kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bu kare çok ünlüdür. ayakta olan muhammed ali, yerde yatan ise alinin en sağlam rakibi sonny liston. ali burda liston'u yendiği için sevinmiyor. ona ayağa kalkması için bağırıyor. liston mafyaya fena halde borcu olan, belaya bulaşmış bir boksör. alinin karşısında ilk roundda nakavt olursa yüklü para alacaktı. liston gibi sağlam bir boksörün daha ilk roundda kendini yere attığını görünce, alinin zoruna gidiyor. kalk dese de liston kalkmıyor. oysa liston 54 maçın sadece 4 tanesini kaybetmiş. kaybettiği maçlarıda satmış bir boksör. bu kare yıllarca azmin zaferi olarak sunuldu, ali azimli bir boksördü. liston ise hayatın köşeye sıkıştırdığı sıradan biriydi. muhammed alinin, onu kendisiyle maça çıkmak için kışkırttığı zaman, liston kuru sıkı tabancasını cebinden çıkarınca ali koşarak kaçmıştı. liston aliyle karşılaşmak istemiyordu. maçı satması gerekeceğini biliyordu. olan oldu sonunda. liston unutuldu gitti. ali hafızalara kazındı. ali bir efsaneye dönüştü. liston boksu hapishanede öğrenmiş, babasından sürekli dayak yiyen 14 kardeşten biriydi. liston 38 yaşında evinde karısı tarafından ölü bulundu. eroinden overdose olmuştu. aliye karşı nakavt olduğu maçın parasını alamadı. ışte tanrının bize sunduğu hayatlar...
devamını gör...

lisenin başlarında yazarın paris ve londra'da beş parasız kitabını okuyarak sadece sevdiğim işi yapmak istediğime karar vermiştim.

bi sözü çok etkilemişti. ''eğer yeterince istersen, zengin de olsan fakir de olsan aynı hayatı yaşayabilirsin.'' yazar olmak istiyordum, sonra bi baktım ki ben türkiye'de yaşıyormuşum.
devamını gör...

henüz yirmi dokuz yaşındayken yakınlarından aldığı borç paralar ile çekmiş olduğu 1998 yapımı pi ile aynı yıl düzenlenen sundance film festivalinde en iyi yönetmen ödülünü alan darren aronofsky'ın 2000 yılında yayımlanan, hubert selby jr.'ın aynı isimli kitabından uyarlanan filmdir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

eroin, kokain ve diyet haplarına bağımlılığı olan dört karakterin etrafında dönen filmin odaklandığı şey aslında hayaller ve hayallere olan bağımlılıktır.

birçok eleştirmen tarafından kült film kategorisinde değerlendirilen film aynı zamanda insanların yaşadığı iç çatışmalara da dikkat çekmektedir.

kocasının ölümünün ardından yaptığı tek şey televizyonun karşısında oturmak olan sara, zengin ve başarılı olma umuduyla yaşasa da bu arzuya yönelik hiçbir çaba harcamayan harry ve tyrone ve ailesiyle sorunlar yaşayan güzel marion film ilerledikçe değişikliğe uğramaya başlar.

sara televizyonun karşısındaki koltuktan kalkar ve bir yarışma programından davet alır, harry ve tyrone uyuşturucu ticareti sayesinde zengin olur ve marion harry ile tyrone'un kazandığı para sayesinde uzun zamandır hayal ettiği butiği açma fırsatı yakalar. ancak yaşadıkları bu değişim onlara mutluluğu getirmez, çünkü yaşadıkları değişim sırasında benliklerini kaybetmişlerdir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

filmin yapım aşamasında yönetmen aronofsky başrolleri paylaşan jared leto ve marlon wayans'ın "arzuyu" tam anlamıyla yansıtabilmesi için ikiliden otuz gün boyunca şeker kullanmamasını, kırmızı et yememesini ve seks yapmamasını istemiş, aktörler de rollerine bu şekilde hazırlanmıştır.

aynı zamanda "portakal metaforu" olarak adlandırılan ve portakalın ölüm ya da tehlikeyi işaret ettiği anlayışıyla filmde birçok kez portakal kullanılmıştır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kenshin sevdiğimiz bir abimizdi. janti ve deli bir adamdı, güzel söz söylemeyi, kibarlığı ve adabı çok iyi bilirdi. mesela ben bilmem.
çok gülerdi, ben gülmem.
biri mesaj yazınca başkası gibi onu kuru kuru geri göndermezdi, adet gereği tabağı dolu gönderirdi. tabak her geri geldiğinde o yine dolu olarak geri gönderirdi. bu yüzden konuşmaları çok uzatırdı. ben uzatmam. biri yardım istediğinde kimseye sırtını dönmezdi. ben dönerim. herkese "siz, efendim" derdi. ben demem. sevdiği yazarlar için yeri gelir yıllardır eline almadığı gitarı ile şarkı çalar , geleceğin sözlük yazarı yeğeni ile mesajlar yollardı. ben yollamam. sabahın erken saatlerinde insanlar uyanınca mutlu olsun diye gökleri maviye boyayamazdı ama güzel nickaltları yazardı. ben yazmam.
konuşmayı, bol bol yazmayı, saçmalamayı seven bir abimizdi ama mesaj limit engeline takılırdı. ben takılmam. o herkese çok değer verirdi. ben sadece kendime değer veririm. her yazarı çok severdi #867382. ben sevmem.o fiyakalı fiyakalı düşünceler sahibiydi, herkesin iyiliğini düşünürdü ,kimse zarar görmesin, mutsuz olmasın isterdi. ben istemem. heyecanlı ve sınır çizmeyi bilmezdi. ben bilirim. ben sırtımı bir kaç sevdiğime yaslarım o bana yeter.
sözlük size kalsın kardeş, arkamda durmayın yeter.
devamını gör...

öncelikle yürürlüğe konması daha sonra da çok sıkı bir şekilde uygulanması gerekilen kanundur. hayvan haklarının bu zamana kadar yasalarca korunmamış olması da ayrı tuhaftır. bir hayvanın canının neden benimkinden daha önemsiz sayıldığını sorguluyorum. sahi, neden?
**dipnot: bahsettiğim şey, her canlının doğumuyla birlikte elde ettiği yaşama hakkıdır.
devamını gör...

günaydın sözlükçüm,
uykusuz bir gecenin ardından yağmurlu bir hafta başına uyandım, keyifsizim.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

meslektaşım da olan tebriz doğumlu öğretmen-yazar.
bizzat küçük kara balık'ın kendisidir yaşamıyla.
29 yaşında aras nehrinde bulunmuştur cesedi.
güya yüzerken boğulmuş, oysaki gencecik insanların özgürlük seslerinin büyükleri(!) nasıl korkuttuğunu gayet iyi biliriz.
devamını gör...

bu kişilerden biri benimdir. tek kişilik soframa,tek kişilik düzenime aşığım. bu devirde zor geliyor bana, insanlar birbirine destek olması gereken yerde köstek oluyor. sanırım zaten pek de becerebildiğim bir şey değil. asosyal biri hiç değilim aksine çok sosyal biriyimdir de. belki güzel bir huy değil ama birini düşünerek hayatta adım atmak,çift kişilik planlar yapmak istemem.
devamını gör...

bir zamanlar almış olduğum radikal bir karardı. gençken epey partizandım ve siyaset mesleğiyle haşır neşirdim doğrusu.

aynı idadîde okuyorduk o sıralar. bir ahbabım vesilesiyle tanışmıştım. oldukça şuh, alımlı, bakanın bir daha baktığı bir hanımdı.
. ilk buluşma yerine geldiğinde bir şeyler içtik. ortak zevklerimizden, hobilerimizden ve vakıf olduğumuz konulardan konuştuk. hâlbuki her şey çok hoş gidiyordu. ta ki ailesinin siyasi görüşlerinden bahsedene kadar:

"bizim ailemiz full terakkiperver'cidir. babam kazım karabekir paşa'nın yaverliğini yapıyordu bir vakitler..."

o an beynime bir gavur oku yemiş gibi hissettim. binaenaleyh ne yapacağımı bilememiş bir şekilde vakur bakışlarla etrafı inceliyor, sinir ve şok olmakla karışık bir haliyeti ruhiyye ile titreyen ellerimi sabit tutmaya çalışıyordum. sonra:

"bu hususu bana daha evvel neden söylemedin mahidevran! biliyorsun terakkiperver fırkası benim kırmızı çizgim , bunun bir oluru yoktur! kazım karabekir paşayı biz de severiz ama vakit muhalefet yapmak vakti değildir. bir muhalefet yapılacaksa da, kahir ekseriyetle halk fırkası yapıyor zaten..."

cevapladı:
"karşıt görüşlere tahammülünüz yok efendim"

biraz daha muhabbeti sürdürdüm sonra onu arabaya bindirip uzaklaşmasını izledim. redingotumu ve fesimi giyip uzaklaştım oradan. eve gittiğimde validem 'yüzümden düşen bin parça'nın sebebiyetini sordu ancak bir kelime konuşmadım. gelen mektupları da niyetsiz olduğumu belirterek yanıtladım. yılla sonra öğrendim ki, mahidevran bir subay emeklisiyle evlenmiş, iki de çocuğu olmuş.

günler hızlı geçiyor. bazen diyorum eğer toy bir delikanlı olmasaydım ve onunla celb-i muhabbetimi devam ettirseydim, akıbetim ne olurdu diye...
devamını gör...

okurken çok iyi de kitabı kapattıktan sonra saçma sapan insanlarla muhatap olmak zorunda kalmak can sıkıyor.
devamını gör...

bunların kökünün bu ülkenin her karış toprağından kazınacağı günü sabırsızlıkla bekliyorum. bunlar tarihin en büyük vatan hainleri olarak akıllarda kalırken, biz atamızın yolundan gitmeye devam edeceğiz.
devamını gör...

bakın dikkatinizi çekerim mesaj alımını kapatırken aynı zamanda mesaj gönderimini de kapatmış yazardır.
devamını gör...

şahsen çok beğendiğim ve iki sezonunu da izlediğim dizidir. ricky gervais seven birisi olarak onun canlandırdığı bu depresif, huysuz adam karakterine çok iyi uyum sağladığını düşünmekteyim. dizide tony hariç tüm karakterleri, onun bakış açısından görüyoruz. eşini kaybetmesiyle tony'yi dünyaya bağlayan bir şey kalmadığını anlıyoruz ancak zaman geçtikçe bu sancılı süreci nasıl atlattığına şahit oluyoruz. belki bu sadece benim çıkarımımdır ancak dizide her insanın duygularının değerli olduğu vurgulanmaya çalışılmış. tony'nin gıcık olduğu yarı-cahil kath'in bile duyguları ve içindeki boşluk gözümüze gözümüze çarpıtılıyor. bu açıdan baktığımızda dizi biraz da "kötü bir gün geçirmiyorsa insanların çoğu fena değildir." mottosunu vurguluyor diyebiliriz. tony için değersiz ve hayatındaki bir figüran gibi duran insanlar, gün geçtikçe onun için o kadar da önemsiz olmamaya başlıyor. tüm bunlar olurken yaşanılanlar çok komik veya duygusal olabiliyor. her zamanki gibi ricky gervais'in din eleştirileri de yer yer göze çarpıyor. ben bayağı sevdiğim için kesinlikle tavsiye ettiğim bir dizidir. üçüncü sezonu heyecanla bekliyorum.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

sarı ve mavi beyaza döndüğünde
bahar güneşi denizde yakalar
sorar güneşe
sıcaklığın içimi yaktığında
deniz böyle mavi
ufuk böyle sonsuz olacak mı
yoksa
beyaz kırmızıya melek hasrete
eller semaya dönerken
o suları mı içireceksin bana.
devamını gör...

1-2 saat öncesi. anadolu'dan kop gel düz git ankara'yı geç sağdan, bursa'nın biraz yukarısı...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

onu hep ya mahmut hoca veya yaşar usta olarak hatırlayıp güzel insanlardan biri diye anacağız.
devamını gör...

bugün mesai erken başlamış dediğim başlıktır.
libido yükselten şeyler yaşamaktır ben yaşarken yükseliyor benim libido hisse gibi.
devamını gör...

yeşilçam ile alakası yok ama kötü kadın müzeyyen geliyor aklıma*
devamını gör...

tek aday a haberse mantıklı dediğim durumdur. show tv'deki saçma sapan haberler bile daha kalitelidir buradan.
devamını gör...

2010 tarihli, başrollerinde amy adams, matthew goode ve adam scott’ın yer aldığı irlanda -amerika ortak yapımı romantik komedi filmi.

irlanda geleneklerine göre artık yılda yani tam olarak 29 şubatta( 24 saat boyunca) kadınlar sevdikleri adamlara evlenme teklifinde bulunabilirlermiş.bunu öğrenen anna ( amy adams), bu fırsattan istifade bir türlü evlilik teklifi alamadığı sevgilisine( adam scott) kendi teklifini yapabilmek için kolları sıvar ve boston’dan dublin’e doğru yola koyulur. yalnız sakar kızımız, başını türlü türlü belalara sokup, işin içinden çıkamayınca, declan ( matthew scott) adındaki uyuz ,ukala otel sahibiyle , kendisini götürmesi için anlaşma yapmak zorunda kalır.birbirine tamamen iki zıt karakterin eğlenceli yolculuğu da böylelikle başlamış olur.acaba anna zamanında yetişebilecek midir?

ehhh işte..izlenebilir. imdb :6.5




en iyi sahnelerin hepsi fragmanda.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim