ah benim güzel istanbul’um

*karaköy/eminönü-kadıköy vapurundan çekilmiştir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

burda da sevilmemişiz...
devamını gör...

duygularını aktarış şekline bayılıyorum. kelimeleri yan yana dizişi, inci gibi tertemiz ve berrak bir yazıyı sunması oldukça güzel. özellikle çocukluğumuzu evlat edindiğimiz başlıkta gözlerimden birkaç damla yaş süzülmesine neden oldu. gerçekten benim de tanışmadan ısındığım, sarıldığım bir yazar oldu.

çocukluğuna en güzel hediyeyi verebilmesi ümidiyle. *
devamını gör...

bosna hersek'in kozmopolit başkenti. savaşta bu doku kısmen bozulsa da halen boşnaklar ve hırvatlar, bir yandan birbirleriyle savaşırken öte yandan bosnalı sırpların saldırılarına maruz kalan iki halk burada yaşıyor, görünürde pek de sıkıntıları yok. sırbistan'da oturan bir arkadaşım "artık hiç olay yok, novipazar'da da (sırbistan toprakları içinde yani) boşnaklar oturuyor" demişti. sanırım yeni kuşaklar arasında ırk temelli de düşüncelerle "hepimiz slavız abi" diyenler var. türkiye'de kabul edilemeyen bir şey, çünkü bir boşnak arkadaşım resmen ağlamıştı "biz slav değiliz türküz, slavları asimile etmek için yerleştirilmiş karamanlılarız" diye... ama bosna sırp cumhuriyeti içinde düşmanca tavır sürüyor, o ayrı (zaten soykırımı esas yapanlar da bu bosna sırpları).

gazi hüsrev bey tarafından yapılan bosna bey sarayı hasebiyle saray-ı bosna veyahut sarajevo adını almış saraybosna'ya mostar'dan çıkıp kapalı bir havada girdik demiştik. yol boyunca savaşı dinlemek tüyler ürpertici. üç yıl radovan karadziç'in tam teçhizatlı birliklerince abluka edilen, sırp keskin nişancıların av partisine dönmüş saraybosna hâlen çok hüzünlü bir yer. daha şehre girince kurşun delikli duvarlar kendini gösteriyor.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

1914'te hasburg veliahtının vurulduğu köprüde geziye başlıyoruz. köprünün bir tarafında hasburg döneminde yapılan milli kütüphane var. savaşta bombalanan kütüphane yeniden yapılsa da tahrip olan 2 milyon kitap kurtarılamamış.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel teyzenin arkasındaki bina inatkuca (inat evi) olarak biliniyor. köprü yapılacağı zaman istimlâk edilecek evini bir türlü vermeyen bir boşnak inadına sahip ailenin, evin karşı kıyıda yeniden kurulması şartıyla evlerini tahliye etmeleri üzerine yapılan bu ev enteresan bir anıt.
buradan sonra geçtiğimiz başcarşı türkiye'deki uzun çarşılar gibi... en ilginç tabela da galatasaray oldu. meğer 1980'lerde sarı kırmızılı formayı giyen tarık hodzic'in kebapçısı imiş.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

çarşıda önce çok kalabalık bir dükkanda börek yedik. ünlü boşnak böreğinin aslı börek'te bile satıldığını görmek orta karar bir şok idi.

başçarşının ortasında, sancak sarayını da yaptıran malkoçoğlu sülalesinden akıncı reisi gazi hüsrev bey camii var. hemen önünde, anadolu'da gördüklerimizden daha eski bir saat kulesi. saatin alaturka düzene göre ayarlandığı da dikkatimizi çekti. ayrıca boşnak müezzinler savaştan beri büyük yatırım yapan araplar gibi makamsızca ezan okuyor. arap gırtlağı her daim ibrahim tatlıses gibi kulağımıza geldiğinden ses kötü değil, ama makam nazariyat sıfır. epey şaşırdık.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel bir saraybosna gülü. bombanın düştüğü yerdeki çukurlar kırmızı boyanıp anıt olarak korunuyor.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel partizanların saraybosna'yı kurtarmasının anısına dikilen "sönmeyen ateş" anıtı. bu ateş savaşta bile yanmaya devam etmiş.

kapalı pazara gitmeden olmazmış, rehberin oraya gideceğimizi söylemesiyle koca doktorlar bir sevindi ki... o kadar tatsız yerlerden geçe geçe bıkan insanlar alışveriş istiyormuş. nitekim rehberimizin "akşama doğru havaalanına gidebiliriz, orada şehir içine sırp mevzilerini atlayarak geçen tünelleri görürüz" önerisine "hastir lan, artık avm görmek istiyoruz" cevabını verdiler. keza aliya'nın mezarını da görmek istemediler. neyse... kapalı pazar denen yer aslında bizim ulus haline benziyor. iste salamura edilmiş et ve peynir aldı herkes. uzun süre bu isli eti annem yemeklerde kullansa da is is kokusuna alışmamız mümkün olmadı...

gazi hüsrev bey meydanından yukarı çıkınca da aliya izzetbegoviç'in mezarı yer alıyor. kabirden inen yolun başındaysa komik bir şey oldu. kafilemiz, bira fiyatlarının ucuzluğunu görünce o meydandaki hırvat bir büfeci teyzenin tüm dükkanını yağma etti. komple bira stoğunu paylaştık yani. sokak ortasında gürültüyle heinekenleri kapışan bir müslüman grup en çok da artık dükkanı kapatan büfecinin dikkatini çekti, "siz no müslüman, no allahu ekber" diye şaşırdı.

gürültülerin ortasında bir de aliya'nın mezarından bir türk heyeti çıkmaz mı? yanımızdan geçerken türkçe konuşmalarımızı duyup selam verdiler, biracı tayfaya da kerhen bir "afiyet olsun" dediler. başlarındaki isim de bakandı üstelik...

gece yine rahatsız bir otelde biraları içip yattık. ertesi günkü rotamız sırp toprakları üzerinden sırbistan idi...
devamını gör...

popülist söylemdir. siz dünyada qclik problemini çözecek meblağın 50 katının bir kişinin elinde servet olarak toplanmasını önüne geçecek yöntemler üzerinde düşünün lale tohumları. yoksa açlık da olur kıtlık da. yoksa bir gun gelir karun çıkar ortaya bir gün gelir elon musk.
devamını gör...

dün geceden kalma yaş pastayı buzdolabında görünce dayanamayıp bir çatal alayım ya dersin ve ayaküstü yerken kendini kaybettiğin için ne kadar yediğini anlayamazsın. yedikten yarım saat sonra gelen mide bulantısı, doyurmadığı için hala aç hissetme ve boş mideye gönderdiğin sağlıksız şey için duyulan pişmanlık.. çabuk avni görmeden, zaman geriye aksın!
devamını gör...

ekşi, bir ayağı çukurda pis işleri eline yüzüne bulaştırmış bir mafya iken, kafa sözlük yeni atanmış tazecik bir öğretmen gibi. eksileri artıları tartışılır. ekşi sözlüğün kasveti, kafa sözlükte minnoşluğa ponçikliğe dönüşmüş bakınııız(gbkz: (:)
devamını gör...

murat menteş'in ikinci romanı olan korkma ben varım kitabının içinde yer alan muhatabına ulaşmayan mektuplardır.

1.mektup

alevleri görmezden gelerek yangını söndüremeyiz şebnem, susamlı akide şekerim, saraya sızmış lunapark balerinim; ilk hamleyi suçlular yapar. yani ben. paso ilklere imza atıyorum.
insan otuz yıl yaşayınca, dünyanın üç günlük olduğunu anlamaya başlıyor.
bir yandan da peccatophobia'ya [günah işleme korkusu] kapılıyorum galiba.
anlamı, ağırlığı olan her şey otomatikman senin safına geçiyor şebnem.
saçma ve boşuna olan ne varsa benim yöreme birikiyor.
uygarlık bize milyon çeşit yasakla sağlanmış bir düzen hediye etti. sanırım, en temel dertlerimizin, varlığımızın özünü teşkil eden trajedinin yatıştırması konusunda kimseye güvenmemeyi öğrendik.
eğer bir hedefin yoksa, kulağın rahat olur. kaybedecek bir şeyin yoksa, kaybolmak seni bozmaz. yenileceğinden eminsen, rakibini ciddiye alman gerekmez.

şu anda tomaso albinoni'nin [1671-1750] adagio'sunu dinliyorum. notalar daima harflerden daha anlamlı, daha etkileyicidir. melodiler, kelimelere beş çeker. sekoya ağacının kabuğu ateş geçirmezmiş: sekoya ormanında yangınlar, ağaçların içinde olup bitermiş.
şebnem, alevleri görmezden gelerek yangını söndüremeyiz.
şebnem uzaya baharın gelmesi, seni bulmama bağlı.
şebnem kalbimden senin kalbine balyozla bin pencere açayım.
şebnem her gülümseyişinde tüm ülkeye çay ısmarlayayım.
şebnem seninleyken bir yudum çay zenginleştirilmiş uranyum gibi enerji veriyor bana.
şebnem ne çok melek var yüzünde, tebessümün için binlercesi çalışıyor olmalı.
18. ve 19. yüzyıllarda, ingiltere'deki şapka fabrikalarında çalışan insanların yüzde 10'u delirerek ölmüş: keçe işlemekte kullanılan cıvanın yan etkileri... şebnem, üzerinde şapkalar yüzen bir cıva nehrine ayaklarımı sarkıtmış vaziyetteyim!
şebnem niye böyle?
aşkın, patlayan bir okyanusun tozları gibi saçılıyor.
şebnem bulutlara kement atayım, ne kadar istersen onca yağmur ayarlayayım.
şebnem kediler geliyor apartman boşluğuna, doğrudan bana miyavlıyor-lar, sanki senden bahsediyorlar, dikkatle bakıyorum.
şebnem zarflar açıyorum, faturalar çıkıyor içinden. sanki senden bir haber gelecek, senin el yazın, imzan olacak..
öyle saçma, küçücük, tülbent boncuğu gibi umutlar pıt pıt içimde beliriyor.
şebnem uçaklar geçiyor. uçakları sanki sen kullanıyorsun. her şeyde sana dair bir ipucu, bir işaret seziyorum. hayat çok tuhaf şebnem: paraşüt, uçaktan yüz yıl önce, 1783’te icat edilmiş.
şebnem içimde, kum saatindeki toz şeker gibi senin sevgin birikiyor.
milletçe öteden, varlığın başımı döndürüyor.
tessenjitsu adlı japon dövüş tekniği, sadece yelpaze kullanarak adam öldürmeye dayalıymış. zerafetin aksesuarı, cinayetin aracı olabiliyor.
şebnem her zorluğun içindeki kolaylığı, kara üzümün iri çekirdekleri gibi bulup çıkarabiliriz.
dilim uyuştu şebnem, parmaklarım yazmaktan oksitlendi. laf uzadıkça anlam geriler. sözlerde o acı yalan tadı belirir.
şebnem imparatorluk gibisin, dünyayı özelleştiriyorsun.
kalbim jelatini yoyo gibi zıplamaya başlıyor sesini işitince.
cehennemde teçhizatsız kalakalmış itfaiyeci gibiyim. tamam abartmayayım, tozutmayayım, uslu çocuk olayım. irmik helvasının üzerinde uçan kelebek gibi toz olayım.
beni kınama yeter ki, huylarımı değiştiririm.
bir robot kadar iffetli, güvercin kadar ılımlı olurum.
şebnem ballanmış ilkbahar gibisin.
leylaklarla dolu bir akvaryum, akasyalardan süzülen ikindi ışığından yapılmış gibisin.
iğde yumuşaklığı, iğde esansı, iğde reformistliği var sende.
üzerinde nar, kiraz, mandalina ve zeytinler yetişen bir ağacın mucizesini üstlenmişsin. benim payıma paylaşılamayan şeyler düştü galiba?
beni mahveden hatalarım hangileriydi, emin olamıyorum.
gerçek bela, devrim niteliğindeki bahtsızlık, büyük noksan neydi hayatımdaki?
bunlar ve benzeri belirsizlikler insanı sersemletiyor.
yanlış anlamaların mikrodalga fırınında ısıtılmış ve çabucak bayatlayan umut kırıntılarıyla besleniyorum. zehirlenmeye bile yetmeyecek porsiyonlarla.
çölde seraplar gören bir şempanze gibiyim.
tımarhanede esir edilmiş felçli bir dilsiz kadar gerginim.
pekala.. ciddiye alınmak için mızıkçılığa başvurma taktiğini kenara bırakayım.
sonuçları nedenlerin önüne almayayım. methiyeden şantaja geçmeyeyim. vahşetim teröre dönüşmesin. papatyaları harf olarak kullanayım. çağın gerisinde kalmayayım.
ilk romanı 1007 yılında murasaki shikibu adlı japon soylusu bir kadın yazmış; kitabın adı genji'nin hikayesi. romancılar bin senedir çalışıyor; bin yıla kalmaz seni anlatabilecek seviyeye ulaşırlar.
insanı cazibe hareket ettirir, mucize de durdurur. sözlerim sana karmaşık mı geliyor? birinin beni anlaması için yanımda elli yıl geçirmesi gerek şebnem.
keşke, içimizdeki bitki örtüsünü çürümeye terk etmek zorunda olmasak. kendimizi emanet edebileceğimiz kişiyi bulana kadar canımız çıkmasa. benzer şeyler arasında fark gözetme lüksüne sahip değiliz. o kadar zekisin ki şebnem, benim kurnazlığım senin dehanın yanında sağır bir devede kulak. belki dileklerim gerçekleşmese de iyi bir insan olurum? sanırım cehenneme gerçekten uğrayacağım, fakat cennete yakın bir bölgesine. şişko bir şeytanın, çelimsiz bir meleği göğsümün kafesinde patakladığını hissediyorum..
dişlerini, çillerini tek tek öpüyorum.

müntekim
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

ardıç-çeşme.

6’lı 7’li çipetpetpetpet. şaka la şaka markete gidiyorum
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kaynak
21. yy becerileri için birçok kaynaktan birçok yazıya ulaşabilirsiniz. ancak biz ne kadarını uyguluyoruz. çocuklarımıza ne kadarını aktarıyoruz. sadece üretim yapmak, halka hitap etmediği sürece önemsiz benim gözümde. herkes her şeyi biliyor ama uygulamada maalesef.
t. 21. yüzyılda hayatlarını en verimli şekilde geçirmeleri için insanlardan kazanması beklenilen davranışlar.
devamını gör...

sözlükteki yazarlarla kitap ekseninde yaptığımız güzel olay.

kitap hediyeleşmesi yaptığımız yazarlar olarak, memleketin ancak okuyup, yazmakla kurtulacağına inanıyoruz.
devamını gör...

kin + haset
devamını gör...

oğlumla sinemaya gitmiştik, sürekli bir sonraki hafta sonuna erteliyordum, iyi ki o hafta ertelememişim. *
devamını gör...

yazarlarımızın çoğunun profesyonel fotoğrafçı olduğunu anladığım başlık.. nacizane:
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kişisel alana saygı
devamını gör...

aşkolsun, sizden kıymetli mi?

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

saygılı, empati yapabilen, kendini geliştiren, yeri geldi mi birlikte saçmalayıp gülebildiğiniz insanlar olmalı. unutmayın siz etrafınızdaki beş kişinin ortalamasısınız. bu yüzden nasıl kişilerle arkadaş olunduğu çok önemli.
devamını gör...

beyaz geceler dostoyevski'nin bir fırtınalı aşk, bir aklı beş karış havada, kararsız, sözde aşık, bir tane de gerçek aşık içeren kitabı.

burada bir yerde spoiler olabilir. ona göre.




baş kahramanımız bir köprüde genç bir kızla tanışıp muhabbete başlıyor. bir şekilde arkadaş oluyor, kız yaşadığı her şeyi bizim oğlana anlatıyor. birine aşıkmış da, görüşmeyeli uzun zaman olmuş da, tam o tarihlerde o köprüde buluşmak için sözleşmişler de, beklemiş beklemiş gelmemiş de...
kız bunları anlattıkça bizim saf kahraman kıza aşık oluyor. bence son derece samimi, güzel bir aşk. sevdiğini her şeyiyle kabul etmekten iyisi mi var?
kızımız beklediği adamın gelmeyeceğini görünce " e tamam bari ben de senin aşkına karşılık vereyim boşta kalmasın" diyor. tam el ele mutluluğa koşacakken alık kız, köprüde beklediği adamın karşıdan geldiğini görüyor. "kusura bakma baş kahraman bey benim aşkım yalanmış." diyerek bizim kahramanın elini bırakıp aylardır beklediği adam koşuyor.


kitapta beni en çok etkileyen kısım, baş kahramanımız aşka düşmeden önce, aşıkken ve aşktan sonra çevresine baktığında gördüğü manzara karşısındaki düşüncelerin farklılığı. gerçekten de bu kadar basit ve bu kadar karmaşık bir canlı insan.
devamını gör...

devasa dikenli ve pullu bir vücuda, yarasa kanadı benzeri kanatlara sahip olan, ağzından ateş çıkarmasıyla ünlü efsanevi yaratık.

şimdi bir tane olsa da üzerine binip rüzgârla yarışsam... denizlerin, ormanların üzerinden uçsam gece karanlığında ya da bir çölde, yıldızlara bakarak...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
görselin kaynağı
devamını gör...

karizma yüzdesinden koca bir pay gitmiş.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim