diyelim ki o bunu okuyor
ah güzel gözlüm, ah tatlı kuşum. çok uzamadı mı bu ayrılık? hani sözler vermiştin? ilk atamayla ikinci atama arasında kısa bir süre olacaktı hani? canım fahrettin koca, canım sağlık bakanım. bak yaz bitiyor. arkadaşlarım evleniyor çeyrek takamıyorum. yakında abim de evlenecek. düğünde demesinler mi "damadın kardeşinden bir çeyrek altııııınn, alkışlıyoruz efenim!" diye? bitsin bu zulüm, bitsin bu hasret.
devamını gör...
ilişkiyi yöneten taraf
bir ilişkiyi az seven yönetir. çünkü çok seven kaybetme korkusundan her şeye amenna diyecektir. *
devamını gör...
turşu limonla mı yapılır sirkeyle mi sorunsalı
aslında ikisiyle de olur. yalnız limonla yapılanın çabuk tüketilmesi lazım, çünkü limonla yapılan sirkenin bozulması da hızlı oluyor. sirkeden yapılan uzun süre dayandığı için genel tercih sirkeden yapılandır.
devamını gör...
vazgeçilen olmamak için yapılması gereken şey
kendinize bu tip sorular soruyorsanız etrafınızdaki kimsenin vazgeçilmezi olmayacaksınız demektir. çok şey yapmayın kendiniz olun. vazgeçmek istemeyen zaten hissettirir.
devamını gör...
5 yıl önce sıradan olup şimdi lüks olan şeyler
nefes almak dışında her şey. gerçi o da koronayla birlikte zorlaştı ya neyse...
devamını gör...
amelie
beni yann tiersen'le tanıştıran film. tanıştıktan sonra yaşamıma dahil oldu müziğiyle ve artık hep orada bir yerde sürekli basar durur piyanosunun tuşlarına.
le moulin
le moulin
devamını gör...
açıköğretim mezunlarının üniversite mezunu sayılması ironisi
ironi değildir. bırakın da insanlar ne okumak istiyorsa okusun. yeter ki okusun.
devamını gör...
sevdiğin kadar sevilmemek
bu durumu farketmek biraz can acıtır. hele de uzun süre farketmemek için üstünü örttüyseniz.
devamını gör...
alttaki yazara bir mesaj bırak
"bazen..
dün, bugün, ve gelecek diye belirlenen kronolojik zamanın altüst olur.."bırak olsun..
dokun
zamana,
ve o an;
bir yasemin kokla..
dün, bugün, ve gelecek diye belirlenen kronolojik zamanın altüst olur.."bırak olsun..
dokun
zamana,
ve o an;
bir yasemin kokla..
devamını gör...
veronika ölmek istiyor
bir (bkz: paulo coelho) kitabıdır…
kitaba ve paulo coelho’ya göre ölüm bilinci, insanı o bilinç uyanmadan önce yaşadığından çok daha yoğun yaşamaya yöneltir… kitabın ana konusu da budur anladığım kadarıyla…
20’li yaşlarında son derece genç ve güzel olan, sosyalleşme konusunda sorunu olmayan veronika isimli genç bir kadının, ne yaşanırsa yaşansın bir tarafının hep eksik kaldığı bir yaşamaktan zevk almamasıyla intihar etmesini konu almaktadır.
ilgili intihar girişimiyle hayata veda ettiğini zanneden veronika, gözlerini bir hastane odasında aralar ve işte o an başarısız bir intihar girişimi sonucunda bir akıl hastanesinde olduğunu fark eder… veronika’ya durumunu açıklamaya gelen dr. igor, veronika’ya yarım kalmış bu girişimini yakın bir zamanda tamamlayabileceğini, çünkü 1 haftalık ömrü kaldığını söyler…
haberi aldıktan sonraki ilk birkaç gün veronika için umursanmaz bir durumken, birkaç günün sonunda hastanedeki diğer hastalarla arkadaşlık ilişkisi kurmaya başlar. bunlardan bir tanesi ile duygusal bir yakınlık kurar ve olaylar gelişir…
yani abartıldığı kadar iyi bir kitap olduğundan emin değilim ama okurken beni çok yormadı açıkçası. bira masasındaki tuzlu fıstık gibi bir kitaptı. koca kitabı (koca dediğim de 198 sayfa) zaten girişteki ‘’ölüm bilinci, insanı daha yoğun yaşamaya yöneltir’’ minvalindeki cümlemle özetlemiş oldum…
bazı güzel aforizmalar da barındırıyor içinde. hatta ilgimi çeken birkaçını aşağıda sizin için paylaşayım:
‘’her insan tektir. her bireyin kendi özellikleri, içgüdüleri, farklı beğenileri, istekleri, serüven biçimleri vardır. ancak toplum her zaman belirli davranış kurallarını herkese empoze etme eğilimindedir. insanlarsa neden bir kurala uymak zorunda olduklarını merak etmezler. bunları kabullenirler. tıpkı yazı makinesi kullananların belirli bir klavyeyi en doğrusudur sanarak benimsedikleri gibi: qwerty ’’
‘’ insanlar, başkalarının başına gelen korkunç olaylardan sanki gerçekten üzgünmüş ve yardım etmek istiyormuş gibi söz ederlerdi ama işin gerçeği, başkalarının acılarından zevk aldıklarıydı. çünkü böylece, kendilerinin mutlu ve şanslı olduklarına inanabiliyorlardı…’’
‘’çok yorgunum ama uyumak istemiyorum. yapacağım çok şey var. hayatın sonsuza dek süreceğini sandığım günlerde hep ertelediğim şeyler bunlar. sonra, hayatın yaşanmaya değmeyeceğine inanmaya başlayınca da unuttuğum…’’
özetle, okunabilirliği bakımından tavsiye edebileceğim bir kitap...
kitaba ve paulo coelho’ya göre ölüm bilinci, insanı o bilinç uyanmadan önce yaşadığından çok daha yoğun yaşamaya yöneltir… kitabın ana konusu da budur anladığım kadarıyla…
20’li yaşlarında son derece genç ve güzel olan, sosyalleşme konusunda sorunu olmayan veronika isimli genç bir kadının, ne yaşanırsa yaşansın bir tarafının hep eksik kaldığı bir yaşamaktan zevk almamasıyla intihar etmesini konu almaktadır.
ilgili intihar girişimiyle hayata veda ettiğini zanneden veronika, gözlerini bir hastane odasında aralar ve işte o an başarısız bir intihar girişimi sonucunda bir akıl hastanesinde olduğunu fark eder… veronika’ya durumunu açıklamaya gelen dr. igor, veronika’ya yarım kalmış bu girişimini yakın bir zamanda tamamlayabileceğini, çünkü 1 haftalık ömrü kaldığını söyler…
haberi aldıktan sonraki ilk birkaç gün veronika için umursanmaz bir durumken, birkaç günün sonunda hastanedeki diğer hastalarla arkadaşlık ilişkisi kurmaya başlar. bunlardan bir tanesi ile duygusal bir yakınlık kurar ve olaylar gelişir…
yani abartıldığı kadar iyi bir kitap olduğundan emin değilim ama okurken beni çok yormadı açıkçası. bira masasındaki tuzlu fıstık gibi bir kitaptı. koca kitabı (koca dediğim de 198 sayfa) zaten girişteki ‘’ölüm bilinci, insanı daha yoğun yaşamaya yöneltir’’ minvalindeki cümlemle özetlemiş oldum…
bazı güzel aforizmalar da barındırıyor içinde. hatta ilgimi çeken birkaçını aşağıda sizin için paylaşayım:
‘’her insan tektir. her bireyin kendi özellikleri, içgüdüleri, farklı beğenileri, istekleri, serüven biçimleri vardır. ancak toplum her zaman belirli davranış kurallarını herkese empoze etme eğilimindedir. insanlarsa neden bir kurala uymak zorunda olduklarını merak etmezler. bunları kabullenirler. tıpkı yazı makinesi kullananların belirli bir klavyeyi en doğrusudur sanarak benimsedikleri gibi: qwerty ’’
‘’ insanlar, başkalarının başına gelen korkunç olaylardan sanki gerçekten üzgünmüş ve yardım etmek istiyormuş gibi söz ederlerdi ama işin gerçeği, başkalarının acılarından zevk aldıklarıydı. çünkü böylece, kendilerinin mutlu ve şanslı olduklarına inanabiliyorlardı…’’
‘’çok yorgunum ama uyumak istemiyorum. yapacağım çok şey var. hayatın sonsuza dek süreceğini sandığım günlerde hep ertelediğim şeyler bunlar. sonra, hayatın yaşanmaya değmeyeceğine inanmaya başlayınca da unuttuğum…’’
özetle, okunabilirliği bakımından tavsiye edebileceğim bir kitap...
devamını gör...
sahte bilimler
"sözdebilim" olarak da geçer.
peki nedir sahte bilim?
bilimsel olarak tanımlanan ama asla kanıtlanamayan, bilimsel araştırmayla desteklenemeyen bilgiye denir.
insanların günlük hayatta kullandığı bazı bilgilerin, eğlence araçlarının ve en önemlisi gelecekten haber alma ümidinin bu kavrama dayandığını söyleyebiliriz.
zaten sözdebilimlerin özelliklerinden biri, inançlara ve duygulara hitap etmesi.
sahte bilimler aşağıdaki gibidir:
- astroloji
- her türlü fal
- parapsikoloji
- akıllı tasarım
- tanımlanamayan uçan nesne (ufo)
- cincilik
- numeroloji
- enerji şifası
- spiritüalizm
- homeopati
peki nedir sahte bilim?
bilimsel olarak tanımlanan ama asla kanıtlanamayan, bilimsel araştırmayla desteklenemeyen bilgiye denir.
insanların günlük hayatta kullandığı bazı bilgilerin, eğlence araçlarının ve en önemlisi gelecekten haber alma ümidinin bu kavrama dayandığını söyleyebiliriz.
zaten sözdebilimlerin özelliklerinden biri, inançlara ve duygulara hitap etmesi.
sahte bilimler aşağıdaki gibidir:
- astroloji
- her türlü fal
- parapsikoloji
- akıllı tasarım
- tanımlanamayan uçan nesne (ufo)
- cincilik
- numeroloji
- enerji şifası
- spiritüalizm
- homeopati
devamını gör...
şeyma subaşı'nın 8 yaşındaki kızına protez tırnak taktırması
şeyma'yı günahım kadar sevmem ama sormak lazım şimdi: "taktırması" ne demek? çocuğu olanlar bilir, çocuklar taklitçidir ve tutturunca da tuttururlar. bana göre de hoş bir görüntü değil elbette ama ben ne yapıp etsem 4 yaşındaki kızımın zaman zaman oje sürmesine engel olamıyorum. neden, çünkü çevresinde; örnek alacağı insanlarda bunu görüyor. sokakta absürt giyinmiş bir çocuk gördüğünüzde de "aaa annesine bak, nasıl giydirmiş?" mi diyorsunuz? linç etmek kolay, farklı yönden bakmak gerek azıcık.
devamını gör...
tanımlarını okuyarak bir yazara aşık olmak
bence bu yazara değil beynine, düşünce yapısına aşık olmaktir. daha doğrusu aşık olmak değil de hayranlık duymaktır.
devamını gör...
yatak odasına evlilik fotoğrafını asan çiftler
eskiden moda olduğunu düşündüğüm simdilerde hiç karşılaşmadığım durum. fikir yürütemedim nedendir. ama zorlayacak olursam çiftler belli bir süre sonra rahatlığı tercih edip yatak ayiriyorlar belki bunun önüne geçmek ,evli olduğunu hatirlamak içindir. ya da karşı tarafa çok kizginsin ben bunla nasıl evlendim diyeceksin tam bir bakıyorsun aaa yakışıklıymis demek ondan evlenmişim demek içindir. sorsak yapan insanların cevap verebileceklerini sanmadigim eski bir akım .
devamını gör...
sırat köprüsüne gitmeden önce yapılacak aktiviteler
ip üstünde yürüme antrenmanları.
devamını gör...
takipten çıkan takipçi
(bkz: sezen aksu şarkısı)
(...)
giden gitmiştir zaten
kesemem kesemem yolunu
hani satın alınan sevgiye alıştırılmış
bir çocuğun her oyuncağa çabucak doyumu
ben de yoluma giderim
ezdirmem kendimi
ama gezdirmem de gönlümü
gider acımı çekerim
(...)
(...)
giden gitmiştir zaten
kesemem kesemem yolunu
hani satın alınan sevgiye alıştırılmış
bir çocuğun her oyuncağa çabucak doyumu
ben de yoluma giderim
ezdirmem kendimi
ama gezdirmem de gönlümü
gider acımı çekerim
(...)
devamını gör...
cumartesi gecesi evde olan varoş
türk'ün trolü bile çekilmiyor yahu. herif aylardır bıkmadı varoş muhabbetinden...
devamını gör...
1000kitap
yanılmıyorsam bir ekşi yazarı tarafından kurulmuş, yerli goodreads dersek yanlış olmayacağını düşündüğüm bir platform. hemen her mecrada olduğu gibi, okuma eylemi için de popüler kültürün dayattığı ve istediği şekilde okur yorumlarına ve paylaşımlarına bolca rastlanır fakat günün sonunda "bir şeyler okunsun da, ne okunursa okunsun." diye düşünür insan ve bari bunu eleştirmeyeyim der. tek üzüldüğüm nokta ise türkiye'de özellikle turkuvaz medyanın pazarlama anlayışı ile sabahattin ali, zweig'in vb., yazarların ucuz popülizme kurban olduğunu gözlemek.
adler de okusanız, freud da okusanız veya modern davranışsal bozukluk sistemlerini de incelerseniz şunu görürsünüz ki, toplum olarak özgüveni düşük bir milletiz. yani büyük bir çoğunluğu öyle en azından. kimisi yetiştirilme tarzından ötürü, kimisi yanlış kişisel inşa sürecinden veya başka bir şeylerden ötürü vs.
özellikle bu coğrafya insanına baktığınız zaman evet; 5-10 dakikalık dünyevi keyifler için sürekli bir sözlü / yazılı taciz peşinde olan erkekler olduğu kadar, 'kadın olduğunu belli etme' hastalığından mustarip olan bir o kadar da dişi insan var. hiç değişmiyor dikkat çekme / ilgi manyağı olma / kadın olduğunu belli etme / zengin bir erkek olduğunu belli etme çabaları, tavırları.
demek istediğim sapıklık, ahlaksızlık, erdemli olma, başarılı olma gibi aklıma şu an gelmeyen birçok olumlu / olumsuz özelliklere haiz olmak, hiçbir cinsin tekelinde veya özelinde değil. sizlerin çizdiği yaşam çerçevesine göre birileri 'sapık' olabilirken, bir başka yaşam şemasına göre 'marjinal' olabilir.
demem o ki; hepimiz aynıyız. kimisi aldığı terfi yazısıyla mutlu olur, kimisi annesinin gülüşüyle, kimisi cinsel kimliğiyle, kimisi de ne bileyim ırkıyla, diniyle falan.
bir de teknolojinin avantajlarını kullanın be dostlar; engelleyin yahu. bu kadar basit, engelleyin.
haydi geçmiş olsun. selamlar.
not : sonuç olarak şahsıma göre, bu ülkede sosyal medya alanında yapılan en iyi niyetli ve karşılıklı faydanın esas alındığı nadir platformların başında gelmektedir. düşüncelerine, emeklerine sağlık.
adler de okusanız, freud da okusanız veya modern davranışsal bozukluk sistemlerini de incelerseniz şunu görürsünüz ki, toplum olarak özgüveni düşük bir milletiz. yani büyük bir çoğunluğu öyle en azından. kimisi yetiştirilme tarzından ötürü, kimisi yanlış kişisel inşa sürecinden veya başka bir şeylerden ötürü vs.
özellikle bu coğrafya insanına baktığınız zaman evet; 5-10 dakikalık dünyevi keyifler için sürekli bir sözlü / yazılı taciz peşinde olan erkekler olduğu kadar, 'kadın olduğunu belli etme' hastalığından mustarip olan bir o kadar da dişi insan var. hiç değişmiyor dikkat çekme / ilgi manyağı olma / kadın olduğunu belli etme / zengin bir erkek olduğunu belli etme çabaları, tavırları.
demek istediğim sapıklık, ahlaksızlık, erdemli olma, başarılı olma gibi aklıma şu an gelmeyen birçok olumlu / olumsuz özelliklere haiz olmak, hiçbir cinsin tekelinde veya özelinde değil. sizlerin çizdiği yaşam çerçevesine göre birileri 'sapık' olabilirken, bir başka yaşam şemasına göre 'marjinal' olabilir.
demem o ki; hepimiz aynıyız. kimisi aldığı terfi yazısıyla mutlu olur, kimisi annesinin gülüşüyle, kimisi cinsel kimliğiyle, kimisi de ne bileyim ırkıyla, diniyle falan.
bir de teknolojinin avantajlarını kullanın be dostlar; engelleyin yahu. bu kadar basit, engelleyin.
haydi geçmiş olsun. selamlar.
not : sonuç olarak şahsıma göre, bu ülkede sosyal medya alanında yapılan en iyi niyetli ve karşılıklı faydanın esas alındığı nadir platformların başında gelmektedir. düşüncelerine, emeklerine sağlık.
devamını gör...
olta
takılırsa uğraştırır,hasta eder.büyük olasılıkla gitmiştir artık.
devamını gör...
kitap alıntıları
“sen, beni asla tanımayan, bir su birikintisinin yanından geçercesine yanımdan geçip giden, bir taşa basarcasına üstüme basan, hep, ama hep yoluna devam eden ve beni sonsuz bir bekleyiş içerisinde bırakan sen, kimsin ki benim için?”
(bkz: bilinmeyen bir kadının mektubu)
(bkz: bilinmeyen bir kadının mektubu)
devamını gör...