yaşamak
(bkz: cahit zarifoğlu) 'nun yazdığı yaşamak adlı eserden çok sevdiğim bir bölüm bırakayım:
içimiz bir dolap değil ki açıp bakalım. açıp gösterelim. yine de anlatıyoruz ama. bizi fark edince eşyaların arasına gizlenmeye çalışan bir böceğe benziyor anlattıklarım. eşyayı kaldırınca kımıldamadan durduklarını görürsünüz. söylediklerim bir defterin yaprakları arasına kıvrılmıştır.
içimiz bir dolap değil ki açıp bakalım. açıp gösterelim. yine de anlatıyoruz ama. bizi fark edince eşyaların arasına gizlenmeye çalışan bir böceğe benziyor anlattıklarım. eşyayı kaldırınca kımıldamadan durduklarını görürsünüz. söylediklerim bir defterin yaprakları arasına kıvrılmıştır.
devamını gör...
yazarların en sevmediği şey
tek bi şey söyleyemeyeceğim ama
-ısrar edilmesi
-yalan söylenmesi
-uyuyamama/uykusuzluk
-cümleyi tamamlamama*
lütfen bana bunları yapmayın,lütfen .
**.
-ısrar edilmesi
-yalan söylenmesi
-uyuyamama/uykusuzluk
-cümleyi tamamlamama*
lütfen bana bunları yapmayın,lütfen .
**.
devamını gör...
kardeşi olanların bildiği şeyler
eğer bir şeyiniz varsa, o artık iki kişinin bir şeyidir.
devamını gör...
yeraltı sakinleri
merhaba poğaçacı ukdesidir.
bir jack kerouac kitabıdır.
beat kuşağının büyük ve ağır abilerindendir jack kerouac ama hala ulaşabileceği en yüksek noktada değildir, hala yolda’dır. bir gün varacağını umduğum yere doğru adım adım ilerlemektedir. ve bir daha geri dönmeyecektir.
bu kitabı da çok güçlü bir kitap ama başyapıt değil. umut vaat eden genç ve orta yaşlı edebiyatçıların ara sıra edebiyattan konuşup edebiyat dışında her şeye günler ayırmalarını ve parçalanıp birleşmelerini anlatan bir hikaye.
içmekten sıkılınca, artık içecek istekleri kalmayınca, iyice kafayı bulunca başka bir yere gidip içmeye devam eden bir kaybolmuşlar çetesi. ve bu çete içinde her şey sabun köpüğü gibi anlık yaşanıp kaybolur ve unutulurken yaşanan bir aşk öyküsü ama beat içinde yaşanan hiçbir aşk mutlu değildir.
yeraltı sakinlerinin dipten kum çıkarır gibi hayatın dibine vurup ordan öyküler, şiirler ve yepyeni romanlar çıkarma savaşı. her yerde alkol, uyuşturucu, seks ve deha kokusu. bir de nerede olduğuna anlam veremeyen aşk.
yeraltı sakinleri gün yüzüne çıktıklarında onları bir daha asla unutamazsınız.
bir jack kerouac kitabıdır.
beat kuşağının büyük ve ağır abilerindendir jack kerouac ama hala ulaşabileceği en yüksek noktada değildir, hala yolda’dır. bir gün varacağını umduğum yere doğru adım adım ilerlemektedir. ve bir daha geri dönmeyecektir.
bu kitabı da çok güçlü bir kitap ama başyapıt değil. umut vaat eden genç ve orta yaşlı edebiyatçıların ara sıra edebiyattan konuşup edebiyat dışında her şeye günler ayırmalarını ve parçalanıp birleşmelerini anlatan bir hikaye.
içmekten sıkılınca, artık içecek istekleri kalmayınca, iyice kafayı bulunca başka bir yere gidip içmeye devam eden bir kaybolmuşlar çetesi. ve bu çete içinde her şey sabun köpüğü gibi anlık yaşanıp kaybolur ve unutulurken yaşanan bir aşk öyküsü ama beat içinde yaşanan hiçbir aşk mutlu değildir.
yeraltı sakinlerinin dipten kum çıkarır gibi hayatın dibine vurup ordan öyküler, şiirler ve yepyeni romanlar çıkarma savaşı. her yerde alkol, uyuşturucu, seks ve deha kokusu. bir de nerede olduğuna anlam veremeyen aşk.
yeraltı sakinleri gün yüzüne çıktıklarında onları bir daha asla unutamazsınız.
devamını gör...
mescid-i aksa
lokasyon olarak filistin’de bulunan(kimine göre israil), müslümanların ilk kıblesi ve kutsal sayılan üç mescidden biridir. kur’an-ı kerim’de el-mescidül aksa adıyla anılır. aksa arapça’da uzak anlamındadır. mekke’ye olan uzaklığından dolayı bu isim olduğu rivayet edilir. çevresinin mübarek kılındığı belirtilir. museviliğe göre burası dünya yaratılmadan önce vardır. tüm dinlere ev sahipliği yapmış, buram buram tarih kokan mübarek bir beldedir.
eskiden gittiğim ve gittikten sonra içimde burukluk yaşamama sebep olan yerdir. mescide namaz kılmaya gitmek istediğinizde, israil askerlerinin kontrolünde geçmek zorundasınızdır. gerekirse çantanızı ve üzerinizi ararlar. itiraz ettiğinizde sizi direkt gözaltına alarak deport ederler. maalesef şu an içler acısı bir durumdadır.
eskiden gittiğim ve gittikten sonra içimde burukluk yaşamama sebep olan yerdir. mescide namaz kılmaya gitmek istediğinizde, israil askerlerinin kontrolünde geçmek zorundasınızdır. gerekirse çantanızı ve üzerinizi ararlar. itiraz ettiğinizde sizi direkt gözaltına alarak deport ederler. maalesef şu an içler acısı bir durumdadır.
devamını gör...
sıfır takipçisi olan bir yazarı ciddiye almak
(bkz: ben almasam sen almasan)
(bkz: biz almasak)
(bkz: nasıl çıkar yazarlar aydınlığa)
(bkz: sözlük toprak gibi gebe)
(bkz: sözlük kurşun gibi ağır)
(bkz: biz almasak)
(bkz: nasıl çıkar yazarlar aydınlığa)
(bkz: sözlük toprak gibi gebe)
(bkz: sözlük kurşun gibi ağır)
devamını gör...
suudi arabistan'ın türk okullarını kapatması
suudi kralı ölünce üç gün yas ilan etmiştik değil mi? nereden nereye
türkiye ve suudi arabistan arasında bir süredir devam eden ticari krizde yeni bir gelişme yaşandı. suudi arabistan’ın mekke ve medine başta olmak bir dizi yerde türk okullarını fiilen kapattığı öğrenildi.
buradan
türkiye ve suudi arabistan arasında bir süredir devam eden ticari krizde yeni bir gelişme yaşandı. suudi arabistan’ın mekke ve medine başta olmak bir dizi yerde türk okullarını fiilen kapattığı öğrenildi.
buradan
devamını gör...
kokusu yaşam sevincini artıran şeyler
paketinden yeni çıkmış bilgisayar veya cep telefonunun plastik kokusu.
devamını gör...
tutankamonun laneti
hemen hemen yazmaya başladığından beri dikkatimi çeken, (ne yazık bana ki) şimdiye kadar bir türlü cesaret edip de profilini şöyle baştan sona süzemediğim; fakat eserlerine en nihayetinde bugün, çok değer verdiğim bir kitabı yeniden okumaya başlıyormuşçasına dikkatimi toplayarak, şöyle üstünkörü de olsa bir göz atabildiğim süper akılalmaz muhteşem ötesi yazar.
ya bir insan her şeyi mi bilir? hadi bildi, her şeyi mi böyle güzel anlatabilir? tıptan edebiyata, tarihten sanata, felsefeden psikolojiye bu nasıl bir bilgi birikimidir? kendisi yüzünden şu anda genel kültür zehirlenmesi yaşadığım için hastanede koca birer fular ve yakın gözlüğüne bağlı olarak yazıyorum.*
var olsun. hep yazsın.
ya bir insan her şeyi mi bilir? hadi bildi, her şeyi mi böyle güzel anlatabilir? tıptan edebiyata, tarihten sanata, felsefeden psikolojiye bu nasıl bir bilgi birikimidir? kendisi yüzünden şu anda genel kültür zehirlenmesi yaşadığım için hastanede koca birer fular ve yakın gözlüğüne bağlı olarak yazıyorum.*
var olsun. hep yazsın.
devamını gör...
insanları tanıdıkça yalnızlığı sevmek
kalbi paramparça olan insanlar, yalnızlığı severler. çünkü insanları sevmek birçok kez hayal kırıklığına uğramalarına neden olmuştur. insanların kötü yüzünü defalarca tecrübe eden bir insan, kendinden başka kimseye ihtiyaç duymayacaktır.
devamını gör...
türk kadınlarının hobileri
bir grup insanın yapmaktan hoşlandığı şeyler.
benimkiler hemen hemen şöyle:
- kitap okumak (tarih, siyaseti bilim)
- kuantum fiziği konularında araştırma yapmak
- yazılımla ilgilenmek
- yapay zekâ hakkında bilgi edinmek
- kara kalem resim yapmak
- bilgisayar oyunları oynamak
- deprem ve yanardağları araştırmak
- bilardo* oynamak
- elektrik ve elektronikle ilgili konuları araştırmak
- ahşap boyamak ve benzeri el işleri yapmak
- yapboz yapmak
- henüz başlamadım ama keman çalmak eklenecek yakında kısmetse
- inşaat işleri, tesisat konularında evin ufak tefek arızalarını gidermek, boya badana yapmak
aklıma gelenler bu kadar.
benimkiler hemen hemen şöyle:
- kitap okumak (tarih, siyaseti bilim)
- kuantum fiziği konularında araştırma yapmak
- yazılımla ilgilenmek
- yapay zekâ hakkında bilgi edinmek
- kara kalem resim yapmak
- bilgisayar oyunları oynamak
- deprem ve yanardağları araştırmak
- bilardo* oynamak
- elektrik ve elektronikle ilgili konuları araştırmak
- ahşap boyamak ve benzeri el işleri yapmak
- yapboz yapmak
- henüz başlamadım ama keman çalmak eklenecek yakında kısmetse
- inşaat işleri, tesisat konularında evin ufak tefek arızalarını gidermek, boya badana yapmak
aklıma gelenler bu kadar.
devamını gör...
sevilen hakan günday sözleri
doğu'da kızlar kadın doğar. ecellerinden önce ölürler. ilk yemeği anasının memesinden gelen ve yediği çanağa tükürmekte sakınca görmeyen erkek, o kadar çok kadın gömer ki toprak bile artık dişidir. bu yüzden toprak ana diye bilinir. perilerin şanı buradan gelir.
diri diri gömüle gömüle toprağı bile kadın yapmışlardır. bu yüzden verimsiz ve çoraktır. buna da, kadının intikamı denir.
maalesef bu sözleri doğru ve haklı bulmak zorunda kaldığım için üzgünüm.
diri diri gömüle gömüle toprağı bile kadın yapmışlardır. bu yüzden verimsiz ve çoraktır. buna da, kadının intikamı denir.
maalesef bu sözleri doğru ve haklı bulmak zorunda kaldığım için üzgünüm.
devamını gör...
moleskine ajanda
moleskine defterlerinin neredeyse iki yüz yıllık bir geçmişi bulunmaktadır. kelime anlamı köstebek derisidir.
insanların akıllarında tutmak istedikleri ayrıntıları yazmaları gerektiğinde kullandıkları ufak tefek, siyah vinil kapaklı, sarı yapraklı, basit ve sade olup,cebe sığan çeşitlerinin daha çok kullanıldığı bilinmektedir.
bu defterlerin bu kadar sevilmesinin bir diğer nedeni de picasso, van gogh, ernest hemingway gibi isimlerin bunları ellerinden düşürmemiş olmalarıdır.
fransızların "moleskin", italyanlarınsa "moleschino" dedikleri bu akıl defterlerinin ilk olarak nerede doğduğu bilinmiyor. ilk olarak ilham perisini kaçırmak istemeyen fransız şairler için çıkarıldığı sanılıyor.
halen italya'da üretilmektedir. moleskine sahipleri kaybetme ihtimaline karşı defterlerinin ilk sayfasına geri getirene verecekleri ödülü yazarlar.
encrypted-tbn0.gstatic.com/...
insanların akıllarında tutmak istedikleri ayrıntıları yazmaları gerektiğinde kullandıkları ufak tefek, siyah vinil kapaklı, sarı yapraklı, basit ve sade olup,cebe sığan çeşitlerinin daha çok kullanıldığı bilinmektedir.
bu defterlerin bu kadar sevilmesinin bir diğer nedeni de picasso, van gogh, ernest hemingway gibi isimlerin bunları ellerinden düşürmemiş olmalarıdır.
fransızların "moleskin", italyanlarınsa "moleschino" dedikleri bu akıl defterlerinin ilk olarak nerede doğduğu bilinmiyor. ilk olarak ilham perisini kaçırmak istemeyen fransız şairler için çıkarıldığı sanılıyor.
halen italya'da üretilmektedir. moleskine sahipleri kaybetme ihtimaline karşı defterlerinin ilk sayfasına geri getirene verecekleri ödülü yazarlar.
encrypted-tbn0.gstatic.com/...
devamını gör...
marie rose balter
marie rose balter in , acı dolu ,affetmeyi bilen ve başarılar ile dolu ibretlik hayat hikayesi...
hayatın bize her zaman mükemmel olarak sunulmadığını , öfke duyduğumuz her şeyi affetmenin bizim için iyi olacağını ve güzel başlangıçlara yön vereceğini gördüğüm mükemmel bir örnek...
onca dayanılmaz eziyete rağmen, yılmadan azmederek verdiği yaşam mücadelesinden etkilenmemek mümkün değil.....
hayatta hiçbir şeyin imkansız olmadığını ,mucizelerin hep var olduğunu gösterir bizlere , güçlü kadın marie rose balter....
öyle ki , acı ve işkence dolu hayatı, 1986 yılında yayınlanan nobody's child (kimsenin çocuğu) ile drama filmi olmuştur.
film ,altın küre de dahil olmak üzere 7 dalda aday gösterilip üç dalda ödül almıştır.
marie, 1930 yılında alkolik bir annenin evlilik dışı çocuğu olarak dünyaya gelir. annesi ona bakamayınca 5 yaşında olan marie’yi yurda verir. ardından bir çift onu evlatlık edinir. marie’nin kaderi ne yazık ki yine yüzüne gülmez, çünkü onu evlatlık edinen çift sadist çıkar. bu italyan asıllı çift küçük kızı evin mahzenine kapayıp sistematik biçimde işkence eder. dışardan bakıldığında normal ve çok saygın göründükleri için, bunu yıllarca rahatlıkla gizleyebilirler ve marie adeta cehennemi yaşar.
marie rose 17 yaşında depresyondan felç geçirir. halisünasyonlar da gördüğü için doktorlar ona şizofren teşhisi koyar ve onu akıl hastanesine yerleştirirler. marie hayatının 17 yılını orada geçirir ve çok zor yıllar yaşar. umutsuzluk ve çaresizlik içinde kıvranır durur. yemek yemez, yerinden kımıldamaz ve sıkça intihar etmeyi düşünür.
otuz dört yaşına geldiğinde doktorlar marie’nin durumunu yeniden değerlendirir. onun şizofren olmadığına, ağır depresyon geçirdiğine ve panik atak yaşadığına karar verirler. arkadaşlarının ve kendisini seven bir kaç sağlık görevlisinin yardımıyla marie hastaheneden çıkar.
o artık hür ve yaşamını nasıl sürdüreceğine dair kendisi karar verme aşamasındadır. terk edilmiş, işkence ve tacize uğramış, otuz dört yılı ziyan olmuş bir kişi olarak hiçte kolay olmayacaktır, ama o yılmadı ve kızgın, öfkeli, umutsuz olmak yerine sıfırdan başlamayı tercih eder.
yetkililer “aklı dengesi yerinde değil, okuması imkansız” dedikleri halde marie, salem state üniversitesine psikiyatri bölümüne girer ve mezun olur. bu ara kanser hastalığına yakalanır ve mücadalesini kazanır. kendisi gibi akıl hastahanesinden çıkmış ve iyileşmiş joe ile evlenir. kocası maalesef altı sene sonra ölür ve marie kendini işine verir. uzun yıllar doktor olarak çalıştıktan sonra harvard üniversitesi’nde mastır yapar. psikiyatrik hastalarla çalışır, konferanslar verir. biyografisi yazılır ve hayatı film olur (nobody’s child). bir çok ödüle laik görülür.
elli sekiz yaşındayken, ‘vay be’ dedirtecek birşey yapar: on yedi yılını geçirdiği masachusetts danver devlet hastahanesine yönetici olarak atanır ve gelin görün ki, göreve alınır.
verdiği bir basın toplantısında şunları söyler: “eğer affetmeyi öğrenmeseydim, bir damla bile gelişemezdim. yaşamım ziyan edilmiş bir yaşam olurdu. ve bugün bu hastahaneye yönetici olarak dönemezdim.”
marie rose balter’in yeni görevini haber yapan bir ajans, onun zafer açıklamasını da şöyle yapar: “en uzun yolculuk, beynimizden yüreğimize yaptığımız yolculuk. affetmek bu yolculuğun en kestirme yolu. affetmeyi gerektiren her yara, içinde önemli bir dersi barındırır. dersi görebilmek için yarayı yeniden deşerek yüzleşmek zorunda kalsak bile…”
marie, bu hayatta hiçbir şeyin imkansız olmadığını gösteren en güzel örneklerden bir tanesidir.
kendinize inancınızı ve umutlarınızı kaybetmemeniz dileğiyle....
not: marie 6 ağustos 1999 yılında massachusetts’de vefat etmiştir.
arzu şen
hayatın bize her zaman mükemmel olarak sunulmadığını , öfke duyduğumuz her şeyi affetmenin bizim için iyi olacağını ve güzel başlangıçlara yön vereceğini gördüğüm mükemmel bir örnek...
onca dayanılmaz eziyete rağmen, yılmadan azmederek verdiği yaşam mücadelesinden etkilenmemek mümkün değil.....
hayatta hiçbir şeyin imkansız olmadığını ,mucizelerin hep var olduğunu gösterir bizlere , güçlü kadın marie rose balter....
öyle ki , acı ve işkence dolu hayatı, 1986 yılında yayınlanan nobody's child (kimsenin çocuğu) ile drama filmi olmuştur.
film ,altın küre de dahil olmak üzere 7 dalda aday gösterilip üç dalda ödül almıştır.
marie, 1930 yılında alkolik bir annenin evlilik dışı çocuğu olarak dünyaya gelir. annesi ona bakamayınca 5 yaşında olan marie’yi yurda verir. ardından bir çift onu evlatlık edinir. marie’nin kaderi ne yazık ki yine yüzüne gülmez, çünkü onu evlatlık edinen çift sadist çıkar. bu italyan asıllı çift küçük kızı evin mahzenine kapayıp sistematik biçimde işkence eder. dışardan bakıldığında normal ve çok saygın göründükleri için, bunu yıllarca rahatlıkla gizleyebilirler ve marie adeta cehennemi yaşar.
marie rose 17 yaşında depresyondan felç geçirir. halisünasyonlar da gördüğü için doktorlar ona şizofren teşhisi koyar ve onu akıl hastanesine yerleştirirler. marie hayatının 17 yılını orada geçirir ve çok zor yıllar yaşar. umutsuzluk ve çaresizlik içinde kıvranır durur. yemek yemez, yerinden kımıldamaz ve sıkça intihar etmeyi düşünür.
otuz dört yaşına geldiğinde doktorlar marie’nin durumunu yeniden değerlendirir. onun şizofren olmadığına, ağır depresyon geçirdiğine ve panik atak yaşadığına karar verirler. arkadaşlarının ve kendisini seven bir kaç sağlık görevlisinin yardımıyla marie hastaheneden çıkar.
o artık hür ve yaşamını nasıl sürdüreceğine dair kendisi karar verme aşamasındadır. terk edilmiş, işkence ve tacize uğramış, otuz dört yılı ziyan olmuş bir kişi olarak hiçte kolay olmayacaktır, ama o yılmadı ve kızgın, öfkeli, umutsuz olmak yerine sıfırdan başlamayı tercih eder.
yetkililer “aklı dengesi yerinde değil, okuması imkansız” dedikleri halde marie, salem state üniversitesine psikiyatri bölümüne girer ve mezun olur. bu ara kanser hastalığına yakalanır ve mücadalesini kazanır. kendisi gibi akıl hastahanesinden çıkmış ve iyileşmiş joe ile evlenir. kocası maalesef altı sene sonra ölür ve marie kendini işine verir. uzun yıllar doktor olarak çalıştıktan sonra harvard üniversitesi’nde mastır yapar. psikiyatrik hastalarla çalışır, konferanslar verir. biyografisi yazılır ve hayatı film olur (nobody’s child). bir çok ödüle laik görülür.
elli sekiz yaşındayken, ‘vay be’ dedirtecek birşey yapar: on yedi yılını geçirdiği masachusetts danver devlet hastahanesine yönetici olarak atanır ve gelin görün ki, göreve alınır.
verdiği bir basın toplantısında şunları söyler: “eğer affetmeyi öğrenmeseydim, bir damla bile gelişemezdim. yaşamım ziyan edilmiş bir yaşam olurdu. ve bugün bu hastahaneye yönetici olarak dönemezdim.”
marie rose balter’in yeni görevini haber yapan bir ajans, onun zafer açıklamasını da şöyle yapar: “en uzun yolculuk, beynimizden yüreğimize yaptığımız yolculuk. affetmek bu yolculuğun en kestirme yolu. affetmeyi gerektiren her yara, içinde önemli bir dersi barındırır. dersi görebilmek için yarayı yeniden deşerek yüzleşmek zorunda kalsak bile…”
marie, bu hayatta hiçbir şeyin imkansız olmadığını gösteren en güzel örneklerden bir tanesidir.
kendinize inancınızı ve umutlarınızı kaybetmemeniz dileğiyle....
not: marie 6 ağustos 1999 yılında massachusetts’de vefat etmiştir.
arzu şen
devamını gör...
sıdıka
pencere önünden ayrılmaması sebebiyle kedime ismini verdiğim, güzel dizinin şahsına münhasır karakteri *
devamını gör...
sözlük radyosu kaçak yayınları
isyan mı var arkadaşlar.
kızıl ordu sizlerle, arkanızdayım.
kızıl ordu sizlerle, arkanızdayım.
devamını gör...
aşı karşıtı yakınlarının sürekli ölmesi
twitter'da, facebook'ta, sözlüklerde ve diğer sosyal ağlarda karşımıza çıkan durum.
aşı karşıtı insanların yakınları aşı yüzünden sürekli ölüyorlar. umarsızca, yarınlar yokmuşçasına bir ölüm yarışı içindeler.
"5 yakınım öldü aşıdan", "15 yakınım sakat kaldı aşıdan", "50 yakınım almanca konuşmaya başladı aşıdan sonra", "aşı olan 25 yakınım bluetooth ile birbirine bağlanıyor", "babamı bill gates öldürdü" gibi tamamen bilimsel ve ispatlı şeyler yazıyorlar.
hayır sayıları alt alta topluyorsun türkiye'de o kadar toplam ölüm yok ama olsun. sonuçta bir aşı karşıtı bunu söylüyorsa %100 doğrudur.
bizim gibi sıradan çinko vatandaşların yakınları ise maşallah yani. nazire yaparcasına yaşıyorlar.
aşı karşıtı insanların yakınları aşı yüzünden sürekli ölüyorlar. umarsızca, yarınlar yokmuşçasına bir ölüm yarışı içindeler.
"5 yakınım öldü aşıdan", "15 yakınım sakat kaldı aşıdan", "50 yakınım almanca konuşmaya başladı aşıdan sonra", "aşı olan 25 yakınım bluetooth ile birbirine bağlanıyor", "babamı bill gates öldürdü" gibi tamamen bilimsel ve ispatlı şeyler yazıyorlar.
hayır sayıları alt alta topluyorsun türkiye'de o kadar toplam ölüm yok ama olsun. sonuçta bir aşı karşıtı bunu söylüyorsa %100 doğrudur.
bizim gibi sıradan çinko vatandaşların yakınları ise maşallah yani. nazire yaparcasına yaşıyorlar.
devamını gör...
evernevergreen
çok nazik, tatlı, mütevazi yazar kişisi. kendisiyle bu kadar geç sohbet etmiş olmaktan esef duyduğum yazarlarlardandır kendisi. tanımlarını zaman zaman görmeme rağmen niçin yazmadım bilemiyorum. o da benim ayıbım olsun.
bu arada kendisi daha çok sinema ve edebiyat üzerine yazar. bu konularda hatrı sayılır bir birikimi ve donanımı da olduğu çok rahat fark ediliyor tanımlarını okurken. görünen o ki sağlam bir entelektüel temele sahip kendisi.
sesi, sözü, kalemi daim olsun sözlüğümüzde...
bu arada kendisi daha çok sinema ve edebiyat üzerine yazar. bu konularda hatrı sayılır bir birikimi ve donanımı da olduğu çok rahat fark ediliyor tanımlarını okurken. görünen o ki sağlam bir entelektüel temele sahip kendisi.
sesi, sözü, kalemi daim olsun sözlüğümüzde...
devamını gör...
incendies
bu kadar ağlayacağımı bilsem bu filmi yine de izler miydim? evet, izlerdim. filmin sonunda aniden gözlerime dolan yaşlar, tutamadığım hıçkırıklar, simon gibi ateşler içinde kalışım. böyle bir şey izleyeceğimi tahmin etmezdim.
nawal marwan mülteci biri ile aşk yaşar ve onunla kaçmak ister. ama ailesi karşı olduğu için ikisini de öldürmek ister. sevdiği adam öldürülür ama nawal büyükannesi tarafından kurtarılır. tüm bu yasak aşka rağmen narwal bir de hamiledir. çocuğunu doğurup oralardan uzaklaşmak zorunda kalır. ama ona bir söz verir. ne olursa olsun onu her zaman sevecek ve onu mutlaka bulacaktır.
nawal köyünden ayrıldıktan sonra savaş çıkar. bir savaş insana ne kadar zarar verebilir? bir savaş insandan nelerini alır götürür? şu an bile dünyada bir sürü mülteci ülkelerinden kaçmak zorundayken, bizim izlediğimizde ağladığımız şeyleri insanlar bizzat yaşarken bu dünyadan huzur içinde gelip geçmek bile büyük bir şans değil mi? filmde de dediği gibi birbirimize karşı olan nefretimizi kırabilecek miyiz bir gün? mutlaka izleyin. yıllar sonra bu filmi tekrar izleyeceğim. şu an her şeyi bildiğim için film başladığı andan itibaren ağlamaya başlayabilirim ama olsun.
bir artı bir bir eder mi?
nawal marwan mülteci biri ile aşk yaşar ve onunla kaçmak ister. ama ailesi karşı olduğu için ikisini de öldürmek ister. sevdiği adam öldürülür ama nawal büyükannesi tarafından kurtarılır. tüm bu yasak aşka rağmen narwal bir de hamiledir. çocuğunu doğurup oralardan uzaklaşmak zorunda kalır. ama ona bir söz verir. ne olursa olsun onu her zaman sevecek ve onu mutlaka bulacaktır.
nawal köyünden ayrıldıktan sonra savaş çıkar. bir savaş insana ne kadar zarar verebilir? bir savaş insandan nelerini alır götürür? şu an bile dünyada bir sürü mülteci ülkelerinden kaçmak zorundayken, bizim izlediğimizde ağladığımız şeyleri insanlar bizzat yaşarken bu dünyadan huzur içinde gelip geçmek bile büyük bir şans değil mi? filmde de dediği gibi birbirimize karşı olan nefretimizi kırabilecek miyiz bir gün? mutlaka izleyin. yıllar sonra bu filmi tekrar izleyeceğim. şu an her şeyi bildiğim için film başladığı andan itibaren ağlamaya başlayabilirim ama olsun.
bir artı bir bir eder mi?
devamını gör...
