from dusk till dawn
tam bir tarantino filmidir. tarantino’nun kendine has bir tarzı var ve bir filmi izlerken onun yönettiği hemen anlaşılır.
ilk imza, kanı sevmesi.
ikinci imzası da , filmde kendine de rol vermesi.
üçüncü imzası, filmin içinde geçen replikleri.
aksiyon filmlerinde malumunuz pek repliklere dikkat etmezler; film vurdu kırdıyla geçer. ama ne bileyim müziğinden midir, repliklerinden midir, dahilik derecesinde yönetmenlik becerisinden midir bilmem, filmlerini de severim.
bu film de her ne kadar bir kill bill, rezervuar köpekleri olmasa da oyuncu kadrosuyla izlemeye değer bir filmdi.
ilk imza, kanı sevmesi.
ikinci imzası da , filmde kendine de rol vermesi.
üçüncü imzası, filmin içinde geçen replikleri.
aksiyon filmlerinde malumunuz pek repliklere dikkat etmezler; film vurdu kırdıyla geçer. ama ne bileyim müziğinden midir, repliklerinden midir, dahilik derecesinde yönetmenlik becerisinden midir bilmem, filmlerini de severim.
bu film de her ne kadar bir kill bill, rezervuar köpekleri olmasa da oyuncu kadrosuyla izlemeye değer bir filmdi.
devamını gör...
lizbon antlaşması
13 aralık 2007'de imzalanan ve 2009 yılında yürürlüğe giren antlaşma.
avrupa birliği anayasasının 2005 yılında fransa ve hollanda'da reddedilmesinin ardından, avrupa birliği'nin yapısına ilişkin bazı düzenlemeleri hayata geçirebilmek amacıyla imzalandı.
aslında antlaşmanın getirdiği reform içerik olarak, reddedilen anayasa ile oldukça benzer. ancak bir devlete ait olabilecek olan millî marş, bayrak gibi birtakım ifadeler bu reform kapsamında yer almıyor.
avrupa birliği anayasasının 2005 yılında fransa ve hollanda'da reddedilmesinin ardından, avrupa birliği'nin yapısına ilişkin bazı düzenlemeleri hayata geçirebilmek amacıyla imzalandı.
aslında antlaşmanın getirdiği reform içerik olarak, reddedilen anayasa ile oldukça benzer. ancak bir devlete ait olabilecek olan millî marş, bayrak gibi birtakım ifadeler bu reform kapsamında yer almıyor.
devamını gör...
keşanlı ali destanı
haldun taner'in keşanlı ali destanı türk edebiyatı'nda epik-göstermeci tarzda yazılmış ilk yerli müzikli oyunudur.
haldun taner'in köyden şehre göç edip, şehrin kenar mahallelerinde yaşayan insanların hayata tutunma çabalarını betimlediği oyunu. dönemin eleştirisi büyük bir ustalıkla işlenmiştir. sistemin bozukluğunu anlatır ancak bir yandan da bu sistemdeki tüm tarafların bu bozuk sistemin devam etmesine sebep olduğunu da gösterir bize. kimsenin masum olmadığını düşündürtür.
gecekondu sakinlerinin kendi kendilerine yarattığı kurtarıcı rolündeki ali, sevdiceği ve insanlar tarafından kendisine yüklenen kurtarıcı rolünün sorumlulukları arasında sıkışıp kalır. eylemleri artık kendisine ait olmaktan çıkmıştır. tamamen kendisine biçilen rolü oynar. yaptıklarında iradesinden iz kalmamıştır. o insanların kendi kendilerine yarattığı bir figür olmuş ve bu figürün görevlerini gerçekleştiren biridir artık. oyun sonunda da ali'nin sıkışıp kaldığı ikilemde yine bir tercih yapması gerekecektir. bu tercih de yine gecekondu halkının kendisine verdiği rolün gerektiği şey olacaktır.
oyun türk tiyatro tarihinin ilk epik oyunu olarak kabul edildiği için brecht'in epik oyunlarında kullandığı bir çok özellik de taner tarafından etkili bir biçimde kullanılmıştır. örneğin gestuskonusunda ali'nin ayağındaki aksaklık en ince ancak çok da önemli bir detay olmakla beraber ali'nin üzerine tam oturmayan, eğreti kalmış kahramanlığı ve toplumun aksak düzenin onun üzerindeki etkisi göstermekti.
" demem şu ki, bu dünyada namuslu, insaniyetli oldun mu alaya alınıyorsun. zorba, katil oldun mu saygı itibar görüyorsun."
saygısıza haddini bildirmek, yetime kaftan giydirmek kadar sevapmış.
“insanoğlu böyledir
kendini bir şey sanır.”
"bu dünyada namuslu, insaniyetli oldun mu alaya alınıyorsun. zorba, katil oldun mu saygı itibar görüyorsun."
memur terfi düşünür
amir prim sezinir
doçent kürsü aranır
fakir pis pis kaşınır
herkes hesap peşinde
herkes hesap peşinde
herkes hesap peşinde
haldun taner'in köyden şehre göç edip, şehrin kenar mahallelerinde yaşayan insanların hayata tutunma çabalarını betimlediği oyunu. dönemin eleştirisi büyük bir ustalıkla işlenmiştir. sistemin bozukluğunu anlatır ancak bir yandan da bu sistemdeki tüm tarafların bu bozuk sistemin devam etmesine sebep olduğunu da gösterir bize. kimsenin masum olmadığını düşündürtür.
gecekondu sakinlerinin kendi kendilerine yarattığı kurtarıcı rolündeki ali, sevdiceği ve insanlar tarafından kendisine yüklenen kurtarıcı rolünün sorumlulukları arasında sıkışıp kalır. eylemleri artık kendisine ait olmaktan çıkmıştır. tamamen kendisine biçilen rolü oynar. yaptıklarında iradesinden iz kalmamıştır. o insanların kendi kendilerine yarattığı bir figür olmuş ve bu figürün görevlerini gerçekleştiren biridir artık. oyun sonunda da ali'nin sıkışıp kaldığı ikilemde yine bir tercih yapması gerekecektir. bu tercih de yine gecekondu halkının kendisine verdiği rolün gerektiği şey olacaktır.
oyun türk tiyatro tarihinin ilk epik oyunu olarak kabul edildiği için brecht'in epik oyunlarında kullandığı bir çok özellik de taner tarafından etkili bir biçimde kullanılmıştır. örneğin gestuskonusunda ali'nin ayağındaki aksaklık en ince ancak çok da önemli bir detay olmakla beraber ali'nin üzerine tam oturmayan, eğreti kalmış kahramanlığı ve toplumun aksak düzenin onun üzerindeki etkisi göstermekti.
" demem şu ki, bu dünyada namuslu, insaniyetli oldun mu alaya alınıyorsun. zorba, katil oldun mu saygı itibar görüyorsun."
saygısıza haddini bildirmek, yetime kaftan giydirmek kadar sevapmış.
“insanoğlu böyledir
kendini bir şey sanır.”
"bu dünyada namuslu, insaniyetli oldun mu alaya alınıyorsun. zorba, katil oldun mu saygı itibar görüyorsun."
memur terfi düşünür
amir prim sezinir
doçent kürsü aranır
fakir pis pis kaşınır
herkes hesap peşinde
herkes hesap peşinde
herkes hesap peşinde
devamını gör...
alırken insanı zengin gibi hissettiren şeyler
ayçiçek yağı
devamını gör...
heykel
belediyelerin beceremediği sanat dalıdır.
mersin'deki boksör sinan şamil sam’ın heykeli

inegöl’deki çatal saplanmış köfte heykeli

görsel kaynağı 1, görsel kaynağı 2, benzerleri
mersin'deki boksör sinan şamil sam’ın heykeli

inegöl’deki çatal saplanmış köfte heykeli

görsel kaynağı 1, görsel kaynağı 2, benzerleri
devamını gör...
rıza inşası
kişinin rıza göstermediği herhangi bir cinsel davranıştaki hayırı evete çevirmek için kullanılan ve fiziksel zorlama içermeyen bütün yöntemler.
ısrar(sürekli talep etme), manipülasyon (rahatlatıcı yalan söyleme), duygusal tehditler ( rıza verilmezse başkalarına gitme tehdidi), ikna süreçleri (hediyeler, maddi destek ve ikram), duygusal baskı (kişiye kendini suçlu hissettirme), kaygıyı azaltma (birliktelik üzerine verilen güvenceler) gibi örneklerle gösterilen olguya rıza inşası deniyor.
bu tanımın kaynağı cinsel şiddetle mücadele derneği.
çok ince çizgilere sahip bir konu olduğu için hukuki olarak tartışılsa da varlığını inkar etmenin pek mümkün olmadığı bir şey rıza inşası. yukardaki örneklere beşer madde daha eklenip yanlarına onar tane açıklama yazılabilir. gördüğümüz, duyduğumuz hatta bazen içinde bulunduğumuz bir durum olduğu aşikar.
sıkça geyiği çevrilen nude konusunda bile çokça örnek yazılabilir:
-bana güvenmiyor musun?
-herkes atıyor ne olacak sanki?
-tabuların mı var?
-bakıp hemen silerim
-sen atmazsan atacak olan bulunur
-beni sevsen kırmazdın
peki yapılması gereken nedir?
yapılması gereken içinde bulunduğumuz ilişkideki cinsellik konusu bizi tatmin etmiyorsa ilişkide ısrar etmek ve rıza inşası yerine hayatımıza beklentilerimize daha uygun insanlarla devam etmektir(kadın-erkek fark etmeksizin).
doğru bir birliktelik ikna ve inşaya gerek duymaz.
ısrar(sürekli talep etme), manipülasyon (rahatlatıcı yalan söyleme), duygusal tehditler ( rıza verilmezse başkalarına gitme tehdidi), ikna süreçleri (hediyeler, maddi destek ve ikram), duygusal baskı (kişiye kendini suçlu hissettirme), kaygıyı azaltma (birliktelik üzerine verilen güvenceler) gibi örneklerle gösterilen olguya rıza inşası deniyor.
bu tanımın kaynağı cinsel şiddetle mücadele derneği.
çok ince çizgilere sahip bir konu olduğu için hukuki olarak tartışılsa da varlığını inkar etmenin pek mümkün olmadığı bir şey rıza inşası. yukardaki örneklere beşer madde daha eklenip yanlarına onar tane açıklama yazılabilir. gördüğümüz, duyduğumuz hatta bazen içinde bulunduğumuz bir durum olduğu aşikar.
sıkça geyiği çevrilen nude konusunda bile çokça örnek yazılabilir:
-bana güvenmiyor musun?
-herkes atıyor ne olacak sanki?
-tabuların mı var?
-bakıp hemen silerim
-sen atmazsan atacak olan bulunur
-beni sevsen kırmazdın
peki yapılması gereken nedir?
yapılması gereken içinde bulunduğumuz ilişkideki cinsellik konusu bizi tatmin etmiyorsa ilişkide ısrar etmek ve rıza inşası yerine hayatımıza beklentilerimize daha uygun insanlarla devam etmektir(kadın-erkek fark etmeksizin).
doğru bir birliktelik ikna ve inşaya gerek duymaz.
devamını gör...
sözlük yazarlarının takıntıları
mutfak dolapları ve çekmeceler açık halde duramaz,muhakkak kapatırım.
balkon lambası da olsa çalışmaz şekilde olamaz,ampulünü yenilerim.
halılar yamuk ya da kaymış ise düzeltirim.
ek hesaplarımdan hiçbiri eksi bakiyeye düşmemeli.-5 lira da olsa kapatırım.
depo her zaman doluya yakın olmalı,azalmasını beklemem.
balkon lambası da olsa çalışmaz şekilde olamaz,ampulünü yenilerim.
halılar yamuk ya da kaymış ise düzeltirim.
ek hesaplarımdan hiçbiri eksi bakiyeye düşmemeli.-5 lira da olsa kapatırım.
depo her zaman doluya yakın olmalı,azalmasını beklemem.
devamını gör...
yeni başlayacaklara fantastik kurgu kitap önerileri
fantastik kurgulardaki gözden kaçan nokta şu; her yazar her fantastik severe uymuyor. ağdalı, bol tasvirli bir hikaye mi arzuluyorsunuz, rotanız farklı; çerez gibi gitsin mi diyorsunuz, yönünüz farklı olmalı. çünkü birbirinden farklı dünyaların haliyle birbirinden farklı damak tadı oluyor.
bu noktada beklenti ve duruma göre yaş da devreye giriyor.
örneğin herkesin aşina olduğu harry potter serisi, bence, 20 yaş altı olup da fantastik bir denize ilk kez ayak sokmak isteyenler için gayet ideal bir seridir. anlatımı kolay, kendine has bir yapısı olduğundan enteresan terimler ile karşılaşıp bu ne yahu demeyeceğiniz, ilk kitaptan son kitaba öyküye hakim kalabileceğiniz bir yolda ilerliyor. ne kadar ilk iki kitabı çocuk kitabı gibi gelse de üçüncü kitaptan sonra serinin öyle olmadığını anlıyorsunuz.
her yer harry potter, içimiz dışımız gözlüklü velet derseniz de yine giriş için uygun fakat biraz uzun bir seçenek daha var; gece evi serisi. aynı şekilde gerçeklikten olağandışı hayata geçiş sürecini tıpkı harry potter gibi yaşatan ve sizi haritadan kopartmayacak bir havaya mevcut. lakin başta da dediğim gibi biraz uzun, en son onuncu kitabını okuduğumu hatırlıyorum, daha bir o kadar da vardı.
peşinden, otostopçunun galaksi rehberi şart; hem bünyeyi dinlendirmek, hem biraz şaşırmak, hem de heves arttırmak için birebirdir.
sonrasında daha büyük evrenlere atlamadan önce yine bence okunması gereken üç kitaplık bir seri daha var; diablo. bu noktada artık dünya haritasından komple kopmaya başlıyorsunuz, savaşçılar, paladinler, büyücüler, necromencerlar nedir, ne değildir; yatmaya başlıyor kafaya. zaten fantastik evreni sevip sevmeyeceğiniz diablo serisinden sonra kendini iyiden iyiye belli edecektir.
bu noktadan sonra ise takip edilebilecek onlarca seriden, zevkinize ve şu zamana kadarki birikiminize uygun, sizi götürecek, gözlerinizi kapatınca içinde yer almak isteyeceğiniz hikayeleri keşfetmiş oluyorsunuz.
ejdarha mızrağı, zaman çarkı, dune serisi, yerdeniz serisi, taht oyunları olarak da bilinen buz ve ateşin şarkısı...ve...
elbette ki yüzüklerin efendisi serisi. yüzüklerin efendisine ayrı bir paragraf açmak gerekiyor zira en ince detayına kadar planlanmış, nesiller atlamış bir seri olarak, kültür olarak, sizi ermişlik mertebesine çıkaracak bir dünyadır kendisi. dili zaman zaman şiirsel, zaman zaman ağdalı, kimi zaman boğucu, kimi zaman ferahlatıcı, bambaşka bir tecrübe. en çok sorulan sorulardan biri serinin okunma sırası; bir çok sitede yer alıyor ama belirtmekte fayda var. hobbit ile başlanıp, yüzüklerin efendisi 1-2-3, bitirdikten sonra ki inanın bu vaktinizi alacaktır; her şeyin başına, silmarillion'a hazırsınız demektir. ardından, sıraya çok da takmadan güç yüzüklerine dair, hurin'in çocukları gibi türkçe'ye çevrilen romanlardan pekiştirmeler yapabilirsiniz.
en başta da dediğim gibi, beklentileriniz ve giriş yapmak istediğiniz evrenin sizi çekmesi çok önemli; tat almıyor musunuz, başka bir seriye yönelin, bu noktada pes etmemek önemli.
bu noktada beklenti ve duruma göre yaş da devreye giriyor.
örneğin herkesin aşina olduğu harry potter serisi, bence, 20 yaş altı olup da fantastik bir denize ilk kez ayak sokmak isteyenler için gayet ideal bir seridir. anlatımı kolay, kendine has bir yapısı olduğundan enteresan terimler ile karşılaşıp bu ne yahu demeyeceğiniz, ilk kitaptan son kitaba öyküye hakim kalabileceğiniz bir yolda ilerliyor. ne kadar ilk iki kitabı çocuk kitabı gibi gelse de üçüncü kitaptan sonra serinin öyle olmadığını anlıyorsunuz.
her yer harry potter, içimiz dışımız gözlüklü velet derseniz de yine giriş için uygun fakat biraz uzun bir seçenek daha var; gece evi serisi. aynı şekilde gerçeklikten olağandışı hayata geçiş sürecini tıpkı harry potter gibi yaşatan ve sizi haritadan kopartmayacak bir havaya mevcut. lakin başta da dediğim gibi biraz uzun, en son onuncu kitabını okuduğumu hatırlıyorum, daha bir o kadar da vardı.
peşinden, otostopçunun galaksi rehberi şart; hem bünyeyi dinlendirmek, hem biraz şaşırmak, hem de heves arttırmak için birebirdir.
sonrasında daha büyük evrenlere atlamadan önce yine bence okunması gereken üç kitaplık bir seri daha var; diablo. bu noktada artık dünya haritasından komple kopmaya başlıyorsunuz, savaşçılar, paladinler, büyücüler, necromencerlar nedir, ne değildir; yatmaya başlıyor kafaya. zaten fantastik evreni sevip sevmeyeceğiniz diablo serisinden sonra kendini iyiden iyiye belli edecektir.
bu noktadan sonra ise takip edilebilecek onlarca seriden, zevkinize ve şu zamana kadarki birikiminize uygun, sizi götürecek, gözlerinizi kapatınca içinde yer almak isteyeceğiniz hikayeleri keşfetmiş oluyorsunuz.
ejdarha mızrağı, zaman çarkı, dune serisi, yerdeniz serisi, taht oyunları olarak da bilinen buz ve ateşin şarkısı...ve...
elbette ki yüzüklerin efendisi serisi. yüzüklerin efendisine ayrı bir paragraf açmak gerekiyor zira en ince detayına kadar planlanmış, nesiller atlamış bir seri olarak, kültür olarak, sizi ermişlik mertebesine çıkaracak bir dünyadır kendisi. dili zaman zaman şiirsel, zaman zaman ağdalı, kimi zaman boğucu, kimi zaman ferahlatıcı, bambaşka bir tecrübe. en çok sorulan sorulardan biri serinin okunma sırası; bir çok sitede yer alıyor ama belirtmekte fayda var. hobbit ile başlanıp, yüzüklerin efendisi 1-2-3, bitirdikten sonra ki inanın bu vaktinizi alacaktır; her şeyin başına, silmarillion'a hazırsınız demektir. ardından, sıraya çok da takmadan güç yüzüklerine dair, hurin'in çocukları gibi türkçe'ye çevrilen romanlardan pekiştirmeler yapabilirsiniz.
en başta da dediğim gibi, beklentileriniz ve giriş yapmak istediğiniz evrenin sizi çekmesi çok önemli; tat almıyor musunuz, başka bir seriye yönelin, bu noktada pes etmemek önemli.
devamını gör...
kaynanaya anne deyince eşimiz kardeşimiz olmuyor mu sorunsalı
çıkma sen o işin içinden kal orada. uğraşma hiç.
devamını gör...
kübra par
24 mayıs 2021 habertürk süleyman soylu yayını başlarken:
“... ben aslında bir ilke belirleyerek başlamak istiyorum. biz bu akşam ne kimsenin temelsiz iddialarının iddiacısıyız, ne de hakkında iddialar ortaya atılan insanların avukatıyız. böyle bir adalet, hakikat, hakkaniyet ve şeffaflık temelinde bir yayın yapalım istiyorum” deyip istediğini yapamayan ve yayını eline yüzüne bulaştıran habertürk moderatörü.
hakkında henüz savcılık tarafından soruşturulma açılmamış, türkiye'nin yakın tarihine değinen ve mutlaka araştırılması gereken çok vahim iddialara temelsiz diyerek baştan "nesnelliğini" yitirdi. kendisine gazeteci falan demesin.
“... ben aslında bir ilke belirleyerek başlamak istiyorum. biz bu akşam ne kimsenin temelsiz iddialarının iddiacısıyız, ne de hakkında iddialar ortaya atılan insanların avukatıyız. böyle bir adalet, hakikat, hakkaniyet ve şeffaflık temelinde bir yayın yapalım istiyorum” deyip istediğini yapamayan ve yayını eline yüzüne bulaştıran habertürk moderatörü.
hakkında henüz savcılık tarafından soruşturulma açılmamış, türkiye'nin yakın tarihine değinen ve mutlaka araştırılması gereken çok vahim iddialara temelsiz diyerek baştan "nesnelliğini" yitirdi. kendisine gazeteci falan demesin.
devamını gör...
o da beni seviyor
bir barış pirhasan filmidir.
o zamanlar dünyanın en güzel şehri ankara’daydım. sinemada izlediğim bir filmin öncesine fragmanına denk geldim ve film müziği olan ulaş özdemir ve engin arslan’ın söylediği bir ay doğar’ı duyunca filmi izlemeye karar verdim. o gün benim movie frenzy ( bunu daha sonra bir tanımla anlatacağım) günüm olduğu için izlediğim film biter bitmez hemen bu filmin seansına yetiştim.

iyi ki de yetişmişim. film içime işledi resmen. kötü bir okul döneminden sonra ceza olarak bir kasabaya gönderilen genç kızın o dönem içinde büyümesi ve ilk aşkını bulmasını anlatıyor film. detaya girmeyeceğim. izleyin ve görün. ama usta beni öldürsen e kitabını okuyup filmini de izlediğim barış pirhasan her zaman içine işler insanın. bu aklınızda olsun.

düşünsenize birine gidip ilk aşkınızı anlatırken “ o da beni seviyor” demek ne güzel bir histir. nasıl bir heyecan olduğunu hatırlayın, nasıl bir hafiflik, nasıl bir mutluluk. hepsini tekrar hissedeceksiniz filmi izlerken. insanolunbiraz sözü.
izleyip dediklerimi bulamayanlar için şikayet hattım da mevcuttur.
şuraya da türküyü bırakıyorum:
bir ay doğar
o zamanlar dünyanın en güzel şehri ankara’daydım. sinemada izlediğim bir filmin öncesine fragmanına denk geldim ve film müziği olan ulaş özdemir ve engin arslan’ın söylediği bir ay doğar’ı duyunca filmi izlemeye karar verdim. o gün benim movie frenzy ( bunu daha sonra bir tanımla anlatacağım) günüm olduğu için izlediğim film biter bitmez hemen bu filmin seansına yetiştim.

iyi ki de yetişmişim. film içime işledi resmen. kötü bir okul döneminden sonra ceza olarak bir kasabaya gönderilen genç kızın o dönem içinde büyümesi ve ilk aşkını bulmasını anlatıyor film. detaya girmeyeceğim. izleyin ve görün. ama usta beni öldürsen e kitabını okuyup filmini de izlediğim barış pirhasan her zaman içine işler insanın. bu aklınızda olsun.

düşünsenize birine gidip ilk aşkınızı anlatırken “ o da beni seviyor” demek ne güzel bir histir. nasıl bir heyecan olduğunu hatırlayın, nasıl bir hafiflik, nasıl bir mutluluk. hepsini tekrar hissedeceksiniz filmi izlerken. insanolunbiraz sözü.
izleyip dediklerimi bulamayanlar için şikayet hattım da mevcuttur.
şuraya da türküyü bırakıyorum:
bir ay doğar
devamını gör...
başımıza düşen milli geliri kim yiyor sorunsalı
öncelikle şu yanlışı düzeltelim yıllık olarak hesaplanır ve 2020'de 7,715 bin dolar kişi başına düşen milli gelir.
devamını gör...
cinnet geçirten yazım yanlışları
olucak, yapıcak, gelicek, dinliycek, diyolla, alıcak, gelmicek vs. bunları neden böyle yazıyorsunuz, gerçekten anlamıyorum.
devamını gör...
evli olmayanların çok şey kaybettiği gerçeği
evlisin galiba abicim, bizim de başımızı yakmaya uğraşıyorsun değil mi?
devamını gör...
hocalı katliamı
1991 yilinda sovyetler birligi'nin dagilmasiyla daglik karabag'in azerbaycan'a bagli ozerk bir bolge icerisinde olmasi gerek ermenistan gerek sovyet birligi icerisinde ciddi bir krize yol acmisti. cunku ermenistan'da o bolgede hak iddia etmekteydi. azerbaycan'in o donemdeki zayifligi, ermenistan'in da kendini cabuk toparlamasi ( bel altindan sovyetler'in destegini almasiyla) azerbaycan'a savas acti. ozellikle bu bolgeye saldirilarla ciddi bir baski olusturulmaya calisildi.aylarca suren baskilarla yollar kapatildi, bolgeye giris cikislar engellendi, elektrik, su dogal gaz kesildi. halk bu turk baskilarla korkutulmaya ve sindirilmeye calisildi. yani bilindigi uzere bir gunde olup biten bir katliam aslinda degildi. bolge halki aylarca suren bir iskenceye tabi tutulmustu. tarih 25 subat ( 1992) gecesinde sovyetlere bagli zirhli araclarla dort koldan ablukaya alip sehri darma duman ettiler. genc, yasli, cocuk, kadin demeden halkin bir bolumunu katlettiler. su anki resmi rakamlara gore 613 azeri vatandasi hayatini kaybetmis, 487'si agir yaralanmis ve yaklasik 150 vatandas da kayip olarak adlandirilmis. bugun itibariyle yaklasik 12 ulke ve amerika'nin 19 eyaleti tarafindan katliam-soykirim olarak taninmaktadir.
azerbaycan – azerbaycan cumhuriyeti millî meclisi hocalı soykırımı'nı tanımaktadır.
meksika – meksika vekiller meclisi dış ilişkiler komitesi 2011 yılında hocalı katliamını tanıdı.
türkiye – türkiye büyük millet meclisi dışişleri komisyonu 2012 yılında hocalı katliamını soykırım olarak nitelendirdi.
pakistan – pakistan senatosu dış ilişkiler komitesi, hocalı katliamını 2012 yılında soykırım olarak nitelendirdi.
kolombiya – kolombiya temsilciler meclisi dış ilişkiler komitesi 2013 yılında hocalı katliamını tanıdı.
çekya – çek parlamentosu dışişleri komitesi 2013 yılında hocalı katliamı'nı insanlığa karşı bir suç olarak kınadı.
honduras – honduras ulusal kongresi 2014 yılında hocalı katliamı'nı soykırım olarak tanıdı.
bosna-hersek – bosna-hersek halklar meclisi 2014 yılında hocalı katliamını insanlığa karşı suç olarak kınayan bir karar aldı.
sudan – sudan millî meclisi dışişleri komitesi 2014 yılında hocalı katliamını tanıdı.
guatemala – guatemala kongresi 2015 yılında hocalı katliamı'nı soykırım olarak nitelendirdi.
cibuti – cibuti millî meclisi 2017 yılında hocalı katliamı'nı bir soykırım eylemi olarak tanıdı.
paraguay – paraguay parlamentosu 2017 yılında hocalı katliamı'nı bir soykırım eylemi olarak tanıdı
alinti icin kaynak

azerbaycan – azerbaycan cumhuriyeti millî meclisi hocalı soykırımı'nı tanımaktadır.
meksika – meksika vekiller meclisi dış ilişkiler komitesi 2011 yılında hocalı katliamını tanıdı.
türkiye – türkiye büyük millet meclisi dışişleri komisyonu 2012 yılında hocalı katliamını soykırım olarak nitelendirdi.
pakistan – pakistan senatosu dış ilişkiler komitesi, hocalı katliamını 2012 yılında soykırım olarak nitelendirdi.
kolombiya – kolombiya temsilciler meclisi dış ilişkiler komitesi 2013 yılında hocalı katliamını tanıdı.
çekya – çek parlamentosu dışişleri komitesi 2013 yılında hocalı katliamı'nı insanlığa karşı bir suç olarak kınadı.
honduras – honduras ulusal kongresi 2014 yılında hocalı katliamı'nı soykırım olarak tanıdı.
bosna-hersek – bosna-hersek halklar meclisi 2014 yılında hocalı katliamını insanlığa karşı suç olarak kınayan bir karar aldı.
sudan – sudan millî meclisi dışişleri komitesi 2014 yılında hocalı katliamını tanıdı.
guatemala – guatemala kongresi 2015 yılında hocalı katliamı'nı soykırım olarak nitelendirdi.
cibuti – cibuti millî meclisi 2017 yılında hocalı katliamı'nı bir soykırım eylemi olarak tanıdı.
paraguay – paraguay parlamentosu 2017 yılında hocalı katliamı'nı bir soykırım eylemi olarak tanıdı
alinti icin kaynak

devamını gör...
çılgın hırsız 2
2013 yapımı çocuk, komedi, macera, animasyon filmidir.
pierre coffin ve chris renaud yönetmenliğinde cinco paul ve ken daurio senaristliğinde çekilmiştir. çılgın hırsız 1'in aynı kadrosu devam yani bu devam filmindede.
yine yoğun eleştirilere maruz kalmış bir minyon filmi. baş karakter gru. gru'nun karakterinde keskin bir değişim olduğu ve bu durumun filmi dibe çektiği idda edilmiş.
hangimiz karakter çatışması yaşamadık ki? ayrıca gru saf katıksız bir kötü değil zaten. erol taş filmlerinde bazen olurdu hani. erol taş kötü karakter ama filmin ortalarında değişirdi. ayrıca bu gerçek hayattada olan bir durum.
gru karakterine çok fazla eleştiri geliyor. yeni iyi kalpli anne profili de eleştiri yağmuruna tutulmuş. gru kötü adamlığı bırakıp kendini kızlarına dıyor. reçel ve mermelat işine girip kendine yeni bir dünya kurmaya çalışıyor. daha güvenli daha ailece bir yaşam arzuluyor.
anti-kötü birliği ulaşıyor gru'ya. kaçırılan bir laboratuarı bulabilmek için destek istiyorlar. çiçeği burnunda çatlak dedektif lucy'le kötülerin peşine düşüyorlar.
dr. nefario ayrılıyor ilk yanından sonrasında teker teker minyonlar kayboluyor esrarengiz bir şekilde. kızlara yetişme telaşıyla hiç birinin peşine düşemiyor, fark edemiyor gru.
diyaloglar, minyonların itilip kakışmaları, gru ile lucy'nin ilginç ilişkisi, kızlar agnes, edith ve margo'nun olagan halleri güldürüyor izleyenleri.
ailecek beraber keyifle izlenecek bir film istiyorsanız doğru adrestesiniz.
iyi seyirler efem.
seslendirme ekibi;
gru (ali ekber diribaş)
lucy (arzu doğan)
eduardo (levent dönmez)
agnes (idil küner)
edith (mısra balka
margo (melis severcan)
dr. nefario (faruk akgören)
floyd (murat şenol)
silas (sinan divrik)
pierre coffin ve chris renaud yönetmenliğinde cinco paul ve ken daurio senaristliğinde çekilmiştir. çılgın hırsız 1'in aynı kadrosu devam yani bu devam filmindede.
yine yoğun eleştirilere maruz kalmış bir minyon filmi. baş karakter gru. gru'nun karakterinde keskin bir değişim olduğu ve bu durumun filmi dibe çektiği idda edilmiş.
hangimiz karakter çatışması yaşamadık ki? ayrıca gru saf katıksız bir kötü değil zaten. erol taş filmlerinde bazen olurdu hani. erol taş kötü karakter ama filmin ortalarında değişirdi. ayrıca bu gerçek hayattada olan bir durum.
gru karakterine çok fazla eleştiri geliyor. yeni iyi kalpli anne profili de eleştiri yağmuruna tutulmuş. gru kötü adamlığı bırakıp kendini kızlarına dıyor. reçel ve mermelat işine girip kendine yeni bir dünya kurmaya çalışıyor. daha güvenli daha ailece bir yaşam arzuluyor.
anti-kötü birliği ulaşıyor gru'ya. kaçırılan bir laboratuarı bulabilmek için destek istiyorlar. çiçeği burnunda çatlak dedektif lucy'le kötülerin peşine düşüyorlar.
dr. nefario ayrılıyor ilk yanından sonrasında teker teker minyonlar kayboluyor esrarengiz bir şekilde. kızlara yetişme telaşıyla hiç birinin peşine düşemiyor, fark edemiyor gru.
diyaloglar, minyonların itilip kakışmaları, gru ile lucy'nin ilginç ilişkisi, kızlar agnes, edith ve margo'nun olagan halleri güldürüyor izleyenleri.
ailecek beraber keyifle izlenecek bir film istiyorsanız doğru adrestesiniz.
iyi seyirler efem.
seslendirme ekibi;
gru (ali ekber diribaş)
lucy (arzu doğan)
eduardo (levent dönmez)
agnes (idil küner)
edith (mısra balka
margo (melis severcan)
dr. nefario (faruk akgören)
floyd (murat şenol)
silas (sinan divrik)
devamını gör...
daha
hakan günday'ın 2013 yılında yayınladığı kitabının ismidir.
bir çocuk düşünün, öyle bir çocuk düşünün ki dünyaya gözlerini açtığındaki gözyaşları hayata geldiği için değil, yaşamının sonlanacağı amaçlandığı için olsun. öyle bir çocuk düşünün ki, babası bir katil olmasaydı, doğmayacak olan ve her şeye rağmen doğmak için tüm zorluklardan geçen...
o çocuk, gazâ. babası ahad olan gazâ, hani şu insan kaçakçılarından biri olan, 9 yaşındaki çocuğunu ise sırf param cebimde kalsın diye yanına çırak seçen ahad'ın oğlu gazâ... işte bu kitapta insan kaçakçılığı yapan ahad'ın oğlu gazâ'nın hayatında yer edinmeye çalışıyoruz, onun korkularına eşlik ediyor, belki bazen eleştiriyor, bazense ona tavsiyeler veriyoruz.
hakan günday bu kitabında da ince düşüncesini, farklı konulardaki bilgisini ve görüşlerini büyük bir ustalıkla işlemiş. örneğin; roman, rönesans resmindeki dört temel tekniğin isimlerinin verildiği alt bölümlere ayrılarak yazılmış. ikinci dikkatimi çeken olay ise yazarımızın platon'un devlet kitabında bahsettiği ''mağara alegorisi''nden esinlenebileceği düşüncesi oldu. bence kitapta fazla geçen ''devlet'' kelimesi ve alegorideki mağarayı çağrıştıran depo ve kayalık bu alegorinin ögelerindendi. ayrıca bir kısımda ''onlar sadece gördüklerine inanıyordu. gördükleri ne kadarsa, hayatları da oydu'' sözü, alegoride geçen mağaradaki gölgeleri gerçeklik sanan tutsakları çağrıştırdı bana.
uzun lafın kısası, zekice örülmüş olay örgüsü ve değindiği konularda insanı uzunca düşündüren yapısıyla gerçekten kalbe ve beyne dokunan bir romandı. kitabın kapağı bile büyük bir özenle hazırlanmış, kitaptaki en ufak kelimenin bile büyük bir titizlikle seçilmiş olması gibi.
şimdi kitaptaki en sevdiğim, geçmişimizin bir gölge gibi nasıl istemesek de peşimizden geldiğini en güzel özetleyen alıntıyı paylaşıp tanımımı sonlandıracağım.
hiçbir şey yerinde durmuyor bu hayatta. hiçbiri memnun değil yerinden. belki de hiçbir şeyin yeri yok aslında. onun için sığmıyorlar bıraktığın çukurlara. halbuki sırf onlar için, boylarını ölçüp de ona göre kazmışsın. ama hiçbir halta yaramıyor! hepsi de gözünü kırpmanı bekliyor. kaçıp gitmek için. ya da yer değiştirip seni delirtmek için. özellikle de geçmişin..
bir çocuk düşünün, öyle bir çocuk düşünün ki dünyaya gözlerini açtığındaki gözyaşları hayata geldiği için değil, yaşamının sonlanacağı amaçlandığı için olsun. öyle bir çocuk düşünün ki, babası bir katil olmasaydı, doğmayacak olan ve her şeye rağmen doğmak için tüm zorluklardan geçen...
o çocuk, gazâ. babası ahad olan gazâ, hani şu insan kaçakçılarından biri olan, 9 yaşındaki çocuğunu ise sırf param cebimde kalsın diye yanına çırak seçen ahad'ın oğlu gazâ... işte bu kitapta insan kaçakçılığı yapan ahad'ın oğlu gazâ'nın hayatında yer edinmeye çalışıyoruz, onun korkularına eşlik ediyor, belki bazen eleştiriyor, bazense ona tavsiyeler veriyoruz.
hakan günday bu kitabında da ince düşüncesini, farklı konulardaki bilgisini ve görüşlerini büyük bir ustalıkla işlemiş. örneğin; roman, rönesans resmindeki dört temel tekniğin isimlerinin verildiği alt bölümlere ayrılarak yazılmış. ikinci dikkatimi çeken olay ise yazarımızın platon'un devlet kitabında bahsettiği ''mağara alegorisi''nden esinlenebileceği düşüncesi oldu. bence kitapta fazla geçen ''devlet'' kelimesi ve alegorideki mağarayı çağrıştıran depo ve kayalık bu alegorinin ögelerindendi. ayrıca bir kısımda ''onlar sadece gördüklerine inanıyordu. gördükleri ne kadarsa, hayatları da oydu'' sözü, alegoride geçen mağaradaki gölgeleri gerçeklik sanan tutsakları çağrıştırdı bana.
uzun lafın kısası, zekice örülmüş olay örgüsü ve değindiği konularda insanı uzunca düşündüren yapısıyla gerçekten kalbe ve beyne dokunan bir romandı. kitabın kapağı bile büyük bir özenle hazırlanmış, kitaptaki en ufak kelimenin bile büyük bir titizlikle seçilmiş olması gibi.
şimdi kitaptaki en sevdiğim, geçmişimizin bir gölge gibi nasıl istemesek de peşimizden geldiğini en güzel özetleyen alıntıyı paylaşıp tanımımı sonlandıracağım.
hiçbir şey yerinde durmuyor bu hayatta. hiçbiri memnun değil yerinden. belki de hiçbir şeyin yeri yok aslında. onun için sığmıyorlar bıraktığın çukurlara. halbuki sırf onlar için, boylarını ölçüp de ona göre kazmışsın. ama hiçbir halta yaramıyor! hepsi de gözünü kırpmanı bekliyor. kaçıp gitmek için. ya da yer değiştirip seni delirtmek için. özellikle de geçmişin..
devamını gör...
üzgünken yapılanlar
pek bir şey yapamıyorum. baş ağrısı, arkasından da bir mide bulantısı geliyor.
devamını gör...
genç bir doktorun anıları
mikhail bulgakov tarafından yazılan içerisinde kısa kısa olayları içeren merkezden taşraya atanmış bir doktorun başından gevenleri ironi öğeleri barındırarak yazılmış bir kitaptır kendisi efendim. yayım tarihi 1925 tir.
açıkçası bu kitabı ilk olarak dizisi üzerinden keşfetmiş olmakla beraber yıllar sonra kitabını okuma şansına sahip oldum. dizisine göre kitap daha eğlenceli diyebilirim. daha doğrusu olaylar daha detaylı ve sizin dizide kacirdiginiz anektotlari fark etmenizi sağlayacak şekilde ilerliyor. ben açıkçası rus edebiyatına hayran birisi olarak.oldukca eğlenceli bulmuştum. tabi her rus hikayesinde olduğu gibi bir hüzün hâkim, yokluk ve çaresizlik bununla beraber birleştiğinde aslında bir sistem ve toplum eleştirisi açık bir şekilde göze çarpıyor. hatta cahilliğin irdelenmesi ve batıl inançlar sebebiyle ortayan çıkan durumlar bir yandan kendi elestirimizi yapmamızı da sağlıyor.
okuma esnasında benim tavsiyem tolstoy un kitaplariyla beraver okunması daha efektif olur görüşündeyim. en azından rus toplumunun dönemsel olarak öğrenilmesi ve ironinin ya da kara mizahın daha iyi anlaşılması açısından.
özetle okuyun okutun daha sonrasında dizisini de izleyin a dostlar.
açıkçası bu kitabı ilk olarak dizisi üzerinden keşfetmiş olmakla beraber yıllar sonra kitabını okuma şansına sahip oldum. dizisine göre kitap daha eğlenceli diyebilirim. daha doğrusu olaylar daha detaylı ve sizin dizide kacirdiginiz anektotlari fark etmenizi sağlayacak şekilde ilerliyor. ben açıkçası rus edebiyatına hayran birisi olarak.oldukca eğlenceli bulmuştum. tabi her rus hikayesinde olduğu gibi bir hüzün hâkim, yokluk ve çaresizlik bununla beraber birleştiğinde aslında bir sistem ve toplum eleştirisi açık bir şekilde göze çarpıyor. hatta cahilliğin irdelenmesi ve batıl inançlar sebebiyle ortayan çıkan durumlar bir yandan kendi elestirimizi yapmamızı da sağlıyor.
okuma esnasında benim tavsiyem tolstoy un kitaplariyla beraver okunması daha efektif olur görüşündeyim. en azından rus toplumunun dönemsel olarak öğrenilmesi ve ironinin ya da kara mizahın daha iyi anlaşılması açısından.
özetle okuyun okutun daha sonrasında dizisini de izleyin a dostlar.
devamını gör...
