günümüz teknolojisiyle mümkün görünen eylem.

japonya'da fmri teknolojisi kullanılarak yapılan bir çalışmanın özeti şöyle: deneklere bir yerde sabit görülen noktasal bir ışık kaynağı gösterildi. fmri taramalarıyla, bu görüntünün bilgi olarak beynin hangi bölgesine kaydedildiği öğrenildi. ışık kaynağı yeni bir noktaya götürülüp yeniden deneğe gösterildi. bu bilginin de beyinde nereye kaydedildiğine bakıldı. bu işlem defalarca tekrarlandı ve bilim insanlarının elinde bu bilgilerin tutulduğu yerlere ait bir harita vardı artık.

tüm bu verilerden elde edilen kayıtlı bölgelerin ortaya çıkardığı desenlerden oluşan resim deneklere gösterildi. beynin bu resmi nasıl kaydettiği de yukarıdaki ışık kaynaklarında yapılana benzer şekilde analiz edildi. taramalardan anlaşıldı ki denekler resme baktıklarında beynin aktif olan bölgelerinin toplamı, resmin meydana getiren noktaların bir toplamıydı. bu çalışma, beyin tarafından depolanan anıların da fotoğraflanabileceğine ilişkin bir umudu beraberinde getirdi.

rüyalar da bir çeşit anı gibi değerlendiriliyor beynimizde. gerçek olmasa da, gördüğümüz rüyaların görüntüleri tıpkı anılarımız gibi beynimizde yer ediyor. yalnız tabii rüya ve anılar, doğrudan o anda baktığımız herhangi bir cisim kadar canlı olarak kalmaz zihnimizde. bu yüzden bunların fotoğrafını çekmek biraz zorlayıcı olabilir.

bir başka sorun da bu olayın etik kanadında karşımızda çıkar. insanların rüya ya da anılarına öylece girebilmek doğru mudur? eğer bu teknoloji daha fazla geliştirilirse, buna sadece belirli durumlarda izin verilmesini mümkün kılan yasalar da ortaya çıkar mı? düşüncelerimizi kimsenin okuyamaması için onları şifreleyici aygıtlar üretmemiz gerekir mi? henüz bu "düşünce görme" işi sadece yakın temas ile gerçekleştirilebiliyor olsa da, gelecekte bununla ilgili ne gibi gelişmeler yaşanabileceğini şu an için bilemiyoruz.
devamını gör...

ara ara bende koyuyorum ama nick gereği çoğu zaman bunu kullanıyorum.
devamını gör...

128 milyar dolar döktüm yollarına..
devamını gör...

delilik savunması filmlerin temel bileşeni haline geldi: davalı, jüri karşısına çıktığında hapishaneye gitmek yerine ruh hastalıkları ve rehabilitasyon merkezine gidebilmek için kaçık ve eksantrik davranışlar göstermeyi tercih ediyor. bir psikiyatri hastanesinin bir hapishaneden çok daha eğlenceli olmadığı gerçeği dışında, gerçek şu ki bu savunma nadiren deneniyor ve neredeyse hiç çalışmıyor. bazen bu savunma çok nadir kalmayabiliyor. örneğin, sadece abd’de üç eyalette delilik savunması tamamen yasakladı.
popüler film sahneleriyle çok çelişse de, delilik savunmasıyla ilgili ispat yükü, popüler anlayıştan çok farklı. mahkeme salonunda çılgınca davranmak yeterli değildir. mahkemede yargılandığınız süreçte, delirmiş olduğunuzu raporla kanıtlamanız gerekir. bir kişinin yargılanmaya yetkin olmadığı kolayca tespit edilebilir. çünkü bu farklı bir standarttır ve bunun için belli koşullu testler vardır. temel olarak, sanığın ceza alması, neler olup bittiğini anlaması ile alakalıdır.

deliyim gözü kara deliyim yakarım romayı da yakarım ben yok işte öyle..
devamını gör...

bu tiplerin bu konumları özellikle seçtiği belli oluyor. din adamından, öğretmenden ya da benzer şekilde saygın olması gereken meslek erbabından kimse şüphelenmez nasılsa diyerek, çocuklara rahatça yaklaşabilecekleri mesleklere giriyorlar. sanki sonsuza kadar suçları gizli kalabilecekmiş gibi...

bunlar yüzünden koskoca meslek gruplarına atılıyor suç "imamların hepsi şöyle/öğretmenler böyle" diye... pislik herifler!
devamını gör...

aynı konu üzerine açılmış birden fazla başlık var. bunlar için bir şey yapılacak mı? yeniledikçe aynı şeyi görmek sıkıcı.

edit: çalışmaların olduğunu ve kısa süre içinde düzenleneceği cevabını aldım.
devamını gör...

her şeyden biraz bilip bazı konularda çok şey bilmek olarak cevap vereceğim versus.
uzmanlık alanınız olsun ama tek bildiğiniz o konu olursa sıkıcı bir insan olursunuz be. yapmayın.
devamını gör...

dünya üzerinde ki en kötü sözleri yazmak için çaba saf eden türk rapçi.
devamını gör...

ne kadar fedakarlık yaparsan o kadar çabuk değersizleşirsin.
devamını gör...

hiç bir şey ailesiz olmaktan zor değildir.
kesinlikle bu her insanın acı da olsa tadacağı vahim bir durumdur. ailesiz olmak bir aileye mensup olmamak çok üzücüdür. kanatsız kalmaktır. aile derken kan bağı olmak zorunda değildir. aileniz gibi gördüğünüz insanlarla olmaktır.
sizi akşam yemeğine bekleyen bir aileniz olması çok büyük şanstır.
sizi aile gibi gören dostlara sahip olmanız büyük şanstır.
ne kadar zorluk görürseniz görün aile sizin her şeyin üstesinden gelmenizi sağlayacaktır.
devamını gör...

buradantemel karamollaoğlu’ndan

sedat peker’e manifesto gibi açık mektup..
sayın sedat peker,
son bir ayda sosyal medyada yayınladığınız beş videoyu milyonlarca kişi gibi ben de izledim.
size yapılan türlü suçlamalar ve bunlara karşı sizin yapmış olduğunuz sarsıcı savunmalar üzerinde duracak değilim. bunu şu anda yapan onlarca gazeteci, televizyon yorumcusu bulunmaktadır.
sayın sedat peker,
bir türküde ya da bir şarkıda belirli aralıklardan sonra tekrarlanan bölüme “nakarat” denilir.
sizin beş videoda yapmış olduğunuz konuşmaların tümünde de şu ‘nakarat’ yer almaktadır:
biz bu vatanın fedaileriyiz!
biz bu vatanın serdengeçtileriyiz!
biz bu vatanın delileriyiz!
işte, bu mektubumda sizin bu nakarat bölümünüzü irdeleyeceğim.
sayın sedat peker,
son 35 yılda, özelleştirme adı altında, vatanın varlıkları, yani türk milletinin birikimleri ve zenginlikleri yabancı-yerli şirket ve kişilere satıldı.
vatanın yer altı ve yer üstü madenleri yağmalanırken siz kimlere fedailik yapıyordunuz?
vatanın fabrikaları ve işletmeleri yabancı ve yerli kişilere, peşkeş çekilirken siz kimlere karşı serdengeçtilik yapıyor, yani kelle koltukta savaşıyordunuz?
bodrum’da yalıkavak yat limanı’na mehmet ağar’ın “çökmüş” olduğunu iddia ederek uzun uzun hesap soruyorsunuz. peki, vatanın tüm limanlarına yabancılar “çökerken” görünür bir delilik yaptınız mı, yani vatanı delicesine sevdiğinizi dosta da düşmana da gösterdiniz mi?
sayın sedat peker,
vatanın tarım toprakları yabancıların eline geçerken siz kimlerin fedailiğini yapıyordunuz?
türk çiftçisinin yerli tohum kullanması yasaklandığında, başta siyonist israil devleti olmak üzere yabancı ülkelerden ithal edilen, dna’sı değiştirilmiş kısır tohumlar türk çiftçisine dayatıldığında kimlerin adına serden geçtilik yapıyor, yani kelle koltukta savaşıyordunuz?
türk bankaları birer birer yabancıların eline geçerken, vatanın delileri olarak ortaya çıktığınızı gören oldu mu?
sayın sedat peker,
türkiye cumhuriyeti devleti’nin malı, yani türk halkının varlıkları konya şeker fabrikasına, amasya şeker fabrikasına, kütahya şeker fabrikasına ve adapazarı şeker fabrikasına, sizin deyiminizle, çöktüler!
neden o zaman, “biz bu vatanın fedaileriyiz” deyip ortaya çıkmadınız?
2003 yılında, türk halkının malı olan dev kuruluş petkim’e çöktüler!
biz bu vatanın serdengeçtileriyiz diyerek ayağa fırlamanız gerekmez miydi?
haziran 2003’de, türkiye’de en çok ciro yapan, en çok para kazanan ve devlete en çok vergi veren, her yıl türkiye’nin 500 büyük sanayi kuruluşu listesinde birinci sırayı alan, 4 bin işçinin çalıştığı, türk halkının malı, dev kuruluş tüpraş’a çöktüler!
biz bu vatanın delileriyiz, vatanımızı deliler gibi severiz, varlıklarımızı kimseye kaptırmayız deyip neden ortaya çıkmadınız?
sayın sedat peker,
şubat 2019’da, yani bundan iki yıl önce, “vatanı satanlar” adlı kitabım yayımlandı.
bu kitabımın kapağında 76, içinde ise yaklaşık 300 vatan satıcısının adı bulunmaktadır.
toplam sayıları yaklaşık 400’ü bulan bu kişiler sıradan kişiler değildir! bu kişiler cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, başbakan yardımcılığı ve bakanlık yapmış kişilerdir.
devletimizin en üst yönetiminde bulunmuş bu kişilerin birer vatan satıcısı olduğunu doğruluğu tartışmasız belgelerle ortaya koydum.
sizin saygıda kusur etmediğiniz devlet bahçeli, kitabımdaki kişilerden biridir!
sizin ağır biçimde suçladığınız mehmet ağar, berat albayrak ve süleyman soylu, kitabımda adları geçen vatan satıcılarıdır!
sayın sedat peker,
kitabımda adları vatan satıcıları olarak geçen dört eski bakan yargıya koştular: namık kemal zeybek, abdüllatif şener, sadettin tantan ve rıfat serdaroğlu.
bu dört eski bakan yargıdan şunları talep ettiler: kitabın baskısı hemen durdurulsun, ülke genelinde kitaplar toplatılsın ve kitabın yazarı hapse atılsın!
sonuç ne oldu biliyor musunuz? yargı tüm iddia ve talepleri reddetti.
ancak bu kişiler bağlantılarını kullanarak kitabımın dağıtımını ve satışını engellemeye çalıştılar, bu çabaları sürmektedir…
sayın sedat peker,
cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan’a “recep abi” demektesiniz.
kişiler arasındaki dostluklara elbette karışma hakkım yok.
ancak size, “recep abiniz” hakkında biraz bilgi sunmak isterim.
vatanı satanlar kitabımda kendisine 25 sayfa ayırdım, sattığı vatan varlıklarının listesi o denli uzun yer aldı!
şimdi size sormam gerekiyor: vatanın varlıklarını satan “recep abinizin” karşısına dikilebilir misiniz, ‘ben bu vatanın fedaisiyim’ deyip ondan hesap sorabilir misiniz?
çok önemli bir konu daha var:
dünyadaki en büyük, en zengin bor madenleri türkiye’dedir. başta amerika olmak üzere çok sayıda ülkenin gözleri bor madenlerimizdedir.
bakın ne oldu: bor madenleri, türkiye varlık fonu’na devredildi. fonun başında da recep tayyip erdoğan var! sizin dilinizle söyleyeyim: bor madenlerimize “tayyip abiniz” çöktü! istediği zaman, istediği kişilere, istediği fiyata satabilir!
bu çok önemli konuyu da “vatanı satanlar” kitabımda, ayrı bir bölümde, belgeleriyle okurlara sundum.
bu konuda size sorum şu olsun: “tayyip abiniz” bu vatanın, bu milletin varlığı olan bor madenlerini yabancılara satmaya kalkışırsa, bir vatan fedaisi olarak, bir vatan serdengeçtisi olarak, bir vatan delisi olarak, karşısına dikilebilecek misiniz?
sayın sedat peker,
kişinin aynası, yaptığı işlerdir, söylemleri değil!
söylemleriyle tozu dumana katan, vatanseverliği, milliyetçiliği kimseye bırakmayan bir kişiye hemen inanıp kanar mıyız, yoksa dönüp somut olarak ne yaptığına, ortaya ne tür yapıtlar bıraktığına mı bakarız?
işte, ben öyle yapıyorum.
söylemlerinizdeki nakaratı ele alıyor ve vatanımız satılırken neden ‘vatanın fedailiğini’ yapmadığınızı soruyor, sorguluyorum!
vatanın varlıklarına yerli ve yabancılar ‘çökerken’ niçin ‘vatanın serdengeçtisi’ olduğunu göstermediğinizi soruyor, sorguluyorum!
vatanın varlıkları birer birer yerli ve yabancı sömürgecilerin eline geçerken neden ‘vatanın delisi’ olduğunuzu haykırmadığınızı soruyor, sorguluyorum!
sayın sedat peker,
siz, konuşmalarınızda şu iki kavrama, haklı olarak, çok önem veriyorsunuz: dürüst olmak ve namuslu olmak. size suç atanlara, tüm karşıtlarınıza “dürüst olun!”, “namuslu olun!” diye parmak sallıyorsunuz.
şimdi ben de size, ama parmağımı sallamadan uygarca sesleniyorum:
dürüst olun, namuslu olun!
siz bugüne kadar ne bir vatan fedaisi, ne bir vatan serdengeçtisi ne de bu vatanın delisiydiniz!
siz, adlarını kitabımda verdiğim bazı vatan satıcılarına, türlü biçimlerde uşaklık yapmış bir kişisiniz!
henüz 50 yaşındasınız, yani gençsiniz.
eğer bundan sonra dürüst ve namuslu davranırsanız gerçek bir vatansever olamaz mısınız?
ben, kişilerin geleceği hakkında her zaman olumlu düşünmeyi yeğlerim…
devamını gör...

param var tavırları. yapmayın hemcinslerim. lütfen.
devamını gör...

bu biraz sapık bir vampir türü. sapıklığının sebebi de sanırım toplumsal yozlaşma ve ahlaksızlığa tepki olarak tanrı brahma tarafından yaratılmış olması. yani brahma demiş ki, siz iyice tozuttunuz madem alın şu manyakla uğraşında gününüzü görün. genellikle yaratıklar kural kitabı 8746. maddeye uygun olarak gece yarısı ortaya çıktığı söyleniyor. tam bir mezarlık gülü, orada yatıp kalkıyor. acıkınca da yollara dadanıyor. kavşaklarda gece bekçiliği yapıp, yakaladığının kanını emiyor. tabi bunu yapmadan önce tecavüzcü coşkun tarafı açığa çıkıyor ve kurbanına tecavüz ediyor. burada da bazı temel kıstasları var; ''gecenin o saatinde kadının sokakta işi ne?'' diye soruyor ve saldırıyor. ''vay efendim bu alkol almış, ahlaksız diyor ve saldırıyor.'' ''bu mini etek giymiş saldırıyı hak ediyor." diyor ve saldırıyor. deyyusun kanıda zehirli bu arada. aklı, fikri ruhu her şeyi zehirli ya neyse! yalnız bu yobaz ve sapık hergelenin bir açığı var; pirinç! pirinç sizi ahlaklı yapıyor. bu yüzden kavşağa pirinç bırakırsanız tüm yukarıda saydığımız özellikleri haiz olsanız da bu sapık hergele size dokunamıyor. tanrı brahmanın bu işleri bırahması lazım kanımca. akıl işi değil yaptıkları.

bu arada asla unutmayınız ve unutturmayınız; pirinç namustur!
devamını gör...

hakaret etmeden eleştiri yapabilme becerisi.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

-değer miydi bir kız/ erkek için canına kıymaya.. (halbuki sevgilisi yoktur vefat edenin)
- o kadar aciz miydi, yazzııkkkk... (intiharın acziyetle uzaktan yakından alakası yoktur)
- ne var canım, ekmek elden su gölden yaşıyordu, rahat battı... (kişinin içinde bulunduğu ruh halinden bihaberlerdir.)

aslında o kadar çok yaftalama var ki.. bunları yazarken aklıma intihar eden arkadaşım geldi.. vefat ettiği gecenin sabahına almıştım korkunç haberini.. gözlerimden yaşlar akıyordu dolmuşta. hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.. dolmuştan inip evlerine doğru giderken, 2 kadının "ayyy, şurda bir çocuk intihar etmiş, boşu boşuna öldü zavallı" demelerinin üstüne patladım ve "ne biliyorsunuz da konuşuyorsunuz arkadaşım hakkında" dedim, ve yüzsüzlüğe bakın ki, aldığım cevap "ayyy, sen o kendini asan çocuğun arkadaşı mısınnnn"...... "kendini asan.." hayatımda, canımı acıtan anlardan bir tanesidir bu.. yutkunamadım.. ağlayamadım.. içimden siz ne anlarsınız dedim.. ve işte "damnant quod non intelligunt" sözü her şeyi açıklar oldu.. anlamadıklarını kınarlar.. halbuki bizler onlara "zavallılar" der geçeriz..
devamını gör...

2 saat uyudum.*
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

belki hala buradasın
belki de çoktan gittin
sorular konuşuyor yine
istemediğim cevaplar veriyorum
bir kez daha
kalbimden geçenleri düşlüyorum
değişmiyor
gecenin yüksek kahkahaları eşliğinde
sabahı yavaş yavaş demliyorum
karanlığın perdesini aralayıp
kaçıp gitmek istiyorum
yetmiyor
hiçbir şey yetmiyor
ya da çok fazla
her şey çok fazla geliyor
kabullenmiyor
uçlarda yürüyorum
son bulacak fevkalade veya
alelade bir yer bir gök bir alev
çabucak silecek ve dahi öze dönecek
zaman yontulacak ve töze dönecek
saniyelerin bir anlamı olmayacak
kayıp giden yıldızlar parlayacak
ve ben kahroluyorum.
devamını gör...

(bkz: tribünlere oynamak)

pavlovun göbeğine, meltingin erimesine, karanlıktakimumun ışığına, arnellanın makarnasına*, hristiyanın hacına, ağzındakikanışeyapıpgazagelenin yumruğuna, hassas türkün yapısına, tuzlueriklidişin kütürdemesine, sözlük valisinin makamına, rahatsızım rahatına, summer queenin tacına, black roseun dikenine, topuksuz senanın santimine, yoldaşın çekicine; imreniyorum.

edit: son iki senedir yaşadıklarımızdan ötürü yarasanın çorbasını atladığım için özür diler, listeye eklemek isterim.
devamını gör...

okul hayatım boyunca hiç yapmadığım bir eylem. çok pişmanım yapmadığım için onun duygusu tadılmaz mı hiç. aşk olsun bana be.. sadece bir defa dersaneden kaçmıştım arkamdan koşturmuşlardı nasıl bir patlama anıysa kaçış o kaçış bir daha dönmedim o dersaneye, sevimsiz bir yerdi zaten. bir matematik dersi sonrası kaçtım bu arada onuda belirtmek isterim.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim