pentagram'ın şişirilmiş bir balon olması
pentagram'ı, iron maiden, metallica, megadeth ve mayhem ile (ki hepsi taş gibi gruplardır) karşılaştırmak kadar abes bir düşüncedir.
normalde 2-3 parçaları haricinde pek açıp pentagram dinlemem, ancak kendileri, 25 sene boyunca, türk metal müziğinin tanınması ve türkiye'de bir metal alt-kültürünün oluşması, gençlerin "iyi müziğe" adım atması konusunda büyük hizmetler vermiş bir gruptur.
edit: başlık başıma kaldı.
edit 2: başlığı açan "courageux" nickli yazar, "ya ben aslında dünyanın en iyi metal grubu diyenler için demiştim" şeklinde bir mesaj atmıştır. yazar arkadaşımıza, "başlığın şu anda söylediğin şey ile alakası yok ama" şeklinde cevap verilmiştir.
normalde 2-3 parçaları haricinde pek açıp pentagram dinlemem, ancak kendileri, 25 sene boyunca, türk metal müziğinin tanınması ve türkiye'de bir metal alt-kültürünün oluşması, gençlerin "iyi müziğe" adım atması konusunda büyük hizmetler vermiş bir gruptur.
edit: başlık başıma kaldı.
edit 2: başlığı açan "courageux" nickli yazar, "ya ben aslında dünyanın en iyi metal grubu diyenler için demiştim" şeklinde bir mesaj atmıştır. yazar arkadaşımıza, "başlığın şu anda söylediğin şey ile alakası yok ama" şeklinde cevap verilmiştir.
devamını gör...
özenilen evli çiftler
uzaktan bakıldığında bir çok evlilik.
yani özenmek için biraz uzak olmuş olmak gerekir sanırım. insanları tanıdık ve içlerine girdikçe ne evlilikleri ve kendileri hiç cazip gelmemeye başlıyor.
hatta bir çoğu o kadar sahte ki. tamamiyle sosyal medya üzerine kurulu.
çevremde var öyle bir iki çift. durumuna atıyor kocamla gezmeceler diye. beş dakika sonra beni arıyor napıyorsun buluşalım mı?
ee sen kocanla değil miydin diyorum. aman yok be eski o diyor.
amaç ne acaba?
her şeylerini yakinen takip ediyoruz evliliklerin. küsme, kızma, barışma, gezme tozma, sevme...
iyide neden?
yani özenmek için biraz uzak olmuş olmak gerekir sanırım. insanları tanıdık ve içlerine girdikçe ne evlilikleri ve kendileri hiç cazip gelmemeye başlıyor.
hatta bir çoğu o kadar sahte ki. tamamiyle sosyal medya üzerine kurulu.
çevremde var öyle bir iki çift. durumuna atıyor kocamla gezmeceler diye. beş dakika sonra beni arıyor napıyorsun buluşalım mı?
ee sen kocanla değil miydin diyorum. aman yok be eski o diyor.
amaç ne acaba?
her şeylerini yakinen takip ediyoruz evliliklerin. küsme, kızma, barışma, gezme tozma, sevme...
iyide neden?
devamını gör...
aşk bir baharat olsaydı ne olurdu sorunsalı
kesinlikle tarçın. iyidir hoştur, tat verir. ama ipin ucu kaçarsa acı olur.
devamını gör...
satranç
eskiden çok iyi oynadığım yeri dolmaz oyun.çocuklara öğretilmeli diye düşünüyorum.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının süper güçleri
düşünce ve niyet okuyorum.
hiç istemiyorum ama psişik güçler kahretsin.
bizi de böyle kabul edin.
hiç istemiyorum ama psişik güçler kahretsin.
bizi de böyle kabul edin.
devamını gör...
barış manço şarkılarında geçen etkileyici sözler
yaz dostum
güzel sevmeyene adam denir mi?*****
...
selam almayana yiğit denir mi?
....
altı üstü beş metrelik bez için
...
boşa geçmiş ömre yaşam denir mi?
güzel sevmeyene adam denir mi?*****
...
selam almayana yiğit denir mi?
....
altı üstü beş metrelik bez için
...
boşa geçmiş ömre yaşam denir mi?
devamını gör...
the bridge on the river kwai
david lean'in yönetmenliğini yaptığı 1957 yapımı filmdir.
bu film benim için önemli bir filmdir. ancak o kısma daha sonra geleceğim. filmin konusu aslında bilindik bir ''esir kampı'' hikayesi ile şekilleniyor. tabi yılı itibarı ile ilk örneklerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. bir grup ingiliz askeri ikinci dünya savaşı sırasında japonlara esir düşer. esir düşenlerin arasında albay nicholson ve pek çok subayla birlikte yüze yakın er vardır. hikaye ingilizlerin kampa gelmesiyle birlikte albay nicholson'ın, kamp komutanı albay saito'ya savaş esirleri hakkındaki anlaşmayı göstermesi ve bu antlaşmanın şartlarına riayet edilmesini istemesiyle başlar. çünkü bu andan itibaren nicholson ve saito arasında gerek askeri, gerek kişisel anlamda bir sürtüşme yaşanacağını anlıyorsunuz. farklı kuralları olan, yaşama bambaşka noktalardan bakan iki üst rütbeli subayın zihinsel savaşının başladığı an işte bahsettiğim andır. kamp alelade bir kamp değildir. japonların inşaatını tamamlaması gereken bir köprü vardır ve süre kısıtlıdır. köprü 1 ay içerisinde tamamlanmak zorundadır. bu yüzden kamp komutanı saito bütün askerlerin, rütbelilerde dahil çalıştırılmasını istemektedir ve antlaşmayı umursamaz.
albay nicholson ise bu tavır karşısında duruşunu bozmaz. ingiliz albayın inadını kıramayacağını anlayan albay saito. ingilizlerin direncini kırmak ve nicholson'ı küçük düşürmek için onu kampın ortasında, güneşin alnında, küçük bir bir hücreye kapatır. askerler komutanlarının halini ahvalini görmektedir. saito'nun planı tutmamıştır. komutan direndikçe, askerler daha da şevke gelmiş ve işleri iyice yavaştan almaya başlamışlardır. komutanlarının direnci onlarında karşı koyma arzusunu iyice kamçılamıştır. bu gelişme saito'yu daha da gaddarlaştırır. nicholson'dan askerlerine hızlı çalışmaları için emir vermesini ister, şayet bu emri vermezse, yaralıları dahi çalıştıracağını söyleyerek, ingiliz komutanı bir kere daha sınar. ancak nicholson bu şantaja da boyun eğmez. saito çaresiz kalmıştır. bu sinir harbini kimin ,nasıl kazandığını görmek içinse filmi izlemenizde fayda var. *
gelelim benim mevzuya; ben bu filmi hiç yoksa 9-10 kere izlemişimdir. baştan söylemiştim ya benim için yeri farklıdır. filmi izlemeyi seviyorum ama ben asıl askerlerin ıslıkla icra ettiği ezgiye hastayım. rahatlatıcı bir etkisi var benim üzerimde. ne zaman stresli bir durumla ya da sorunla karşılaşsam, bu ezgiyi ıslık olarak öttürmeye başlarım. bu sayede rahatlar, daha hızlı düşünür ve sonuç alınacak hamleyi yaparım. bu ezgi tabiri caizse benim yaşam koçumdur. onun sayesinde sağa sola para dökmeme gerek kalmaz * şuraya o muazzam ıslık konçertosunu bırakıyorum. dinleyiniz ve feyiz alınız*
dinlerken yine eşlik etmeye başladım ve üzerime bir huzur çöktü iyi mi? * direnişin müziğidir aynı zamanda, gaza gelmeden kapatsam iyi olur. daha radyo programını dinleyeceğim. neyse neşet ustayı yakaladım. bahça duvarından aşmam lazım. hadi bana eyvallah...
bu film benim için önemli bir filmdir. ancak o kısma daha sonra geleceğim. filmin konusu aslında bilindik bir ''esir kampı'' hikayesi ile şekilleniyor. tabi yılı itibarı ile ilk örneklerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. bir grup ingiliz askeri ikinci dünya savaşı sırasında japonlara esir düşer. esir düşenlerin arasında albay nicholson ve pek çok subayla birlikte yüze yakın er vardır. hikaye ingilizlerin kampa gelmesiyle birlikte albay nicholson'ın, kamp komutanı albay saito'ya savaş esirleri hakkındaki anlaşmayı göstermesi ve bu antlaşmanın şartlarına riayet edilmesini istemesiyle başlar. çünkü bu andan itibaren nicholson ve saito arasında gerek askeri, gerek kişisel anlamda bir sürtüşme yaşanacağını anlıyorsunuz. farklı kuralları olan, yaşama bambaşka noktalardan bakan iki üst rütbeli subayın zihinsel savaşının başladığı an işte bahsettiğim andır. kamp alelade bir kamp değildir. japonların inşaatını tamamlaması gereken bir köprü vardır ve süre kısıtlıdır. köprü 1 ay içerisinde tamamlanmak zorundadır. bu yüzden kamp komutanı saito bütün askerlerin, rütbelilerde dahil çalıştırılmasını istemektedir ve antlaşmayı umursamaz.
albay nicholson ise bu tavır karşısında duruşunu bozmaz. ingiliz albayın inadını kıramayacağını anlayan albay saito. ingilizlerin direncini kırmak ve nicholson'ı küçük düşürmek için onu kampın ortasında, güneşin alnında, küçük bir bir hücreye kapatır. askerler komutanlarının halini ahvalini görmektedir. saito'nun planı tutmamıştır. komutan direndikçe, askerler daha da şevke gelmiş ve işleri iyice yavaştan almaya başlamışlardır. komutanlarının direnci onlarında karşı koyma arzusunu iyice kamçılamıştır. bu gelişme saito'yu daha da gaddarlaştırır. nicholson'dan askerlerine hızlı çalışmaları için emir vermesini ister, şayet bu emri vermezse, yaralıları dahi çalıştıracağını söyleyerek, ingiliz komutanı bir kere daha sınar. ancak nicholson bu şantaja da boyun eğmez. saito çaresiz kalmıştır. bu sinir harbini kimin ,nasıl kazandığını görmek içinse filmi izlemenizde fayda var. *
gelelim benim mevzuya; ben bu filmi hiç yoksa 9-10 kere izlemişimdir. baştan söylemiştim ya benim için yeri farklıdır. filmi izlemeyi seviyorum ama ben asıl askerlerin ıslıkla icra ettiği ezgiye hastayım. rahatlatıcı bir etkisi var benim üzerimde. ne zaman stresli bir durumla ya da sorunla karşılaşsam, bu ezgiyi ıslık olarak öttürmeye başlarım. bu sayede rahatlar, daha hızlı düşünür ve sonuç alınacak hamleyi yaparım. bu ezgi tabiri caizse benim yaşam koçumdur. onun sayesinde sağa sola para dökmeme gerek kalmaz * şuraya o muazzam ıslık konçertosunu bırakıyorum. dinleyiniz ve feyiz alınız*
dinlerken yine eşlik etmeye başladım ve üzerime bir huzur çöktü iyi mi? * direnişin müziğidir aynı zamanda, gaza gelmeden kapatsam iyi olur. daha radyo programını dinleyeceğim. neyse neşet ustayı yakaladım. bahça duvarından aşmam lazım. hadi bana eyvallah...
devamını gör...
edgar allan poe
kendisini ''alone'' şiiri ile tanımıştım. bana şiiri sevdiren şairlerden biridir. huzur içinde yat poe.
--- alıntı ---
''from childhood's hour ı have not been
as others were—ı have not seen
as others saw—ı could not bring
my passions from a common spring—
from the same source ı have not taken
my sorrow—ı could not awaken
my heart to joy at the same tone—
and all ı lov'd—ı lov'd alone—
then—in my childhood—in the dawn
of a most stormy life—was drawn
from ev'ry depth of good and ill
the mystery which binds me still—
from the torrent, or the fountain—
from the red cliff of the mountain—
from the sun that 'round me roll'd
ın its autumn tint of gold—
from the lightning in the sky
as it pass'd me flying by—
from the thunder, and the storm—
and the cloud that took the form
(when the rest of heaven was blue)
of a demon in my view—''
--- alıntı ---
--- alıntı ---
''from childhood's hour ı have not been
as others were—ı have not seen
as others saw—ı could not bring
my passions from a common spring—
from the same source ı have not taken
my sorrow—ı could not awaken
my heart to joy at the same tone—
and all ı lov'd—ı lov'd alone—
then—in my childhood—in the dawn
of a most stormy life—was drawn
from ev'ry depth of good and ill
the mystery which binds me still—
from the torrent, or the fountain—
from the red cliff of the mountain—
from the sun that 'round me roll'd
ın its autumn tint of gold—
from the lightning in the sky
as it pass'd me flying by—
from the thunder, and the storm—
and the cloud that took the form
(when the rest of heaven was blue)
of a demon in my view—''
--- alıntı ---
devamını gör...
sözlükte devamlı denk gelinen kişiler
sözlüğün aktifleridir. okurken kim olduğu anlaşılacak kadar tanıyoruzdur artık. devamlı denk geldiğimize göre, hemen hemen aynı başlıklarda dolanıyoruz demektir. iyi mi kötü mü bilmem ama, bu şekilde olup da okumayı sevdiğimiz yazarları, nasılsa denk geliyoruz diye takip etmeme gibi bir handigap oluşuyor.
devamını gör...
güne bir şarkı bırak
sabahları spotify listemi açar ve rastgele bir şarkı seçerim. genelde o günkü modum şarkıya göre şekillenir. bugünkü şarkımız buymuş, gününüzün güzel geçmesi dileğiyle dostlarım. keyifli sözlüklerrrr.
open.spotify.com/track/6o6H...
open.spotify.com/track/6o6H...
devamını gör...
etidokain
en lipofilik lokal anesteziktir.
nöromuskuler blokajı çok güçlü yapar.
nöromuskuler blokajı çok güçlü yapar.
devamını gör...
yazarları bugün mutlu eden olaylar


nasıl mutlu olmayayım yahu?
güzelliğe bak güzelliğe.
en sevdiğim çizerin kitabı gelmiş.
en sevdiğim diğer çizerlerin kitabı niye gelmemiş? püffff.
haberleri izlememeye çalışıyorum.
izlediğimde içim kan ağlıyor.
dünden beri tv kapalı evde. ben zaten tv izlemem pek anneme de açtırtmıyorum. tansiyon hastası zaten en son izmir depreminde hastanelik olmuştu üzüntüden. o başlıklara girip okumuyorum oraya yazmak istemedim bu yüzden.
ayrıca bu memlekette mutlu olmak, mutlu kalmak çok zorlaştı artık. kendi iç huzurunu yakalasan bile hergün yeni bir şey oluyor insanı huzursuz eden dibe çeken.
bir an önce bitsin artık.
düşün şu memleketin yakasından.
devamını gör...
geceye nazım hikmet'ten bir şiir bırak
"nasıl öfkelenmem düşündükçe memleketimi. çırpınıyor ayakları altında bir avuç hergelenin..."
devamını gör...
normal sözlük’ü tavsiye ederken kullanılan cümle
çok değerli yazarlar var diyorum.
devamını gör...
dinlemekten bıkmayacağınız şarkılar
devamını gör...
yazarların alkol limitleri
her el yıkama sonrası bir avuç kolonya ile ferahlayacak kadar.
devamını gör...
milyonlarca kişi çocuk pornosu da izliyor
bakanımızın sedat peker videolarını izleyen insanlarımızı çocuk pornosu izleyenlerle kıyaslaması durumu. bu adam en son düşmanına karısının iç çamaşırları üzerinden saldırmıştı ve bu adam bu ülkenin bakanı ve yine bu adam ülkemizin en popüler insanlarından biri. utanıyorum....
devamını gör...
yanan sobanın üzerine tükürmüş nesil
tükürüğün oynaşarak sağa sola gezinmesini de izlemiştir.
devamını gör...
normal sözlük belgesel veri tabanı
kudüs, filistin, israil ile ilgili tarihi bir belgesel, izlemeniz tavsiye olunur!!!
büyük felaket: nakba 1.bölüm
büyük felaket: nakba 2.bölüm
büyük felaket: nakba 3.bölüm
büyük felaket: nakba 4.bölüm
büyük felaket: nakba 1.bölüm
büyük felaket: nakba 2.bölüm
büyük felaket: nakba 3.bölüm
büyük felaket: nakba 4.bölüm
devamını gör...
normal sözlük'te profil fotoğrafı olan yazarları evlendirelim kampanyası
ay bi' bitmediniz. yeter artık.
devamını gör...