ekmeği yenmeye çalışılmışsa da pek başarılı olamamıştır.
devamını gör...

çabayla devam eden sohbetten hayır gelmez
devamını gör...

ne boş insanlarsınız. onların yediği haltı öveceksiniz diye kendi insanınızı gömüyosunuz. neymiş kezbanmış bak bak bak boş yaratık. yediği halt diyorum çünkü bana ters , genel olarak bizim insanımıza ters. ha kendi tercihleri , beni zerre alakadar etmez. ama sizin bu salak saçma tavırlarınız beni sinir ediyo.
devamını gör...

telefonum bozuldu sandım. iniyordu yüreğime.
devamını gör...

ernest hemingway tarafından kaleme alınan müthiş bir romandır.

hemingway nobel edebiyat ödülü sahibi dünyaca ünlü ve ilginç bir adamdır. intihar ederek hayatına son veren ernest hemingway, bunu mutsuz olduğu, acı çektiği için değil, güzelliğini yitirmemek için yapmıştır. artık zamanın dolduğunu düşündüğünde kendi işini kendi bitirmek istemiştir.

kardeşi hemingway’in ölümü için şunları söylüyor;
“…ertesi sabah, yedi sularında, en son olumlu işini gördü. başka birinin sözü ya da davranışı yüzünden şerefinin lekelendiğini anlayan bir samurai gibi, ernest de vücudunun kendisine ihanet ettiğini hissetti. buna göz yummaktansa, silâhını doldurdu, sonra eğilerek bu en gözde tüfeğinin dipçiğini salonun döşemesine dayadı ve geride duran horozları indirmenin bir yolunu buldu”

hemingway bu hacimsiz romanda insanın doğayla olan mücadelesini anlatıyor ama bunu yaparken çok vurucu cümleler seçiyor. artık yaşlanmış olan balıkçı santiago -ki bu isim incil’e bir göndermedir ve “acı çekmenin” sembolüdür, hatırlarsan eğer simyacı’daki çobanın adı da santiago idi- yanından ayrılmayan ve onun balıkçıların en büyüğü olduğuna inanan küçük manolin’in yardımıyla balık avlamayı sürdürmektedir. çocuğu mahçup etmemek için çok büyük bir balık yakalamanın peşindedir.

bir gün çocukla vedalaşıp yola çıkar ve çok büyük bir balık takılır oltasına ve böylece uzun sürecek bir mücadele başlar. yaşlı adam gücü yettiğince balıkla mücadele eder ve uzun uğraşlar sonucu balığı kayığa bağlamayı başarır. yaşlı adam bu yakalama-kaçma, ölüm-kalım mücadelesin her safnasında balığa sonsuz bir sevgi ve saygı duymaktadır. der ki. “seni seviyorum balık ama gün bitmeden seni öldürmüş olacağım.” aklından geçen düşüncelerden biri oldukça manidardır santiago’nun. yıldızları öldürmek zorunda olmayışımızı büyük bir şans sayar santiago. balığı kardeşi gibi görür ama yine de onu öldürmek zorundadır çünkü işler böyle yürür. bu mücadele asırlardır sürüp gitmiştir ve devam edecektir elbette. ama santiago’nun balığa olan sevgisi görülmeye değerdir.

yaşlı adam tam 84 gündür balık tutmamıştır, o yüzden de küçük çocuk artık onunla balığa çıkamamaktadır. bunun nedeni elbette ki ailesidir. çocuk yaşlı adamın teknesinde olmayı çok istemektedir. o yüzden balığı yakaladığında santiago durmadan “keşke çocuk da burda olsaydı.” der.

5 gün süren mücadele esnasında yaşlı adam bir “şampiyon” olduğunu göstermiştir ancak zafer kazanmak o kadar kolay değildir. kanın kokusunu alan köpek balıkları, balığa üşüşürler. santiago onlarla da mücadele eder, hatta birkaç tanesini haklamayı da başarır. ancak 5 günün sonunda karaya vardığında balkıtan geriye kalan sadece kılçıklardır. “yendiler beni manolin” der yaşlı adam. bu mücadele de kaybeden kimdir, kim kazanmıştır, ortadan bir zafer ya da hüsran var mıdır? bu soruların cevapları size kalmış ama bu roman okunmalıdır.

“ben başka şeylerle ilgiliyim, iyi bir yaşam sürüyorum, ama yazıyorum, çünkü yazmazsam yaşamın geri kalan yanından tat alamıyorum. gücümün yettiğince iyi yazmak, yaşadıkça öğrenmek istiyorum. bir yandan da tadını çıkardığım bir yaşam sürüyorum, gerçekten de tadına doyulmaz bir yaşam.” diyor bu enfes romanın yazarı. işte bu yüzden okunmalıdır. balıkçı yıldızları öldürmek zorunda olmadığımız için mutludur, işte bu yüzden okunmalıdır. manolin yaşlı adama olan inancını hiç kaybetmiyor işte bu yüzden…

“yaşlı adam ve deniz” birkaç kez filme alınmıştır. 1958 yılında john sturges filmi çekmiştir. 1990 yılında tv dizisi olarak yayınlanan romanda yaşlı adam santiago’yu anthony quinn oynamıştır. 1999 yılındaysa aleksandr petrov en iyi kısa film oscar’ı alan ” the old man and the sea” yi çekmiştir.

hemingway ” benim amacım gördüklerim ve hissetiklerim en basit ve en iyi şekilde kağıda geçirmektir” der, oku ve karar ver hemingway bunu başarmış mıdır?
devamını gör...

bir yazar nasıl olmalı sorusunun cevabı gibi bir yazar.
bilgi,makara,vizyon adam aşmış.
özellikle futbol hakkındaki entrylerini çok keyifli okuyorum yorumcu olsa kesin onu izlerdim.

birde gs li ama holigan değil tarafsız yazıyor ne yalan söyleyim dün fb penaltıyı kaçırınca frankfurtun kalecisinden sonra en çok ben sevindim. nasıl başarıyorsun bunu dostum ben yapamam çünkü azılı tinercilerdenim. eski kapalı alt a selam olsun.

bu arada ibanı dm ye bıraktım vaktinde göndermezsen entryi silerim.
devamını gör...

çeşit çeşit şarj kablosu, ara kablo.
devamını gör...

öncesinde tırnaklarımı yediğim yayın.
devamını gör...

gökhan kırdar-üstüme basıp geçme.
devamını gör...

sistem tüketmek üzerine kurulu. insanların hayallerini, umutlarını, güçlü yanlarını, güçsüz yanlarını, sevdiklerini, sevmediklerini hepsini tüketmek ve büyük patronların kazançlarına hizmet edecek şekile sokmak üzerine bir sistem var. bugün beden olumlayanlar dün güzel beden kriterlerini belirleyenler değil miydi? güzel beden olgusu için kaç dünya büyüklüğünde ürün sattılar ve bu sistemin çarkı olanlar ne kadar para kazandılar? sistem gene sömürecek bir olgu bulmuştur.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

"güzel günler sana gelmez, sen onlara yürüyeceksin." diyerek uyandırılması gereken insandır.
devamını gör...

yıllar sonra birtakım ergenler tarafından kafa sözlüğün teyze ve amca kaynaması şeklinde hitaplarina maruz kalacak, kafa sözlüğün ilk nesil yazarlaridir.
devamını gör...

manu larcenet'in 2003 yılında çıkardığı çizgi romandır. 2004 yılında angoulême uluslararası çizgi roman festivalinde en iyi çizgi roman albümü ödülünü kazanmıştır.
2020'de çizgi roman okumaya başladığım kitaptır.
kitap sıradan zaferleri anlatmada iyidir. sıcak bir hikayesi vardır. ben polis şakasına çok gülmüştüm :)
devamını gör...

ziyarete yapılan karşı ziyaret. bitişik yazılıyormuş, bilginize...
devamını gör...

bir şeyler yudumluyoruz.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
manzara iyi biraz keyfimiz kaçık.
az da uykum geldi gibi.
neysem selam olsun sözlük ahalisi.
devamını gör...

izlerken heyecanlandığım ve insan ırkı ile gurur duyduğum iniştir. evren ile ilgili pek çok bilgi elde etmemizi sağlayacak perseverance'ın güneş panellerine sağlık, umarım yıllar sonra uzayda koloni kuran insanlar seni bulurlar ve mars müzesine yerleştirirler.
devamını gör...

bununla alakalı instagram hesabımda attığım bir hikayeye eski bir arkadaşım "her şeyin mizahı yapılır." diye yanıt verdi fakat her şeyin mizahı yapılmaz.böyle şeylerin yani insanları tetikleyen şeylerin asla yapılmaz.buna gülüp (hem de türkiye gibi bir ülkede) "mizaj" diyen herkesin ciddi bir psikolojik yardım alması gerektiğini düşünüyorum.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim