yeşilin kızı anne
türkçeye yeşilin kızı anne şeklinde çevrilen, muazzam bir çocuk romanı. l. m. montgomery tarafından yazılan bu roman hayalperest hanım kızımız anne’in maceralarını anlatır. hafiften polyanna’dır bu anne. ama öyle rahatsız edici de değildir. (bence polyanna oldukça rahatsız edicidir) netflix ise anne with an e şeklinde çok güzel bir diziye çeviririr bu seriyi. kitap okumayı sevmiyorsanız dizi de oldukça başarılıdır. izlemenizi tavsiye ediyorum. bir de filmi varmış. o nasıl bilemiyorum.
devamını gör...
takipçi kaybetmek
bir kişi gitmiş. sağlık olsun. kapım hep açık. siyasi tanım girince gidiyorlar genelde. hahaha.
devamını gör...
tek başına mutlu olabilen insan
o kişi benim. gittiği yere kadar yalnızlığı severim.
devamını gör...
isimlerin kaderi etkilemesi
hangi süleyman'ın hayatını yaşıyorum? muhteşem ya da demirel olmadığı kesin.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
sakarya bakkaliyesi
çocukluğumun en güzel anılarını oluşturur dedemle geçirdiğim zamanlar.elimden tutar evden çıkarız, tren raylarının üzerinden geçeriz sonra yürümeye devam eder tek cam tek kapı ‘bakkaliye’ nin kepenklerini açarız.yandaki kasap, dükkanını açmış imalatı olan sucukları camından sallandırmaya başlamıştır.
plastik bir sepetin içinde francala ekmekler sıralıdır,üstünde temiz beyaz bir bezle bakkalın gelişini bekler.sepet alınır,tezgahın altındaki boşluğa sıralanır.
vitrini gören buzdolabının üst katında peynir ve tereyağ, alt katında da, açınca pıfffss diye ses çıkaran meyveli gazozlar vardır.
raflarda bakliyatlar, un ve yağlar; camekan içinde de çikolatalar sıralanmıştır.içlerinde en sevdiğim nestle pralinlidir.parmak şeklinde renk renk yaldıza sarılı çikolatalardır bunlar.bir de şu çekmeceli olanları severim,hani kırmızı kağıtları teker teker açılıp mideye indirilenleri.tezgahın arkasındaki metal çerçeveli camlı bölmelerde kiloyla satılan pöti bör kremalı ve finger bisküviler içerir.bazen dedem büyükçe paketleri bana verir ve herbirini kendi kutusuna dizmemi ister.öyle düzenli adamdır, tıpkı ismi gibi: nizam.
80’lerin filmlerinden aşina olduğumuz ibreli terazi gerekli gereksiz her şeyi ölçtüğüm bir oyuncaktır.altında dev bir satır var ki, dükkana girip dayılık yapmaya kalkanlara,pek sakinmiş gibi gözüken dedemin kullandığı havada yaylar çizen savunma silahıdır,şahit olmamayı dilemişimdir bu duruma.
tabure gibi rahatsız bir şey ve biraz daha konforlu eski bir koltukta günü geçiririz.bir yandan radyoda trt çalarken dedem,düzenler,işler durur.ben gelen her bir müşteriyi incelerim,bazılarına ben uzatırım aldıklarını.dedem pek resmidir,memuriyetten kalma tavrını takınır,bir bakkal dükkanı mıdır,yoksa bir devlet dairesi mi intizamlı,bilinmez.dışarıya karşı böyledir de dedem,torun bu,hem de ilk, ona can dayanmaz.
kapıda bir sineklik vardır,tahta bir çıtanın üzerinde sallanan plastik parçalardır bunlar.dükkan açıldığında,oradan geçen geçen çocuklar daha iyi görebilsin diye bir askıda dışarı çıkarılmış şişkince toplardan biriyle oynamaya başlarız.ben kapıda durduğum hâlde çoğu kez küçük boyum ve tombul halimle ordan oraya zıplayan topa yetişemez,bazen kapıdaki sinekliğin yerinden çıkması bazen de camekanlara gelmesi nedeniyle korkuyla karışık bir heyecan yaşarım. ha kızdı ha kızacak derken o ciddi bir şekilde, bozulan dökülen ne varsa kaldırır kapıdan birisi girene kadar oyunumuz devam eder.
yenilen peynir ekmekler,bisküviler -ki bunların adının yıllarca ‘püsküüt’ olduğunu sandım- gofret ve çikolatalar,içilen gazozlar bu dedeye zarar ziyandır hep, ama o hiç sesini çıkarmaz hatta birazını da eve götürmek üzere alır.tombul canavar biraz daha yesin diye.
ibreli tartı:

dedeminkine benzeyen bir radyo:

pralinli çikolata,aynısını bulamadım ama:

***
yıllar geçer gider,bakkaliye kapanmıştır,torun büyür üniversiteye başlamıştır,bölüm zor, sınavlar ağırdır.evden önce gittiği yer dede yanıdır.
-gel tavla atalım senle.
dedem yenilir bana,yaşlanıyor mu ne?
dûbaraaaa! oyun gitti bağıra bağıra.
koltuklarım kabarmıştır.
çok sonra öğrenirim ki okuldan moralsiz döndüğümde bilerek bana bırakırmış oyunu keyifleneyim diye.
yıllarca kanserle savaştı,diline kobalt iğneler bile battı,hastane odasının kapısında radyasyon işareti vardı.bir keresinde kamyon çarptı ve ciddi şekilde yaralandı.ah demedi,of demedi.halinden sürekli şikayet eden ‘ihtiyarlar’ kulağını kapattığı kişilerdi.hep gençleri,onlarla sohbet etmeyi sevdi.o, kurtuluş savaşında,annesinin sırtındaki küfede düşmandan kaçırılan bir bebekti bir zamanlar.şimdi yok,ama anıları hâlâ canlı.
özlüyorum dedem,seni.
nerdesin,nerde diğer gidenler peki?
henüz sıkılmamış okuyucuya, dedemle ben:
çocukluğumun en güzel anılarını oluşturur dedemle geçirdiğim zamanlar.elimden tutar evden çıkarız, tren raylarının üzerinden geçeriz sonra yürümeye devam eder tek cam tek kapı ‘bakkaliye’ nin kepenklerini açarız.yandaki kasap, dükkanını açmış imalatı olan sucukları camından sallandırmaya başlamıştır.
plastik bir sepetin içinde francala ekmekler sıralıdır,üstünde temiz beyaz bir bezle bakkalın gelişini bekler.sepet alınır,tezgahın altındaki boşluğa sıralanır.
vitrini gören buzdolabının üst katında peynir ve tereyağ, alt katında da, açınca pıfffss diye ses çıkaran meyveli gazozlar vardır.
raflarda bakliyatlar, un ve yağlar; camekan içinde de çikolatalar sıralanmıştır.içlerinde en sevdiğim nestle pralinlidir.parmak şeklinde renk renk yaldıza sarılı çikolatalardır bunlar.bir de şu çekmeceli olanları severim,hani kırmızı kağıtları teker teker açılıp mideye indirilenleri.tezgahın arkasındaki metal çerçeveli camlı bölmelerde kiloyla satılan pöti bör kremalı ve finger bisküviler içerir.bazen dedem büyükçe paketleri bana verir ve herbirini kendi kutusuna dizmemi ister.öyle düzenli adamdır, tıpkı ismi gibi: nizam.
80’lerin filmlerinden aşina olduğumuz ibreli terazi gerekli gereksiz her şeyi ölçtüğüm bir oyuncaktır.altında dev bir satır var ki, dükkana girip dayılık yapmaya kalkanlara,pek sakinmiş gibi gözüken dedemin kullandığı havada yaylar çizen savunma silahıdır,şahit olmamayı dilemişimdir bu duruma.
tabure gibi rahatsız bir şey ve biraz daha konforlu eski bir koltukta günü geçiririz.bir yandan radyoda trt çalarken dedem,düzenler,işler durur.ben gelen her bir müşteriyi incelerim,bazılarına ben uzatırım aldıklarını.dedem pek resmidir,memuriyetten kalma tavrını takınır,bir bakkal dükkanı mıdır,yoksa bir devlet dairesi mi intizamlı,bilinmez.dışarıya karşı böyledir de dedem,torun bu,hem de ilk, ona can dayanmaz.
kapıda bir sineklik vardır,tahta bir çıtanın üzerinde sallanan plastik parçalardır bunlar.dükkan açıldığında,oradan geçen geçen çocuklar daha iyi görebilsin diye bir askıda dışarı çıkarılmış şişkince toplardan biriyle oynamaya başlarız.ben kapıda durduğum hâlde çoğu kez küçük boyum ve tombul halimle ordan oraya zıplayan topa yetişemez,bazen kapıdaki sinekliğin yerinden çıkması bazen de camekanlara gelmesi nedeniyle korkuyla karışık bir heyecan yaşarım. ha kızdı ha kızacak derken o ciddi bir şekilde, bozulan dökülen ne varsa kaldırır kapıdan birisi girene kadar oyunumuz devam eder.
yenilen peynir ekmekler,bisküviler -ki bunların adının yıllarca ‘püsküüt’ olduğunu sandım- gofret ve çikolatalar,içilen gazozlar bu dedeye zarar ziyandır hep, ama o hiç sesini çıkarmaz hatta birazını da eve götürmek üzere alır.tombul canavar biraz daha yesin diye.
ibreli tartı:

dedeminkine benzeyen bir radyo:

pralinli çikolata,aynısını bulamadım ama:

***
yıllar geçer gider,bakkaliye kapanmıştır,torun büyür üniversiteye başlamıştır,bölüm zor, sınavlar ağırdır.evden önce gittiği yer dede yanıdır.
-gel tavla atalım senle.
dedem yenilir bana,yaşlanıyor mu ne?
dûbaraaaa! oyun gitti bağıra bağıra.
koltuklarım kabarmıştır.
çok sonra öğrenirim ki okuldan moralsiz döndüğümde bilerek bana bırakırmış oyunu keyifleneyim diye.
yıllarca kanserle savaştı,diline kobalt iğneler bile battı,hastane odasının kapısında radyasyon işareti vardı.bir keresinde kamyon çarptı ve ciddi şekilde yaralandı.ah demedi,of demedi.halinden sürekli şikayet eden ‘ihtiyarlar’ kulağını kapattığı kişilerdi.hep gençleri,onlarla sohbet etmeyi sevdi.o, kurtuluş savaşında,annesinin sırtındaki küfede düşmandan kaçırılan bir bebekti bir zamanlar.şimdi yok,ama anıları hâlâ canlı.
özlüyorum dedem,seni.
nerdesin,nerde diğer gidenler peki?
henüz sıkılmamış okuyucuya, dedemle ben:
devamını gör...
pazardaki kadınları taciz eden ihtiyar sapık
bu amcalara alıştık. en kötüsü de bu ''alışmışlık'' aslında. fakat bu tarz olaylarda benim daha da çok dikkatimi çeken husus,o bu eylemi gerçekleştirdiği esnada onu dayaktan komaya sokmak yerine kameraya çeken vatandaşlarımızın varlığı. eline telefon alan her insan bunu bir gazeteci edasıyla kayıt altına alıp kendince bir sosyal farkındalık yaratmak istiyor fakat o amcaya haddini bildirerek daha büyük farkındalıklar yaratabilir.
konuyla alakalı black mirror adlı dizinin white bear adlı bölümünü izleyenler beni daha iyi anlayacaklardır.
konuyla alakalı black mirror adlı dizinin white bear adlı bölümünü izleyenler beni daha iyi anlayacaklardır.
devamını gör...
hangi yazar gözünde nasıl canlanıyor sorusu
devamını gör...
zeki olmanın dezavantajları
yukarıdakileri okuyunca allah başka dert vermesin dediğim arkadaşlardır.
azıcık iqum, kaygısız başım.
azıcık iqum, kaygısız başım.
devamını gör...
islam düşmanlığı
etkiye tepki olarak ortaya çıkan bir durumdur. islam barış dinidir, dinde zorlama yoktur diye gezerken, islamdan başka görüşlere saygı duymayanlara tepkidir.
islam düşmanları, inançlarını/yaşam tarzlarını böyle müslümanların* arasında idame ettiremedikleri için kendilerine yapılanın aynısını yapmaya soyunur ve düşmanlık beslemeye başlar. ileri seviyesi genel anlamda din düşmanlığıdır.
(bkz: ikiyüzlülük)
(bkz: iki karpuz bir koltuğa)
islam düşmanları, inançlarını/yaşam tarzlarını böyle müslümanların* arasında idame ettiremedikleri için kendilerine yapılanın aynısını yapmaya soyunur ve düşmanlık beslemeye başlar. ileri seviyesi genel anlamda din düşmanlığıdır.
(bkz: ikiyüzlülük)
(bkz: iki karpuz bir koltuğa)
devamını gör...
alt üst soy bilgisindeki tuhaf isimler
(bkz: döndü durmaz): anneannemin annesinin babaannesiymiş.
devamını gör...
mor
antik bir fenike kenti olan tyr'de üretimi yapılan, genellikle kabuklu murekslerin kaynatılması yöntemi ile elde edilen renktir. günümüz dünyasında alay konusu bir renk olmasına karşın tüm ilkçağ ortaçağ ve yeniçağda mor renk daima asaletin ve soyluluğun rengi olarak kabul görmüştür.
ek olarak quenya ve sindarin lehçelerinde karanlık demektir.
ek olarak quenya ve sindarin lehçelerinde karanlık demektir.
devamını gör...
ekşi sözlük’te çaylak olmak vs normal sözlük’te çaylak olmak
ekşi sözlükte, değersiz bir insan topluluğu olan çaylaklar, kafa sözlük’te baş tacı edilmiştir. çok değerlilerdir. sözlüğü geliştirecek ve yüceltecek olanlar onlardır.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
bu gece olacak yayında ben de varım dostlar. sesimi duyup bana meftun olacağınıza eminim (!). şimdiden keyifli dinlemeler, bekleyin beniii. *
ayrıca yayına daha saatler var ama 23 nisanda şiir okuyacak ilkokul çocukları gibi heyecanlıyım.
ayrıca yayına daha saatler var ama 23 nisanda şiir okuyacak ilkokul çocukları gibi heyecanlıyım.
devamını gör...
kreutzer sonat
okunuşu kroyçer sonat olan lev nikolayeviç tolstoy romanıdır. romanda tren yolculuğu yapan bir adamın, karısını öldürmüş bir adamla yaptığı diyalog aktarılır. elbette cinayeti olumlayan (hele ki kadın cinayetini olumlayan) bir yönü yoktur. olayın iç yüzünü anlatan, ilişkide güvenin önemini vurgulayan eserdir.
kreutzer sonata, ismini maestro'sundan alır. bu sonat, en az bir piyano ve bir kemanla çalınabilir. bu da tolstoy'un kitabına niçin bu ismi verdiğini açıklar.
tolstoy, bu kitabı kreutzer sonata'nın inişli çıkışlı yapısından ilham alıp yazmıştır. kitabı da aynı şekilde sakin başlar, yükselir ve düşüşe geçer.
mutlaka okuyun, mutlaka okutun dediğim kitaptır. ayrıca fazıl say ve patricia kopatchinskaja'dan, kitabından sonra dinlemenizi tavsiye ediyorum. buyrunuz
kreutzer sonata, ismini maestro'sundan alır. bu sonat, en az bir piyano ve bir kemanla çalınabilir. bu da tolstoy'un kitabına niçin bu ismi verdiğini açıklar.
tolstoy, bu kitabı kreutzer sonata'nın inişli çıkışlı yapısından ilham alıp yazmıştır. kitabı da aynı şekilde sakin başlar, yükselir ve düşüşe geçer.
mutlaka okuyun, mutlaka okutun dediğim kitaptır. ayrıca fazıl say ve patricia kopatchinskaja'dan, kitabından sonra dinlemenizi tavsiye ediyorum. buyrunuz
devamını gör...
atmosfer
insan solunumu için oksijen önemli bir gaz olsa da atmosferin çoğunluğu azot gazından oluşur.
devamını gör...
moderasyon ekibinin gece 4 gibi uykuda olması
gerçek dışı ifade.
kardeş çok fenalar. rüyamda girdiğim tanımı bile %51 sansür uygulamadım diye sildiler. sabah uyanıp tanım onaylandı mı diye sözlüğe baktım. tanım da tanım olsa sanki vahiy tebliğ etmişim de dönemin despotlarına takılmışım gibi triplendim. yani kaçış yok.
kardeş çok fenalar. rüyamda girdiğim tanımı bile %51 sansür uygulamadım diye sildiler. sabah uyanıp tanım onaylandı mı diye sözlüğe baktım. tanım da tanım olsa sanki vahiy tebliğ etmişim de dönemin despotlarına takılmışım gibi triplendim. yani kaçış yok.
devamını gör...
yazarların en sevdiği geçiştirme sözcüğü
hayırlısı...
devamını gör...
gençlerin akıl yaşta değil baştadır sözüne sıkı sıkı sarılması
son dönemde özellikle z kuşağı denilen genç kesimde oldukça popüler olan bir atasözümüz .
geçmişle, eskiyle uzaktan yakından alakası olmayan bu grup, ne hikmetse azıcık sıkıştığında bu söze sarılıveriyor.
güzel de, işinize gelince bugünkü teknoloji, gelişmişlik, çok bilmişlik havası, gelmeyince kimin ne zaman uydurduğu bile belli olmayan bir söze sarılmak.
hoş da değil, doğru da.
sürekli ben bilirim, en iyisi bende, ben ne oldum delisiyim diyeceğinize, sizden öncekilere tepeden bakacağınıza, bu adam ne diyor diye, düşünmek, onun yaşam tecrübesinden faydalanmaya uğraşmak size kaybettirmez, kazandırır gençler.
biz orta yaş ve üstü ağbi ablalarınız, buraya dek getirdik, şimdi sizler bayrağı daha ileriye taşıyacaksınız amma velakin, görünen o ki, tahammülsüz ve başınabuyruk genç nesil, kendinden başka hiç kimseyi düşünmüyor, hiç kimseye saygı göstermiyor, ben en iyisiyim moduyla, freni patlamış kamyon gibi yokuş aşağı gidiyor .
aman dikkat diyorum gençler,
bu ülke sizlerin elinde yükselip ilerleyecek .
gelin, en azından bu tür yerlerdeki duruşunuzla da olsa, sizden büyüklerin , geleceğe umutla, gururla bakmasına vesile olacak bir yol izleyin ...
edit; kendini her açıdan yetiştirmiş çok değerli gençlerimizi konu dışında tutmak gerek .
geçmişle, eskiyle uzaktan yakından alakası olmayan bu grup, ne hikmetse azıcık sıkıştığında bu söze sarılıveriyor.
güzel de, işinize gelince bugünkü teknoloji, gelişmişlik, çok bilmişlik havası, gelmeyince kimin ne zaman uydurduğu bile belli olmayan bir söze sarılmak.
hoş da değil, doğru da.
sürekli ben bilirim, en iyisi bende, ben ne oldum delisiyim diyeceğinize, sizden öncekilere tepeden bakacağınıza, bu adam ne diyor diye, düşünmek, onun yaşam tecrübesinden faydalanmaya uğraşmak size kaybettirmez, kazandırır gençler.
biz orta yaş ve üstü ağbi ablalarınız, buraya dek getirdik, şimdi sizler bayrağı daha ileriye taşıyacaksınız amma velakin, görünen o ki, tahammülsüz ve başınabuyruk genç nesil, kendinden başka hiç kimseyi düşünmüyor, hiç kimseye saygı göstermiyor, ben en iyisiyim moduyla, freni patlamış kamyon gibi yokuş aşağı gidiyor .
aman dikkat diyorum gençler,
bu ülke sizlerin elinde yükselip ilerleyecek .
gelin, en azından bu tür yerlerdeki duruşunuzla da olsa, sizden büyüklerin , geleceğe umutla, gururla bakmasına vesile olacak bir yol izleyin ...
edit; kendini her açıdan yetiştirmiş çok değerli gençlerimizi konu dışında tutmak gerek .
devamını gör...


