rumen oyun ve roman yazarı liviu rebreanu tarafından yazılmış savaş karşıtı eser. rebreanu eserin ana karakteri olan apostol bologa üzerinden savaşın genel tahribatından ziyade romanda insana ve savaşın insan üzerinde yarattığı tahribata eğiliyor esasında. eserin konusundan daha ilgi çekici olan şey ise rebreanu'nun daha eserin başında belirttiği gibi bu romanı birinci dünya savaşı sırasında apostol bologa'nın yaşadığı kaderin gerçek hayatta ete kemiğe bürünmüş hâli olan abisi emil rebreanu'nun yaşamından esinlenerek yazmış olması. emil'in yaşamı ve idamı liviu rebreanu'yu öyle etkiliyor ki bunun izleri yazdığı her eserde kendine yer bulmaya başlıyor. özellikle yazarın kısa hikayelerinden biri olan catastrofa yine asılmışlar ormanı ile benzer bir atmosferde savaşın anlamsızlığını işlerken david karakteri üzerinden bologa'nın iç çatışmalarına da yeniden rastlıyoruz. çek subay svoboda'nın ölümü - ki svoboda özgürlük anlamına geldiğinden dolayı oldukça şık bir sembolizm yaratır rebreanu- ve başka bir milletin ordusunda kendi halkına silah doğrultmak zorunda kalma mecburiyetinin bologa'nın zihninde yarattığı çatışma ve iç sorgulamaları eserin büyük bölümünü esir alan bir yapıda. aşk, inanç, ahlaki ikilemler ve mental olarak sarsılmaya meyilli bir karakter savaşın yalnızca bedenlere değil zihinlere de verdiği zararın başarılı bir temsili. romanın sonu hem trajik hem de düşündürücüdür aslında, bologa'nın verdiği karar kimine göre aptallık kimine göre vicdani bir sorumluluk olarak değerlendirilir ama nasıl değerlendirilirse değerlendirilsin eser savaşın kendi ahlakını beraberinde getirdiğini kesin bir dil ile ifade eder. humanitarian law bir kenara, savaş ne yazık ki kendi ahlak anlayışı ile gelir ve bu anlayış ne mantık ne vicdan içerir. bologa bir kenara eserde bulunan çek avukat otto klapka, yahudi teğmen gross ve savaşın ortasında silah taşımayı reddeden cervenco gibi okuması keyifli karakterler de mevcut. ayırca dr. meyer, dr. daneeka gibi muhteşem bir karakterin de kaba taslak hali gibi.

mustafa kemal atatürk pek çok konuda olduğu gibi bir konuda da haklıdır; eğer müdafa için değil ise ne yazık ki her savaş katliamdan başka bir şey ifade etmez. bu gibi arka planda kalmış olsa bile bugün bile şiddetini korumayı başaran savaş karşıtı romanlar ise her satırında aynı fikri tekrar ve tekrar anlatmaya devam eder ama gariptir ki her şeye rağmen insanlar da hâlâ savaşmaya devam ediyor.


"he returned to nasaud in a bewildered state of mind. his soul was tom by doubts, and he felt convinced that he had become an outcast. at first he had tried to build up a new house with the wreckage of the old, but he found that from under every stone a painful question would leap forth, a question for which he could find no answer. he soon wearied of these hopeless efforts with their continual torture. but presently there arose above everything else, like a victorious banner, the desire to find true answers to these perturbing questions."
devamını gör...

kuyumcu ve kuymak kelimelerinin kökeni aynıdır.kuy eski türkçede bir şeyi eritmek anlamına gelir.kuyumcu değerli madenleri eritip şekil verirken kuymak yemeğinde de peyniri eritmek vardır.
devamını gör...

fransız atasözü.

bir gerçekliğin kim tarafından ifade edildiği değil, ifade edilen gerçeklik önemlidir anlamına gelir.

önyargı yıkıcı bir cümledir.
devamını gör...

edit: şu entryi elden ele yaysak fena olmazdı...
hemen sizin de benim şu an yazmakta olduğum satırları yazabileceğiniz dikdörtgenimizin altında "link" butonunun solunda, "alıntı" butonunun sağında sizi bir sürpriz bekliyor. kendinizi yazdığınız cihaz yerine koyuyorsanız da linkin sağı alıntının solu.

t: bir yazar türü.
devamını gör...

benim de birkaç yıldır fark ettiğim bir durumdur.

ara ara görüyorum ama eskiye nazaran baya azalmış.
devamını gör...

(bkz: okuyamadım abi durumum yoktu)
devamını gör...

"propagandada kullanılan yalanlar ne kadar büyük olursa insanların onlara inanması kolaylaşır, yalanın etkisi artar."
teorik olarak yalan sayılmaz aslında doğru bir tespittir.
devamını gör...

doksanlı yılların kenar mahalle çocuklarından herhangi birini tutup sorduğunuzda size güzelce anlatabilir ama şimdi nereden bulup soracaksınız.

size bir güzellik yapayım da ben anlatayım o zaman.* çoğu kenar mahalle çocuğu bu işi yapmıştır veya yapan bir abisi/kardeşi olmuştur.

insanlara bir mal satmazsınız bu bakımdan hizmet sektörüne dahil edebiliriz bu uğraşı. maliyeti de öyle çok değildir. bir sandık, sandık bulamayan sağlam bir poşet de kullanabilir.

sandığın içine; biri siyah biri açık kahve rengi olmak üzere en az iki renk boya. biri sert, biri yumuşak toplam iki tüylü ayakkabı fırçası. boyaları uygulamak için yine biri siyah biri kahverengi tonları için iki sünger. bir cila. son olarak bir parça kadife bez.

boya malzemeleri sandıkta ve sandık kadın çantası gibi omuza asılır. ele bir yumuşak lastikten banyo terliği aldınız mı işlem tamam. artık müşteri bulma işine geçebilirsiniz.

müşteri bulmak için kalabalık ve işlek yerleri seçebilirsiniz ama zabıtalar sizi rahat bırakmaz. ben size daha kestirme yöntem söyleyeyim. mahalle arası kahvelerde kafanız rahat takılabilirsiniz. veya köfte/kokoreç/sergi/manav gibi tezgahların yakını da iş görebilir.

müşteri ararken ısrarcı olmamakta fayda var. mahalle arası dolaşırken eve ev sormayın dayağı yersiniz. aman diyeyim.*

bulduğunuz müşterinin ayakkabısını düzgünce boyayın. boya sırasında müşteriye plastik tabure hizmeti verirseniz müşteri memnuniyeti de artar. memnun olan müşteri daima fazlasıyla memnun eder.*

şimdi boya işinin detayına girmeyeyim. kafanız şişmesin. ilgili arkadaşlar bir portakal yuvarlarsa anlatırım detaylı.

hadi hayırlı işler…

genel hatlarıyla şöyle bir malzeme görüntüsü de bırakayım.
takım/taklava
devamını gör...

tanımları çok bilgilendirici, insanın okudukça okuyası geliyor. böyle bilgili insanlarla karşılaşınca çok mutlu oluyorum. kalemine sağlık, sözlükte daim olsun.
devamını gör...

mitolojik bir kahramandır; kıbrıs kralı kinyras'ın kızı smyrna. izmir kenti rumca adını buradan almıştır. efsaneye göre smyrna, iyi ok atabilmek için yayı bir düzlemde sabit tutma zorunluluğundan dolayı bir kadın için en önemli organlardan olan göğsünün birini feda etmiştir.
devamını gör...

küçükken sünnet olmaya ikna eden en büyük sebeptir. takılan altınlardan ya da paradan bir miktarıyla sünnet çocuğuna atari alınırdı. eee tabii eskiden playstation yoktu. tüplü televizyonun anten girişine bağlayarak oyunlar oynardık. televizyon ısındı diye de ebevyenler elimizden alırdı zorla, hatta saklarlardı. en çok oynanan oyunlar ise super mario, soccer diye bir futbol oyunu(iki kişi oynayabilirdik), ördek vurmaca falan. ördekleri de atarinin tabancası vardı ekrana nişan alarak vururduk. ne güzel günlermiş be. şimdi playstation 5'iniz de olsa o tadı alamazsınız.
devamını gör...

sözde ben bir insan olmaya geldim.
devamını gör...

avrupa ve kuzey afrika'da, yapım tarihleri mö 6.000 ile 9.000 yılları arasında değişen ve psilocybe cinsinden mantarların tasvir edildiği iddia edilen mağara resimleri keşfedilmiştir.
ispanya daki duvar resimi ..... bak
cezayir deki duvar resimi ... bak

bazı mantarların halüsinojen özelliklerinin olduğu yüzyıllardır bilinmektedir. eski orta ve güney amerika medeniyetlerinde bulunan heykeller, mantarların o zamanlar dini törenlerde kullanıldığını göstermektedir. aztekler bu mantarları "teonanacatl - tanrıların eti" şeklinde tarif etmişlerdir. tarihçiler aztek ruhani liderlerinin bu halüsinojenleri kullanarak farklı bir bilinç düzeyine geçtiği, tanrılar ve diğer ruhlarla iletişim kurduklarına inandıklarını belirtmişlerdir.

bazı zehirli mantar türleri:
amanita muscaria
claviceps purpurea
amanita phalloides
amanita virosa
amanita pantherina
inocybe erubescens
gyromitra esculenta
entoloma sinuatum
felç ebişkesi
devamını gör...

mahlassızım nickli yazarımızın ukdesidir. kendisinin kafa izninde olduğunu görmek üzücü.
hemen dolduralım:
varoluşçuluğun babası, søren kierkegaard'ın eseridir.
"kierkegaard’a göre umutsuzluk evrenseldir, çünkü insan sonluluktan sonsuzluğa geçişi umutsuzluk yoluyla gerçekleştirir. umutsuzluk kaçınılmazdır, onu bir an olsun yabana atamayız. benliğin iflah olmaz hastalıklarına karşılık umut üzerine topyekûn iyimser bir felsefe geliştirmek ruhumuza yapılabilecek en ağır saldırılardan biridir. bir mustarip kötü bir teselliyle avutulabilir mi? umut üzerine gerekli-gereksiz sarfedilen sözler ölümcül bir hastanın yanında yapılan gaflara benzeyecektir ve pek az teskin edicidir! oysa umudunu sonuna kadar tüketmiş bir ruh hali gerçeği kavramak adına daha doğru bir adım atmış olur. umutsuzluk kaçınılmazdır, insanın karşıtların bir sentezi olmasının, daha doğrusu diyalektik bir varlık oluşunun gereğidir. sonlu varlığı ile sonsuz varlığı arasına sıkışan insan “kendi olma” sürecini umutsuzluk içinde yaşar.
kierkegaard için umutsuzluk ölümcül hastalıktır. “bu hastalıktan ölünmesinden veya bu hastalığın fiziksel ölümle sona ermesinden çok, bu hastalığın işkencesi, can çekişen ama ölemeden ölümle savaşan kişi gibi ölememektedir, sürekli bir can çekişme hali içindedir.” “ölümcül hastalık dar anlamda kendisinden sonra hiçbir şey bırakmadan ölüme giden bir hastalık demektir. ve umutsuzluk budur.” umutsuzluğun özü yaşamın hiçbir şey olmamasıdır.
kierkegaard bir dinin çerçevesi içinde yapıtlar üretmesine karşılık aynı zamanda insanoğlunun en temel sorunlarını ortaya koyar. kierkegaard birden ve doğrudan varoluş gizeminin içine dalar. hegel’de en üst noktasına ulaşan akıl ve sistem felsefesine karşı bireyin varoluşunun akıldışılığını, paradoksunu açığa serer."
kaynak
devamını gör...

sözlüğümüzün ambleminde top niyetine kullanılan vücut parçasıdır.

canlılarda, beyin, gözler, kulaklar, burun ve ağız gibi organları kapsayan vücudun üstünde veya önünde bulunan bölümdür. aynı zamanda kafa, ser olarak da adlandırılır.

bir topluluğun önde geleni, yöneteni içinde baş kelimesi kullanılmaktadır.
devamını gör...

saygı kaybedilir bence. başta hiç tanımadığın bir insana dahi olsa saygın vardır. fakat zaman ilerledikçe ya da bir şekilde yanlış hareket gördüğünde saygını da kaybedersin.
devamını gör...

iki insan isteyip sorun yaşamadıkça, evlenmelerini isteyen insanlara afedersiniz de, bok yemek düşen durum.

sevgilimle 3 seneye yakın süre yaşadım.

kadın kendi onurunu korudu ve bu durumu onuruna bir hakaret olarak algılamadı.

ailesi, ailem durumun farkındaydı, akşam yemekleri, pazar kahvaltıları gırla.

mutlu 3 sene geçirdik, sonra yollarımız ayrıldı, hala görüşüyoruz.

insanların kendine daha çok sorması gereken soru: "bundan bana ne?"

kimse sizin istediğiniz, sizin öğrendiğiniz gibi yaşamak zorunda değil. başkasının hayatında da zerre kadar söz hakkınız yok. kısaca; size ne?

beraber yaşamak isteyen çiftler beraber yaşasın efendim. güzel hatıralar biriktiriniz.
devamını gör...

boşver be özenmiştir giymiştir kişisidir, bu dünyada heves diye bir kavram var. her bunu giyen solistinin ağzındaki dolgu sayısını bilmek zorunda değil di mi? bir şarkısına aşık olmuştur, bitti gitti. bu kadar dar bakmayınız, sağlıcakla.
devamını gör...

gzt ekibinin yayınladığı habere göre sokağa atılan sigara izmaritlerinden ve sakızlardan dna örnekleri çıkartılıp, dna’dan kişinin fotoğrafını belirlemeye yarayan program için kullanılmış.

sakız ve izmaritten verilerimiz nasıl toplanıyor? dewey hagbor isimli bir sanatçı, 2019'da stranger visions isimli bir proje geliştirdi. proje, yerden toplanan izmarit ve sakızlarla dna analizi yapmak üzerineydi. toplanan ürünlerden dna'ların çıkarılması için alanında uzman genetik mühendisleriyle anlaşıldı, çalışmalar başlatıldı. sokaklarda sahipsiz duran sakız ve sigara izmaritlerinin kullanılması konusunda hukuki bir sorun olmadığı anlaşıldığında çalışmalara hız verildi. genetik mühendislerinin uzun süren mesaisi sonuç verdi ve dna'dan fotoğraf çekmeyi mümkün kılan bir teknolojiye ulaşılmış oldu. dna kodları yüz şekillerine dönüştürülüyor, yüzlerden de yeni ve benzersiz heykelcikler oluşturuluyordu. sistemin başarıyla çalıştığını gören fbı, cıa gibi istihbarat birimleri projenin geliştirilmesi için hagbor ile müzakerelere başladı. hatta parabon isimli bir şirket bir fbı dosyasını bu verileri kullanarak çözdü. kısacası, teknolojinin geldiği seviye yalnızca dijital adımlarımızın değil; bir şekilde temas ettiğimiz her şeyin veriye dönüştüğüne işaret ediyor. bizler artık yürüyen veri kaynağı konumundayız…

haber kaynağı
devamını gör...

oldukça benzer kavramlardır. sıkça karıştırılırlar.
kıskanmak daha negatif bir haldir. başkasında olan sende olsun istersin ama onda olmasını istemezsin. ona yakıştıramazsın.
her ne ise kıskanılan şey, sana daha çok yakıştığını düşünürsün ve sahip olmak istersin.
aynı zamanda güçlü bir duygudur da kıskançlık, yoğun bir enerjidir. kesinlikle hissettirir kendini.
kıskanan ve kıskanılan bünyede, o ya da bu şekilde negatif etki yapar.
bu yüzden o arkadaşlık da bir şekilde biter.

imrenmek ise biraz daha farklıdır. insan imrendiğinde ister fakat sadece kendinde olsun değil. basitçe ister.
bu istek bencilce de değildir. bir arkadaşının yeni bir araç aldığına sevine bilir. ve imrenedebilir aynı zamanda.
aynı aracın kendine de yakışacağını düşünebilir. ama bu arkadaşı için mutlu olmasına engel değildir.
imrenme istemektir aslında başkasında olan bir şeyi naifçe, kıskanmak ise sadece kendine ait olmasını istemektir bencilce.

yine en güzeli kafa sözlük.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli portakal radyo renk modu sözlük kütüphanesi online yazarlar kulüpler yazarak kitap kazan puan tablosu sıkça sorulan sorular yönetim kadrosu istatistikler iletişim