belki onlar da insansız sokaklar istiyoruz diyorlardır he hiç düşündün mü bu yönden? insanlar kendinden başka hiçbir şeyi düşünmeyen kibrin timsali. bir köpek şiddet gördüyse hırçınlaşır, vahşileşir. aç kaldıysa saldırır. köpeksiz sokaklar istiyoruz diyeceğinize şiddet gören ,aç dolaşan hayvan istemiyoruz derseniz çok farklı olur belki her şey, kovalanmazsınız.
devamını gör...


benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenlerden inmektir
ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette,
benim payıma düşen anılar bahçesinde hüzünlü gezintidir.


çok sevdiğim ama artık hayatımda olmayan bir dostum tanıştırmıstı ferruhzad şiirleriyle. yeri başkadır.
devamını gör...

hiçbir zaman beni görmeyeceğinizin rahatlığıyla sadece yakın çevreme yaptığım bir itirafı yapıyorum. büyük ihtimalle kendini imha edecek bu yazı ama bu cesareti bulmuşken yapayım.
annem gideli kaç gün oldu bilmiyorum. daha 13 yaşındayım ve canım acayip derecede un helvası çekiyor. kokusu burnuma geliyor o derecede.
sonra kalktım, internetten baktım yaptım. yaptım ama yakarak yaptım. birde onu belki düzelir umuduyla buzdolabına koydum.(yazan kişi burada gülüyor.)
yine de yedim onu, o isli tadı hala damadığımda.
dipnot: şimdi ise birçok kişi benden ister un helvasını. biri öldüğünde veya canı tatlı mı çekti kalkar yaparım. üşenmeden yaptığım nadir şeylerden. ama hiçbiri o ilk yaptığım berbat un helvasının tadını tutmuyor. yanık olsa bile.
devamını gör...

caravaggio, da vinci, raffaello diyerek gittiğim ve umduğumu bulamadığım, daha çok türk-islam sentezi neticesiyle türk ve islam sanatı ile bunaldığım çok sevgili eski bölümüm...

ne yazık ki bu güzel bölüm, birçok üniversite *içerisinde mezun olduğum üniversite başını çekebilir* siyasetin de getirisi ile avrupa sanatına ilgi duyan insanları bölümden soğutmaya yemin etmiş, avrupa sanatı kısmını oldukça yüzeysel anlatmış ve mezun olan birçok insanın 3 rönesans ressamı, 2 gotik dönem mimarı sayamayacak kadar bilgi birikiminden uzak insanları mezun vermişlerdir.

şunu da ne yazık ki söylemeden edemeyeceğim, oldukça düşük sıralama-puan ile girilebilen bu güzel bölüm, üniversiteyi bir yüksek öğrenim olarak görmekten çok uzak insanların da içinde bulunması ile yozlaşmış ve üzücü bir şekilde sadece öğrencilerin değil, öğretmenlerin de artık eğitim vermekten ziyade, "şu itleri mezun edelim de ne halleri varsa görsün..." moduna girmelerine neden olmuştur bana kalırsa...
devamını gör...

isveçli dj aronchupa*'nın 2014 yılında çıkardığı single şarkı.
şarkıyı sahne adı little sis nora olan nora ekberg seslendiriyor: aron'un kız kardeşi.

sözlerini ise birlikte yazmışlar. fare olarak adlandırdıkları bir kadını anlatıyorlar.
burada bir kelime oyunundan bahsediliyor: isveççede fare olan mus kelimesi aynı zamanda argoda vajina anlamına geliyormuş.
albatraoz ise albatros kuşunu* ve aronchupa'nın da üyesi olduğu isveçli bir elektronik müzik grubunu ifade ediyor.

"...let me tell you all a story about a mouse named lorry
yeah, lorry was a mouse in a big brown house
she called herself the hoe*, with the money money flow
but f*ck that little mouse 'cause ı'm an albatraoz..."

yönetmen koltuğunda sertaç yıldızhan'ın oturduğu video klip youtube'da 1.2 milyar izlenmeye sahip.

kaynaklar için buradan, buradan ve buradan.
devamını gör...

1824-1904 yıllarında yaşamış ressam ve heykeltıraş. akademizm ve oryantalizmin en önemli temsilcilerinden.
paris'te (bkz: osman hamdi bey) ve şeker ahmed paşa'ya resim dersleri vermiştir.
osmanlı topraklarına seyahat etmiş istanbul'u, mısır'ı ve kuzey afrika'yı gezmiş ve gezdiği yerlerde gördüğü manzaralar ve tarihi olaylar eserlerinin başlıca kaynağını oluşturmuştur.
bir eseriyle mısır'a gidip napolyon boneparte'ı gize sfenks'iyle bakışırken görebilir bonaparte before the sphinx (1886),
başka bir eserinde kendinizi israil'de ağlama duvarının önünde bulabilir the wailing wall (1867),
başka bir eserinde ise diyojen'i dürüst bir adam bulabilmek için kullandığı lambasıyla uğraşırken görebilirsiniz. diogenes (1860)
aslanın minicik bir kelebeğe kükrediği bir tablosu bile var. lion snapping at a butterfly (1889)
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
the carpet merchant (1887) eseri oryantalizm akımının en güzel örneklerinden. 1885'te yaptığı kahire gezisinde gördüğü bir halı pazarından esinlenerek yaptığı eserde türk halılarını görüyoruz.

eserlerinde çok farklı coğrafyalardan manzaraları, bu bölgelerden farklı insanların portrelerini, köle pazarlarını, camileri, bazen tarihi bir karakter veya bir olayı ya da mitolojik karakterleri görebilirsiniz. eserlerindeki renklerin canlılığına ve detaylara özellikle hayranım.

bir kaç tane daha eser bırakıyorum çünkü neden olmasın:
the death of caesar (1867)
a joke (1882)
harem women feeding pigeons in a courtyard
le barde noir (c. 1888)
painting breathes life into sculpture (1893)

daha fazla eserini görmek isteyenler için buradan
devamını gör...

herkesin sesi nasıl yahuu benimki de vik vik vik diye çıkıcak.* şarkılara bayıldımmm.
devamını gör...

izlediğim bir filmde* şöyle bir replik geçiyordu:

"bu dünyada ne bir insan ne de bir nesne sonsuza dek yaşar. fakat öleceğimiz bilgisi yalnızca bize bahşedilmiştir. ve bu dünyadaki en değerli lütuftur. ızdırabımız ve hazinemiz olan bu hayatın sürekliliği yoktur. bu sadece denizde bir dalga. bir dalgayı kurtarmak için tüm dalgaları dindirebilir misin?"

hayat bir bütün ve ölüm de bunun bir parçası. sonun geleceği bilgisi ise insana mahsus. insan ölümü inkâr etmemeli ve kabullenmeli. aydınlığa yüz çevirip sadece karanlıkta karamsar bir şekilde yaşamamalı. ancak bu şekilde ölüm bilgisini hazineye çevirebilir. ölümden korkmak abes. fakat ömrüm boyunca arkamda bir eser bir fikir insanları etkileyecek herhangi bir örnek teşkil edecek kişilik ve duruş bırakmadan veya bırakamadan bir hayvan veya sıradan bir vatandaş gibi ölmek ölümden korkmama sebebiyet verir.
devamını gör...

bazen de hayal kırıklıklarını barındırır içinde bu tebessüm. 'olsun.' dersin, bu da bir tecrübeydi. 'iyi ki!' dersin, ders alırsın yaşanılanlardan.
az biraz da asabiysen sinirlerine hakim olmak için takınırsın bu ifadeyi, çünkü bilirsin ki hiçbir acı sonsuza kadar sürmez.
devamını gör...

olmayan sistemdir. sistemsizliğin sistemidir. boş beyinli üç beş takım elbiselinin elinin altındadır. vah ki bu sistemsizliğin pençesine takılana, vah ki bu sistemsizliğin çarkında kaybolana.
devamını gör...

çocukluk kahramanım jules verne’nin bir romanıdır.

günümüzde bilimkurgu yazarı olmak çok zor. anne licke’nin dediği gibi “ kurgu zamana yetişemiyor.” siz bir şey hayal edip onu roman yapmaya kalktığınızda, romanınız bitene kadar teknoloji sizin hayalinizi çoktan gerçeğe çevirmiş oluyor ve bilimkurgu romanınız bir anda bir dönem romanına dönüşüyor.

jules verne’nin dönemi olan 1800lerin sonu ve 1900lerin başında ise durum böyle değildi. en azından zaman bu kadar hızlı değildi. jules verne de yazdığı bilimkurgu romanları ile muazzam öngörülerde bulundu. bence bunlardan en önemlisi “ aya seyahat”tir. çok bilinmeyen romanlarından bir diğeri ise “ zacharius usta”dır.

bu romanında jules verne insanoğlunun muhteşem kibrini ve zamanla olan kavgasını müthiş bir dille anlatmış. zacharius usta kusursuz saatler yapmaktadır. dünya üzerinde yapılan en muhteşem saatler. mükemmelleştikçe kibrinin haşinliği de artmaktadır. zamanın hükümdarı olduğunu düşünmeye başlar zamanla. ancak zamana hükmetmek kimsenin harcı değildir. ve bir gün bütün saatler ortada görünür bir neden yokken durur. zacharius ustanın babil kulesi yerle yeksan olmaya başlar.

insanoğlu zamana hükmetme arzusunu yitirmiyor. ancak bir gün ölüme en yaklaştığı an, siz buna kıyamet günü deyin, zamanın zavallı köleleri olduğumuzu anlayacak ve omuzlarımızda taşıdığımız kibrin ağırlığı ile sırat köprüsünde ip cambazlığı yapmaya çalışacağız.
devamını gör...

fransızca'da çalışmak anlamına gelen travailler fiilinin kökeni latincede yer alan "tripaliare" fiiline dayanmaktadır. latince'de "tripaliare" ise "trepalum" adında üç kazıklı hayvanları bağlayan bir alet ile işkence etmek ve acı çektirmek anlamına gelmektedir.

kaynak: mathias roux - sokrates yeşil sahalarda, tekin yayınevi
devamını gör...

sözlük anlamı olarak; amiral yetkileriyle donatılmış deniz subayı anlamına gelen askeri ünvan.*

edit: altta bir yazarımız konu için güzel ve bilgilendirici bir entry girmiş. ben ingiliz ordusuyla ilgili okuduğum birkaç şey üzerine açmıştım başlığı aslında. tam bilmediğim bir konu ve bu vesileyle öğrenmiş oluyorum. benim bildiğim kadarıyla ingiliz ve türk ordularındaki komodor birbirinden farklı anlam ve konumları ifade etmekte. ingiliz donanmasındaki tümamirale denk geliyor diye biliyordum ben fakat tekrar araştırıp bu entryi düzenleyeceğim. teşekkürler.

kısa bir bakış sonrası edit: genel olarak amiral yetkileri olan belirli bir kıdemdeki albayların bu unvanı aldığı yazıyor baktığım kaynaklarda. tabii bunlar türk ordusu hakkında bilgi veren yerler. ingiliz donanması hakkında detaylı bilgi aldıktan sonra tekrar editleyeceğim. bu konuda fikri olan arkadaşlar da bilgi vermek isterse yazıya ekleyebilirim.*
devamını gör...

sanki böyle bir olay ilk defa yaşanmış gibi, “çürük elma”, yok “bir tane şerefsiz” gibi tanımlar yaparak bu tarz olayları meşrulaştırmaya çalışanları da okuduk ya.

özellikle kadın yazarların, din güzellemeleri yapmaları çok isabet olmuş. bu olayı eleştirenleri “akla” davet eden kadınlar, sahi siz bu kafayla daha çok “tarla olup, sürülürsünüz.” (bkz: bakara 223) önce bir haddinizi bilin, bakınız size ne emredilmiş (bkz: nisa 34)

sadece islamiyet değil, dinler insanların sırtında bir yüktür. bu yükten kurtulamayan toplumlar ileri gidemez. taliban ile aynı düşüncedeyiz demek, burada bir çocuğa yaşatılan olayı, “çürük elma” ya “bir tane şerefsiz yaptı diye bla bla bla” ya bağlamak aynı kafadır.

biz bu yobaz kesimi iyi tanırız. en iyi bildikleri iş insan yakmaktır. sizlere “yakma” eylemi ile ilgili başka örnek vereyim mi? onu da meşrulaştırın. hoş sözlük’te öyle amipler de gördük.
devamını gör...

tereyağında kavrulmuş kıyma kokusu.
devamını gör...

fiziksel açıdan çok mantıklı olmak ile beraber biyolojik olarak bir felakettir.*

fiziksel açıdan bakarsak yeni yıkanmış veya oda sıcaklığında bulunan cam bardağını sadece bir bardaktaki su ile ısıtırsanız çayın soğuma süresi baya düşer.

ama biyolojik açıdan bakarsak her bardak bi önceki bardakların mikrobunu alır.
devamını gör...

cemil meriç'in bu konudaki görüşü en çok benimsediğimdir;

"bu memlekette sağcı-solcu, ilerici-gerici yoktur, namuslu ve namussuzlar vardır. siz namuslulardan olun! göreceksiniz çok kalabalık olacaksınız!"
devamını gör...

sanatölye burası senin için yanlış diyar
eksik kaldı zaten domestic hıyar
herkese gerekli itibar
bunun için atışmamız kibar kibar.
devamını gör...

bilginin beraberinde getirmiş olduğu farkındalık ile oluşan bir duygu halidir bu. sabahattin ali'nin çok sevdiğim bir sözü vardır: "insan dünyaya sadece yemek, içmek, koynuna birini alıp yatmak için gelmiş olamazdı. daha büyük ve insanca bir sebep lazımdı." diye. işte bu sebebin yarattığı boşluğun da bir üzüntüsünü yaşar insan. daha fazla bilmenin isteği ile üzülür, dünyanın türlü türlü haline üzülür, insanın türlü türlü derdine üzülür. çünkü bilgi dünyada görmezden geldiğimiz fark etmediğimiz şeyleri de gösterir bize. yine sabahattin ali'den bir alıntı yapmak istiyorum. "yarın öldüğümüz zaman birisi bize sorsa: ‘dünyada neler gördünüz? ‘ dese herhalde verecek cevap bulamayız. koşmaktan görmeye vaktimiz olmuyor ki…" işte bilgi bizi bu yolculukta durdurur. etrafımıza uzun uzun bakmamızı sağlar. bilgi bize bakmak ile görmenin aynı anlama gelmediğini de gösterir. görürüz, düşünürüz, değiştirmek isteriz, yapamadıkça üzülürüz...
devamını gör...

kıl kuyruğunu özlemiş olabilecek yazar. geldim geldim patlama.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim