intihar girişiminde bulunan sözlük yazarı
yazdıklarım bazen çok depresif olduğu için mesaj atıp hal hatır soranlar oluyor, sağ olsunlar. bu yazıyı hem bir insanın intihara olan bakış açısını yansıtmak için hem de arada sırada bu konuyu soran insanlara cevap olsun diye yazıyorum.
obsesif kompulsif bozukluğum var. bu zımbırtıyı yaşayanların beni bir konuda çok iyi anlayacağını düşünüyorum; bir iş yaparken zihnin arkasında ısrarla bizi didikleyen o şey var ya hani, benim için intihar öyle bir kavram. mesela bir şey izlerken ya da bir şey dinlerken gözümüze bir şey batar düzeltmek isteriz, düzeltene kadar sürekli arkadan düzelt düzelt düzelt diyen bir ses olur sanki. onu düzeltene kadar yapılan iş tam olarak keyif vermez. işte intihar kavramı benim için öyle, yaşıyorken hep arkadan kışkırtıcı bir şekilde mırıldanan bir ses.
bu şekilde yazınca çok karanlık bir şey gibi geliyor fakat bu yalnızca bir benzetme, yani intihar kavramı sürekli olarak aklımda olduğu için vermedim bu örneği, yalnızca hayatım boyunca benimle kalacak olan bir "sorun" olduğu için kullandım. ama şunu kesin olarak söyleyeyim: intihar etmeyeceğim, hiçbir zaman. peki neden?
çünkü gerek yok.
eskiden çok depresifken böyle başlıkları açıp okuduğum bile olurdu, okuyan varsa kendi deneyimimi açıklayayım. çok depresifken, depresyondayken, insan sahiden ölmek istiyor bazen. ben de çok düşündüm fakat şu depresyon meredi bir şekilde geçiyor. yani en azından benim için dönemsel bir süreç. birkaç kere epey uzun süren depresyon yaşadım ve o süreçlerde intiharı çok düşündüm. fakat üzerinden zaman geçip depresyonum geçince nasıl o kadar depresif olduğuma bile şaşırdım. bazen eski yazdıklarımı okuyorum da ekşiden ya da notlarımın arasından, çok şaşırıyorum. o kadar mutsuz muydum sahiden o dönemler yahu? dönüp o zamanlara bakıyorum, aşırı mutsuzdum ve yazıyordum bir şeyler. şimdi dönüp bakınca tuhaf geliyor. çünkü gelip geçiyor. zaman her şeyi sürüklüyor. geçmiyor belki ama bir şekilde alışıyor insan. o yüzden depresif hissettiğimde bana şöyle oluyor artık, ulan tamam şimdi depresifsin ama geçecek bir şekilde. mutsuzun tamam ama hemen intiharı düşünme, zaman geçiyor, hayat sana aklının ucunda olmayan şeyler sunuyor, belli olmaz bu iş. sonra bu depresyonda çıkacaksın ve intihar fikri rafa kalkacak bir dahaki depresyona kadar. o zaman hep düşündüğün fakat hiçbir zaman yapmayağın bir fikir olarak seni kemirsin, boşver.
bu bana iyi geliyor, yani her şeyin zamansallık içerisinde eriyip gittiğini bilmek iyi geliyor. mesela 200 yıl sonra dünyada şu an yaşıyor olan kimse yaşıyor olmayacak, hepimiz yok olacağız. hatta öyle bir yok olacağız ki adımızı bile bilmeyecek kimse. biraz zaman geçir işte, hayat sonsuz varsayımlardan yalnızca birinin gerçekleştiği bir olgular toplamı. yarın ne olacağını bilmek imkansız.
bu sahiden inanılmaz rahatlatıcı değil mi? en zengininden en fakirine en entelektüelinde en yüzeyseline en çok çalışanından en tembeline herkes yok olacak. şeylere verilen anlamlar değişecek, bağlamlar kopuklaşacak ve bizler onlara çok tuhaf görüneceğiz. ileride biz ölmüş olacağız, biliyoruz değil mi? soruyorum çünkü biliyor gibi yaşamıyoruz. bunu bilmek beni rahatlatıyor.
obsesif kompulsif bozukluğum var. bu zımbırtıyı yaşayanların beni bir konuda çok iyi anlayacağını düşünüyorum; bir iş yaparken zihnin arkasında ısrarla bizi didikleyen o şey var ya hani, benim için intihar öyle bir kavram. mesela bir şey izlerken ya da bir şey dinlerken gözümüze bir şey batar düzeltmek isteriz, düzeltene kadar sürekli arkadan düzelt düzelt düzelt diyen bir ses olur sanki. onu düzeltene kadar yapılan iş tam olarak keyif vermez. işte intihar kavramı benim için öyle, yaşıyorken hep arkadan kışkırtıcı bir şekilde mırıldanan bir ses.
bu şekilde yazınca çok karanlık bir şey gibi geliyor fakat bu yalnızca bir benzetme, yani intihar kavramı sürekli olarak aklımda olduğu için vermedim bu örneği, yalnızca hayatım boyunca benimle kalacak olan bir "sorun" olduğu için kullandım. ama şunu kesin olarak söyleyeyim: intihar etmeyeceğim, hiçbir zaman. peki neden?
çünkü gerek yok.
eskiden çok depresifken böyle başlıkları açıp okuduğum bile olurdu, okuyan varsa kendi deneyimimi açıklayayım. çok depresifken, depresyondayken, insan sahiden ölmek istiyor bazen. ben de çok düşündüm fakat şu depresyon meredi bir şekilde geçiyor. yani en azından benim için dönemsel bir süreç. birkaç kere epey uzun süren depresyon yaşadım ve o süreçlerde intiharı çok düşündüm. fakat üzerinden zaman geçip depresyonum geçince nasıl o kadar depresif olduğuma bile şaşırdım. bazen eski yazdıklarımı okuyorum da ekşiden ya da notlarımın arasından, çok şaşırıyorum. o kadar mutsuz muydum sahiden o dönemler yahu? dönüp o zamanlara bakıyorum, aşırı mutsuzdum ve yazıyordum bir şeyler. şimdi dönüp bakınca tuhaf geliyor. çünkü gelip geçiyor. zaman her şeyi sürüklüyor. geçmiyor belki ama bir şekilde alışıyor insan. o yüzden depresif hissettiğimde bana şöyle oluyor artık, ulan tamam şimdi depresifsin ama geçecek bir şekilde. mutsuzun tamam ama hemen intiharı düşünme, zaman geçiyor, hayat sana aklının ucunda olmayan şeyler sunuyor, belli olmaz bu iş. sonra bu depresyonda çıkacaksın ve intihar fikri rafa kalkacak bir dahaki depresyona kadar. o zaman hep düşündüğün fakat hiçbir zaman yapmayağın bir fikir olarak seni kemirsin, boşver.
bu bana iyi geliyor, yani her şeyin zamansallık içerisinde eriyip gittiğini bilmek iyi geliyor. mesela 200 yıl sonra dünyada şu an yaşıyor olan kimse yaşıyor olmayacak, hepimiz yok olacağız. hatta öyle bir yok olacağız ki adımızı bile bilmeyecek kimse. biraz zaman geçir işte, hayat sonsuz varsayımlardan yalnızca birinin gerçekleştiği bir olgular toplamı. yarın ne olacağını bilmek imkansız.
bu sahiden inanılmaz rahatlatıcı değil mi? en zengininden en fakirine en entelektüelinde en yüzeyseline en çok çalışanından en tembeline herkes yok olacak. şeylere verilen anlamlar değişecek, bağlamlar kopuklaşacak ve bizler onlara çok tuhaf görüneceğiz. ileride biz ölmüş olacağız, biliyoruz değil mi? soruyorum çünkü biliyor gibi yaşamıyoruz. bunu bilmek beni rahatlatıyor.
devamını gör...
lahmacunun keko yiyeceği olması
neeeeeee. bu gözler bunu da mı görecekti! lahmacun kadar güzel bir şeye keko yiyeceği de demezsin ya. yapmayın, etmeyin.
devamını gör...
sevilen latince deyişler
ıgnoramus et ignorabimus
--- alıntı ---
latince "bilmiyoruz ve bilemeyeceğiz" anlamına gelen cümledir. ilk olarak 1872 yılında, deneysel fizyolojinin kurucularından emil du bois-reymond adlı alman bilim insanı tarafından, kötümser bir yaklaşımla, insanın bilim karşısındaki sınırlı yeteneğinin anlatılması için kullanılmıştır.
--- alıntı ---
--- alıntı ---
latince "bilmiyoruz ve bilemeyeceğiz" anlamına gelen cümledir. ilk olarak 1872 yılında, deneysel fizyolojinin kurucularından emil du bois-reymond adlı alman bilim insanı tarafından, kötümser bir yaklaşımla, insanın bilim karşısındaki sınırlı yeteneğinin anlatılması için kullanılmıştır.
--- alıntı ---
devamını gör...
hiç en yakın arkadaşı olmayan kişi
en yakın arkadaşınız anne falan değildir. anne, annedir. boşanmaların bir çoğu anneyi arkadaş gibi görerek her şeyi anlatmakla ve sonunda aile içi olaya dahil olmasıyla sonuçlanmaktadır.
devamını gör...
filmler ve filimler
iyi filmlere ''film'' kötü filmlere ''filim'' diyen youtube kanalı. ''eleştirel parodi'' adlı video serisiyle ünlenmiştir. 1,05 mn abonesi bulunmaktadır.
kanala göz atmak isteyenler için:
www.youtube.com/channel/UCZ...
kanala göz atmak isteyenler için:
www.youtube.com/channel/UCZ...
devamını gör...
biyolojik determinizm
insan davranışlarını sadece biyolojik ve/veya genetik faktörlerlere dayandıran bir yaklaşımdır. erkek ve kadın özelliklerinin farklılığında kromozomların ve hormonların etkisi vurgulanır ve hem kendi cinsiyetleri arasındaki benzerlikler hem de diğer cinsiyet ile farklılıkları biyolojik nedenlere dayandırılır. bu yaklaşımda, kadının annelik yetisine (hormonlar) sahip olmasından dolayı sevecen, erkeklerinse annelik (biyolojik yeterlilik yok, duygu da ortaya çıkmıyor) duygusuna sahip olmadıkları için soğuk olabilmeleri gibi basit çıkarımlar söz konusudur.
devamını gör...
çorbayla doyan kişi
midesi küçük olan kişidir.
devamını gör...
saç dökülmesini önlemek için tavsiyeler
sınav senesi çok yaşamıştım birkaç sebebi var. üni ye geçince azaldı.he bide günde ortalama 70 saç teli uykuya geçer ve 4 ay sonra tekrar aktifleşir. o yüzden her dökülme yok olma değildir.
1-stres
2-genetik
3-b vitamini
ben vitamin hapları aldım .çok işe yaradığını düşünüyorum. tavsiye ederim. genetiğinizde varsa ne yaparsanız yapın dökülcek. stresten uzak durmaya çalışın. kortizol stres hormonudur. bağışıklığa da zararı var ama bazen elimizde olmayabiliyor. siz yine de çözüm odaklı olmaya bakın. çok da takmayın
1-stres
2-genetik
3-b vitamini
ben vitamin hapları aldım .çok işe yaradığını düşünüyorum. tavsiye ederim. genetiğinizde varsa ne yaparsanız yapın dökülcek. stresten uzak durmaya çalışın. kortizol stres hormonudur. bağışıklığa da zararı var ama bazen elimizde olmayabiliyor. siz yine de çözüm odaklı olmaya bakın. çok da takmayın
devamını gör...
rehber öğretmeni
ilkokul ve ortaokul anılarım içerisinde güzel yer edinen öğretmendir. bugün gibi hatırlıyorum ilkokuldaki rehberlik öğretmenimi. uzun dalgalı saçları vardı ve çok güzeldi. naif, yumuşacık bir kadındı. sık sık beni odasına çağırır, uzun uzun beni dinlerdi. hayatıma kattığı şeyler için kendisine minnettarım.
devamını gör...
havuçlu tarçınlı kek
dünyanın en güzel kekidir hatta biraz da çikolatalı sos dökülmesi tadını katlar.
devamını gör...
insanlığın en eski muamması
bir bertrand david ve jean jacques lefrere kitabıdır. can yayınlarının kırkmerak dizisinin 27. kitabıdır.
bir gün bir bilimadamı, bir ressam ve bir mağara adamı milyonlarca yıllık bir mağaranın en karanlık köşesinde karşılaşırlar.
evet kötü ve saçma bir başlangıç oldu. pek de komik olmayan bir fıkranın ilk cümleleri gibi başladım tanıma. o yüzden yeniden başlamayı deniyorum.
bir ressam olan ve de mağara duvarlarındaki resimlere tutkuyla bağlı olan bertrand david’in araştırmalarına biliminsanı jean jacques lefrere de katılınca yukarıda girizgah yaptığım fıkranın vaat ettiğinde daha eğlenceli ve daha öğretici bir kitap çıkmış ortaya.
milyonlarca yıl önce insan evriminin ilk basamaklarında oldukları düşünülen mağara adamlarının mağaraların duvarlarına çizdikleri resimler aracılığıyla modern insana anlatmaya çalıştıkları hikayeler, iletmeye çalıştıkları mesajlar ve belki de tedirginlik içinde o duvarlara kazıdıkları uyarılar hala tam olarak aydınlığa kavuşmuş değil.
evde yapabileceğiniz bazı deneyler de uygulayarak bu gizemi çözmeye çalışan ikili bizi de bu maceralarına ortak etmek için bu hacimsiz ama müthiş kitabı yazmışlar.
esin kaynağı belki de dinozorlar olan ve tarihin ilk açık hava müzesi sayılabilecek bu yazıları çözmek için yardımcı olmak isterseniz kitabı hemen satın alın bence.
bir gün bir bilimadamı, bir ressam ve bir mağara adamı milyonlarca yıllık bir mağaranın en karanlık köşesinde karşılaşırlar.
evet kötü ve saçma bir başlangıç oldu. pek de komik olmayan bir fıkranın ilk cümleleri gibi başladım tanıma. o yüzden yeniden başlamayı deniyorum.
bir ressam olan ve de mağara duvarlarındaki resimlere tutkuyla bağlı olan bertrand david’in araştırmalarına biliminsanı jean jacques lefrere de katılınca yukarıda girizgah yaptığım fıkranın vaat ettiğinde daha eğlenceli ve daha öğretici bir kitap çıkmış ortaya.
milyonlarca yıl önce insan evriminin ilk basamaklarında oldukları düşünülen mağara adamlarının mağaraların duvarlarına çizdikleri resimler aracılığıyla modern insana anlatmaya çalıştıkları hikayeler, iletmeye çalıştıkları mesajlar ve belki de tedirginlik içinde o duvarlara kazıdıkları uyarılar hala tam olarak aydınlığa kavuşmuş değil.
evde yapabileceğiniz bazı deneyler de uygulayarak bu gizemi çözmeye çalışan ikili bizi de bu maceralarına ortak etmek için bu hacimsiz ama müthiş kitabı yazmışlar.
esin kaynağı belki de dinozorlar olan ve tarihin ilk açık hava müzesi sayılabilecek bu yazıları çözmek için yardımcı olmak isterseniz kitabı hemen satın alın bence.
devamını gör...
karbonariler
19. yüzyıl başlarında başta italya olmak üzere birçok avrupa ülkesinde, özgürlük ve demokrasi gibi kavramları yaymak amacıyla ortaya çıkan, kelime anlamı kömürcüler olan örgüt.
masonluk ve saint-sacrement örgütlerini örnek aldığı tahmin edilen karbonariler örgütü, gerçekten gizli bir örgütmüş aslında. varlığını biliyor olmamız onları pek de bilinen bir örgüt yapmaya yetmiyor çünkü gizli olarak anılan birçok örgütün aksine, bunu kimin kurduğu, kimlerin yönettiği bilinmiyor.
yine de teşkilat yapısına ilişkin bazı bilgiler var elde. yeni üye alımlarında, masonluktakine benzer bir tekris aşamasından geçirirlermiş adayları. bu nedenle masonluğun bir uzantısı olduğunu söyleyenler de var. üyeleri daha çok orta sınıftan insanlardan oluşuyormuş.
hemen hemen her örgüt gibi işe masum başlayıp zamanla farklı işlere bulaşmışlar. küçük krallıkları devirmeye bile kalkışmışlar.
ortaya çıkış noktaları vatanseverlik ve özgürlük savunuculuğu gibi kavramlar olduğundan, ittihat ve terakki cemiyeti gibi bazı grupların, bu örgütten de etkilendiği bilinmektedir.
masonluk ve saint-sacrement örgütlerini örnek aldığı tahmin edilen karbonariler örgütü, gerçekten gizli bir örgütmüş aslında. varlığını biliyor olmamız onları pek de bilinen bir örgüt yapmaya yetmiyor çünkü gizli olarak anılan birçok örgütün aksine, bunu kimin kurduğu, kimlerin yönettiği bilinmiyor.
yine de teşkilat yapısına ilişkin bazı bilgiler var elde. yeni üye alımlarında, masonluktakine benzer bir tekris aşamasından geçirirlermiş adayları. bu nedenle masonluğun bir uzantısı olduğunu söyleyenler de var. üyeleri daha çok orta sınıftan insanlardan oluşuyormuş.
hemen hemen her örgüt gibi işe masum başlayıp zamanla farklı işlere bulaşmışlar. küçük krallıkları devirmeye bile kalkışmışlar.
ortaya çıkış noktaları vatanseverlik ve özgürlük savunuculuğu gibi kavramlar olduğundan, ittihat ve terakki cemiyeti gibi bazı grupların, bu örgütten de etkilendiği bilinmektedir.
devamını gör...
delibo
haziran 2020’de (bkz: can yayınları)’ndan çıkan özgün ve güzel bir (bkz: murat uyurkulak) kitabıdır.
yusuf ismindeki kahramanımız, 18 yıl aradan sonra çocukluğunu geçirdiği bornova’ya dönmüştür. çocukluğunun geçtiği bornova, 18 yıl öncesinden çok da farklı değildir aslında. çocukluğundan hatırladığı mahallenin delisi deli ibrahim (delibo) kayıptır. zaten yusuf bu yüzden izmir’e gelmiştir. yusuf’un izmir’e gelmesi delibo’yu arayış içinmiş gibi görünse de , aslında bu arayış yusuf’a geçmişini sorgulatmakta ve babasıyla bir yüzleşme içine girmesine de sebep olmaktadır.
geçmişe dönüş olur da çocukluk aşkı olmaz mı dediğinizi duyar gibiyim. demeyin, çünkü olur…bu kitapta da bu çocukluk aşkı yasemin olarak karşımıza çıkıyor.
karakter derinliklerini sevdim. özellikle yusuf’un derinliğini çok sevdim. öğretmen emeklisi devrimci bir babanın, sosyalist içerikli kitaplarını okuyarak büyümüş, muhafazakar bir adam yusuf. kitap boyunca da hep bir kaybeden olduğunu düşündüm. öyle böyle bir kaybeden de değil üstelik, potansiyelini bilinçli bir şekilde ziyan etmiş bir kaybeden yusuf…
mesela kitapta şöyle bir bölüm var, babasıyla çatışmasından ötürü ondan giderek uzaklaşan yusuf, onun devrim içerikli, romantizm içerikli tüm kitaplarını okumuştur ve şöyle bir eleştiride bulunur kendince:
‘’oyuncak değil, sahici bir tabancam olsa, hatta bir mitralyözüm; edebiyat denen palavra dağını karşıma alıp basardım tetiğe, delik deşik ederdim o sayfaları…’’
bazı kitaplar vardır, bir solukta okunur, elinizden bırakamazsınız…
delibo benim için öyle bir kitaptı…
yusuf ismindeki kahramanımız, 18 yıl aradan sonra çocukluğunu geçirdiği bornova’ya dönmüştür. çocukluğunun geçtiği bornova, 18 yıl öncesinden çok da farklı değildir aslında. çocukluğundan hatırladığı mahallenin delisi deli ibrahim (delibo) kayıptır. zaten yusuf bu yüzden izmir’e gelmiştir. yusuf’un izmir’e gelmesi delibo’yu arayış içinmiş gibi görünse de , aslında bu arayış yusuf’a geçmişini sorgulatmakta ve babasıyla bir yüzleşme içine girmesine de sebep olmaktadır.
geçmişe dönüş olur da çocukluk aşkı olmaz mı dediğinizi duyar gibiyim. demeyin, çünkü olur…bu kitapta da bu çocukluk aşkı yasemin olarak karşımıza çıkıyor.
karakter derinliklerini sevdim. özellikle yusuf’un derinliğini çok sevdim. öğretmen emeklisi devrimci bir babanın, sosyalist içerikli kitaplarını okuyarak büyümüş, muhafazakar bir adam yusuf. kitap boyunca da hep bir kaybeden olduğunu düşündüm. öyle böyle bir kaybeden de değil üstelik, potansiyelini bilinçli bir şekilde ziyan etmiş bir kaybeden yusuf…
mesela kitapta şöyle bir bölüm var, babasıyla çatışmasından ötürü ondan giderek uzaklaşan yusuf, onun devrim içerikli, romantizm içerikli tüm kitaplarını okumuştur ve şöyle bir eleştiride bulunur kendince:
‘’oyuncak değil, sahici bir tabancam olsa, hatta bir mitralyözüm; edebiyat denen palavra dağını karşıma alıp basardım tetiğe, delik deşik ederdim o sayfaları…’’
bazı kitaplar vardır, bir solukta okunur, elinizden bırakamazsınız…
delibo benim için öyle bir kitaptı…
devamını gör...
düş hırkası
kitabın adı güzel kendi ayrı güzel. veda üçlemesi'nin ikinci kitabı düş hırkası. içinde o kadar çok hayat var ki ve hepsi de öyle güzel anlatılmış, okuyunca öyle güzel içimize işleyip bizden biri oluyorkar ki bayıldım. her karakterin sizi etkileyecek bir hikayesi var. her karakterin ruhuna bir pencere açılmış. küçük büyük demeden herkesi tanıyoruz. onların korkularına, düşlerine, sevinçlerine konuk olup aynısını yaşıyoruz sanki okurken. yazarın en güçlü özelliği bir şeyi anlatış tarzı. beş yüz sayfa yazsa sıkılmadan okursunuz. bu beş yüz sayfanın içinde sizi etkileyecek bir şey olmasa bile sırf anlatımı için bile çok seversiniz. bu kitapta bir de bu anlatım yeteneğinin üstüne etkileyici hayatları koyun. çok sevdim. tabii ki en çok sevdiğim karakter de kitabın ilk sayfalarında karşımıza çıkan deli cevat. sonrasında ise cevat'ın bacak kadarken arkadaşlık kurduğu reyhan. ikisine de üzülmekten beter oldum. cevat'ı alıp pamuklara sarasım, ona analık yapasım, yaralarını iyileştiren bir dost olasım geldi. yaktın bizi cevat. bir de bu kitapta korku benim sahibim kitabındaki ana karakter sude için yazılmış mektuplar karşımıza çıkıyor. ilk kitapta olduğu gibi bu kitapta bağımsız okunabilir. yine de benim tavsiyem hepsini art arda okumanız. nasıl olduğunun önemi yok ama bu kitabı mutlaka okuyun.
devamını gör...
x kuşağının evliliklerde başarılı olmasının sebepleri
x kuşağı çocukluğundan beri bir şeyleri onararak,tamir ederek büyüdü.yetinmenin ne demek olduğunu bu süreçte öğrenen bir nesil oldu. ihtiyacı olmasa bile aileleri tarafından belki hayatın içine çok erken yaşta sokularak belki idare etmenin ne demek olduğu aşılanarak hayat yoluna devam etti.sonuç olarak bu kuşak hem anne baba'ya hürmet eden hem de belki bir çok insana göre katı yetiştirilmiş bir çocukluk yaşandığı için çocuklarını el üstünde tutarak hep idare etmiş taraf oldu.şimdi gelelim y kuşağına belki el bebek gül bebek yetiştirildi fakat hayat umduğu gibi olmadı biraz isyankar oldu, z kuşağı belki çok istedi yetinmeyi bilemedi. x kuşağı istediği hayatı yaşamadı ama hayatın içine daldı ve kontrol ve uyum yeteneğinden dolayı evliliklerde başarılı oldu. y ve z kuşağı biraz daha istediği kişi ve istediği hayat serüvenini yaşamak adına daha güçlü duygular besledi ve özgürlükçü oldu. bireyselliğe daha çok önem verildiğinden evlilik uyumunu yakalayamaz oldu. aslında bakarsınız kimse suçlu değil.
devamını gör...
moderasyonun sözlükteki illegal çeteyi çökertmesi
sözlükte 3-5 kişi toplanıp arkadaş olup discord tarzı gruplarda takılıp sevmedikleri yazarı linçlemek için organize olup sözlükte kaos çıkarmaya çalışırken bir yazarın bu oyunu bozmasıyla hepsini cehenneme postalamışlar. şimdi asıl soru bir insan neden böyle işlerle uğraşır. yalnız böyle sorunlu tipler her sözlükte var. bir yazarın nick altında övgü dolu cümle çok fazlaysa ondan kesinlikle uzak durmakta fayda var. nickaltı kavgalarını hep bunlar çıkarır zaten hiç şaşmaz. sözlüğün geleceği ve selameti açısından bu tarz işlere girişenler ifşa edilip yetkili arkadaşlara bildirilmeli.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının şiirleri
harfsiz diller çetesi
kim anlardı ki ;
mumdan akan tanelerin, bahçede ki çınardan kopan yaprakların ve öğle saatlerinde çalan kornaların dilinden
ben anlar mıydım ki ?
kahvenin içine dökülen sütün karmaşasını, bir sahaftan rastgele alınan ilk baskı ‘’ garcia ’’mısralarını ..mmm
bilmem, belki tırmansaydım
o gökte ki rengarenk kumaş merdivenden
çocuk olup şehirlere bakar mıydım , seksek oynadığımız o gökteki pamuktan kubbelerden?
bilemedim şimdi..
tencerenin dibindeki tatlıyı birlikte sıyırmak mıydı önemli olan
yoksa göz göze iken kalabalığın arasında kaybolabilmek mi ?
bilemedim..
hee bildim aslında, önemli olan sevebilmekti, hiç kimse gibi..
ve söyleyebilmekti hiçbir harfin dans etmesine izin vermeden.
hame
kim anlardı ki ;
mumdan akan tanelerin, bahçede ki çınardan kopan yaprakların ve öğle saatlerinde çalan kornaların dilinden
ben anlar mıydım ki ?
kahvenin içine dökülen sütün karmaşasını, bir sahaftan rastgele alınan ilk baskı ‘’ garcia ’’mısralarını ..mmm
bilmem, belki tırmansaydım
o gökte ki rengarenk kumaş merdivenden
çocuk olup şehirlere bakar mıydım , seksek oynadığımız o gökteki pamuktan kubbelerden?
bilemedim şimdi..
tencerenin dibindeki tatlıyı birlikte sıyırmak mıydı önemli olan
yoksa göz göze iken kalabalığın arasında kaybolabilmek mi ?
bilemedim..
hee bildim aslında, önemli olan sevebilmekti, hiç kimse gibi..
ve söyleyebilmekti hiçbir harfin dans etmesine izin vermeden.
hame
devamını gör...
geri dönüşüm
avrupa birliği uyum yasaları kapsamında türkiye'de de yıllar önce yürürlüğe giren elektronik atık mevzuatına rağmen, işlerlik kazanması için atılması gereken adımların malesef hiçbirinin atılmadığı, sistemin sürekliliği özel girişimlerin insafına bırakılmış olan, insanlığın temel yükümlülüklerinden. yönetmeliğe göre satın aldığımız elektronik cihazların geri dönüşümüyle yükümlü olan üretici ve dağıtıcı firmalardan, bu yükümlülükleri yerine getirmelerini talep etmek, cihazlarımızın kullanım ömürlerini mümkün olduğunca uzatmak için bakımlarını ihmal etmemek, çalışır durumdakileri yeri geldiğinde bağışlamak, miadını dolduranlar için de elektronik atık geri dönüşüm merkezleriyle irtibata geçmek dışında yapabileceklerimizin artması beklenendir.
devamını gör...
faruk tınaz
üzdü.
çok güzel şarkıları vardı.
allah rahmet eylesin.
çok güzel şarkıları vardı.
allah rahmet eylesin.
devamını gör...
halychtidae
nerden buluyorsunuz böyle cici nickleri, kıskanıyorum.
sade nicki değil
kendi de sevimli,
tanımlarından belli
diye de şiir gelsin ona benden.
sade nicki değil
kendi de sevimli,
tanımlarından belli
diye de şiir gelsin ona benden.
devamını gör...