ayrılığın ertesi
eğer severken bitmişse ilişki, ilk günleri aşırı ağır gelen durum.
hani evinizde senelerdir sizinle olan eşyalar vardır. birisi bir gün gelip pat diye koltuğunuzu, masanızı götürse ve onların yeri boş kalsa bir tuhaf olursunuz. her sabah geçerken şöyle bir bakarsınız... biraz onun gibi bu; koca bir boşluk duygusu. elbette o bir eşya da değildi ve boşluğu daha derin, daha çok sızlatıyor.
sürekli gelen mesajlar, aramalar artık yok. siz de mesaj atamıyor, arayamıyorsunuz... bir anda aranıza yüksek bir duvar örülmüş. o kadar samimi olduğunuz, canınız gibi sevdiğiniz kişi sanki artık hiç tanımamış olduğunuz bir yabancı... çok ağır.
diş çektirmek gibi ayrılık: var olması gereken yerde derin bir boşluk... hiçbir diş tam olarak o dişin görevini görmeyecek ama zamanla diğer dişlerle idare etmeyi öğreneceksiniz. belki yeni ama yapay olan bir tane yaptıracaksınız ve derdiniz bitecek ama bileceksiniz ki o diş artık orijinal dişiniz değil ve hiçbir zaman da olmayacak. bunun gibi bir his...
zamanla azalacak ama ufacık da olsa kalacak her zaman bir kenarda.
hani evinizde senelerdir sizinle olan eşyalar vardır. birisi bir gün gelip pat diye koltuğunuzu, masanızı götürse ve onların yeri boş kalsa bir tuhaf olursunuz. her sabah geçerken şöyle bir bakarsınız... biraz onun gibi bu; koca bir boşluk duygusu. elbette o bir eşya da değildi ve boşluğu daha derin, daha çok sızlatıyor.
sürekli gelen mesajlar, aramalar artık yok. siz de mesaj atamıyor, arayamıyorsunuz... bir anda aranıza yüksek bir duvar örülmüş. o kadar samimi olduğunuz, canınız gibi sevdiğiniz kişi sanki artık hiç tanımamış olduğunuz bir yabancı... çok ağır.
diş çektirmek gibi ayrılık: var olması gereken yerde derin bir boşluk... hiçbir diş tam olarak o dişin görevini görmeyecek ama zamanla diğer dişlerle idare etmeyi öğreneceksiniz. belki yeni ama yapay olan bir tane yaptıracaksınız ve derdiniz bitecek ama bileceksiniz ki o diş artık orijinal dişiniz değil ve hiçbir zaman da olmayacak. bunun gibi bir his...
zamanla azalacak ama ufacık da olsa kalacak her zaman bir kenarda.
devamını gör...
yazarların ruh halini tanımlayan renk
griye döndü maviye dönmesi umuduyla.
devamını gör...
türkiye'de yaşanmış en utanç verici olay
her biri o kadar kötü ki hangisinden utanacaĝımı şaşırdım, kılıçdaroğlu ' na yumruk atan adam utanç verici mesela.
öldürülen kadınlara , başka bir kadının, o da öyle giymeseymiş canım demesi utanç verici mesela.
türkiye ' de yaşamak bile utanç verici.
öldürülen kadınlara , başka bir kadının, o da öyle giymeseymiş canım demesi utanç verici mesela.
türkiye ' de yaşamak bile utanç verici.
devamını gör...
bir sözle kalbinin paramparça olduğunu hissetmek
daha kötüsü o sözün sürekli beyninin içinde yankılanışını duymak. susmuyor bu sesler ben susmayı seçsem de. bir söz değil onlarca söz var. hangisini susturacağımı şaşırmış durumdayım.
devamını gör...
psikoloji öğrencisi olmak
psikoloijk sorunlarınız varsa iyi bir psikoloji öğrencisi olabilirsiniz insan önce kendini tanır çünkü.
devamını gör...
ilyas sezar
#1172156 numaralı tanımı ile güzel bakış açısını iyi bir yorumlama ile ifade etmiş yazar. artık kendisini takip ediyoruz.
devamını gör...
müze
bir yerin, şehrin, ülkenin kültürel mirasın vitrini olmasının yanı sıra bir yerin insanlarının iletişimde kalması, yan yana durması, birbirine destek verip birlikte gelişebilecekleri, çocuklarını yetiştirip eğitimlerine katkıda bulunacakları yerdir.
müze bir şehrin `wikipedia`'sı diye nitelendirilebilir, her yönüyle hem de. bir şehrin tarih sahnesinde ve günümüz dünyasındaki yerini o şehrin müzesini - müzelerini gezerek kolaylıkla öğrenebilir sıradan bir insan. bu yere dair ne kadar araştırma yapılmış, bu yerin kültürel miras varlığı ne kadar, insan eliyle kurulan uygarlıkta ne kadar payı bulunmakta, ne kadar insanın yurdu olmuş, bu insanların günlük yaşamları nasıl akıp gider, ne yiyip içip neler giyer, nerelerde ekmek parasını kazanır, kültürel veya sanatsal üretim yapar mı, eğitimi ne derece ciddiye alır, oranın insanlarının toplumsal ve maddi seviyesi neye göre belirlenir gibi akla gelebilecek bir çok soru sadece müzelere gidilerek yanıtlanabilir. çünkü en derme çatma müze bile birçok soru işaretini kaldırır, insanları düşünmeye ve sorgulamaya teşvik eder, bir yerel halkın sosyalleşmesine, iş birliği yapmasına aracı olur.
bugün hiç beğenmediğiniz bir kentte öyle bir müzeye denk gelirsiniz ki hayret edersiniz. tanrının unuttuğu yer dediğiniz bir dağın başı öyle bir müzenin evi olur ki, o yerin gelir kaynakları coşar. ya da çok uzağa gitmeye gerek yok, öylesine önünden geçerken giriverdiğiniz bir müzede bir eğitimci öyle bir etkinlik düzenler ki zihninizde nice kapılar açılır. bozuk para, çanak çömlek deyip geçilenlerin ardındaki nice hikaye keşfedilmeyi bekliyor. hasbelkader yurtdışında havası olsun diye gidilen bir müzede bu coğrafyadan bir şey görüp "adamlar tarihe değer veriyo yeaa" demek de var elbette, ancak gözümüzün önündekine değer vermeyince böyle uçup gittiğini de fark etmemiz gerek bir an önce. belki o zaman kültürel mirasıyla ün kazanıp gerçek değerini bulan bir ülkede yaşamaya başlayabiliriz.
müze bir şehrin `wikipedia`'sı diye nitelendirilebilir, her yönüyle hem de. bir şehrin tarih sahnesinde ve günümüz dünyasındaki yerini o şehrin müzesini - müzelerini gezerek kolaylıkla öğrenebilir sıradan bir insan. bu yere dair ne kadar araştırma yapılmış, bu yerin kültürel miras varlığı ne kadar, insan eliyle kurulan uygarlıkta ne kadar payı bulunmakta, ne kadar insanın yurdu olmuş, bu insanların günlük yaşamları nasıl akıp gider, ne yiyip içip neler giyer, nerelerde ekmek parasını kazanır, kültürel veya sanatsal üretim yapar mı, eğitimi ne derece ciddiye alır, oranın insanlarının toplumsal ve maddi seviyesi neye göre belirlenir gibi akla gelebilecek bir çok soru sadece müzelere gidilerek yanıtlanabilir. çünkü en derme çatma müze bile birçok soru işaretini kaldırır, insanları düşünmeye ve sorgulamaya teşvik eder, bir yerel halkın sosyalleşmesine, iş birliği yapmasına aracı olur.
bugün hiç beğenmediğiniz bir kentte öyle bir müzeye denk gelirsiniz ki hayret edersiniz. tanrının unuttuğu yer dediğiniz bir dağın başı öyle bir müzenin evi olur ki, o yerin gelir kaynakları coşar. ya da çok uzağa gitmeye gerek yok, öylesine önünden geçerken giriverdiğiniz bir müzede bir eğitimci öyle bir etkinlik düzenler ki zihninizde nice kapılar açılır. bozuk para, çanak çömlek deyip geçilenlerin ardındaki nice hikaye keşfedilmeyi bekliyor. hasbelkader yurtdışında havası olsun diye gidilen bir müzede bu coğrafyadan bir şey görüp "adamlar tarihe değer veriyo yeaa" demek de var elbette, ancak gözümüzün önündekine değer vermeyince böyle uçup gittiğini de fark etmemiz gerek bir an önce. belki o zaman kültürel mirasıyla ün kazanıp gerçek değerini bulan bir ülkede yaşamaya başlayabiliriz.
devamını gör...
insanın beynini uyuşturan şeyler
tik tok videoları... arada sırada karşıma çıkıyor. o kısacık anda bile beynim kulağımdan akıyor.
devamını gör...
vücuttaki yara izinin hikayesi
tanım: vücutta küçük veya büyük kazalardan sonra oluşan yara izinin hikayesi.
vücudumda küçükken doğalgaz borusuna tırmanıp en yükseğe ulaştıktan sonra atlarken sağ bileğin doğalgaz borusundaki çiviye takılıp yırtılması sonucu kalan dikiş izi mevcut. küçükken yaptık işte bir hata iyi ki damarlar zarar görmemiş de sakat kalmamışım buna da şükür.
vücudumda küçükken doğalgaz borusuna tırmanıp en yükseğe ulaştıktan sonra atlarken sağ bileğin doğalgaz borusundaki çiviye takılıp yırtılması sonucu kalan dikiş izi mevcut. küçükken yaptık işte bir hata iyi ki damarlar zarar görmemiş de sakat kalmamışım buna da şükür.
devamını gör...
hint avrupa dil ailesi
hint-avrupa dil ailesinin yayılımı konusunda tonlarca teori vardır. ama genel bir anlaşma söz konusudur; o da kafkaslar üzerinden yayılmaya başladığıdır. bir kol kuzey avrupa'ya yönelirken bir kol da güneydoğu asya'ya yönelmiştir. tabi doğuya yönelen koldan bir ufak kolun da vatanımız anadolu'ya geldikleri ön görülür. bu ufak koldaki bütün diller ölü durumdadır. tabi başta belirttiğim gibi bunlar hipotezlerdir. türklerin anadolu'ya çok önce geldiği hipotezleri de mevcuttur. türkçeden kastımız tabiki anatürkçe (proto-turkic), gerçi böyle bir durumda türkçenin yaşı mö 15. yüzyıla uzadığından, özellikle yabancı dilbilimciler oldukça şüpheli yaklaşmakta ve tenkit etmekteler. gerçi hint-avrupa'ya bağlayamadıkları sümerce'ye önce semitik dediler, sonra sümerlilerin semitik dilleri olan akadlarla birliktelik içinde çift dil konuştukları ortaya çıktı. yani dilleri temel anlamda farklıydı. he sonunda biz bunu izole dil diyelim, dediler. senelerdir öyle duruyor konu. türkçe ile bağlantısını söyleyenlere de deli gözüyle bakıyorlar. bir diyemediler bu dil turkic'tir diye. tamam yazılı metinler buna imkan vermiyorsa -ki metin hiç de az değil- özellikle söz dizimi ve söz varlığı konusunda benzerlikleri açıkça söylenmelidir. sümerler konusu kitap yazdırır, kendi başlığında bahsetmek lazım vesselam.
devamını gör...
aşkın bitme zamanı
aşkın ömrü, aşığım diyenin yüreği kadardir.
o yüzden kiminin aşkı okyanusa benzer kiminin ki kumdan kale yapmaya..
sığ aşklar, sığ aşıklarındır.
o yüzden kiminin aşkı okyanusa benzer kiminin ki kumdan kale yapmaya..
sığ aşklar, sığ aşıklarındır.
devamını gör...
deniz feneri
kıyıların tehlikeli yerlerinde, adalarda veya küçük adacıklarda bulunan, kötü hava koşullarında ve karanlıkta deniz taşıtlarına yön belirlemede yardımcı olan, tepelerinde güçlü bir ışık kaynağı bulunan yüksek kuleli yapılardır.
ilk kullanıldıkları zamanlarda tepelerinde bekçileri tarafından yakılan odun ve kömür ateşi ile ışık sağlanmaktaydı. zamanla yağ, petrol gazı, asetilen ve elektrik kullanımına geçildi. otomasyon sistemlerinin ve uydu haberleşme sistemlerinin gelişmesi ile fenerlere duyulan ihtiyaç yavaş yavaş azalmıştır. günümüzde halen çalışanların bir çoğu uzaktan kontrol edilmektedir.
ilk kullanıldıkları zamanlarda tepelerinde bekçileri tarafından yakılan odun ve kömür ateşi ile ışık sağlanmaktaydı. zamanla yağ, petrol gazı, asetilen ve elektrik kullanımına geçildi. otomasyon sistemlerinin ve uydu haberleşme sistemlerinin gelişmesi ile fenerlere duyulan ihtiyaç yavaş yavaş azalmıştır. günümüzde halen çalışanların bir çoğu uzaktan kontrol edilmektedir.
devamını gör...
terapi niteliğindeki alışkanlıklar
sokak hayvanlarını beslemek.
devamını gör...
sempati duyarak gülmek
türkçede sıklıkla biri ötekinin yerine kullanıldığı halde birbirine karıştırılmayan iki sözcük: empati ve sempati. karşılaştırma başlığı burada da açılmış. ben kesinlikle yeterli olduğunu sanmıyorum. nasıl '(bkz: umarsız)' sözcüğü defalarca ve her yerlerde yazdığım halde sürekli yanlış kullanılmaya devam ediyorsa, bu sözcükleri de şimdi buraya yazmış olmam bir şeyi değiştirmeyecek, birbirinin yerine hiç yanlış yapılmıyormuşçasına kullanılmaya devam edilecek.
bir ara bir yerlere galat-ı meşhur lugat-ı fasihten yeğdir sözünün de açıklamasını yapmıştım. yukarıdaki iki sözcük de aslında bir galat-ı meşhur örneği sayılabilir. bu nedenle bırakınız yapılsın, bırakınız kullanılsın diyorum.*
aslında bu başlığı buraya açmamın nedeni bu birbirinin yerine sıklıkla kullanılan iki sözcüğü deşifre etmek değil. yalnızca beni gerçekten güldüren hoş bir videoyu paylaşarak, izleyecek olanların bu ölümlü dünyada birazıcık da olsa gülümsemelerini sağlamak.
ben konuyu burada kesip hemen videoyu paylaşmak istesem de, içimdeki öğretmen 'hayır' diyor. onu dinlemek zorundayım.
şimdi efendim; hepimizin malumu olduğu üzere empati öylesine önemli bir kavramdır ki, batılı okulların müfredatlarında ders olarak okutulmuşluğu vardır.
nedir empati?
kendimizi başkasının yerine koymak. evet, herhangi bir olay ya da durum karşısında, o olayı/durumu yapan ya da 'maruz' kalanın yerine kendimizi koyabilmemiz, onun bakış açısını, nedenlerini görebilmemiz.
hakkında saatlerce konuşulacak, sayfalarca yazılacak bir konu bu. öylesine önemli, öylesine gerekli. hele bizim gibi sürekli ayrıştırıcı, sürekli ötekileştirici toplumlarda.
otistik bireylerin genelden en önemli ayrışan özellikleri empati yapamamaları. yapmak isteseler bile yapamıyorlar. bu nedenle otistikler. ve otistikler aslında toplumun geneli için önemli bir sorun. neredeyse en ufacık bir yanlışta, eğer ki, otistik birey de çok zeki bir bireyse, bir seri katil olasılığı ile karşılaşabiliyoruz. bu konuda bizim toplumumuzda yapılmış çok fazla araştırma yok ama batılı toplumlarda bununla ilgili yapılmış çok fazla araştırma var. (şimdi benden o araştırmaları istemeyiniz lütfen, yapılacak kısa bir google araştırmasında karşınıza pek çok araştırma çıkacaktır eğer ingilizce biliyorsanız.) (gerçi bizde otistik olsan da olmasan da, o başkasından nefret etme güdüsü neredeyse doğar doğmaz geliyor ama o da başka bir yazının konusu olsun.)
ne demiştik, empati çok önemlidir. peki ya sempati?
bizler sempatiyi herhangi bir şeye karşı hoşlanma duygusu olarak alırız, öyle benimsemişizdir. gerçekten sempati bu mudur?
uzun yıllar sempatiyi ben de bu anlamda bildim ve kullandım. ingilizce öğrenmeye başladıktan sonraki süreçte, özellikle yabancı dizileri orijinal dilinde izlerken dikkatimi çekmişti. ingilizce konuşanlar sempati sözcüğünü bizim kullandığımız anlamdan farklı kullanıyorlardı.
neydi bu fark?
onlar 'sempati'yi, gördükleri, duydukları, okudukları her ne ise, o kişi, olay ya da durumu bizzat kendileri tecrübe ediyormuşçasına algılamak anlamında kullanıyorlardı. yani o şey her ne ise onu yaşamak. empatideki gibi kendilerini o kişi gibi düşünmeyip bizzat kendileri olmak. evet, gerçekten zor. çok önemli bir nüans* var çünkü. empatide yargılama yoktur. sempatide ise yargılama vardır ama bu yargı, yargılanan her ne ise o 'şey'e karşı doğrudan olumlamalı bir yargıdır. her iki sözcük de insan olmak için çok gerekli sözcükler. şairin dediği gibi dünyayı hem güzellik hem sevgi kurtaracak diyelim ve bu her yerinden sevgi fışkıran yazımızı bitirelim isterdim. ama henüz değil, daha karpuz kesilmedi. karpuzu kesmeden önce söyleyeceklerimizi bitirelim.
empati sempatiden önce geliyor arkadaşlar. empati kurabilen bireyler sempati duyabiliyor. ve empati sempatiye dönüştüğü zaman tadından yenmiyor. çünkü empatide eylem yok ama sempati de eylem söz konusu. çünkü sempati empatinin eyleme dönüşmüş hali.*
evet şimdi de gelelim karpuzumuza. bu videoyu izleyenlerin arasında gülmeyenler de oldu. ama gülenler çoğunlukta. sanırım gülmeyenlerin gülmeme nedeni empati yapamamalarıydı. empati yapabilselerdi, videodaki durumu bizzat kendileri yaşayarak (yani sempatiyle) kahkaha atabilirlerdi.
(video aslında bir reklam videosu. ama benim şimdiye kadar konusunu bu kadar güzel işlemiş bir reklama rastladığım olmadı. video öncesi bu açıklamayı da boynumun borcu bildim.) iyi seyirler.
bir ara bir yerlere galat-ı meşhur lugat-ı fasihten yeğdir sözünün de açıklamasını yapmıştım. yukarıdaki iki sözcük de aslında bir galat-ı meşhur örneği sayılabilir. bu nedenle bırakınız yapılsın, bırakınız kullanılsın diyorum.*
aslında bu başlığı buraya açmamın nedeni bu birbirinin yerine sıklıkla kullanılan iki sözcüğü deşifre etmek değil. yalnızca beni gerçekten güldüren hoş bir videoyu paylaşarak, izleyecek olanların bu ölümlü dünyada birazıcık da olsa gülümsemelerini sağlamak.
ben konuyu burada kesip hemen videoyu paylaşmak istesem de, içimdeki öğretmen 'hayır' diyor. onu dinlemek zorundayım.
şimdi efendim; hepimizin malumu olduğu üzere empati öylesine önemli bir kavramdır ki, batılı okulların müfredatlarında ders olarak okutulmuşluğu vardır.
nedir empati?
kendimizi başkasının yerine koymak. evet, herhangi bir olay ya da durum karşısında, o olayı/durumu yapan ya da 'maruz' kalanın yerine kendimizi koyabilmemiz, onun bakış açısını, nedenlerini görebilmemiz.
hakkında saatlerce konuşulacak, sayfalarca yazılacak bir konu bu. öylesine önemli, öylesine gerekli. hele bizim gibi sürekli ayrıştırıcı, sürekli ötekileştirici toplumlarda.
otistik bireylerin genelden en önemli ayrışan özellikleri empati yapamamaları. yapmak isteseler bile yapamıyorlar. bu nedenle otistikler. ve otistikler aslında toplumun geneli için önemli bir sorun. neredeyse en ufacık bir yanlışta, eğer ki, otistik birey de çok zeki bir bireyse, bir seri katil olasılığı ile karşılaşabiliyoruz. bu konuda bizim toplumumuzda yapılmış çok fazla araştırma yok ama batılı toplumlarda bununla ilgili yapılmış çok fazla araştırma var. (şimdi benden o araştırmaları istemeyiniz lütfen, yapılacak kısa bir google araştırmasında karşınıza pek çok araştırma çıkacaktır eğer ingilizce biliyorsanız.) (gerçi bizde otistik olsan da olmasan da, o başkasından nefret etme güdüsü neredeyse doğar doğmaz geliyor ama o da başka bir yazının konusu olsun.)
ne demiştik, empati çok önemlidir. peki ya sempati?
bizler sempatiyi herhangi bir şeye karşı hoşlanma duygusu olarak alırız, öyle benimsemişizdir. gerçekten sempati bu mudur?
uzun yıllar sempatiyi ben de bu anlamda bildim ve kullandım. ingilizce öğrenmeye başladıktan sonraki süreçte, özellikle yabancı dizileri orijinal dilinde izlerken dikkatimi çekmişti. ingilizce konuşanlar sempati sözcüğünü bizim kullandığımız anlamdan farklı kullanıyorlardı.
neydi bu fark?
onlar 'sempati'yi, gördükleri, duydukları, okudukları her ne ise, o kişi, olay ya da durumu bizzat kendileri tecrübe ediyormuşçasına algılamak anlamında kullanıyorlardı. yani o şey her ne ise onu yaşamak. empatideki gibi kendilerini o kişi gibi düşünmeyip bizzat kendileri olmak. evet, gerçekten zor. çok önemli bir nüans* var çünkü. empatide yargılama yoktur. sempatide ise yargılama vardır ama bu yargı, yargılanan her ne ise o 'şey'e karşı doğrudan olumlamalı bir yargıdır. her iki sözcük de insan olmak için çok gerekli sözcükler. şairin dediği gibi dünyayı hem güzellik hem sevgi kurtaracak diyelim ve bu her yerinden sevgi fışkıran yazımızı bitirelim isterdim. ama henüz değil, daha karpuz kesilmedi. karpuzu kesmeden önce söyleyeceklerimizi bitirelim.
empati sempatiden önce geliyor arkadaşlar. empati kurabilen bireyler sempati duyabiliyor. ve empati sempatiye dönüştüğü zaman tadından yenmiyor. çünkü empatide eylem yok ama sempati de eylem söz konusu. çünkü sempati empatinin eyleme dönüşmüş hali.*
evet şimdi de gelelim karpuzumuza. bu videoyu izleyenlerin arasında gülmeyenler de oldu. ama gülenler çoğunlukta. sanırım gülmeyenlerin gülmeme nedeni empati yapamamalarıydı. empati yapabilselerdi, videodaki durumu bizzat kendileri yaşayarak (yani sempatiyle) kahkaha atabilirlerdi.
(video aslında bir reklam videosu. ama benim şimdiye kadar konusunu bu kadar güzel işlemiş bir reklama rastladığım olmadı. video öncesi bu açıklamayı da boynumun borcu bildim.) iyi seyirler.
devamını gör...
hayatınızın arka planında çalan şarkı
adamlar-yoruldum.
devamını gör...
8 sıkım çiğ köftenin 12.50 türk lirası olması
her şeyin pahalılaştığı bu dönemde normal olan durumdur.
en iyisi evde yapmaktır ama o da çok zahmetlidir.
en iyisi evde yapmaktır ama o da çok zahmetlidir.
devamını gör...
27 mayıs 2021 sedat peker için yakalama kararı
ankara cumhuriyet başsavcılığı'nca yürütülmekte olan soruşturma kapsamında suç örgütü lideri sedat peker hakkında yakalama kararı çıkarılmış.
pazar gününe kadar dayan reis son bir şarkı söyle bize.
buradan
pazar gününe kadar dayan reis son bir şarkı söyle bize.
buradan
devamını gör...
hoşlanılan kız diye başlık açanın ağzına çorap sokma isteği
o başlıkları her gördüğümde elektriğe tutulmuşçasına titreyerek yakalandığım istek. yok, öyle fantezi falan değil. bildiğin yaz sıcağında postal içinde kokmuş asker çorabı sokmaktan bahsediyorum.
başlık sahibi yazarların şahsıyla sorunum yok ama "hoşlanılan kız" nedir allah aşkına!
"3-c sınıfından berkcan arkadaşımız başlık açmış. gireyim de okuyayım" diyen varsa ona da yazıklar olsun!
başlık sahibi yazarların şahsıyla sorunum yok ama "hoşlanılan kız" nedir allah aşkına!
"3-c sınıfından berkcan arkadaşımız başlık açmış. gireyim de okuyayım" diyen varsa ona da yazıklar olsun!
devamını gör...

