ergenliğe girmek üzere olan erkek kardeşim istediği şeyi hemen yapmadığım için "senin gibi abla olmaz olsun" diyerek gitti yanımdan. kalbimi çok kırdı sıpa. oysa ki bir dakika bekle bakacağım demiştim.*
devamını gör...

bir nathaniel hawthorne öyküsüdür.

büyüleyici bir roman olan kızıl harf ile tanıdığımız ve alegorik ve sembolik masalların usta yazarı olan nathaniel hawthorne’un en sevdiğim öyküsüdür.

öyküyle ilgili yazacaklarımdan önce hawthorne ile ilgili söylemek istediğim bir iki cümle var. hawthorne’un büyük dedesi bir yargıçtı ve ününü cadı olmakla suçlanan kadınlara verdiği cezalarla tanınırdı. hawthorne ailesinin zamanla çöküş yaşamasının bu günahın bir bedeli olduğunu düşünmüş ve her fırsatta bu konuda af dilemiştir.

gelelim öykümüze; çocukken bir arkadaşımız vardı, çok ilginç bir çocuktu. bir gün saklambaç oynarken öyle bir saklandı ki kimse onu bulamadı. sanırım saklandıkça ve bulunamadıkça bundan aldığı keyif arttıkça arttı ve ortaya çıkmamaya karar verdi. biz bir süre sonra onu aramaktan vaz geçip başka bir oyuna geçmiş olsak da o saklanmaya devam etmekten kendini alamadı. o kadar ileri götürdü ki bu durumu akşam ezanı okunup herkes eve gittiğinde o hala saklanmaktaydı. ailesi gece vakti mahalleyi ayağa kaldırana kadar da ortaya çıkmadı. sanırım onun için, o gün saklanmak oyunun bir parçası olmaktan çıkmış ve bir amaç haline gelmişti. uzadıkça süre, neden saklandığını bile unutup sadece saklanmaya odaklanmıştı. ve başkalarının saçmalık olarak görebileceği şey onun takıntılı gerçekliği haline gelmişti.

wakefield da böyle bir öykü. bir gün evinden çıkıp geceyi tek başına geçirmeye karar veren kahramanımızın hikayesi 20 yıllık bir kayboluşa dönüşür. evinin tam karşısında bir ev tutup eşini izleyen kahramanımız, eşinin onun yokluğunu nasıl karşılayacağını gözlemlemek ister. onun kaybolması eşini nasıl da yerle bir edecektir. ama bu kaybolma oyunu yirmi yıl boyunca sürer ve bir süre sonra anlamını yitirmeye başlar herkes için, sadece kahramanımız için önem taşımaktadır artık. oyun ancak kahramanımız 20 yıl sonra evinin kapısını açınca son bulur.

elma dersem çık armut dersem çıkma sözündeki armut nihai bir amacın vücut bulmuş hali olur.
devamını gör...

trt'nin yaptığı yayın sırasında kendinden geçerek perdeye dolanan semazendir.

devamını gör...

patili pijamam üzerimde, tesla'cığım dizlerime yatmış... daha ne isterim ki?

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bir rivayete göre fazıl say ile arkadaş oldukları yıllarda müzikal yetenek anlamında oldukça göz önünde olan deli vahit, müzik otoritelerinin de ilgisini çekmeyi başarıyor. fazıl say batı müziğinde ilerlemek isterken deli vahit müziğe daha evrensel bir perspektiften bakmaktadır. bu durum onu, hocaları ve arkadaş çevresinden koparmış, haksızlıklara maruz kalmıştır. fazıl say bir yemek davetinde deli vahit'i zehirlemeye çalışmış ve başarısız olmuştur.
zamanla elektronik öğeleri müziğine ekleyen deli vahit klavye konusunda dünyadaki en özgün müzisyenlerden biri olmayı başarmıştır.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

ailedeki tek sağlam kişi olarak kendime bakmaya çalışıyorum.*
devamını gör...

ordu klasiği ahşap köprü
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

tek bi şey söyleyemeyeceğim ama
-ısrar edilmesi
-yalan söylenmesi
-uyuyamama/uykusuzluk
-cümleyi tamamlamama*
lütfen bana bunları yapmayın,lütfen .
**.
devamını gör...

verdiğim emeklerin boşa gitmesinden ve nankörlükten.
devamını gör...

oluşturduğu kürdilihicazkar makamı ve düzenlediği müsemmen usulüyle bilinen 19. yüzyıl klasik türk müziği bestekarı.
devamını gör...

amerika menşeili alternatif rock grubu.chlorine (şarkı) şarkısı favorimdir.
devamını gör...

bir kişiyi, çeşitli psikolojik baskılarla yönlendirmek.
peki neden gaslighting? bu isimle olayın ne alakası var diyenler için, bir yerde şöyle okumuştum:
aydınlatma için gaz lambasının kullanıldığı dönemlerde evli bir çift varmış. adam her gün gaz lambasını azar azar kısıyor, kadın ''gaz lambasının ışığı azalıyor'' dedikçe hayır azalmıyor, yanlış görüyorsun diye diretiyormuş. sonunda kadını delirtmiş.
devamını gör...

allah affetsin “...ne giyeceğini hayal ederek...” diye okuduğum başlık. yine baktım, yine öyle okudum. yine baksam, yine öyle okurum.*
devamını gör...

didem madak-ah’lar ağacı ve grapon kağıtları.bu iki kitabın her dizesi ağlatır beni.
“acıyı hangi dile tercüme etsek şimdi yalan olur pollyanna.”
devamını gör...

ross geller'ın şevkle ve aşkla yaptığı mesleği.
phoebe buffay onu kızdırmak için evrim teorisine inanmadığını söyleyerek damarına basar ve olaylar gelişir. esasında phoebe gerçekten de evrime inanmaz ve ross bunu dert edinir. günlerce onu ikna etmeye çalışsa da başaramaz. sonuç olarak phoebe onu çıldırtır. ilgili bölümü ara ara açıp izlerim işine aşık bir paleontolog böyle mi oluyormuş diyerekten izlerim.
devamını gör...

doğumumda üstüme 3. sınıf bir terzinin elinden çıkmış karanlık bir elbise giydirmişlerdi, herkeste aynısı vardı, benim de herkes olmam bekleniyordu.

13 yaşıma kadar dayandım, sonra parçalayıp attım üstümden bir daha da ne onunla ne de başka rengiyle işim olmadı. şimdilerde bozkırın en alaboz yerinden mavi bir elbise giymiş biri geliyor yanıma, inadına hanımeli kokuyor, arkada pavane çalmaya başlıyor, benim tüm ezberlerim bir kez daha bozuluyor, üstüne üstlük hoşuma da gidiyor iyi mi? puh ve şükür!
avgoustos ağustos'a evrildi, arada temmuz var sıra onunla bir anlaşma yapmama bakar.
o elbiseyi lütfen çıkarma üzerinden, belli mi olur senin rengine yakışan rüzgar kıvamında bişi giyer öyle gelirim yanına.

sahi, hâlâ duruyor mu kurtuluş parkının karşısındaki o pastane? yolumuz uzun, bişiler alalım, yolda acıkırsın.
devamını gör...

ikisi de mevcut şartlarda başarılı işler yapmaktadır fakat saçma bir karşılaştırmadır. istanbul ve ankara hiçbir açıdan denk değildir ki başkanlarını yarıştıralım.
devamını gör...

yakın zamanda çıkmış ve epey ses etmiş güney kore dizisi, 10 bölümden oluşuyor. klasik bir romantizmden konusunu alıyor sanarak izlemeye başlamıştım ama sonunda sinir olarak kapattım. nabi karakterini izlerken defalarca kafamdan gerizekalı olup olmadığını geçirdim. eski sevgilisi olsun, yeni bir "ilişkiye' yelken açtığı jae eon olsun hepsi tarafından açık açık kullanıldığını nasıl fark etmez diye düşünmekten kafayı yedim. jae eon tam anlamıyla her şekilde istediğini yapan erkek tiplemesini oynuyor benim gözümde. övülecek bir tarafını göremiyorum kendi açımdan, sanki nabi ile olan tuhaf ilişkisinde her zaman "ben bir şey yapmadım, bunu sen de istiyorsun." diyerek işin içinden çıkıyordu. yaşadıkları açık ilişki sebebiyle jae eon'un haklı olduğunu düşünenler olacaktır ancak nabi'nin hayatına olan saygısızlığı, kadının üzerinde tahakküm kurmaya çalışması ve tüm bunların ardından hiçbir şey yokmuş gibi davranması hiçbir ilişkinin hak etmediği tavırları barındırıyor. ama nabi'nin de kendisine saygısı olmayan bir karakter olduğu görülüyor. açıkça kullanıldığı bir ilişkiden sonra jae eon ile yeniliğe adım atması, geçmişinden hiçbir şey öğrenmediğini gösteriyor. ayrıca duygularını karşı koyamıyor, annesi gibi olmayacağını söylüyor ama tercih ettiği erkekler, annesinin hayatında bulunanlardan farklı değil. böyle bir ikiliyi izlemek beni oldukça sinir etti. yan karakterlerin onlardan daha çekilir bir hikayesi vardı. bitna adlı karakter en azından sevgilisi için çabalayıp ilişkiyi eline almaya çalışıyordu, fark etmediği şeyleri öğrenip gelişimini bize gösteriyordu. lezbiyen karakterlerin bile gitgelleri daha çekilirdi. sanırım bu kadar gündeme gelmesinin sebebi, muhafazakar bir toplum olan güney kore için sınırlarını zorlayan bir dizi olması. belki nabi ve jae eon karakterlerinin ilişkisi bu kadar romantize edilmeden, objektif bir şekilde çekilse daha anlamlı bir yapım olacaktı.
devamını gör...

ailenizle ve sevdiklerinizle keyifli, neseli, bol kahkahali, huzur dolu bir bayraminiz olsun sozluk...
bir oneri: kavurmayi cok kacirmayin, etin iyisini de kendinize saklamayin*.
devamını gör...

zarındaki proteinlerin varlığı ile kan grubumuzu belirleyen hücre. hücre zarında;
a proteini varsa kan grubun a,
b proteini varsa kan grubun b,
a ve b proteinleri beraber varsa ab,
a ve b proteinleri yoksa kan grubun sıfır oluyor.
rh faktörü de yine alyuvar hücre zarında bulunan başka bir proteinin varlığına göre ortaya çıkıyor.
o protein varsa rh pozitif, yoksa rh negatif kan gruplu oluyorsun.

kırmızı kemik iliğinde üretilip kan dolaşımına geçen alyuvar hücrelerinin çekirdekleri bulunmuyor. (memelilerde) hatta organelleri bile yok. bu sayede daha çok hemoglobin içeriyorlar. daha çok oksijen taşıyabiliyorlar. mitokondrileri olmadığı için enerjilerini glikoliz tepkimeleri ile üretiyorlar. (bkz: glikoliz)

alyuvarlar küçük kan dolaşımında kalp ile akciğer arasında dolaşıyor, akciğerlerden geçerken oksijen alıyor.
büyük kan dolaşımında ise kalp ile vücut arasında dolaşıp oksijeni bırakıyorlar.

sayıları diğer kan hücrelerine göre oldukça fazla. 1 milimetre küp kanda yaklaşık olarak:
10 bin akyuvar (savunma hücreleri)
300 bin platelet=kan pulcuğu=trombosit (pıhtılaşmadan sorumlu)
5 milyon alyuvar bulunuyor. (solunum gazlarının taşınmasından sorumlu) erkeklerde biraz daha fazla.

kalıtsal veya çevresel faktörler ile sayısı değişebiliyor.
örneğin, böbreklerde üretilen eritropoietin hormonu kırmızı kemik iliğini uyarır ve buradaki yetişkin kök hücreri alyuvar sayısını artırır.
ayrıca uzun süre yüksek rakımlı bölgelerde yaşarsak, bu bölgelerde deniz seviyesine göre çözünmüş oksijen daha az olduğundan alyuvar sayımız artmaya başlar.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim