yazarın mutluluk kavramına göre değişen durum.
en son yazılan beni mutlu etmedi.
alttan zile basıp kaçan mahalleli çocuk gibi bir nick altı yazılmış.
ne oluyor diye düşünmeme sebep oldu.
dikkat çekme merakı mı, can sıkıntısı mı, boş geyik mi, anonim olmanın verdiği özgüven mi, vb.
sordum ona hakkımı kullanıyorum dedi.
sizde kullanın dedi.
hak anlayışı benim hak anlayışımın yakınından bile geçmiyor.
hayatta her şey mümkün dedim geçtim.
insanı zorla olgun yapan bir durum.
devamını gör...

(bkz: çağımızın hastalığı)
muhtemelen hep var olan ancak bu çağda iletişim kolaylaştığından çok daha kolay öğrendiğimiz, yiyip yiyip doymayan insanlar topluluğu.
devamını gör...

zenginin ismi bile farklı denilesi.
bu isim soy isim ile halk ekmekten 75 kuruşa ekmek aldığını düşünsene sözlük.
devamını gör...

geçen gün bir sosyal medya hesabında gördüğüm söz.

"insanlar kendi işlediği kocaman günahları çuvala basar, senin küçücük yanlışını duvara asar."
devamını gör...

nesli çölgeçen'in 1987 yapımı filmidir. filmin lokomotifi şener şen olsa da, uğur yücel, ali uyandıran ve üstün asutay da filmi tabiri caizse oyunculukları ile bir üst noktaya taşırlar. hikayeler mühimdir hele ki mizahi/taşlama bir film yapıyorsanız hikayenin işlenişi ve konu örgüsü daha da önem kazanır. işte selamsız bandosu'nun hikayesi de böyle. sizi acı acı güldüren cinsten. kahkaha attığınız yerler olduğu kadar, içlendiğiniz ve hüzünlendiğiniz çokça yer mevcut.

selamsız, allah'ın bile adını hatırlamadığı bir bedeldir ve cumhurbaşkanın trenle yapacağı yurt gezisinde selamsızdan geçeceği öğrenilince, belediye başkanı bu fırsatı ıskalamaz istemez. ancak köyde ne tren istasyonu ne de cumhurbaşkanını karşılayabilecek bir bando vardır...

tabi buradan sonrası biraz ipucu içerecek o yüzden filmi izlememiş olanlar aşağıdaki iki paragrafı okumasın derim * neden mi spoiler penceresini kullanmıyorum? sevmiyorum. açılıyor, kapanıyor falan bildiğiniz gıcık oluyorum. netice olarak üzerime düşeni yaptım mı? yaptım. * ha bu arada okusanız dahi filmden alacağınız tat değişmez diye düşünüyorum, öyle de keyifli bir filmdir.

efendim, selamsızın belediye başkanı latif * adı gibi latif bir zat. bir siyasetçi de olmaması gereken meziyetlere sahip. adam her şeyden evvel selamsıza adamış kendisini. sürekli selamsız için kafa yoruyor. kişisel ikbal falan yok gözünde. cumhurbaşkanı mevzusu ortaya çıkınca da, bir fırsat görüyor kendince ve değerlendirmek istiyor. biraz da hayalperest bir karakter, nahif bir adam anlayacağınız. psikoloğa gitse seni üzmüşler denilecek tarzda bir nahifliği var. atom karınca gibi beldesinin açıklarını kapamaya çalışıyor. işe de ilk olarak bando kurmakla başlıyor. malum cumhurbaşkanı karşılanacak. öyle lay lay lom olmaz bu işler. bu işin belirli bir protokolü var. e hal böyleyken bandoyu yönetecek bir şef de lazım. veriyor gazeteye ilanı. ilanı okuyup gelen 1 kişi var. yani adamın elinde başka seçenek de yok. adam ordudan atılmış eski bir bando şefi. ufakta bir kusuru var; bildiğiniz alkolik. kanımca filmdeki en enteresan karakterlerden birisidir murat şef *. onun gelgitlerini, yıkılışını, tekrar ayağa kalkışını izlemek keyiflidir. neden sonra çalışmalar başlar. bando bir anda cazibe merkezi haline gelir. selamsız ahalisi beldenin kurtuluşunu bando da görmektedir ve işte zurnanın zırt dediği yerde burasıdır. zira futbol takımının başkanı ve latif'in belalısı tahir * bu duruma çok bozulur. o andan itibaren de futbol takımı, bando gerginliği başlar. başkan latif, murat şefin tekrar içkiye başlamaması için 40 bin takla atarken bu olayların yaşanması hiç de iyi olmamıştır. yaşanan gerginlikler şefin şişenin dibini görmesine neden olur. böylece selamsızın umudunu bağladığı bando, şefinden yoksun şekilde çalışmalarına devam eder. hatırladığım kadarı ile murat şef bir akşam üzeri yine yıkılmış ve bezgin bir haldeyken başkanla birlikte selamsız sokaklarında yürümektedir. artık başkan da bunalmıştır. selamsızdan ayrılacağını falan söyler. sarılacağı son ümit kırıntısı alkol şişesinin dibini boylamıştır ona göre. murat şef o esnada evlerden gelen enstrüman seslerini duyunca ve ahalinin bando için hala çabaladığını anlayınca fikrini değiştirir. hoş sahnedir bu anlattığım sahne içinde güzel ayrıntılar barındırır. şef insanları yüzüstü bırakmak istemez ve yeniden bandonun başına geçer. bu arada bando, futbol takımının maçına gidip marşlarla takıma destek verince bu küçük belde en nihayetinde kenetlenir ve büyük güne hazır hale gelir. sayılı gün de gelip geçmiştir zaten.

tren yavaşça yaklaşır. herkes tam kadro oradadır. trenden selamlama minvalinde süleyman demirel'in şapkasına benzer bir şapka sallanır .bu esnada musa * tren duracak ümidiyle sürekli halıyı taşımakla meşguldür. ama tren geçer gider. işte o anda musa'nın trenin peşinden koşması, tüm umutlarını yitiren ahalinin bandonun çaldığı mastikaya, çekingen bir şekilde eşlik etmeye başlaması iç burkar. o sahne insanın kabine bıçak gibi saplanır. onca emek, onca hazırlık bir el sallama ve şapkayı görmek için olmuştur.

selamsız bandosu türk sinema tarihinde eleştirel mizah anlamında önemli bir yere sahiptir. günümüzde insanların sadece argo konuştuğu, adam gibi bir konusu ve olay örgüsü olmayan filmlerin komedi filmi olarak nitelenip, baş tacı edildiği şu dönemde selamsız bandosu, zübük, züğürt ağa ve benzeri filmler hak ettiği değeri görmediği gibi yenileri de çekilmiyor artık. bu da toplumun gerek algısının, gerekse ilgisinin nasıl değiştiğini gözler önüne seriyor. aynı zamanda izleyicinin beğenisinin de günümüzde bu tabloya bakarak basitleştiğini/basitleştirildiğini söyleyebiliriz. toplumsal dönüşüm işte böyle bir şey. sizi bir kere kalitesize alıştırdılar mı? kaliteyi hatırlamak zor olduğu gibi talep etmek de imkansız hale geliyor. kaliteli mizahın mazide değil ati de olduğu günleri görmek temennisi ile...

izlemeyenler içinde amme hizmeti yapayım. buyurun efendim açın izleyin.

devamını gör...

akciğerlerin yüzeyini saran viseral plevra ile göğüs kafesinin iç yüzünü saran parietal plevra arasındaki sıvının aşırı birikmesi. tanı ve tedavisinde torasentez kullanılmakla birlikte torasentez sadece geçici çözüm sağlar. niye o sıvı fazla artıyor bulmak gereklidir tekrar torasentez yapmamak için. tb ya da pnömoni, akciğer kanseri, kalp ya da böbrek yetmezliği olabilir. ilgili hastalığı tedavi edince plevral efüzyon da çoğu zaman düzelir.

hap bilgi bittiğine göre azıcık daha yazayım. normale kıyasla pe şöyle oluyor
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
(normal diye gösterdiği de aslında hatalı. fizyolojik halde de aslında iki membran arasında bir miktar sıvı bulunur ki birbirlerine sürtmesinler, hasar görmesinler).

belirtileri bellidir aslında. nefes darlığı, göğüs ağrısı (özellikle derin nefes alırken), öksürük ve ateş. şu göğüs ağrısı ve derin nefes kısmına biraz değineyim. normalde almanız gereken havayı akciğerleriniz küçüldüğü için alamazsınız, bu da derin nefes alma ihtiyacı doğurur, siz daha fazla nefes almaya çalışınca da hava basıncının içerideki suya basınç uygulaması, bunun da kostalara falan derken öyle ağrı oluşuyo işte (ne kadar da bilimsel anlattım). zorlayınca ağrır, türkçesi bu. tüp mide ameliyatı olup muz kadar mideye karpuz sokmaya çalışmakla aynı şey ciğerlerde su varken nefes almaya zorlamak. nefes darlığına bağlı olarak bu insanlar fiziksel aktivitelerde çabuk yorulur, ayrıca sıvının yer değiştirmesinden dolayı da yatar pozisyonda da nefes darlığı artar (yani bu hastalar ayakta daha rahat nefes alır).

hastayı anamnezini alıp röntgene yollarsınız, şöyle bir sonuç çıkar.

upload.wikimedia.org/wikipe...

yuvarlağın içinin aslında boş olması gerekirken (x-ray havadan geçer ve siyah görünür, kalın ve dolu bir şeye çarptığında beyaz görünür) biz orada olmaması gereken beyaz bir gölge görüyorsak orada olmaması gereken bir şeyler bulduk demektir. konumuz plevral efüzyon olduğu için bu durumda su bulduk voila!
fakat her zaman su bulamayabilirsiniz. ben de hekim değilim zaten, banane. içeri girip suyun nasıl boşaltılacağını da şurada güzelce anlatmışlar.
devamını gör...

sadece babası vefat edenlerin anlayacağı bir duygudur.
(bkz: kardeş payı) dizisinin 14. ( efsane ) bölümündeki müthiş sahnedir.

devamını gör...

vietnam bağımsızlık hareketinin, ho chi minh ile birlikte sembolü olmuş, 20. yüzyılın en önde gelen askeri komutanlarından biridir. savaş stratejileriyle ve özellikle gerilla savaş taktikleriyle, fransa ve abd gibi güçlü orduları, birinci hindiçini ve vietnam savaşlarında hezimete uğratmıştır.

giap, “biz, kemal’i hep hayranlıkla izledik. türkiye’ye bağımsızlığını kazandırdı. biz de kendi mücadelemizi vermek zorunda kaldık. bizimki çok daha uzun ve çileli oldu” sözleriyle mustafa kemal atatürk’e hayranlığını dile getirmiş.
aynı zamanda askeri teori ve strateji konusunda “vietnam halk savaşı” ve “dien bien phu” eserlerini askeri literatüre kazandırmıştır.
devamını gör...

biraz parçalı bulutludur ama olsundur. *
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

sakin x kuşağı sözlüklerin kalitesini çok arttırıyor.
devamını gör...

"içinde bir şeyler hayır diyorsa, sen de hayır demelisin."

bir çırpıda okunabilecek, kitap bittikten sonra ise etkisini benliğinizde uzun süre hissedebileceğiniz bir stefan zweig eseridir mecburiyet. zweig kitabın ismini "firari" koyacakken son anda "mecburiyet" olarak değiştirmiştir. bu kitap bizleri ferdinand adında bir ressamla tanıştırıyor. ferdinand, karısı ile beraber savaştan kaçıp isviçre'ye yerleşmiş olan bir ressamdır. ülkesi adına savaştan kaçtığı için hep içinde bir yerlerde acaba aynı durumla tekrar karşı karşıya kalır mıyım korkusu yatmaktadır. ve nitekim bu korkusu gerçek olur ve ülkesinden kendisine bir tebligat gelir. ferdinand ülkesi adına savaşmaya çağrılmaktadır. çok zor bir seçim yapmak zorundadır: özgürlük mü? sorumluluk mu? eşi onun kesinlikle savaşa katılmaması gerektiğini düşünmektedir. ferdinand da bu görüşe katılmaktadır lakin içini kemiren bir vicdan hesaplaşması yaşamaktadır. bu içsel hesaplaşmayı, karar verme sürecini stefan zweig çok başarılı bir şekilde yansıtmaktadır okuyucuya. adeta o kararı ferdinand değil de biz verecekmişiz gibi. zaten onu da bu denli büyük bir yazar yapan özelliklerinden birisi de bu harika psikolojik tahlilleri değil midir? zweig aslında bu eserinde kendinden de bahsetmiştir bir anlamda. kendisi de savaş karşıtı olan zweig, bu eserinde aslında hüzünlü bir hikayeye değil de acıklı ve oldukça zor bir sorgulamaya davet etmiştir bizleri.

ferdinand "bunu yapmak istemezdim ama mecburum." der. eşi paula ise neden mecbur olduğunu sorgulamaktadır. ve ferdinand'a, "dürüst ol, vatanın hayatın kadar önemli mi senin için? soylu hükümdarlara bile kalmayan bir taşrayı resim yaptığın sağ elin kadar seviyor musun?" diye sorar. aslında bu cümleler mecburiyetin, vatanın ve savaşın sorgulamasını yaptırıyor bizlere. bize vatan neresidir diye soruyor.

elli sayfalık incecik bir kitap olan mecburiyet, aslında kendimize soramadığımız, insanlık olarak üzerine düşünmediğimiz bir konuda, derin bir sorgulamaya itiyor. kitap bittikten sonra dahi, içimizde bir yerlerde devam ediyor adeta.
devamını gör...

konuşmanın hakimiyeti sizdeyse çok yorucu. konuşma aralarında bir sessizlik oluyor ya işte onu sevmiyorum. o boşlukları doldurayım diye canım çıkıyor. en iyisi mesaj yazmak. istediğinde ara ver istediğinde ses kayıdı gönder. telefon çalınca bile ürperiyorum ben sevmiyorum telefonla konuşmayı.
-telefonun başında çaresiz beklemeyenler-
devamını gör...

çok fazla cevabı vardır.

kimi insan seni küçük görür kimi insan senden korkar.
devamını gör...

deniz kabuğu. konum ağrı. koleksiyonun ne kadar değerli olduğunu siz düşünün işte.
devamını gör...

manastırı ve manastır askeri idadisini gezdiğinizde, gazi'nin bu türküyü hangi ruh hali içerisinde dinlediğini idrak etmeniz daha kolay oluyor.

dinlerken uzaklara dalması boşuna değilmiş...

birde çok keyiflendiğinde mırıldanırmış bu türküyü, salih bozok öyle ifade ediyor.

gazi'yi bir yandan hüzünlendiren bir yandan keyiflendiren bir türkü özetle, bende bu duygular içerisinde dinliyorum her seferinde, onun insan yönüne daha yakın hissettiriyor...

devamını gör...

güzel başlık da içerik nerede kanka? bu konuda bir oturuşta 5bin kelimelik derleme yazardım. doktora tezi gibi başlık açıp içini boş bırakmak olmaz. biri doldursun şunu ben daha göbeklitepe yazımı bitiremedim.

yorumumu likelayanlar oluyor. aynı frekanstayız demek ki. sizlere harvardda öğretim üyesi olan gönül tekin'i youtubedan dinlemenizi tavsiye ediyorum. mezopotamya dinlerinin günümüzdeki yankılarını ve kutsal kitaplardaki hikayelerin mitolojik kalıntılarını anlatıyor. harvard diyorum haaarrrrr-vııırrrrd daha ne olsun.

edit: içerik geldi, çayınızı susamlı çubuk krakerinizi alın okuyun
devamını gör...

touchpad'im aşındııı. sol baş parmağım ve orta parmağım nasır tuttu, sürekli yakışıklı çocuğun fotoğrafını büyütüp duruyorum.
eldivenle yapmayı denedim, olmuyor fakat doktor eldiveni işe yarıyor arkadaşlar.
malum dolar 1.7 olmuş bilgisayar alınmaz bu zamanda
devamını gör...

bir tatlı huzur.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

çok sevdiğim eylem.sadece bi insan değil yeni bi hayat tanıyosun.hayatta keşfetmekten daha güzel ne var ki.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim