rögar kapağı
bir ülkenin gelişmişlik düzeyini anlamak için nelere bakmak gerekir?
önemsiz bir gösterge olarak düşünülse de rögar kapaklarının da kesinlikle bir kıstas olduğu düşüncesindeyim.

kendi gözlerimle rögar kapağı çıkıntısını farkedemeyen motosiklet sürücüsünün düşüşüne tanık olduğum için bu tanımı girmek istedim. belediyelerimiz malesef futbol kulüpleri, konser gibi işler peşinde koşuyor. asıl böyle meselelere eğilmesi gerekmektedir.

8 milyon üniversite öğrencimiz var diye övünüyoruz fakat rögar kapağını düzgün takabilecek kadar kalifiye değiliz. rögar kapaklarının yol ile aynı seviyede yapılabildiği zaman ülkemin iyiye gittiğine kanaat getireceğim.
önemsiz bir gösterge olarak düşünülse de rögar kapaklarının da kesinlikle bir kıstas olduğu düşüncesindeyim.

kendi gözlerimle rögar kapağı çıkıntısını farkedemeyen motosiklet sürücüsünün düşüşüne tanık olduğum için bu tanımı girmek istedim. belediyelerimiz malesef futbol kulüpleri, konser gibi işler peşinde koşuyor. asıl böyle meselelere eğilmesi gerekmektedir.

8 milyon üniversite öğrencimiz var diye övünüyoruz fakat rögar kapağını düzgün takabilecek kadar kalifiye değiliz. rögar kapaklarının yol ile aynı seviyede yapılabildiği zaman ülkemin iyiye gittiğine kanaat getireceğim.
devamını gör...
128 milyar dolar cebinden çıkmışçasına ağlayan kitle
başlığı açan arkadaşa kendi entrysi ile cevap veriyorum. kraldan çok kralcı olmak şu an senin yaptığın şey.
#615882
#615882
devamını gör...
lawrence kohlberg
gelişim psikolojisinde ahlaki gelişimi (çocuklarda ahlaksal nedensellik) değerlendirdiği doktora teziyle ismi kalıcı olarak yer edinmiş olan psikoloji profesörü.
jean pıaget'in ahlak gelişim kuramından etkilenerek ortaya koymuştur tamamen özgün değildir çalışması.
tezinde sadece erkek çocukları örneklem grubuna almış ve kadınların kendi kuramının evrelerinden olan iyi çocuk olma eğilimini geçmeyeceğini iddia etmiştir. örnekleme onları ahlaki ikilemlerde bırakacak şekilde yazılmış yalancı hikayeler anlatmış ve evre düzey şeklinde oluşturduğu kuramını ortaya koymuştur. öğrencisi carol gilligan ise bunu yadsıyarak sadece kadınlarla çalışmıştır.
bu çalışma benim öğrendiğim ve çok sevdiğim 2 çalışmadan biri. diğeri piaget'in bilişsel gelişim kuramı. çok zekice bulurum ikisini de.
kohlbeg erkek çocuklarına onları sahte ikilemlerde bırakacak olan hikayeler anlatmış verilen cevabın niteliğini değerlendirerek kuramını oluşturmuştur. yani kohlbeg ne yaptığı ile değil kişinin gerekçesi ile ilgilenmiştir.
kuram 3 düzey ve 6 evrenden oluşur.
1. gelenek öncesi düzey ;
a. itaat ceza
b. saf çıkarcı
2. geleneksel düzey;
a. ıyi çocuk eğilimi
b. kanun düzen
3.gelenek ötesi düzey
a. sosyal sözleşme
b. evrensel ahlak
son olarak kohlbeg'in anlattığı sahte hikayelerden birini bırakmak istiyorum buyrunuz;
avrupa’da bir kadın özel bir kanser türüne yakalanır. ölüme çok yaklaşmıştır. doktorlar, şehirdeki bir eczanenin keşfettiği radium bileşimli bir ilacın yararlı olabileceğini, kadının kocası heinz’e bildirirler. ilaç çok pahalıdır ve bir dozu için yaklaşık 200 dolara mal olmaktadır. fakat eczacı ilacın bir dozu için yaklaşık 2000 dolar istemektedir.
heinz bütün gayretleriyle 1000 dolar toplar ve eczacıya karısının çok hasta olduğunu, paranın kalan yarısını da sonra vereceğini söyler. eczacı heinz’in teklifini kabul etmez ve ilaç için paranın tamamını ister. sizce heinz ilacı çalmalı mı, çalmamalı mı ?
jean pıaget'in ahlak gelişim kuramından etkilenerek ortaya koymuştur tamamen özgün değildir çalışması.
tezinde sadece erkek çocukları örneklem grubuna almış ve kadınların kendi kuramının evrelerinden olan iyi çocuk olma eğilimini geçmeyeceğini iddia etmiştir. örnekleme onları ahlaki ikilemlerde bırakacak şekilde yazılmış yalancı hikayeler anlatmış ve evre düzey şeklinde oluşturduğu kuramını ortaya koymuştur. öğrencisi carol gilligan ise bunu yadsıyarak sadece kadınlarla çalışmıştır.
bu çalışma benim öğrendiğim ve çok sevdiğim 2 çalışmadan biri. diğeri piaget'in bilişsel gelişim kuramı. çok zekice bulurum ikisini de.
kohlbeg erkek çocuklarına onları sahte ikilemlerde bırakacak olan hikayeler anlatmış verilen cevabın niteliğini değerlendirerek kuramını oluşturmuştur. yani kohlbeg ne yaptığı ile değil kişinin gerekçesi ile ilgilenmiştir.
kuram 3 düzey ve 6 evrenden oluşur.
1. gelenek öncesi düzey ;
a. itaat ceza
b. saf çıkarcı
2. geleneksel düzey;
a. ıyi çocuk eğilimi
b. kanun düzen
3.gelenek ötesi düzey
a. sosyal sözleşme
b. evrensel ahlak
son olarak kohlbeg'in anlattığı sahte hikayelerden birini bırakmak istiyorum buyrunuz;
avrupa’da bir kadın özel bir kanser türüne yakalanır. ölüme çok yaklaşmıştır. doktorlar, şehirdeki bir eczanenin keşfettiği radium bileşimli bir ilacın yararlı olabileceğini, kadının kocası heinz’e bildirirler. ilaç çok pahalıdır ve bir dozu için yaklaşık 200 dolara mal olmaktadır. fakat eczacı ilacın bir dozu için yaklaşık 2000 dolar istemektedir.
heinz bütün gayretleriyle 1000 dolar toplar ve eczacıya karısının çok hasta olduğunu, paranın kalan yarısını da sonra vereceğini söyler. eczacı heinz’in teklifini kabul etmez ve ilaç için paranın tamamını ister. sizce heinz ilacı çalmalı mı, çalmamalı mı ?
devamını gör...
sözlük yazarlarının yaşları
kaç gösteriyorum.
devamını gör...
edvard munch
çığlık isimli eseri ile tanınan norveç asıllı ekspresyonist ressamdır. (bkz: ekspresyonizm) (bkz: dışa vurumculuk)
dışa vurumculuk akımının gelişimine önemli katkıları olmuştur.
dışa vurumculuk akımının gelişimine önemli katkıları olmuştur.
devamını gör...
köpektapar
dünyaya bir katkısı olmayan kişilerin, hayvan severlere taktıkları lakap.
bu zihniyette olanlar köpeklere zehirli mama da verir, patilerini de keser, her şeyi yapar... hayvan vahşeti haberlerinin bir numaralı şüphelisidirler.
bu zihniyette olanlar köpeklere zehirli mama da verir, patilerini de keser, her şeyi yapar... hayvan vahşeti haberlerinin bir numaralı şüphelisidirler.
devamını gör...
şahsım hakkında düşündükleriniz
sözlüğe katılalı 4 gün olmuş ve ilk defa tanımına rastladığım yazarın hepimizden beklediği düşünceler. kar yağışı ve silivri bağlantılarının şifreli olduğunu düşünüyoruz kriptografi uzmanlarımız çalışıyor, iko alarmda bir hacker saldırısına karşın. toprak olsan da biz seni unutmayacağız kafası karışık yazar.
ayrıca (bkz: nickaltı)
edit: evet rejiden uyardılar şahsımdaki atfı yeni farkettim.(bkz: swh)
ayrıca (bkz: nickaltı)
edit: evet rejiden uyardılar şahsımdaki atfı yeni farkettim.(bkz: swh)
devamını gör...
kilolu olmanın zorlukları
yaşıma ve boyuma göre kilom uygun benim. yalnız kilosu boyuna göre fazla olan insanlar için fazlasıyla zorlukları olan bir durumdur.
yalnızlık sizindir. hep yalnız kalırsınız.
işe girerken bazı fiziksel özellikler vardır. aslında yoktur ama vardır işte. gelen müşterilerin hoşnut olmayacağını düşünüp biz sizi ararız derler kibarca yahut direk dan diye yüzünüze söylerler. kilonuz bu iş için uygun değil. bla bla bla.
çocuk yastaysaniz oyunda aralarına almak istemezler. dışlanırsiniz.
isterseniz çok zeki birisini olun. lafiniz bir yerde tıkanınca sizi hemen kilonuzdan vurmaya başlarlar. çünkü tek bildikleri ahmakça fiziksel vurmaktir. başka bir şey bilmezler.
mini elbiseleri, kollu yada kolsuz kıyafetleri giyemezsiniz. çünkü yargılayıcı bakışlar mod on.
yediğiniz ictiginiz her şey göze batar. zaten ayı gibisin daha ne yiyorsun, gibi.
tüm bunlar ve nicesi sonrasında nurtopu gibi bir özgüven eksikliği sorununuz doğar. alınganlık baş gösterir. psikoloji dediğimiz şey darmaduman olur.
şayet zayıflama imkanınız varsa herhangi bir sağlık probleminiz yoksa bir spor salonuyla çözülebilir. ama sağlık probleminiz varsa da size kurulan bu zehir ruhlu cümleleri es gecmenizi tavsiye ederim. sağlık probleminden ötürü zayiflamayan bir insanı böyle alaşağı etmek çok büyük yanlıştır. hadi sağlık problemini ayri bir kenara koyalım. bir insan sıfır beden olucak diye bir kural yok bu hayatta. herkes alışmış dizi filmlerde sıfır beden algısına. ama yok arkadaslar. her insan birbirinden farklıdır. belki de o insan kilosunun biraz fazla olmasını, balık etli olmayı seviyordur. size ne düşer bu durumda, ayıp olur ben söylemeyeyim. insanları kirmamayi öğrenin. kalbinizi şehirlerden arındırın. kalbine bakın kalbine.
yalnızlık sizindir. hep yalnız kalırsınız.
işe girerken bazı fiziksel özellikler vardır. aslında yoktur ama vardır işte. gelen müşterilerin hoşnut olmayacağını düşünüp biz sizi ararız derler kibarca yahut direk dan diye yüzünüze söylerler. kilonuz bu iş için uygun değil. bla bla bla.
çocuk yastaysaniz oyunda aralarına almak istemezler. dışlanırsiniz.
isterseniz çok zeki birisini olun. lafiniz bir yerde tıkanınca sizi hemen kilonuzdan vurmaya başlarlar. çünkü tek bildikleri ahmakça fiziksel vurmaktir. başka bir şey bilmezler.
mini elbiseleri, kollu yada kolsuz kıyafetleri giyemezsiniz. çünkü yargılayıcı bakışlar mod on.
yediğiniz ictiginiz her şey göze batar. zaten ayı gibisin daha ne yiyorsun, gibi.
tüm bunlar ve nicesi sonrasında nurtopu gibi bir özgüven eksikliği sorununuz doğar. alınganlık baş gösterir. psikoloji dediğimiz şey darmaduman olur.
şayet zayıflama imkanınız varsa herhangi bir sağlık probleminiz yoksa bir spor salonuyla çözülebilir. ama sağlık probleminiz varsa da size kurulan bu zehir ruhlu cümleleri es gecmenizi tavsiye ederim. sağlık probleminden ötürü zayiflamayan bir insanı böyle alaşağı etmek çok büyük yanlıştır. hadi sağlık problemini ayri bir kenara koyalım. bir insan sıfır beden olucak diye bir kural yok bu hayatta. herkes alışmış dizi filmlerde sıfır beden algısına. ama yok arkadaslar. her insan birbirinden farklıdır. belki de o insan kilosunun biraz fazla olmasını, balık etli olmayı seviyordur. size ne düşer bu durumda, ayıp olur ben söylemeyeyim. insanları kirmamayi öğrenin. kalbinizi şehirlerden arındırın. kalbine bakın kalbine.
devamını gör...
kuantum renk dinamiği
kuantum alanlar teorisinin kuarklar ile ilgilenen kolu. kuantum kromodinamiği olarak da bilinir.
kuark dediğimiz parçacıklar, kendilerinden daha büyük parçacıkları bir araya getirmek üzere birleşen minicik atom altı parçacıklardır. proton ya da nötron bir duvarsa, kuarklar bu duvarı oluşturan tuğlalardır diye de düşünebilirsiniz.
bu parçacıkların, tıpkı diğer parçacıklar gibi çeşitli özellikleri bulunur; elektrik yükü, spin gibi... özelliklerinden biri de renk yüküdür. mavi, yeşil ya da kırmızı olabilen bu yüklerin, gerçek hayatta bildiğimiz renklerle bir ilgisi yok. bu sadece kategorilendirme için seçilmiş bir yöntem. kuantum renk dinamiği dediğimiz çalışma alanı kuarkların bu özellikleriyle ilgilidir.
farklı renk yüklerine sahip kuarklar, gluon denen taşıyıcı parçacıklar aracılığı neticesinde birbiriyle etkileşime girer. pozitif ve negatif yüklü parçacıkların birbirini çekmesi gibi... ancak bu etkileşim son derece güçlüdür ve birbirine bağlanmış kuarkları birbirinden ayırmak için son derece büyük * bir enerji gerekir. birbirlerinden ayrılmaya çalıştıkça aralarındaki kuvvet daha da artar ve kuarkların ayrılmasına izin vermez. doğada serbest halde gezen kuark yoktur. grup halinde parçacıkları oluştururlar ya da kendi karşıt parçacıklarıyla bir arada bulunup birbirlerini yok ederler.
kuarklardan oluştukları ve kuarklar da birbirinden ayrılmayı hiç sevmedikleri için, proton ve nötronlar kararlı parçacıklardır. ayrıca protonun +1 yüklü, nötronun ise yüksüz olma nedeni de yine onları oluşturan kuarkların toplam elektrik yükünün bir sonucudur.
kuark dediğimiz parçacıklar, kendilerinden daha büyük parçacıkları bir araya getirmek üzere birleşen minicik atom altı parçacıklardır. proton ya da nötron bir duvarsa, kuarklar bu duvarı oluşturan tuğlalardır diye de düşünebilirsiniz.
bu parçacıkların, tıpkı diğer parçacıklar gibi çeşitli özellikleri bulunur; elektrik yükü, spin gibi... özelliklerinden biri de renk yüküdür. mavi, yeşil ya da kırmızı olabilen bu yüklerin, gerçek hayatta bildiğimiz renklerle bir ilgisi yok. bu sadece kategorilendirme için seçilmiş bir yöntem. kuantum renk dinamiği dediğimiz çalışma alanı kuarkların bu özellikleriyle ilgilidir.
farklı renk yüklerine sahip kuarklar, gluon denen taşıyıcı parçacıklar aracılığı neticesinde birbiriyle etkileşime girer. pozitif ve negatif yüklü parçacıkların birbirini çekmesi gibi... ancak bu etkileşim son derece güçlüdür ve birbirine bağlanmış kuarkları birbirinden ayırmak için son derece büyük * bir enerji gerekir. birbirlerinden ayrılmaya çalıştıkça aralarındaki kuvvet daha da artar ve kuarkların ayrılmasına izin vermez. doğada serbest halde gezen kuark yoktur. grup halinde parçacıkları oluştururlar ya da kendi karşıt parçacıklarıyla bir arada bulunup birbirlerini yok ederler.
kuarklardan oluştukları ve kuarklar da birbirinden ayrılmayı hiç sevmedikleri için, proton ve nötronlar kararlı parçacıklardır. ayrıca protonun +1 yüklü, nötronun ise yüksüz olma nedeni de yine onları oluşturan kuarkların toplam elektrik yükünün bir sonucudur.
devamını gör...
sözlükteki kadın yazarlara limon atmak
yanlış bir tercih, hanımefendilerimize portakal atılır sözlüğümüzde.
devamını gör...
tüm dünyada boeing 777'lerin yere indirilme talebi
boeing bu gidişle yavaş yavaş iflasın eşiğine geliyor gibi. zaten max 8 krizini dahi henüz çözemediler.
borsa da thy hissesi olanlar varsa iyi düşünsün derim, max 8 krizinde epey bir dip yapmıştı, filosunda boeing uçakları ağırlıklı olduğu için düşmeler yaşanabilir.
yatırım tavsiyesi değildir.
borsa da thy hissesi olanlar varsa iyi düşünsün derim, max 8 krizinde epey bir dip yapmıştı, filosunda boeing uçakları ağırlıklı olduğu için düşmeler yaşanabilir.
yatırım tavsiyesi değildir.
devamını gör...
başak cengiz
tanımadığı bir cani tarafından tasarlanarak vahşice katledilen bir kadın.
bu hanımefendinin başına gelen ve onu bu dünyadan ayıran olayın adı ise tek kelime ile "vahşet"tir.
haberlerin içeriğini okurken kanım dondu. "tasarlayarak canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme"dir bu. ceza en ağır şekilde çektirilmelidir. ancak bu kadarı da yetmez. yetmiyor. ne yazık ki tüm bunlar gideni geri getirmeyecek. ailesi, sevdikleri, arkadaşları ne durumdalardır şimdi kim bilir? ben tanımadığım halde düşünürken bile boğuluyorum ki onları hayal bile edebiliyorum. elden bir şey gelmiyor ne yazık ki sabır dilemekten başka.
bir şeyler eksik bu ülkede veya olan şeyler yetmiyor. zira öyle olmasa kadın cinayetleri, hayvan katliamları, ormanlarda gerçekleştirilen sabotajlar bu denli olmazdı. ben bu toplumun rehabilite edilmesi gerektiğini düşünüyorum. her mahalleden sorumlu uzman psikolog olmalı, aynı aile hekimi gibi. kanunlar daha da caydırıcı hale getirilmeli ve boşlukları doldurulmalı. doldurulmalı ki, bu olayda olduğu gibi çıkıp caninin avukatı " psikolojisi bozuk, deli, mümeyyiz mahcur olduğundan ceza alamamalı" gibi ifadeler söyleyemesin. akli dengesi yerinde değilse neden dışarda? hadi dışarda diyelim neden bu adamın elinde samuray kılıcı var? normal şeyler değil bunlar, inanın değil.
bu hanımefendinin başına gelen ve onu bu dünyadan ayıran olayın adı ise tek kelime ile "vahşet"tir.
haberlerin içeriğini okurken kanım dondu. "tasarlayarak canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme"dir bu. ceza en ağır şekilde çektirilmelidir. ancak bu kadarı da yetmez. yetmiyor. ne yazık ki tüm bunlar gideni geri getirmeyecek. ailesi, sevdikleri, arkadaşları ne durumdalardır şimdi kim bilir? ben tanımadığım halde düşünürken bile boğuluyorum ki onları hayal bile edebiliyorum. elden bir şey gelmiyor ne yazık ki sabır dilemekten başka.
bir şeyler eksik bu ülkede veya olan şeyler yetmiyor. zira öyle olmasa kadın cinayetleri, hayvan katliamları, ormanlarda gerçekleştirilen sabotajlar bu denli olmazdı. ben bu toplumun rehabilite edilmesi gerektiğini düşünüyorum. her mahalleden sorumlu uzman psikolog olmalı, aynı aile hekimi gibi. kanunlar daha da caydırıcı hale getirilmeli ve boşlukları doldurulmalı. doldurulmalı ki, bu olayda olduğu gibi çıkıp caninin avukatı " psikolojisi bozuk, deli, mümeyyiz mahcur olduğundan ceza alamamalı" gibi ifadeler söyleyemesin. akli dengesi yerinde değilse neden dışarda? hadi dışarda diyelim neden bu adamın elinde samuray kılıcı var? normal şeyler değil bunlar, inanın değil.
devamını gör...
1 kelimelik hikayeler
sıçtı
devamını gör...
askerde zimmetli silahı kaybetmek
bir askerin başına gelebilecek en vahim olaydır. ceza olarak uygulanan yaptırımı tam olarak bilmiyorum fakat bu durumun bir benzerini yaşadığımdan, başımdan geçen hikayeyi anlatmak isterim;
askerlik yaptığım bölge, kış aylarında inanılmaz kar yağışı alan bir bölgeydi. dağın başına konumlanmış bir jandarma karakolu idi.
yine kar yağışının etkili olduğu gece saatlerinde, göz gözü görmeyecek şekilde bir tipi hakimdi. tabii şans bu ya, tam da benim nöbete gideceğim saatler...
sonrasında nöbet vakti geldi. doldur-boşalt istasyonuna gittik, nöbetçi astsubay gözetiminde silahlarımıza şarjörlerimizi taktık, başladık nöbet yerlerimize doğru gitmeye. üç nöbetçiyiz, üçümüz de ayrı mevzilere, ayrı yönlere doğru yürüyoruz. kar yerde bir metreye varan yükseklikte, haliyle penguen gibi yamuk yumuk zor bela yürüyorum. eninde sonunda nöbeti devralacağım mevziye geldiğimde, omzuma astığım 1972'lik g3'ümü çıkarıp, elime almamla birlikte ne göreyim? şarjör yok!
kar fırtınası esnasında, soğuktan elim ayağım tutmuyor ve haliyle silahı doldururken şarjörü yuvasına tam oturtamamışım. şarjör büyük olasılıkla mevziye doğru yürürken yere düşüvermiş. hücum yeleğimden başka bir şarjör takarak nöbeti bitirdim. nöbet biter bitmez o kar fırtınasında, yürüdüğüm rotayı resmen karış karış taradım, karı ellerimle yoklayarak... ama yok! yer yarıldı içine girdi sanki.
sonrasında durumu nöbetçi astsubaya bildirdim. tabii bildirir bildirmez tutanak tutuldu. imzamızı attık. ertesi günü karakol komutanı çağırdı yanına. bir hafta içinde şarjörü bulamadığım takdirde askeri mahkemeye tutanağın yollanacağını söyledi. tutanak, askeri mahkemeye ulaşırsa altı aylık bir hapis cezası alabileceğimi söyledi. sonuçta dolu şarjör, boru değil...
doğuda bir karakolda askerlik yaptığımdan mütevellit, batıda olduğu gibi silahlığa teslim etme falan yok. yani silahı sana zimmetledikleri gün, hücum yeleği ile birlikte askerliğin bitene kadar yanından ayırmıyorsun. yatarken yattığın ranzaya asıyorsun. devamlı yanında, yörende oluyor. tabii böyle olmasının avantajı şu ki kaybolan şarjörümün yerine bir başkasının şarjörünü alabilirim. ama almadım. bir arkadaşımın güzelliği ile onun şarjörünü sanki benimkiymiş gibi karakol komutanına gösterdik. karakol komutanı böyle bir tezgah çevireceğimizi düşünmediğinden olsa gerek hemen inandı ve şarjörü boşaltıp mermileri kurutmamı istedi.
bu olaydan tam iki ay sonra, mart ayı geldi, kar eridi. benimse askerliğimin bitimine tam iki gün kala şarjör ortaya çıktı...
tabii benim artık askerliğim neredeyse bittiğinden, artık nöbete çıkmıyor, zaman geçsin diye devamlı uyuyorum. şarjörü bulan alt devreden bir çocuk, bulur bulmaz gitmiş karakol komutanının yanına. tabii hemen ben de çağırıldım. sonrası küfür kıyamet...
sonra karakol komutanı baktı gariban bir askerim, kalmış şunun şurasında iki günüm, şarjörde de fiziki bir hasar yok, çalışmayacak durumda da değil. sadece paslanmış vaziyette. adam baktı bana şöyle, dedi ki "al bu şarjörü, pasını kirini iyice temizle, pırıl pırıl et, sonra da s.git" emredesiniz komutanım dedim çıktım odasından. iki gün sonra da koşa koşa çıktım nizamiye kapısından...
askerlik yaptığım bölge, kış aylarında inanılmaz kar yağışı alan bir bölgeydi. dağın başına konumlanmış bir jandarma karakolu idi.
yine kar yağışının etkili olduğu gece saatlerinde, göz gözü görmeyecek şekilde bir tipi hakimdi. tabii şans bu ya, tam da benim nöbete gideceğim saatler...
sonrasında nöbet vakti geldi. doldur-boşalt istasyonuna gittik, nöbetçi astsubay gözetiminde silahlarımıza şarjörlerimizi taktık, başladık nöbet yerlerimize doğru gitmeye. üç nöbetçiyiz, üçümüz de ayrı mevzilere, ayrı yönlere doğru yürüyoruz. kar yerde bir metreye varan yükseklikte, haliyle penguen gibi yamuk yumuk zor bela yürüyorum. eninde sonunda nöbeti devralacağım mevziye geldiğimde, omzuma astığım 1972'lik g3'ümü çıkarıp, elime almamla birlikte ne göreyim? şarjör yok!
kar fırtınası esnasında, soğuktan elim ayağım tutmuyor ve haliyle silahı doldururken şarjörü yuvasına tam oturtamamışım. şarjör büyük olasılıkla mevziye doğru yürürken yere düşüvermiş. hücum yeleğimden başka bir şarjör takarak nöbeti bitirdim. nöbet biter bitmez o kar fırtınasında, yürüdüğüm rotayı resmen karış karış taradım, karı ellerimle yoklayarak... ama yok! yer yarıldı içine girdi sanki.
sonrasında durumu nöbetçi astsubaya bildirdim. tabii bildirir bildirmez tutanak tutuldu. imzamızı attık. ertesi günü karakol komutanı çağırdı yanına. bir hafta içinde şarjörü bulamadığım takdirde askeri mahkemeye tutanağın yollanacağını söyledi. tutanak, askeri mahkemeye ulaşırsa altı aylık bir hapis cezası alabileceğimi söyledi. sonuçta dolu şarjör, boru değil...
doğuda bir karakolda askerlik yaptığımdan mütevellit, batıda olduğu gibi silahlığa teslim etme falan yok. yani silahı sana zimmetledikleri gün, hücum yeleği ile birlikte askerliğin bitene kadar yanından ayırmıyorsun. yatarken yattığın ranzaya asıyorsun. devamlı yanında, yörende oluyor. tabii böyle olmasının avantajı şu ki kaybolan şarjörümün yerine bir başkasının şarjörünü alabilirim. ama almadım. bir arkadaşımın güzelliği ile onun şarjörünü sanki benimkiymiş gibi karakol komutanına gösterdik. karakol komutanı böyle bir tezgah çevireceğimizi düşünmediğinden olsa gerek hemen inandı ve şarjörü boşaltıp mermileri kurutmamı istedi.
bu olaydan tam iki ay sonra, mart ayı geldi, kar eridi. benimse askerliğimin bitimine tam iki gün kala şarjör ortaya çıktı...
tabii benim artık askerliğim neredeyse bittiğinden, artık nöbete çıkmıyor, zaman geçsin diye devamlı uyuyorum. şarjörü bulan alt devreden bir çocuk, bulur bulmaz gitmiş karakol komutanının yanına. tabii hemen ben de çağırıldım. sonrası küfür kıyamet...
sonra karakol komutanı baktı gariban bir askerim, kalmış şunun şurasında iki günüm, şarjörde de fiziki bir hasar yok, çalışmayacak durumda da değil. sadece paslanmış vaziyette. adam baktı bana şöyle, dedi ki "al bu şarjörü, pasını kirini iyice temizle, pırıl pırıl et, sonra da s.git" emredesiniz komutanım dedim çıktım odasından. iki gün sonra da koşa koşa çıktım nizamiye kapısından...
devamını gör...
seni anlayan kimsenin olmaması
sartre bulantı’da: "yalnızlık; düşündüklerinizin kafanızın duvarlarına çarpıp tekrar içerde kalmasıdır.” diyor. yalnızlık, etrafında kimsenin olmaması değil, seni anlayan birilerinin olmamasıdır. insan insanın sadece anlayışına muhtaç. çünkü insan, yaşarken anlaşılmalıdır.
kalabalıklar içinde avazınız çıktığı kadar bağırmayı düşündünüz mü hiç?
derdinizi anlatmayı vazgeçtiğiniz oldu mu?
ben kime ne anlatıyorumu yaşamak defalarca.. ortak yanımız şu hepimiz hayatımızı anlamlandırmaya çalışıyoruz belki de delirmemek için. diyelim ki bu anlam kargaşından çıktınız bir sonraki evre bunu anlatmasıdır. bu durum çoğu kez hayal kırıklığına uğratacaktır bizi. yorulup yorulup tekrar anlatmalı o zaman. seni sen yapan içindeki sesleri susturamazsın.*
anlaşılmaktan çok anlatmayı sevmelisin..
kalabalıklar içinde avazınız çıktığı kadar bağırmayı düşündünüz mü hiç?
derdinizi anlatmayı vazgeçtiğiniz oldu mu?
ben kime ne anlatıyorumu yaşamak defalarca.. ortak yanımız şu hepimiz hayatımızı anlamlandırmaya çalışıyoruz belki de delirmemek için. diyelim ki bu anlam kargaşından çıktınız bir sonraki evre bunu anlatmasıdır. bu durum çoğu kez hayal kırıklığına uğratacaktır bizi. yorulup yorulup tekrar anlatmalı o zaman. seni sen yapan içindeki sesleri susturamazsın.*
anlaşılmaktan çok anlatmayı sevmelisin..
devamını gör...
kadın yazarların takipçi sayısının çok olması
trollük yapmadıkları için. gereksiz başlıkların altında görülmedikleri için. ha bişey daha var: cinsel açlığın afrikası olan bir ülkemiz olduğu gerçeği.
devamını gör...
panteizm
islam'a göre tasavvufta vahdet-i vücut(her şey tanrıdır evren tanrının kendisidir) ve vahdeti şühud(bu daha panenteizm yani tanrı hem evrenin kendisidir hem de başka bir şeydir) diye de geçer fakat ehl-i sünnete göre kafirdirler.
panteizm uyarılmış ateizmdir, deizm sulandırılmış teizmdir.
-richard dawkins
panteizm uyarılmış ateizmdir, deizm sulandırılmış teizmdir.
-richard dawkins
devamını gör...
ağlayarak istiklal marşı okuyan küçük kız
istiklal marşımızı ellerini göğsüne vurarak, ağlayarak aşırı içten okuyan ve uzunca bir süredir haberlerde göremediğim için hakkında endişelendiğim gayet küçük ve bir o kadar hisli kardeşimizdir.
devamını gör...

