canım reis yine yapmış yapacağını dediğim başlık.*
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
size zahmet bana da bir damat bir de teklif hazırlarsanız çok makbule geçer.*
devamını gör...

dolaylı yoldan (bkz: rimbaud) sayesinde keşfettiğim müzik grubudur. ilk "anatolia" şarkısı ile keşfettim onlari, daha sonra da bağımlısı oldum. dinleyin,dinletin dostlar.
devamını gör...

bana göre de en çok hissedilen özlemdir.

kimi fotoğraflar mutluluk verir ‘ne güzel günlerdi’ dersin. o güzel günlere özlemini hissedersin.

kimi fotoğraflara da bakmak istemezsin ama atmaya yırtmaya da kıyamazsın. bir köşede durur o fotoğraflar, bakarsan içindeki acı gözünden dökülecektir. gerçi dökülmese de o acılar, o günlerin ve kişilerin bir daha geri gelmeyecek olması, boğazında her zaman bir düğüm gibi duracaktır.
duruyordur.
devamını gör...

fena üzen durumdur. herkes söyleyince bir şey olmaz da kendin bu durumu fark edince biraz tuhaf olur. kendinin kendine yalan söylemeyeceğini bilirsin çünkü.
devamını gör...

en iyi çözümün birbirini anlayan, birbirine hassas davranan ve düzgün iletişim kuran insanlar ile beraber güneşe yüzümüzü çevirmekten geçtiğini düşünmekteyim. güçlüyüz, güçlüsünüz.

o keskin virajı almış biri olarak dilediğiniz zaman bana da yazabilirsiniz. sizi yadırgamayan ve yargılamayan insanlara değsin yüreğiniz.
devamını gör...

1957 detroit’te, yaşamanın en ucuz olduğu dönemde geçen stephen king’in kitabından uyarlanan gençlik filmi.



iki başrol karakter var.
arnold; şimdiye kadar izlenilen tüm filmlerin klişesi nerd’ümüz.
dennis; nerd’ün tek arkadaşı olan cool çocuk.
lisenin ilk günü bizim nerd dayak yerken arkadaşı yanında olup ona yardım etmeye çalışıyor. okul çıkışında bizim nerd’ü eve bırakmak üzere yollardayken aniden kırmızı külüstür bir araba çarpıyor arnie’nin gözüne ve hemen durup incelemeye geçiyorlar. yaşlı bir dede arabayı 250 dolarese satıyor bizimkilere. dede arabanın adını christine koymuş ve bizim çocuklar bunu bozmuyor.

artık araba arnie’nin. eve gittiğinde ailesi on yedi yaşındaki çocuklarının araba almasına hiç sıcak bakmıyorlar. tartışıyorlar ve arnie ceketini alıp, çıkıyor evden. dennis’le birlikte christine’i tamir ettirmeye gidiyorlar.

gel zaman git zaman o tamirci arnie’nin patronu olup, garajını kullanmasına izin veriyor. christine gün geçtikçe daha da güzelleşirken arnie’nin karakteri de değişime uğruyor. o ezik çocuk artık bir çalışan, kendi başının çaresine bakabilen bir genç yetişkin oluyor. bunun yanı sıra arnie artık ailesi ile tartışmaktan çekinmeyen, arkadaşı dennis’in platonik aşkı ile sevgili, giyim tarzı düzgün fakat ağzı bozuk birine dönüşüyor.

asıl gizem konumuz arabamız christine. her kim ki arnie’ye yamuk yapmışsa ve/veya christine’e bok atıyorsa, arabayı sevmediğini sözlü veya arabaya girişerek belirtiyorsa başına iş açılıyor ve felaket yollarla acı çekerek can veriyor. christine’e ne mi oluyor?

orasını da izleyip gör seni miskin mirket.
devamını gör...

şaka maka güzel olmak da ne bileyim?
direkt güzel dememek için daha neler yapacaksınız acaba?
devamını gör...

her cümlesi öfke barındırıyor gibi gözükse de büyük bir hüzünle yazılmış mektup. üstelik hayatın bir oyunu gibi alıcısıyla hiç buluşmamış bir mektup. bir koşu yarışından çıkmış ve o yarışı ikincilikle bitirmiş gibi, köşede kalmış, birinciyi ve onunla ilgilenenleri o köşeden izlemiş gibi bir mektup.

ben bu kitabı bireyin gelişiminde aile faktörünün ne kadar önemli olduğuna kısaca değinerek incelemek istiyorum. daha sonrasında kendi duygularıma ve kitabı okurkenki düşüncelerime de yer vereceğim elbette, pek bir şey hissedemesem de.

çocuklar ebeveynlerinin ilgisine ve gösterdikleri sevgisine muhtaçtır. hissettirilmeyen sevgi, ebeveynin sırf sert duruşuna zeval gelmesin diye çocuğunun başını bile okşamaması sevgi değildir çocukların gözünde. şu an azalsa da eskiden türk aile babası modeli genelde budur. hatta bir büyüğümden şu sözü duyduğumu hatırlıyorum ''babam başımı okşamazdı ama gece gelip üzerimi örttüğünü gördüm, seviyordu beni. sadece göstermiyordu.'' peki çocuk yarı uykuluyken değil de mutluyken, oyun oynuyorken mesela, başı okşansaydı ne olurdu ki? o ebeveynine daha çok bağlanırdı belki, daha güvende hissederdi. seni seviyorum demek ve o şekilde hareket etmek neden bu kadar zordu?

franz kafka'nın babasıyla arasında bir güç gösterisi var. babası normal hayatında da otoriter bir kişilik. kendisi birçok zorluklardan geçtiği için çocuğunun karşılaştığı bir zorlukta ''bu ne ki?'' diyebilecek bir baba. bu yüzden çocuğunu yetersiz ve güçsüz gören biri. kafka ise her şeyin ölçütü olarak babasını gören, onun mükemmel gücü ve başarısı karşısında oldukça güçsüz, başarısız ve en önemlisi güvensiz hisseden bir çocuk. öyle ki bu yetersizliği ve güvensizliği hayatı boyunca devam etmiş bir birey.

kafka'nın babasına karşı kızgın ve üzgün olması, babasını ne kadar sevdiğinin bir göstergesiydi benim için. mektuptaki duygular geçse de babasına duyduğu hayranlık pek geçmedi bana. hiç yaşamadığım bir duyguyu bir mektubun geçirmesini beklemek haksızlık olurdu sanırım.

''beni çileden çıkaran şeyin seni etkilemesi gerekmez artık ya da tersi, senin için masumiyet olan benim için suç sayılabilir ya da tersi; sende sonuçsuz kalan şey beni mezara götürebilir.''
devamını gör...

-o telefonu bir elinden bıraksan her seyi başaracaksın da...(telefonu bırakmadan derece yapmış olmam dışında hiçbir problem yok)
-bi çay koysan içeriz. (semaverim çünkü ben)
-misafir gelse odanı görse ne dicez biz elaleme (sanki eve gelen misafiri benim odamda ağırlıyoruz )
devamını gör...

eksi karma puanına düşüren durum. nereden mi biliyorum?

(bkz: bir arkadaşımın başına geldi). *
devamını gör...

zaman yolculuğu konulu bilim kurgu dizisi.
klişeleşmiş zaman yolcuğu dizilerinden/filmlerinden değil ve izlerken beyin yakan türden dediğimiz bir dizi.olay örgülerini beyninizde oturtmaya çalışırken,kim kimin neyi kim kimin hangi zamandaki hali diye düşüne dururken dizi akıp gitmekte ve kendinizi izlemekten alıkoyamıyorsunuz.
dizide solucan deliği baz alınarak döngüsel bir zaman yolculuğu işlenmiş.

"solucan deliği, uzay zamandaki farklı noktaları birbirine bağlayan spekülatif bir yapıdır."(bkz: einstein genel görelilik kuramı)
bu şekilde anlatılan döngü ile dizide bir karakterin geçmiş şimdiki ve gelecekteki hali ile karşılaşıyorsunuz.kafa karıştırıcı kısım da burada başlamakta.
bir karakter bir dilimde başka birinin babası ise bir diğerinde o karakter o kişinin oğlu çıkabiliyor.bu ve buna benzer aile ilişkileri etrafında dönmekte.
ve bu döngüler sayısız şekilde tekrar edebiliyor.hatta bu durum bir çok karakter üzerine geçmiş şimdi gelecek şeklinde sürdüğü için başta anlamakta zorluk çekebilirsiniz.

solucan deliği tam da burada devreye giriyor aslında,burada delikten kasıt geçitler ve dizide bu geçitler bir üçgen sembolü şeklinde gösteriliyor.üç geçit de farklı zamanlarda farklı mekanlarda yer almakta.
üçgendeki döngünün 1953-1986-2019 yılları arasında geçtiğini görüyoruz.
zamanın döngüsel şekilde sürdüğü, geçmişin geleceği geleceğin şimdiyi şimdinin de geleceği etkilediği anlatılıyor yani bu üç zaman kavramının birbirini şekillendirdiğine vurgu yapıldığını anlıyoruz.

dizide sorgulamanıza sebep olacak bir diğer şey de insanlığın nasıl varolduğu,kader kavramı nedir tam olarak ve özgür bir iradeye sahip miyiz soruları.
çünkü diğer sezona ilerledikçe olaylar bir hayli karmaşıklaşıyor.
dizi,en başından beri insanlığın varoluşuna ve gidişatına ilişkin temel sorular yöneltiyor.ve şu mesaj verilmekte.
"özgür iradeye sahip olmamız bir yanılgıdan ibaret ve aslında tercihlerimizde düşündüğümüz gibi hür olamayız, kaderimiz başka bir güç tarafından önceden çizilmiştir."

sonraki sezonlarda da bir anda kendinizi 2052 yılında buluyorsunuz.
ilginizi çekecek bir diğer tarafı da şu, son sezonda baş karakterlerden olan jonas ve martha'nın diğer adlarının havva ve adem olması.
bu da dizinin sorgulatıcı taraflarından.
bunu bilerek mi yapmışlar o kısmi henüz ben de çözemedim.dedim ya çok kafa karıştırıcı bir dizi diye.

sonuç olarak dark ,bilim kurgu severlerin çok seveceği türden bir yapım ve gerçekten çok zekice kurgulanmış.izlerken hayran kalınacak bir dizi.iyi seyirler.
devamını gör...

ben buraya ilk geldiğimde burası şirinler köyü gibiydi lan.

herkes sevgi dolu, minnoş, yazarların hepsi beyaz yakalı gibiydi. sanki emekli olmuşum da sahil kasabasına yerleşmiş gibi hissediyordum.

ne zaman ki isim değişikliği oldu, herkes birbirine sarmaya başladı rock çadırına çevirdiniz lan şirinler köyünü.

bu da günlük tespitim, hoççagalın.
devamını gör...

uzun boylu kadın da sen itici bul diye bekliyordu zaten dediğim sorunsal. elf gibi kadındır, maşallahtır.
devamını gör...

savaşın asıl sebebi hammadde ve pazar arayışıdır.
devamını gör...

abd gibi bireysel silahlanmanın aşırı fazla olduğu bir ülkede, yapılmayacak bir şaka türü olsa gerek.

şaka yapmaktan ziyade intihar etmeye çalışmış gibi geldi şahsen bana.
devamını gör...

internet yavaşlayınca mobil veri açmak.
devamını gör...

bu gece doğum günüm. kendime hiç itiraf edemediğim bir şeyi başkalarından duyunca fark ettim... hep kaçmışım kendimden, hep kendimi üzmüş, en mutlu anlarımı berbat etmişim. hayattaki en kötü şey meğer hayatını kendine zehir etmekmiş. yaşadığım yıllar eminim birkaç güne sığar. bu yüzden hep bir kendimle olan var-yok kavgam hep ben yoktumla sonuçlandı. neyi mi fark ettim: ben kendimi hep değersiz görmüşüm. iyi ki doğdum ben. zehir etmeye devam her şeyi...
devamını gör...

eleştiri olmadan ilerlemenin olmayacağını bilen kişi.

beğenmediğiniz, öyle olmaması gerektiğini düşündüğünüz şeyleri dile getirmeniz iyidir. var olan aksaklıkları görmezden gelip onlarla birlikte mutlu yaşarsanız, ülkedeki herkes, hiçbir sorun olmadığına ikna olursa, dünyada sizin gibi davranmayan ve olumsuz yanlarını düzeltmeye çalışan ülkeler alır başını gider, siz de arkalarından nal toplarsınız. hele günümüzde bir de onların teknolojilerine muhtaç kalır, o teknoloji olmadan hiçbir işinizi yapamayacak duruma gelirsiniz.

tıpkı bugün olduğu gibi...

eleştiriden kaçmayın. eleştiren kişi her şeyin daha iyi olmasını isteyen iyi niyetli biri olabilir. onu dinleyin.

bireysel hayatınız için de bu durum geçerlidir. size kötü yorum yapan herkes kötü niyetli olmayabilir. dost acı söyler.
devamını gör...

jose saramago’nun körlük kitabının devamı niteliğindeki kitabı.

körlük hastalığının geçmesiyle, tüm insanlar görmeye başlamış ve hayat normale dönmüştür. ta ki seçimlere kadar. yağmurlu bir gündür. seçim sandığı başında bekleyen görevliler, herkesin oy vermek için kuyruğa gireceğini beklerken, tek tük insanın gelmesi herkesi şaşırtmıştır. seçim tekrar düzenlenir ve herkes sanki anlaşmış gibidir ve yine tek tük insan oy kullanmaya gelir. insanlar karanlığı görüp aydınlığa çıkmıştır artık;çünkü görmeye başlamışlardır. bu aslında bir toplumun aydınlanmasını sembolize eder.

şehrin karantinaya alınıp tüm bağların kesilmesi ile direniş kırılacak zannedilmiştir. halbuki bu organize bir direniş değildir. aydınlanmanın verdiği bireysel direniştir. şehir , yalnız bırakılmakla yıldırılmaya çalışılmış ama her birey kendi çöpünü toplamış, birbirine destek olmuş ve yönetilmeye gerek görmeden de örnek bir toplum olabileceğini göstermiştir. yazar,aydınlanmış ve farkında olan bireylerin olduğu toplumlarda , yönetilmeden de düzenli bir toplum kurulabileceğini göstermek istemiş.
yani düzen için illa devlete ihtiyaç yoktur; yeterki insanlar bilinçli olsunlar.

bu ‘direnişi’ kırmak için kullandığı yöntemi ise çok güzel simgeleştirmiş yazar. ‘ilk kör’ yoluyla. ilk kitapta , körlüğün ilk bulaştığı kişi, cahilliği simgeleyen kişi tarafından. onun ihaneti, kör olmayan tek kişiye yöneliktir: aydınlanmış kişi. yani karanlığın aydınlığa galip gelmesidir bir nevi.

şunu da belirtmek isterim ki, yukarıda bahsettiğim simgeler, sadece kitabı kendi açımdan yorumlamamdan ibarettir. farklı okuyucular, farklı şekillerde yorumlayabilir tabi.
herkesin aynı şekilde anlamasını isteseydi saramago, sanırım sembol kullanmazdı.

körlük kitabı kadar etkileyici olmasa da, yine okutan ve dünyaya farklı bir bakış açısıyla bakmanızı sağlayacak bir kitap.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim