kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

şimdilik kendi fotoğrafımı koydum bunda bir sakınca görmüyorum, ben benimdir fotoğraf dediğin yeri gelir değiştirilir.nick anonim olabilir ama fotoğraf için saklayacak bir şey görmüyordur yapanda.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

köyden kareler.
devamını gör...

memlekette ucuz olan sadece hava kaldı, o da henüz vergisi çıkmadığından dolayı.
devamını gör...

1998/ankara
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

süleyman burada temsilidir.

fikret kızılok'un yeni denk geldiğim şarkısı. ritmi ve sözleri çok hoş. bize anlamlı gelmesinin başka sebebi olamaz tabii.
devamını gör...

kendi kendimize akım mı türetiyoruz?.. doğru gelmişim: isteksizm..
devamını gör...

"bahçe düzenlemesi ve bakım işlerini yapan kişi" anlamına gelen bahçıvan farsça’dan dilimize önce bağçeban olarak girmiş, sonra bağçevan olarak çeşitli eserlerde yer almıştır.
anadolu halkı bahçevan olarak söylemeyi doğru bulurken; tdk “bahçıvan” olarak kullanımının doğru olduğunu açıklamıştır.
alttaki videoda 1963 yılında zeki müren’in oynadığı bahçevan filminde
sanat güneşimize "kızı öpüş tarzından görüleceği gibi" biraz zampara rolü vermişler.



bahçevan şarkısı...
elmayı alan bilir
şeftaliyi satan bilir
güzel kızın kıymetini
kimsesiz yatan bilir

deh deh düldül
deh deh düldül
sen düldülsün ben bülbül
ayvalarım sarardı oyy oyy
deli gönlüm karardı oyy oyy
yarime nar yolladım oyy oyy
içinde kalbim vardı oyy oyy
bahçevan geldi
bahçevan geldi
deh deh düldül
deh deh düldül
sen düldülsün ben bülbül
şu dağlar bizim olsa oyy oyy
yaprağı üzüm olsa oyy oyy
yarim uykusu gelmiş oyy oyy
yastığı dizim olsa oyy oyy
bahçevan geldi
bahçevan geldi
deh deh düldül
deh deh düldül
sen düldülsün ben bülbül
şu dağlar olmasaydı oyy oyy
çiçeği solmasaydı oyy oyy
ölüm allahın emri oyy oyy
ayrılık olmasaydı oyy oyy
bahçevan geldi
bahçevan geldi
deh deh düldül
deh deh düldül
sen düldülsün ben bülbül.

insanları sevmek çok güzel. ama riyasız sevmek... yalandan dolandan uzak, şımarmadan sevmek... şımarmadan yaşamak... kundakla doğduk kefenle öleceğiz noktasından yürüyüp din, ırk ve renk ayrımı yapmadan tüm insanları sevmek... böylesi güzel bence” - zeki müren.
devamını gör...

(bkz: sen gemi mustafa sandal)
devamını gör...

kanımca tarihin gördüğü en büyük nihilist filozoflardan biridir. kendisine nietzsche’nin hocası denilerek haksızlık edildiği düşüncesindeyim. esasında bu tutumumun iki sebebi var;
1. sebep arthur her ne kadar nietzsche’yi etkilemiş olsa da onun fikirleri ile arasında dağlar kadar fark vardır. hatta nietzsche bir çok kitabında bu saygı duyduğu adama ağır eleştirilerde bulunur.
2. sebep ise nietzsche büyük bir filozof olsa da arthur schopenhauer’ı sadece onun hocası olarak tanımlamak arthur’un felsefiklik büyüklüğünü ve derinliğini aşağılamaktır.
onun felsefesine gelecek olursak aslında benim (bkz: nietzsche’nin nihilist olduğunun zannedilmesi) başlığına yazdığım tanımın insanın ikinci aşaması veya nihilist insan olarak tanımlanabilecek insan hakkındaki kısmına bakabilirsiniz. ancak onun felsefik derinliği bunun ötesinde hiç beklenmedik bir yere taaa hindistan’a kadar uzanıyor. bu aslında bir tesadüf değil. hindu felsefesi yaşamı insana verilmiş bir ceza olarak görür. buna göre hayatını düzgün geçirmeyen her varlık sonsuza kadar yaşama cezasına çarptırılmıştır. hristiyanlıkta bulunan sonsuz yaşam ödülü konseptinin zıttı yani. bu felsefik duruş tüm hindu dininin kökenini oluşturur. nirvanaya ulaşmak diye tarif edilen şey ise esasında dünya yaşamını yitirdi ezasından kurtulup tanrısal kata ulaşmaktır. çünkü hinduizme göre insan parçası olduğu tanrısallıktan (bkz: panteizm) uzaklaşmış ve dünyanın acı dolu sahillerinde günahkar bir yaşamla cezalandırılmıştır. yani hindu anlayışında esas cehennem dünyadır. bu felsefik tutumun hemen hemen aynısını sufi geleneğinde de görürüz. ancak bunlar arasındaki ilişki başka bir yazının konusu. işte arthur schopenhauer bu tutumdan bir nihilist olarak çok etkilenmişti. evet yaşam anlamsız, saçma ve acı dolu ancak bundan kurtuluşun yolu intihar etmek değil. intihar etmek yanlış bir şey olmasa bile anlamsız bir tavırdır. zira yaşarken kendini tamamlamamış insan intihar etse bile bu acı dolu dünyaya yine hapsolacak. bunların dışında özel olarak arthur schopenhauer benim gerçek manada okumasını yaptığım ilk filozoftur. özellikle yaşama bakışındaki gerçekçilik felsefenin ne kadar zor olduğunu ispatlayan cinsten yazıları beni derinden etkilemişti. yaşamın en ağır yönlerini, insanın nasıl doğuştan gelen yaşam iradesine boyun eğen bir varlık olduğunu, yaşamını sürdürmesinin bireysel anlamda hiç bir anlamı olmadığı acı bir şekilde yazmıştır. ancak o kendisine getirilen pesimist yakıştırmalarını hiç bir zaman kabul etmemiş ve kendini gerçekçi olarak tanımlamıştır. zira ona göre dünyanın esas gerçeği zevk değil acıdır. bebekler gülerek değil ağlayarak doğar der arthur schopenhauer.
devamını gör...

insanlardan uzaklaşıp inzivaya çekilerek dünya zevklerini terkeden ve kendini aşırı bir şekilde ibadete veren kişilere verilen isimdir. rahip kelimesi ve ruhban kelimesi arapça aynı kökten gelen sözcüklerdir.
devamını gör...

paranın cinleri adlı incecik kitabında dönemin politikası ve tarihini de kendi anılarıyla harmanlayarak pek güzel işler.

ayrıca birçok şiiri bestelenmiştir. bir iki örnek:

(bkz: olmasa mektubun)
(bkz: fırtına)
devamını gör...

öncelikle merhaba, size komşunun tuhaf davranışlarından ziyade komşumla yaşadığım turşu ödüllü tuhaf bir olayı anlatmak istiyorum.
bundan üç yıl önce olması lazım, bir gün evde otururken kapıda bir kıpırdanma duydum ve sese çıktım. iri yarıca, gençten bir çocuk(ikimiz de öğrenciyiz o zamanlar) elinde eski bir kartla kapı açmaya çalışıyor. biraz seyrettim, baktım açamıyor yardımcı olayım ben açarım dedim, açtım da. keşke o an bunu başaramamış, tüm havamı söndürmüş olsaydım ama bilemezdim ki, nereden bileyim.
kapıyı açtık, sevimli sevimli teşekkür etti, rahatsız ettim kusura bakma dedi ve evine girdi. bu arada bu yaşananlar çalıştığım için hep akşam dokuz on saatlerinde yaşanıyor.
ertesi gün yine geldi, yine açtık kapıyı. ertesi gündü, bir gündü iki gündü derken iki haftayı aştı olay, rahatsız oluyorum ama kapıyı açtığımız kart bende duracak kadar da her iki taraf için benimsenen bir durum var ortada. alışınca da bi rahatlık aldı bizimkini. önceleri kız arkadaşını görmüyordum artık üç güne bir ikisini de karşımda görmeye başladım. biri kapımı çalıyor, diğeri ricada bulunuyor sonra onlar bir köşede kapıyı açmamı bekleyip ben eve girene kadar da sevimlilik yapıyordu. ( teşekkür ederiz, kusura bakma seni de rahatsız ediyoruz hep böyle, bir ihtiyacın olursa sakın çekinme sen de bize söyle. asabileşen gönlümü alma taktikleri)
bu arada bunu söylemeden geçemem artık bende de nasıl bir psikolojik rahatsızlık başladıysa "ya bu kez açamazsam" düşüncelerine kapılıp kendime yükleniyordum. her neyse... birkaç kez daha oflaya puflaya da olsa açtım kapıyı.( yok anlamıyor bir türlü ona ofladığımı, canını sıkıyorlar heralde cafede diyor. oğuz atay kadar anlaşılmamak nedir hissediyorum, ben de anlamıyor ne de olsa diye konuşmadan işimi yapıyorum)
bu sessizliğin beni "ben bu düzeni bozarım" evresine getirdiğinin farkında değil, anlamak da istemiyor olabilir bilmiyorum. tek bildiğim şey; artık rahat bir nefes almak istediğim.
bu karar kaçıncı güne tekabül ediyor pek bir önemi yok ama kırılma anı bu günden itibaren başlıyor. bir gün iş yerinde tüm mesaim boyunca "eve gideceksin ve o kapıyı mahalle yansa açmayacaksın sonra da hiç olmadığın kadar özgürsün" diyerek uzun zamandır arkasında durmadığım kendimin ellerinden tutmaya karar verdim. eve gidince en sevdiğim pijamalarımı giyip kapıyı açmayacağım anı beklemeye başladım. baş belası beni çok bekletmeden geldi, ufak ufak zile dokunuyor, aradaki ses boşluğunda ise evde miyim diye yokluyor. o zili çaldıkça ben en rahat olmam gereken kendi evimde kedi yürüyüşü yapıyorum. ağrıma gidiyor bu çaresiz halim. yine kendime kızıyorum "sen kendin başına bela ettin, şimdi kurtul!" neyse ben kendimle hesaplaşırken vazgeçip gitti sonunda. oh dedim oh, ya yeni bir kurban bulacak kendine ya da çilingire gidiyor. o kadar özgür o kadar çok huzurluydum ki gittiğinde, beni etkileyen ne varsa onlardan uzak durabilmenin değerini öpüp başıma koydum. tabi mutlu anlar çabuk biter benim için. aradan 20-25 dk ancak geçti, hem ev hem de iş arkadaşım olan melike'den bir mesaj geldi. "aşkım senin şu manyak var ya kapısını açtırıp duran seni sordu. evdedir çıkalı çok oldu dedim." şaşkın şaşkın ne kadar baktım mesaja bilmiyorum ama hemen üstünkörü bir plan yapıp işe koyuldum. bu aptal dostluğun nişanı olan kartla ufak bir not kıstırdım kapısına. "kusura bakma ama kabak tadı vermeye başladı bu yaptığın. kendine yeni bir uşak bul ya da çilingire gidebilirsin ama benim kapıma gelme bir daha"
hemen içeri girip pusuya yattım, sessizce yarım saat kadar bekledim. arkadaşıyla gelip kapıyı açtılar tabi notla kartı da aldılar eminim bundan.
aradan iki gün geçti ses seda çıkmadı hiç, kapı sesi de duymadım üçüncü gün kapımı çaldı açmadım. gece melike işten dönünce elinde orta boylarda bir kavanoza kurulmuş acı biber turşusuyla geldi. (yalnız turşu, biberine sarımsağına kullanılan sirkeye kadar organik. memleketten kapıp getirdiği, anne eli değdiği o kadar belli ki kavanozu bile evde yöresel rüzgarlar estirmeye yetiyor)

"kusura bakmasın ev arkadaşım memlekete giderken benim anahtarı da götürmüş dün gece geldi, artık anahtarım var sıkıntı yapmasın yani, turşuyu da şimdi getirebildim, kabul etsin rahatsız ettik o kadar" diye de tembihlemiş melike'yi. melike gülmekten yerde kıvranıyor ben iki gün daha bekleseydin bu kadar kendini hırpalamayacaktın diye hem gülüp hem yine kendime kızıyorum. aslında hala hatırladıkça gülüyorum kimdin, biz neydik... bu tuhaf komşum buralardaysa onu affettiğimi söylemek istiyorum.
devamını gör...

eğer darwin'in 1859'da yayımladığı 'türlerin kökeni' adlı kitabında sınırlarını çizdiği evrim kuramından söz ediliyorsa, 'bilimsel düşüncenin yanlışlanabilirliği' ilkesi bağlamında doğru olan önermedir. darwin'in pek çok hipotezinin yanlış olduğu, evrimsel biyologlar tarafından net biçimde ortaya konmuştur.

ancak eğer evrimin kendisinden, yani tüm canlıların ortak bir atadan türeyip milyonlarca yılda yaşanan değişiklikler sonucu bugünkü haline gelmesinden söz ediliyorsa, bu çürütülebilecek bir düşünce değil, bizzat doğal bir gerçekliktir; ışık gibi, kütle çekimi gibi, ateş yakıldığında duman çıkması gibi doğal bir gerçeklik.
devamını gör...

safra yolları tümörlerinin tiplendirilmesinde yardımcı olan sınıflamadır.
tip 1: tümör ana hepatik kanaldadır.
tip ıı : tümör, ductus hepaticus communiste olup, bifurkasyonu da invaze etmiştir.
tip ııı : sağ(llla)veya sol(lllb) hepatik kanalı invaze etmiştir ama segment kanalları sebesttir.
tip lv : her iki intrahepatik kanal tutulmuştur.
devamını gör...

çok yoğun bir dönem geçiriyorum,
psikolojim çok bozuk,
ailemle sorunlarım var,
sen çok iyi birisin ama ben yapamıyorum, bu günlerde kendimi çok kötü hissediyorum,
seni gerçekten seviyorum ama kendimden emin olamıyorum,
sana yetemediğimi farkettim,
seni mutlu edemiyorum,
ben öyle çok arayan soran biri değilim zaten telefonu elime almıyorum,
aslında sürekli arayıp sürekli yanına gelebilirim ama korkuyorum...

gibi devam eden cümleleri içinde barındırır. sizi seven size ilgi göstermekten ve sizinle olmaktan mutlu olandır, unutmayın.
devamını gör...

heavy metal.
tava ile tencerenin kavgası gibi.
devamını gör...

--- alıntı ---

istanbul belediyesi şirketi metro a.ş., 2012’de sikorsky satın aldı. helikopterin 6 yılda getirisi 3.2 milyon, gideri 14.4 milyon tl oldu. ibb’nin başlattığı “sikorsky niye alındı” incelemesi ise yarım kaldı.

istanbul büyükşehir belediye (ibb) başkanı ekrem imamoğlu'nun talimatı ile başlatılan geçmiş döneme ilişkin yolsuzluk incelemesi, içişleri bakanlığı müfettişlerinin dosyalara el koyması üzerine yarım kaldı. ibb teftiş kurulu'nun bakanlık müfettişlerine devretmek zorunda kaldığı dosyalar içinde sikorsky helikopter alımı da var.

ibb müfettişleri, akp yönetiminde iken metro istanbul a.ş.'nin bir helikoptere sahip olduğunu belirleyerek konuyu araştırmaya başladı. ilk belirlemelere göre ibb şirketi metro istanbul a.ş. 2012 yılında kdv dahil 590 bin dolara satın aldığı 1988 model “sikorsky s-76b” tipi helikopteri 23 ocak 2019 tarihinde kdv dahil 601 bin 800 tl'ye sattı.

metro istanbul a.ş., helikopteri 2012 yılından 2018 yılına kadar kiraya vererek toplam 3 milyon 220 bin 401 tl gelir elde etti. ancak sikorsky helikopterin bakım ve diğer giderleri metro istanbul a.ş'ye 14 milyon 400 bin 340 tl'lik fatura çıkarttı.

helikopter kiralama hizmeti verilmeyen 2018 yılında yalnızca personel ücret gideri olarak 919 bin 589 tl ödeme yapıldı. ibb müfettişleri, metro istanbul a.ş. tarafından helikopterin neden alındığını, alım kararının kimler tarafından verildiğini, ibb'nin aldığı kiralama hizmetinin yerinde kullanılmış olup olmadığını araştırmak üzere inceleme başlatmak istedi. ancak inceleme için başkanlık oluru alındığı sırada dosya, içişleri bakanlığı müfettişlerine devredilmek zorunda kalındı.

aynı şekilde mülkiye müfettişlerine teslim edilmek zorunda kalınan dosyalardan biri de geçmiş dönemde iptal edilen ve proje süresi uzayan raylı sistem hatları oldu. raylı sistem yapım işlerinde yanlış kararlardan dolayı kamunun yaklaşık 11 milyar lira zarar ettiği belirtildi.

--- alıntı --- buradan
devamını gör...

müzik insan ruhunun anlayabileceği yegâne dildir, o yüzden bazen söz gerekmez..

devamını gör...

hacı bayram üniversitesi’nden prof. dr. adnan bülent baloğlu, diyanet aylık dergisi’ndeki “liberal piyasanın milenyum bebekleri” başlıklı makalesinde “z kuşağı” gençlerini kapitalizmin oyuncağı olmakla suçladı. yazıda gençler için, "gördükleri şeyleri tanıma özürlüsü" dendi.
link
z kuşağına burda hakaret edilmesinin sadece bir tek sebebi var. z kuşağı koyun bi nesil olmadığı için her şeyi sosyal medyadan takip edip televizyonda ahaber, beyaz tv, 360 tv,cnn türevi kanalları izlemediği için z kuşagının büyük bi kısmı (yüzde seksenden fazlası muhtemelen) akp'ye oy vermeyecek. hükümet kendisine karşı olan herkesi ötekelişterip sonradan terörist ilan ettiği gibi z kuşağınıda diyanet yoluyla aba altından sopa göstermeye başlamış. büyük ihtimal hükümetin bu hamlesi de elinde patlayacak. z kuşağını bu kadar karşılarına alarak kendi gidişlerini hızlandırlar sadece.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim