rififi
1955 yapımı fransız yönetmen jules dassin'in soygun / polisiye filmidir. tam adı du rififi chez les hommes olup, erkekler arasında maraza, hırgür, şamata gibi bir anlama gelmektedir.
--! spoiler !--
abd dışında çekilen ilk film noir lardan olan film, imkansız bir soygunu gerçekleştirmeye çalışan 4 kişinin hikayesini anlatmaktadır. film zamanının çok ötesinde olup fransız sinemasının ve kendi janrasının en başarılı filmlerinden biridir.
senatör mc carthy'ci amerikan karşıtı faaliyetleri izleme komitesi (huac) tarafından soruşturulurken ülkesini terkeden ve fransa'ya yerleşen amerikalı yönetmen jules dassin'in fransa'da çektiği ilk, avrupa'da çektiği ikinci filmdir.
filmin soygun sahnesi efsanedir. tam olarak 30 dakikadan fazla süren, sıfır diyalog ve müzik içeren bu sahne sinemanın büyüsüdür. yönetmen ile görüntü yönetmeni philippe agostini bu sahnenin çekimi sırasında fikir ayrılığına düşmüşler, görüntü yönetmeni böyle bir şey olamayacağını seyircinin sıkılacağı konusunda ısrar etmiş, ama çekimler bittikten sonra izlediğinde yönetmene hak vermiştir.
soygundan sonra gerçekleşen olaylar ise daha polisiye tarzdadır. filmin bu kısmını da çok beğenmekle beraber, kendi dönemindeki benzer hollywood filmlerine kıyasla daha deneysel şeyler yapılmış, ve kanaatimce çok da başarılı olunmuş.
bu kadar minimalistik bir filmi devasa bir suç destanı gibi hissettirmek kesinlikle kolay bir iş değil. film bir an bile temposunu kaybetmeden ilerler ve tatmin edici bir sonla biter. aynı tarzda kült olmuş yüksek bütçeli hollywood yapımları arasında kaybolmuş, bir elmas gibi parıldayan bir filmdir.
filmin baş karakterinin ismi bile söylerken insanın içini bir hoş ediyor. tony le stéphanois ( toni lö sitefanuva )
henüz seyretmedeyseniz tavsiye ederim, pişman olmayacaksınız.
--! spoiler !--
film noir için #146489
--! spoiler !--
abd dışında çekilen ilk film noir lardan olan film, imkansız bir soygunu gerçekleştirmeye çalışan 4 kişinin hikayesini anlatmaktadır. film zamanının çok ötesinde olup fransız sinemasının ve kendi janrasının en başarılı filmlerinden biridir.
senatör mc carthy'ci amerikan karşıtı faaliyetleri izleme komitesi (huac) tarafından soruşturulurken ülkesini terkeden ve fransa'ya yerleşen amerikalı yönetmen jules dassin'in fransa'da çektiği ilk, avrupa'da çektiği ikinci filmdir.
filmin soygun sahnesi efsanedir. tam olarak 30 dakikadan fazla süren, sıfır diyalog ve müzik içeren bu sahne sinemanın büyüsüdür. yönetmen ile görüntü yönetmeni philippe agostini bu sahnenin çekimi sırasında fikir ayrılığına düşmüşler, görüntü yönetmeni böyle bir şey olamayacağını seyircinin sıkılacağı konusunda ısrar etmiş, ama çekimler bittikten sonra izlediğinde yönetmene hak vermiştir.
soygundan sonra gerçekleşen olaylar ise daha polisiye tarzdadır. filmin bu kısmını da çok beğenmekle beraber, kendi dönemindeki benzer hollywood filmlerine kıyasla daha deneysel şeyler yapılmış, ve kanaatimce çok da başarılı olunmuş.
bu kadar minimalistik bir filmi devasa bir suç destanı gibi hissettirmek kesinlikle kolay bir iş değil. film bir an bile temposunu kaybetmeden ilerler ve tatmin edici bir sonla biter. aynı tarzda kült olmuş yüksek bütçeli hollywood yapımları arasında kaybolmuş, bir elmas gibi parıldayan bir filmdir.
filmin baş karakterinin ismi bile söylerken insanın içini bir hoş ediyor. tony le stéphanois ( toni lö sitefanuva )
henüz seyretmedeyseniz tavsiye ederim, pişman olmayacaksınız.
--! spoiler !--
film noir için #146489
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
susturamassın nefretinle
güneşin ozanlarını
boyun eğmem asla sana
yaksan bile bedenimi
ben doğarım küllerimden
gücün varsa durdur beni!
her sene bu zamanlar bir ateş kaplıyor yüreğimi ancak
" incinsek de incitmeyiz, zulm ile
geldik size, dikensiz bir gül ile
can veririz, can almayız, biz canız. "
devamını gör...
dünyanın en güzel gofreti
milka beyaz çikolatalı gofret.
devamını gör...
en sinir bozucu çizgi film karakteri
devamını gör...
çaylak
başa gelen çekilir. sözlüğe ilk gelenlerden birisi olarak. biraz boşladıktan sonra tekrar geldiğimde çaylak olduğumu gördüm.
biraz zorlarsanız, bir günde yazar olabilirsiniz. kasmayın.
t: yazar olmadan önceki son adım.
biraz zorlarsanız, bir günde yazar olabilirsiniz. kasmayın.
t: yazar olmadan önceki son adım.
devamını gör...
okunması gereken kitaplar
kuyucaklı yusuf, kürk mantolu madonna, içimizdeki şeytan; yeni dünya, sırça köşk, kağnı, ses, değirmen okunması lazım gelen sabahattin ali'nin roman ve hikâyeleridir.
devamını gör...
çocukların sorduğu garip sorular
- mavi gözlüler her şeyi mavi mi görüyor?
- sen her şeyi kahverengi mi görüyorsun? karşı sorusuyla çözülebiliyor bu problem.
yalnız vücudunuzun herhangi bir yerindeki beni görüp "bu ne?" dediklerinde işler sarpa sarabiliyor. zira öğrendiğini zannedip onun benini işaret ederek "neymiş bu?" dediğinizde "sen" cevabını alabiliyorsunuz.
- sen her şeyi kahverengi mi görüyorsun? karşı sorusuyla çözülebiliyor bu problem.
yalnız vücudunuzun herhangi bir yerindeki beni görüp "bu ne?" dediklerinde işler sarpa sarabiliyor. zira öğrendiğini zannedip onun benini işaret ederek "neymiş bu?" dediğinizde "sen" cevabını alabiliyorsunuz.
devamını gör...
uzun entrylerin okunmaması
bazen yazının sığlığı anlaşılmasın diye dolambaçlı cümlelere başvurulur. belki de o yazılar derin mana taşır, biz anlayamayız. uzun ya da kısa, en güzeli anlaşılır cümlelerle yazabilmek ve okuyabilmektir.
devamını gör...
mtsenskli lady macbeth
rus yazar nikolai semyonovich leskov tarafından yazılmış olan eser. dilimize günay çeteo kızılırmak tarafında mtsensk ilçesi'nin lady macbbeth'i olarak çevrilmiştir. eserin ismi bariz bir william shakespeare göndermesi olmasının yanı sıra ivan sergeyeviç turgenyev'in a sportsman's sketches koleksiyonunda yer alan hamlet of the shchigrovsky district'e de bir atıftır aynı zamanda. leskov üslup bakımından shakespearean adledilemez elbette ama eserin konusu shakespeare trajedilerini aratmayacak cinstendir. katerina ve sergei'nin arasındaki gizli ilişkinin bu iki karakteri nasıl birer katile dönüştürdüğü çok hızlı sekanslar ile anlatılır ve altı çok dolu gösterilmez. yine benzer bir temanın ürünü olan emile zola'nın meşhur thérèse raquin isimli eseri lady macbeth of the mtsensk district'e göre daha başarılı bir eserdir bu açıdan. thérèse ve laurent'in arasındaki çarpık ilişki iki karakterin kendi arzuları üzerinden gayet anlaşılabilir bir şekilde işlenirken thérèse ile benzerlik gösteren katerina daha altı boş bir karakter izlenimi sunar yine de sergei gibi bir karaktere göre cinayet sebeplerinin -en azından boris ve zinovy için konuşursak- daha makul olduğu kuşkusuz. yine de eseri bir karşılaştırmadan çıkarıp kendi içinde değerlendirirsek oldukça temiz bir üslup ile aktarılmış olduğunu söylemek gerek. dönem rusya'sında shakespeare'i yaşatmanın etkili bir yolu. sonu oldukça trajik biten eserin bir de operası bulunmakta ki aşağı yukarı 2.30 saate tekabül eden bir başyapıt.
katerina lvovna was now ready, for the sake of sergei, to go through fire, through water, to prison, to the cross. he made her fall so in love with him that her devotion to him knew no measure. she was out of her mind with happiness; her blood boiled, and she could no longer listen to anything.
katerina lvovna was now ready, for the sake of sergei, to go through fire, through water, to prison, to the cross. he made her fall so in love with him that her devotion to him knew no measure. she was out of her mind with happiness; her blood boiled, and she could no longer listen to anything.
devamını gör...
bir filmin tamamını anlatan tek repliği
run forrest run.
devamını gör...
sarılmak
özdemir asaf bey'den bir alıntı bırakmadan edemiyorum :" sarılmak için önce yürek gerekir kollar sonraki iş..."
devamını gör...
atatürk ne yaptıysa doğrudur ve asla sorgulanamaz
sen nasıl bir atatürk düşmanısın yahu, neymiş bu içindeki kin senin byn/by trolcük. kaç tane başlık açtın saldırmak için? hayırdır anlat anlat bitiremedin meramını dediğim yazarın açtığı başlıkmışş..!
devamını gör...
hilal kaplan'ın yazlık saray savunması
hayata hilal kaplan olarak gelmediğim için bir kez daha şükretmemi sağlamış yine.
çalışkan devlet adamı 5000 m2 alan olmazsa çalışamıyor mu?
bir hafta tatil yapacağım diye milyonların haftalarca çalışsa da sahip olamayacağı rakamları harcamak doğru mu?
51 hafta boş kalacak bir gayrimenkule bu kadar para harcamanın ekonominin hangi alanına girdiğini biliyor muyuz?
çalışkan devlet adamı 5000 m2 alan olmazsa çalışamıyor mu?
bir hafta tatil yapacağım diye milyonların haftalarca çalışsa da sahip olamayacağı rakamları harcamak doğru mu?
51 hafta boş kalacak bir gayrimenkule bu kadar para harcamanın ekonominin hangi alanına girdiğini biliyor muyuz?
devamını gör...
artık insanların birbirine benzemesi
ruhen bilmem ancak fiziksel olarak estetik yaptıran çoğu kişi birbirine inanılmaz benzemektedir.
devamını gör...
sevmeden geçer zaman
redd'in 2012'de yayınladığı hayat kaçık bir uykudur* albümünde bulunan şebnem ferah ile düet yaptığı muazzam şarkıdır. **
sözleri;
sarkıttım isimsiz derin sulara
bir oltanın ucuna takıp kalbimi
yem olmuş duygular faşizmiydi aşk
hep başa sarmıştı küstüğümde hayata
devretmiş dertler şehrinde
aynı güne uyanırken
mişli geçmiş çöker üstüme
istesem de bugünü hiç yaşayamam
yok ki sonrası durmuşsa zaman
günün birinde
bozulmuş kalbin çok kırılmadan
sevmeden geçer zaman
yok ki sonrası durmuşsa zaman
günün birinde
bozulmuş kalbin çok kırılmadan
sevmeden geçer
unutursun günün birinde
bir yabancıyla uyanırken
mişti dersin geçer üzülme
istesem de dünü sana yaşatamam
yok ki sonrası durmuşsa zaman
günün birinde
bozulmuş kalbin çok kırılmadan
sevmeden geçer zaman
yok ki sonrası durmuşsa zaman
günün birinde
bozulmuş kalbin çok kırılmadan
sevmeden geçer zaman
yok ki
yok ki sonrası
(durmuşsa zaman)
bozulmuş kalbin
(sevmeden geçer zaman)
yok ki sonrası
bozulmuş kalbin
(sevmeden geçer zaman)
yok ki sonrası
(durmuşsa zaman)
bozulmuş kalbin
(sevmeden geçer zaman)
yok ki sonrası
bozulmuş kalbin
(sevmeden geçer zaman)
sözleri;
sarkıttım isimsiz derin sulara
bir oltanın ucuna takıp kalbimi
yem olmuş duygular faşizmiydi aşk
hep başa sarmıştı küstüğümde hayata
devretmiş dertler şehrinde
aynı güne uyanırken
mişli geçmiş çöker üstüme
istesem de bugünü hiç yaşayamam
yok ki sonrası durmuşsa zaman
günün birinde
bozulmuş kalbin çok kırılmadan
sevmeden geçer zaman
yok ki sonrası durmuşsa zaman
günün birinde
bozulmuş kalbin çok kırılmadan
sevmeden geçer
unutursun günün birinde
bir yabancıyla uyanırken
mişti dersin geçer üzülme
istesem de dünü sana yaşatamam
yok ki sonrası durmuşsa zaman
günün birinde
bozulmuş kalbin çok kırılmadan
sevmeden geçer zaman
yok ki sonrası durmuşsa zaman
günün birinde
bozulmuş kalbin çok kırılmadan
sevmeden geçer zaman
yok ki
yok ki sonrası
(durmuşsa zaman)
bozulmuş kalbin
(sevmeden geçer zaman)
yok ki sonrası
bozulmuş kalbin
(sevmeden geçer zaman)
yok ki sonrası
(durmuşsa zaman)
bozulmuş kalbin
(sevmeden geçer zaman)
yok ki sonrası
bozulmuş kalbin
(sevmeden geçer zaman)
devamını gör...
işsizlik
istihdam alanı yaratılmaması sonucu bireylere yüklenilen sıfat.
haziran 2018' de mezun oldum. askerlik ile beraber 2 seneyi geçti işsizliğim. 2020 kpss hazırlandım ancak istediğim puanı alamadım. özel sektör deneyim istiyor. deneyim yok. ya da referans isteniyor. yeni başlayan çalışana asgari ücret teklif ediliyor. olağan haftalık çalışma saatlerinin üzerinde çalışma saatleri sunuluyor. devlet istihdam alanı yaratmıyor. üniversiteden mezun olmak artık kriter olarak sayılmıyor. üniversite bitirmenin yanında kendinizi geliştirmeniz isteniyor, program bilmeniz isteniyor, tecrübe şartı aranıyor, az maaş veriliyor, esnek çalışma saatleri sunuluyor. sonra gençler iş beğenmiyor deniliyor. çalışanların birçoğu da mezun olduğu bölümün dışındaki işlerde çalışıyor. insan ister istemez umutsuzluğa ve boşluğa düşüyor. insan bir süre geçtikten sonra ne iş olsa çalışırım demeye başlıyor. kenarda para biriktiririm veya hobilerim için paramı kullanayım fikirlerini kenara bırakıp artık sırf bir işe yaradığını hissetmek adına karnını doyurmak uğruna asgari ücretle bir yerlerde işe giriyorlar. artık doğru ile yanlış birbirine girmiş durumda. istihdam mı yaratılmıyor biz mi iş beğenmiyoruz? bizler mi sertifika almadığımız için, hem okuyup hem tecrübe edinmediğimiz için işsiziz? ilkokuldan beri hayatım sınavlarlz geçti hala daha sınavlarla cebelleşiyorum. velhasıl sınavlara girmekle bitmiyor. arz talep dengesinin sağlanması gerekiyor artık bir şekilde. bu sağlanana kadar bizim hayatımız geçip gidiyor.
edit: kötünün örnek olarak gösterilmesi zaten durumun gözler önüne serilmesine yetiyor. ben istiyorum ki herkes iyi şartlarda çalışsın, verdiği emeğin karşılığını alabilsin. iş sahibi olmaktaki amaç yalnızca para kazanmak değildir. türlü türlü işler yapılabilir. önemli olan insanın yıllarını verdiği, dirsek çürüttüğü, emek harcadığı, sevdiği meslekte çalışabilmesi. yeri geliyor evde geçirilen vakitten daha fazla vakit işte geçiyor. eşinizin çocuğunuzun yüzünü gördüğünüzden çok iş arkadaşlarınızın yüzünü görüyorsunuz. bu yüzden insanların çalışma koşullarının iyi olmasını istemesinde herhangi bir sakınca yok. sunulan çözüm önerisi insanların kendisini geliştirmesi mi? bunun işsizliğe çözüm olması mümkün değildir. bu toplumu değil bireyleri kurtarır. herkes üniversite okusun, herkes sertifika alsın, herkes tecrübe edinsin. bir sonraki işe alma kriteri ne olacak peki? suyun altında 10 dakika nefessiz kalabilmek mi? sistemin insanları yarış atı gibi kullanmasının önüne geçmek gerekli. bu süreç böyle devam ettikçe yarın başka yetkinlikler istenecek ertesi gün başka yetkinlikler. böyle devam ettiği sürece işsizlik sorunu hep bir sorun olarak kalmaya devam edecektir. bu bireysel bir sorun değildir.
memurlar yatıyor algısını genelleme yapmayı da doğru bulmuyorum. birçok memur da yoğun mesai harcayarak evlerine ekmek götürüyor. polis de doktor da bir memur. yatıyor diyebilir miyiz? ayrıca kimi insanların hayali gayet tabii memur olmak olabilir. bu hayalin; memuriyetin "memur olayım da yatayım." zihniyetinden kaynaklandığı anlamına gelmez. bu söylediğim böyle düşünenlerin olmadığı anlamına da gelmez.
iş bulamamaktan veya bana sunulan işlerden mızmızlandığımda yok. kendimi geliştirmeyip iş bana altın tepside sunulsun diye de bir isteğim yok. her insan gibi benimde hatalarım eksiklerim var. ancak bu sorunun çözülmesi için benim veya herhangi birinin ekstra çaba sarfetmesi yetmez, yetmeyecek. benim canım yanmazsa başkasının canı yanacak. bencilce değil kolektif olarak düşünmemiz gerek.
haziran 2018' de mezun oldum. askerlik ile beraber 2 seneyi geçti işsizliğim. 2020 kpss hazırlandım ancak istediğim puanı alamadım. özel sektör deneyim istiyor. deneyim yok. ya da referans isteniyor. yeni başlayan çalışana asgari ücret teklif ediliyor. olağan haftalık çalışma saatlerinin üzerinde çalışma saatleri sunuluyor. devlet istihdam alanı yaratmıyor. üniversiteden mezun olmak artık kriter olarak sayılmıyor. üniversite bitirmenin yanında kendinizi geliştirmeniz isteniyor, program bilmeniz isteniyor, tecrübe şartı aranıyor, az maaş veriliyor, esnek çalışma saatleri sunuluyor. sonra gençler iş beğenmiyor deniliyor. çalışanların birçoğu da mezun olduğu bölümün dışındaki işlerde çalışıyor. insan ister istemez umutsuzluğa ve boşluğa düşüyor. insan bir süre geçtikten sonra ne iş olsa çalışırım demeye başlıyor. kenarda para biriktiririm veya hobilerim için paramı kullanayım fikirlerini kenara bırakıp artık sırf bir işe yaradığını hissetmek adına karnını doyurmak uğruna asgari ücretle bir yerlerde işe giriyorlar. artık doğru ile yanlış birbirine girmiş durumda. istihdam mı yaratılmıyor biz mi iş beğenmiyoruz? bizler mi sertifika almadığımız için, hem okuyup hem tecrübe edinmediğimiz için işsiziz? ilkokuldan beri hayatım sınavlarlz geçti hala daha sınavlarla cebelleşiyorum. velhasıl sınavlara girmekle bitmiyor. arz talep dengesinin sağlanması gerekiyor artık bir şekilde. bu sağlanana kadar bizim hayatımız geçip gidiyor.
edit: kötünün örnek olarak gösterilmesi zaten durumun gözler önüne serilmesine yetiyor. ben istiyorum ki herkes iyi şartlarda çalışsın, verdiği emeğin karşılığını alabilsin. iş sahibi olmaktaki amaç yalnızca para kazanmak değildir. türlü türlü işler yapılabilir. önemli olan insanın yıllarını verdiği, dirsek çürüttüğü, emek harcadığı, sevdiği meslekte çalışabilmesi. yeri geliyor evde geçirilen vakitten daha fazla vakit işte geçiyor. eşinizin çocuğunuzun yüzünü gördüğünüzden çok iş arkadaşlarınızın yüzünü görüyorsunuz. bu yüzden insanların çalışma koşullarının iyi olmasını istemesinde herhangi bir sakınca yok. sunulan çözüm önerisi insanların kendisini geliştirmesi mi? bunun işsizliğe çözüm olması mümkün değildir. bu toplumu değil bireyleri kurtarır. herkes üniversite okusun, herkes sertifika alsın, herkes tecrübe edinsin. bir sonraki işe alma kriteri ne olacak peki? suyun altında 10 dakika nefessiz kalabilmek mi? sistemin insanları yarış atı gibi kullanmasının önüne geçmek gerekli. bu süreç böyle devam ettikçe yarın başka yetkinlikler istenecek ertesi gün başka yetkinlikler. böyle devam ettiği sürece işsizlik sorunu hep bir sorun olarak kalmaya devam edecektir. bu bireysel bir sorun değildir.
memurlar yatıyor algısını genelleme yapmayı da doğru bulmuyorum. birçok memur da yoğun mesai harcayarak evlerine ekmek götürüyor. polis de doktor da bir memur. yatıyor diyebilir miyiz? ayrıca kimi insanların hayali gayet tabii memur olmak olabilir. bu hayalin; memuriyetin "memur olayım da yatayım." zihniyetinden kaynaklandığı anlamına gelmez. bu söylediğim böyle düşünenlerin olmadığı anlamına da gelmez.
iş bulamamaktan veya bana sunulan işlerden mızmızlandığımda yok. kendimi geliştirmeyip iş bana altın tepside sunulsun diye de bir isteğim yok. her insan gibi benimde hatalarım eksiklerim var. ancak bu sorunun çözülmesi için benim veya herhangi birinin ekstra çaba sarfetmesi yetmez, yetmeyecek. benim canım yanmazsa başkasının canı yanacak. bencilce değil kolektif olarak düşünmemiz gerek.
devamını gör...
hümeyra
bir süre melodi plak'ta grafiker olarak çalışmış ve bazı albümlerin kapak tasarımlarını yapmış şarkıcı, söz yazarı, besteci, oyuncu. bir gün iş yerinde, yaptığı plak resmi kurusun diye beklerken, gitarıyla çalıp söylediği "güzelliğin on para etmez, bendeki bu aşk olmasa" isimli türküyü duyan ve çok beğenen patronundan ilk plak teklifini almasıyla sanat hayatı başlamış. *
devamını gör...