dindar aileler için değil dindar ailedeki kız için zor olan durumdur. zira bedeni hakkında kendi verdiği kararlar kabul edilmemekte, adeta bir birey olarak görülmemektedir.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...


seni kendimden sakınıp,
başka bir kalbe emanet ettim...


(bkz: buruk)(bkz: cem adrian)
devamını gör...

bir talep cümlesi.

ironik şekilde bu başlıkta da tanım yok ama*.

arkadaşlar, açtığınız başlıklara kısa da olsa bir açıklama yazmanız gerek format gereği. "ama yapmıyorum açıklama, silinmiyor yine de başlığım. demek ki formata uygun yazıyorum" diyor olabilirsiniz de sözlüğün yarıdan fazlasını uçurmanız gerekir bu formata uymayanları uçurursanız. bu sözlük adına iyi bir şey olmadığından silinmiyor başlıklarınız, formata uyduğunuzdan değil.

***

gelelim tanım denen şeyin ne olduğuna.

sözlük nasıl bir şeydir normalde? bir kelime vardır, ardından iki nokta üst üste konur ve o kelimenin anlamı açıklanır. o açıklama cümlesi bir yargı bildirir. birinin, başı sonu belli olmayan yorumuna dayanmaz, genel kabul görmüş bir açıklama cümlesi içerir. yapmanız gereken bu işte. başlığın anlamını kısacık bir cümleyle de olsa açıklamak. ben bu başlığı neyle açıkladım? "bir talep cümlesi" ifadesiyle. "evet ya ben de tanımlı başlık istiyorum" yazsaydım bu benim şahsi görüşüm olurdu, tanım değil.

***

son olarak "x kişi ukdesidir" bir tanım değil. başlığı kimin açtığına dair bir bilgi o, başlığın anlamına dair değil.

gerçekten artık tanımlı başlık istiyoruz. lisede arkadaşlara verip "yazsana bana bir şeyler" dediğimiz hatıra defterlerine döndü sözlük iyice.
devamını gör...

takip isteğini geri çevirmene rağmen ısrarla tekrar tekrar yollayan insanlar. bir yerden sonra engel atıp rahata eriyoruz tabii ki ama kendinizi bu kadar düşürmeye ne gerek var, nasıl yakıştırıyorsunuz kendinize bunu?
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
dîvan şâiridir. asıl adı, mehmet bin süleymân'dır ve 1483 yılında, bugün ırak ülkesi sınırları içerisinde, fırat nehri kıyısında bulunan hille'de dünyaya gelmiştir. 1556 yılında ise bağdat'ta, bir diğer rivâyete göre ise kerbelâ'da öldüğü bildirilmektedir. ''ilimsiz şiir, temelsiz duvar gibidir, temelsiz duvar da değersizdir.'' sözü ona aittir. şiirlerinde tasavvufî aşkı, ehl-i beyt sevgisini ve ayrılık acısını konu etmiştir. şiirlerinde ''fuzûlî'' mahlâsını kullanmıştır ki bu söz; ''gereksiz, mâlâyânî, boş'' gibi anlamlara gelmektedir. türkçe, arapça ve farsça dîvânları bulunmakla beraber, özellikle ''leylâ vü mecnûn mesnevîsi'', ''su kasidesi'' ve kasideleri beğenildiği için padişahtan alageldiği 9 akçelik maaşını alamaması üzerine inşâd ettiği ''şikâyetnâme'' adlı yine kaside türündeki şiiri çok meşhur olmuştur. fuzûlî, eserlerinin etki alanı ve şiir sanatındaki başarısı nedeniyle âlevi-bektâşî ekolü tarafından seyyid imâdeddin nesîmî, şah hatâyî, yemînî, virânî, pir sultan abdal ve kul himmet ile birlikte 7 ulu ozan arasında sayılmaktadır. dilim döndüğünce tanıtmaya çalıştığım ve kısa bilgilerle meraklıların ilgisini çekmeye çalıştığım şâir'in, bilinen ve genel itibâriyle çok sevilen su kasidesi'nden bazı beyitleri şiir severler için takdim ediyorum:

''saçma ey göz eşkten gönlümdeki odlâre su
kim bu denli duduşan odlâre kılmaz çare su
(ey göz! gönlümdeki ateşlere su saçma.
çünkü bu kadar tutuşan ateşe su çare olmaz.)

âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
yâ muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su
(şu dönen gök kubbenin rengi su rengi midir; yoksa
gözümden akan sular, göz yaşları mı şu dönen gök
kubbeyi kaplamıştır, bilemem.)

zevk-i tiğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâre su
(senin kılıca benzeyen keskin bakışlarının zevkinden
benim gönlüm parça parça olsa buna şaşılmaz. nitekim
akarsu da zamanla duvarda, yarlarda yarıklar meydana
getirir.)

vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin
ihtiyât ilen içer her kimde olsa yâra su
(yarası olanın suyu ihtiyatla içmesi gibi, benim
yaralı gönlüm de senin ok temrenine, ok ucuna benzeyen
kirpiklerinin sözünü korka korka söyler.)

suya virsün bağ-bân gül-zârı zahmet çekmesin
bir gül açılmaz yüzün tek verse min gül-zâre su
(bahçıvan gül bahçesini sele versin (su ile
mahvetsin) , boşuna yorulmasın; çünkü bin gül bahçesine
su verse de senin yüzün gibi bir gül açılmaz.)

ohşadabilmez gubârını muharrir hattuna
hâme tek bahmahdan inse gözlerine kâre su
(hattatın beyaz kâğıda bakmaktan, kalem gibi,
gözlerine kara su inse (kör olsa, kör oluncaya kadar
uğraşsa yine de) gubârî (yazı) sını, senin yüzündeki
tüylere benzetemez.)

ârızın yâdıyla nem-nâk olsa müjganum n'ola
zâyi olmaz gül temennâsiyle virmek hâre su
(senin yanağının anılması sebebiyle kirpiklerim
ıslansa ne olur, buna şaşılır mı? zira gül elde etmek
dileği ile dikene verilen su boşa gitmez.)

men lebün müştâkıyam zühhâd kevser tâlibi
nitekim meste mey içmek hoş gelür hûş-yâra su
(nasıl sarhoşa şarap içmek, aklı başında olana da su
içmek hoş geliyorsa, ben senin dudağını özlüyorum,
sofular da kevser istiyorlar.)

dest-bûsı ârzûsıyla ger ölsem dostlar
kûze eylen toprağum sunun ânunla yâre su''
(dostlarım! şayet onun elini öpme arzusuyla ölürsem,
öldükten sonra toprağımı testi yapın ve onunla
sevgiliye su sunun.)
kasidenin tamamının anlamı için buraya bakınız.
devamını gör...

kromozomlarda, genlerde ve proteinlerde meydana gelen değişiklikleri test etmek için yapılan testtir.
araştırmalarıma göre 1000'den fazla gen testi bulunmaktaymış.
ülkemizde yaygın olarak hamilelere uygulanan, gebeliğin 10. haftasından itibaren yapılan genetik testler bulunmaktadır.
bu tarama testleri hamile kadınların kanında bulunan hücrelerden bağımsız olarak bebeğe ait dna parçalarını yeni nesil dizinleme denen teknolojiyle yapılır.
gen testinin yapılma amacı 2'li, 3'lü ve 4'lü tarama testlerindeki risklerden kaçınmak. gen testi eğer pozitif çıkarsa amniosentez gibi testlere başvurulmalı.
gen testinin genel mantığı kromozomlarda bir anomali varsa saptamak. kromozomların en iyi gözlendiği metafaz evresinde kromozomal bir sorun varsa tam bu noktada saptamak. birçok hastalık bu noktada teşhis edilebilir ancak en yaygınları; down sendromu, edwards sendromu, patau sendromu.

bu hastalıklar genel mantığıyla kromozom çiftlerinden birinde fazladan bir kopyalama olması. bunlar trizomi olarak da geçer.

ben bunu hamilelik için ele aldım ancak aslında gen testi sayesinde birçok hastalığı ve sonraki kuşaklara aktaracağımız kalıtsal anomalileri tespit edebiliriz. yabancı ülkelerde evlilikten evvel çiftlerin gen testi yapması daha yaygındır, bizlerde ise gebelikte yapılıyor.

yaşadığımız coğrafya itibariyle akraba evlilikleri, kalıtsal hastalığı olmasına rağmen bilmeyen ve evlenen, kan uyuşmazlığı yaşayan çiftler oldukça yaygın. bundan ötürü gen testinin yaygınlaşması gerekir. bildiğim kadarıyla bu test de baya pahalı. keşke her hamileye zorunlu ve ücretsiz olabilse.

gen testinin yaşadığım coğrafyada yaygınlaşması adına, bende gen testi yapmaya dün itibariyle başladım, hamile hastaların kanını alıp firmaya ileteceğim ve en azından buralarda bu sorun bir nebze ortadan kalkacak diye ümit etmekteyim.
devamını gör...

niye direk söylemezki,
bu neki böyle padişah fermanı gibi,
sanki çocuk kandırıyorlar,
kimse ulusa sesleniş yayınlarını izlemediği için, üç gün önceden başlıyorlar, çığırtkanlığa,

yine bize satacakları bir şeyin pazarlaması yapılacaktır,
birilerinin vergi borcu silinmiştir,
belki unuttukları bir şey varsa, bize verdikleri, onun için özür dileyip, artık vermeyeceklerini açıklayacaklardır,
yeni vergiler icat etmişlerdir,
olan vergilere zam yapmışlardır,
tekel dükkanlarını komple kapatmışlardır, salgın hastalıktan sebep bir daha açılmamasına karar vermişlerdir,

ne olabilirki allah aşkınıza, iyi bir şey bekleyen varmı...
acaba bir şey verecekmi,
bir şeyler mi isteyecek...

hay allah ne diyecek acaba, bak şimdi merak ettik görüyomusunuz...
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

alman yazar, şair ve çevirmen paul heyse tarafından sappho ve gabriele reuter motifi kullanılarak yazılmış olan eser. roman heyse'nin edebi gelişimini incelemek için de oldukça önemli bir noktada. heyse'nin eserleri çoğunlukla apolitik bir kavramı, sanatsal bir idealizmi temsil eder. sanat parlatılmalı, soylulaştırmalı, zamansal olanı ebedi olanın ışığında temsil etmelidir. eserlerinde erdemli, entelektüel ve duyarlı karakterler yaratır fakat zwei gefangene heyse'nin bu belirli özelliklere sahip karakterleri için kırılma noktalarından biridir aynı zamanda. clara bir bakıma bu soylu ruh'u temsil etse de eserin diğer ayağı olan josef heyse'nin yaratmayı hedeflediği o 'kahraman'dan oldukça uzaktadır çünkü esere de ismini vermiş olan bu mental ve zihinsel zincirlerini kıran iki mahkumun ilerledikleri yolda josef bir kahramandan ziyade clara'yı trajik bir sona doğru götüren faktör rolünü üstlenir. heyse'nin l'arrabbiata'sında da kendine yer bulan aşk yoluyla kendini gerçekleştirme teması zwei gefangene'de de tekrarlanır ki l'arrabbiata'da laurella üzerinden verilen bu tema bu romanda clara üzerinden aktarılmaktadır. clara'nın kendi özgürlüğü olarak gördüğü josef'in ihanetinden sonra kendisini kısıtlayıcı bir etken olarak görerek yaşamına son verme isteği çok ince bir şekilde işlenmiş heyse trajedisidir ki heyse eserde bunu bir cömertlik olarak sunmaktan kaçınmaz.


gezogen und unterhielt sich leise und eifrig mit dem kinde. dabei brildte fie von zeit zu zeit ihre überquellenben augen gegen das weiche haar und das rosentränzchen, bas die kleine trug. aber niemand bekümmerte sich darum, der am wenigsten, bem biese verftohlenen thränen galten. jener lange, tabellos gefleidete junge mann mit bem bitn nen blonden haar am scheitel mußte ber bräutigam fein. er benahm sich, auf einem der sophas ausgestreckt, die ei garre zwischen den weißen zähnen, mit einer möglichst füh len, gönnerhaften herablaffung gegen ein paar fleinstädtisch geschmiegelte bettern, die vor ihm standen und jeden feiner bişe mit unmäßigem lachen honorirten. dazwischen gähnte der gegenstand ihrer bewunderung völlig zwanglos unb machte endlich den vorschlag, ob sie sich nicht ins neben zimmer flüchten und einen tarok spielen wollten. erst als ber keltere der bettern, während der jüngere die bee capital" fand, die besorgniß äußerte, die alten damen würden diese absonderung vielleicht noch übler nehmen als bie jungen, verzichtete der bräutigam auf seinen ein fall, erklärte aber, von tanzen könne für ihn gleichwol feine rebe sein, er sei viel zu groß für seine kleine frau und tanze überhaupt nur mit fremben weibern. p.11
devamını gör...

hayal etmeyi bırak, 40 yaşıma birkaç ay kaldı... geçen gün diyetisyene gittim, "şimdi jess hanım şöyle birkaç sene sonra mesela 48 falan olduğunuzda menopoza girersiniz, metabolizmanız daha da yavaşlar, siz bir an önce kilolarınızı verin bla bla bla" dedi. kendi kendime "oha, menopoz falan dedi noluyo ölüyor muyum acaba?" dedim... inanması güç ama orta yaşlı oldum herhalde... *
devamını gör...

köpeklerin yeri sokaklar, caddeler değildir ve sahipsiz hiçbir hayvan sokakta olmamalıdır. bunu köpek düşmanı olduğum için değil köpekleri sevdiğim için söylüyorum. hepsi kısırlaştırılmalı ve sağlıklı koşulları sağlandıktan sonra barınaklara gitmeli. gerekirse bir sürü barınak çalışanı alınmalı ve bu işe belli bir bütçe ayrılmalı.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kendime ceket yapıyorum çeeeek.
devamını gör...

anne bittiiii
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

yemek borusunun genişlemesiyle karakterize olan sindirim sistemi hastalığıdır. yemek borusunu uyaran miyenterik ağdaki hasardan dolayı yemek borusunun alt ucundaki sfinkter (halkasal yapılı, kanalları saran kas) gevşeyemez; besinler mideye geçemez ve yemek borusunda birikir. yemek borusu genişler ve kişide yutma güçlüğü meydana gelir.
belirtileri reflü ile çok karıştırılsa da reflüye oranla görülme sıklığı daha azdır.*

edit: düzeltme
devamını gör...


türk edebiyatı'nın en sevdiğim şairlerinden biri olan karakoç, türk şiirini metafizik bir esasa oturtan şairlerden biri olarak kabul edilir. kendisinin pek sevdiğim şiirlerinden biri olan "balkon" şiirine yaptığım tahlili, başta şiiri paylaşarak aşagıya bırakıyorum. bu vesileyle bana şiiri anlamlandıran, daha çok sevdiren tahlil olayının başkalarına da sevdirmesini temenni ediyorum.

-balkon-

çocuk düşerse ölür çünkü balkon
ölümün cesur körfezidir evlerde
yüzünde son gülümseme kaybolurken çocukların
anneler anneler elleri balkonların demirinde

içimde ve evlerde balkon
bir tabut kadar yer tutar
çamaşırlarınızı asarsınız hazır kefen
şezlongunuza uzanır ölü

gelecek zamanlarda
ölüleri balkonlara gömecekler
insan rahat etmeyecek
öldükten sonra da

bana sormayın böyle nereye
koşa koşa gidiyorum
alnından öpmeye gidiyorum
evleri balkonsuz yapan mimarların


başlıktan da anlaşılacağı üzere incelemiş olduğum şiirin konusu, balkon; teması, modern mimari anlayışın insan üzerindeki etkisidir.

şiiri, sezai karakoç’un şiir anlayışını tanıdığım için bütünden parçaya giderek şiirdeki anlamı ve duyguyu kısa bir tahlille ifade etmeye çalıştım.

şair, ‘’çocuk düşerse ölür.’’ cümlesiyle şiire başlıyor. burada, çocukların bir tehlikeyle karşı karşıya olduklarını anlatıyor. hemen devamında, ‘’çünkü balkon, ölümün cesur körfezidir evlerde’’ diyerek evi, çocuğu tehdit eden unsuru trajik bir gerekçeyle açıklıyor.
‘’yüzünde son gülümseme kaybolurken çocukların’’ cümlesiyle de dilinin varamadığı çocuğun ölümünü, -ölüm ifadesini hiç kullanmadan- ustalıkla anlatıyor.
hemen sonra, ‘’anneler, anneler elleri balkonların demirinde’’ cümlesiyle çocuğun ölümüyle şoka uğramış bir annenin kederini ifade ediyor.
şair, ikinci dörtlüğün hemen başında, ‘’içimde ve evlerde balkon, bir tabut kadar yer tutar.’’ cümleleriyle balkonun onun nezdinde bir tabuttan farksız olduğunu anlatmaya çalışıyor, hemen sonraki,
‘’çamaşırlarınızı asarsanız hazır kefen, şezlongunuza uzanın ölü.’’ cümleleriyle de çamaşırların kurumadan o balkonlarda hazır kefen anlamı taşıdığını ve balkona uzanıp dinlenmenin ise mezara girip ölmekten bir farkının olmadığını anlatmaya çalışıyor.
üçüncü dörtlükte şair, ‘’gelecek zamanlarda, ölüleri balkonlara gömecekler.’’ cümleleriyle karamsarlık
yaratan vurgularla, geleceğin dünyasında ölüleri balkonlara gömeceklerini ve hemen sonra gelen,
‘’insan rahat etmeyecek öldükten sonra da‘’ cümleleriyle de, insanın bu dünyada olduğu gibi öteki dünyada da rahat edemeyeceğini ifade ediyor.
son dörtlükte şair, ‘’bana sormayın böyle nereye, koşa koşa gidiyorum. alnından öpmeye gidiyorum, evleri balkonsuz yapan mimarları.’’ diyerek bütün bu olumsuzluğu yok etmenin evleri balkonsuz inşa etmekten geçtiğini, felaketin böyle biteceğini, bunu yapacak olan mimarların ise kutlanması gerektiğini ifade
ederek şiiri noktalıyor.
devamını gör...

"... bu devirde duygusu olan bir insanın rahat etmesi mümkün mü? '' - savaş ve barış
devamını gör...

ışığın dalga mı yoksa parçacık mı olduğunu anlama adına yapılan deneylerden birisidir. çift yarıklı bir engele elektron yollanmasıyla yapılan bu deneyde ışık gözlenince parçacık gözlenmeyince dalga gibi davranmıştır.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim