olgunluk belirtileri
hiçbir şeye şaşırmamak ,duygularını içinde yaşamak ve tek olduğunu bilmek.
devamını gör...
yalnızlığın en çok dokunduğu an
izlediğim güzel bir filmi, yeni keşfedip dinlerken büyük keyif aldığım bir şarkıyı ya da okuduğum bir kitabı tavsiye edecek birinin olmadığı anlar.
devamını gör...
kürtlerin ana dilde eğitim hakkı
diyelim ki kürtçe ana dilde ilkokullar, ortaokullar hadi bir de liseler kuruldu. ee üniversiteler onca bölüm. hadi o da oldu. sonra iş yerinde ne olacak peki türkiye’de çalışacaksınız ya hani. ilkokul düzeyinde türkçe öğrenemeyen biri sonra yarım yamalak öğrendiği türkçe ile ne kadar iş hayatına atılabilecek. bir zahmet yaşadığınız ülkenin dilini öğrenip, o dilde eğitim alın. tabi ben talep etmeyin demiyorum siz yine edin. yarın araplar da başlar arapça eğitim diye zaten.
devamını gör...
hayvanların insanlardan farkı
uzaktan lezzetli görünen bir şey gören kedi bir çöple karşılaşınca ağlamaz, sızlanmaz, şikayet etmez. durumu kabullenir yoluna devam eder.
yuvasının rüzgar tarafından yıkıldığını gören bir kuş, durumu milisaniyeler içinde kabullenir. artık onun tek hedefi, daha güçlü bir yuvadır.
şikayet etmekle, yakınmakla vakit kaybetmezler hayvanlar.
yuvasının rüzgar tarafından yıkıldığını gören bir kuş, durumu milisaniyeler içinde kabullenir. artık onun tek hedefi, daha güçlü bir yuvadır.
şikayet etmekle, yakınmakla vakit kaybetmezler hayvanlar.
devamını gör...
otodeterminizm
diğer adı ahlaki özerklik olan otodeterminizm, determinizm ve indeterminizm'i uzlaştıran, ahlaki eylemi, iradeyi kişilik ürünü olarak kabul eden bir görüştür. immanuel kant'ta ifadesini bulan bu görüşe göre, insan kendi iradesi ile ahlak yasalarını özgürce belirler. bu nedenle ahlak yasaları insanın dışında konulan ve uyulması istenen yasalar değildir.
devamını gör...
tüm bebeklerin birbirine benzemesi
evett hepsi aşırı tombul, minik minik elleri ve ayakları olan dünya tatlısı şeyler. o kadar tatlılar ve masumlar kii*. hepsi birbirine benzesin gerçekten de o tatlılıkları hiiiç bozulmasın tam ısırmalıklar yaa*.
devamını gör...
ünvandaş
iko'cuğum, canımın içi, üzümlü kekim; sen de biliyorsun ki bir gözlüklü şirin kolay yetişmiyor. canına yandığımın algoritman bir tane daha üretmezse oldukça sevinirim.
yalnız ben değil, diğer şirinler köyü ahalisi de bu durumdan hoşnut olmaz. köyde herkesten bir tane var. düşünsene hepimizden kırk tane olduğunu? hele şu sevimsiz şirin baba'dan? bence alma başına belayı, yapma, gözünü seveyim. kalbimdesin. *
yalnız ben değil, diğer şirinler köyü ahalisi de bu durumdan hoşnut olmaz. köyde herkesten bir tane var. düşünsene hepimizden kırk tane olduğunu? hele şu sevimsiz şirin baba'dan? bence alma başına belayı, yapma, gözünü seveyim. kalbimdesin. *
devamını gör...
antoine lavoisier
modern kimyanın babasıdır. kütlenin korunumu yasasını bulmuştur. bu yasaya göre bir tepkimese girenler ve ürünlerin kütlesi eşittir.
devamını gör...
asansörde insanların bakışlarını birbirinden kaçırması
o bakışlar ya dijital ekranda ya kapıda ya da zemindedir,zaman geçmek bilmez iki kat arasında,düşününce bile darlandım.
devamını gör...
şu an duymak istediğiniz söz
dile benden ne dilersen. (birgün gerçekten böyle bişi olursa diye düşünmeden 1 milyar amerikan doları diyebilmek için antrenman yapıyorum.)
devamını gör...
vatan hainliği örnekleri
maden ocakları için ağaçları katletmek ve buna onay vermek.
devamını gör...
oğlu çarmıha gerilirken baba napıyordu sorunsalı
(bkz: hiç etik değil) (bkz: tanrım valla bu p** güldürdü).
devamını gör...
çalışma hayatının ilk kuralı
olabildiğince az kendini göster ve yaptığın işi göze soka soka yap. ayrıca kimseyle fazla samimiyete girmeyin. faydasını değil zararını görürsünüz.
devamını gör...
istiklal caddesi
artık bırak geçmeyi, üzerine yazılıp çizilenleri bile okumaktan imtina ettiğim yer haline gelen caddedir. (eski ismiyle cadde-i kebir)
6-7 yıl öncesine kadar gitmekten kısmen keyif aldığım, caddenin kendisinden çok ara sokaklarına dalıp çıktığım, nevizade biteli zaten çok olmuştu ama en azından asmalımescit ya da tünel geçidi gibi yerlerle sokakta insanları yaşadığım bölgenin, gezi olaylarından sonra intikam alınırcasına bitirilmeye çalışılmasını ibretle izledim.
ilk önce caddenin ortasına hançer gibi saplanan avm ile başladı her şey, bu avm caddenin müşteri kitlesinde büyük değişiklik yarattı. avm'lerden hoşlanmayan bohemler inceden uzaklaşmaya başladılar. taksim'den girip sallana sallana aşağı süzülen insanlar bu avm yüzünden arka taraftan tepebaşı'na gelip odakule'den giriş yaptılar ve galatasaray lisesinden yukarıda kalan kısım evrimini hızlandırdı. artık daha çok arap turist, daha az bohem tayfa vardı.
zamanla liseden tünel'e kadar olan kısım da bozulmaya başladı. arap turistin girdiği her yere peşinden gelen yalellisi ve nargilesinin dumanı tünel tarafının semalarını kapladı ve gelen sokağa masa atma yasağıyla asmalımescit/tünel tarafı tamamen paralize oldu.
bu bölgenin müşterisi içeride sigara,dışarıda masa yasağına kendince eline birasını alıp kapı önünde ayakta durarak bir çözüm bulmaya çalıştı ama bu da bir yere kadardı. mekanların masa sayısı azalınca fiyatları yükseldi, yükselen fiyatlar müşteriyi azalttı. zaten can çekişen hava iyice bozuldu ve insanlar alternatiflere yönelmeye başladılar. (kuledibi, beşiktaş,kadıköy gibi)
karaköy'ün eskiden izbe olan, geç saatlerde geçmekten çekineceğiniz esrarcı yuvası arka sokaklarındaki fırsatı gören uyanık işletmeciler bu bölgede alternatif mekanlar yarattılar ve müşteriyi şimdilik çektiler. tıpkı bir zamanlar asmalımescit sokaklarının travesti ve torbacı yuvası olması daha sonra yavaş yavaş bu bölgenin açılan mekanlarla temizlenmesi gibi karaköy de bu değişimi yaşıyor.
istiklal caddesi benim için ilkokulumun bulunduğu yerdir. sabahın erken saatinde taksim meydandan girip tünel'e kadar yürümek, yolda fransız konsolosluğunun önünden geçmek ,atlas pasajının kapısından bakmak, atlas sinemasının henüz bölünmemiş çok büyük salonunda film izlemek, odakule'nin önünden geçerken henüz istanbul'da hiç gökdelen olmadığı için saf saf yüksek binaya bakmak, s.s.c.b (o zamanları adı) konsolosluğunun kapısında bulunan vitrindeki uzay fotoğraflarına bakmak, çiçek pasajına çaktırmadan girip bira içen insanları seyretmek, meşhur galatasaray büyük postaneye girip o yüksek tavana kocaman açılmış gözlerle şaşırarak bakmak, haşet kitabevinden okul kitaplarını almaktı.
okulum rus konsolosluğu ile tophane'ye inen yokuş arasında olduğu için ilerleyen zamanlarda ortamlardaki insan türü durumuna göre "olum benim okulum bile tophane'deydi biz tophane çocuğuz ya da dostlar okula giderken istiklal caddesinin hüzünlü güzelliği içinden geçerdik biz" demekti.
galiba o ruhu 1996'da eşkıya filmi gösterime girdiği ilk haftanın pazar günü 16:00 seansında çok uzun bir bilet kuyruğunda bekleyip zar zor bilet alabilmem, filmi emek sinemasının salonunda merdivenlerine oturarak seyrettiğim günden sonra kaybettim. bir daha asla o tadı alamadım. hep yavaş yavaş aşağı ivmeyle keyfi azaldı.
artık cadde ölmüştür, ruhu şad olsun.
6-7 yıl öncesine kadar gitmekten kısmen keyif aldığım, caddenin kendisinden çok ara sokaklarına dalıp çıktığım, nevizade biteli zaten çok olmuştu ama en azından asmalımescit ya da tünel geçidi gibi yerlerle sokakta insanları yaşadığım bölgenin, gezi olaylarından sonra intikam alınırcasına bitirilmeye çalışılmasını ibretle izledim.
ilk önce caddenin ortasına hançer gibi saplanan avm ile başladı her şey, bu avm caddenin müşteri kitlesinde büyük değişiklik yarattı. avm'lerden hoşlanmayan bohemler inceden uzaklaşmaya başladılar. taksim'den girip sallana sallana aşağı süzülen insanlar bu avm yüzünden arka taraftan tepebaşı'na gelip odakule'den giriş yaptılar ve galatasaray lisesinden yukarıda kalan kısım evrimini hızlandırdı. artık daha çok arap turist, daha az bohem tayfa vardı.
zamanla liseden tünel'e kadar olan kısım da bozulmaya başladı. arap turistin girdiği her yere peşinden gelen yalellisi ve nargilesinin dumanı tünel tarafının semalarını kapladı ve gelen sokağa masa atma yasağıyla asmalımescit/tünel tarafı tamamen paralize oldu.
bu bölgenin müşterisi içeride sigara,dışarıda masa yasağına kendince eline birasını alıp kapı önünde ayakta durarak bir çözüm bulmaya çalıştı ama bu da bir yere kadardı. mekanların masa sayısı azalınca fiyatları yükseldi, yükselen fiyatlar müşteriyi azalttı. zaten can çekişen hava iyice bozuldu ve insanlar alternatiflere yönelmeye başladılar. (kuledibi, beşiktaş,kadıköy gibi)
karaköy'ün eskiden izbe olan, geç saatlerde geçmekten çekineceğiniz esrarcı yuvası arka sokaklarındaki fırsatı gören uyanık işletmeciler bu bölgede alternatif mekanlar yarattılar ve müşteriyi şimdilik çektiler. tıpkı bir zamanlar asmalımescit sokaklarının travesti ve torbacı yuvası olması daha sonra yavaş yavaş bu bölgenin açılan mekanlarla temizlenmesi gibi karaköy de bu değişimi yaşıyor.
istiklal caddesi benim için ilkokulumun bulunduğu yerdir. sabahın erken saatinde taksim meydandan girip tünel'e kadar yürümek, yolda fransız konsolosluğunun önünden geçmek ,atlas pasajının kapısından bakmak, atlas sinemasının henüz bölünmemiş çok büyük salonunda film izlemek, odakule'nin önünden geçerken henüz istanbul'da hiç gökdelen olmadığı için saf saf yüksek binaya bakmak, s.s.c.b (o zamanları adı) konsolosluğunun kapısında bulunan vitrindeki uzay fotoğraflarına bakmak, çiçek pasajına çaktırmadan girip bira içen insanları seyretmek, meşhur galatasaray büyük postaneye girip o yüksek tavana kocaman açılmış gözlerle şaşırarak bakmak, haşet kitabevinden okul kitaplarını almaktı.
okulum rus konsolosluğu ile tophane'ye inen yokuş arasında olduğu için ilerleyen zamanlarda ortamlardaki insan türü durumuna göre "olum benim okulum bile tophane'deydi biz tophane çocuğuz ya da dostlar okula giderken istiklal caddesinin hüzünlü güzelliği içinden geçerdik biz" demekti.
galiba o ruhu 1996'da eşkıya filmi gösterime girdiği ilk haftanın pazar günü 16:00 seansında çok uzun bir bilet kuyruğunda bekleyip zar zor bilet alabilmem, filmi emek sinemasının salonunda merdivenlerine oturarak seyrettiğim günden sonra kaybettim. bir daha asla o tadı alamadım. hep yavaş yavaş aşağı ivmeyle keyfi azaldı.
artık cadde ölmüştür, ruhu şad olsun.
devamını gör...
türkiye'de tartışma kültürü
kendi fikirlerini başkalarına empoze edip, başkalarını dinlememek şeklinde gerçekleşen bir kültürdür. herkesin her konuda bir fikri vardır ve önüne bin tane argüman koysan da o fikir asla değişmez. senin ne dediğin önemli değildir, o sırada kişi kendi fikrini anlatabilmek için sırasını bekliyordur. farklı görüşlere saygı duymamanın ve empati yeteneğinden yoksun olmanın doğal bir sonucudur bu. sağlam temeller üzerine kurulmuş bir tartışma kültürünün olmaması sorgulamayı da maalesef ortadan kaldırır. sorgulamanın olmadığı bir toplumda da sorunlar artık normal bir hal alır, toplum tarafından kabullenir. ve gün gelir büyük bir sorun için "bu niye böyle" dediğiniz için siz tepki görürsünüz.
devamını gör...
makarnayı bir üst noktaya taşıyan küçük detaylar
domates sosuna eklenecek bir yemek kaşığı sirke ve hemen bir diş rendelenmiş sarımsak lezzetini zenginleştirir makarnanın. bunu da rahmetli muzaffer izgü'nün bir çocuk kitabından öğrenmiştim çocukken, pek haklıymış. *
devamını gör...
psikopat bir erkeği aşkım diyerek bağrına basan kadın
kendisiyle dalga geçmek ya da başına bir şey gelirse "hak etmiş" demek yerine tedavi ettirilmesi gereken insan.
(bkz: hibristofili)
(bkz: hibristofili)
devamını gör...
aşırı klişeden zehirlenmek
ne zaman türk yapımı bir film ya da dizi izlesem başıma gelen olay. boğazıma parmak atıp kusasım geliyor bazen.
devamını gör...
kitap yardımımızın ulaşması
siz allahtaki a nın büyük veya küçük yazılmasıyla uğraşadurun ama merak edeniniz var ise işte kafa sözlüğün siyasi duruşu tam olarak burada.
devamını gör...
