yazarların şu an dinledikleri şarkı
yüksek sadakat-döneceksin diye söz ver
tanımı yazarken dinlediğim şarkının değişmesi *
son feci bisiklet-bikinisinde astronomi
tanımı yazarken dinlediğim şarkının değişmesi *
son feci bisiklet-bikinisinde astronomi
devamını gör...
atv'nin ibb logosuna sansür uygulaması
televizyon pek izlemem, izlediğim zaman da atv izlemem. dün kanal gezerken atv'de çakallarla dans filminin halı saha sahnesine denk geldim ve kaleci servet'in formasında bir sansür gördüm. hafızamı tazelemek için internetten sahnenin sansürsüz haline baktım ve evet sansürlenen ibb'nin logosuydu.
dediğim gibi pek televizyon izlemiyorum o yüzden bu sansürün rtük kuralı olup olmadığını bilmiyorum ama ne alakası var tabi.
iyice abarttınız alüminyum.
sansürlü sahne;

orijinal sahne;
dediğim gibi pek televizyon izlemiyorum o yüzden bu sansürün rtük kuralı olup olmadığını bilmiyorum ama ne alakası var tabi.
iyice abarttınız alüminyum.
sansürlü sahne;

orijinal sahne;

devamını gör...
yazarların huzurlu hissettiği zamanlar
kahve ve sigaramla birlikte yeşillikte oturup gölü seyretmek.
devamını gör...
1995 yılından hafızada kalanlar
ailemin büyük şehre taşınmasından dolayı, liseye giden kızkardeşimle kendi dayalı döşeli evimizde, öğrencilik hayatı yaşadığım, üniversite hayatımın başladığı, keyifli geçen dört yılın içinde olduğu sene.
hayatımda yeri çok özeldir.
hayatımda yeri çok özeldir.
devamını gör...
geceye bir söz bırak
“ekmek pahalı ama emek ucuzdu”
tolstoy
tolstoy
devamını gör...
kütle vs ağırlık
fizikte, biri madde miktarı, diğeri kuvvet ölçüsü olan 2 kavram arasındaki farklılık. bir benzeri için (bkz: hız ve sürat farkı)
kütle, belirli bir maddenin miktarıdır. fizikte genellikle m harfi ile gösterilir. "50 kiloyum" gibi bir cümle kurduğunuzda bahsettiğiniz şey, sizin kütlenizdir. yani kilogram, gram gibi birimlerle ifade edilir kütle. eşit kollu terazi ile ölçülür.
ağırlık ise belirli bir kütledeki madde üzerine, üzerinde bulunulan gezegen tarafından uygulanan kuvvettir. dinamometre ile ölçülür.
***
newton'un meşhur 2. yasasındaki f = m.a formülü ile bu iki kavram arasındaki ilişkiyi daha iyi anlayabilirsiniz.
az önceki 50 kg örneğinden gidelim. formülde a dediğimiz değer, yer çekimi ivmesidir. bu değer yaklaşık olarak 9.8 m/s^2 olarak ölçülür.
formülde kütlenizi ve a değerini yerine koyduğunuzda, üzerinize etkiyen kuvvet 490 newton olur. işte bu da dünya üzerindeki ağırlığınızdır.
***
"hangi gezegende kaç kilo gelirsiniz" temalı caps'ler, yukarıda yazdığım sebepten hatalıdır. nereye giderseniz gidin, sizi oluşturan maddenin miktarı, yani kütleniz değişmez. değişen şey, gittiğiniz gezegenin size uygulayacağı kuvvet, dolayısıyla ağırlığınızdır. bu nedenle soruyu "hangi gezegende ne kadar ağırsınız" şeklinde sormak ve sayıları kg ile değil newton ile ifade etmek gerekir.
kütle, belirli bir maddenin miktarıdır. fizikte genellikle m harfi ile gösterilir. "50 kiloyum" gibi bir cümle kurduğunuzda bahsettiğiniz şey, sizin kütlenizdir. yani kilogram, gram gibi birimlerle ifade edilir kütle. eşit kollu terazi ile ölçülür.
ağırlık ise belirli bir kütledeki madde üzerine, üzerinde bulunulan gezegen tarafından uygulanan kuvvettir. dinamometre ile ölçülür.
***
newton'un meşhur 2. yasasındaki f = m.a formülü ile bu iki kavram arasındaki ilişkiyi daha iyi anlayabilirsiniz.
az önceki 50 kg örneğinden gidelim. formülde a dediğimiz değer, yer çekimi ivmesidir. bu değer yaklaşık olarak 9.8 m/s^2 olarak ölçülür.
formülde kütlenizi ve a değerini yerine koyduğunuzda, üzerinize etkiyen kuvvet 490 newton olur. işte bu da dünya üzerindeki ağırlığınızdır.
***
"hangi gezegende kaç kilo gelirsiniz" temalı caps'ler, yukarıda yazdığım sebepten hatalıdır. nereye giderseniz gidin, sizi oluşturan maddenin miktarı, yani kütleniz değişmez. değişen şey, gittiğiniz gezegenin size uygulayacağı kuvvet, dolayısıyla ağırlığınızdır. bu nedenle soruyu "hangi gezegende ne kadar ağırsınız" şeklinde sormak ve sayıları kg ile değil newton ile ifade etmek gerekir.
devamını gör...
canavar
anadolu'da kurt hayvanının diğer adı. bazı yörelerde canavar diye bahsedilir. çocukken her duyduğumda masallardaki yaratıktan bu kadar normal bir şekilde bahsedilmesine şaşırırdım. sonradan kavradık kurt hayvanının diğer adı olduğunu.
devamını gör...
öğretmen mi öğretemez yoksa öğrenci mi öğrenemez sorunsalı
öğretmenin düşmanı yine öğretmen! herkes kendi iyi diğerleri kötü. lisansüstü grubunda da var böyle tipler, okulundakiler şöyle kötüymüş bir kendisi iyiymiş. lisansüstü dedim bak en iyi benim demek istedim. *
devamını gör...
aniden gelen göğüs ağrısı
bazen geliyor, nefes almamı bile engelliyor. ilk başlarda çok korkuyordum da artık alıştım, çok da bir şeyi yok.
devamını gör...
dünyanın en korkunç hastalığı
birey için mi toplum için mi diye düşündüren başlık.
devamını gör...
hindistan denince akla gelen
kast sistemi, bollywood, budizm.
devamını gör...
orta doğu teknik üniversitesi
1956’da menderes döneminde kurulmuş olan, ülkenin yüz akı üniversitedir.
devamını gör...
çeşme heykeli
marcel duchamp'ın *"hazır yapım heykeli"dir.

bana göre bu bir pisuvar.
evet, dalga geçmeyi amaçlamış ama
hiç de "olur mu? bu bir sanat, efendim." falan diyemem kusura bakmayın.
tanımı okurken de perdesini sıyırdığım bu pencereden bakacaksınız.
biz heykelin hikâyesine geçelim.
bir gün duchamp; hırdavatçıdan bir pisuvar alıyor, atölyesine gittiğinde aldığı pisuvarı baş aşağı çevirip imzalıyor ve bunun sanat olduğunu iddia ediyor. bu kadar.
daha sonrasında rahat durmayan duchamp, amerikan bağımsız sanatçılar topluluğu'nun sergisine başvuruyor, ama "bir sanatçı değil de bir tesisatçı tarafından yapılmış olduğu" gerekçesiyle reddediliyor.*
çeşme heykeli için "sanat dünyasında bazı soruların sorulmasına vesile olmuş*, sanat olduğu iddia edilen bir pisuvar." derim.
neden öyle düşündüğümü açıklamak isterim.
sanat, en genel anlamıyla yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesi olarak anlaşılır...
pisuvarı ters çevirip imza atmak size yaratıcılık anlamına geliyorsa sanattır.
gelmiyorsa pisuvardır.
-ki gelmiyor.
tam tanımı bitirirken aklıma geldi, eğer bu sanat sayılırsa imza atılan bir kağıt, bir gelinin ayakkabıları* vs. onlara da anlam yükleyip sanat diyelim.
ee, o zaman her şey sanattır.
hayır!
bir değeri kötü niyet olmadan yok saymanın bir yolu onu genellemedir.
her şeye sanat dersek sanatı küçümser, yok ederiz. o zaman sanat bir hiç olur.
t: duchamp'ın hırdavatçıdan aldığı basit bir pisuvar.

bana göre bu bir pisuvar.
evet, dalga geçmeyi amaçlamış ama
hiç de "olur mu? bu bir sanat, efendim." falan diyemem kusura bakmayın.
tanımı okurken de perdesini sıyırdığım bu pencereden bakacaksınız.
biz heykelin hikâyesine geçelim.
bir gün duchamp; hırdavatçıdan bir pisuvar alıyor, atölyesine gittiğinde aldığı pisuvarı baş aşağı çevirip imzalıyor ve bunun sanat olduğunu iddia ediyor. bu kadar.
daha sonrasında rahat durmayan duchamp, amerikan bağımsız sanatçılar topluluğu'nun sergisine başvuruyor, ama "bir sanatçı değil de bir tesisatçı tarafından yapılmış olduğu" gerekçesiyle reddediliyor.*
çeşme heykeli için "sanat dünyasında bazı soruların sorulmasına vesile olmuş*, sanat olduğu iddia edilen bir pisuvar." derim.
neden öyle düşündüğümü açıklamak isterim.
sanat, en genel anlamıyla yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesi olarak anlaşılır...
pisuvarı ters çevirip imza atmak size yaratıcılık anlamına geliyorsa sanattır.
gelmiyorsa pisuvardır.
-ki gelmiyor.
tam tanımı bitirirken aklıma geldi, eğer bu sanat sayılırsa imza atılan bir kağıt, bir gelinin ayakkabıları* vs. onlara da anlam yükleyip sanat diyelim.
ee, o zaman her şey sanattır.
hayır!
bir değeri kötü niyet olmadan yok saymanın bir yolu onu genellemedir.
her şeye sanat dersek sanatı küçümser, yok ederiz. o zaman sanat bir hiç olur.
t: duchamp'ın hırdavatçıdan aldığı basit bir pisuvar.
devamını gör...
girdiğin tanımı silmek
ara sıra kendime katılmadığım durumlarda yaptığım harekettir.
bir tanım giriyorum ardından üç dakika geçiyor ve boş yapmışım deyip siliyorum. kendi fikrimi beğenmiyorum resmen. garip bir durumdur.
bir tanım giriyorum ardından üç dakika geçiyor ve boş yapmışım deyip siliyorum. kendi fikrimi beğenmiyorum resmen. garip bir durumdur.
devamını gör...
lucifer (yazar)
şu an başlığın hortladığını görüp "ulan yine kimin damarına bastım! bi salın beni be!" demesini sağlayabildiysem harika! biraz ezber bozmak istiyorum izninizle. hoş, izin vermeseniz de yazacağım.
kural gereği tanım: birçok kişi için "sözlük trollü" yahut "ahlâksızın teki" kadar basit ifadelerle tanımlanıp geçilen (ki bu tanımları yapanlara da kızmak zor, tarzı ve üslubu malum) biri olsa da bana göre başka şekilde tanımlanması gereken yazar.
fakat işin kötüsü, tanımın başka olduğunu biliyorum da, ne olduğunu ben de bilmiyorum. bir zamanlar bir reklam vardı "kızgın kumlardan serin sulara atlamak" cümlesinin geçtiği... işte sanki biraz öyle gibi bu. bir an gelir, öyle bir şey yapar ki kafa göz dalmak isterim ama sonra bir bakarım, hiç bayılmadığı bir şeyi, beni mutlu edeceğini bildiği için yapıverir sessiz sedasız. alakasız bir yerde, hiç sevmediği bir hareket olsa da dayanamayıp hayatına karışacak haddi kendimde bulur ve "aha şimdi yiyeceksin fırçayı! sana ne kızım! diyecek" diye beklerken "tamam canım, yapmam bir daha." deyiverir. ha, yine de bazılarını yapmaya devam eder tabi, o ayrı * ama en azından o an kalbimi kırmaz. bazen o da çok şeydir benim için.
sohbet ederken birden olmadık bir yerden meme çıkıverir, girer şöyle aramıza, yerleşir ve bizi dinler. "bu kimin memesi? sen koydun di mi yine bunu buraya?" demeye kalmadan bir bakarım, hayatına ilişkin planlarından bahsediyor, memeyi falan unut(tur)muş, gardını az da olsa düşürerek. sevmez ama fazla düşürmeyi de... maazallah, ruhunu deler geçer zihnim, her şeyi anlayıveririm, o "same old troll luci" gözüyle bakmam artık ona diye korkar belki de. içinde bir yerlerde, kendisi bile çok farkında olmasa da, hâlâ istediği bazı şeyler olduğundan mıdır, aslında kırılmaz görünse de gayet kırılabilir olduğunun keşfedilmesi mümkün bir durum olduğunu bildiğinden midir, bende bazı beklentilere neden olacağını sandığından mıdır, orası bilinmez ama korktuğunu söyler mi bizim bildiğimiz luci? söylemez, söylemiyor. belki hiç söylemeyecek, belki de o gelecek planlarını gerçekleştirdiği gün her şey çıkıverecek ağzından bir anda, istemli ya da istemsizce. bu sefer korkmadan. şimdilik "değişimi bekliyor".
biraz değişmesine ok'im ama 180 derece olmasın. değişmezse güzel olacak halleri de var çünkü. bıcır bıcır konuşurken, kurduğum cümle sayısının bir anda 1'e düşmesinin nedenini anlayıvermesi mesela... kafamın içini görüyor bazen ama hemen şımarmasın! sadece bazen...
şeytanın tüy dökme mevsiminde yakınından geçmiş, dökülen tüylerin hepsini kapmış, bir kanat yapmış kendine onlardan. kısa süreli ilişkilerden, tek gecelik zevklerden "uzamaya" çalışırken kanat çırptıkça, o kanadın rüzgârı yüzünden daha çok peşine takılma isteği yaratıyor. işte bunlar hep şeytan tüyü... rüzgârla birleşince daha tehlikeli oluyor. "küçük emrah" bakışıyla baksa da yüzüme, o rüzgâr bambaşka şeyler fısıldıyor kulaklara. söylediklerine inanmak isteğiyle "fırıldağın teki bu be!" duygusu arasında pinpon topu gibi gidip geliyorum bazen. tam o sırada "meme" diyor ve soğuk duş eşliğinde fırıldaklık kazanıyor. "başıboş" bir fırıldak...
nereye kadar dönebilir öyle? enerjisinin bittiği yere kadar. biter mi? her şey gibi, o da biter. kendi etrafında dönerken, hayatından geçen tüm kadınların ipleri sarılır bir süre daha fırıldağa ve biraz daha enerji kazanır belki. sonra? hiçbirinin ipi kalmayacak, enerji bitecek. düşeceği yer neresi? fethiye mi? kimin kucağı? "en seksi sözlük kadını"nın mı? yoksa başka planları mı var bilmediğim. sahi, ne biliyorum ki ben onunla ilgili? hiçbir şeyin %5'ini belki... evrenin, evrimin %5'i... şimdilik çözülebilmiş olan tek oran.
içkiyle aram yok ama bir gün discord'dan "koy ulan bana da bir kadeh şarap! beyaz olsun ama, zevksizim ben" diyerek şaşırtma isteğiyle aram iyi. ne olacak sonra? onun kanadı var da benim yok mu? var. söylemiştim daha önce ona da "o resimdeki melek benim" diye. kanatlanıp giderek dikileceğim karşısına. "yalan söyledim sana" diyeceğim. "hangi konuda?" diyecek. hatta belki "yoksa senin memen yok mu? hiç mi yok?" diyecek her zamanki meme arsızlığının arkasına sığınarak. "ben içki içmem. o kadeh boşa gitti." diyeceğim. üzülmeyecek çünkü kendisi içecek onu da. kısa günün zarardan kârı!.. * ama yalan söylemediğimden emin olacağı bir şey var. bu kadar çalkantılı trollük hayatına rağmen, her ne kadar çok kişiyi şaşırtacak hatta belki kızdıracak olsa da bu söyleyeceğim*, yeri çok ayrı benim için. o yüzden biliyor burada kimsenin bilmediklerini, hakkımda.
çok kişi sevmedi/sevmeyecek seni ki zaten umurunda değil. kızdırıp kaçırdıklarının bazıları da yerden göğe dek haklı. belki bana da "amma yazdı bir troll için" diyerek sallayacaklar. sallasınlar, benim de umurumda değil. bu yazdıklarım "trolleri savunan" bir "entel" yazısı, bir sözlük içi mevzusu da değil zaten. hepimiz gibisin, belki en çok benim gibisin, belki de hiç benim gibi değilsin ama sanıldığın gibi "canavar" değilsin, onu biliyorum.
evet, "minnoş" bir yazar da değilsin *, hakkında yazdığın konuların %95'ine hiç mi hiç bayılmıyorum ve sevgi böceğine dönüşüp "var olsun! hep koştursun buralarda" falan demeyeceğim. hatta trollüğü bırakıp normal yazmaya başlasan çok kişiyi de sollayıp geçeceğini biliyorum, o yüzden keşke bir gün kendi isteğinle bırakabilseydin ama bu yazarlık olayının ötesinde düşünürsek diyebilirim ki;
iyi ki tanımışım seni "morningstar".
not: bu tanımın altına "entellere şok" içerikli bir yorum girersen külahları değişiriz *
kural gereği tanım: birçok kişi için "sözlük trollü" yahut "ahlâksızın teki" kadar basit ifadelerle tanımlanıp geçilen (ki bu tanımları yapanlara da kızmak zor, tarzı ve üslubu malum) biri olsa da bana göre başka şekilde tanımlanması gereken yazar.
fakat işin kötüsü, tanımın başka olduğunu biliyorum da, ne olduğunu ben de bilmiyorum. bir zamanlar bir reklam vardı "kızgın kumlardan serin sulara atlamak" cümlesinin geçtiği... işte sanki biraz öyle gibi bu. bir an gelir, öyle bir şey yapar ki kafa göz dalmak isterim ama sonra bir bakarım, hiç bayılmadığı bir şeyi, beni mutlu edeceğini bildiği için yapıverir sessiz sedasız. alakasız bir yerde, hiç sevmediği bir hareket olsa da dayanamayıp hayatına karışacak haddi kendimde bulur ve "aha şimdi yiyeceksin fırçayı! sana ne kızım! diyecek" diye beklerken "tamam canım, yapmam bir daha." deyiverir. ha, yine de bazılarını yapmaya devam eder tabi, o ayrı * ama en azından o an kalbimi kırmaz. bazen o da çok şeydir benim için.
sohbet ederken birden olmadık bir yerden meme çıkıverir, girer şöyle aramıza, yerleşir ve bizi dinler. "bu kimin memesi? sen koydun di mi yine bunu buraya?" demeye kalmadan bir bakarım, hayatına ilişkin planlarından bahsediyor, memeyi falan unut(tur)muş, gardını az da olsa düşürerek. sevmez ama fazla düşürmeyi de... maazallah, ruhunu deler geçer zihnim, her şeyi anlayıveririm, o "same old troll luci" gözüyle bakmam artık ona diye korkar belki de. içinde bir yerlerde, kendisi bile çok farkında olmasa da, hâlâ istediği bazı şeyler olduğundan mıdır, aslında kırılmaz görünse de gayet kırılabilir olduğunun keşfedilmesi mümkün bir durum olduğunu bildiğinden midir, bende bazı beklentilere neden olacağını sandığından mıdır, orası bilinmez ama korktuğunu söyler mi bizim bildiğimiz luci? söylemez, söylemiyor. belki hiç söylemeyecek, belki de o gelecek planlarını gerçekleştirdiği gün her şey çıkıverecek ağzından bir anda, istemli ya da istemsizce. bu sefer korkmadan. şimdilik "değişimi bekliyor".
biraz değişmesine ok'im ama 180 derece olmasın. değişmezse güzel olacak halleri de var çünkü. bıcır bıcır konuşurken, kurduğum cümle sayısının bir anda 1'e düşmesinin nedenini anlayıvermesi mesela... kafamın içini görüyor bazen ama hemen şımarmasın! sadece bazen...
şeytanın tüy dökme mevsiminde yakınından geçmiş, dökülen tüylerin hepsini kapmış, bir kanat yapmış kendine onlardan. kısa süreli ilişkilerden, tek gecelik zevklerden "uzamaya" çalışırken kanat çırptıkça, o kanadın rüzgârı yüzünden daha çok peşine takılma isteği yaratıyor. işte bunlar hep şeytan tüyü... rüzgârla birleşince daha tehlikeli oluyor. "küçük emrah" bakışıyla baksa da yüzüme, o rüzgâr bambaşka şeyler fısıldıyor kulaklara. söylediklerine inanmak isteğiyle "fırıldağın teki bu be!" duygusu arasında pinpon topu gibi gidip geliyorum bazen. tam o sırada "meme" diyor ve soğuk duş eşliğinde fırıldaklık kazanıyor. "başıboş" bir fırıldak...
nereye kadar dönebilir öyle? enerjisinin bittiği yere kadar. biter mi? her şey gibi, o da biter. kendi etrafında dönerken, hayatından geçen tüm kadınların ipleri sarılır bir süre daha fırıldağa ve biraz daha enerji kazanır belki. sonra? hiçbirinin ipi kalmayacak, enerji bitecek. düşeceği yer neresi? fethiye mi? kimin kucağı? "en seksi sözlük kadını"nın mı? yoksa başka planları mı var bilmediğim. sahi, ne biliyorum ki ben onunla ilgili? hiçbir şeyin %5'ini belki... evrenin, evrimin %5'i... şimdilik çözülebilmiş olan tek oran.
içkiyle aram yok ama bir gün discord'dan "koy ulan bana da bir kadeh şarap! beyaz olsun ama, zevksizim ben" diyerek şaşırtma isteğiyle aram iyi. ne olacak sonra? onun kanadı var da benim yok mu? var. söylemiştim daha önce ona da "o resimdeki melek benim" diye. kanatlanıp giderek dikileceğim karşısına. "yalan söyledim sana" diyeceğim. "hangi konuda?" diyecek. hatta belki "yoksa senin memen yok mu? hiç mi yok?" diyecek her zamanki meme arsızlığının arkasına sığınarak. "ben içki içmem. o kadeh boşa gitti." diyeceğim. üzülmeyecek çünkü kendisi içecek onu da. kısa günün zarardan kârı!.. * ama yalan söylemediğimden emin olacağı bir şey var. bu kadar çalkantılı trollük hayatına rağmen, her ne kadar çok kişiyi şaşırtacak hatta belki kızdıracak olsa da bu söyleyeceğim*, yeri çok ayrı benim için. o yüzden biliyor burada kimsenin bilmediklerini, hakkımda.
çok kişi sevmedi/sevmeyecek seni ki zaten umurunda değil. kızdırıp kaçırdıklarının bazıları da yerden göğe dek haklı. belki bana da "amma yazdı bir troll için" diyerek sallayacaklar. sallasınlar, benim de umurumda değil. bu yazdıklarım "trolleri savunan" bir "entel" yazısı, bir sözlük içi mevzusu da değil zaten. hepimiz gibisin, belki en çok benim gibisin, belki de hiç benim gibi değilsin ama sanıldığın gibi "canavar" değilsin, onu biliyorum.
evet, "minnoş" bir yazar da değilsin *, hakkında yazdığın konuların %95'ine hiç mi hiç bayılmıyorum ve sevgi böceğine dönüşüp "var olsun! hep koştursun buralarda" falan demeyeceğim. hatta trollüğü bırakıp normal yazmaya başlasan çok kişiyi de sollayıp geçeceğini biliyorum, o yüzden keşke bir gün kendi isteğinle bırakabilseydin ama bu yazarlık olayının ötesinde düşünürsek diyebilirim ki;
iyi ki tanımışım seni "morningstar".
not: bu tanımın altına "entellere şok" içerikli bir yorum girersen külahları değişiriz *
devamını gör...
okuduğun kitaptan bir alıntı bırak
ali lidar - alengirli şiirler
başarısız bir proje
ben nerenin yanlışıyım hangi sokağın çıkmazı
ağaramayan gün gibi gecenin körüne tutsak
içlerden uzak bir sızı evlerden ırak bir kasvet
mataramda bir içim su, ben nerenin arsızıyım?
tanrım iki yanımda üç boyutlu duvarlar var
rica etsem yıksan onları bak hareket edemiyorum
kimin günahıyım ben kimin dilinin ucundaki küfür
ittifakla ihtilaf vesilesiyim neredeysem ve kiminleysem
ve neredeyse vazgeçecek gibiyim söylüyorum bak sen
bilirsin.
kime biraz fazla yaklaşsam delirdiğini görür gibiyim
mitolojilerden hikâye bakıyorum kendime trajediler
beğeniyorum
histerik kahkahalar atıyorum sümükten şelalelerle
biliyorsun değil mi tanrım çok iyi biliyorsun
ikimizde biliyoruz birbirimizi kandırmayalım
ben aslında annemin, babamın ve senin
müşterek ve başarısız projesiyim.
başarısız bir proje
ben nerenin yanlışıyım hangi sokağın çıkmazı
ağaramayan gün gibi gecenin körüne tutsak
içlerden uzak bir sızı evlerden ırak bir kasvet
mataramda bir içim su, ben nerenin arsızıyım?
tanrım iki yanımda üç boyutlu duvarlar var
rica etsem yıksan onları bak hareket edemiyorum
kimin günahıyım ben kimin dilinin ucundaki küfür
ittifakla ihtilaf vesilesiyim neredeysem ve kiminleysem
ve neredeyse vazgeçecek gibiyim söylüyorum bak sen
bilirsin.
kime biraz fazla yaklaşsam delirdiğini görür gibiyim
mitolojilerden hikâye bakıyorum kendime trajediler
beğeniyorum
histerik kahkahalar atıyorum sümükten şelalelerle
biliyorsun değil mi tanrım çok iyi biliyorsun
ikimizde biliyoruz birbirimizi kandırmayalım
ben aslında annemin, babamın ve senin
müşterek ve başarısız projesiyim.
devamını gör...
28 şubat normal sözlük darbesi
tam mod'luk görevimi icra edereken bir anda ekranda beliren f-16'larla nutkum tutuldu. ya ne oluyor falan demeye kalmadan '' dur kırdın kırdın '' ekranında tanklar belirdi.
şaşkınlıkla durumu izlerken telefonum çaldı. arayan yoldaş eniştemdi. bana haber verdi sağolsun.
ve destansı direniş başladı.
tüm moderatörler olarak müthiş bir mücadele ile bu karanlık geceyi aydınlığa çevirdik.
artık daha güçlüyüz. *
şaşkınlıkla durumu izlerken telefonum çaldı. arayan yoldaş eniştemdi. bana haber verdi sağolsun.
ve destansı direniş başladı.
tüm moderatörler olarak müthiş bir mücadele ile bu karanlık geceyi aydınlığa çevirdik.
artık daha güçlüyüz. *
devamını gör...
asal sayılar
yalnızlığa damgasını vurmuş asil tek sayılardır. lakin 2 hariç.
t: asal sayıların bahsinin geçtiği başlık.
t: asal sayıların bahsinin geçtiği başlık.
devamını gör...
iz bırakan kitap cümleleri
"belkide gökyüzü insanlardan uzak olduğu için bu kadar güzel."
~küçük prens
~küçük prens
devamını gör...