ak-pandemi
akp’nin lebaleb kongreleri ve haritanın kızıla dönen yüzünü eşleyen 54 saniyede sorum/n/lunun 84 milyondan başka bir yerlerde olduğunu gösteren enfes çalışma.
virüsten ampul logosu ayrıca keyif verdi.
izleyin izlettirin.
virüsten ampul logosu ayrıca keyif verdi.
izleyin izlettirin.
devamını gör...
afgan mülteci istilası
ülkenin yol geçen hanına döndüğü günlerde bu duruma sessiz kalan herkes geleceğini baltalıyor.
"sınır namustur." cümlesi artık tarih oldu.
"sınır namustur." cümlesi artık tarih oldu.
devamını gör...
cumhurbaşkanlığı millet kütüphanesi
2020 senesinin başında açılmış 4 milyon basılı kaynak, milyonlarca elektronik kaynak ile türkiye'nin en geniş dermesine sahip kütüphanelerinden biridir.
mesleğin içinden biri olarak söylüyorum, inanılmaz donanımlar satın alındı. kurulan teknolojik sistemin, güvenlik önlemlerinin, ödünç iade işlem kabiliyetinin, akıllı raf, raf asansörü, kitap bandı vb maliyetlerin haddi hesabı yok. olmasın da. yatırım yapılacaksa ülkenin kütüphanesine yapılsın, diyanetine değil o ayrı. işletecek firma için de bir şeyler söyleyeyim; rüşdünü ispat etmiş, bunun altından kalkabilecek bir güçte. sistem çalışır yani. patlamaz o kesin.
ancaaaak;
bir ancak olmasa şaşardık di mi?*
kütüphanenin kütüphanecilik hizmetlerini gerçekleştirmesini, yayınların bibliyografik kayıtlarının oluşturulmasını ve düzenlenmesini, kayıt kalitesini ve dahi dermenin kendisini dünya ile paylaşacak marc standartlarını sağlayacak olan program "yerli ve milli" olduğu iddiası güden* boşluk doldurmaca esasına dayalı bir program. inanılmaz bir seçim gerçekten. yani şu mesleki olarak o kadar komik ki tam olarak ifade edebildim mi durumu emin değilim.
dünyanın en pahalı dış donanımına sahip bir şahin iç aksamı düşünün. motoru, freni falan. öyleli. yani.
mesleğin içinden biri olarak söylüyorum, inanılmaz donanımlar satın alındı. kurulan teknolojik sistemin, güvenlik önlemlerinin, ödünç iade işlem kabiliyetinin, akıllı raf, raf asansörü, kitap bandı vb maliyetlerin haddi hesabı yok. olmasın da. yatırım yapılacaksa ülkenin kütüphanesine yapılsın, diyanetine değil o ayrı. işletecek firma için de bir şeyler söyleyeyim; rüşdünü ispat etmiş, bunun altından kalkabilecek bir güçte. sistem çalışır yani. patlamaz o kesin.
ancaaaak;
bir ancak olmasa şaşardık di mi?*
kütüphanenin kütüphanecilik hizmetlerini gerçekleştirmesini, yayınların bibliyografik kayıtlarının oluşturulmasını ve düzenlenmesini, kayıt kalitesini ve dahi dermenin kendisini dünya ile paylaşacak marc standartlarını sağlayacak olan program "yerli ve milli" olduğu iddiası güden* boşluk doldurmaca esasına dayalı bir program. inanılmaz bir seçim gerçekten. yani şu mesleki olarak o kadar komik ki tam olarak ifade edebildim mi durumu emin değilim.
dünyanın en pahalı dış donanımına sahip bir şahin iç aksamı düşünün. motoru, freni falan. öyleli. yani.
devamını gör...
uğultulu tepeler
orijinal adı wuthering heights olan kitaptır.
açıkçası herkes son zamanlarda okuyor gibi geliyordu, instagram story'lerde oldukça sık görür olmuştum. en sonunda da bir arkadaşımın evine gittiğimde kitabı masanın üzerinde görmemle birlikte içimde bir merak duygusu uyandı. kapağı bana hep soğuk geliyordu, okumam için kendisine çekmiyordu. kime sorsam "nasıl bir kitap sence" diye, olumlu hatta çok fazla olumlu dönütler alıyordum. bunun üzerine ben de okudum ve bahsettikleri gibi bir çırpıda da bitirdim.
kitap konu itibariyle aşk, tutku ve intikam duygusunu bir arada barındıran kahramanın neler yaptığını anlatmaktadır. betimlemeler ve anlatım oldukça içten. bu yüzden de kendimi, kitabı dışarıdan okuyan üçüncü kişi olarak değil de olayların geçtiği yerlerde her şeyi tüm gerçekliği ile izleyen biri olarak hissettim.
bazı kahramanlar vardı ki beni gerçek anlamda kendisinden nefret ettirdi. okurken kötülüklerinden dolayı kendilerine karşı bir tiksinti hissettim. yeri geldi bazı karakterler için çok üzüldüm. bütün karakterler adeta et tırnak ilişkisi olarak çok yakın olduklarından dolayı bir bütünlük içerisinde değerlendirmeye özen gösterdim.
böylesi klasik romanlarda beni içerisine en çok çeken şeylerden birisi de kahramanların psikolojik tahlilleri oluyor. tıpkı suç ve cezayı okurken sigmund freud'un yaptığı tahlilleri merak ettiğim gibi, bu kitap için de aynı merak duygum uyandı. gerçekten de bu tür klasik edebiyat eserleri ile psikoloji arasındaki tahlil bağı beni oldukça cezbediyor.*
beni roman içerisinde etkileyen kısımlardan birisi de catherine'nin, mr. heathcliff'e önce "...oysa sizi seven kimseniz yok; bizi ne kadar zavallı yaparsanız yapın, bu acımasızlığınızın bizimkinden daha taşkın olan kendi acınızdan geldiğini düşünerek yine öcümüzü alacağız...... kimse sizi sevmiyor, öldüğünüzde arkanızdan kimse ağlamayacak." deyip ardından birtakım olaylar geliştikten sonra "ömrünüzde hiç kimseyi sevmediniz mi?" diye sorması oldu. bunu okurken içimden "ah yavrum, tüm bunları anneciğine olan aşkından yapmadı mı?" demek geçti. dedim bile hatta, kendi kendime, ancak tabii ki cathy'e ulaşmadı. bu iki nokta beni kitapta oldukça vurdu.
olur ya bazı kitapları okumuşuzdur ama seneler sonra hatırlamayız veya birkaç olay örgüsü hatırlarız. bu kitap aklımda bu örgüleri bıraktı.
sonunda hareton ile değil de lockwood ile birlikte olacağını, hatta kaçacaklarını düşünmüştüm, sonu beni bayağı yanılttı.
özet: intikam duygusunun ince bir şekilde satır satır, ilmek ilmek işlendiği bir ingiliz klasiği!
açıkçası herkes son zamanlarda okuyor gibi geliyordu, instagram story'lerde oldukça sık görür olmuştum. en sonunda da bir arkadaşımın evine gittiğimde kitabı masanın üzerinde görmemle birlikte içimde bir merak duygusu uyandı. kapağı bana hep soğuk geliyordu, okumam için kendisine çekmiyordu. kime sorsam "nasıl bir kitap sence" diye, olumlu hatta çok fazla olumlu dönütler alıyordum. bunun üzerine ben de okudum ve bahsettikleri gibi bir çırpıda da bitirdim.
kitap konu itibariyle aşk, tutku ve intikam duygusunu bir arada barındıran kahramanın neler yaptığını anlatmaktadır. betimlemeler ve anlatım oldukça içten. bu yüzden de kendimi, kitabı dışarıdan okuyan üçüncü kişi olarak değil de olayların geçtiği yerlerde her şeyi tüm gerçekliği ile izleyen biri olarak hissettim.
bazı kahramanlar vardı ki beni gerçek anlamda kendisinden nefret ettirdi. okurken kötülüklerinden dolayı kendilerine karşı bir tiksinti hissettim. yeri geldi bazı karakterler için çok üzüldüm. bütün karakterler adeta et tırnak ilişkisi olarak çok yakın olduklarından dolayı bir bütünlük içerisinde değerlendirmeye özen gösterdim.
böylesi klasik romanlarda beni içerisine en çok çeken şeylerden birisi de kahramanların psikolojik tahlilleri oluyor. tıpkı suç ve cezayı okurken sigmund freud'un yaptığı tahlilleri merak ettiğim gibi, bu kitap için de aynı merak duygum uyandı. gerçekten de bu tür klasik edebiyat eserleri ile psikoloji arasındaki tahlil bağı beni oldukça cezbediyor.*
beni roman içerisinde etkileyen kısımlardan birisi de catherine'nin, mr. heathcliff'e önce "...oysa sizi seven kimseniz yok; bizi ne kadar zavallı yaparsanız yapın, bu acımasızlığınızın bizimkinden daha taşkın olan kendi acınızdan geldiğini düşünerek yine öcümüzü alacağız...... kimse sizi sevmiyor, öldüğünüzde arkanızdan kimse ağlamayacak." deyip ardından birtakım olaylar geliştikten sonra "ömrünüzde hiç kimseyi sevmediniz mi?" diye sorması oldu. bunu okurken içimden "ah yavrum, tüm bunları anneciğine olan aşkından yapmadı mı?" demek geçti. dedim bile hatta, kendi kendime, ancak tabii ki cathy'e ulaşmadı. bu iki nokta beni kitapta oldukça vurdu.
olur ya bazı kitapları okumuşuzdur ama seneler sonra hatırlamayız veya birkaç olay örgüsü hatırlarız. bu kitap aklımda bu örgüleri bıraktı.
sonunda hareton ile değil de lockwood ile birlikte olacağını, hatta kaçacaklarını düşünmüştüm, sonu beni bayağı yanılttı.
özet: intikam duygusunun ince bir şekilde satır satır, ilmek ilmek işlendiği bir ingiliz klasiği!
devamını gör...
ısırarak ve ağlatarak çocuk sevmek
bu artık son bulmasın mı ?
çocuk daha doğrusu bebek ağlıyor buna nasıl içiniz el veriyor ben anlayamıyorum. tek ''yapma'' deme şekli daha ağlamak. onu da avazı çıktığı kadar yapıyor daha nasıl tepki verebilir ? dile gelse ana bacı karıştıracak sülaleni anla artık şunu ya.
türk halkı hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da saygısızlığın sınırlarında. salyalı salyalı öpmeler, her tarafa dokunan ellerle sevmeler, havaya atıp tutmalar falan. bir garip sevgi gösterme şekli. kendi çocuğunuz olsa isterseniz kolunu kopartıp onunla oynayın kimse bir şey demez ama yolda bebek arabasında ki çocuğu böyle mıncırmayın arkadaşlar. zaten el kadar çocuk daha anası babası o kadar sevemedi. bak ısırmayı hiç söylemek bile istemiyorum. gerçekten birinin benim çocuğumu ısırdığını görsem köpek maskesi takarım çocuğuma yaklaşacağı zaman.
bir uzaktan akraba terörü yaşadım bu konuda. yeğenimi (1.5) havaya atıp tutarken yakaladım memeleri yere değen teyzeyi. ''bir daha yapma'' cümlemle etrafı buz kestirmiştim. yani bana açık açık diyor ki. ''harap olmuş reflekslerimle bu çocuğu havaya atarım.'' eeee ablacım ? ''tutamazsam da düşer'' mi diyorsun ? kadına nasıl bir enerji yolladıysam 2 aya düşüp kalçasını kırdı. geberesice.
bir de ''ben çocuğu böyle severim'' diye bir böbürlenmeleri yok mu? ağzına bir tane çarpacaksın ''ben de böyle insan seviyorum'' diye. şu çocukları doğru düzgün sevin. uzaktan uzaktan.
çocuk daha doğrusu bebek ağlıyor buna nasıl içiniz el veriyor ben anlayamıyorum. tek ''yapma'' deme şekli daha ağlamak. onu da avazı çıktığı kadar yapıyor daha nasıl tepki verebilir ? dile gelse ana bacı karıştıracak sülaleni anla artık şunu ya.
türk halkı hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da saygısızlığın sınırlarında. salyalı salyalı öpmeler, her tarafa dokunan ellerle sevmeler, havaya atıp tutmalar falan. bir garip sevgi gösterme şekli. kendi çocuğunuz olsa isterseniz kolunu kopartıp onunla oynayın kimse bir şey demez ama yolda bebek arabasında ki çocuğu böyle mıncırmayın arkadaşlar. zaten el kadar çocuk daha anası babası o kadar sevemedi. bak ısırmayı hiç söylemek bile istemiyorum. gerçekten birinin benim çocuğumu ısırdığını görsem köpek maskesi takarım çocuğuma yaklaşacağı zaman.
bir uzaktan akraba terörü yaşadım bu konuda. yeğenimi (1.5) havaya atıp tutarken yakaladım memeleri yere değen teyzeyi. ''bir daha yapma'' cümlemle etrafı buz kestirmiştim. yani bana açık açık diyor ki. ''harap olmuş reflekslerimle bu çocuğu havaya atarım.'' eeee ablacım ? ''tutamazsam da düşer'' mi diyorsun ? kadına nasıl bir enerji yolladıysam 2 aya düşüp kalçasını kırdı. geberesice.
bir de ''ben çocuğu böyle severim'' diye bir böbürlenmeleri yok mu? ağzına bir tane çarpacaksın ''ben de böyle insan seviyorum'' diye. şu çocukları doğru düzgün sevin. uzaktan uzaktan.
devamını gör...
tatbilir
türk dil kurumunun yabancı bir kelime için uydurduğu kelime. tahmin edebilirsiniz belki, tatmayı seven, tat bilen adama ne denir, tabii ki gurme denir. gurme kelimesi için uydurulmuş ve tdk sözlüğüne girmiş bir kelimedir.
devamını gör...
kadın sünneti
duyunca bile insanın içini kaldıran vahşi eylem.
devamını gör...
evrimsel psikoloji
en basit örneğiyle canlı önüne çıkan maddeye şu üç soruyu sorar:
bunu yiyebilir miyim? bununla çiftleşebilir miyim? bu beni öldürür mü? bu soruların cevapları üzerine ya savaşırız, ya sevişiriz ya da kaçarız.
bunu yiyebilir miyim? bununla çiftleşebilir miyim? bu beni öldürür mü? bu soruların cevapları üzerine ya savaşırız, ya sevişiriz ya da kaçarız.
devamını gör...
ağlayamamak
eğer üzülüp ağlayamıyorsan kendini salmamandan kaynaklanıyordur. ciddi bir meseledir ağlayamamak. insanın bıçaklanıp vucudundan kan akmamasına benzer. ağlayamayan arkadaşların bir doktora görünmesi gerekir. eğer üzülüp ağlayamıyorsa.
devamını gör...
hellraiser: şeytan pusuda bekliyor
yönetmenliğini clive barker'in yönetmenliğini yaptığı 1987 yapımı film. doug bradley , gerilim sinemasında kültleşmiş rolü pinhead ile dünyada bu film sayesinde tanınmıştır.
devamını gör...
mustafa sağyaşar
yaşamakta olan en büyük değerlerimizden biri. hala çok güzel bir sesi var ve çok güzel şarkı söyler . kendisinin 1998 yılında kültür bakanlığınca verilen devlet sanatçısı ünvanı vardır bu yaşına rağmen kafa sesine kendisi gibi çıkabilen bir kişi daha yoktur tahminimce. müziğe profesyonel olarak 1951 yılında ankara radyosu'nda başladı. bugüne kadar 128 45'lik plak, 12 taş plak, 9 uzun çalar yaptı. 400'ü aşkın parça yorumlamış olup trt repertuvarında iki de bestesi bulunmaktadır. (viki de yazan rakamlara bakmayınız efendim) kendisi gibi sanatçı olan cemil ve ayşe isminde iki evladı bulunmaktadır. hala bizi kendisinden mahrum bırakmayıp müjdat gezen sanat merkezi’nin türk sanat müziği bölüm başkanlığını, kız kulesi tsm korosu ve istanbul tapu kadastrolular tsm korosu şefliğini devam ettirmektedir ve her cuma trt nağme radyosunda saat 20:00'de "mustafa sağyaşar sizlerle" programını sürdürmektedir. zeytin gölüm sana meylim nedendir, beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın ve karam türkülerini bir başka okumakta olup insanın içine bir ok gibi saplamaktadır.
dinlemek için efendim.
adama efkar yükler cidden.
dinlemek için efendim.
dinlemek için efendim.
adama efkar yükler cidden.
dinlemek için efendim.
devamını gör...
normal sözlük evlenecek eş aranıyor ilanları
yoldaş ile düğüne doğru programına hoş geldiniz.( oynak bi'şarkı)
kriterlerim: insan olsun ve yaşamaktan gerçekten zevk alsın. yaş sorunum yok ama tabuttan da yazmasın.
kriterlerim: insan olsun ve yaşamaktan gerçekten zevk alsın. yaş sorunum yok ama tabuttan da yazmasın.
devamını gör...
nocturne op 55 no 1
blonde redhead'in for the damaged cola'sını andıran frédéric chopin eseridir. dinlendirici bir nocturne olmasının yanı sıra sonlara doğru hiddetlenir ve noktayı koyar. bu yönüyle canlı bir eser gibidir. kaldı ki chopin'in cansız eser ürettiği de söylenemez... lakin pek bilindik bir nocturne de değildir bu.
hiddetiyle ve öfkesiyle dengesiz bir münzeviyi andırır, yaşamının son çığlıklarını usul usul atar önce, sakindir. sonraları öfkelenir ara ara. yine dinginleşir. sonra yeniden öfkelenir... ve yeniden dinginleşir. bu yönüyle yapacak hiçbir şeyi olmayan bir bedbahtı andırır. yaşam katlanılamazdır, kendisinin de delirmekten, yükselip alçalmaktan başka çaresi yoktur.
hiddetiyle ve öfkesiyle dengesiz bir münzeviyi andırır, yaşamının son çığlıklarını usul usul atar önce, sakindir. sonraları öfkelenir ara ara. yine dinginleşir. sonra yeniden öfkelenir... ve yeniden dinginleşir. bu yönüyle yapacak hiçbir şeyi olmayan bir bedbahtı andırır. yaşam katlanılamazdır, kendisinin de delirmekten, yükselip alçalmaktan başka çaresi yoktur.
devamını gör...
romeo ve juliet
william shakespeare'ın en ünlü oyunudur.
romeo: asaletim sadece aşkının tapınağına girdiğimde olacak içimde. bir gün yıkılırsa bedenin başka ülkelerin çamurlu evlerinde: bil ki bütün denizleri ayaklarına dökeceğim. juliet: eğer sevgin azalacaksa gittikçe çoğalan aşkımdan, bırak avcılar çıkarsın kalbimi yerinden! sök at ne varsa: çamura bulanmış sevdaları, bu dağların ceylanlarını, kana susamış kontları ve senden arta kalan şu cılız bedenimi! yok et benim olmadığım bütün şatoları. görebileceğin bir şey kalmasın benden kalan. romeo: senin dudaklarınla, dudaklarım günahtan arındı. juliet: öyleyse şimdi günah dudaklarımda kaldı.
romeo: asaletim sadece aşkının tapınağına girdiğimde olacak içimde. bir gün yıkılırsa bedenin başka ülkelerin çamurlu evlerinde: bil ki bütün denizleri ayaklarına dökeceğim. juliet: eğer sevgin azalacaksa gittikçe çoğalan aşkımdan, bırak avcılar çıkarsın kalbimi yerinden! sök at ne varsa: çamura bulanmış sevdaları, bu dağların ceylanlarını, kana susamış kontları ve senden arta kalan şu cılız bedenimi! yok et benim olmadığım bütün şatoları. görebileceğin bir şey kalmasın benden kalan. romeo: senin dudaklarınla, dudaklarım günahtan arındı. juliet: öyleyse şimdi günah dudaklarımda kaldı.
devamını gör...
kovalent bağ
- ametal atomları arasında elektronegatiflik farkı az olduğu için aralarında elektron alışverişi olmaz.
- ametal atomları arasında elektron ortaklığıyla oluşan bağa kovalent bağ denir.
- ametal atomları kovalent bağ yaparken son katmanlarındaki eşleşmemiş elektronları kullanır.
- iki atom arasında ortaklaşa kullanılan her bir çift elektron, kovalent bağ oluşturur.
- bağ yapımına katılan değerlik elektronlarına bağlayıcı elektron çifti denir.
- bağ yapımına katılmayan (ortaklaşa kullanılmayan) değerlik elektronlarına ortaklanmamış elektron çifti denir
- - - alıntı - - -
referans: kimya dersi notlarıdır. bilgiler bana ait değildir.
edit : yazım hatası.
- ametal atomları arasında elektron ortaklığıyla oluşan bağa kovalent bağ denir.
- ametal atomları kovalent bağ yaparken son katmanlarındaki eşleşmemiş elektronları kullanır.
- iki atom arasında ortaklaşa kullanılan her bir çift elektron, kovalent bağ oluşturur.
- bağ yapımına katılan değerlik elektronlarına bağlayıcı elektron çifti denir.
- bağ yapımına katılmayan (ortaklaşa kullanılmayan) değerlik elektronlarına ortaklanmamış elektron çifti denir
- - - alıntı - - -
referans: kimya dersi notlarıdır. bilgiler bana ait değildir.
edit : yazım hatası.
devamını gör...






