ölmedim ama hafif sürünüyorum (yazar)
denk geldiğim çoğu tanımına katıldığım, onun da bana katıldığını düşündüğüm yazar. iyi yazıyor efendim, ermolettin gibi trolleri bile delirtmiş.
devamını gör...
atina'da gerçekleştirilen boğaziçi üniversitesi protestolarına destek yürüyüşü
insanların haklı bir direnişe destek vermelerinde ne gibi bir yanlış var? yunanlılar yerine azerbaycanlılar böyle bir eylem düzenlese ne düşünecektik? bu tavır açıkça yunan düşmanlığı değil midir? yunan düşmanlığı ırkçılık değil midir? iktidarın ağzına laf veriyoruz diyenler iktidarın ağzına laf vermemek için ak partiyede oy veriyorlar mı?
tanım: hoş bir destek.
tanım: hoş bir destek.
devamını gör...
hastanede yatak bulamadığı için yaşamını yitiren vatandaş
söylenecek ne kadar çok şey var. susmaktan başka bir şey yapamıyoruz.
devamını gör...
güne bir söz bırak
hiç kimse elindekinin değerini bilmez. sahip olduğu sürece. ama bir gün elineden uçup gittiğinde, tek bir söz kalır; keşke
devamını gör...
filmleri gerçeklerden ayıran en önemli fark
süs bitkisi gibi özenle seçilmiş, çeşitliliği yansıtmayan, doğal durmayan tipte ve karakterde insanlardır.
devamını gör...
sözlük yazarlarının tanışmak istedikleri normal sözlük yazarları
bunu okuyan yazar.*
devamını gör...
bir daha doğmak istemek
aman allah beni alsın da gideyim diyorum ben daha çok, bu genç yaşımda bana bu kadar yaşamak yetti valla tadında bırakmak lazım birazda.. (bkz: bir daha doğmak istememek)
devamını gör...
sözlükte eserlerin başlıklarının çeviri dili ile açılması
başlık sınırına takıldık, tam hali: normal sözlük'te eserlerin başlıklarının çeviri dili ile açılması
gördükçe kahkaha patlatıp ciddi ciddi üzüldüğüm trajikomik olay. sadece ingilizce'nin değil, fransızca kitapların fransızca isimleriyle, almanca filmlerin almanca isimleriyle başlık çaılması gibi türkçe dışı her dil için geçerli olan bir uygulama olması gerekirken saçma sapan türkçe çeviri halleriyle açılıyor.
shutter island - zindan adası
the pianist - piyanist
the shawshank redemption - esaretin bedeli
ve daha sayamadığım nice niteliksiz silsile.
yoldaş el at şu işe.
gördükçe kahkaha patlatıp ciddi ciddi üzüldüğüm trajikomik olay. sadece ingilizce'nin değil, fransızca kitapların fransızca isimleriyle, almanca filmlerin almanca isimleriyle başlık çaılması gibi türkçe dışı her dil için geçerli olan bir uygulama olması gerekirken saçma sapan türkçe çeviri halleriyle açılıyor.
shutter island - zindan adası
the pianist - piyanist
the shawshank redemption - esaretin bedeli
ve daha sayamadığım nice niteliksiz silsile.
yoldaş el at şu işe.
devamını gör...
makale okuma alışkanlığı
analitik düşünme, farklı bakış açısı kazanma, akademik başarıya katkı sağlama gibi yararları olan eylemdir. yalnızca mensup olunan meslekle ilgili değil, her konuda(tarih, spor, yabancı dil, sanat, film, ekonomi, sosyoloji, hukuk, medya vs.) makale okumak kişinin sosyokültürel gelişimi açısından oldukça önemlidir. hiç değilse haftada 2 saat ayırarak kazanılabilecek alışkanlıktır.
devamını gör...
8 şubat 2021 alaattin çakıcı'nın boğaziçi tweet'i
yazık yazık kimler söz hakkı sahibi olmuş akademisler dışında herkes boğaziçi için söz hakkı alıyor. boğaziçi sadece öğrencilerin ve öğretmenlerindir. kim ne hakında konuşuyor bunlarıda mı görücektik..sanki bahsedilen üniversite değil otel inşaatı bu kadar mı önemsiz bu beyinler, vay halimize..oradaki öğrenciler bir hak mücadelesine giriştiler çünkü o puanları alıp oraya tırnaklarıyla gelmenin ne demek olduğunu onlar bilir ,çalışmanın emek vermenin değerini onlar bilir ondan belki bu kadar mücadele ediyorlar haksızlık karşısında ondan boyun eğmiyorlar.ben bu kadar çalıştım burayı hak ettim sen nereden geldin ayıp değil mi bana benim emeklerime..en son noktada kimlerin konuya dahil olduğunu görmüş olduk ama hangi vasıfla, bu adam bilim insanı mı yoksa ben mi yanlış hatırlıyorum.
devamını gör...
internetten tanışıp evlenmek
akraba dedikodularının harika malzemesidir. hatta ülkenin büyük bir kısmında bu tabuyu yıkabilecek ailelerin çocukları çok azdır oysa internet gayet büyük bir alan buradan bulunan kadına erkeğe neden hep ayni muamele ile yaklaşılır anlamak zor.
devamını gör...
kültürlenme
farklı toplumlar arasındaki etkileşime denir efem... bu kültürler bir araya gelerek, başka topluluklara özgü öğeleri
kendi kültürlerinde birleştirir..işte buna kültürlenme diyoruz.
çıkar göster derseniz gösteremeyeceğim lakin, başka kültürlerle etkileşim japonlar için olmazsa olmazmış.
ilerlemenin yegane yolu olarak gördüklerini okumuştum özellikle de teknolojik işlerde.
kendi kültürlerinde birleştirir..işte buna kültürlenme diyoruz.
çıkar göster derseniz gösteremeyeceğim lakin, başka kültürlerle etkileşim japonlar için olmazsa olmazmış.
ilerlemenin yegane yolu olarak gördüklerini okumuştum özellikle de teknolojik işlerde.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
bir varmış bir yokmuş, çok eski zamanlarda, uçsuz bucaksız ormanlarda, yıkık dökük bir evin içinde yaşayan büyülü bir kadın varmış. ev o kadar eski, yıkık dökük ve karanlıkmış ki herkes oraya bakarken bile ürperirmiş.
kadın ilk başlarda buna çok içerlemiş, cok üzülmüş oysa ki orman çok güzelmiş ve evinin manzarası dünyada başka hiçbir yerde olamayan bir manzaraya sahipmiş.
ama insanlar ormanın korkutucu olduğunu düşünür ve evinden hoşlanmazlarmış. ayrica kadının büyülü olduğu tüm insalar taranfindan da bilinirmiş. kadıncağaz da bir süre sonra alışmış yalnız yaşamaya. hatta o kadar alışmış ki, ormanın kenarından geçen insanların sesini bile duymak istemezmiş artık.
günlerden bir gün bu büyülü ve lanetli kadın her zamanki gibi müthiş bir manzaraya sahip evinin balkonunda güneşin doğuşunu bekliyormuş. hergün güneşin doğuşunu ve batışını izler, "insanlar bu güzelliği nasıl olur da görmek istemez?" diye düşünür ama yine de anlayamazmiş. oysa ormanda korkulacak hiçbir şey yokmuş ve evi de oldukça büyükmüş.
saatler geçmekte, güneşin doğuş saati yaklaşmaktaymış. lakin bu büyülü kadının içinde kötü bir his varmış. kadın beklemiş, beklemiş ama hiç geçmemiş bu his derkeeen kapının çaldığıni duymuş."kim olur da buraya gelir?" diye düşünmüş. korka korka merdivenlerden aşağı inmiş, kapının arkasına geçmiş ve dinlemeye başlamış. kapı çalmaya devam ediyormuş. kadın kendini tutamayıp seslenmiş yabancıya.
"kimsin sen?"
"ah çok şükür buldum birilerini. lütfen korkmayınız benden madam, yolunu kaybetmiş bir gezginim ben."
"nereden buldun burayı?" diye sertçe sormuş kadın.
"burada böyle bir yerin olduğundan bile haberim yoktu, ormanda ilerlerken yolumu kaybettim. aç ve susuzum bana yardım eder misiniz madam?" diye sormuş tüm nezaketiyle adam.
kadın hem şaşırmış, hem de korkmuş. kim büyülü ve lanetli bir kadına bu şekilde nazik davranirmiş ki? hem korkmamış mı bu evden ve kadından?
kadın yavaşça açmış kapıyı, biraz geri çekilmiş. karşısındaki adamda farklı bir şeyler varmış. kadın bu farklılığı anlayamamiş.
"buraya giremezsiniz bayım" demiş kadın. kehaneti anlatması gerekiyormuş.
"neden?" diye sormuş adam.
" yıllar yıllar önce bir kehanetin esiri oldu bu beden. eğer bu eve girersen bu kehanet ikimizi de yok eder."
"ne kehanetiymiş bu?" diye sordu adam tüm merakiyla.
"eğer bu manzarayı sonsuza kadar izlemek ve huzurlu olmak istiyorsam bu karanlık evde, sonsuza kadar tek başıma ve yalnız yasamaliyim. yoksa bu eve giren yabancı da ben de sonsuz mutsuzluğun esiri olacagız" diye açıklamış kadın.
adam buna çok şaşırmış lakin bu kadının halinden o kadar etkilenmiş ve manzarayi o kadar çok merak etmiş ki kendisine engel olamayıp içeri girmiş.
"ne yapıyorsun sen?" diye sormuş kadın. "ikimizi de mutsuz mu etmek istiyorsun?"
"hayır madam fakat bu manzarayı sizinle izlemek için tüm her şeyimi verebilirim. bırakın bu manzarayı izlerken mutsuz olalım, en fazla ne olabilir ki?"
kadının bir şey demesine gerek kalmadan adam girmiş içeri. içerisi olabildiğince karanlık ve soğukmuş. adam ürperdiğini hissetmiş.
"neden bu kadar karanlık ve soğuk burası? "diye sormuş kadına.
"çünkü buna mecburum. hem alıştım artık, seviyorum burayı." demiş kadın.
adamın şaşkınlığı ve kadına olan merakı artıyormuş.
"ne zaman görebilirim manzarayı?" diye büyük bir merakla sormuş genç adam.
"yukarı balkona geçelim, görmemiz an meselesi" diyerek merdivenlerden çıkmaya başlamış kadın. hem yıllardan sonra ondan korkmayan birileri olduğu için mutluymuş hem de olacakları bildiği için korkuyormuş bu lanetli kadın.
birlikte balkona çıkmışlar. kadın sandalyelerden birine oturmuş ve adamın da oturması için karşısındaki sandalyeyi göstermiş. adam sakin ve yavaş adımlarla ilerleyerek oturmuş kadının gösterdiği yere. kadın adama bir fincan kahve koymuş ve adamdan bir şarkı rica etmiş. iki sessiz ruh bu eşsiz manzarayı beklemeye başlamış. manzara yavaş yavaş yükselirken adam manzaraya aşık olmuş. bu ne güzel manzaraymiş böyle? kadın "çok alışmayin ve sevmeyin bu manzarayi yoksa ikimiz için de çok zor olur"demis.adam kadının bu dediklerini bir türlü anlayamıyormuş.güneş tamamen doğana kadar izlemisler bu manzarayı. kadın bir yandan çok mutlu bir yandan da çok rahatsızmış bu durumdan.
adam gün batımıni da izlemek istediğini söylemiş. kadıncagiz kıramamış ruhu güzel adamı. gün batmaya başlayana kadar sohbet etmişler, şarkılar dinlemişler, danslar etmişler ve gün batımı başladığında oturup izlemeye başlamışlar bu mükemmel manzarayı. tam o sırada adamın aklına gitmek zorunda olduğu gelmiş. adam gitmek zorundaymiş çünkü onu bekleyen küçük bir kızı ve işleri varmış. kadın da biliyormuş adamın gidecegini, çünkü belliymiş kehanetin neler getireceği.
taa en başında söylemisti bu gönlü kara kadın kehaneti ama dinlememisti adamın meraklı kalbi. iki aciz ruh, sabaha kadar ayrılacaklarini bilerek, nasıl ayrılacaklarini düşünmeye başlamışlar. adam bilmiyormuş eve girerken bu manzaraya aşık olacağını, bu kadına alışacağını. kadın ise biliyormuş olacakları fakat karşı koyamamış bu hayran olunası kişiye. zar zor gözleri buluşmuş bir anda. ağlamaya başlamış yarım olan bu ruhlar. ayrılacak olmalarına, kaderlerine, kehanete, aciz ve çaresiz olmalarına...
hiçbir şey diyemeden, sessizlikleri ile konuşarak ağlamaya başlamışlar. derken güneş aydınlatmaya başlamış etrafı lakin artık bu iki ruhun tek manzarası karşısındaki aciz bedenden başka bir sey değilmiş. birbirlerinden daha güzel bir manzara bulamayacaklarini ikisi de biliyormuş çünkü. ne adam kalkıp gidebilmiş yerinden ne de kadın kovabilmis bu adamı. sonra kader belirivermiş birden. kadını sonsuz bir uykuya yatırmış, adamı da alıp kapı dışarı etmiş ve rivayete göre bir daha hiçbir zaman orada güneş doğmamış.
kadın ilk başlarda buna çok içerlemiş, cok üzülmüş oysa ki orman çok güzelmiş ve evinin manzarası dünyada başka hiçbir yerde olamayan bir manzaraya sahipmiş.
ama insanlar ormanın korkutucu olduğunu düşünür ve evinden hoşlanmazlarmış. ayrica kadının büyülü olduğu tüm insalar taranfindan da bilinirmiş. kadıncağaz da bir süre sonra alışmış yalnız yaşamaya. hatta o kadar alışmış ki, ormanın kenarından geçen insanların sesini bile duymak istemezmiş artık.
günlerden bir gün bu büyülü ve lanetli kadın her zamanki gibi müthiş bir manzaraya sahip evinin balkonunda güneşin doğuşunu bekliyormuş. hergün güneşin doğuşunu ve batışını izler, "insanlar bu güzelliği nasıl olur da görmek istemez?" diye düşünür ama yine de anlayamazmiş. oysa ormanda korkulacak hiçbir şey yokmuş ve evi de oldukça büyükmüş.
saatler geçmekte, güneşin doğuş saati yaklaşmaktaymış. lakin bu büyülü kadının içinde kötü bir his varmış. kadın beklemiş, beklemiş ama hiç geçmemiş bu his derkeeen kapının çaldığıni duymuş."kim olur da buraya gelir?" diye düşünmüş. korka korka merdivenlerden aşağı inmiş, kapının arkasına geçmiş ve dinlemeye başlamış. kapı çalmaya devam ediyormuş. kadın kendini tutamayıp seslenmiş yabancıya.
"kimsin sen?"
"ah çok şükür buldum birilerini. lütfen korkmayınız benden madam, yolunu kaybetmiş bir gezginim ben."
"nereden buldun burayı?" diye sertçe sormuş kadın.
"burada böyle bir yerin olduğundan bile haberim yoktu, ormanda ilerlerken yolumu kaybettim. aç ve susuzum bana yardım eder misiniz madam?" diye sormuş tüm nezaketiyle adam.
kadın hem şaşırmış, hem de korkmuş. kim büyülü ve lanetli bir kadına bu şekilde nazik davranirmiş ki? hem korkmamış mı bu evden ve kadından?
kadın yavaşça açmış kapıyı, biraz geri çekilmiş. karşısındaki adamda farklı bir şeyler varmış. kadın bu farklılığı anlayamamiş.
"buraya giremezsiniz bayım" demiş kadın. kehaneti anlatması gerekiyormuş.
"neden?" diye sormuş adam.
" yıllar yıllar önce bir kehanetin esiri oldu bu beden. eğer bu eve girersen bu kehanet ikimizi de yok eder."
"ne kehanetiymiş bu?" diye sordu adam tüm merakiyla.
"eğer bu manzarayı sonsuza kadar izlemek ve huzurlu olmak istiyorsam bu karanlık evde, sonsuza kadar tek başıma ve yalnız yasamaliyim. yoksa bu eve giren yabancı da ben de sonsuz mutsuzluğun esiri olacagız" diye açıklamış kadın.
adam buna çok şaşırmış lakin bu kadının halinden o kadar etkilenmiş ve manzarayi o kadar çok merak etmiş ki kendisine engel olamayıp içeri girmiş.
"ne yapıyorsun sen?" diye sormuş kadın. "ikimizi de mutsuz mu etmek istiyorsun?"
"hayır madam fakat bu manzarayı sizinle izlemek için tüm her şeyimi verebilirim. bırakın bu manzarayı izlerken mutsuz olalım, en fazla ne olabilir ki?"
kadının bir şey demesine gerek kalmadan adam girmiş içeri. içerisi olabildiğince karanlık ve soğukmuş. adam ürperdiğini hissetmiş.
"neden bu kadar karanlık ve soğuk burası? "diye sormuş kadına.
"çünkü buna mecburum. hem alıştım artık, seviyorum burayı." demiş kadın.
adamın şaşkınlığı ve kadına olan merakı artıyormuş.
"ne zaman görebilirim manzarayı?" diye büyük bir merakla sormuş genç adam.
"yukarı balkona geçelim, görmemiz an meselesi" diyerek merdivenlerden çıkmaya başlamış kadın. hem yıllardan sonra ondan korkmayan birileri olduğu için mutluymuş hem de olacakları bildiği için korkuyormuş bu lanetli kadın.
birlikte balkona çıkmışlar. kadın sandalyelerden birine oturmuş ve adamın da oturması için karşısındaki sandalyeyi göstermiş. adam sakin ve yavaş adımlarla ilerleyerek oturmuş kadının gösterdiği yere. kadın adama bir fincan kahve koymuş ve adamdan bir şarkı rica etmiş. iki sessiz ruh bu eşsiz manzarayı beklemeye başlamış. manzara yavaş yavaş yükselirken adam manzaraya aşık olmuş. bu ne güzel manzaraymiş böyle? kadın "çok alışmayin ve sevmeyin bu manzarayi yoksa ikimiz için de çok zor olur"demis.adam kadının bu dediklerini bir türlü anlayamıyormuş.güneş tamamen doğana kadar izlemisler bu manzarayı. kadın bir yandan çok mutlu bir yandan da çok rahatsızmış bu durumdan.
adam gün batımıni da izlemek istediğini söylemiş. kadıncagiz kıramamış ruhu güzel adamı. gün batmaya başlayana kadar sohbet etmişler, şarkılar dinlemişler, danslar etmişler ve gün batımı başladığında oturup izlemeye başlamışlar bu mükemmel manzarayı. tam o sırada adamın aklına gitmek zorunda olduğu gelmiş. adam gitmek zorundaymiş çünkü onu bekleyen küçük bir kızı ve işleri varmış. kadın da biliyormuş adamın gidecegini, çünkü belliymiş kehanetin neler getireceği.
taa en başında söylemisti bu gönlü kara kadın kehaneti ama dinlememisti adamın meraklı kalbi. iki aciz ruh, sabaha kadar ayrılacaklarini bilerek, nasıl ayrılacaklarini düşünmeye başlamışlar. adam bilmiyormuş eve girerken bu manzaraya aşık olacağını, bu kadına alışacağını. kadın ise biliyormuş olacakları fakat karşı koyamamış bu hayran olunası kişiye. zar zor gözleri buluşmuş bir anda. ağlamaya başlamış yarım olan bu ruhlar. ayrılacak olmalarına, kaderlerine, kehanete, aciz ve çaresiz olmalarına...
hiçbir şey diyemeden, sessizlikleri ile konuşarak ağlamaya başlamışlar. derken güneş aydınlatmaya başlamış etrafı lakin artık bu iki ruhun tek manzarası karşısındaki aciz bedenden başka bir sey değilmiş. birbirlerinden daha güzel bir manzara bulamayacaklarini ikisi de biliyormuş çünkü. ne adam kalkıp gidebilmiş yerinden ne de kadın kovabilmis bu adamı. sonra kader belirivermiş birden. kadını sonsuz bir uykuya yatırmış, adamı da alıp kapı dışarı etmiş ve rivayete göre bir daha hiçbir zaman orada güneş doğmamış.
devamını gör...
aşk-ı memnu
tabi siz anneleri tarafından size emanet edilen çocuklara her bakımdan yetersiz gördüğünüz bir kadının annelik etmesine şiddetle karşısınız ama.
devamını gör...
yapılan onca doğrunun tek yanlışla unutulması
işte insanlar biraz böyledir, yanlış yaparsan doğrularını unutur.
devamını gör...
geceye bir şiir bırak
...
zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
önce beklemekten.
ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
ikisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.
...
ümit yaşar oğuzcan-beşinci mektup
zamanı hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.
önce beklemekten.
ömür boyunca ya bekliyor ya bekletiyor insan.
ikisi de kötü, ikisi de hazin tarafı yaşantımızın.
...
ümit yaşar oğuzcan-beşinci mektup
devamını gör...
hiçbir siyasi görüşe sahip olmamak
henüz inandığı değer ve görüşleri yansıtan bir siyasetle karşılaşmayan ya da şu anda mevcut siyasi toplulukların kendisini temsil etmediğine inanan insanın geldiği noktadır.
(bkz: apolitik)
(bkz: apolitik)
devamını gör...
30 yaşından fazla olup kendini genç gören insan
zaten genciz kardeşim, 39 yaşındayım, boyu çoktan beni aşmış ergen bir oğlum var diye ben şimdi yaşlı mı oluyorum? yıllardır pilates, fitness, zumba, yoga yapıyorum, herkes 20'li yaşlarda gösterdiğimi söylüyor, ben de kendimi gayet enerjik hissediyorum. önemli olan hisler bence, sayılara takılmayın. yaş almaktan daha kötüsü, 20'li yaşlarda olup içindeki yaşam sevincini öldürmüş, ruhu yaşlanmış biri olmaktır bence, umarım aramızda öyle birileri yoktur.
devamını gör...
sevgiliye söylenebilecek en güzel söz
sevgiliye ne bir dil, ne bir söz yeter. ama şimdilik ben olsam rüştü şardağ'ın o güzel nağmesini söylerdim: '' bahçende safa hükmediyorken solayım.''
devamını gör...
