mona lisa tablosunun çok abartılması
en büyük başarısı 62 den tavşan çizmek olan birinden iddialı bir başlık.
devamını gör...
ay şarkısı
saian'ın eşi ayda erkurt hanım efendi için yazdığı ve yine klibinde eşini oynattığı muhteşem şarkı.
klip o kadar şeker ki eşi sürekli gülümsüyor, e bu kadar romantik ve anlamlı bir hareket bana yapılsa ben de 32 diş gezerdim herhal.
önce sözlere bakalım:
onun başı bağlı kolunda bir sepet
geçip giderdi çarşıdan gözlerinde sebep
öyle gerçekti ki sokaktan o geçtiği vakit
kalbi yok – taşır gövdesinde şüpheli bir paket
ooooo
benim önümde birkaç dize
onun evinde bir gudubet var
ooooo
tıpkı bembeyaz bir yarı tanrı
dönüp bakarken yere düştüğüm
dilimde bir ay şarkısı saat on beş otuz
sen arnavut taşlar üstündesin okus pokus
o gece demlenir kimin koynunda ─e pes be!
kanar koynunda bir karanfil pis bir nefesle
herkes ona bakardı sanki çizmiş onu monet
susardı dudaklarımda shakespeare'den bir sone
ağzında çıkan her ifade renk ve dua
bir kısa öykü anlamdan kurtulan merhaba
kaldım lal
yüzündeki fal
beni say
gece gibi sar
bir masal
günlerden pazar
yıldız kaysa
beni gelip alsa
olsam bir şövalye
sepetinde molière
ve göğsündeki ay taşından kolye
nefes alıp verdikçe yaklaşır yıldızlara!
la la la la la la!
bakıp su falına düşünür
uzaktan bir gemi alıp götürür bütün o gündüz düşünü
yüzünün plastik biçimi – bir reform mu?
tıpkı müjdeler gibi yeni bir estetik formu
yüzü güne dönük ama sırtında gece
bazı başka dilden konuşur bilmem ki nece
ağlar onun yüzü hem yas hem edalı
dokunmazdı çiçeklere bile sanki vebalı
ve bir gün konuverdi ayaklarına bir serçe
düştü evrenle yüzünün arasına bir perçem
düş ormanının içinde yakınsak bir mercek
onca yalanın içinde şişiverdi gerçek
ooooo
kaldırsa bir başını yıldızlara uzansa değer
ooooo
tırnakları neşe kaplı fakat dargınmış meğer
yavaş sesle soyunurdu eski liman üstünde
ve hep aya dönerdi evdekine küstüğünde
benim gövdemdeki peki ateş mi logos mu?
eteklerini kaldıran poyraz mı lodos mu?
fakat o gece bana döndü yüzü aya değil
dedi ki başımın üstündeki yıldızları say hadi!
ve yıldızlar çırılçıplak karşımda
artık bir gömlek bile satmazlar bana çarşıda
kaldım lal
yüzündeki fal
beni say
gece gibi sar
bir masal
günlerden pazar
yıldız kaysa
beni gelip alsa
olsam bir şövalye
sepetinde molière
ve göğsündeki ay taşından kolye
nefes alıp verdikçe yaklaşır yıldızlara!
la la la la la la!
şimdi de şarkı:
ay şarkısııııı
klip o kadar şeker ki eşi sürekli gülümsüyor, e bu kadar romantik ve anlamlı bir hareket bana yapılsa ben de 32 diş gezerdim herhal.
önce sözlere bakalım:
onun başı bağlı kolunda bir sepet
geçip giderdi çarşıdan gözlerinde sebep
öyle gerçekti ki sokaktan o geçtiği vakit
kalbi yok – taşır gövdesinde şüpheli bir paket
ooooo
benim önümde birkaç dize
onun evinde bir gudubet var
ooooo
tıpkı bembeyaz bir yarı tanrı
dönüp bakarken yere düştüğüm
dilimde bir ay şarkısı saat on beş otuz
sen arnavut taşlar üstündesin okus pokus
o gece demlenir kimin koynunda ─e pes be!
kanar koynunda bir karanfil pis bir nefesle
herkes ona bakardı sanki çizmiş onu monet
susardı dudaklarımda shakespeare'den bir sone
ağzında çıkan her ifade renk ve dua
bir kısa öykü anlamdan kurtulan merhaba
kaldım lal
yüzündeki fal
beni say
gece gibi sar
bir masal
günlerden pazar
yıldız kaysa
beni gelip alsa
olsam bir şövalye
sepetinde molière
ve göğsündeki ay taşından kolye
nefes alıp verdikçe yaklaşır yıldızlara!
la la la la la la!
bakıp su falına düşünür
uzaktan bir gemi alıp götürür bütün o gündüz düşünü
yüzünün plastik biçimi – bir reform mu?
tıpkı müjdeler gibi yeni bir estetik formu
yüzü güne dönük ama sırtında gece
bazı başka dilden konuşur bilmem ki nece
ağlar onun yüzü hem yas hem edalı
dokunmazdı çiçeklere bile sanki vebalı
ve bir gün konuverdi ayaklarına bir serçe
düştü evrenle yüzünün arasına bir perçem
düş ormanının içinde yakınsak bir mercek
onca yalanın içinde şişiverdi gerçek
ooooo
kaldırsa bir başını yıldızlara uzansa değer
ooooo
tırnakları neşe kaplı fakat dargınmış meğer
yavaş sesle soyunurdu eski liman üstünde
ve hep aya dönerdi evdekine küstüğünde
benim gövdemdeki peki ateş mi logos mu?
eteklerini kaldıran poyraz mı lodos mu?
fakat o gece bana döndü yüzü aya değil
dedi ki başımın üstündeki yıldızları say hadi!
ve yıldızlar çırılçıplak karşımda
artık bir gömlek bile satmazlar bana çarşıda
kaldım lal
yüzündeki fal
beni say
gece gibi sar
bir masal
günlerden pazar
yıldız kaysa
beni gelip alsa
olsam bir şövalye
sepetinde molière
ve göğsündeki ay taşından kolye
nefes alıp verdikçe yaklaşır yıldızlara!
la la la la la la!
şimdi de şarkı:
ay şarkısııııı
devamını gör...
friedrich nietzsche sözleri
"en ağır yükü aramıştın: işte, kendini buldun; şimdi de atamıyorsun kendini sırtından..."
devamını gör...
hz. muhammed
tarihin en önemli insanı
devamını gör...
sözlükte artistlik yapan yazarla yolda karşılaşmak
(bkz: mal beyanı).
zor dakikalar? mayfa mısınız hayırdır? her anlaşamadığımız gırtlaklasın o zaman? kaçıncı yüzyıldayız hala şöyle şeyler yazılıyor yeminle çıldırtırsınız insanı.
zor dakikalar? mayfa mısınız hayırdır? her anlaşamadığımız gırtlaklasın o zaman? kaçıncı yüzyıldayız hala şöyle şeyler yazılıyor yeminle çıldırtırsınız insanı.
devamını gör...
noldu ya foton gitti
fotonları kaybeden bilim adamı feryadı.
devamını gör...
yazarların duydukları enfes cümleler
kalbim, şehrin katsayısıdır.
küçük iskender.
küçük iskender.
devamını gör...
yorgunluktan uyuyamamak
vücudun savaş ilanıdır. beden adeta 'bugün beni çok yordun sen de huzur bulma emi' diye beddua eder.
devamını gör...
müsaadenizle çocuklar
'95 yapımı barış manço şarkısı ve albümü. doksanlar türk popunun kızıl düğünü gibi bi klibi var, hemen herkes orada. kerim tekin, gökhan semiz, ajlan büyükburç ve barış manço klipte görülebilen merhumlardır. geri kalanı da sonrasında piyasada pek tutunamamıştır. bir laneti var, çözülebilmiş değil.
devamını gör...
tiktok'un yasaklanması gerekliliği
tamam.
devamını gör...
sözlükten birine ciddi ciddi aşık olmak
vay arkadas neler neler yaşamışlar. bana "iyi ki boş beleş yaşıyorum" dedirttiniz.
devamını gör...
omletli pilav
turist dilinde omurice olarak geçen, bir yakın asya ve dahi uzak doğu uyarlaması, pirinç pilavı ile omletten oluşan, karma bir lezzettir.
tarifi ve uyarlama stili, ustadan ustaya değiştiği gibi ve ülkeden ülkeye de değişkenlik gösterir.
misal: japonya'da, tavuk, bezelye, soğan, soya sosu kullanılıp, omlet cilbir tarzında hazırlanırken;
güney kore'de pirinç, beyaz pişirilir, omlet daha katıdır ve üzerine ketçap sıkılır;
tayland, tayvan ve çin'de deniz ürünlerine ek soyalı ve soyasız olarak hazırlanır ve genellikle ketçap kullanılmaz*;
ve tabii hindistan'da,
pakistan ve afganistan'da (kısmi yakın asya da olsa) biraz daha baharatlı ve daha az soslu olarak hazırlanır. ve bu onlar için vazgeçilmez bir sokak lezzetidir.
japonya ve güney kore hariç diğer ülkelerde omlet, pilavla içiçe yedirilmiş, karıştırılmış vaziyette servis edilirken; kore ve japonya'da pilav alta, omlet üste konur. çeşitli stillerinde pilav, kuru omletin arasına sarılır...
şimdi eyyh hincime, o kadar anlattın da, sen hangisini tercih ediyorsun? derseniz, bana japonya'nınki bi'tık el sallamadı değil. fakat temizliğine güvensem hindistan'daki de bağırıyor. amma ve lakin her birini, gidip yerinde test etmeliyim. dedim ve bunu da yapılacaklar listeme tevcih ediverdim.
haa bir de, bu değişik lezzetin asıl sahibi, membağı kim? derseniz, işte asıl sorun da orada çıkıyor. kore ve japonya her zamanki gibi sen benden çaldın, sen benden çaldın tartışmasında birbirini yiyedursun, arap chefler bu tartışmaya hiç karışmıyor asıl bizden çıktı demeye tenezzül dahi etmiyor. her iki asya cenahının chefleri de, durumu kotarmayı bilmiş ve bundan nemalanmayı ve turistler aracılığıyla voleyi vurmayı başarmış mı evet hem nasıl başarmış.. .
bakınız efendim şu japon ustanın şaheserine. insanın canı nasıl çekmesin..
tarifi ve uyarlama stili, ustadan ustaya değiştiği gibi ve ülkeden ülkeye de değişkenlik gösterir.
misal: japonya'da, tavuk, bezelye, soğan, soya sosu kullanılıp, omlet cilbir tarzında hazırlanırken;

güney kore'de pirinç, beyaz pişirilir, omlet daha katıdır ve üzerine ketçap sıkılır;

tayland, tayvan ve çin'de deniz ürünlerine ek soyalı ve soyasız olarak hazırlanır ve genellikle ketçap kullanılmaz*;

ve tabii hindistan'da,
pakistan ve afganistan'da (kısmi yakın asya da olsa) biraz daha baharatlı ve daha az soslu olarak hazırlanır. ve bu onlar için vazgeçilmez bir sokak lezzetidir.
japonya ve güney kore hariç diğer ülkelerde omlet, pilavla içiçe yedirilmiş, karıştırılmış vaziyette servis edilirken; kore ve japonya'da pilav alta, omlet üste konur. çeşitli stillerinde pilav, kuru omletin arasına sarılır...
şimdi eyyh hincime, o kadar anlattın da, sen hangisini tercih ediyorsun? derseniz, bana japonya'nınki bi'tık el sallamadı değil. fakat temizliğine güvensem hindistan'daki de bağırıyor. amma ve lakin her birini, gidip yerinde test etmeliyim. dedim ve bunu da yapılacaklar listeme tevcih ediverdim.
haa bir de, bu değişik lezzetin asıl sahibi, membağı kim? derseniz, işte asıl sorun da orada çıkıyor. kore ve japonya her zamanki gibi sen benden çaldın, sen benden çaldın tartışmasında birbirini yiyedursun, arap chefler bu tartışmaya hiç karışmıyor asıl bizden çıktı demeye tenezzül dahi etmiyor. her iki asya cenahının chefleri de, durumu kotarmayı bilmiş ve bundan nemalanmayı ve turistler aracılığıyla voleyi vurmayı başarmış mı evet hem nasıl başarmış.. .
bakınız efendim şu japon ustanın şaheserine. insanın canı nasıl çekmesin..


devamını gör...
dedesinin mezar taşını okuyamayan tek toplum
dedelerinin mezar taşını harf devriminden önce de okuyamayan toplumdur, şimdi en azından hayatta kalmaları için gereken bilgileri okuyarak öğrenebilme yeterliğine kavuşmuşlardır. mezar taşını okuyamamayı dert edineceklerine emanetlerine sahip çıkmayı dert edinmelidirler ki, dedelerinin ruhları şad olsun.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının en büyük pişmanlığı
yaşadığım sıkıntıların hayata devam etmemi engellemesine izin vermek sanırım.her şeye rağmen yoluma devam edebilseydim çok daha huzurlu olabileceğimi hissediyorum.bunu en başta da eğitimim için hissediyorum.normalde bu sene 6.sınıfa geçip mezun olacaktım bir şekilde kendi ayaklarımın üstünde durmayı başarmış olacaktım.bunu derken de hayattan beklentimin ne kadar küçüldüğünü hissettim.kendime yetebilsem yeterliydi ama olmadı.
devamını gör...
entry girdiğin saniye artı almak
çok nadiren de yaşasam insanların okumak için sabırsızlandığını düşündüren artı alma durumu. sözlükte okumayı çok sevdiğim için okunmaya da oylanmaktan çok önem veriyorum o yüzden gerçekten mutlu eden bi durum. hep okuyun herkesin yazdıklarını okuyun*.
devamını gör...
normal sözlük 1. ankara zirvesi
hiç arkadaş canlısı bir kişi olmayarak, katılmayacağım zirve. hele ki bu aralar, dünyalılardan tiskiniyorum modunda yaşadığım için, gelip hiçbirinizin modunu düşürmeyim. katılacaklara iyi eğlenceler şimdiden. dedikodu olursa yazın he, tutmayın içinizde.*
devamını gör...
kadın yazarların nickaltı
kadın olup henüz nickaltı açılmayan yazarlar da var. iş burada kadın/erkek olmak değil, bencillik etmeden bilgini, düşünceni nazik bir dille aktarmak. birileri yapıyor ve değer görüyor. bunu da çok görmeyin kadınlara ya, en azından bunu çok görmeyin.
şimdi bunlara binaen ben şunu sormak istiyorum; böyle insan olunuyor mu? cevabınız evet ise, yazık kafanıza.
şimdi bunlara binaen ben şunu sormak istiyorum; böyle insan olunuyor mu? cevabınız evet ise, yazık kafanıza.
devamını gör...
sözlükte yazmak ama okumamak
insanlar sadece kendi fikirlerini değerli görüyor. 'kim ne yazmış?' ya da 'acaba benimle aynı şeyi düşünen var mı?' diye bakmıyorlar.
bol tanımlı bir başlığa girdiğim zaman önce yazacağım tanımdaki anahtar kelimeyi aratıyorum varsa beğeniyorum. sonra yazdığını okumak istediğim yazarı aratıyorum.
bol tanımlı bir başlığa girdiğim zaman önce yazacağım tanımdaki anahtar kelimeyi aratıyorum varsa beğeniyorum. sonra yazdığını okumak istediğim yazarı aratıyorum.
devamını gör...