sözlük yazarlarının telefon rehberlerinde kayıtlı en garip isim
sanırım kardeşim. evet böyle kayıtlı, bazı hareketlerinden dolayı bizim aileden olduğuna dair şüphe duyduğum gece böyle kaydetmiştim.
devamını gör...
cahit sıtkı tarancı
yukarıdaki yazarın bahsettiği abbas şiirinin hikayesi:
cahit sıtkı askerliğini yedek subay olarak yapmak üzere birliğine gider.o yıllarda yedek subay sayısı az olduğundan her yedek subaya emir eri verilmektedir. birliğine gittiğinde bölük yazıcısından künye defterini ister. sırayla isimlere bakmaktadır bir isim dikkatini çeker. abbas oğlu abbas. sakat çolak eli yüzünden çürüğe ayrılmış biridir abbas. talim bitiminde askerin yanına gönderilmesini ister. öğle saatlerinde kapı çalınır. karşısında civan mert yiğit biri selam çakıp;
-abbas oğlu abbas emret komutan! der.
aralarında söyle bir konuşma geçer.
-nerelisin?
-memleket mardin, kaza midyat komutan.
-sen benim emir erim olur musun?
-sen bilir komutan!
askere eşyalarını toplamasını ister ve kendi evinin altındaki boş yere taşınmasını ister. zamanla askerin zekiliği sıcakkanlılığından etkilenir. abbas her sabah erkenden kalkar cahit sıtkı ‘ ya kahvaltı hazırlar. öğle yemeğini sormadan hazırlar. tüm ihtiyaçlarını karşıdan bir istek gelmeden düşünüp yerine getirir. erkenden kalkıp cahit sıtkı ‘ nın kıyafetlerini ütüler hazırlar ve evin temizliğini yapar. akşamları olunca cahit sıtkı ‘ nın sevdiği yemek ve mezeleri hazırlar.
zamanla aralarında komutan asker ilişkisinden daha güçlü bir dostluk bağı oluşur. bu saf ve temiz anadolu çocuğundaki sadakat ve temiz yürekten etkilenmiştir cahit sıtkı… zaman zaman karşısına alıp dertleşir ve bu anadolu çocuğunun ruhunda gizli şeyleri keşfeder…
akşamları rakı sofrası kurup en güzel kızartma ve mezeleri hazırlar abbas… aralarındaki duygu bağları güçlenir. böyle bir keyif geçesi akşamında alkollü cahit sıtkı sorar;
-sen istanbul ‘ u bilir misin abbas?
-bilir komutan.
-orda bir beşiktaş var bilir misin?
-bilir komutan! ben orda acemi birlikteydim.
-orda benim bir sevgilim var. sen bana kaçırıp onu getirir misin?
-elbet komutan!
sabah olur cahit sıtkı bakar ki. abbas yeni asker kıyafetleri giymiş, tıraş olmuş hazırlanmış. cahit sıtkı sorar;
-hayırdır abbas neden böyle hazırlık yaptın?
-ben istanbul ‘a gidecek komutan!
-ne yapacaksın sen istanbul ‘da?
-sen söyledi bana. ben gidecek sana sevgiliyi getirecek!
gözlerindeki hüznü ve gözyaşlarını gizlemek istercesine arkasını dönüp kapıyı çarpar ve çıkıp gider cahit sıtkı… fakat bu mert askerin, yüreği sevgi dolu anadolu çocuğunun samimiyeti ve sıcaklığından duygulanır. akşam olur. ağaç altında rakı sofrası kurdurur ve abbas ‘ı karşısına oturtur. birlikte yer içerler ve cahit sıtkı o meşhur şiirini kaleme döker!……
haydi abbas, vakit tamam;
akşam diyordun işte oldu akşam.
kur bakalım çilingir soframızı;
dinsin artık bu kalp ağrısı.
şu ağacın gölgesinde olsun;
tam kenarında havuzun.
aya haber sal çıksın bu gece;
görünsün şöyle gönlümce.
bas kırbacı sihirli seccadeye,
göster hükmettiğini mesafeye
ve zamana.
katıp tozu dumanı,
var git,
böyle ferman etti cahit,
al getir ilk sevgiliyi beşiktaş ‘ tan;
yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan
kaynak
cahit sıtkı askerliğini yedek subay olarak yapmak üzere birliğine gider.o yıllarda yedek subay sayısı az olduğundan her yedek subaya emir eri verilmektedir. birliğine gittiğinde bölük yazıcısından künye defterini ister. sırayla isimlere bakmaktadır bir isim dikkatini çeker. abbas oğlu abbas. sakat çolak eli yüzünden çürüğe ayrılmış biridir abbas. talim bitiminde askerin yanına gönderilmesini ister. öğle saatlerinde kapı çalınır. karşısında civan mert yiğit biri selam çakıp;
-abbas oğlu abbas emret komutan! der.
aralarında söyle bir konuşma geçer.
-nerelisin?
-memleket mardin, kaza midyat komutan.
-sen benim emir erim olur musun?
-sen bilir komutan!
askere eşyalarını toplamasını ister ve kendi evinin altındaki boş yere taşınmasını ister. zamanla askerin zekiliği sıcakkanlılığından etkilenir. abbas her sabah erkenden kalkar cahit sıtkı ‘ ya kahvaltı hazırlar. öğle yemeğini sormadan hazırlar. tüm ihtiyaçlarını karşıdan bir istek gelmeden düşünüp yerine getirir. erkenden kalkıp cahit sıtkı ‘ nın kıyafetlerini ütüler hazırlar ve evin temizliğini yapar. akşamları olunca cahit sıtkı ‘ nın sevdiği yemek ve mezeleri hazırlar.
zamanla aralarında komutan asker ilişkisinden daha güçlü bir dostluk bağı oluşur. bu saf ve temiz anadolu çocuğundaki sadakat ve temiz yürekten etkilenmiştir cahit sıtkı… zaman zaman karşısına alıp dertleşir ve bu anadolu çocuğunun ruhunda gizli şeyleri keşfeder…
akşamları rakı sofrası kurup en güzel kızartma ve mezeleri hazırlar abbas… aralarındaki duygu bağları güçlenir. böyle bir keyif geçesi akşamında alkollü cahit sıtkı sorar;
-sen istanbul ‘ u bilir misin abbas?
-bilir komutan.
-orda bir beşiktaş var bilir misin?
-bilir komutan! ben orda acemi birlikteydim.
-orda benim bir sevgilim var. sen bana kaçırıp onu getirir misin?
-elbet komutan!
sabah olur cahit sıtkı bakar ki. abbas yeni asker kıyafetleri giymiş, tıraş olmuş hazırlanmış. cahit sıtkı sorar;
-hayırdır abbas neden böyle hazırlık yaptın?
-ben istanbul ‘a gidecek komutan!
-ne yapacaksın sen istanbul ‘da?
-sen söyledi bana. ben gidecek sana sevgiliyi getirecek!
gözlerindeki hüznü ve gözyaşlarını gizlemek istercesine arkasını dönüp kapıyı çarpar ve çıkıp gider cahit sıtkı… fakat bu mert askerin, yüreği sevgi dolu anadolu çocuğunun samimiyeti ve sıcaklığından duygulanır. akşam olur. ağaç altında rakı sofrası kurdurur ve abbas ‘ı karşısına oturtur. birlikte yer içerler ve cahit sıtkı o meşhur şiirini kaleme döker!……
haydi abbas, vakit tamam;
akşam diyordun işte oldu akşam.
kur bakalım çilingir soframızı;
dinsin artık bu kalp ağrısı.
şu ağacın gölgesinde olsun;
tam kenarında havuzun.
aya haber sal çıksın bu gece;
görünsün şöyle gönlümce.
bas kırbacı sihirli seccadeye,
göster hükmettiğini mesafeye
ve zamana.
katıp tozu dumanı,
var git,
böyle ferman etti cahit,
al getir ilk sevgiliyi beşiktaş ‘ tan;
yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan
kaynak
devamını gör...
geceye az bilinen bir şarkı bırak
devamını gör...
onlarca ihtimal içinden en kötüsünün gerçekleşmesi
bugün ve şu anda bu başlığı ve ilk entrysini gördükten sonra artık karmanın varlığına sorgusuz sualsiz inanırım dediğim durum.
yemekten sonra buraya bir edit gelecek.
tıkınıp geldim editi: arkadaşlar olay şöyle gerçekleşti. hastanede tatbikat yapıyoruz. ben de kamerayla çekim yapıcam. hocanın pembe kod (çocuk kaçırıldığını dair ihbar) alışını çekiyorum. neyse bu mallar saatinde başlayamadı bir türlü. biz de bekliyoruz hocayla. erken çekmeye başlamamı istedi garanti olsun diye. ben de erken diye diye 15 dakika ayakta ve aynı pozisyonda bekliyorum kamerasıyla. tabii başlamışlar tatbikata ama kamera açık ve ben haber alamıyorum çünkü mesajlara bakma imkanım yok. telin şarjı bitmiş zaten tam zamanında, masada duruyor. hocanın cihazla çekim yapıyorum... o kadar bekledikten sonra hoca yorulmuşsundur kapat, ben haber veririm başlayınca dedi. kapattım... ve tekrar açmaya fırsat bulamadan 0.0000001 saniyede kod geldi hoca çıktı. kamera da çekmedi tabii.*
sonuç olarak bir bok olmadı. zaten en önemsiz bölümü çekiyordum. sonra hallettiler. hatta ellerinde dünkü tatbikattan aynı bölüm olduğunu ve montaj yapabileceklerini söylemişlerdi.
önemsiz yani.
ama tabii korktuğum başıma geldi öyle kaldım mal gibi. en ufak bir şeyde bile başarısız olmaktan nefret ederim.
öyle işte sözlük.
yemekten sonra buraya bir edit gelecek.
tıkınıp geldim editi: arkadaşlar olay şöyle gerçekleşti. hastanede tatbikat yapıyoruz. ben de kamerayla çekim yapıcam. hocanın pembe kod (çocuk kaçırıldığını dair ihbar) alışını çekiyorum. neyse bu mallar saatinde başlayamadı bir türlü. biz de bekliyoruz hocayla. erken çekmeye başlamamı istedi garanti olsun diye. ben de erken diye diye 15 dakika ayakta ve aynı pozisyonda bekliyorum kamerasıyla. tabii başlamışlar tatbikata ama kamera açık ve ben haber alamıyorum çünkü mesajlara bakma imkanım yok. telin şarjı bitmiş zaten tam zamanında, masada duruyor. hocanın cihazla çekim yapıyorum... o kadar bekledikten sonra hoca yorulmuşsundur kapat, ben haber veririm başlayınca dedi. kapattım... ve tekrar açmaya fırsat bulamadan 0.0000001 saniyede kod geldi hoca çıktı. kamera da çekmedi tabii.*
sonuç olarak bir bok olmadı. zaten en önemsiz bölümü çekiyordum. sonra hallettiler. hatta ellerinde dünkü tatbikattan aynı bölüm olduğunu ve montaj yapabileceklerini söylemişlerdi.
önemsiz yani.
ama tabii korktuğum başıma geldi öyle kaldım mal gibi. en ufak bir şeyde bile başarısız olmaktan nefret ederim.
öyle işte sözlük.
devamını gör...
bir cümle ile çocukluğunu tanımlamak
çocukluğum taci' nin insana dönmesini beklemekle geçti.
devamını gör...
normal sözlük kamp doğa ve seyahat kulübü
ben de buradayım! çok eğleneceğiz hissediyorum. *
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
insanlar sırtlarından birbirlerine çok benziyorlar. bir tshirt. bir saç kesimi. bir omuz genişliği. o yürüyen merdivenin başında gördüğüm sen değildin tabi ki. gördüğümde de biliyordum bunu. açımdan dolayı gözden bir-iki saniye içinde kaybolacaktın yine de bilincim kontrol edemedi kas sistemimi. adımlarım hızlandı, öne doğru kaykıldım. sen değildin. çabam beni acı acı bile gülümsetmedi.
bugün bir şeyler yazacağım belliydi aslında. sevişme sonra diyalogları başlığına yazabilirdim ya da gün içinde büründüğüm başka tür ruh hallerinin tezahürlerini. sevdiğim insanlarla zaman zaman hatalı bir şekilde bütünleşmemi kritize edebilirdim. korumacılık içgüdümden söz edebilirdim. abartma dürtümü ne kadar zor dizginlediğimden olabilirdi ya da. sabit fikir konusunu bir ara ele alacağım ama o kesin. diğerleriyle ilgili söz vermiyorum. belli olmaz benim işim. diyeceğim o ki, bugün hissetmiştim bir şeyler çıkaracağımı içimden. bir süredir yine stand by’a aldım kendimi. gittiği yere kadar. kendi zamanlamalarımı ayarladığım düzleme geri dönene kadar böyle olacak bu galiba. neyse, hallederiz zamanı gelince. ama böyle olacağı/olabileceği gelmemişti aklıma ne yalan söyleyeyim. çok güzel patlar kaba etimde öngörülerim kendimle ilgili. sık sık haklı çıkmama rağmen insanlar hakkında üstelik. bu da böyle bir çelişkimiz olsun.
özlem garip bir duygu değil aslında. bir sürü tanımı/formu var. anlatılmış durmuş binyıllardan beri. bir şekilde karşılıyor/kapsıyor bu tanımlar herkesi. ama işte bilmek yönetmeye yetmiyor bu duyguyu. özlüyorsunuz, tanımlıyorsunuz, somutlaştırıp yüzleşiyorsunuz. bedeninizde bir yerinizde konumlandırıyorsunuz, sonra çat, beyniniz yürüyen merdivene binmek üzere bir adamın özlediğiniz kişiden sırt nakli yaptırmış olabileceği ile ilgili gerzek bir yanılgıyla sizi ve tüm çabanızı duvardan duvara vuruyor. tanımsız/anlamsız noktaya geri dönüyorsunuz; yumru. allahın belası o yumru.
o tshirtten yüzlerce (binlerce?) satmıştır mağaza. sırt da sırta benzer nihayetinde. bir insandı bir yerlere gitmekte olan şu an bunlara sebep olduğundan bihaber. varmış mıdır gittiği yere? varsın. onun sırtını özleyecek olan başkalarını ardında bırakarak bir gün çekip gideceği bu hayatı tüm derdi, tasası, yoğunluğu, yorgunluğu ama en çok da mutluluğu ile yaşasın dilerim.
sesini özledim. kokunu özledim. o dimdik yürüyüşünü özledim. çok özledim.
bugün bir şeyler yazacağım belliydi aslında. sevişme sonra diyalogları başlığına yazabilirdim ya da gün içinde büründüğüm başka tür ruh hallerinin tezahürlerini. sevdiğim insanlarla zaman zaman hatalı bir şekilde bütünleşmemi kritize edebilirdim. korumacılık içgüdümden söz edebilirdim. abartma dürtümü ne kadar zor dizginlediğimden olabilirdi ya da. sabit fikir konusunu bir ara ele alacağım ama o kesin. diğerleriyle ilgili söz vermiyorum. belli olmaz benim işim. diyeceğim o ki, bugün hissetmiştim bir şeyler çıkaracağımı içimden. bir süredir yine stand by’a aldım kendimi. gittiği yere kadar. kendi zamanlamalarımı ayarladığım düzleme geri dönene kadar böyle olacak bu galiba. neyse, hallederiz zamanı gelince. ama böyle olacağı/olabileceği gelmemişti aklıma ne yalan söyleyeyim. çok güzel patlar kaba etimde öngörülerim kendimle ilgili. sık sık haklı çıkmama rağmen insanlar hakkında üstelik. bu da böyle bir çelişkimiz olsun.
özlem garip bir duygu değil aslında. bir sürü tanımı/formu var. anlatılmış durmuş binyıllardan beri. bir şekilde karşılıyor/kapsıyor bu tanımlar herkesi. ama işte bilmek yönetmeye yetmiyor bu duyguyu. özlüyorsunuz, tanımlıyorsunuz, somutlaştırıp yüzleşiyorsunuz. bedeninizde bir yerinizde konumlandırıyorsunuz, sonra çat, beyniniz yürüyen merdivene binmek üzere bir adamın özlediğiniz kişiden sırt nakli yaptırmış olabileceği ile ilgili gerzek bir yanılgıyla sizi ve tüm çabanızı duvardan duvara vuruyor. tanımsız/anlamsız noktaya geri dönüyorsunuz; yumru. allahın belası o yumru.
o tshirtten yüzlerce (binlerce?) satmıştır mağaza. sırt da sırta benzer nihayetinde. bir insandı bir yerlere gitmekte olan şu an bunlara sebep olduğundan bihaber. varmış mıdır gittiği yere? varsın. onun sırtını özleyecek olan başkalarını ardında bırakarak bir gün çekip gideceği bu hayatı tüm derdi, tasası, yoğunluğu, yorgunluğu ama en çok da mutluluğu ile yaşasın dilerim.
sesini özledim. kokunu özledim. o dimdik yürüyüşünü özledim. çok özledim.
devamını gör...
bir insanın sizden hoşlandığını anlamanın yolları
ne zaman onun tarafına baksam o bana bakıyor oluyordu.
devamını gör...
yazdıklarını yakan insanlar
bunlardan biri gogol’dur. geçirdiği buhranlar sonucunda “ölü canlar” kitabının bir kısmını kül etmiştir. okuyan bilir. yarım bir romandır o.
devamını gör...
öğrencilerin öğretmenlere söylediği klasik yalanlar
elektrikler gitti.
devamını gör...
cem yılmaz filmlerinin din ve değerler açısından incelenmesi
her ne kadar hangi konuda inceleme yapmak isterlerse yapsınlar diye düşündüğümüzde, bu konuyu incelemekte serbest olsalar da, memleketin bu kadar sorunu dururken bununla uğraşmak ya da diğer tüm sorunların kaynağını buymuş gibi görmek bakımından son derece hatalı olduklarını düşündüğüm inceleme eylemi.
zaten bu ülkenin genel hatası bu değil mi? ekonomi dururken türban konuşmak, topraklar satılırken saray'a giden chpli kim sorusuyla uğraşmak, ormanlar yok edilirken yağmur duası konuşmak... mahallenin durumunu izlerken saç taramaktan vazgeçemedik bir türlü.
zaten bu ülkenin genel hatası bu değil mi? ekonomi dururken türban konuşmak, topraklar satılırken saray'a giden chpli kim sorusuyla uğraşmak, ormanlar yok edilirken yağmur duası konuşmak... mahallenin durumunu izlerken saç taramaktan vazgeçemedik bir türlü.
devamını gör...
mide bulantısına iyi gelen şeyler
kusmaktır.
devamını gör...
orijinalinden daha iyi olan coverlar
devamını gör...
anı yaşamak vs geleceği planlamak
münzevivarlık ukdesi
ikisini de aynı anda yapabilecek kabiliyete sahibiz tabi.ancak çoğumuz daha çok gelecek planlama kafası yerine gelecek kaygısı yaşadığımız için an'larımızı heba ediyoruz.
ikisini de aynı anda yapabilecek kabiliyete sahibiz tabi.ancak çoğumuz daha çok gelecek planlama kafası yerine gelecek kaygısı yaşadığımız için an'larımızı heba ediyoruz.
devamını gör...
hayatınız bir film olsaydı şarkısı ne olurdu sorunsalı
devamını gör...
ben savcıyım kamu malına zarar verebilirim
serum bir mucize değil, böbreklere aşırı yük bindiren bir sıvıdır.
haberdeki doktoru kutluyorum. yeminine sadık kalarak gereksiz tedavi vermemeyi tercih etmesi ne kadar ahlâklı biri olduğunun göstergesi.
ak-savcıya gelirsek her sarı seron manyağı gibi cahil biri olduğu belli. böylelerine serumun içine işeyip damar yolundan vereceksin.* al sana sarı seron. cahil adam.
haberdeki doktoru kutluyorum. yeminine sadık kalarak gereksiz tedavi vermemeyi tercih etmesi ne kadar ahlâklı biri olduğunun göstergesi.
ak-savcıya gelirsek her sarı seron manyağı gibi cahil biri olduğu belli. böylelerine serumun içine işeyip damar yolundan vereceksin.* al sana sarı seron. cahil adam.
devamını gör...
lucifer'ın trollükten ihracı
derhal 1 haftalık sözlükten uzaklaştırma cezası ile sırtına 40 kırbaç darbesi almalı.
devamını gör...
cemal süreya
boyuna göre zayıf
kumral dalgalı saçları olan
geniş alına sahip
iri kahverengi gözleriyle insanların odak noktası olabilen
kar beyaz dişlere sahip oval yüzlü bir adamdı cemal süreya
hatta nüfus cüzdanındaki adı cemalettin seber'di
ama o cemal süreyya olarak yazmak istemişti
üvercinka adını verdiği sevgilisiyle girdiği iddiada kaybeder bir tane y harfini
o günden sonra bir daha hiç ama hiç kullanmaz o diğer y harfini
işte borcuna bu kadar sadık güvenilir bir insandı süreya
erzincan doğumlu bir muhacirdi aslında
sürgün edilmişti ilerleyen yaşlarında
kitaplarından birisine verdiği ad gibi
uçurumda açan bir çiçekti cemal süreya
şairlik fikrine daha bebekken kapılır
annesin anlattığı hikayelere bayılır
kar tanesini yani annesini küçük yaşta kaybeder
"küçük kalbimdeki kuş ölmüştü" der
ilkokulda dergi çıkarır tüm yazıları eliyle yazarmış
dergiyi sadece ona hayran kızlar takip edermiş
sayıları da sevmezmiş süreya
saatin kaç olduğunu 5. sınıfta öğrenmişti daha
ama o yazmayı çok severdi
herkesin kompozisyon ödevini de yapardı
yazmak kadar okumayı da çok severdi
daha ilkokulda suç ve cezayı defalarca okudu
karamazov kardeşleri de beş kere okumuştu
şiir bi yana sporu da çok severdi
fenerbahçe fanatiğiydi
ama metin oktay'a da saygı duyardı
hep futbol oynardı arkadaşlarıyla
edebiyatçılar takımı ve tiyatrocular takımı
gol kralı hiç değişmezdi
hep orhan kemal olurdu
ortaokulda koşu yarışmasını kazandı
ilk dolma kalemini eline aldı
şiir dört bir yanına işlemeye başlamıştı
küçük kalbindeki kuş ölünce üvey anneye mahkum oldu
kardeşleri de o da sürekli dayak yer dururdu
hatta üvey annesi süreya'yı zehirlemeye bile çalıştı
yemeğine cam kırıkları bile attı
bir oğlu bir kızı vardı
oğlu memo emrah namı diğer kadıköylü kürt memo
ve kendisiyle yıldızları hiç barışmayan kızı ayça
oğlu memo'dan çok çeker
üşümesin diye papirüs dergilerini bile yakar
evdeki en değerli kitapları sahaflara satar memo
ama o ses etmez
fakat ölümüne yakın memo'dan dayak yer
parasız olduğu vakitler karaladığı şiirleri kızı ayçaya verir
bunları sakla ileride para eder der
ayça şiirlerin ne kadar saçma olduğunu söyler
kızının nikahında bulunamaz
çünkü habersiz nikahın olduğundan
izmir'e sık sık giderdi süreya
arkadaşlarına hep bir hanımla buluşması olduğunu söylerdi
her buluşmadan döndüğünde dalgın suskun ve üzüntülü olurdu
arkadaşları sorardı nereden böyle diye
süreya kızı ayça'nın yanından olduğunu söylerdi
kadıköy sahilinde yürürdü hep
önünü hep iliklerdi
neden mi
her an karşıdan fazıl hüsnü dağlarca gelebilir diye
hatta dağlarca onunla konuşmayınca
bugün ağam sudan soğuk bakıyor derdi
şairi şairden başkasının tanımadığına üzülürdü hep
bir gün duraktaki bir adamın yanına yaklaşır
adam pazar postası okuyordur
hem de onun şiirinin bulunduğu sayfayı
adama nasılsınız efendim ben cemal süreya diye yaklaşır
adam
memnun oldum ben de nuri pakdil der

*
kumral dalgalı saçları olan
geniş alına sahip
iri kahverengi gözleriyle insanların odak noktası olabilen
kar beyaz dişlere sahip oval yüzlü bir adamdı cemal süreya
hatta nüfus cüzdanındaki adı cemalettin seber'di
ama o cemal süreyya olarak yazmak istemişti
üvercinka adını verdiği sevgilisiyle girdiği iddiada kaybeder bir tane y harfini
o günden sonra bir daha hiç ama hiç kullanmaz o diğer y harfini
işte borcuna bu kadar sadık güvenilir bir insandı süreya
erzincan doğumlu bir muhacirdi aslında
sürgün edilmişti ilerleyen yaşlarında
kitaplarından birisine verdiği ad gibi
uçurumda açan bir çiçekti cemal süreya
şairlik fikrine daha bebekken kapılır
annesin anlattığı hikayelere bayılır
kar tanesini yani annesini küçük yaşta kaybeder
"küçük kalbimdeki kuş ölmüştü" der
ilkokulda dergi çıkarır tüm yazıları eliyle yazarmış
dergiyi sadece ona hayran kızlar takip edermiş
sayıları da sevmezmiş süreya
saatin kaç olduğunu 5. sınıfta öğrenmişti daha
ama o yazmayı çok severdi
herkesin kompozisyon ödevini de yapardı
yazmak kadar okumayı da çok severdi
daha ilkokulda suç ve cezayı defalarca okudu
karamazov kardeşleri de beş kere okumuştu
şiir bi yana sporu da çok severdi
fenerbahçe fanatiğiydi
ama metin oktay'a da saygı duyardı
hep futbol oynardı arkadaşlarıyla
edebiyatçılar takımı ve tiyatrocular takımı
gol kralı hiç değişmezdi
hep orhan kemal olurdu
ortaokulda koşu yarışmasını kazandı
ilk dolma kalemini eline aldı
şiir dört bir yanına işlemeye başlamıştı
küçük kalbindeki kuş ölünce üvey anneye mahkum oldu
kardeşleri de o da sürekli dayak yer dururdu
hatta üvey annesi süreya'yı zehirlemeye bile çalıştı
yemeğine cam kırıkları bile attı
bir oğlu bir kızı vardı
oğlu memo emrah namı diğer kadıköylü kürt memo
ve kendisiyle yıldızları hiç barışmayan kızı ayça
oğlu memo'dan çok çeker
üşümesin diye papirüs dergilerini bile yakar
evdeki en değerli kitapları sahaflara satar memo
ama o ses etmez
fakat ölümüne yakın memo'dan dayak yer
parasız olduğu vakitler karaladığı şiirleri kızı ayçaya verir
bunları sakla ileride para eder der
ayça şiirlerin ne kadar saçma olduğunu söyler
kızının nikahında bulunamaz
çünkü habersiz nikahın olduğundan
izmir'e sık sık giderdi süreya
arkadaşlarına hep bir hanımla buluşması olduğunu söylerdi
her buluşmadan döndüğünde dalgın suskun ve üzüntülü olurdu
arkadaşları sorardı nereden böyle diye
süreya kızı ayça'nın yanından olduğunu söylerdi
kadıköy sahilinde yürürdü hep
önünü hep iliklerdi
neden mi
her an karşıdan fazıl hüsnü dağlarca gelebilir diye
hatta dağlarca onunla konuşmayınca
bugün ağam sudan soğuk bakıyor derdi
şairi şairden başkasının tanımadığına üzülürdü hep
bir gün duraktaki bir adamın yanına yaklaşır
adam pazar postası okuyordur
hem de onun şiirinin bulunduğu sayfayı
adama nasılsınız efendim ben cemal süreya diye yaklaşır
adam
memnun oldum ben de nuri pakdil der

*
devamını gör...
hal hatır sormadan konuya giren insan
aklımda olan bir an önce halledilmeli insanıdır. benimdir. hee mevzu ilerler 'nasılsın bu arada?' derim. ama birini bir iş için aradım ya da birine yazdımsa uzatmam önce konuyu hallederim. sonra seromoniye devam edebiliriz. 'geyikte yaparız o başka her şeyin zamanı var' insanı o insan üzmesenize oğlum.*
devamını gör...
