10pele
kendisi sözlüğü sözlük yapan en kıymetli yazarların başında gelir. benim için çok kıymetli ve ap ayrı bir yere sahip hayranlıkla takip ettiğim değerli büyüğümdür. bilgileriyle sözlüğe ışık tutan, yazılarıyla sözlüğe aydınlatan bir yazardır. “acaba pele abi bugün ne yazdı” diye profiline sık sık girer bakarım, ondan öğreneceğim ve öğreneceğimiz çok şey var. kendisini sıkılmadan saatlerce dinletebilecek muhteşem bir sohbete de sahiptir. kendisini çok seviyoruz sıkı takipçisiyiz :)
devamını gör...
akrabalarla ilişkiyi kesmek
kendi başıma yaşamaya başladığım anda hepsiyle değil tabii ki de ama birçoğu ile ilişkiyi kesmek yapacağım en mantıklı hareket olurdu sanırım.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının ilişki durumlarını anlatan cümle
kimi seviyorsan acısı sende kalıyor
harflerden bir yalnızlık yolların ucunda*
harflerden bir yalnızlık yolların ucunda*
devamını gör...
ivan ayvazovski
karadeniz kıyısında yaşamış, rus ressam. yeteneğinden dolayı bizzat rus çarının emriyle, st. petersburg akademisinde eğitim görmeye başlamıştır. ermeni asıllı sanatçının tam ismi ivan konstantinavich aivazovsky dır. romantizm akımına dahil olan bir ressamdır. burada romantizm hakkında kısa bir bilgi vermek yerinde olacaktır. romantizm, aydınlanma döneminin akılcılığına karşı olarak geliştirilen bir sanat hareketidir. akıl yerine duyguyu ve öznelliği ön plana çıkarır. genel olarak realizm ile karşılaştırılan bir akımdır. realistler, insanın durumunu olduğu gibi göstermeye çalışırken, romantikler ise daha idealist bir bakış açısıyla duyguları ön planda tutarak insanları göstermeye çalışmıştır. her iki akım da doğanın doğrudan gözlemlenmesini savunur. ivan aivazovsky, eserlerinde genelde manzara üretmiştir. ve bu manzaralar liman şehrinde doğup büyüdüğünden dolayı sahil ve deniz manzaralarıdır. ayrıca bu resimlerde dalga temasını görmek bolca mümkündür. aivazovsky, teknik olarak ışığı ve ışığın cisimler üzerindeki yansımasını çok başarı bir şekilde kullanmıştır. devlet tarafından sık sık seyahat için avrupa ya gönderilmiştir. istanbul’a da gelen sanatçı, buraya ait güzel eserler yaratmıştır. istanbul'da bulunduğu zamanlarda abdülmecit, abdülaziz ve ıı. abdülhamit, tarafından saray ressamı olarak misafir edilmiştir. burada yaptığı resimlerden bazıları bugün, türkiye’nin bazı müzelerinde sergilenmektedir. 1900 yılında, 83 yaşındayken ölmüştür.
bazı eserlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
haliç körfezi - istanbul - yağlı boya

gece-karadeniz - yağlı boya

fırtınada - yağlı boya
bazı eserlerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
haliç körfezi - istanbul - yağlı boya

gece-karadeniz - yağlı boya

fırtınada - yağlı boya
devamını gör...
boşlukta hissetmek
varoluşsal kaygılar'da yer alan endişelerden biri olan ''anlamsızlık''tan kaynaklandığını düşündüğüm histir.
devamını gör...
ferhan şensoy
çok değerli bir tiyatrocuyu kaybettik. üzüldüm,
mekanı cennet olsun.
mekanı cennet olsun.
devamını gör...
hakkaniyetli yazar
bu konuda mütevazı olamayarak, gönül rahatlığıyla bu benim diyebilirim. çoğu zaman beğeni butonuna bastıktan sonra nicki görüyorum. genel geçer, çoğu kişiye aşinalık var tabii ama asla, bu eskiden şunu yazmıştı şimdi hak verdiğim bir şey yazmış beğenmeyim demem.
aslında bu yazılı olmayan bir sözlük görgüsüdür.
sadece yazdıklarımızla varız burada. o yuzden, adli sicil kaydı istemenin bir anlamı yok.
aslında bu yazılı olmayan bir sözlük görgüsüdür.
sadece yazdıklarımızla varız burada. o yuzden, adli sicil kaydı istemenin bir anlamı yok.
devamını gör...
arkadaşım şeytan
absürt komedi ve fantastik ögeler içeren türk sinema tarihinin en değerli yapımlarından birisidir. ana tema faust çıkışlı olmakla birlikte, senaryonun özellikle hiciv ve taşlama içeren kısmı hem mizahi hem de gayet özgün olması noktasında bu filmi önemli kılar. ali poyrazoğlu'nun şeytan rolündeki performansı da hayran kalınasıdır. ruhunu şeytana satan fatih karakterini ise mazhar alanson oynuyor. o da fena iş çıkarmamış diyebiliriz.
her türlü kötülüğün ihalesini şeytana yıkmaya alışmış olan insanoğlunun hali ve ahvali bu filmde inanılmaz güzel hicvediliyor. film, insanın nasıl şeytanlaştığını ve tabiri caizse şeytana pabucunu gerçekten nasıl ters giydirdiğini absürt mizah ögeleriyle o kadar güzel süslüyor ki, böylece hem gülmenizi sağlıyor hem de ciddi anlamda içinde bulunduğumuz dünyanın geldiği noktayı sorgulamanıza neden oluyor.
şeytan yeryüzüne müzisyen fatih için geliyor. bayağı bir zaman uğramamış. dünya da pek umurunda değil. takip etmemiş dünyadaki gelişmeleri. insanlığın geldiği noktadan haberi yok. eski ön kabulleri ile hareket ediyor ve meseleleri de bu şekilde çözmeye çalışıyor. tabi baltayı da böylece taşa vuruyor. filmin bir bölümünde şeytan fatihle birlikte, eskiden kendisine ruhunu satmış olan üç kafadarın yanına uğruyor. zaten zurnanın zırt dediği yer o kısım. bu üçlü artık ruha ihtiyaç duymadıklarını dile getiriyorlar orada. insanın ruhunu kaybettiğini ve artık hükümsüz olduğunu anlayan şeytan içinse dram bu noktadan sonra başlıyor. orada da özellikle bülent kayabaş'ın performansına parantez açmak lazım. cidden usta işi bir performans sergilemiş.
bu film insana şeytanın melek olduğunu yeniden hatırlatıyor. insanın ise gerçek şeytan olduğunu gözünüze gözünüze sokuyor. aynı zamanda kapitalist dünyanın insanı dönüştürdüğüne dair yaptığı göndermeler ise tam kıvamında. para, güç, sömürü şeytandan azade, insana uygun şeyler. bunun altını o kadar güzel çiziyor ki yemede yanında yat. netice de şeytan cennetten kovulmuş, babası ile arası limoni, bir nevi ebeveyn tarafından hayal kırıklığına uğratılmış. günahkarların ateşini harlıyor oluşu onu kötü yapar mı? bu görev onun isteği mi? yoksa kendisine tevdi edilen vazifeyi mi yapıyor? şeytan görev adamıdır arkadaşlar, kendisine verilen görevi yapmaktadır. ne eksik ne fazla! pir sultan abdal'ın söylediği gibi ''cehennem dediğin, dal odun yoktur, herkes ateşini kendi götürür.'' o yüzden cehenneme götüreceğiniz ateşlerin sorumlusu bizatihi sizsiniz. şeytan ise bu noktada mağdurdur. zaten boynuz kulağa geçmiş, insandan âlâ kötülük ehli mi var? burada frene basmak lazım yoksa yine konuyu dağıtacağım.
hah işte tüm bu ahval şerait içerisinde film tüm bu noktaları gayet güzel işliyor. sonu da muazzam. şeytanın hakkı şeytana, insanın hakkı da insana verilmiş oluyor. bu arada filmdeki ''doldum doldum'' adlı şarkıyı da çok severim arada mırıldanır, insanoğlunun gazabına uğrayan gariban şeytana da; "sıkma be canını arkadaşım şeytan." der geçerim * onu da şöyle iliştireyim;
sonuç olarak izlenesi bir filmdir. ha elbette çekim yılı biraz eski. görsel kalite bekleyen zevat topunu az ötede oynasın ve bu filmi izlemesin. oyunculuklar ve konuya odaklanabilecekler içinse seyir cümbüşü halinde geçecektir. haydi bana eyvallah!
her türlü kötülüğün ihalesini şeytana yıkmaya alışmış olan insanoğlunun hali ve ahvali bu filmde inanılmaz güzel hicvediliyor. film, insanın nasıl şeytanlaştığını ve tabiri caizse şeytana pabucunu gerçekten nasıl ters giydirdiğini absürt mizah ögeleriyle o kadar güzel süslüyor ki, böylece hem gülmenizi sağlıyor hem de ciddi anlamda içinde bulunduğumuz dünyanın geldiği noktayı sorgulamanıza neden oluyor.
şeytan yeryüzüne müzisyen fatih için geliyor. bayağı bir zaman uğramamış. dünya da pek umurunda değil. takip etmemiş dünyadaki gelişmeleri. insanlığın geldiği noktadan haberi yok. eski ön kabulleri ile hareket ediyor ve meseleleri de bu şekilde çözmeye çalışıyor. tabi baltayı da böylece taşa vuruyor. filmin bir bölümünde şeytan fatihle birlikte, eskiden kendisine ruhunu satmış olan üç kafadarın yanına uğruyor. zaten zurnanın zırt dediği yer o kısım. bu üçlü artık ruha ihtiyaç duymadıklarını dile getiriyorlar orada. insanın ruhunu kaybettiğini ve artık hükümsüz olduğunu anlayan şeytan içinse dram bu noktadan sonra başlıyor. orada da özellikle bülent kayabaş'ın performansına parantez açmak lazım. cidden usta işi bir performans sergilemiş.
bu film insana şeytanın melek olduğunu yeniden hatırlatıyor. insanın ise gerçek şeytan olduğunu gözünüze gözünüze sokuyor. aynı zamanda kapitalist dünyanın insanı dönüştürdüğüne dair yaptığı göndermeler ise tam kıvamında. para, güç, sömürü şeytandan azade, insana uygun şeyler. bunun altını o kadar güzel çiziyor ki yemede yanında yat. netice de şeytan cennetten kovulmuş, babası ile arası limoni, bir nevi ebeveyn tarafından hayal kırıklığına uğratılmış. günahkarların ateşini harlıyor oluşu onu kötü yapar mı? bu görev onun isteği mi? yoksa kendisine tevdi edilen vazifeyi mi yapıyor? şeytan görev adamıdır arkadaşlar, kendisine verilen görevi yapmaktadır. ne eksik ne fazla! pir sultan abdal'ın söylediği gibi ''cehennem dediğin, dal odun yoktur, herkes ateşini kendi götürür.'' o yüzden cehenneme götüreceğiniz ateşlerin sorumlusu bizatihi sizsiniz. şeytan ise bu noktada mağdurdur. zaten boynuz kulağa geçmiş, insandan âlâ kötülük ehli mi var? burada frene basmak lazım yoksa yine konuyu dağıtacağım.
hah işte tüm bu ahval şerait içerisinde film tüm bu noktaları gayet güzel işliyor. sonu da muazzam. şeytanın hakkı şeytana, insanın hakkı da insana verilmiş oluyor. bu arada filmdeki ''doldum doldum'' adlı şarkıyı da çok severim arada mırıldanır, insanoğlunun gazabına uğrayan gariban şeytana da; "sıkma be canını arkadaşım şeytan." der geçerim * onu da şöyle iliştireyim;
sonuç olarak izlenesi bir filmdir. ha elbette çekim yılı biraz eski. görsel kalite bekleyen zevat topunu az ötede oynasın ve bu filmi izlemesin. oyunculuklar ve konuya odaklanabilecekler içinse seyir cümbüşü halinde geçecektir. haydi bana eyvallah!
devamını gör...
bir filmin tamamını anlatan tek repliği
kırmızı hap mı mavi hap mı ?
devamını gör...
heves kırmak için yaratılmış insan
her şeye hee hee biliyorum onu diyen insan tipidir.
-kankaa cin gördüm, ayakları tersti.
-he hee biliyorum onu aga. bizim orada da var.
-kankaa cin gördüm, ayakları tersti.
-he hee biliyorum onu aga. bizim orada da var.
devamını gör...
hayal edilen ölüm şekli
her şeyden önemlisi mutlu ölmek isterim. hayatımda hiç olmadığım kadar mutlu... bu yüzden ölümüm denize bakan bir uçurumda olsun isterdim. ama katili 'ben' olmayayım.
devamını gör...
şu sıralar en iyi yaptığınız şey
devamını gör...
şiir seven
konuşmalarında farkında olmadan betimleme yaparken yakalarsınız onları..
günlük yaşantılarında empati yetenekleri gelişmiştir.
ölçülü olmayı severler.
yürürken göğe bakmayı unutmazlar,
ağacı,
suyu ,
taşı, toprağı dinlemek onlar için kutsal bir eylemdir.
şiir seven insan,
kelimenin zamansal işaretleyicisidir..
günlük yaşantılarında empati yetenekleri gelişmiştir.
ölçülü olmayı severler.
yürürken göğe bakmayı unutmazlar,
ağacı,
suyu ,
taşı, toprağı dinlemek onlar için kutsal bir eylemdir.
şiir seven insan,
kelimenin zamansal işaretleyicisidir..
devamını gör...
35 tl'lik hesaba 100 tl atıp üstü kalsın demek
bana göre bahşiş ödediğin hesabın %10 u olmalıdır. çok çok exstra zengin değilsen fazlası abartı ve görgüsüzlüktür.
devamını gör...
youtube videolarında oynatma hızını arttırma
ders videolarını izlerken sıkıldığım için başlayıp alışınca bütün videoları öyle izleme başladım.şimdi insanlarla konuşurken onları hızlandıramayınca sıkılıyorum.
devamını gör...
birçok yazarın siyasi başlıklara değinmemesi
ne korkumdan, ne çekinmekten, nede başka bir şeyden. tamamen bıkkınlıktan. yıllarca anlattık da ne oldu ? osur osur ipe diz. bundan sonra en ufak bir siyasi gelişime bile ilgilendirmiyor beni, ne yapıyorsanız yapın siz. düşünmekten dert sahibi olduk, hastalığa kaldık lan genç yaşımızda.
devamını gör...
2 broke girls
gün itibariyle kendimi üç sezonunu yuttuğum dizi.
birinci sezonu tebessüm ettiren ve alıştırmalık geçmiş olmasına karşın ikinci sezonunun özellikle ikinci yarısında bir ara gülmekten can vereceğim sandım.
diziyi 2 broke kızımızdan da öte götüren iki isim var onlar da kesinlikle han ve sophie. tabii yaramaz dirty oleg ile baba earl'ün de katkıları inkar edilemez. max black karakterine gelecek olursak, sanırım senarist beni bir yerden tanıyor.
birinci sezonu tebessüm ettiren ve alıştırmalık geçmiş olmasına karşın ikinci sezonunun özellikle ikinci yarısında bir ara gülmekten can vereceğim sandım.
diziyi 2 broke kızımızdan da öte götüren iki isim var onlar da kesinlikle han ve sophie. tabii yaramaz dirty oleg ile baba earl'ün de katkıları inkar edilemez. max black karakterine gelecek olursak, sanırım senarist beni bir yerden tanıyor.
devamını gör...
büyük buhran
kendi kendini yiyen yılan paradoksunun en güzel örneği insan türü aslında.
1930lu yıllarda dünyayı etki altına almış, daha çok avrupa ve kuzey amerika gibi endüstrileşmiş bölgeleri süründürmüş ekonomik bunalım.
1. dünya savaşının dolaylı sonuçlarından biri olan bu krizle beraber 50 milyon insan işsiz kalmış, üretim %42 oranında azalmış.
bu yıllar dünya edebiyatına leziz katkılar yapmaktan geri durmamış tabii ki. her bunalımın, savaşın , çilenin, acıların sonunda trajediler , romanlar, öyküler dünya edebiyatına katılıyor.
(bkz: gazap üzümleri)
(bkz: angela'nın külleri)
(bkz: fareler ve insanlar)
(bkz: to kill a mockingbird) )
sinema dünyası da boş durmaz tabii
(bkz: cinderella man)
(bkz: the purple rose of cairo)
1930lu yıllarda dünyayı etki altına almış, daha çok avrupa ve kuzey amerika gibi endüstrileşmiş bölgeleri süründürmüş ekonomik bunalım.
1. dünya savaşının dolaylı sonuçlarından biri olan bu krizle beraber 50 milyon insan işsiz kalmış, üretim %42 oranında azalmış.
bu yıllar dünya edebiyatına leziz katkılar yapmaktan geri durmamış tabii ki. her bunalımın, savaşın , çilenin, acıların sonunda trajediler , romanlar, öyküler dünya edebiyatına katılıyor.
(bkz: gazap üzümleri)
(bkz: angela'nın külleri)
(bkz: fareler ve insanlar)
(bkz: to kill a mockingbird) )
sinema dünyası da boş durmaz tabii
(bkz: cinderella man)
(bkz: the purple rose of cairo)
devamını gör...

