yemek takımı
babaannemin '' kullanma kızım bunları her zaman, misafire sakla '' dediği takımdır. canlarını çıkartana kadar kullandım. hala da kullanıyorum. misafirlerimiz bize isterse eşlik edebilirler efenim.
devamını gör...
suriyeli sığınmacılara yapılan acımasız ırkçılık
başlıgmğı açan yazar bize bir teşekkür etmeyi unutmuş hala söylenme hala nankörlük.ne yapalim, bize refah değil yoksulluk , hastalik , dilencilik getirdiniz.bulgar göçmenleride geldi kimse onlardan nefret etmiyor . 2013 te istanbulda suriyeli dilencilerden yolda yuruyemiyorduk. dogu illerinde ismini hatirlamayadigim bisey cibani hastaligi ve en onemlisi çocuk felci sayilari artti .cunku suriyeliler cocuk felci asisi olmamisti. burada insanlar sosyal guvenlik primi borcunu odeyemedigi icin hastaneye gidemezken suriyeliler icin tup bebek hala ucretsiz karsilaniyor .esnaf oluyorlar vergi dusuk veya sifir, egitimsizler cetelesiyorlar.kontrolsuz uruyorlar .yardimdi bilmemneydi hala suriyelilere veriliyor biz gelismis yuksek gelirli bir ulke degiliz .kendimiz acken evde nasıl misafir agirlayalim ? suriyede savaş zaten bitti umarim en kisa zamanda ozlem duydugunuz vataniniza geri donersiniz ...
hatta burda aglamak yerine vataniniz icinde vataninizda savaşabilirsiniz.
hatta burda aglamak yerine vataniniz icinde vataninizda savaşabilirsiniz.
devamını gör...
kemal kılıçdaroğlu'nun korumasız pazar alışverişi
sizleri bilmem ama benim göz yaşımı pıt ettiren alışveriştir.
eşi selvi kılıçdaroğlu ile semt pazarına giderek, sıradan bir vatandaş gibi alışverişini yapıyor.
etrafta ne tek bir koruma, ne partili birisi var. kimsecikler yok.
"haram yemedim ki midem ağrısın"
sir kemal kılıçdaroğlu
eşi selvi kılıçdaroğlu ile semt pazarına giderek, sıradan bir vatandaş gibi alışverişini yapıyor.
etrafta ne tek bir koruma, ne partili birisi var. kimsecikler yok.
"haram yemedim ki midem ağrısın"
sir kemal kılıçdaroğlu
devamını gör...
normal sözlük'ü dinliyorum
klavyem kapalı
önce hafiften bir başlık açılıyor;
yavaş yavaş giriliyor
entryler, başlıklara
uzaklarda çok uzaklarda
trollerin hiç durmayan isyanları
kafa sözlüğü dinliyorum, klavyem kapalı.
kafa sözlüğü dinliyorum, klavyem kapalı;
enteller geçiyor, derken;
akıştan, sürü sürü, fularlı fularlı
mesajlar atılıyor profillerde
bir kadının başıboşlara değişiyor parmakları
kafa sözlüğü dinliyorum, klavyem kapalı.
önce hafiften bir başlık açılıyor;
yavaş yavaş giriliyor
entryler, başlıklara
uzaklarda çok uzaklarda
trollerin hiç durmayan isyanları
kafa sözlüğü dinliyorum, klavyem kapalı.
kafa sözlüğü dinliyorum, klavyem kapalı;
enteller geçiyor, derken;
akıştan, sürü sürü, fularlı fularlı
mesajlar atılıyor profillerde
bir kadının başıboşlara değişiyor parmakları
kafa sözlüğü dinliyorum, klavyem kapalı.
devamını gör...
yazarların yaşama motivasyonu
bir sonraki gün neler olacağını merak etmek ve anksiyete ataklarının arasında fırsat bulup gerçeklikten nispeten uzak, güzel hayaller kurmaktır.
devamını gör...
fransa'da gençlere kültür harcamaları için 300 euro ödenmesi
yahu öncelikle hemen 10 ile çarpmayın sakin! 300 birim diyelim. orda yaşıyor bu insanlar sonuçta dimi? sadece aylık 300 tl kitap ödeneği aldığınızı hayal edin. söyleyeceklerim bu kadar.
devamını gör...
uykusuzluktan gebermek
uykusuzluktan ölmek fazla iyimser kalacaktı, gebermek tam bana göre gibi.
zordur efendim. uykusuzluktan gebermeyin sakın!
zordur efendim. uykusuzluktan gebermeyin sakın!
devamını gör...
geceye bir şarkı bırak
devamını gör...
spermiogram testi
testi yapan personel için diğer tanı testlerinden daha ayrı bir yeri olandır.
zamanında spermiyogram yapmış bir stajyer olarak ben de tecrübelerimi paylaşayım ki tam olsun.
öncelikle gelen materyali 37 santigradlik etüv dediğimiz bir aletin içine koyuyoruz. etüv, böyle yarım buzdolabı büyüklüğünde birşey. aman niye uğraşıyorum, aha şöyle bişey.
1-2 saat bekletiyoruz ki içinde bulunduğu semen iyice akışkan hale gelsin, sıvılaşsın falan. süre dolduktan sonra şırıngayla çekiyoruz, kontrol ediyoruz iyice sıvılaşmış mı diye. şırınganın iğnesinde garip bir aparat var, onu bulamadım şimdi.
şöyle tarif edeyim orasını. hani iğneyi şırıngaya oturttuğunuz yeşil başlık kısmı var ya, o kısmının bir yüzü düz. sanırım analizi yapacak cihazdaki yuva o şekilde ki, ona göre yapılmış. üzerinden 10 sene geçti, tam hatırlamıyorum *. cihaz dediğim de tüplü bilgisayar monitöründen daha küçük, üzerinde ufakça bir ekran olan birşey. mililitredeki sperm sayısı, vizkozitesi (akışkanlığı), canlı/ölü oranını falan veriyor. ekranda da güzel güzel görüyorsunuz oynayan spermleri.
tabi bazen hoş sonuçlanmıyor bu test. kamyoncu gibi iri yarı, beyaz atletli pos bıyıklı bir abi geldi bir gün. utana sıkıla verdi numuneyi. ulan 3 kere baktık, spermler gram hareket etmiyor. adam kısır yani. bana "sen söyle kindred" diyecekler diye çok korktum, neyse ki bana vermediler o görevi *. bu da böyle bir anımdır.
zamanında spermiyogram yapmış bir stajyer olarak ben de tecrübelerimi paylaşayım ki tam olsun.
öncelikle gelen materyali 37 santigradlik etüv dediğimiz bir aletin içine koyuyoruz. etüv, böyle yarım buzdolabı büyüklüğünde birşey. aman niye uğraşıyorum, aha şöyle bişey.

1-2 saat bekletiyoruz ki içinde bulunduğu semen iyice akışkan hale gelsin, sıvılaşsın falan. süre dolduktan sonra şırıngayla çekiyoruz, kontrol ediyoruz iyice sıvılaşmış mı diye. şırınganın iğnesinde garip bir aparat var, onu bulamadım şimdi.
şöyle tarif edeyim orasını. hani iğneyi şırıngaya oturttuğunuz yeşil başlık kısmı var ya, o kısmının bir yüzü düz. sanırım analizi yapacak cihazdaki yuva o şekilde ki, ona göre yapılmış. üzerinden 10 sene geçti, tam hatırlamıyorum *. cihaz dediğim de tüplü bilgisayar monitöründen daha küçük, üzerinde ufakça bir ekran olan birşey. mililitredeki sperm sayısı, vizkozitesi (akışkanlığı), canlı/ölü oranını falan veriyor. ekranda da güzel güzel görüyorsunuz oynayan spermleri.
tabi bazen hoş sonuçlanmıyor bu test. kamyoncu gibi iri yarı, beyaz atletli pos bıyıklı bir abi geldi bir gün. utana sıkıla verdi numuneyi. ulan 3 kere baktık, spermler gram hareket etmiyor. adam kısır yani. bana "sen söyle kindred" diyecekler diye çok korktum, neyse ki bana vermediler o görevi *. bu da böyle bir anımdır.
devamını gör...
pazar arabasıyla yürürken eski sevgiliyi görmek
pazar arabasıyla sizi görmesinden utanacağınız biriyle sevgili olduysanız eğer, zaten gerçek manada bir sevgi yaşamamışsınızdır demek. kafaya takılacak bir durum değildir.
devamını gör...
normal sözlük'te küfrün yasak olması
küfür yasak ama başlıklar gayet sapıkça isteyen istediği gibi sapıklık yapıyor bu daha kötü bence.
devamını gör...
the lodger: a story of the london fog
alfred hitchcock'un yönetmenliğini üstlendiği, 1927 yılında vizyona giren, hitchcock'un ilk cameosunu yaptığı, hitchcock'un kafasında yarattığı tarzı ilk olarak yansıtmayı başarabilmiş, türkiye'de kiracı: sisli bir londra hikayesi olarak vizyona giren sessiz sinema.
filme başlar başlamaz bi 10-15 dakika izledikten sona sevgili hitchcock'un murnau, fritz lang ve robert wiene ile o dönem bol bol fikir alışverişinde olduğunu fark ediyoruz.
filmin konusundan da spoilersız bahsedecek olur isek, sarı saçlı kadınları hedef alan bir seri katil var, tam da seri katilin dehşet saçtığı bir dönem, bir evin çatı katına bir kiracı yerleşiyor.
kiracı olduğu evin kızından hoşlanan bu gizemli kiracıya karşı ön yargı besleyen ve onun seri katil olduğunu düşünen bir insan var; evin kızının sevgilisi. olaylar oldukça aşk-ı memnu gibi ilerler iken, kiracı rolünü üstlenmiş ıvor novello öyle bir rol yeteneğine sahipmiş ki, o laçka havayı alıp bambaşka bir yere götürmüş ve oldukça gizemli bir olaya çevirmeyi başarmış; zira bir zamandan sonra aşk meşk ilginizi çekmekten çok, "ulan acaba katil kiracı mı?" diye oldukça uzun bir süre düşünüp duruyor insan.
agatha christie öyküsü tadı alırım hep hitchcock filmlerinden, bu filminden de aynı tadı aldım, katil kim diye uzun uzun düşünüp tahminlerde bulundum.
film hakkında bir de spoiler vermek istiyorum,
şöyle ki bu güzel filmin son kısmında katil bulunduğu vakit, katil hakkında en ufak bir bilgiye sahip olamıyoruz. kimdir, neyin nesidir, neden sarı saçlı kadınları öldürüyordur ve neden kiracının bulunduğu eve doğru yaklaşıyordur kimse bilmiyor.
filme başlar başlamaz bi 10-15 dakika izledikten sona sevgili hitchcock'un murnau, fritz lang ve robert wiene ile o dönem bol bol fikir alışverişinde olduğunu fark ediyoruz.
filmin konusundan da spoilersız bahsedecek olur isek, sarı saçlı kadınları hedef alan bir seri katil var, tam da seri katilin dehşet saçtığı bir dönem, bir evin çatı katına bir kiracı yerleşiyor.
kiracı olduğu evin kızından hoşlanan bu gizemli kiracıya karşı ön yargı besleyen ve onun seri katil olduğunu düşünen bir insan var; evin kızının sevgilisi. olaylar oldukça aşk-ı memnu gibi ilerler iken, kiracı rolünü üstlenmiş ıvor novello öyle bir rol yeteneğine sahipmiş ki, o laçka havayı alıp bambaşka bir yere götürmüş ve oldukça gizemli bir olaya çevirmeyi başarmış; zira bir zamandan sonra aşk meşk ilginizi çekmekten çok, "ulan acaba katil kiracı mı?" diye oldukça uzun bir süre düşünüp duruyor insan.
agatha christie öyküsü tadı alırım hep hitchcock filmlerinden, bu filminden de aynı tadı aldım, katil kim diye uzun uzun düşünüp tahminlerde bulundum.
film hakkında bir de spoiler vermek istiyorum,
şöyle ki bu güzel filmin son kısmında katil bulunduğu vakit, katil hakkında en ufak bir bilgiye sahip olamıyoruz. kimdir, neyin nesidir, neden sarı saçlı kadınları öldürüyordur ve neden kiracının bulunduğu eve doğru yaklaşıyordur kimse bilmiyor.
devamını gör...
ivanmilinski
bir yazar nasıl olmalı sorusunun cevabı gibi bir yazar.
bilgi,makara,vizyon adam aşmış.
özellikle futbol hakkındaki entrylerini çok keyifli okuyorum yorumcu olsa kesin onu izlerdim.
birde gs li ama holigan değil tarafsız yazıyor ne yalan söyleyim dün fb penaltıyı kaçırınca frankfurtun kalecisinden sonra en çok ben sevindim. nasıl başarıyorsun bunu dostum ben yapamam çünkü azılı tinercilerdenim. eski kapalı alt a selam olsun.
bu arada ibanı dm ye bıraktım vaktinde göndermezsen entryi silerim.
bilgi,makara,vizyon adam aşmış.
özellikle futbol hakkındaki entrylerini çok keyifli okuyorum yorumcu olsa kesin onu izlerdim.
birde gs li ama holigan değil tarafsız yazıyor ne yalan söyleyim dün fb penaltıyı kaçırınca frankfurtun kalecisinden sonra en çok ben sevindim. nasıl başarıyorsun bunu dostum ben yapamam çünkü azılı tinercilerdenim. eski kapalı alt a selam olsun.
bu arada ibanı dm ye bıraktım vaktinde göndermezsen entryi silerim.
devamını gör...
hala zevkle izlenen çizgi filmler
şirinler.
devamını gör...
bir erkeği engellemenin verdiği haz
laftan sözden anlamayan, yazma uğraşma dediğin halde halen devam etmekte olan erkeği engellemiş olmanın vermiş olduğu hazdır.
sabah sabah bunlardan birini engelledim çok rahatım.
buradan değil arkadaşlar, reelden ne yazık ki.
sabah sabah bunlardan birini engelledim çok rahatım.
buradan değil arkadaşlar, reelden ne yazık ki.
devamını gör...
pazarda annesini kaybeden çocuk
annesini endişelendiren çocuktur.
oğlum 3 yaşında iken, trabzon'da kemeraltı çarşısında, yaşadığım endişeyi aklıma getiren başlık.
3 büyük bir çocuk olarak takılıyorduk.
birden sadece üçümüz olduğumuzu fark ettik.
oğlum yoktu.
çarşıda nasıl kalabalık.
hepimiz bir yana dağıldık, çocuğu arıyoruz.
oğlumsa 300 metre ileride, bir oyuncakçı tezgahının önünde oturmuş, pilli oyuncakları izliyordu.
kaybolduğunun farkında bile değildi.
her kaybolan çocuğa aynı kafadan diliyorum.
farketmeden bulunsunlar inşallah.
oğlum 3 yaşında iken, trabzon'da kemeraltı çarşısında, yaşadığım endişeyi aklıma getiren başlık.
3 büyük bir çocuk olarak takılıyorduk.
birden sadece üçümüz olduğumuzu fark ettik.
oğlum yoktu.
çarşıda nasıl kalabalık.
hepimiz bir yana dağıldık, çocuğu arıyoruz.
oğlumsa 300 metre ileride, bir oyuncakçı tezgahının önünde oturmuş, pilli oyuncakları izliyordu.
kaybolduğunun farkında bile değildi.
her kaybolan çocuğa aynı kafadan diliyorum.
farketmeden bulunsunlar inşallah.
devamını gör...