tavuklu pilavdır, en makbulü budur. element uydurmayın efendim. zaten başlığı açan yazarımız ailesinden hayır dua alamayacaktır. karidesin kilosu ne kadardır?
devamını gör...

suç ve ceza
okurken sanki ben de sıtmaya yakalanmış, deyim yerindeyse beraber tir tir titriyoruz, beynim uyuşmuş gibi hissediyorum. bi türlü bitiremedim.
devamını gör...

daha ne kadar uyumlu olabilirim...

fikrim var ve yazıyorum.
devamını gör...

kütüphane memuru olmak isterdim. tam karakterime uygun bir iş. üniversite bittiği dönemde kpss ye girip lise mezunu olarak memuriyete geçen pek çok arkadaşım olmuştu. ben devletin bize verdiği eğitimin ailemizin bize verdiği emeğin hakkını vermemek yanlistir, başkasının layık olduğu yere geçmek kul hakkına girer diye denememistim. sonra bir baktım ki bizim branş açıköğretim mezunu öğretmen kaynıyor. yaptığım işi çok seviyor olsam da bugün fırsatım olsa geçiş yapabilecek cesaretim olsa yine de kütüphane memuru olmak isteyebilirim.
devamını gör...

güldüren gruptur efenim. yıl neredeyse olacak 2021 siz hala whatsapp üzerinden haberleştiğimizi falan mı sanıyorsunuz?
devamını gör...

etik, sözlükte "insanın doğuştan getirdiği ya da sonradan kazandığı birtakım tutum ve davranışların tümü." şeklinde tanımlanır. ama bugün bizim değineceğimiz konu tanımdan daha çok bunu nasıl oluşturmamız veya oluşturacağımız üzerine.
oluşturacağınız bireysel bir etik için öncelikle oluşturduğunuz her şeyi yıktıktan sonra gerçekleşebilir. burada (bkz: fredrich nietzsche) devreye girer ve "tanrı öldü" der.
nietzsche tanrı öldü derken kastı sadece dini veya (bkz: teoloji)'yi öldürmek değildir.
kendisinden önce var olan bütün sistemleri ve kültürleri yıkmaktır.
nietzsche, nihilizm(hiççilik) için uğranılması gereken bir uğraktır der. yani ilk önce hiç olmadan yeni biri olamayız der. bunun için de "yeniden dirilişler ancak mezarlıklarda görülür." diye ekler.

peki, bu yıkım ve hiçe gidiş kavramlarına nasıl ulaşabiliriz? tabii bu çok acılı bir süreç olacaktır. eğer bir şeyi yıkmak istiyorsanız önce ondan şüphe(bkz: septisizm) etmelisiniz. ailenizden,düşüncelerinizden,inanışlarınızdan ve hatta kendinizden. (bkz: descartes) kendi varlığının kanıtı bu şekilde bulmuştur. her şeyinden ve şüphe edip yıkarak ve onları tekrar inşa ederek en sonunda da "düşünüyorum o halde varım demiştir".
nietzsche bu yıkım ve hiçliğe uğramak konusunda bizlere şu aforizmasını söyler.
"kendini yakmak istemelisin kendi ateşinde, nasıl yeniden doğmak isteyebilirsin ki, önce kül olmadan."

işte şimdi her şeyi yıktıktan sonra artık inşa etmek başlar her şeyi yeni baştan.
öncelikle yeni etik sistemimizi kurmaya kabullenmekle başlamalıyız. insan doğası ve biyolojisine aykırı bir etik sistem kurmak, sizi çok fazla ilerletmeyecek, eninde sonunda tökezlettirecektir. öncelikle insan doğasının temelinin tamamen bencilliğe dayandığını kabullenmeniz gerekir. bütün niyetiniz ve eylemleriniz tamamen sizin bencilliğinizden kaynaklanır. kuracağımız yeni etik sistemi bu temel taşın üzerinde yükselecektir. bencillik kavramını açıklamak için bu durumu örneklendirecek olursak.
iki tane anne ve çocuk düşünelim iki grupta aç ve tek kişiye yetecek kadar yemekleri var. bir anne yemeğini çocuğuna yedirirken, diğer anne yemeği kendisi yer. özüne baktığınızda ikisi de bu eylemi bencillikten yapar. bir anne için açlık dürtüsü yerine çocuğunun aç kalmasının vicdan azabı daha ağır geldiğinden yemeği çocuğuna verir. diğer anne'de ise açlık dürtüsü daha baskın gelir ve yemeği kendisi yer. birinde manevi bir bencillik söz konusu iken diğerinde maddi bir bencillik söz konusudur.
bu anlamda bencillik iyi veya kötü değil mutlaktır.

ikinci olarakta iyi ve doğru kavramlarını analiz etmekle ilerlemeliyiz. ikisi de birbirinden çok farklı iki kavramdır. bize hep birbirlerine yakın gözükseler bile iyi olan, çoğu zaman doğru olmaz. mesela bir eylemden haz almanız o eylemi sizin için iyi yapsada onu doğru yapmaz. iyi, duygularla ayırt edilebilirken, doğru ancak akılla ayırt edilebilir. o yüzden etik sistemimizin temelini hislerimize göre değil aklımıza göre kurmalıyız. hazlar çoğaldıkca alınan haz yerini ızdıraba bırakır, fazla seks yapmak sizin için iyi olarak görülse bile sizin için ardından gelecek ızdırap ve boşluk yüzünden doğru değildir.

duygular, akla kanalize edilmek için vardır. temel bir dürtü ve motivasyon kaynağıdır. duyguların iyi veya kötü olmasının bir önemi yoktur. her iki durumda da kanalize edilmelidir. ve buna göre ilerlenmelidir. kötü olanı ancak saf bir irade ile aklımıza kanalize edebiliriz. irade ve disiplin bireysel ahlakın temelidir. bu ahlaka sahip insanlar duygularına kapılıp hareket etmeyeceği gibi herhangi bir şeyi yapmak için de motivasyon bekleyen zayıf bir karaktere de sahip değillerdir. bu heriflerin tek olayı saf bir disiplin ve üst düzey bir iradedir bundan ötürü herhangi bir işlerini ertelemez, kötü bir duyguya kapılıp ritüellerini bozmazlar ve hayatta hep bir ivme kazanırlar. olumsuz duygular onlar için denizde gittikleri bir gemiye vuran dalgalardır, yeterince sağlam bir iradeniz varsa yani geminiz, su almaz ve batmazsınız.
su almadıktan sonra da vuran dalgaların şiddettinin bir önemi yoktur. iradesiz ve disiplinsiz bir hayat eninde sonunda büyük bir boşluğa ve ızdıraba mahkumdur.

etik sistemi biyolojik istençle temellendirip aklın üzerine inşa edip irade ve disiplin tuğlalarıyla yükselttikten sonra devreye (bkz: søren kierkegaard) girer ve var oluşsal bir boşluk ve hayatı anlamlandıramamaktan kurtulmak adına inancı ortaya atar.
her şeyi akılla algılayamayız ve açıklayamayız bazı şeylere inanmak durumunda kalır ve bununla boşluk ve anlamsızlık duygusundan kurtuluruz. bu duruma biraz faydacı (bkz: pragmatizm) bakmak gerekir. inançtan kasıt illa din veya tanrı değildir fakat bunlarda olabilir. siz sanata, doğaya veya evrenede inanabilirsiniz. aklın açıklayamadığı noktada devreye inanç girer ve sizi anlamsızlıktan kurtarır.
devamını gör...

çalışan kesim için haftanın en değerli gününün en değerli saatidir. her zamankinden daha az stresli uyanmışsındır. güneş gülen yüzünü hemen hemen yeni göstermiştir ya da yağmur bulutu az önce tam buralardan geçmiştir. üstünde her zamanki sadık hırkan, ayağında parmak arası terliklerinle, simitlerinin çıtırlığından emin olduğun fırına doğru yol alırsın. kokuları tüm sokağı hatta tüm şehri * sarmıştır. aldığın simitlerin ucundan kemirerek eve dönerken sokağın müdavimi karabaş'ın esneyerek sana doğru geldiğini görürsün. her zamanki gibi elindeki simitten ona da verirsin ve o da her zamanki gibi koklayıp bırakır. demek ki her şey yolunda...
ocak üzerindeki kırmızı demlik telaşla köpürür, artık çay'ın demlenme vakti gelir.
pötikare masa örtünü sardunyalarla dolu balkonun eski ama neşeli masasına serersin. fesleğenlerin başını okşayıp, kokusunu içine çekersin. nostaljik radyonun frekanslarını türk sanat müziğine ayarlarsın. rüzgar saçlarını, müzik ruhunu okşar.
bir şarkı duyarsın ama sadece bir kaç cümlesine eşlik edersin:
kalbimi kıra kıra
bıraktın bir hatıra
günahını yalancı
dudaklarında ara...
ne bugünün kırıklığı, ne de geleceğin endişesi vardır.
geçmişin keskin yaşanmışlığı ve netliği tuhaf bir huzur verir. demek ki her şey yolunda!
iyi pazarlar efendim...
devamını gör...

sevgiyle değil hijyen kaybıyla ilgisi vardır. yapmayın böyle iğrençlikler.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

sade ve sakin yaşamak. hayatınızı başkalarının görmesini istediğiniz şekilde değil, kendi şeklinize göre yaşamak. dinlemek, dinlenmek, durmak. bazen yaşamın siz olmadan akıp gitmesine izin vermek.

her şey içimizde aslında. bir dönüp bakabilsek en ucuz teselliyi orada bulacağız.
devamını gör...

gözlerimden yaş getirten mutluluktur. şampiyonnn beşiktasimmmm.
devamını gör...

en atarlı giderli siyasteçilerden biriydi kendisi, tabi daha çok malum gülünmeyen esprisiyle bilinir. şimdi ise allah ile konuştuğunu ve mesih olduğunu iddia ediyor. zamanında esprisine gülünseydi belki bunlar olmazdı. havarileri olan(ibrahim favorim), kimseye zararı olmayan "modern" bir mesih'tir kendisi.

bir röportajı:
devamını gör...

fransızca kökenli olan ve bir kurumu yöneten kimse anlamına gelen kelime.
devamını gör...

en sevdiğim çorba. tabii mis kokulu yaz domatesiyle yapılacak...
devamını gör...

9 rus dağcının ural dağları'nda tahminen 2 şubat 1959 gecesinde korkunç ve gizemli bir şekilde öldüğü olaydır. olayı aydınlatmak için yüzden fazla teori uzmanlar tarafından incelense de hala bir sonuca varılamamıştır.

ural teknik üniversitesi'nden 9 öğrenci 28 ocak 1959'da ural dağları'nda iki haftaya yakın sürecek bir gezi için yola çıkarlar. planladıkları rota dağcılık literatürünün en zor sınıfındaydı fakat liderleri igor dyatlov başta olmak üzere tüm ekibin hem kayak hem de tırmanış tecrübeleri olduğu için bu zorluk onlara heyecan veriyordu.

deneyimlerinin ateşi hepsini ısıtmış, korkusuzca yola çıkmışlardı. planlanan gezi 12 şubat'a dek sürecekti. günler geçti, 12 şubat'a gelindi. gezinin son günüydü ve rotadaki son durak olan vizhai'ye ulaşacak olan ekibin spor kulüplerine telgraf çekmeleri gerekiyordu. grup lideri igor dyatlov tarafından kulübe ne bir haber gitti ne de bir telgraf çekildi. bir süre bekledikten sonra işin ciddiyetini kavrayan ekipler arama faaliyetlerine başlama kararı aldı. sadece dağcılar değil, güvenlik güçleri de bu arama için uçaklar ve helikopterlerle görev başındaydı. tamı tamına 6 gün sürdü umut dolu arama macerası.

arama çalışmaları sonucunda hedeflenen varış noktalarından tam 10 kilometre ötede tahrip edilmiş bir çadır bulundu. biraz ilerlediklerinde de kamp ateşinin yanında sadece iç çamaşırları olan iki cansız bedenle karşılaştılar. aramalar bu bölgede detaylandırıldığında çadırlar ve kamp ateşi arasında üç cansız beden daha bulundu. -30 derecede iç çamaşırlarıyla bulunan dağcıların tüm kıyafetleri, içten yarılarak parçalanmış çadırın içerisinde sapasağlam durmaktaydı. çadırdan normal bir şekilde çıkmamışlardı.

grubun diğer 4 üyesi halen kayıptı, 2 ay boyunca aramalar devam etti. umutlar tükendiği sırada onları da benzer şekilde buldular. ilk cesetlerden ortalama 75 metre uzaklıkta bulunan 4 dağcının cesetleri ise diğerlerine nazaran iyi giyimliydi. ilginç olan şu ki dağcılar kendi kıyafetlerini değil, birbirlerinin kıyafetlerini giymişti. bu da dağcıların büyük bir panikle ne yaptıklarını bilmez halde oldukları kanısını pekiştirdi.

ölüm sebepleri ilk başta hipotermi olarak belirlense de neden bu durumda kaldıkları çözülemedi. cesetlerde bazı darbe izleriyle karşılaşılsa da hiçbiri iz bırakmamış ve daha önemlisi hayati etki yaratacak cinsten değildi. bazılarının ise gözleri ve dili yerinde olmamasına rağmen hiçbirinde yara izi bile yoktu. herhangi bir kazadan ya da bir saldırıdan söz etmek mümkün değildi fakat yapılan incelemeler hepsinde bir çeşit travma olduğunu kesinleştirir. onları böylesine korkutan şey neydi?

tüm cesetlerin rengi kahverengi ve siyah tonları arasında bir renkteydi. cesetlerde görünen hasarın bir insan tarafından verilemeyeceği düşünüldü ve kgb araştırmalara başladı. kıyafetlerde rastlanan radyoaktif kalıntılar işleri iyice karmaşık bir noktaya getirdi; çünkü alanda, yakın çevresinde ve uzak çevresinde onlardan başka insan izine rastlanmamıştı.

1959'da kgb dosyayı olayın bilinmeyen bir sebeple gerçekleştiği gerekçesiyle apar topar arşive kaldırdı ve yeni araştırmaların önünü kapattı.

üzerine onlarca kitaplar yazıldı. sovyet yönetiminin gizli bir nükleer silah denemesi olduğu söylentisi bile ortaya atıldı. hatta bazı komplo teorileri dünya dışı varlıkları bile her ne kadar inanması zor olsa da bu olaya dahil etti. olayın gerçekleştiği bölgeye yakın bir yerleşim yerinde yaşayan mansi isimli yerel halktan da şüphelenildi. ancak yapılan araştırmalar ve uzun süren mahkemeler sonucunda mansi halkı hiçbir kuşkuya sebep vermeyecek şekilde aklandı. devlet mansi halkından özür diledi.

her ne olursa olsun aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen hala bir sonuca varılamadı. dyatlov geçidi vakası, olaydaki bütün sebep-sonuçların bulunan hiçbir kanıtla uyuşmadığı gizem dolu bir vaka olarak günümüzde merak edilmeye devam ediyor.
devamını gör...

emirhan derindere'nin seslendirdiği ve yks'ye çalışma sürecimde sıklıkla dinlediğim şarkıydı.
"sabahları yatarak, akşamları kalkarak işte böyle geçiyor zaman..."
şu sözleri ile de berbat sınav senemi hatırlatır aynı zamanda bana.

devamını gör...

günaydınnnn sözlük. *
doğru düzgün uyumama rağmen içimde bir kıpırtı ile uyandım ben bugün. gece boyu mutlu mutlu rüyalar görüp, uyanıp gülümseyerek tekrar yeniden uyumaya çalıştım. içimde deli deli kıpırtılar var, sanki hep bir kahkaha sesi duyuyorum. sizlere de bulaşşın istedim. * güpgüzel bir gün olsun.
devamını gör...

salataya dökmek için istediğiniz zeytin yağının yerine hep çiçek yağı gönderilir bu da benden olsun.
devamını gör...

düşünce özgürlüğünden bir kesit. yersen.

malum günler hariç ramazanı full tutan biriyim. son 3 gündür tutamıyorum. dün ve evvelki gün müthiş bir diş ağrısı çekiyordum o kadar ki ağrı şakaklarımdaki damarları şişirdi. kafamın içi, kulağım, boğazım ve çeneme kadar ağrıyordu. işte ayakta durmak gerektiği için sakıncalı da olsa 2 3 saate bir ağrı kesici* içip ayakta durdum. dün akşam iş çıkışı gece 12 ye kadar açık olan nöbetçi dişçiye gidip kahrolası azı dişimi çektirdim ve azabım son buldu. tükürdükçe gelen kan ve tekrar ağrı olması ihtimaline karşılık sahura kalksam da niyet etmedim ve bugün de oruçlu değilim. nasip yarına ve arefe gününe inşallah.
şimdi bu ve benzeri zaruri halleri göremeyecek saman kafalı insanları görüyorum da komik gerçekten.
adama derler ki; kalbini yarıp baktın mı?
devamını gör...

bu ülkeye laiklik de cumhuriyet de kadın hakları da gökten zembille indi.

elin gavurunun 300 yıl boyunca vuruşa vuruşa, öle öle kazandığı hakkı daha dün padişaha el etek divan duran marabaya bedavaya şlink diye verirsen elbette tayyip olur herşey.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim