selahattin demirtaş
terörist bir vatan hainidir. abdullah öcalan isimli tescilli bebek katili vatan haininin heykelini dikmeyi arzulayacak kadar şuursuz, türk milleti ile dalga geçen sözüm ona demokrasi havarisi kesilmiş özünde ise pkk kontenjanından vekil olmuş türk düşmanıdır.
devamını gör...
sözlüğü evi gibi görmek
ev gibi değilde dükkanım gibi desem daha doğru olur. sabah 6 da gelip kepenkleri açıyorum gece 00:00 a kadar takılıp görevi gece vardiyasına devrediyorum.
devamını gör...
bir sözlük geleneği olarak admin yağlamak
sadece sözlükte değil, hiçbir ortamda ve hiç kimseye yapılmaması gereken hareket.
herkes her durumda dik durmayı başarabilseydi, bazı kesimler de yağlanmaya "alışmamış" olsaydı, belki de bazı işler çok daha iyi yürürdü ülkede.
eğlence amaçlı yapıldığı için buradakiler gözüme fazla batmıyor.
eğer ciddi yapan varsa bir şey diyemem ama şu linki bırakabilirim.
herkes her durumda dik durmayı başarabilseydi, bazı kesimler de yağlanmaya "alışmamış" olsaydı, belki de bazı işler çok daha iyi yürürdü ülkede.
eğlence amaçlı yapıldığı için buradakiler gözüme fazla batmıyor.
eğer ciddi yapan varsa bir şey diyemem ama şu linki bırakabilirim.
devamını gör...
hotel transylvania 2
dracula'nın önyargılarını kırıp bambaşka bir hayata uyum sağlamaya başlamasıyla geçen, serinin ikinci filmidir.
küçük kızı mavis ve insan damadı jonathan evlenmiştir, çocukları bile olmuştur hatta. dracula hayatını ailesinin mutluluğuna adamıştır ancak bir sorun vardır, torunu insan mı olacaktır yoksa dracula mı?
dracula işte bu noktada hem kızı mavis'i sinirlendirmemek için elinden geleni yapar hem de bir yandan da torununun dracula olduğuna emindir. ancak denisovich (dracula ona böyle sesleniyor) hala beklenen dişi çıkarmamıştır.
mavis ve eşini tatile gönderip torununun içindeki dracula'yı ortaya çıkarmayı kafaya koymuştur dracula.
bu filmde otelde bol bol insan görüyoruz, insanlar ve canavarlar artık tamamen birbirlerine karışmış, bir arada yaşamaya uyum sağlamaya başlamıştır. dracula'mız bu filmde babasıyla olan ilişkisini gözden geçirir, kendi 'eski kafalı' düşünceleriyle yüzleşir. yine harika müziklerin ve dansların olduğu, müthiş eğlenceli bir film olmuş.
bu filmde daha çok dracula ve yeni çağa ayak uydurumasını izliyoruz ve bu yüzden ben çok keyif aldım. dracula karakterine gerçekten bayılıyorum.
küçük kızı mavis ve insan damadı jonathan evlenmiştir, çocukları bile olmuştur hatta. dracula hayatını ailesinin mutluluğuna adamıştır ancak bir sorun vardır, torunu insan mı olacaktır yoksa dracula mı?
dracula işte bu noktada hem kızı mavis'i sinirlendirmemek için elinden geleni yapar hem de bir yandan da torununun dracula olduğuna emindir. ancak denisovich (dracula ona böyle sesleniyor) hala beklenen dişi çıkarmamıştır.
mavis ve eşini tatile gönderip torununun içindeki dracula'yı ortaya çıkarmayı kafaya koymuştur dracula.
bu filmde otelde bol bol insan görüyoruz, insanlar ve canavarlar artık tamamen birbirlerine karışmış, bir arada yaşamaya uyum sağlamaya başlamıştır. dracula'mız bu filmde babasıyla olan ilişkisini gözden geçirir, kendi 'eski kafalı' düşünceleriyle yüzleşir. yine harika müziklerin ve dansların olduğu, müthiş eğlenceli bir film olmuş.
bu filmde daha çok dracula ve yeni çağa ayak uydurumasını izliyoruz ve bu yüzden ben çok keyif aldım. dracula karakterine gerçekten bayılıyorum.
devamını gör...
karizmatik cevaplar
ünlü filozof diyojen, zenginliğinden başka marifeti olmayan, kibirli mi kibirli bi adamla dar bir sokakta karşılaşır. adam ukala şekilde:
- ben bir serserinin önünden kenara çekilmem, der ve yerinden kımıldamaz. diyojen kenara çekilir ve cevap verir:
- ama ben çekilirim.
- ben bir serserinin önünden kenara çekilmem, der ve yerinden kımıldamaz. diyojen kenara çekilir ve cevap verir:
- ama ben çekilirim.
devamını gör...
bir insanın kendisine yapabileceği en büyük kötülük
cok sevmek... cok sevince elestiremiyorsun, gozune bir perde iniyor birde gercek yuzunu goremiyorsun. fazlaca fedakarlik yapiyorsun, sonsuz guveniyorsun birde. saf gibi ne dese inaniyorsun...gunun birin de aptal yerine bile koysa, kendini sucluyorsun oyle bir iyi niyet iste.
devamını gör...
güce tapmak
yaşadığımız ülkenin en büyük sorunu bence.
yolsuzluklara, hırsızlığa, adam kayırmaya, haksızlığa. karşı çıktığımız ne varsa içten içe biliyoruz ki elimize fırsat geçse biz de yapacağız. başımızdakiler ise toplumumuzun birebir yansıması. kendimize benzeyeni getirdik başımıza. o güçlendikçe ona daha çok bağlandık.
toplumsal ahlakımız yok. ticaret ahlakımız yok. bütün amacımız daha çok kazanmak. çünkü cebimizdeki para kadar saygın ve değerliyiz. zor durumda olanı ezmek, aşağılamak, haksızca ya da emeksiz kolay kazandığımız paramızla, emeği ile çalışıp kazananı fakir diye aşağılamaktan gocunmayız..bu kazancı elde etmek için güç nerede ve kimde ise onun yanındayız. kurnazlığımızla övünürüz. badem bıyığımız hemen uzayıverir.
bundan 10 sene önce fethullah hocaefendiydi. hazrete kimse laf ettirmezdi. neden? çünkü güçlü olan oydu. devletin içinde devletti. küçük çıkarlarımız için devletimizi sattık. şimdi değişti mi? hayır. güç el değiştirdi sadece. hemen onun yanında yerimizi aldık.
bundan 20 yıl önce bu kadar muhafazakar değildik mesela. muhafazakar iktidarla birlikte kendini ona eklemlemeye çalışan, yeni bir sınıf yarattık. gizli olması gereken ibadetimizi milletin gözüne soktuk ki onlardan olduğumuz anlaşılsın. umreye gidip fotoğraflar çektirdik. camilerin hoparlörleri son ses açıldı ki herkes duysun en çok müslüman biziz. alnımız secdede, aklımız cüzdanda kaldı.
olur da devran döner sermaye el değiştirirse o görüşün de en ateşli savunucusu oluruz bir anda. çünkü çıkarlarımız neyi gerektiriyorsa onu yaparız. vatanmış, adaletmiş, hukukmuş umurumda değil. ben güçlünün yanında oldukça bana hiç bir şey olmaz.
kimse bu ülkenin kutsal değerleri, milli bilmemneleri diye martaval okumasın. çok iyi biliyoruz ki dinimiz de, imanımız da, milli değerimiz de para.
"güç, yalnızca ahlaken düşük olan insanları cezbeder". (albert einstein)
selam ve dua ile.
yolsuzluklara, hırsızlığa, adam kayırmaya, haksızlığa. karşı çıktığımız ne varsa içten içe biliyoruz ki elimize fırsat geçse biz de yapacağız. başımızdakiler ise toplumumuzun birebir yansıması. kendimize benzeyeni getirdik başımıza. o güçlendikçe ona daha çok bağlandık.
toplumsal ahlakımız yok. ticaret ahlakımız yok. bütün amacımız daha çok kazanmak. çünkü cebimizdeki para kadar saygın ve değerliyiz. zor durumda olanı ezmek, aşağılamak, haksızca ya da emeksiz kolay kazandığımız paramızla, emeği ile çalışıp kazananı fakir diye aşağılamaktan gocunmayız..bu kazancı elde etmek için güç nerede ve kimde ise onun yanındayız. kurnazlığımızla övünürüz. badem bıyığımız hemen uzayıverir.
bundan 10 sene önce fethullah hocaefendiydi. hazrete kimse laf ettirmezdi. neden? çünkü güçlü olan oydu. devletin içinde devletti. küçük çıkarlarımız için devletimizi sattık. şimdi değişti mi? hayır. güç el değiştirdi sadece. hemen onun yanında yerimizi aldık.
bundan 20 yıl önce bu kadar muhafazakar değildik mesela. muhafazakar iktidarla birlikte kendini ona eklemlemeye çalışan, yeni bir sınıf yarattık. gizli olması gereken ibadetimizi milletin gözüne soktuk ki onlardan olduğumuz anlaşılsın. umreye gidip fotoğraflar çektirdik. camilerin hoparlörleri son ses açıldı ki herkes duysun en çok müslüman biziz. alnımız secdede, aklımız cüzdanda kaldı.
olur da devran döner sermaye el değiştirirse o görüşün de en ateşli savunucusu oluruz bir anda. çünkü çıkarlarımız neyi gerektiriyorsa onu yaparız. vatanmış, adaletmiş, hukukmuş umurumda değil. ben güçlünün yanında oldukça bana hiç bir şey olmaz.
kimse bu ülkenin kutsal değerleri, milli bilmemneleri diye martaval okumasın. çok iyi biliyoruz ki dinimiz de, imanımız da, milli değerimiz de para.
"güç, yalnızca ahlaken düşük olan insanları cezbeder". (albert einstein)
selam ve dua ile.
devamını gör...
ders anlatmak
çok zorlu ve sabır isteyen meziyet.
benlik hiç değil, kardeşime çözemediği soruyu anlatırken bile aval aval suratıma bakarsa sinirlenip çıkışıyorum. sabır işi anacım bu.
benlik hiç değil, kardeşime çözemediği soruyu anlatırken bile aval aval suratıma bakarsa sinirlenip çıkışıyorum. sabır işi anacım bu.
devamını gör...
mary and max
bazen bir film izlerken oradaki karakter sana çok yakın gelir, hemen bir bağ kurarsın, keşke gerçek hayatta bu kişi olsa ne iyi arkadaşım olurdu dersin.. yada onun hüznüne de sevincine de istemsiz ortak olursun..” mary ve max”de her iki karakterde de aynı duygular canlandı bende.
ayrıca bazen aradaki yaş ve mesafenin dostluk kurmak için engel olmadığını çok güzel anlatır..
oldukça hüzünlü ve duygu yüklü bir hikaye..
izlediğim ender güzel stop motion animasyonlarından biri olup, tavsiye ettiğim bir filmdir..
ayrıca bazen aradaki yaş ve mesafenin dostluk kurmak için engel olmadığını çok güzel anlatır..
oldukça hüzünlü ve duygu yüklü bir hikaye..
izlediğim ender güzel stop motion animasyonlarından biri olup, tavsiye ettiğim bir filmdir..
devamını gör...
bir erkeğin yürümesini önlemek için abi demek
erkeğe yerini bildiren harekettir.
yaşım küçük arkadaşlar. hepimiz abimsiniz. ayağınızı denk alın.
yaşım küçük arkadaşlar. hepimiz abimsiniz. ayağınızı denk alın.
devamını gör...
transhümanizm
sağolsun, başlıkta sadece tek bi yazar bu evrilişin sosyal açıdan da şart olduğunu belirtmiş. teşekkür ederiz. maalesef bu kavram sürekli robotlaşma zannediliyor, değil abicim. aksine mekanik olduğu kadar sosyaldir. insani duyguları canlandırma akımıdır. varolan her bir insandan verim alan, dış etkenlere bağlı ölümleri yekten ortadan kaldıran mükemmeliyetçi bir ihtiyaçtır. türdaşlıktır. tüm ideolojileri ve felsefeleri ortadan kaldırabilecek kudrete sahiptir. transhumanizm akımına engel olan en ciddi faktör yoksunluk bence. bence mi? sen kimsin ya? yoksunluğunu çektiğimiz şey ise insan değeri kavramı. tezat şekilde yere göğe sığmayan kibrimiz mevcut.
insanın kendine verdiği değer yozlaşmış, insana verdiği değer ise varoluşundan beri eksiktir. önce ilkinden başlayalım. bireyin kendine değer vermesi, beşeri bir özellik değil. birçok canlı varlığını sürdürebilmek için kendisini tehlikeden sakınması gerektiğini bilir. (bkz: don kaç veya savaş) ama bu durum var olmaya başladığımız andan itibaren değil de zamanla gelişen bi olgu. (bkz: survive a crisis)
bu iki argüman bazı gerçeklikleri sırtımızdan atmaya yaramıştır. mesela uçurumun kıyısından yürümek yerine daha güvenli bi bölgede yürümek yazılı olmayan bi kuraldır bizim için. tehlikenin potansiyel olduğu her durumdan kaçmak. bunu yapınca ömrün uzuyor. formülün gayet basit olması bireyin kendine verdiği değeri dejenere etmiş, kendisini birçok alanda üstün görmesini sağlamış, ufkunu genişletmiş, ormandan savanaya, savanadan mağaraya, mağaradan tatlı suya yönelmesini sağlamıştır. hikayenin geri kalanında ise kendine değer vermeyi üstüne koya koya sürdürürken türdaşının değerini ise kendine rakip olarak görmeye itmiş. bütün bunlar olurken de seçilim baskısını üzerinden atmıştır. mesela partnerler birbirini etkilemek için dans etmeye veya daha şık görünmeye ihtiyaç duymamış. ölümün mutlaklığı karşısında dans etmeyi tercih etmişler. var olan her şeyi kullanmaya, sonra da yeni şeyler üretmeye başlamışlar. aman ne güzel. fakat bütün bunlar olurken daha geç ölmek için birilerin daha erken ölmesine sebep olmaya devam etmişler. seçilim, tam olarak bu noktada henüz uykuya dalmadığını, gözümüzün önünde olmasa dahi aramızda bi yerlerde hala korkunç bi şekilde durduğunu göstermiştir. bize en yakın türün yüzbin yılda uğradığı seçilimi biz birkaç cycle'da yapıyoruz. o kadar verimli şekilde evriliyoruz ki bi sonraki nesil %90 oranında bizden daha akıllı ve daha iri olmaya devam ediyor. hipotalamus durmadan büyüyor mesela. beynimizin duygu işlerine bakan amiri.
bireyin kendine veya sadece kendi çocuğuna verdiği değer günden güne o kadar büyüyor ki diğerlerinin hangi konuda olursa olsun sizden ufacık farkla daha az avantajlı konuma düştüğünü görmek hormonlarınızı değiştiriyor. par examp; komşunuzun oğlunun tıp fakültesini kazanamadığını öğrendiğinizde içten içe yaşanan sevinç duygusu. trajik bir trafik kazası haberi görünce yazık ya demek. en derinlerden kulağınıza fısıldayan "benim başıma gelmedi ki" sevinci. bireyin diğer bireylere de değer vermesi gerektiğini gösteren küstahca örnekler hepsi. kendini kandırmayı da çok kolay yapar mesela bu sapiens sapiens türü. birkaç ama ile kendinizi dünyanın en iyi insanı yaparsınız. ama ben geçen gün aç birini doyurdum!? tamam o zaman seni bi günlüğüne peygamber ilan edelim. ama ben merhametli biriyim kedilere mama veriyorum. woww aferin sana. bi sn ben de geçen gün düşen uçağı nehre indirdim?? american miracle!! kandırmak bu kadar kolay olmamalı ya. kandırmak bi sanattır. kandırmak; gerçeğin üzerini örtüp, sahteliğe alıştırmaktır. halbuki, üzerini örtsen bile parıldamaz mıydı? (bkz: et obducta lucet)
parıldamaya rağmen kanıyoruz. kanmak daha kolayımıza geliyor niyeyse. hem kolay hem de tatlı.
bu denli tekilliğin altında yatan güvence ise sikimiz maalesef. nasıl olsa doğuyorlar. nasıl olsa birileri gelmeye devam ediyor, hiç görmediğim bir afrikalının ölümü neden bu kadar önemli olsun? hem zaten bana faydası yoktu. var mıydı kardeşim çıkar göster, ortalama bir birey ömrü boyunca kaç insanla muhatap oluyor kaçıyla yolu kesişiyor, ışidin öldürdüğü bir ıraklı veya akbabaların yediği bir çocuk veya sıtmadan ölen bir mağribi benim için neden önemli?
zaten sekiz milyar insan var sayıyı söylemesi bile zor herkes kendi cangılında survive etsin, ölen ölür kalan sağlar bizimdir. al sana devam eden doğal seçilim. yeterince minimalize ettik işte kardeşim yetmez mi, seçilimi tamamen ortadan kaldıracak değiliz ya!
huh. cesurca hazırlanmış ve her karın ağrısını sonlandıran müthiş iki ofansif cümle.
amaaa yeterli değil. seçilimi minimal hale getirmek basit bi kandırmacadan fazlası değil. bizim bugüne kadar ölümü bile durdurmamız gerekirdi. entropi hakkında aklımızda hiçbir soru işaret kalmamalıydı. fakat geldiğimiz noktada evrenin nasıl olur da ışıktan daha hızlı genişlediğini dahi bilmiyoruz. (bkz: kozmik enflasyon)
akıllı şekilde yaşadığımız elli bin yılı çok az buluyoruz. küçümsüyoruz. halbuki hiç de az değil. kavgamız sürekli bize engel oluyor. din olmadan adaleti anlayamamışız, babanın oğlunu öldürdüğü kanlı devrimler yaşanmadan cumhuriyet, demokrasi, eşitlik gibi gelişimimizi tamamlamaya yardımcı olacak enstrümanları kullanmayı akıl edememişiz. dünya savaşları olmasa kendi kudretimizi idrak edemeyecek, bilimin geldiği noktayı göremeyecektik belki de. salgın var diye diri diri insan yakan avrupa yıkılmaz gördüğü krallığı birkaç yüzyıl daha erken yıkmayı deneyebilirdi örneğin. adaletin evrensel oluşu, tarım hayatına geçişin bi hediyesi olabilirdi.
gelişimin her basamağında muhakkak bi yıkım söz konusu. yıkım olmadan anlamıyoruz. kabullenemiyoruz. transhumanizm de yıkım olmadan anlaşılmayacak bir evrimdir. artık salgın mı olur, savaş mı çıkar, uzaylı istilası mı olur bilemiyorum fakat insanın kıymetini bir şey bizi omzumuzdan tutup delicesine salladığında anlayacağız. nitekim; blockchain gibi yeni nesil teknolojiler de bunun çok zor bi ön görü olmadığını gösterircesine hayatımıza girdi. belli yani, yine bi yıkımla karşı karşıya kalacağız. kalacağız ki, daha iyi bi şekilde çıkabilelim. ama bu sefer enstrümanlarımızı kaybetmemek için blok zincir şart. toprağa gömülen bir gömü. yine de yöntem çok gelenekçi bi yöntem. her şeyin tekerrür etmesi gerektiği şartını koşuyor. e hani insan çok hızlı evriliyordu, on bin yıllık metotlarla mı transhumanizm gelecek? malheureusement... hipotalamusun büyümesi pek yararlı olmuyormuş. mekanikleşme şart.
insanın kendine verdiği değer yozlaşmış, insana verdiği değer ise varoluşundan beri eksiktir. önce ilkinden başlayalım. bireyin kendine değer vermesi, beşeri bir özellik değil. birçok canlı varlığını sürdürebilmek için kendisini tehlikeden sakınması gerektiğini bilir. (bkz: don kaç veya savaş) ama bu durum var olmaya başladığımız andan itibaren değil de zamanla gelişen bi olgu. (bkz: survive a crisis)
bu iki argüman bazı gerçeklikleri sırtımızdan atmaya yaramıştır. mesela uçurumun kıyısından yürümek yerine daha güvenli bi bölgede yürümek yazılı olmayan bi kuraldır bizim için. tehlikenin potansiyel olduğu her durumdan kaçmak. bunu yapınca ömrün uzuyor. formülün gayet basit olması bireyin kendine verdiği değeri dejenere etmiş, kendisini birçok alanda üstün görmesini sağlamış, ufkunu genişletmiş, ormandan savanaya, savanadan mağaraya, mağaradan tatlı suya yönelmesini sağlamıştır. hikayenin geri kalanında ise kendine değer vermeyi üstüne koya koya sürdürürken türdaşının değerini ise kendine rakip olarak görmeye itmiş. bütün bunlar olurken de seçilim baskısını üzerinden atmıştır. mesela partnerler birbirini etkilemek için dans etmeye veya daha şık görünmeye ihtiyaç duymamış. ölümün mutlaklığı karşısında dans etmeyi tercih etmişler. var olan her şeyi kullanmaya, sonra da yeni şeyler üretmeye başlamışlar. aman ne güzel. fakat bütün bunlar olurken daha geç ölmek için birilerin daha erken ölmesine sebep olmaya devam etmişler. seçilim, tam olarak bu noktada henüz uykuya dalmadığını, gözümüzün önünde olmasa dahi aramızda bi yerlerde hala korkunç bi şekilde durduğunu göstermiştir. bize en yakın türün yüzbin yılda uğradığı seçilimi biz birkaç cycle'da yapıyoruz. o kadar verimli şekilde evriliyoruz ki bi sonraki nesil %90 oranında bizden daha akıllı ve daha iri olmaya devam ediyor. hipotalamus durmadan büyüyor mesela. beynimizin duygu işlerine bakan amiri.
bireyin kendine veya sadece kendi çocuğuna verdiği değer günden güne o kadar büyüyor ki diğerlerinin hangi konuda olursa olsun sizden ufacık farkla daha az avantajlı konuma düştüğünü görmek hormonlarınızı değiştiriyor. par examp; komşunuzun oğlunun tıp fakültesini kazanamadığını öğrendiğinizde içten içe yaşanan sevinç duygusu. trajik bir trafik kazası haberi görünce yazık ya demek. en derinlerden kulağınıza fısıldayan "benim başıma gelmedi ki" sevinci. bireyin diğer bireylere de değer vermesi gerektiğini gösteren küstahca örnekler hepsi. kendini kandırmayı da çok kolay yapar mesela bu sapiens sapiens türü. birkaç ama ile kendinizi dünyanın en iyi insanı yaparsınız. ama ben geçen gün aç birini doyurdum!? tamam o zaman seni bi günlüğüne peygamber ilan edelim. ama ben merhametli biriyim kedilere mama veriyorum. woww aferin sana. bi sn ben de geçen gün düşen uçağı nehre indirdim?? american miracle!! kandırmak bu kadar kolay olmamalı ya. kandırmak bi sanattır. kandırmak; gerçeğin üzerini örtüp, sahteliğe alıştırmaktır. halbuki, üzerini örtsen bile parıldamaz mıydı? (bkz: et obducta lucet)
parıldamaya rağmen kanıyoruz. kanmak daha kolayımıza geliyor niyeyse. hem kolay hem de tatlı.
bu denli tekilliğin altında yatan güvence ise sikimiz maalesef. nasıl olsa doğuyorlar. nasıl olsa birileri gelmeye devam ediyor, hiç görmediğim bir afrikalının ölümü neden bu kadar önemli olsun? hem zaten bana faydası yoktu. var mıydı kardeşim çıkar göster, ortalama bir birey ömrü boyunca kaç insanla muhatap oluyor kaçıyla yolu kesişiyor, ışidin öldürdüğü bir ıraklı veya akbabaların yediği bir çocuk veya sıtmadan ölen bir mağribi benim için neden önemli?
zaten sekiz milyar insan var sayıyı söylemesi bile zor herkes kendi cangılında survive etsin, ölen ölür kalan sağlar bizimdir. al sana devam eden doğal seçilim. yeterince minimalize ettik işte kardeşim yetmez mi, seçilimi tamamen ortadan kaldıracak değiliz ya!
huh. cesurca hazırlanmış ve her karın ağrısını sonlandıran müthiş iki ofansif cümle.
amaaa yeterli değil. seçilimi minimal hale getirmek basit bi kandırmacadan fazlası değil. bizim bugüne kadar ölümü bile durdurmamız gerekirdi. entropi hakkında aklımızda hiçbir soru işaret kalmamalıydı. fakat geldiğimiz noktada evrenin nasıl olur da ışıktan daha hızlı genişlediğini dahi bilmiyoruz. (bkz: kozmik enflasyon)
akıllı şekilde yaşadığımız elli bin yılı çok az buluyoruz. küçümsüyoruz. halbuki hiç de az değil. kavgamız sürekli bize engel oluyor. din olmadan adaleti anlayamamışız, babanın oğlunu öldürdüğü kanlı devrimler yaşanmadan cumhuriyet, demokrasi, eşitlik gibi gelişimimizi tamamlamaya yardımcı olacak enstrümanları kullanmayı akıl edememişiz. dünya savaşları olmasa kendi kudretimizi idrak edemeyecek, bilimin geldiği noktayı göremeyecektik belki de. salgın var diye diri diri insan yakan avrupa yıkılmaz gördüğü krallığı birkaç yüzyıl daha erken yıkmayı deneyebilirdi örneğin. adaletin evrensel oluşu, tarım hayatına geçişin bi hediyesi olabilirdi.
gelişimin her basamağında muhakkak bi yıkım söz konusu. yıkım olmadan anlamıyoruz. kabullenemiyoruz. transhumanizm de yıkım olmadan anlaşılmayacak bir evrimdir. artık salgın mı olur, savaş mı çıkar, uzaylı istilası mı olur bilemiyorum fakat insanın kıymetini bir şey bizi omzumuzdan tutup delicesine salladığında anlayacağız. nitekim; blockchain gibi yeni nesil teknolojiler de bunun çok zor bi ön görü olmadığını gösterircesine hayatımıza girdi. belli yani, yine bi yıkımla karşı karşıya kalacağız. kalacağız ki, daha iyi bi şekilde çıkabilelim. ama bu sefer enstrümanlarımızı kaybetmemek için blok zincir şart. toprağa gömülen bir gömü. yine de yöntem çok gelenekçi bi yöntem. her şeyin tekerrür etmesi gerektiği şartını koşuyor. e hani insan çok hızlı evriliyordu, on bin yıllık metotlarla mı transhumanizm gelecek? malheureusement... hipotalamusun büyümesi pek yararlı olmuyormuş. mekanikleşme şart.
devamını gör...
sözlüğe boş yapmak için üye olmak
kafa dağıtmak için, sosyalleşmek için giriyorum buraya, biraz boş yapmak hakkım diye düşünüyorum.
devamını gör...
namaz kılmak
mümin'in miracıdır. günde 40 rekat, 5 vakitte kılınır.
sabah namazı: 4 rekat olup ikisi sünnet ikisi farzdır.
öğlen namazı: 10 rekat olup dördü sünnet, dördü farz ve ikisi son sünnettir.
ikindi namazı: 8 rekattır. dördü sünnet, dördü de farzdır.
akşam namazı: 5 rekat olup üçü farz, ikisi sünnettir ve farz önce kılınır.
yatsı namazı: 13 rekattır. dördü sünnet, dördü farz, ikisi son sünnet ve üçü de vitir namazıdır. vitir vacip olup yatmadan önce kılınır ise daha makbul olur.
burada da islamcı romantik damgası yiyelim dedim..
sabah namazı: 4 rekat olup ikisi sünnet ikisi farzdır.
öğlen namazı: 10 rekat olup dördü sünnet, dördü farz ve ikisi son sünnettir.
ikindi namazı: 8 rekattır. dördü sünnet, dördü de farzdır.
akşam namazı: 5 rekat olup üçü farz, ikisi sünnettir ve farz önce kılınır.
yatsı namazı: 13 rekattır. dördü sünnet, dördü farz, ikisi son sünnet ve üçü de vitir namazıdır. vitir vacip olup yatmadan önce kılınır ise daha makbul olur.
burada da islamcı romantik damgası yiyelim dedim..
devamını gör...
underrated
bir şeye veya kimseye hak ettiğinden az kıymet biçildiğini anlatma biçimidir. hem sitem hem de "keşke" içermektedir.
örnek kullanımı için: "ghost grubu gelmiş geçmiş en underrated gruptur."
örnek kullanımı için: "ghost grubu gelmiş geçmiş en underrated gruptur."
devamını gör...
yalnızken içilen rakı
rakı yalnızken de içilir elbet ama ilk kadehten sonra yalnız bırakmaz insanı. alır aklındakini, koyar karşına. kalabalıklaşırsın
elbet içilir rakı tek başına ama rakı bu! rahat bırakmaz ki insanı, döker aklındakini yüreğine. anlamsızlaşırsın
kim demiş tek başına içilmez diye? içilir! ama ister illa bir şarkı fonda! sessizleşirsin
yok canım! meyhaneye gerek yok. doldur kadehi iç. zaten ikinci kadehten sonra her yer sana meyhane. ıssızlaşırsın
dost muhabbeti istemez tek başına içilen rakı. bilirsin! dost diye bildiğin yalandır. kaybolursun
o gelir aklına. gelsin canım ne çıkar. zaten gittiği yok ki! gitmesin! rakı bu, uzak yolları yakın eder, gurbeti sılaya çevirir. derinleşirsin
üçüncü kadehte tek başına içilir. var mı bir kural iki kadehten sonra yalnız içilmez diye? iyice... yalnızlaşırsın
rakı bu! gaza da getirir insanı, yakın geçmişe lanet ederek. “artık önüne bak be oğlum” der sana. ayılırsın
fonda çalan şarkının sözlerine takılırsın. “işte gidiyorum bir şey demeden
arkamı dönmeden, şikayet etmeden”
ve;
gidersin.
elbet içilir rakı tek başına ama rakı bu! rahat bırakmaz ki insanı, döker aklındakini yüreğine. anlamsızlaşırsın
kim demiş tek başına içilmez diye? içilir! ama ister illa bir şarkı fonda! sessizleşirsin
yok canım! meyhaneye gerek yok. doldur kadehi iç. zaten ikinci kadehten sonra her yer sana meyhane. ıssızlaşırsın
dost muhabbeti istemez tek başına içilen rakı. bilirsin! dost diye bildiğin yalandır. kaybolursun
o gelir aklına. gelsin canım ne çıkar. zaten gittiği yok ki! gitmesin! rakı bu, uzak yolları yakın eder, gurbeti sılaya çevirir. derinleşirsin
üçüncü kadehte tek başına içilir. var mı bir kural iki kadehten sonra yalnız içilmez diye? iyice... yalnızlaşırsın
rakı bu! gaza da getirir insanı, yakın geçmişe lanet ederek. “artık önüne bak be oğlum” der sana. ayılırsın
fonda çalan şarkının sözlerine takılırsın. “işte gidiyorum bir şey demeden
arkamı dönmeden, şikayet etmeden”
ve;
gidersin.
devamını gör...
asla asla deme
asla deme.. başa ne gelir bilinmez..
devamını gör...
alkali metal
tencere yapılamayacak metallerdir. suyla reaksiyonlarından hidrojen gazı çıkar.
devamını gör...


