islam barış dinidir
kuran'da savaş fiilinin kökünden (q-t-l) türetilmiş 170 kelime bulunmasına rağmen barış kelimesinin kökünden (s-l-m) türetilmiş 140 kelime bulunmaktadır. affetmek fiilinin kökünden (ğ-f-r) türetilmiş 234 kelime bulunmasına rağmen cezalandırmak fiilinin kökünden (a-z-b) türetilmiş 373 kelime bulunmaktadır. cihadı saymadım bile.
bakara 191: onları nerede yakalarsanız öldürün. sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. zulüm ve baskı, adam öldürmekten daha ağırdır. yalnız, mescid-i haram yanında, onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. sizinle savaşırlarsa onları öldürün. kâfirlerin cezası böyledir.
nisa 74: o hâlde, dünya hayatını ahiret hayatı karşılığında satanlar, allah yolunda savaşsınlar. kim allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz.
nisa 89: arzu ettiler ki kendilerinin küfre saptıkları gibi siz de sapasınız da beraber olasınız. bu sebeple, onlar allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. eğer bundan yüz çevirirlerse, onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. onlardan ne bir dost edinin, ne de bir yardımcı.
nisa 91: diğer birtakım kimselerin de hem sizden emin olmak, hem de kavimlerinden emin olmak istediklerini göreceksin. bunlar küfre her döndürüldüklerinde ona atılırlar. eğer bunlar sizden uzak durmazlar, sizinle barış içinde yaşamak istemezler, ellerini savaştan çekmezlerse, onları yakalayın ve onları nerede bulursanız öldürün. işte bunlara karşı size apaçık bir yetki verdik.
tevbe 5: haram aylar çıkınca bu allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. şüphesiz allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
muhammed 4: inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. nihayet onları çökertip etkisiz hâle getirdiğinizde bağı sıkı bağlayın (sağ kalanlarını esir alın). artık bundan sonra ya karşılıksız ya da fidye karşılığı salıverin. savaş sona erinceye kadar hüküm budur. eğer allah dileseydi, onlardan öç alırdı. fakat sizi birbirinizle denemek için böyle yapıyor. allah yolunda öldürülenlere gelince, allah onların amellerini asla boşa çıkarmayacaktır.
maide 33: allah’a ve resûlüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. ahirette de onlara büyük bir azap vardır.
ahzap 61: andolsun, eğer münafıklar, kalplerinde bir hastalık bulunanlar ve medine’de kötü haberler yayıp ortalığı karıştıranlar vazgeçmezlerse, elbette seni onların üzerine gitmeye teşvik edeceğiz. onlar da orada lânete uğramış kimseler olarak seninle pek az süre komşu kalacaklardır. nerede bulunurlarsa, yakalanırlar ve yaman bir şekilde öldürülürler.
bakara 193: hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya ve din yalnız allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. onlar savaşmaya son verecek olurlarsa, artık düşmanlık yalnız zalimlere karşıdır.
bakara 244: allah yolunda savaşın ve bilin ki, şüphesiz allah hakkıyla işitendir ve hakkıyla bilendir.
nisa 76: iman edenler, allah yolunda savaşırlar. inkâr edenler de tâğût yolunda savaşırlar. o hâlde, siz şeytanın dostlarına karşı savaşın. şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır.
nisa 84: artık allah yolunda savaş! sen ancak kendinden sorumlusun! mü’minleri de savaşa teşvik et. umulur ki allah inkâr edenlerin gücünü kırar. allah’ın gücü daha üstündür, cezası daha şiddetlidir.
enfal 39: baskı ve şiddet kalmayıncaya ve din tamamen allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. eğer vazgeçerlerse, şüphesiz ki allah onların yaptıklarını hakkıyla görendir.
tevbe 14: onlarla savaşın ki, allah onlara sizin ellerinizle azap etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size yardım etsin, mü’min topluluğun gönüllerini ferahlatsın ve onların kalplerindeki öfkeyi gidersin. allah, dilediğinin tövbesini kabul eder. allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
tevbe 123: ey iman edenler! kâfirlerden yakınınızda olanlarla savaşın ve sizde bir sertlik bulsunlar. bilin ki, allah kendisine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.
saffat 4: hiç şüphe yok ki allah, kendi yolunda, duvarları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.
bakara 216: savaş, hoşunuza gitmediği hâlde, size farz kılındı. olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. allah bilir, siz bilmezsiniz.
enfal 65: ey peygamber! mü’minleri savaşa teşvik et. eğer içinizde sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüz kişiye galip gelirler. eğer içinizde yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler. çünkü onlar anlamayan bir kavimdir.
gibi buram buram barış kokan ayetler de "kitab-ı mukaddestedir" zaten.
bakara 191: onları nerede yakalarsanız öldürün. sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. zulüm ve baskı, adam öldürmekten daha ağırdır. yalnız, mescid-i haram yanında, onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. sizinle savaşırlarsa onları öldürün. kâfirlerin cezası böyledir.
nisa 74: o hâlde, dünya hayatını ahiret hayatı karşılığında satanlar, allah yolunda savaşsınlar. kim allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz.
nisa 89: arzu ettiler ki kendilerinin küfre saptıkları gibi siz de sapasınız da beraber olasınız. bu sebeple, onlar allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. eğer bundan yüz çevirirlerse, onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. onlardan ne bir dost edinin, ne de bir yardımcı.
nisa 91: diğer birtakım kimselerin de hem sizden emin olmak, hem de kavimlerinden emin olmak istediklerini göreceksin. bunlar küfre her döndürüldüklerinde ona atılırlar. eğer bunlar sizden uzak durmazlar, sizinle barış içinde yaşamak istemezler, ellerini savaştan çekmezlerse, onları yakalayın ve onları nerede bulursanız öldürün. işte bunlara karşı size apaçık bir yetki verdik.
tevbe 5: haram aylar çıkınca bu allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da verirlerse, kendilerini serbest bırakın. şüphesiz allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
muhammed 4: inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. nihayet onları çökertip etkisiz hâle getirdiğinizde bağı sıkı bağlayın (sağ kalanlarını esir alın). artık bundan sonra ya karşılıksız ya da fidye karşılığı salıverin. savaş sona erinceye kadar hüküm budur. eğer allah dileseydi, onlardan öç alırdı. fakat sizi birbirinizle denemek için böyle yapıyor. allah yolunda öldürülenlere gelince, allah onların amellerini asla boşa çıkarmayacaktır.
maide 33: allah’a ve resûlüne savaş açanların ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası; ancak öldürülmeleri, yahut asılmaları veya ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi, yahut o yerden sürülmeleridir. bu cezalar onlar için dünyadaki bir rezilliktir. ahirette de onlara büyük bir azap vardır.
ahzap 61: andolsun, eğer münafıklar, kalplerinde bir hastalık bulunanlar ve medine’de kötü haberler yayıp ortalığı karıştıranlar vazgeçmezlerse, elbette seni onların üzerine gitmeye teşvik edeceğiz. onlar da orada lânete uğramış kimseler olarak seninle pek az süre komşu kalacaklardır. nerede bulunurlarsa, yakalanırlar ve yaman bir şekilde öldürülürler.
bakara 193: hiçbir zulüm ve baskı kalmayıncaya ve din yalnız allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. onlar savaşmaya son verecek olurlarsa, artık düşmanlık yalnız zalimlere karşıdır.
bakara 244: allah yolunda savaşın ve bilin ki, şüphesiz allah hakkıyla işitendir ve hakkıyla bilendir.
nisa 76: iman edenler, allah yolunda savaşırlar. inkâr edenler de tâğût yolunda savaşırlar. o hâlde, siz şeytanın dostlarına karşı savaşın. şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır.
nisa 84: artık allah yolunda savaş! sen ancak kendinden sorumlusun! mü’minleri de savaşa teşvik et. umulur ki allah inkâr edenlerin gücünü kırar. allah’ın gücü daha üstündür, cezası daha şiddetlidir.
enfal 39: baskı ve şiddet kalmayıncaya ve din tamamen allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. eğer vazgeçerlerse, şüphesiz ki allah onların yaptıklarını hakkıyla görendir.
tevbe 14: onlarla savaşın ki, allah onlara sizin ellerinizle azap etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size yardım etsin, mü’min topluluğun gönüllerini ferahlatsın ve onların kalplerindeki öfkeyi gidersin. allah, dilediğinin tövbesini kabul eder. allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
tevbe 123: ey iman edenler! kâfirlerden yakınınızda olanlarla savaşın ve sizde bir sertlik bulsunlar. bilin ki, allah kendisine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.
saffat 4: hiç şüphe yok ki allah, kendi yolunda, duvarları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.
bakara 216: savaş, hoşunuza gitmediği hâlde, size farz kılındı. olur ki, bir şey sizin için hayırlı iken, siz onu hoş görmezsiniz. yine olur ki, bir şey sizin için kötü iken, siz onu seversiniz. allah bilir, siz bilmezsiniz.
enfal 65: ey peygamber! mü’minleri savaşa teşvik et. eğer içinizde sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüz kişiye galip gelirler. eğer içinizde yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler. çünkü onlar anlamayan bir kavimdir.
gibi buram buram barış kokan ayetler de "kitab-ı mukaddestedir" zaten.
devamını gör...
pangea
levha tektoniği teorisine göre karalar, günümüzden 250 milyon yıl önce pangea adı verilen tek parça halindeydi.
devamını gör...
parkta tek başına oturmak
az sonra yapacağım eylemm..
devamını gör...
dibe vurmuş insanlara tavsiyeler
"kim demiş hayatın üstünün altından daha iyi olduğunu! " diye bir şeyler okuduğumu hatırlıyorum.
yaa dipte olmanın da ayrı güzellikleri vardır, rahat olun arkadaşlar, hepsi geçer giderrr.
yaa dipte olmanın da ayrı güzellikleri vardır, rahat olun arkadaşlar, hepsi geçer giderrr.
devamını gör...
sınavı ilk bitiren öğrenci
sınav esnasında sınıftaki herkesin dikkatini üzerine çeken öğrencidir.tam sınıftan çıkacak herkes başını kaldırır bakar kim diye. bazen dolu kağıt veren kişidir bazen de boş kağıt veren...
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
bana ailenden en çok kimi seviyorsun diye sorsalar kardeşim derdim. hem de annem ve babam için hiç tereddüt etmeden onu seçerdim. beni hayatta en cok sevenin de o olduğuna tüm varligimla inanıyorum. ailemden beni tek yalnız hissettirmeyen bana sevgisini her koşulda gösteren tek kişi. iyi ki var.
devamını gör...
psikiyatrik problemlerin insanlara karizmatik gelmesi
benim sorunlarım var herkese böyleyim hani anlatabiliyo muyum, kontrol edemiyorum kızım kendimi.
devamını gör...
flörte başlarken yapılan hatalar
flörte başlamak.
devamını gör...
en son alınan iltifat
“kızım senin kadar inatçısını görmedim, hakkını asla yerde bırakmayıp sonuna kadar mücadele veriyorsun.”
canım anam dövmesi.
canım anam dövmesi.
devamını gör...
normal sözlük'teki z kuşağı yazarlar
engelle beni engelle. mutluluk duyarım. *
devamını gör...
çocuk sahibi olmamak için sebepler
(bkz: küresel ısınma)
umarım çocuğum olursa gelecekte böyle şeyler görmez, yoksa beni neden dünyaya getirdiniz diye bana çok sövecek biliyorum.
umarım çocuğum olursa gelecekte böyle şeyler görmez, yoksa beni neden dünyaya getirdiniz diye bana çok sövecek biliyorum.
devamını gör...
siroz
devamını gör...
roman yazmak
uzun vadede en çok yapmak istediğim zor bir iştir. kendimce bir yol haritası çizdim, belki bunu isteyenlere bakış açısı olur diye paylaşmak istiyorum.
bunu yapmak için öncelikle bol bol okumak gerekiyor. ancak okumaktan kastım, şu kadar kitap okumak değil. bunu yaparak hiçbir yere varamayız. "bir ayda dört kitap bitirdim" diyen bir insanın yaklaşımı bana hiçbir zaman anlamlı gelmedi. bir insanın okuduğu şeyler, ilgi alanından, merakından bağımsız olursa orada çıkacak tek sonuç verimsizlik olur. içselleştirerek, anlam vererek okunan bir kitap size dört kitaptan fazlasını kazandırır. bu benim cılız bir analizim olabilir ancak bakış açımı şöyle somutlaştırmak istiyorum, karar size kalmış:
sözgelimi ayda dört kitap okumuş bir adamın, eğer ki rastgele seçilmiş dört kitapsa veya bu işi nitelikten ziyade nicelik açısından değerlendiriyorsa ulaşacağı sonuç şu olur: bindokuzyüzseksendört harika bir distopya doğrusu! evet, tam olarak böyle olur. yüzeysel kalır, kurgu çok kısa zamanda kaybolur, size kalan üç beş etkileyici sahne, hayal dünyasındaki bir miktar gelişim ve size verdiği haz. işte bu kadar. ancak, yine sözgelimi aşkı anlamlandırmak isteyen bir adamın vadideki zambak okuması ile alacağı sonuç şu olur: okuduktan sonra geçen on yıldan sonra bile "aşk, bir tutkudur; tahayyül ötesi bir şeydir, insanın diğer tüm düşüncelerini, hayallerini, tutkularını, maddi manevi tüm tasarrufunu bir paçavra gibi fırlatıp atabileceği bir güçtür; ah, benim minik henriette'im. bu yüzden içselleştirilerek okunan, merak duygusuyla yola çıkılan okumaların verimi yüksektir. ben buna, biraz da mühendislik yaklaşımıyla şöyle bir yöntem geliştirdim:
öncelikle yazacağımız romanın kurgu temelli mi olacağı yoksa gündelik yaşama bol atıfta bulunulan, duyguları, insan olmayı, yaşamı anlatan, kurgu yönü ağır basmayan bir roman mı olacağını seçeceğiz. ben bu konuda daha çok ikinci seçeneği değerli buldum. okuma yaparken de bu yönde kendimi geliştirmeye karar verdim. bu yüzden de kurgu temelli, örneğin seferad gibi romanlar bana film izlemiş hissi verirler. eğer bir celine paragrafına benzer bir çözümleme bulamazsam, romandan uzaklaşırım. gözlerim sürekli "hadi abi, başla artık şov yapmaya" diyerek o girizgahı arar.
bu konuda da fante, celine, proust gibi üstadları örnek alıyorum. yukarıda söylediğim gibi "işte bu, baba sen busun ya" derim. daha önce de söylemiştim, genellikle fenerbahçenin 90. dakikada gol atıp kazanmasına sevindiğim gibi, çocukça bir sevgi kaplar içimi; baş parmağımı öpüp havaya kaldırarak "sen bu hayata rastgele gelmiş olamazsın, sen bu dünyaya ait olamazsın" gibi şeyler söylerim. bu adamlar benim dostum abi, bu adamlar benim ulu önderlerim. bol bol dostoyevski, turgenyev, tolstoy, gorki, goethe, balzac, zola, canetti, camus vs. vs. okudum. oralardan da çok farklı bakış açıları ve yaklaşımlar öğrendim. ancak ulu önder celine, fante ve proust temelli bir görüşü tercih ettim. felsefi bir temel de bence olmazsa olmaz. bu yüzden schopenhauer okudum bol bol. 2. dünya savaşı, insanlarda birçok insanı duyguyu tanımlama, hatırlama ya da yok etme fırsatı verdiği için hitler almanyasını, mao çin'ini, stalin rusyasını okudum ansiklopedilerden, belgesellerden o savaşı, sefaleti hissetmeye çalıştım ve sonuçta bir savaş karşıtı olmayı, savaşın bizden çaldıklarını anlamaya birazck yaklaştım. ilerleyen zamanlarda, ekonomik özgürlüğümle beraber felsefeye daha da eğilmeyi düşünüyorum. özellikle freud ve jung gibi psikoloji alanında çalışmalar yapan üstadlara da başvurmak elzem. başkaları da ona göre tercihini yapacaktır.
şimdi bunun diğer aşaması yazmak. yazmak için de öncelikle denemeler, kendi bakış açınızla yorumlamalar yapmamız gerekiyor. benim entrylerimi okuyanlar varsa, mutlaka bir duyguyu, bir olayı, kişiyi kapsamlı bir şekilde ele almaya çalıştığımı görürler. genellikle entrylerim de küçük pasajlar şeklinde oluyor.
yine son olarak çok önemli olduğunu düşündüğüm, bir konuya dikkat çekeceğim. bana göre, kendi yaşamına, çevresine, çevresinde dönen dramlara, hayal kırıklıklarına, hüzünlere, ızdıraplara kayıtsız kalmış bir insan kitap falan yazamaz. o yüzden yaşanılan olayları "bunu yapan maldır, net" ya da "seven insan bunu yapar, gerisi boştur" "aldatan namussuzdur, bu kadar" gibi sığ, iğrenç bir şekilde değerlendirmemeye dikkat ettim. ortada bir şerefsizlik varsa da bu şerefsizliğin sebeplerini, sonuçlarını düşünmeye özen gösteririm. bir de bu konularda sevgili dostlarıma vereceğim en önemli tavsiye, insanları dinlemek olur. bol bol yaşlıları dinlerim. kendi dedemi ananemi, arkadaşlarımın büyüklerini denk geldiğim anda çay demleyip saatlerce dinlerim. hiçbir zaman yaşayamayacağınız tecrübeleri de bu şekilde empati gücünüz oranında deneyimleyebiliyorsunuz. örneğin; benim dedem 1970 yılında ırak felluce'ye çalışmaya gitmiş. 6 aylık sürecin her detayını defalarca dinledim. bir yol hikayesini, yola çıktıkları saatten mercedes otobüsün modeline kadar, bu yolculukta hissettiği duyguları, sınırı geçerken hissettiklerini, orada çalışan işçi sınıfının davranışlarını, hikayelerini hepsini dinledim.
bunlar size müthiş tecrübeler katıyor inanın, mutlaka yaşlıları, deneyimi nispetinde başından bir iş geçmiş insanları dinleyin. tüm bunları sentezleyecek beyniniz. sonuçlar çok güzel oluyor, inanın farkı hissediyorsunuz. bir konuda gayet normal bir konuşma yapıyorsunuz ve karşılığında "ya sen nasıl böyle konuşabiliyorsun" diyor insanlar. o sentezi beyninize bırakın, şovunu yapacaktır. hepimize iyi okumalar dilerim, inşallah bir gün istediğimiz şeyleri yapabiliriz.
bunu yapmak için öncelikle bol bol okumak gerekiyor. ancak okumaktan kastım, şu kadar kitap okumak değil. bunu yaparak hiçbir yere varamayız. "bir ayda dört kitap bitirdim" diyen bir insanın yaklaşımı bana hiçbir zaman anlamlı gelmedi. bir insanın okuduğu şeyler, ilgi alanından, merakından bağımsız olursa orada çıkacak tek sonuç verimsizlik olur. içselleştirerek, anlam vererek okunan bir kitap size dört kitaptan fazlasını kazandırır. bu benim cılız bir analizim olabilir ancak bakış açımı şöyle somutlaştırmak istiyorum, karar size kalmış:
sözgelimi ayda dört kitap okumuş bir adamın, eğer ki rastgele seçilmiş dört kitapsa veya bu işi nitelikten ziyade nicelik açısından değerlendiriyorsa ulaşacağı sonuç şu olur: bindokuzyüzseksendört harika bir distopya doğrusu! evet, tam olarak böyle olur. yüzeysel kalır, kurgu çok kısa zamanda kaybolur, size kalan üç beş etkileyici sahne, hayal dünyasındaki bir miktar gelişim ve size verdiği haz. işte bu kadar. ancak, yine sözgelimi aşkı anlamlandırmak isteyen bir adamın vadideki zambak okuması ile alacağı sonuç şu olur: okuduktan sonra geçen on yıldan sonra bile "aşk, bir tutkudur; tahayyül ötesi bir şeydir, insanın diğer tüm düşüncelerini, hayallerini, tutkularını, maddi manevi tüm tasarrufunu bir paçavra gibi fırlatıp atabileceği bir güçtür; ah, benim minik henriette'im. bu yüzden içselleştirilerek okunan, merak duygusuyla yola çıkılan okumaların verimi yüksektir. ben buna, biraz da mühendislik yaklaşımıyla şöyle bir yöntem geliştirdim:
öncelikle yazacağımız romanın kurgu temelli mi olacağı yoksa gündelik yaşama bol atıfta bulunulan, duyguları, insan olmayı, yaşamı anlatan, kurgu yönü ağır basmayan bir roman mı olacağını seçeceğiz. ben bu konuda daha çok ikinci seçeneği değerli buldum. okuma yaparken de bu yönde kendimi geliştirmeye karar verdim. bu yüzden de kurgu temelli, örneğin seferad gibi romanlar bana film izlemiş hissi verirler. eğer bir celine paragrafına benzer bir çözümleme bulamazsam, romandan uzaklaşırım. gözlerim sürekli "hadi abi, başla artık şov yapmaya" diyerek o girizgahı arar.
bu konuda da fante, celine, proust gibi üstadları örnek alıyorum. yukarıda söylediğim gibi "işte bu, baba sen busun ya" derim. daha önce de söylemiştim, genellikle fenerbahçenin 90. dakikada gol atıp kazanmasına sevindiğim gibi, çocukça bir sevgi kaplar içimi; baş parmağımı öpüp havaya kaldırarak "sen bu hayata rastgele gelmiş olamazsın, sen bu dünyaya ait olamazsın" gibi şeyler söylerim. bu adamlar benim dostum abi, bu adamlar benim ulu önderlerim. bol bol dostoyevski, turgenyev, tolstoy, gorki, goethe, balzac, zola, canetti, camus vs. vs. okudum. oralardan da çok farklı bakış açıları ve yaklaşımlar öğrendim. ancak ulu önder celine, fante ve proust temelli bir görüşü tercih ettim. felsefi bir temel de bence olmazsa olmaz. bu yüzden schopenhauer okudum bol bol. 2. dünya savaşı, insanlarda birçok insanı duyguyu tanımlama, hatırlama ya da yok etme fırsatı verdiği için hitler almanyasını, mao çin'ini, stalin rusyasını okudum ansiklopedilerden, belgesellerden o savaşı, sefaleti hissetmeye çalıştım ve sonuçta bir savaş karşıtı olmayı, savaşın bizden çaldıklarını anlamaya birazck yaklaştım. ilerleyen zamanlarda, ekonomik özgürlüğümle beraber felsefeye daha da eğilmeyi düşünüyorum. özellikle freud ve jung gibi psikoloji alanında çalışmalar yapan üstadlara da başvurmak elzem. başkaları da ona göre tercihini yapacaktır.
şimdi bunun diğer aşaması yazmak. yazmak için de öncelikle denemeler, kendi bakış açınızla yorumlamalar yapmamız gerekiyor. benim entrylerimi okuyanlar varsa, mutlaka bir duyguyu, bir olayı, kişiyi kapsamlı bir şekilde ele almaya çalıştığımı görürler. genellikle entrylerim de küçük pasajlar şeklinde oluyor.
yine son olarak çok önemli olduğunu düşündüğüm, bir konuya dikkat çekeceğim. bana göre, kendi yaşamına, çevresine, çevresinde dönen dramlara, hayal kırıklıklarına, hüzünlere, ızdıraplara kayıtsız kalmış bir insan kitap falan yazamaz. o yüzden yaşanılan olayları "bunu yapan maldır, net" ya da "seven insan bunu yapar, gerisi boştur" "aldatan namussuzdur, bu kadar" gibi sığ, iğrenç bir şekilde değerlendirmemeye dikkat ettim. ortada bir şerefsizlik varsa da bu şerefsizliğin sebeplerini, sonuçlarını düşünmeye özen gösteririm. bir de bu konularda sevgili dostlarıma vereceğim en önemli tavsiye, insanları dinlemek olur. bol bol yaşlıları dinlerim. kendi dedemi ananemi, arkadaşlarımın büyüklerini denk geldiğim anda çay demleyip saatlerce dinlerim. hiçbir zaman yaşayamayacağınız tecrübeleri de bu şekilde empati gücünüz oranında deneyimleyebiliyorsunuz. örneğin; benim dedem 1970 yılında ırak felluce'ye çalışmaya gitmiş. 6 aylık sürecin her detayını defalarca dinledim. bir yol hikayesini, yola çıktıkları saatten mercedes otobüsün modeline kadar, bu yolculukta hissettiği duyguları, sınırı geçerken hissettiklerini, orada çalışan işçi sınıfının davranışlarını, hikayelerini hepsini dinledim.
bunlar size müthiş tecrübeler katıyor inanın, mutlaka yaşlıları, deneyimi nispetinde başından bir iş geçmiş insanları dinleyin. tüm bunları sentezleyecek beyniniz. sonuçlar çok güzel oluyor, inanın farkı hissediyorsunuz. bir konuda gayet normal bir konuşma yapıyorsunuz ve karşılığında "ya sen nasıl böyle konuşabiliyorsun" diyor insanlar. o sentezi beyninize bırakın, şovunu yapacaktır. hepimize iyi okumalar dilerim, inşallah bir gün istediğimiz şeyleri yapabiliriz.
devamını gör...
anne with an e
netflixte mükemmel ötesi olan dizi versiyonunu izledikten sonra büyük bir heyecanla kitaplarını da okumaya başlayan ben, bu evrenle büyük bir aşk yaşıyorum. o kadar huzurlu ki o kadar güzel ki.
orada yaşayıp annenin arkadaşı olup,okula giderken süt şişemi yan tarafta akan derenin soğuk serin sularına koymak isterdim be sözlük.
orada yaşayıp annenin arkadaşı olup,okula giderken süt şişemi yan tarafta akan derenin soğuk serin sularına koymak isterdim be sözlük.
devamını gör...
yazarların en köylü özelliği
milletin efendisiyim demek istediğim başlıktır.
devamını gör...
şunu da çantana atsana
küçük çanta sevmeyen aksine bavul gibi kocaman çantalar kullanan biri olarak en sık duyduğum cümledir. tamam çantamda yer var ama o yükü ben çekiyorum vermeyin bana 'şunu çantana atsana' diye. ben hayır diyemiyorum bari siz naif olun.
edit : üstteki yazar da 'kadınların en faydalı olduğu alan bu' demiş. erkeklerin eşyalarını koymak için bile çantamıza ihtiyaç duyduğu dünyada ' faydalarımızı' konuşmaları biraz gülünç..)
edit : üstteki yazar da 'kadınların en faydalı olduğu alan bu' demiş. erkeklerin eşyalarını koymak için bile çantamıza ihtiyaç duyduğu dünyada ' faydalarımızı' konuşmaları biraz gülünç..)
devamını gör...
yazarların itiraf köşesi
iş yerindeki çocuk galiba benden hoşlanıyor. aramızda duygusal bi muhabbet olmasın diye koçum falan diyorum. bu sefer o da bana koçum demeye başladı. durum vahim. buradan bişey çıkar mı çıkmaz mı bilinmez ama çıkarsa ortalık karışır. iç dünyamda ve dış dünyamda.
devamını gör...
kısa bağırsak sendromu
ince bağırsakların geniş bir bölümünün çıkarılması ile gelişen ve beslenme için yeterli uzunluğunda kalmadığı klinik duruma verilen isimdir.
genellikle ince bağırsak 200cm'den daha kısa kalmıştır.
erişkinlerde en sık nedeni mezenterik damar tıkanıklığı iken;
çocuklarda en sık neden nekrotizan enterokolit'dir.
bu hastalar ince bağırsak transplantasyon adaylarının en başında olan hastalardır.
genellikle ince bağırsak 200cm'den daha kısa kalmıştır.
erişkinlerde en sık nedeni mezenterik damar tıkanıklığı iken;
çocuklarda en sık neden nekrotizan enterokolit'dir.
bu hastalar ince bağırsak transplantasyon adaylarının en başında olan hastalardır.
devamını gör...
alttaki yazara bir mesaj bırak
alttaki sayın yazar a sağlık, sevgi ve hoşgörü dolu günlerinin olmasını temenni ediyorum.
devamını gör...
