profil rozetine kafa store dışından da fotoğraf koyulabilsin kampanyası
var olan bir şeyi öneren kampanya. böyle yapılırsa profil fotoğrafı olur o. yani ne farkı kalır profil fotoğrafından? sadece yeri değişmiş olur. bu kafa store ve rozet işini çok önemsemeyin ya hu. store neyse de rozet hiç kafaya takılmayacak bir hadise. *
devamını gör...
çocukken kendinizi en havalı hissettiğiniz an
t: özgüvenin pekiştirildiği andır.
ilk defa 8 yaşında tek başıma yolculuk etmiştim. sanki fethe çıkmışım gibi öyle gururluydum. hem her şeyden korkuyor hemde hiçbir şeyden korkmuyordum. ama ne hissedersem hissedeyim tek düşünebildiğim şey: "ben tek başıma yolculuk ediyordum."
büyüyünce insan öğreniyor tek başına yolculuk yapmanın havalı olmadığını, hatta eksik olduğunu. ama yine de cedric'in dediği gibi: "8 yaşındaysanız hayat gerçekten çok güzel".
ilk defa 8 yaşında tek başıma yolculuk etmiştim. sanki fethe çıkmışım gibi öyle gururluydum. hem her şeyden korkuyor hemde hiçbir şeyden korkmuyordum. ama ne hissedersem hissedeyim tek düşünebildiğim şey: "ben tek başıma yolculuk ediyordum."
büyüyünce insan öğreniyor tek başına yolculuk yapmanın havalı olmadığını, hatta eksik olduğunu. ama yine de cedric'in dediği gibi: "8 yaşındaysanız hayat gerçekten çok güzel".
devamını gör...
istanbul sözleşmesi olayının çok abartılması
hiçbir şey bir anda değişmez. sürekli ısısını arttıran küvette farkında olmadan kaynayarak ölürsün.”
bugün kadınlar olarak ses çıkarmadığımız, görmezden gelmeye çalıştığımız, kulak tıkadığımız herşey gün gelecek koca bir dağ gibi engel olacak.
o zaman istesekte bir şeyler yapmak için cok geç olacak. bugün istanbul sözleşmesi, yarın medeni kanunlar peki bir sonrası ???
distopyalar kitaplarda, filmlerde kalmalı!
su düzene erkeklerin destek çıkması,tepki göstermemesi pek doğal ya destek çıkan kadınlar. onları istesem de anlayamayacağım.
ben eziliyorum , başka kadınlarda ezilsin.
ben boyun eğiyorum başka kadınlarda boyun eğsin .
ben susuyorum, başka kadınlarda sussun.
ben özgür değilim, başka kadınlarda olmasın.
ben şiddet görüyorum, başka kadınlarda görsün.
ben 'kadın', insan, birey olamıyorum, 'o' kadınlarda olmasın .
bugün kadınlar olarak ses çıkarmadığımız, görmezden gelmeye çalıştığımız, kulak tıkadığımız herşey gün gelecek koca bir dağ gibi engel olacak.
o zaman istesekte bir şeyler yapmak için cok geç olacak. bugün istanbul sözleşmesi, yarın medeni kanunlar peki bir sonrası ???
distopyalar kitaplarda, filmlerde kalmalı!
su düzene erkeklerin destek çıkması,tepki göstermemesi pek doğal ya destek çıkan kadınlar. onları istesem de anlayamayacağım.
ben eziliyorum , başka kadınlarda ezilsin.
ben boyun eğiyorum başka kadınlarda boyun eğsin .
ben susuyorum, başka kadınlarda sussun.
ben özgür değilim, başka kadınlarda olmasın.
ben şiddet görüyorum, başka kadınlarda görsün.
ben 'kadın', insan, birey olamıyorum, 'o' kadınlarda olmasın .
devamını gör...
sevgilisi olup sözlükte takılan kişi
benimdir.
ben mi sevgilimi sözlüğe getirdim, sevgilim mi beni sözlüğe getirdi tam olarak hatırlamıyorum. bazen dm'den tatlı tatlı kur yapıyorum kendisine. bazen seri artı ve fav vermeye kalkıyorum ancak sınıra takılıyorum, olsun yine de sınıra takılana kadar devam. bazen yazdıklarına bakıp "hımm demek öyle" tarzında kur yapıyorum.
üstelik bazen "hadi sözlüğe girip entry girelim mi" tarzında da davranışlar sergiliyoruz, çok da eğleniyoruz.
fark ettim de adama sürekli kur yapıyorum lol. evet efendim, hem sevgilim var, hem sözlükte yazıyorum, yetmiyor kendisine kur yapıyorum.
buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim.
ben mi sevgilimi sözlüğe getirdim, sevgilim mi beni sözlüğe getirdi tam olarak hatırlamıyorum. bazen dm'den tatlı tatlı kur yapıyorum kendisine. bazen seri artı ve fav vermeye kalkıyorum ancak sınıra takılıyorum, olsun yine de sınıra takılana kadar devam. bazen yazdıklarına bakıp "hımm demek öyle" tarzında kur yapıyorum.
üstelik bazen "hadi sözlüğe girip entry girelim mi" tarzında da davranışlar sergiliyoruz, çok da eğleniyoruz.
fark ettim de adama sürekli kur yapıyorum lol. evet efendim, hem sevgilim var, hem sözlükte yazıyorum, yetmiyor kendisine kur yapıyorum.
buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim.
devamını gör...
iki yol
büyülü bir şarkı senfonik hali en iyi türkçe rock şarkılarından ilk üçe oynar. klibi dönemin türkiye standartlarının fersah fersah üzerindedir. şarkının en garip özelliği de her uydurduğunuz anlama gelebiliyor olması
kimisi bu şarkının gizli bir cinsel alt metni olduğunu iddia eder kimisi de derin bir felsefi anlam arar. besteci ve grubun gitaristi kaan altan'a soruyorlar "ben bile çözemedim iki yol'u başka birşey var onda" demişti
iki yol var demiştin hangisini seçeyim
korkma bebeğim hepsinin sonu ayayaaynı
çok yukarılarda biriymiş beni aldı
...
iki yol var demiştin birinden gidiyorum
gözyaşları bebeğim hepsinin sonu ayaaynı
birinin eksiği birinin fazlası
...
birden bire boşalan yolların ortasındayım
hedefler hep çok çok kolay olmuştu
kimisi bu şarkının gizli bir cinsel alt metni olduğunu iddia eder kimisi de derin bir felsefi anlam arar. besteci ve grubun gitaristi kaan altan'a soruyorlar "ben bile çözemedim iki yol'u başka birşey var onda" demişti
iki yol var demiştin hangisini seçeyim
korkma bebeğim hepsinin sonu ayayaaynı
çok yukarılarda biriymiş beni aldı
...
iki yol var demiştin birinden gidiyorum
gözyaşları bebeğim hepsinin sonu ayaaynı
birinin eksiği birinin fazlası
...
birden bire boşalan yolların ortasındayım
hedefler hep çok çok kolay olmuştu
devamını gör...
birhan keskin
"ey ruhum sen yola çık,
ben aklımı eski bahçeye gömeceğim.
bu yaylım ateşlerinde yıkanıp
sana döneceğim."
dizelerinin ait olduğu, çok sevdiğim "sahra ve serap" şiirinin şairi.
kargo'yu da reha özcan'dan dinlemeyen vardır belki.
ben aklımı eski bahçeye gömeceğim.
bu yaylım ateşlerinde yıkanıp
sana döneceğim."
dizelerinin ait olduğu, çok sevdiğim "sahra ve serap" şiirinin şairi.
kargo'yu da reha özcan'dan dinlemeyen vardır belki.
devamını gör...
kuzey anadolu fay hattı
karadeniz'e hemen hemen paralel şekilde uzanan, yaklaşık 1100 km uzunlukta, sağ yanal doğrultu atımlı transform fay. ege denizi ve iran arasındaki uzantılarıyla beraber 1600 km'dir.
not: doğrultu atımlı fayların hareket vektörü fayın doğrultusuna paraleldir, ancak eğim yönüne diktir.

hat, tek parça halinde uzanmaz. çok parçalı faylardan oluşur. en az 5-6 milyon yıllık bir faydır. van gölü'nden başlayıp saros körfezi'ne dek devam eder. oldukça aktiftir ve büyük depremler üretme potansiyeline sahiptir.
ilk kez 26 aralık 1939 erzincan depreminden sonra "diri fay" olarak adlandırılmıştır. tarih boyunca bu fay nedeniyle gerçekleşen depremler arasında 7-8 dakika sürenler, artçıları 4 ay boyunca devam edenler var. ne yazık ki çok sayıda ölüme de neden oldu ürettiği depremler.
levha tektoniğinden biliyoruz ki, ülkemizin bulunduğu anadolu plakası, güneyde arap levhası, kuzeyde ise avrasya levhası arasında sıkıştırılmaktadır. tarihsel olarak incelendiğinde faydaki aktivitenin önce fayın orta kısımlarında başladığı, sonra doğu ve batıya ilerlediği görülür. sebep olduğu depremlerin odak derinlikleri genellikle çok fazla değildir.
bugüne dek sebep olduğu en büyük yer değiştirmenin 85-90 km olduğu görülmüştür (birkaç yüz diyen çalışmalar da mevcut). elbette bu, milyonlarca yıl öncesinde denk gelen bir durumdur. günümüzde sebep olacağı yer değiştirmeler bu kadar büyük olmamakla beraber, 7'den büyük depremler oluşturabilme potansiyeli hâlâ devam etmektedir.
fayın farklı bölgeleri, farklı özellikler gösterir. bu nedenle fay boyunca yer alan bölgelerin deprem periyotları da aynı değildir.
kuzey anadolu fay hattı, san andreas fayı ile çok fazla benzerlik gösterir.
düzce valiliği'nin 17 ağustos 1999'da meydana gelen depremle ilgili detaylı bir açıklamasına şuradan ulaşabilirsiniz.
eğer uzun yazı okumaktan sıkılmıyor ve kuzey anadolu fayı ile ilgili ayrıntılı çalışmalara ilişkin bilgiler istiyorsanız bu link tam biçilmiş kaftan!
not: bir başka sitedeki kendi yazımdır.
not: doğrultu atımlı fayların hareket vektörü fayın doğrultusuna paraleldir, ancak eğim yönüne diktir.

hat, tek parça halinde uzanmaz. çok parçalı faylardan oluşur. en az 5-6 milyon yıllık bir faydır. van gölü'nden başlayıp saros körfezi'ne dek devam eder. oldukça aktiftir ve büyük depremler üretme potansiyeline sahiptir.
ilk kez 26 aralık 1939 erzincan depreminden sonra "diri fay" olarak adlandırılmıştır. tarih boyunca bu fay nedeniyle gerçekleşen depremler arasında 7-8 dakika sürenler, artçıları 4 ay boyunca devam edenler var. ne yazık ki çok sayıda ölüme de neden oldu ürettiği depremler.
levha tektoniğinden biliyoruz ki, ülkemizin bulunduğu anadolu plakası, güneyde arap levhası, kuzeyde ise avrasya levhası arasında sıkıştırılmaktadır. tarihsel olarak incelendiğinde faydaki aktivitenin önce fayın orta kısımlarında başladığı, sonra doğu ve batıya ilerlediği görülür. sebep olduğu depremlerin odak derinlikleri genellikle çok fazla değildir.
bugüne dek sebep olduğu en büyük yer değiştirmenin 85-90 km olduğu görülmüştür (birkaç yüz diyen çalışmalar da mevcut). elbette bu, milyonlarca yıl öncesinde denk gelen bir durumdur. günümüzde sebep olacağı yer değiştirmeler bu kadar büyük olmamakla beraber, 7'den büyük depremler oluşturabilme potansiyeli hâlâ devam etmektedir.
fayın farklı bölgeleri, farklı özellikler gösterir. bu nedenle fay boyunca yer alan bölgelerin deprem periyotları da aynı değildir.
kuzey anadolu fay hattı, san andreas fayı ile çok fazla benzerlik gösterir.
düzce valiliği'nin 17 ağustos 1999'da meydana gelen depremle ilgili detaylı bir açıklamasına şuradan ulaşabilirsiniz.
eğer uzun yazı okumaktan sıkılmıyor ve kuzey anadolu fayı ile ilgili ayrıntılı çalışmalara ilişkin bilgiler istiyorsanız bu link tam biçilmiş kaftan!
not: bir başka sitedeki kendi yazımdır.
devamını gör...
insanın yaşından büyük hissetmesi
feleğin çemberinden geçmiş kişilerin yaşamış olduğu histir. maksimum 20 30 yıllık hayatınızda o kadar çok sıkıntı çekmiş o kadar çok badire atlatmışsınızdır ki beden yaşınız 30 iken ruhen 50 yaşında hissedersiniz kendinizi.
devamını gör...
kendini geliştirdikçe yetersiz hissetmek
kendini geliştirmeye başladıkça yetersizlik hissinin artması durumu. öyle ki hiç okumazsın, araştırmazsın tamsındır eksik yok gibi gelir. bir iki şey öğrenirsin bir tık üstüne koyarsın tamam ben oldum baya bir şey biliyorum hissi gelir. tabi ardından yeni bilgiler öğrenme ihtiyacı duyar gibi olursun sanki, bir tık daha koyalım üstüne dersin ama bir şeyler olur... hani sen çok şey biliyordun ya? emin misin ki acaba? diye sesler gelmeye başlar içinden, görmezden de gelemezsin artık bir kez başladı gelişim çünkü bunu istedin sen öylesine olsa bile. bir şeyler daha öğrenirsin akabinde ama sen içindeki boşluğu doldurmak isterken o boşluğun ne kadar büyük olduğu gerçeğiyle karşılaşırsın.
artık hiçbir şey bilmiyormuşsun gibi gelir, daha fazla gelişmelisindir, daha fazla öğrenmeli. okursun, izlersin, araştırırsın, dinlersin ama bir gariplik ki devam eder. dolması gereken boşluk sanki gün geçtikçe daha da artırıyordur. hatta artık bağımlı olmuşsundur. bir kere isteyerek yapınca bu şeyleri daha fazla yapmak zorunda hissedersin. aslında nasıl bir hiç olduğumuzu fark edersin. bu hiçliği, hepliğe dönüştürmek ister insan ama ne mümkün? bırak hepi, daha da hiç olmuş gibi gelir insana. gerçekte olan ise sadece farkına varırsın sahip olduğumuz hiçliğin ve artık kendini geliştirmek zorundasındır. ne yani? yerinde mi sayacaksındır? ne garip... geliştikçe ne kadar eksik olduğunu anlarsın, oysaki hiçbir şey bilmiyorken tastamam olduğunu sanırsın bütün eksikliğinin farkına bile varmazsın.hoş, güzel ve sonu olmayan bir döngüdür ama bir o kadar da tuhaftır.
farkındalığın tuhaflığı, ne kadar olduğunu bilmenin getirdiği yetersizlik hissi.
akıllara "bir kitap okuyan her şeyi bildiğini zanneder. ikinci kitabı okuyan kuşkuya düşer. üçüncü kitabı okuyan hiçbir şey bilmediğini anlar." sözünü getirir.
ve sen dördüncü kitabı da okuyarak doldurulamaz hiçliğin, hepliğe dönüşmesi umuduyla yola çıkar daha da fazlasını okuyarak hepliği ulaşılmaz görmeye başladığında hep olana yaklaşırsın.
artık hiçbir şey bilmiyormuşsun gibi gelir, daha fazla gelişmelisindir, daha fazla öğrenmeli. okursun, izlersin, araştırırsın, dinlersin ama bir gariplik ki devam eder. dolması gereken boşluk sanki gün geçtikçe daha da artırıyordur. hatta artık bağımlı olmuşsundur. bir kere isteyerek yapınca bu şeyleri daha fazla yapmak zorunda hissedersin. aslında nasıl bir hiç olduğumuzu fark edersin. bu hiçliği, hepliğe dönüştürmek ister insan ama ne mümkün? bırak hepi, daha da hiç olmuş gibi gelir insana. gerçekte olan ise sadece farkına varırsın sahip olduğumuz hiçliğin ve artık kendini geliştirmek zorundasındır. ne yani? yerinde mi sayacaksındır? ne garip... geliştikçe ne kadar eksik olduğunu anlarsın, oysaki hiçbir şey bilmiyorken tastamam olduğunu sanırsın bütün eksikliğinin farkına bile varmazsın.hoş, güzel ve sonu olmayan bir döngüdür ama bir o kadar da tuhaftır.
farkındalığın tuhaflığı, ne kadar olduğunu bilmenin getirdiği yetersizlik hissi.
akıllara "bir kitap okuyan her şeyi bildiğini zanneder. ikinci kitabı okuyan kuşkuya düşer. üçüncü kitabı okuyan hiçbir şey bilmediğini anlar." sözünü getirir.
ve sen dördüncü kitabı da okuyarak doldurulamaz hiçliğin, hepliğe dönüşmesi umuduyla yola çıkar daha da fazlasını okuyarak hepliği ulaşılmaz görmeye başladığında hep olana yaklaşırsın.
devamını gör...
yaşamaya değer mi sorunsalı
kesinlikle değerdir.
ne kadar değerli olacağının ölçüsü sizin ne kadar değer biçtiğinizdir.
var olmak varlık için en büyük nimettir.
ne kadar değerli olacağının ölçüsü sizin ne kadar değer biçtiğinizdir.
var olmak varlık için en büyük nimettir.
devamını gör...
englishman in new york
ingiliz şarkıcı sting'in ilk akla gelen klasiklerinden biri. şarkının klibinde oynayan ihtiyarı hep kadın sanırdım. meğer eşcinsel erkekmiş.
devamını gör...
jack london
ölümünün 104'üncü yılında edebiyat dünyasına kattığı eserler nedeniyle kendisini saygı ile anıyorum.
devamını gör...
sözlükten birine ciddi ciddi aşık olmak
bazen oluyor tanımları okurken. şuna bak diyorum ne kadar hoş yazmış hem de esprili bir dille, kimseyi incitmeden yazmış,döşemiş. sanki yıllarca tanışıyormuşuz gibi diyorum. hafiften icimde mahluk kelebekler uçuşuyor. biraz daha okumaya,profilinde aşağılara doğru kaymaya başlıyorum. sonra kendi mahlasımla göz göze geliyorum. "kendi kendinden de etkilenmezsin be whis" diyorum. sonra altta kalır mı canım kendim, "bak dalgana whisper" diyor. bi hikaye daha başlamadan bitiyor.
t: her an ne olacağı hiç belli olmaz. büyük konuşmayın sayın yazarlar. ımkansiz gibi görünür olur, olmaz ama imkansiz da değildir bu işler.
t: her an ne olacağı hiç belli olmaz. büyük konuşmayın sayın yazarlar. ımkansiz gibi görünür olur, olmaz ama imkansiz da değildir bu işler.
devamını gör...
oku iş bul evlen çocuk yap öl
toplumun dayatmasıdır. bir de bunlara yaş gibi kriterler de koyar ki, sınırların dışında kaldığında rahat rahat yargılayabilsin. bireyin bir önemi yoktur. fikirlerinin, hayallerinin, isteklerinin değeri yoktur. kendisi için değil, sistem için yaşamasının istenmesidir.
devamını gör...
1 mayıs işçi ve emekçi bayramı
nerede aşırı zenginlik varsa orada aşırı yoksullukta vardir.asiri zenginliğe lüks tüketime karşı olmayan hic kimse yoksullarin,emekçilerin hakkini savunamaz.asiri tüketen herkes başkalarının hakkini yiyordur,emeğini somuruyordur.aşırı tuketim suctur. asiri zenginlik suctur.
yasasin esitlik!
yasasin özgürlük!
yasasin kardeslik!
yasasin emek!
yasasin 1 mayis!
yasasin esitlik!
yasasin özgürlük!
yasasin kardeslik!
yasasin emek!
yasasin 1 mayis!
devamını gör...
fadime arslan
günlerdir sabah programında ve ana haberlerde denk geliyorum. gözyaşları ile izliyorum. bu başlığı açan oldu mu, açsam mı diye çok düşündüm ama gönlüm elvermemişti. bu sabah yine sabah programındaki yeni yayımlanan işkence videolarını görünce dayanamadım ki başlık varmış hemen altına yazmaya karar verdim.
aklım yine almıyor ya. her gün daha kötü ne olabilir dedikçe hep daha kötüsü ile karşılaşıyoruz. 88 yaşındaki bir nine’ye yapılan bu işkence akıl alır gibi değil. küçük gelinler, torunlar, oğlu ve diğer çocukları herkes şahit oluyor ama izlemekle veya foroğraf çekip, görüntülemekle yetiniyorlar. bu eziyeti yapanda bu eziyete susan da göz yumanda şeytandır, şeytandan da beterdir. böyle insan olamaz böyle insanlık olamaz.
tv programında diğer çocukları ağlıyor.” ah bilseydik, anamızı bırakır mıydık?” diye timsah gözyaşları döküyor. işlerine gelmiş nasılsa hali hazırda bakan var diyip, ilgilenmemişler şimdi de ah vah toh. insan annesinin bedenindeki morlukları, işkence izlerini nasıl görmez nasıl sormaz nasıl anlamaz, mümkün değil bu. günlerdir aklımdan bu görüntüler çıkmıyor benim. bir an önce döven gelinin, göz yuman torunu ve oğlunun, videoları çeken küçük gelinin tutklanması ve hakettikleri cezaları görmelerini diliyorum ki zaten bu kaçınılmaz son. diğer göz yuman, görmezden gelen evlat olacak şahsiyetlerde allah’larından bulurlar umarım.
buradan;
aklım yine almıyor ya. her gün daha kötü ne olabilir dedikçe hep daha kötüsü ile karşılaşıyoruz. 88 yaşındaki bir nine’ye yapılan bu işkence akıl alır gibi değil. küçük gelinler, torunlar, oğlu ve diğer çocukları herkes şahit oluyor ama izlemekle veya foroğraf çekip, görüntülemekle yetiniyorlar. bu eziyeti yapanda bu eziyete susan da göz yumanda şeytandır, şeytandan da beterdir. böyle insan olamaz böyle insanlık olamaz.
tv programında diğer çocukları ağlıyor.” ah bilseydik, anamızı bırakır mıydık?” diye timsah gözyaşları döküyor. işlerine gelmiş nasılsa hali hazırda bakan var diyip, ilgilenmemişler şimdi de ah vah toh. insan annesinin bedenindeki morlukları, işkence izlerini nasıl görmez nasıl sormaz nasıl anlamaz, mümkün değil bu. günlerdir aklımdan bu görüntüler çıkmıyor benim. bir an önce döven gelinin, göz yuman torunu ve oğlunun, videoları çeken küçük gelinin tutklanması ve hakettikleri cezaları görmelerini diliyorum ki zaten bu kaçınılmaz son. diğer göz yuman, görmezden gelen evlat olacak şahsiyetlerde allah’larından bulurlar umarım.
buradan;
devamını gör...
güne bir müge anlı sözü bırak
müge anlı , seyredenler bir bir dökülüyor; demekki herkes belgesel seyretmiyor muş.
aslında müge anlı nin yaptığı program ,yüzümüze vurulan bir tokat gibi, eğitimin, okumanın,ne kadar önemli olduğunu, gösteriyor.
aslında müge anlı nin yaptığı program ,yüzümüze vurulan bir tokat gibi, eğitimin, okumanın,ne kadar önemli olduğunu, gösteriyor.
devamını gör...
ana
(bkz: ana)
maksim gorki romanda devrim öncesi kitlelerin uyanışını ve aydınlanma sürecini işler. kitabın en etkileyici karakteri pavelin annesi pelageyadır. pelageya halkın içinden ve eğitimsiz biridir. çara ve kiliseye son derece bağlıdır. hatta oğluna zarar geleceğini düşünerek çoğu zaman onu vazgeçirmeye ve engel olmaya çalışır. kitabın bence en vurucu kısmı pelageya ananın bu süreçte oğlu ve arkadaşlarından etkilenerek sürekli kendini geliştirmesi ve yaşadığı değişim sürecidir. ilgi kültür sanat ve oda yayınevlerinin çevirileri bende mevcut. iki çeviri de birbirinden kötü. aşağıya pavel ve annesi arasında geçen kısa bir konuşmayı bırakıyorum.
- yasak kitaplar okuyorum anne. devletimiz bu kitapların okunmasını yasakladı çünkü bu kitaplarda, halkın gerçekleri yazıyor. halk eğer bu gerçeklerin farkına varırsa devlet, onu idare edemez. bu kitaplar gizli gizli basılır. eğer bende bu kitapların olduğunu bilseler, hemen hapse tıkarlar. yani kendi gerçeğini öğrenmek isteyen birini hapse atarlar anne, anladın mı?
korku dolu gözlerle oğlunu dinleyen anne, zor nefes alır gibiydi. onun halindeki yabancılaşmayı sezdiği için korkusu iki katına çıkmıştı. pavelin sesindeki kararlılık ve ciddiyet karşısında bir hamle daha yapmak istedi :
- bunları neden okuyorsun oğlum?
pavel başını kaldırdı, ince bıyıklarını parmaklarının arasına aldı ve annesine baktıktan sonra yine aynı tonla cevap verdi:
- gerçeği öğrenmek için...
pavel bunları yavaş yavaş söylemişti. bayan pelageya, oğlunun kalbine giren şey her ne ise -o, buna o kadar inanmıştı ki- söküp atmanın kolay olmadığını sezmişti. yaşadıklarını gözünün önüne getirdi ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
pavel annesinin bu haline yine sakin bir edayla karşılık verdi ve onu yanına çekti:
- ağlama anne. düşünsene, bu yaşadığımız hayata, hayat mı denir? kırk yaşındasın ve bugüne kadar doğru dürüst yüzün gülmedi. hep acı çektin. babamı düşün anne. çaresizlikten ve acizlikten her gün döverdi seni. onu daha iyi anlıyorum çünkü hiçbir şey yapamamanın verdiği sıkıntıyla böyle davranıyordu. otuz yıl çalıştığı fabrika bir zamanlar sadece iki tane binaydı. şimdi koskocaman bir şehir oldu. fabrikalar, insanlar çalıştıkça gelişir ve çoğalır ama insanlar çalıştıkça ölürler... sy 16
maksim gorki romanda devrim öncesi kitlelerin uyanışını ve aydınlanma sürecini işler. kitabın en etkileyici karakteri pavelin annesi pelageyadır. pelageya halkın içinden ve eğitimsiz biridir. çara ve kiliseye son derece bağlıdır. hatta oğluna zarar geleceğini düşünerek çoğu zaman onu vazgeçirmeye ve engel olmaya çalışır. kitabın bence en vurucu kısmı pelageya ananın bu süreçte oğlu ve arkadaşlarından etkilenerek sürekli kendini geliştirmesi ve yaşadığı değişim sürecidir. ilgi kültür sanat ve oda yayınevlerinin çevirileri bende mevcut. iki çeviri de birbirinden kötü. aşağıya pavel ve annesi arasında geçen kısa bir konuşmayı bırakıyorum.
- yasak kitaplar okuyorum anne. devletimiz bu kitapların okunmasını yasakladı çünkü bu kitaplarda, halkın gerçekleri yazıyor. halk eğer bu gerçeklerin farkına varırsa devlet, onu idare edemez. bu kitaplar gizli gizli basılır. eğer bende bu kitapların olduğunu bilseler, hemen hapse tıkarlar. yani kendi gerçeğini öğrenmek isteyen birini hapse atarlar anne, anladın mı?
korku dolu gözlerle oğlunu dinleyen anne, zor nefes alır gibiydi. onun halindeki yabancılaşmayı sezdiği için korkusu iki katına çıkmıştı. pavelin sesindeki kararlılık ve ciddiyet karşısında bir hamle daha yapmak istedi :
- bunları neden okuyorsun oğlum?
pavel başını kaldırdı, ince bıyıklarını parmaklarının arasına aldı ve annesine baktıktan sonra yine aynı tonla cevap verdi:
- gerçeği öğrenmek için...
pavel bunları yavaş yavaş söylemişti. bayan pelageya, oğlunun kalbine giren şey her ne ise -o, buna o kadar inanmıştı ki- söküp atmanın kolay olmadığını sezmişti. yaşadıklarını gözünün önüne getirdi ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
pavel annesinin bu haline yine sakin bir edayla karşılık verdi ve onu yanına çekti:
- ağlama anne. düşünsene, bu yaşadığımız hayata, hayat mı denir? kırk yaşındasın ve bugüne kadar doğru dürüst yüzün gülmedi. hep acı çektin. babamı düşün anne. çaresizlikten ve acizlikten her gün döverdi seni. onu daha iyi anlıyorum çünkü hiçbir şey yapamamanın verdiği sıkıntıyla böyle davranıyordu. otuz yıl çalıştığı fabrika bir zamanlar sadece iki tane binaydı. şimdi koskocaman bir şehir oldu. fabrikalar, insanlar çalıştıkça gelişir ve çoğalır ama insanlar çalıştıkça ölürler... sy 16
devamını gör...
beyaz zambaklar ülkesinde
okunmalı ve tavsiye edilmelidir.
milyonlarca halk bedenen, ruhen, fikren ve ahlaken çürüyor da, hiç kimse bu kokuşmuşluğu görmüyor. herkesin karakteri bozulmuş veya herkes bu yozlaşmışlığa alışmış da bunu doğal bir durum sanıyor sanki. ama bu böyle mi olmalıdır?
milyonlarca halk bedenen, ruhen, fikren ve ahlaken çürüyor da, hiç kimse bu kokuşmuşluğu görmüyor. herkesin karakteri bozulmuş veya herkes bu yozlaşmışlığa alışmış da bunu doğal bir durum sanıyor sanki. ama bu böyle mi olmalıdır?
devamını gör...