kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

devamını gör...

ağız şapırdatma, diş arasındaki bişeyi çıkarmaya çalışırken ortaya çıkan ciyk ciyk sesi, esneme, tesbih sesi, anahtarlıkla oynarken çıkan ses gibi çıldırtıcı seslere verilen tepki.

öyledir ki, katil olmak işten bile değildir. kaç kere yemek masasından kalktığımı, telefonu karşı tarafın yüzüne kapattığımı bilmem. allah düşmanımın başına vermesin.
devamını gör...

ben kendilerini pablo neruda şiirlerine yaptığı çevirilerden tanıyorum. bir zamanlar bir arkadaşım neruda'nın, çevirisi başka bir tercüman tarafından yapılmış bir kitabını hediye etti. kitabı gördüğümde çok sevinmiştim. en sevdiğim şiirlerinden birinin bulunduğu sayfayı açtım ve benim için o anlar hayal kırıklığıydı. çünkü her zaman okuduğum şiir, bu şiir değildi. belki o çeviriyi de sevebilirdim ancak sait maden bu olanağı benim elimden aldı. çeviri yapmak halihazırda oldukça meşakkatli bir işken, şiir çevirisi bambaşka bir boyut. kendisinin de bir şair olmasının etkisi vardır diye düşünüyorum. sadece şairin ifadelerini başka bir dile aktarmak yetmiyor sanırım. bazı çevirmenler bazı şiirleri yeniden yaratıyor. aynı cümleyi aleksandr sergeyeviç puşkin'in bilinmeyen ülke şiirine yaptığı çeviriyle ataol behramoğlu için de kurabilirim.

sait maden başlığı altında tüm çevirmenlerin emeğine sağlık efendim.
devamını gör...

ders yapalım mı, akşam ders yapalım mı, sabah ders yapalım mı, amuda kalkıp ders yapalım mı?
t. karşı tarafın sizden beklentisini dile getirdiği öneri.
devamını gör...

karnın aç mı ? bir şeyler hazırlayayım mı ?
devamını gör...

anne babasının eğitemediğini eğitmeye çalışmak..
sanırım bana normal bir insan evladı denk gelmedi.
devamını gör...

kesinlikle öyledir. evine ekmek götüremeyen insanlar; milyon dolarlık futbolcular, süper zengin kulüp başkanları ve tuzu kuru antrenörleri için bir taraflarını yırtıyorlar her gün.

bununla da yetinmeyip, az elde ettikleri gelirlerinin bir kısmını takımları için harcıyorlar ki futbolcular milyonluk ciplere binmeye devam edebilsinler.
devamını gör...

haytarma, kırım tatar türklerinin milli halk oyunudur. konusu doğa olan bu dans kırım ve çevresindeki halkların düğünlerinde sıkça görülür. geri dönüş anlamına gelen bu halk oyununu son zamanlarda ülkemizdeki düğünlerde de görmek mümkündür.



haytarma filmi ise 1944 kırım tatar sürgününü konu alarak, "bağımsız devletler topluluğu ve baltık devletleri en iyi film ödülünü" kazanmıştır. haytarma filmi
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

diğer adı ahlaki özerklik olan otodeterminizm, determinizm ve indeterminizm'i uzlaştıran, ahlaki eylemi, iradeyi kişilik ürünü olarak kabul eden bir görüştür. immanuel kant'ta ifadesini bulan bu görüşe göre, insan kendi iradesi ile ahlak yasalarını özgürce belirler. bu nedenle ahlak yasaları insanın dışında konulan ve uyulması istenen yasalar değildir.
devamını gör...

ablam sandalyede otururken "ayaklarım yere değmiyor" demişti. aklıma bu geldi birden *
devamını gör...

sanat yaratıcılığın hayal gücünün ifade edilmesidir.bu yaratıcılık insana özgü olup,birey olmamızı tamamlamamıza yardım etmektedir.benim düşüncem birey içindir.içimizdeki haykırışın,iç burukluluğunun,coşkunun bizim elimizden başka yoğuruluşu başka halidir.bizi uyarır, çıkış yollarını aratır ve rahatlatır.yaşasın sanat..
devamını gör...

türkçe : (bkz: kozmos: kişisel yolculuk)

kısaca "cosmos" yahut belgeseli sunan bilim insanı ön plana çıkarılarak "carl sagan's cosmos (voyage)" gibi isimlerle de anılan, carl sagan, ann druyan ve steven soter tarafından yazılıp, birleşik amerikalı gök bilimci ve astrobiyolog carl sagan tarafından sunulan 1980 yapımı 13 bölümlük belgesel serisidir.

uzayı, evreni, zamanı, dünyayı ve diğer gök cisimlerini; doğa yasalarını; evrenin ve canlıların yapısını, oluşumunu, kökenini; bilimi, bilimin gelişimini ve yöntemlerini olabildiğince herkesin anlayabileceği bir dille, belli başlı bilimsel verilerle ve verileri destekleyici zengin bir görsel içerikle sunan başarılı bir belgesel şaheseridir.

bilim dünyasını insanlığa açmayı ve bilimsel gerçekleri insanlarla paylaşmayı hedefleyen carl sagan'ın kuşkusuz en popüler eserlerinden biridir. yıllar sonra carl sagan'ın öğrencisi neil degrasse tyson'ın sunumuyla devamı niteliğinde (bkz: cosmos: a spacetime odyssey) belgesel serisi çekildi.
devamını gör...

yunan mitolojisinde geçen, yarı at yarı insan olan varlıklara verilen addır.
eski adıyla teselya, (günümüzde yunanistan) içerisinde pelion dağında yaşadıkları rivayet edilir.

bir diğeri için (bkz: satir)
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

ben de olmayan nefrettir.
nefret en çok insanın kendine zarar verir.
çürüten bir duygudur.
belli bir yaşı geçmiş artık zihniyeti kemikleşmiş muhafazakâr insanların işidir, kendi gibi olmayandan nefret etmek.
gençler daha evrensel bakarlar hayata.
sözlüğün genci az demek ki.
yaşlılar çoğunlukta.
bende en yaşlılardanım sanıyordum.
devamını gör...

programlama dillerinin babası, abisi, atası, allah'ı.

bir zamanlar en çok tercih edilen programlama diliyken, gelişen işlemci gücü ve değişen ihtiyaçlara yenik düşüp, yerini başkalarına bırakmıştır.

yine de kalbimizdesin, seni seviyoruz.

bunda server-client yazmayı öğrendikten sonra, python'da 10 dakikada aynı kodu yazabiliyorsun.

bir kodu c'de yazabiliyorsan, diğer dillerde çok rahat yazabilirsin.
devamını gör...

aşı karşıtlarına ağır yaptırımlar uygulanmasından yana olan biri olarak; maske, takan kişiyi değil, etraftaki insanları maskeyi takan kişiden yayılabilecek hastalıklı parçacıklara karşı koruduğu için desteklemediğim öneri.

elbette aşı olanlar hastalığı geçirse bile çok büyük bir oranda hafif biçimde atlatıyor ancak yine de hiçbir aşının %100 koruyuculuğu olması söz konusu değil uzmanlar tarafından yapılan açıklamalara göre. aşı olmuş biri de sizden hastalık kapıp ağır bir şekilde geçirdiği için vefat edebilir*; böyle bir olasılık her zaman var ki kimse herhangi bir şekilde bu hastalığa maruz kalmak zorunda değil.

ha derseniz ki, en azından insanların birbiriyle mesafesi ve temasının az olduğu açık alanlarda takılmasın*; işte bu, özellikle de bu iklim koşullarında oldukça mantıklı bir öneri bana göre. ama şuan için otobüs, okul vb. her türlü kapalı alanda maske takılması şart olmalı*.
devamını gör...

"elfen lied" almancadır ve elf'in şarkısı anlamına gelir.

2004'te yayınlanmaya başlamasıyla birlikte o yıl çok konuşulan ve ses getiren animelerden biriydi, elfen lied.

konuya bakacak olursak;

yeni bir türün ilk bireyleri yavaş yavaş dunyaya adım atmaya başlamıştır, öyle ki bu daha tam olarak çıkmamış olan türün insan ırkının sonunu getireceği bile düşünülmektedir. bu yeni türün insanlara yaşatabileceği vahşetin kapasitesi gun geçtikçe açığa çıkarken uzmanlar, bilim insanları bu tür üstünde deneylerine başlamıştır bile, devlet de arkasındadır.

bu bahsedilen yeni türün, sırtlarından çıkan 'vektör' adı verilen 2 metre boyutunda elleri ve kafalarının üzerinde küçük bir çift boynuzları bulunmaktadır, fakat insanlar 'vektör' denen elleri goremezler. ayrıca bu turdekiler genelde kırmızı gözlere ya da pembemsi saçlara sahip olurlar. aynı zamanda bu 'vektör'lerin başka bir insana teması o virüsün yayılmasını sağlar, virüsün bulaştığı kişilerin doğacak çocukları da diclonius adı verilen yeni türe dahil olur.

tabi her ne kadar insanlığı "tehdit " edici olsalar da, animeler bu türün uzerinden işlenir, suçsuz olmasına rağmen işkencelere, acımasız deneylere maruz kalan, dışlanılan, sevilmeyen, masum küçük bir çocuk olsa dahi günah kecisi ilan edilen bu yeni türlerden.

öncelikle animenin kendisi kadar ünlü olan açılış müziği ile başlayayım, çünkü animedeki duyguyu gerçekten çok iyi aktarıyor. ayrıca klipteki görselleri de gustav klimt'in eserlerinden yola çıkarak yapmışlar. bunlarla birlikte latincenin güzelliği de olaya dahil edilince mükemmel bir opening çıkmış.
dinlemek için buradan

şimdi senaryoya gelecek olursak;


bir gün bu lablardan kaçmayı başaran bir diclonius, insanların arasına karışır. adı lucy olan bu diclonius, kaçarken başına aldığı bir kurşun darbesiyle hafızasını kaybetmiş ve kişiliği bölünmüştür...
sabaha karşı denizi izlemeye gelen iki kuzen yuka ve kouta, sadece "nyuu" diyebilen iki boynuzlu çıplak bir kızla karşılaşırlar. nyuu'yu evlerine götürürler ve onunla yaşarlar. ama nyuu'nun hafızası zaman zaman yerine gelir ve o zaman acımasız katil lucy'ye dönüşür,
ve insanlığın yok olmasını engellemek isteyen bilim insanları lucy'yi öldürmek zorundadırlar...
onu evine alan kouta'nın ise babası ve kız kardeşi öldürüldüğünden sonra aklı dengisi bozulmuştur, hastanede yattığı sırada aldığı ilaclar nedeniyle de geçmişini hatırlayamamaktadır. ve lucy ile zaman içerisinde unuttuğu bazı şeyleri hatırlayacaktır...



animenin konusu, senaryosu gayet güzel. lakin işleyiş konusunda da aynı şeyi diyemem, bolca mantık hatası ve boş sahne var.
öyle ki ana karakter ve mantıken animenin onun etrafında dönmesi gereken lucy, aksine nadir karşımıza çıkıyor. peki biz napıyoruz? 13 bölüm boyunca salak iki kuzenin (kouta ve yuka) hayatını, aşklarını, hiç durup düşünmeden sokakta görüp eve aldıkları kızları,cinsiyetler arasında yaşanan cinsel gerilimin yarattığı komiklikleri(!), ve gereksiz çıplaklığı izliyoruz. sonra son iki üç bölümde anime birden yine lucy'e odaklanıyor, allam lütfen sonu kötü bitmesin!!1!1! diye şükrediyoruz..
ama sonu da çok havada kalmıştı diyebilirim. yarıda kesilmiş gibiydi, gerçi animenin manga ile bir süre sonra yolları ayrılıyordu. yine de oradada benzer bir son vardı diye hatırlıyorum, gerisi spoiler, ona da gerek yok...
( japonya da kuzen ilişkisi normal karşılanıyormus bu arada, bunu da öğrenmiş olduk..)

mantık hataları da bolca var, ama benim kafama en çok takılan ve gözüme çarpan şey boynuzlardı. iyi tamam, evrim geçiriyorlar sonuçta, falan filan.. ama neden boynuz- daha doğrusu kedi kulağına benziyor- çünkü bizim gibi primat ailesine mensup olanların boynuzlarının olmamasının bir nedeni vardır, evrim geçiriyorlar ise, neden böyle birşeye ihtiyaç duyup da geçiriyorlar? animedeki çoğu şey ile birlikte bu soru da havada kalmıştı...

fakat bu animeye "duygu sömürüsü" demek yanlış. böyle diyen birçok kişi var. anime ilk bölümden, hayatın tüm acı gerçeklerini yüzünüze vuruyor. tüm mantık hatalarına ya da gereksiz sahnelere rağmen izlenilesi bir anime.

kısaca animede bolca dram var. acı, kan, vahşet, dehşet, kıskançlık, nefret, aşk, yalnızlık, travma. çok hassas iseniz, izlemenizi en başından önermiyorum. ama bunun dışında yine ne olursa olsun, izlenmeye değer bir anime diye düşünüyorum, öyle ki, sadece bir kaç dakikalık sahneleri için bile izlenir. bittikten sonra gerçekten üzerinizde bir etki bırakıyor, zaten izlerken de o hissi çok iyi yaşatıyor. isteyerek ya da istemeyerek sizi o havaya sokuyor. hiç değilse, sadece lucy'nin hikayesi için izleyin...
başka anime eleştirilerinde görüşmek üzere...
devamını gör...

dedektif romanlarımın ana hatlarını, bulaşık yıkarken düşünüyorum.  çünkü bu o kadar kötü bir iş ki insan cinayetten başka bir şey düşünemez

kötü bir işten ilham almak ve onu avantaja çevirmek... o işi yaparken kafanda başka bir şey düşünerek ,onu hiç yapmıyorsun hissiyatına kapılmak. bu sözden yola çıkarak bende kendimi yemek yapmaya adayacağım. bu süre zarfı içinde psikolojik gerilim hikayesi yazmayı planlıyorum. 2 saat emek harcanan bir,iki kap yemeğin bitme süresini baz alırsak ve sürekli tekrarlanan bir döngü içine bizi hapsettiğinide eklersek ,yapma zorunluluğumuzu da ekleyelim aman ha tuz'u unutmayalım... evett kesin bir gerilim hikayesi çıkaracağım. * kitabın ismi, on çeşit baharat.. bu kadar zırvaladıktan sonra biraz agatha'dan bahsedelim.

polisiye roman deyince akıllara gelen ilk isimlerdendir. yazar küçük yaşlarda okuduğu polisiye kitaplardan etkilenerek bu yola girmeye karar vermiş. 80 e yakın dedektif romanı yayınlamıştır.
doğu ekspresinde cinayet adlı romanını istanbul beyoğlu ilçesinde yer alan pera palas otelinde kaleme almıştır. 411 numaralı oda söylenene göre christie'ne tahsis edilmiş. hatta bir rivayet'e göre 11 gün boyunca hiç görülmemiş ortalıktan kaybolmuştur. ara ara istanbul'a otel'de konaklamaya gelirmiş. belki de dedektiflik hikayeleri için bu şehirden ilham alıyordur ne dersiniz?

yaptığı evliliklerde pek yüzü gülmemiştir. yazar'ın katil kim sorusunu sorduğu romanlarındaki bazı karakterler belki de eski eşlerinden biridir.
gençken evlenin, çünkü yaşlanınca insanın aklı başına gelir. ve akıllı bir insan da asla evlenmez. bu akılda kalıcı, zekice söze katılmamak elde değil.

yazdığı romanlar'ın film uyarlarmalarınıda bulubilirsiniz. on küçük zenci kitabını okuyup, üç bölümlük dizisine geçtim.
kitap ve film kıyaslaması yapmayı seviyorsunuz on küçük zenci'yi kesinlikle tavsiye ederim.

yazar'ın okuduğum bir kaç kitabından yola çıkarak, benim açımdan okunması zevkli ve akıcı üslubu olduğunu söyleyebilirim. sadece seri'ye bağlanılır mı kitapları bilemedim. bir yerden sonra polisiye sevsem bile sıkıcı gelmeye başlıyor. ama başladığınız kitap asla yarıda kalmıyor dikkat ve merak unsuru olduğu için sonu çabuk geliyor.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim