yasak ilişkiden doğan çocuk
orta doğuda tüm suç çocuğa atılır, sanki onun elindeymiş gibi hep dışlanır....
devamını gör...
breaking bad
zevkler ve renkler tartışılmaz cümlesi her ne kadar kulağa hoş gelse de boş bir cümledir aslında. bu cümleyi her tartışmanın merkezine oturtmak makûl ve nesnel ölçütleri imkânsızlaştırma potansiyeline sahiptir. zirâ zevkler pekâlâ tartışılabilir ve bazı estetik ölçütler oluşturulabilir. nitekim tarih boyunca bu böyle olmuştur. kimse bugün bir bach ve ibrahim tatlıses kıyası yapmayacaktır. tabii ki bunları söylerken bu gibi aşırı örneklere yol açabilme potansiyelinden bahsediyorum. yoksa herkesin kendine göre bir estetik anlayışı, müzik ve dizi/film zevki ve genel olarak bireysel eğilimleri vardır. bunlar belirli sınırlar dâhilinde teveccüh ve saygıyı da herhalde hak ederler. ama bazen özellikle sosyal medyanın "dilsizlere dil olan" yapısı sonucunda acayip şeylerle karşılaşıyorum. doğrusu bu mecranın kendine göre bir dili de var ve ben genellikle bu dili anlayamıyorum. sözgelimi herhangi bir meseleden bahsederken kullanılan" şişirilmiş balon" ifadesi benim kulağımı tırmalıyor. örnekler çoğaltılabilir. bence dizi tarihinin en kaliteli yapımlarından biridir breaking bad. en iyi dizi nedir sorusuna nesnel ölçütler getirebilir miyiz emin değilim ama herhalde en iyilerinden biri demekte bir sakınca yok. her şeyden önce breaking bad trajikomik tecrübelerden tutun da dramaya kadar pek çok klasik unsuru barındırır. yakın bir tarihte öleceğini düşünen "örnek vatandaş" walter white zamanla bana kalırsa bir canavara dönüşmektedir. ve bu süreç müthiş işlenmiş yahu! öleceğini bilerek yaşayan tek varlık olarak insanın ölüm gerçeğiyle yüzleşmesini görüyoruz. ailesini düşünüyor mesela başlangıçta, kendisi öldükten sonra onların ne olacağını filan. ama bence bir süreden sonra insanın kötücül doğasını çok iyi gözlemleme şansımız oluyor. ki iyileşiyor aslında daha sonra, bir anda ölümün pençesinden sıyrılıyor. ama bu girdiği yoldan geri dönmesine sebebiyet vermiyor. belki de boğazına kadar kire battığı için geri dönüşü düşünemiyor. walter'ın müthiş zekâsı ve kibri de buna engel oluyor sanki. pinkman karakteri de müthiş işlenmiş. aaron zaten sesiyle ve oyunculuğuyla çok karizmatik bir adam. ilerleyen süreçte gustavo gibi baskın bir karakter ve mike gibi bence dizi tarihinin en sıradışı karakterlerinden birini görüyoruz. benim açımdan dizinin başka önemli bir tarafı ingilizce dinleme ve altyazı kullanma sürecimde önemli dizilerden biri olması. sebebini tam olarak bilmiyorum ama breaking bad bana çok anlaşılır bir ingilizce izlenimi vermişti. yani zorlanmadan takip edebiliyor ve anlıyordum genel olarak. dizide kullanılan muhteşem müzikler de etkileyici bence. hâlâ bazılarını dinlerim.
devamını gör...
kaçak güreş
herhangi bir karşılaşma durumunda adil olmama durumu. hileli davranışlarla kazanmaya çalışma. rakip görülen kişiye veya duruma etik kurallara uymayacak şekilde davranış.
devamını gör...
çocukken alındığına en çok sevinilmiş şey
birinci sınıftayken şiir okuma yarışmasına katılıp birinci olmam sebebiyle bana verilmiş hediye çekiyle almış bulunduğum kocaman peluş hello kitty.
devamını gör...
huzur veren şeyler
kedi gırlaması. kucağa oturur, başlar "gırr gırr gırr" diye... hatta az daha zaman geçip iyice mest olunca "toor torrr" diye yükselir o ses. sanırsın içinde minik bir motor var. eşek sıpaları, çok rahatlatıyorlar beni o halleriyle!
devamını gör...
tuhaf bakışlı insanlar
bakışları bana yönelttiklerin de "ne bakıyorsun kardeşim, açıkta birşey mi gördün?" diyesim geliyor. sonra delidir belki diye vazgeçiyorum.
devamını gör...
erkeklerin kirpiklerinin kadınlarınkinden güzel olması
abiminkiler kadar güzel kirpik hiç görmedim. uzun, rimel sürmüş gibi kıvrımlı ve simsiyah. gözler de büyük olunca ortaya maşallahlık bir tablo çıkıyor. bazen şakasına kirpiklerimizi değiştirelim diyorum, tamam diyor. öyle işte.
t:kısmen katıldığım genelleme. istisnalar görülebilir.
t:kısmen katıldığım genelleme. istisnalar görülebilir.
devamını gör...
düşünseli
harry potter filminden türkçeleştirilmiş muazzam bir kelime. türkçeleştirmesini serinin çoğunu çevirmiş olan sevin okyay ve kutlukhan kutlu yapmıştır.
devamını gör...
yeşil nickli yazarları beğenmiyoruz kampanyası
resmen nankör kedi, olum seni oralet fabrikasına müdür yaptık! bütün gün beleş kivi içip yeşil dille mask gibi dolanıyorsun fabrikada, kadın beyaz yakalara da yazılıyormuşsun, bu son damlaydı. doğru muhasebeye!
devamını gör...
biz ne x kuşağıyız ne z biz kararsızların kuşağıyız
biz hiçbir kuşağa mensup olamayan geçiş kuşağıyız (1992-1999). biz ne x kuşağı gibi işkolik olabikdik ne z kuşağı gibi anı yaşayabildik ne de y kuşağı gibi teoride iyi olabildik. biz hem sokakta taso oynadık hem de bilgisayar oyunu(knight online, metin2, cs) bağımlısı olduk. biz hep her şeyden azar azar aldık ancak hiçbir şeyden tam anlamıyla alamadık. biz hep her konudan biraz biraz bildik ama hiçbir konudan tam anlamıyla bilemedik.
biz hem (bkz: fight club) izleyip batsın kapitalizm deyip nihilizme kapıldık hem de (bkz: the wolf of wall street) izleyip aslında para önemliymiş deyip paranın peşine takıldık hep bir uçtan bir uca savrulup en sonunda hiçbir uca tutunamadık.
biz ne tam anlamıyla eğlenebildik ne de tam anlamıyla çalışabildik. çünkü biz neredeysek, ne komumdaysak aklımız hep diğer ihtimaldeydi.
çünkü biz biz böyle gördük. biz neye tutunsak hemen yerini onun yenisi aldı ve tutunduğumuz şey anında tarihe karıştı. biz neyi hedeflesek o, biz tam ona ulaşacakken değişti. gün sonunda hep amaçsız kaldık.
işte bundandır, biz ne kollektif bilince inanabildik ne de tam anlamıyla bireysel olabildik.
ne kendimizi feda edecek kadar inançlıydık ne de kendimiz olacak kadar akıllı. biz hep kararsızdık, buydu bizim lanetimiz.
biz o laneti yenemedik yenemedikçe de daha çok derinimize işlemesine izin verdik. işte böyle her gün ya açlıktan öldük, ya oburca her şeyi yiyip, sonunda hiçbir şeye dokunmadık.
biz hem (bkz: fight club) izleyip batsın kapitalizm deyip nihilizme kapıldık hem de (bkz: the wolf of wall street) izleyip aslında para önemliymiş deyip paranın peşine takıldık hep bir uçtan bir uca savrulup en sonunda hiçbir uca tutunamadık.
biz ne tam anlamıyla eğlenebildik ne de tam anlamıyla çalışabildik. çünkü biz neredeysek, ne komumdaysak aklımız hep diğer ihtimaldeydi.
çünkü biz biz böyle gördük. biz neye tutunsak hemen yerini onun yenisi aldı ve tutunduğumuz şey anında tarihe karıştı. biz neyi hedeflesek o, biz tam ona ulaşacakken değişti. gün sonunda hep amaçsız kaldık.
işte bundandır, biz ne kollektif bilince inanabildik ne de tam anlamıyla bireysel olabildik.
ne kendimizi feda edecek kadar inançlıydık ne de kendimiz olacak kadar akıllı. biz hep kararsızdık, buydu bizim lanetimiz.
biz o laneti yenemedik yenemedikçe de daha çok derinimize işlemesine izin verdik. işte böyle her gün ya açlıktan öldük, ya oburca her şeyi yiyip, sonunda hiçbir şeye dokunmadık.
devamını gör...
bengaripsengüzeldünyaumutlu ile dünyadan uzak
bayramın birinci gününde şeker tadında geçecek olan radyo yayını!
gecenin yıldızları afişi için beklemede kalınız efendim, çok sürprizli şeyler olacak bu kez !
gecenin yıldızları afişi için beklemede kalınız efendim, çok sürprizli şeyler olacak bu kez !
devamını gör...
i don’t know
ingilizcede present simple tense’in olumsuz haliyle çekimlenmiş ve türkçede bilmiyorum anlamına gelen cümledir.
24 saat ingilizce görülen hazırlık sınıfları olan anadolu liselerinden birinden mezunum. ilkokulun hemen ardından girip 7 sene boyunca okunan okullardı bunlar. ilk üç senesini bir şehirde son dört senesini ise başka bir şehirde okudum.
ingilizcem her zaman iyi oldu ve bunun sonunda de ingilizce öğretmeni oldum zaten. ama bütün arkadaşlarım benim kadar iyi değildi.
kimse ile dalga geçmek haddim değildir elbette, bir konuda başarısız olduğu için ama size anlattığım şu anımdan sonra bunun yıllarca anlatılan komik bir anı olmasının nedenin anlayacaksınız.
9. sınıfta iken ingilizce öğretmenimiz notları ders geçmeye yetmeyen arkadaşlarımıza bir şans daha verip sözlü yapacağını söyledi. ben peşin satan gibi derse girip arka sırada yerimi aldığımda arkadaşlarımdan bazıları rüzgara tutulmuş yaprak gibi titriyordu.
en sona kalan alpaslan tahtaya kalkınca muhteşem bir ana tanık olacağımızı bilmiyorduk elbette. hocanın onlarca sorusuna hiçbir cevap veremeyen alpo kalecinin penaltı anındaki endişesini yaşarken hoca dayanamadı ve ona son bir soru soracağını ve bilirse dersi geçireceğini söyledi ve şu unutulmaz diyalog yaşandı aralarında:
teacher: know ne demek oğlum? bunu söyle geçireceğim seni.
alpo: i don’t know, hocam.
soruyu duyar duymaz zaten gözleri büyümüştü alpaslan’ın. gözleri yüzüne sığmayacak kadar büyüktü. ve bu muhteşem cevapla noam chomsky’yi bile hayrete düşüren alpo o sene ingilizceden kalan tek öğrenci oldu.
demem o ki ne bildiğimizi bilmediğimiz zaman pek de bir şey biliyor sayılmayız. yani i know something but i don’t know what it is.
24 saat ingilizce görülen hazırlık sınıfları olan anadolu liselerinden birinden mezunum. ilkokulun hemen ardından girip 7 sene boyunca okunan okullardı bunlar. ilk üç senesini bir şehirde son dört senesini ise başka bir şehirde okudum.
ingilizcem her zaman iyi oldu ve bunun sonunda de ingilizce öğretmeni oldum zaten. ama bütün arkadaşlarım benim kadar iyi değildi.
kimse ile dalga geçmek haddim değildir elbette, bir konuda başarısız olduğu için ama size anlattığım şu anımdan sonra bunun yıllarca anlatılan komik bir anı olmasının nedenin anlayacaksınız.
9. sınıfta iken ingilizce öğretmenimiz notları ders geçmeye yetmeyen arkadaşlarımıza bir şans daha verip sözlü yapacağını söyledi. ben peşin satan gibi derse girip arka sırada yerimi aldığımda arkadaşlarımdan bazıları rüzgara tutulmuş yaprak gibi titriyordu.
en sona kalan alpaslan tahtaya kalkınca muhteşem bir ana tanık olacağımızı bilmiyorduk elbette. hocanın onlarca sorusuna hiçbir cevap veremeyen alpo kalecinin penaltı anındaki endişesini yaşarken hoca dayanamadı ve ona son bir soru soracağını ve bilirse dersi geçireceğini söyledi ve şu unutulmaz diyalog yaşandı aralarında:
teacher: know ne demek oğlum? bunu söyle geçireceğim seni.
alpo: i don’t know, hocam.
soruyu duyar duymaz zaten gözleri büyümüştü alpaslan’ın. gözleri yüzüne sığmayacak kadar büyüktü. ve bu muhteşem cevapla noam chomsky’yi bile hayrete düşüren alpo o sene ingilizceden kalan tek öğrenci oldu.
demem o ki ne bildiğimizi bilmediğimiz zaman pek de bir şey biliyor sayılmayız. yani i know something but i don’t know what it is.
devamını gör...
yazarların ilgilendiği alanlar
az önce aklıma düşen muhteşem ötesi fikir. gerekçelerimi ve düşüncelerimi şöyle bir anlatmama müsaade edin. uzun olsa da bir okuyun, eksileme yok ama beğenmezseniz özel mesajdan küfretme hakkını veriyorum size.*
her ne kadar interaktif sözlükler bir dönem olabildiğince popüler olsalar da, hayatta kalabilen tek bir büyük örneği kaldı: malumunuz, ekşi sözlük. ve gene malumunuz olacağına inanıyorum ki; ekşi'yi bu zamanlarına getiren şey, içinde yıllardır birikegelen, muhteşem bir kolektif üretimin hazinesi olan bilgiler. insanların herhangi bir konuda bilmediği ya da diğer insanların fikirlerine danışabildiği bir mekanizma olarak kalabilmesi. zaten ekşi de bunun farkında olduğundan son zamanlarda sosyal yönünden ziyade, bu referans olanağını ön plana çıkarmaya başladı.
bununla birlikte, çiçeği burnunda kafa sözlük, adeta gıcır gıcır bir günlük havasında. çoğu popüler ya da kuytu köşe kavramın ya da herhangi bir şeyin; başlığı ya açılmış birkaç parça şey var ya da hiç yok. az önce the office başlığını ellerimle açarken içimin bir tuhaf olması üzerine sahipleniverdim zaten fikri. bak dinle.
şunca yazarız, herbirimizin farklı farklı meslekleri, ilgi alanları, takip ettikleri, hobileri, okudukları, dinledikleri, genel anlamda bildikleri var. akılalmaz bir bilgi potansiyeline sahibiz. ve eğer bu platformu okunabilir ve hatırlanabilir kılmak istiyorsak, gerçekten değer görecek tek şeyin, bilginin içeriğini üretmek zorundayız.
o sebepten, işbu muhteşem kampanya aracılığıyla, siz değerli yazarları bildiğimiz herhangi şeyleri yazmaya davet ediyorum. kütüphanemizdeki kitapları, dinlediğimiz şarkıları, izlediğimiz dizi ve filmleri, mesleğimiz gereği bildiğimiz onlarca şeyi ve onlarla ilgili diğer şeyleri de. flood yapmadan, sol frame'i mahvetmeden (sabaha bırak özelliği burada tam olarak nasıl çalışıyor bilmiyorum ama tam da bu sebepten olsa gerek), tertemiz, çiçek gibi, efil efil şeyler yazabiliriz pek tabii. anket başlıklarına zaten yazıyoruz. yapma demiyorum hobi olarak yine yap. nasıl fikir?
ben başlıyorum. ilk taşı günahsız olan atsın.
bu gökten zembille inen gereksiz sahiplenişi ve ciddiyeti de neye borçlu olduğumu bilmiyorum. yoldaş'dan para falan da almadım halbuse. verse alırım ama. keşke verse. eheh. şaka şaka. yoksa?
her ne kadar interaktif sözlükler bir dönem olabildiğince popüler olsalar da, hayatta kalabilen tek bir büyük örneği kaldı: malumunuz, ekşi sözlük. ve gene malumunuz olacağına inanıyorum ki; ekşi'yi bu zamanlarına getiren şey, içinde yıllardır birikegelen, muhteşem bir kolektif üretimin hazinesi olan bilgiler. insanların herhangi bir konuda bilmediği ya da diğer insanların fikirlerine danışabildiği bir mekanizma olarak kalabilmesi. zaten ekşi de bunun farkında olduğundan son zamanlarda sosyal yönünden ziyade, bu referans olanağını ön plana çıkarmaya başladı.
bununla birlikte, çiçeği burnunda kafa sözlük, adeta gıcır gıcır bir günlük havasında. çoğu popüler ya da kuytu köşe kavramın ya da herhangi bir şeyin; başlığı ya açılmış birkaç parça şey var ya da hiç yok. az önce the office başlığını ellerimle açarken içimin bir tuhaf olması üzerine sahipleniverdim zaten fikri. bak dinle.
şunca yazarız, herbirimizin farklı farklı meslekleri, ilgi alanları, takip ettikleri, hobileri, okudukları, dinledikleri, genel anlamda bildikleri var. akılalmaz bir bilgi potansiyeline sahibiz. ve eğer bu platformu okunabilir ve hatırlanabilir kılmak istiyorsak, gerçekten değer görecek tek şeyin, bilginin içeriğini üretmek zorundayız.
o sebepten, işbu muhteşem kampanya aracılığıyla, siz değerli yazarları bildiğimiz herhangi şeyleri yazmaya davet ediyorum. kütüphanemizdeki kitapları, dinlediğimiz şarkıları, izlediğimiz dizi ve filmleri, mesleğimiz gereği bildiğimiz onlarca şeyi ve onlarla ilgili diğer şeyleri de. flood yapmadan, sol frame'i mahvetmeden (sabaha bırak özelliği burada tam olarak nasıl çalışıyor bilmiyorum ama tam da bu sebepten olsa gerek), tertemiz, çiçek gibi, efil efil şeyler yazabiliriz pek tabii. anket başlıklarına zaten yazıyoruz. yapma demiyorum hobi olarak yine yap. nasıl fikir?
ben başlıyorum. ilk taşı günahsız olan atsın.
bu gökten zembille inen gereksiz sahiplenişi ve ciddiyeti de neye borçlu olduğumu bilmiyorum. yoldaş'dan para falan da almadım halbuse. verse alırım ama. keşke verse. eheh. şaka şaka. yoksa?
devamını gör...
öz güvensiz çocuklar yetiştirmek
her istediğini yapın, her istediğini alın alın sevgili dostlar. dışarı da salmayın öcüler kapar diye yalnız bakkala da yollamayın. ileri de nur topu gibi bir özgüvensiz, millete muhtaç yetişkin bir evlat sahibi olun. ama kontrollü sorumluluk vermek diye bir şey var. bunu araştırın uygulayın, birey olduğunu hissettirin, bir şey isteyip tepindiğinde kendisine hedef koyun ve ileride arkanıza yaslanıp eseriniz ile evladınız ile gururdan gurura akın.
devamını gör...
takipçisi olmayan yazar
tam benimdir. hatta eziğin önde gidenidir diyecektim ama 4 kişi nerden pörtledi şimdi ya? kimsiniz siiiz? teşkilat mısınııığğzzz?
edit: 5 oldu. ama ayıptır günahtır ben onu görecek karmaya sahip olacak kadarlık yazar değilim. lütfen.*
edit: 5 oldu. ama ayıptır günahtır ben onu görecek karmaya sahip olacak kadarlık yazar değilim. lütfen.*
devamını gör...
türkiye’de asla yaşanmayacak fantastik olaylar
devamını gör...
nevresim
etimolojik olarak derinlerine inemediğimiz sözcük. nereden gelir nereye gider belli değil.
tdk direkt olarak "yorgana geçirilen torba şeklinde kılıf" olarak tarif etmiş.
farsça navrasm sözcüğünden gelmiş olsa onun da anlamı bambaşka; yeni usul, yeni tip, moda demek.
kubbealtı lugatı şöyle demiş:
farsça nev “yeni” ve arapça resm “âdet, usûl” ile nev-resm’den. kelime aşağıdaki anlamları türkçe’de kazanmıştır *:
1. içine yorgan, battâniye vb. konan torba biçiminde çarşaf.
2. büyük yakalı kolsuz bir tür kaput.
tdk direkt olarak "yorgana geçirilen torba şeklinde kılıf" olarak tarif etmiş.
farsça navrasm sözcüğünden gelmiş olsa onun da anlamı bambaşka; yeni usul, yeni tip, moda demek.
kubbealtı lugatı şöyle demiş:
farsça nev “yeni” ve arapça resm “âdet, usûl” ile nev-resm’den. kelime aşağıdaki anlamları türkçe’de kazanmıştır *:
1. içine yorgan, battâniye vb. konan torba biçiminde çarşaf.
2. büyük yakalı kolsuz bir tür kaput.
devamını gör...
bu sıcakta başörtüsünü niye takıyorsun
sen sor diye?
al işte koca burunlarını insanların hayatından çekmeyi bilmiyorlar. inandığı dini yaşıyor kime ne?
benzer sorular;
çarşaflı kadının ekonomiyi eleştirmesi
neden şort giyiyorsun?
chp'li teyze neden saçını kızıla boyuyorsun?
neden bu saatte dışarıdasın?
o saatte orada ne işin vardı?
bu konular hakkında defalarca başlık açıldı.
hoşunuza gitmeyen bir şey gördüğünüz de başınızı önce sağa sonra sola çevirin.
kimse kimsenin hoşuna gitmek zorunda değil.
al işte koca burunlarını insanların hayatından çekmeyi bilmiyorlar. inandığı dini yaşıyor kime ne?
benzer sorular;
çarşaflı kadının ekonomiyi eleştirmesi
neden şort giyiyorsun?
chp'li teyze neden saçını kızıla boyuyorsun?
neden bu saatte dışarıdasın?
o saatte orada ne işin vardı?
bu konular hakkında defalarca başlık açıldı.
hoşunuza gitmeyen bir şey gördüğünüz de başınızı önce sağa sonra sola çevirin.
kimse kimsenin hoşuna gitmek zorunda değil.
devamını gör...

