akıllı gözlük
bir çeşit giyilebilir teknoloji.
bu gözlükler, sensörler ve kablosuz bağlantı aracılığıyla ufak birer bilgisayar gibi çalışır. bağlantı kurulan sistemdeki bilgileri, dosyaları ya da benzer özellikleri gözlük camı aracılığıyla kullanıcıya yansıtır. ayrıca yine gözlük özelliklerini de yerine getirirler ve kullanıcının net görmesine izin verirler.

görselin kaynağı
bu gözlükler, sensörler ve kablosuz bağlantı aracılığıyla ufak birer bilgisayar gibi çalışır. bağlantı kurulan sistemdeki bilgileri, dosyaları ya da benzer özellikleri gözlük camı aracılığıyla kullanıcıya yansıtır. ayrıca yine gözlük özelliklerini de yerine getirirler ve kullanıcının net görmesine izin verirler.

görselin kaynağı
devamını gör...
supportgirl
önemli konuları gözden kaçıran yazar değildir. gündem başlıklarında kaynak gösterdiği yazılı ve sözlü basını referans alarak ilgili girdileri yazmaktadır. konu ile ilgili gelişme oldukça açtığı gündem başlıklarını editlemek suretiyle güncel gelişmelere ilk girdide yer vermektedir. yazılı ve sözlü basının bilgi kirliliğine sebebiyet vermesinin sorumlusu kesinlikle değildir. insani ve vicdani sorumluluklarını yerine getirmek, mağdur olan çocuklara yardımcı olmak adına elinden geleni yapmaya özen göstermemektedir. elinden fiziksel manada bir şeyler gelmediği noktalarda en azından mağduriyeti duyurmaya çalışmaktadır.
çocuk ve istismar konusunun bilinirliğini arttırmak adına belki de bu sözlükte en çok emek veren yazarlardan birisidir, gerek bu konularda profesyonel sektör çalışanı olarak gerek bir insan olarak sorumluluk almaktadır. ilgili yazar bu konularda duygusal tepkilerini elinden geldiğince kontrol ederek en faydalı olacak şekliyle bilgilerini ve tecrübelerini aktarmaya özen göstermektedir.
istismardan çocukları korumak adına ebeveynlere düşen sorumlulukları, çocukların tuvalet eğitim süreçlerinden başlayarak radyoda anlatmıştır. #475449
çocuk istismar türleri hakkında detaylı yazılar yazmıştır; #367462 , #353974 , #701640 ,
çocukların istismarına dayalı gelenekleri girdi olarak ayrı sözlük dergisine ayrı yazmıştır; #408935 , #408698
mağdur çocukları unutturmamak adına girdiler de yazmıştır; #409147
çocukların mağduriyetini önlemek adına başlatılan girişimler ile ilgili de yazmıştır; #412532
çocukların istismarının önünü açabilecek göz önünde ki kişilerin açıklamaları ile ilgilide girdileri vardır; #468919
özetle supportgirl bu konuyu dert edinmiştir ancak bunu duygusal bir tepki olarak değil farkındalık yaratmak amacıyla yapmıştır yapacaktır.
herkese iyi sözlükler diler.
çocuk ve istismar konusunun bilinirliğini arttırmak adına belki de bu sözlükte en çok emek veren yazarlardan birisidir, gerek bu konularda profesyonel sektör çalışanı olarak gerek bir insan olarak sorumluluk almaktadır. ilgili yazar bu konularda duygusal tepkilerini elinden geldiğince kontrol ederek en faydalı olacak şekliyle bilgilerini ve tecrübelerini aktarmaya özen göstermektedir.
istismardan çocukları korumak adına ebeveynlere düşen sorumlulukları, çocukların tuvalet eğitim süreçlerinden başlayarak radyoda anlatmıştır. #475449
çocuk istismar türleri hakkında detaylı yazılar yazmıştır; #367462 , #353974 , #701640 ,
çocukların istismarına dayalı gelenekleri girdi olarak ayrı sözlük dergisine ayrı yazmıştır; #408935 , #408698
mağdur çocukları unutturmamak adına girdiler de yazmıştır; #409147
çocukların mağduriyetini önlemek adına başlatılan girişimler ile ilgili de yazmıştır; #412532
çocukların istismarının önünü açabilecek göz önünde ki kişilerin açıklamaları ile ilgilide girdileri vardır; #468919
özetle supportgirl bu konuyu dert edinmiştir ancak bunu duygusal bir tepki olarak değil farkındalık yaratmak amacıyla yapmıştır yapacaktır.
herkese iyi sözlükler diler.
devamını gör...
dünya kupası
o gece hiç uyuyamadım. maçı kafamda oynuyor, türlü türlü skorlar eşliğinde kaldığım otel odasında bir ileri bir geri volta atıyordum. içtiğim daha doğrusu yediğim sigaranın haddi hesabı yoktu. brezilya'yı yenebilir miydik? mevcut şartlarda böyle bir ihtimal olasılık dahilinde değildi. futbol tanrıları ile konuşmak, onları bu konuda ikna etmek lazımdı. benim ise böyle bir işe ayıracak vaktim yoktu. beynim köstebek yuvasına dönmüş, açılan fikir dehlizleri içerisinde yolumu bulmaya çalışıyordum. labirent maymununa dönmüştüm. son sigarımı telaşla söndürdüm ve banyoya doğru yol aldım. buz gibi suyun altına girerek beynimi kemiren düşüncelerden kurtulmak niyetindeyim. duştan sonra biraz daha rahatladım. sakince elbiselerimin bulunduğu dolaba doğru ilerledim. bir anda kendimi boy aynasının önünde buluvermiştim. fötr şapkamı takmış, takım elbisemi giymiş, kravatımı bile doğru bağlamıştım. hay bin kunduz! bu bir işaret olabilir miydi? keşke diye geçirdim içimden. saate baktım ama maçın başlama saatine daha çok vardı. kendimi dışarı attım. rio de janeiro sokaklarında sabahın ilk saatleriyle birlikte şuursuzca gezmeye başladım. brezilyalılar her yere takımlarının fotoğraflarını asmıştı. şehirde sinir bozucu bir şampiyonluk havası vardı. benim gibi uruguay'a gönül vermiş insanlar için şehir, dante'nin ilahi komedyası gibi bir hale bürünmüştü. cesaretimi toplayıp bir tane gazete aldım. manşete bakmamla birlikte yine haleti ruhiyem kendisini londra köprüsünden aşağı doğru bıraktı. manşette ''kazan yada berabere kal!'' yazıyordu. işimiz gerçekten zordu. hitler manyağının ortalığı kasıp kavurduğu yıllarda dünya futbol şampiyonlarından mahrum kalmıştık, futbola olan özlemimiz iyice artmıştı. ve biz bu heyecanı iliklerimize kadar yaşıyorduk. işin daha kötüsü bizimkilerin maçı mutlaka kazanması gerekiyordu ki bu durum nabzımızın atış hızını bir kaç kat arttırıyordu.
gençler bilmezler. o dönemlerde dünya kupası sistematiği farklı işliyordu. bu maç hasbelkader final maçı olmuştu. zira hem brezilya hem de bizim çocuklar puan olarak şanslarını son maça taşımış, bu yüzden maç bir anda dünya kupası finali haline dönüşmüştü. adamlar sırf bu şampiyona için ''maracana stadyumu''nu inşa etmişlerdi. stat mabet gibi bir şeydi. 200 bin kişiyi ağırlayabilecek bir kapasitesi vardı. stadın önüne geldiğimde farklı duygular içerisindeydim. gözlerimi stadın heybetinden ve büyüklüğünden alamıyordum. adamlar işimizi, kafada bitirmiş gibiydiler. eski roma kolezyumlarından birinin önündeymişim gibi gerginliğim iyice artmıştı. sanki bir yakınım hakkında damnatio ad bestias * cezası verilmiş ve ben infazı bekliyordum. bizi resmen aslanların önüne atmışlardı ve bu mücadeleden sağ salim çıkmamız imkansıza yakındı.
brezilyalı taraftarların tezahüratları ve samba dansları eşliğinde stada girdim. bakın tek tek saydım abartmıyorum; statta tamı tamına 199.854 kişi vardı. bunların toplasanız 100/150 tanesini bahtsız bedeviler olarak adlandırabileceğiniz şanlı uruguay'ımıza gönül vermiş insanlardı. perişan bir haldeydik. tezahüratlar, bağırışlar, samba ritimleri arasında bir sigara daha yaktım. elbette rengimi belli etmiyordum. bu kalabalık arasında kim vurduya gitmek niyetinde değildim. hakemin başlama düdüğüyle birlikte brezilya üzerimize kabus gibi çöktü. sağdan soldan yükleniyorlar, bizimkiler sürekli müdafaa yapmak zorunda kalıyorlardı. sarı/yeşil iblisler bizi kendi yarı alanımızdan çıkarmıyordu. ademir denen futbol cambazı bizimkilerle kedinin fare ile oynadığı gibi oynuyordu. allah'tan maspoli günündeydi ve ilk 10 dakika içinde 3 tane yüzde yüzlük gol pozisyonunu engelledi de, alnımdan süzülen terleri ipek mendilim ile silme fırsatını buldum. sonrasında bir mucize oldu ve bizimkiler şut attı. o an, işte öyle bir bağırmak geldi ki içimden anlatamam. schiaffino'nun bu şutu, spartaküs'ün roma imparatorluğuna baş kaldırması ile eş değerdi benim için. ancak ender gelişen osasuna atakları bile bu kadar çabuk küllenmemiştir. hevesimiz kursağımızda kaldı. brezilya başladı yine samba yapmaya. al gülüm ver gülüm. taakk bir şut, yine maspoli devrede. maç ademir ile maspoli arasında geçmeye başlamıştı ve bu benim için hiç de iyiye işaret değildi. sigara yakıp söndürmekten bazı pozisyonları kaçırıyor, bu arada etrafımdakilere de renk vermemeye çalışıyordum. kuvvetle muhtemel brezilya gol atamadıkça stresten sigara yaktığımı düşünüyorlardı. oysa benim içimde ne fırtınalar kopuyordu. kimse durumun farkında değildi. bu haleti ruhiye içerisinde ilk yarıyı 0-0 bitirmenin verdiği rahatlama ile olduğum yerde çöktüm kaldım. bu şekilde bu maç nasıl bitecekti? ömür törpüsünün törpülenmiş hali gibi öyle boş gözlerle sahaya bakıyordum.
sonra biz yine diken üzerinde 66. dakikaya kadar geldik. sigaralardan ve nabız yükselmelerinden bahsetmeye bile gerek yok. işte o dakika, dünya bambaşka bir hale büründü. kaptanımız varela topu aldığı gibi sağ kanatta ghiggia'ya verdi. ghiggia nasıl oldu, nasıl yaptı anlamadığımız bir şekilde ceza alanına dalıverdi. onun topu schiaffino'nun önüne yuvarlamasıyla birlikte bizim aslan parçası topa öyle bir vurdu ki, dar açıdan o topun ağlarla buluşmasıyla birlikte dünya benim için o anda durdu. bağırmak istiyorum, bağıramıyorum. etrafımdaki brezilya'lılar şaşkına dönmüşler, kimi ellerini başının üzerine götürmüş, kimi ağlamaklı, kimi düşünceli gözlerle etrafındakileri süzüyor. işte o anda yaktım gerçek keyif sigaramı. zira olmayacak duaya amin demek üzereydik. tabi sonrasında brezilya yine freni boşalmış kamyon gibi üzerimize gelmeye başladı. ama bizim çocukların maçı kazanacaklarına dair inancı artmıştı. maspoli atlas'ın dünya'yı sırtında taşıdığı gibi takımı sırtında taşıyor ve brezilya'ya gol şansı vermiyordu. dakikalar 79'u gösterdiğinde, futbol tanrıları ikinci mucizelerini yer yüzüne gönderdiler. ghiggia yine bir fırsatını bulup ceza alanına girip cılız bir şut çıkardı, brezilya kalecisi barbosa fahiş bir hata ile resmen topu içeri aldı. işte o an dünyanın mucizevi bir yer olduğuna inanıveriyorsunuz. içim kıpır kıpır, havai fişekler eşliğinde tüm organlarım raks ediyor. lakin etrafımdaki yıkılmış, bitmiş ve tükenmiş brezilya taraftarını gördükçe kendimi tutmayı başarıyorum. maçın sonraki bölümleri çok stresli geçmedi. bir gol yedik ama o da bize nazar boncuğu oldu. o gün takriben 198.800 kişi gözyaşlarına hakim olamadı. kaptanımız valera, jules rimet kupasını havaya kaldırdığında cennet bizim için yeryüzüne inmiş gibiydi. her ne kadar göz yaşlarına boğulmuş olsa da bizim cennetimiz tertemiz ve pir-ü paktı.
o maçtan sonra brezilya kalecisi barbosa resmen istenmeyen adam ve vatan haini ilan edildi. yıllar sonra kendisi ile bir barda karşılaştık. yaşadıklarını ilk ağızdan dinleme fırsatı bulmuş oldum ama bu başka bir başlığın konusu. *
işte bizim aslan parçaları; sizler için ne söylesek az çocuklar!

bu hüzünlü ve boş bakışlar ise barbosa'nın bakışları. buna yorum dahi yapmak istemiyorum. o günlerden bana kalan tek keyifsiz an bu adamcağızın çektikleridir.
gençler bilmezler. o dönemlerde dünya kupası sistematiği farklı işliyordu. bu maç hasbelkader final maçı olmuştu. zira hem brezilya hem de bizim çocuklar puan olarak şanslarını son maça taşımış, bu yüzden maç bir anda dünya kupası finali haline dönüşmüştü. adamlar sırf bu şampiyona için ''maracana stadyumu''nu inşa etmişlerdi. stat mabet gibi bir şeydi. 200 bin kişiyi ağırlayabilecek bir kapasitesi vardı. stadın önüne geldiğimde farklı duygular içerisindeydim. gözlerimi stadın heybetinden ve büyüklüğünden alamıyordum. adamlar işimizi, kafada bitirmiş gibiydiler. eski roma kolezyumlarından birinin önündeymişim gibi gerginliğim iyice artmıştı. sanki bir yakınım hakkında damnatio ad bestias * cezası verilmiş ve ben infazı bekliyordum. bizi resmen aslanların önüne atmışlardı ve bu mücadeleden sağ salim çıkmamız imkansıza yakındı.
brezilyalı taraftarların tezahüratları ve samba dansları eşliğinde stada girdim. bakın tek tek saydım abartmıyorum; statta tamı tamına 199.854 kişi vardı. bunların toplasanız 100/150 tanesini bahtsız bedeviler olarak adlandırabileceğiniz şanlı uruguay'ımıza gönül vermiş insanlardı. perişan bir haldeydik. tezahüratlar, bağırışlar, samba ritimleri arasında bir sigara daha yaktım. elbette rengimi belli etmiyordum. bu kalabalık arasında kim vurduya gitmek niyetinde değildim. hakemin başlama düdüğüyle birlikte brezilya üzerimize kabus gibi çöktü. sağdan soldan yükleniyorlar, bizimkiler sürekli müdafaa yapmak zorunda kalıyorlardı. sarı/yeşil iblisler bizi kendi yarı alanımızdan çıkarmıyordu. ademir denen futbol cambazı bizimkilerle kedinin fare ile oynadığı gibi oynuyordu. allah'tan maspoli günündeydi ve ilk 10 dakika içinde 3 tane yüzde yüzlük gol pozisyonunu engelledi de, alnımdan süzülen terleri ipek mendilim ile silme fırsatını buldum. sonrasında bir mucize oldu ve bizimkiler şut attı. o an, işte öyle bir bağırmak geldi ki içimden anlatamam. schiaffino'nun bu şutu, spartaküs'ün roma imparatorluğuna baş kaldırması ile eş değerdi benim için. ancak ender gelişen osasuna atakları bile bu kadar çabuk küllenmemiştir. hevesimiz kursağımızda kaldı. brezilya başladı yine samba yapmaya. al gülüm ver gülüm. taakk bir şut, yine maspoli devrede. maç ademir ile maspoli arasında geçmeye başlamıştı ve bu benim için hiç de iyiye işaret değildi. sigara yakıp söndürmekten bazı pozisyonları kaçırıyor, bu arada etrafımdakilere de renk vermemeye çalışıyordum. kuvvetle muhtemel brezilya gol atamadıkça stresten sigara yaktığımı düşünüyorlardı. oysa benim içimde ne fırtınalar kopuyordu. kimse durumun farkında değildi. bu haleti ruhiye içerisinde ilk yarıyı 0-0 bitirmenin verdiği rahatlama ile olduğum yerde çöktüm kaldım. bu şekilde bu maç nasıl bitecekti? ömür törpüsünün törpülenmiş hali gibi öyle boş gözlerle sahaya bakıyordum.
sonra biz yine diken üzerinde 66. dakikaya kadar geldik. sigaralardan ve nabız yükselmelerinden bahsetmeye bile gerek yok. işte o dakika, dünya bambaşka bir hale büründü. kaptanımız varela topu aldığı gibi sağ kanatta ghiggia'ya verdi. ghiggia nasıl oldu, nasıl yaptı anlamadığımız bir şekilde ceza alanına dalıverdi. onun topu schiaffino'nun önüne yuvarlamasıyla birlikte bizim aslan parçası topa öyle bir vurdu ki, dar açıdan o topun ağlarla buluşmasıyla birlikte dünya benim için o anda durdu. bağırmak istiyorum, bağıramıyorum. etrafımdaki brezilya'lılar şaşkına dönmüşler, kimi ellerini başının üzerine götürmüş, kimi ağlamaklı, kimi düşünceli gözlerle etrafındakileri süzüyor. işte o anda yaktım gerçek keyif sigaramı. zira olmayacak duaya amin demek üzereydik. tabi sonrasında brezilya yine freni boşalmış kamyon gibi üzerimize gelmeye başladı. ama bizim çocukların maçı kazanacaklarına dair inancı artmıştı. maspoli atlas'ın dünya'yı sırtında taşıdığı gibi takımı sırtında taşıyor ve brezilya'ya gol şansı vermiyordu. dakikalar 79'u gösterdiğinde, futbol tanrıları ikinci mucizelerini yer yüzüne gönderdiler. ghiggia yine bir fırsatını bulup ceza alanına girip cılız bir şut çıkardı, brezilya kalecisi barbosa fahiş bir hata ile resmen topu içeri aldı. işte o an dünyanın mucizevi bir yer olduğuna inanıveriyorsunuz. içim kıpır kıpır, havai fişekler eşliğinde tüm organlarım raks ediyor. lakin etrafımdaki yıkılmış, bitmiş ve tükenmiş brezilya taraftarını gördükçe kendimi tutmayı başarıyorum. maçın sonraki bölümleri çok stresli geçmedi. bir gol yedik ama o da bize nazar boncuğu oldu. o gün takriben 198.800 kişi gözyaşlarına hakim olamadı. kaptanımız valera, jules rimet kupasını havaya kaldırdığında cennet bizim için yeryüzüne inmiş gibiydi. her ne kadar göz yaşlarına boğulmuş olsa da bizim cennetimiz tertemiz ve pir-ü paktı.
o maçtan sonra brezilya kalecisi barbosa resmen istenmeyen adam ve vatan haini ilan edildi. yıllar sonra kendisi ile bir barda karşılaştık. yaşadıklarını ilk ağızdan dinleme fırsatı bulmuş oldum ama bu başka bir başlığın konusu. *
işte bizim aslan parçaları; sizler için ne söylesek az çocuklar!

bu hüzünlü ve boş bakışlar ise barbosa'nın bakışları. buna yorum dahi yapmak istemiyorum. o günlerden bana kalan tek keyifsiz an bu adamcağızın çektikleridir.
devamını gör...
yoda
master yoda kendisine hitap ediliş şeklidir.
takriben 900 yaşındadır. gücün sırrına mazhar olmuş ender jedi'lerden birisidir. o sevimli ve yaşlı görüntüsünün altından tam bir güç patlaması çıkabilir. her bastonluya bulaşmayacaksın arkadaş dedirten bir yönü vardır.
yoda, obi-wan kenobi'nin ve luke skywalker'in hocasıdır. yalnız luke'a pek bir halt öğretememiştir. yoda, dinginlik demiş, luke bu söylemi dingillik olarak algılamıştır. yoda gibi hocan olacak ama sen kalkıp gidip her türlü haltı yiyeceksin, olacak şey değil. kaldı ki, yoda kendisini korumak ve gizlemek için de bayağı mesai harcamıştır. neyse en azından sonunda doğru yolu bulmuştur diyerek bu mevzuyu kapatalım. neticede yoda'nın tedrisatından geçmiş adama daha fazla sallamamak lazım *
yoda'nın will ırkı'nın içerisinden çıkan en karizmatik adam olduğunu düşünüyorum. yani yoda'nın ırkı bellidir. bu ırkın bir diğer ünlü temsilcisi de sırma saçlı yaddle'dır. bu notu da düştüğümüze göre eleştiri oklarını kendisine çevirebiliriz; yoda gibi bilge ve akıllı bir adam dahi fahiş hatalara imza atabiliyor. cumhuriyeti koruyacağım derken arkadan çevrilen işleri görememiş, bu yüzden caaanım jediler'in büyük bir bölümü katledilmiş ve evrene şeriat gelmiştir. bu cihetle ''jedi master'' da olsan gözün hep açık olacak arkadaş! jedi uyur sith uyumaz demişler. tabi bu atasözünü de hatasız jedi olmaz atasözü ile dengeleyerek bu saygıdeğer şahsiyetin kalbini daha fazla kırmayalım derim.
beni asıl üzen şey; whills şamanlarının gizli bilgilerine mazhar olmuş bir ustanın ömrünün son demlerini dagobah bataklıklarında geçirmek zorunda kalmasıdır.
bu durumdan hepimizin çıkarması gereken dersler var. ne oldum demeyeceksin, ne olacağım diyeceksin! lakin bu adam geleceği de zaman zaman görebiliyor. vardır herhalde bir bildiği deyip bu konuyu da kapatıyorum.
güç sizinle olsun
takriben 900 yaşındadır. gücün sırrına mazhar olmuş ender jedi'lerden birisidir. o sevimli ve yaşlı görüntüsünün altından tam bir güç patlaması çıkabilir. her bastonluya bulaşmayacaksın arkadaş dedirten bir yönü vardır.
yoda, obi-wan kenobi'nin ve luke skywalker'in hocasıdır. yalnız luke'a pek bir halt öğretememiştir. yoda, dinginlik demiş, luke bu söylemi dingillik olarak algılamıştır. yoda gibi hocan olacak ama sen kalkıp gidip her türlü haltı yiyeceksin, olacak şey değil. kaldı ki, yoda kendisini korumak ve gizlemek için de bayağı mesai harcamıştır. neyse en azından sonunda doğru yolu bulmuştur diyerek bu mevzuyu kapatalım. neticede yoda'nın tedrisatından geçmiş adama daha fazla sallamamak lazım *
yoda'nın will ırkı'nın içerisinden çıkan en karizmatik adam olduğunu düşünüyorum. yani yoda'nın ırkı bellidir. bu ırkın bir diğer ünlü temsilcisi de sırma saçlı yaddle'dır. bu notu da düştüğümüze göre eleştiri oklarını kendisine çevirebiliriz; yoda gibi bilge ve akıllı bir adam dahi fahiş hatalara imza atabiliyor. cumhuriyeti koruyacağım derken arkadan çevrilen işleri görememiş, bu yüzden caaanım jediler'in büyük bir bölümü katledilmiş ve evrene şeriat gelmiştir. bu cihetle ''jedi master'' da olsan gözün hep açık olacak arkadaş! jedi uyur sith uyumaz demişler. tabi bu atasözünü de hatasız jedi olmaz atasözü ile dengeleyerek bu saygıdeğer şahsiyetin kalbini daha fazla kırmayalım derim.
beni asıl üzen şey; whills şamanlarının gizli bilgilerine mazhar olmuş bir ustanın ömrünün son demlerini dagobah bataklıklarında geçirmek zorunda kalmasıdır.
bu durumdan hepimizin çıkarması gereken dersler var. ne oldum demeyeceksin, ne olacağım diyeceksin! lakin bu adam geleceği de zaman zaman görebiliyor. vardır herhalde bir bildiği deyip bu konuyu da kapatıyorum.
güç sizinle olsun
devamını gör...
ılgın ağacı
bahar aylarında parklarda bahçelerde pembe saçlarını dağıtmış bir hanım görürseniz işte bu ılgındır.tamarix ya da salt cedar (tuz sediri) olarak da adlandırılır.

kurak iklimlerde yaşayabilen,rüzgara dayanıklı yayılmacı bir çalı, bazen de boyu altı metreyi geçen bir ağaç olarak karşımıza çıkar.dallarında tuz biriktirir bu da onun soğuğa karşı da dirençli olmasını sağlar. yazların sıcak geçtiği bölgelerde etrafı sarar. tam güneş alan kumlu toprakları tercih eder. menşei asya ve doğu avrupa olan bu bitki,amerika’nın bazı bölgelerinde istilacı tür olmaya başlamıştır.
soluk pembeden daha koyu pembeye değişen güzelim çiçekleri dikkat çekicidir.

hem arıların polen toplaması hem de kuşların yuvalanıp beslenmesi için önemli bir kaynaktır.kökleri derinlere iner ve bu haliyle erozyonu da önlemeye yardımcıdır.rüzgar siperi ya da çit olarak da çevre düzenlemede yer alabilir.sert gövdesi dayanıklı aletler yapmak için idealdir.
www.gardenia.net/plant/tama...
www.gardenersworld.com/plan...
en.m.wikipedia.org/wiki/Tam...

kurak iklimlerde yaşayabilen,rüzgara dayanıklı yayılmacı bir çalı, bazen de boyu altı metreyi geçen bir ağaç olarak karşımıza çıkar.dallarında tuz biriktirir bu da onun soğuğa karşı da dirençli olmasını sağlar. yazların sıcak geçtiği bölgelerde etrafı sarar. tam güneş alan kumlu toprakları tercih eder. menşei asya ve doğu avrupa olan bu bitki,amerika’nın bazı bölgelerinde istilacı tür olmaya başlamıştır.
soluk pembeden daha koyu pembeye değişen güzelim çiçekleri dikkat çekicidir.

hem arıların polen toplaması hem de kuşların yuvalanıp beslenmesi için önemli bir kaynaktır.kökleri derinlere iner ve bu haliyle erozyonu da önlemeye yardımcıdır.rüzgar siperi ya da çit olarak da çevre düzenlemede yer alabilir.sert gövdesi dayanıklı aletler yapmak için idealdir.
www.gardenia.net/plant/tama...
www.gardenersworld.com/plan...
en.m.wikipedia.org/wiki/Tam...
devamını gör...
dhkp-c
sol’un ülkü ocakları’dır.
hem de ülkü ocakları kadar da teröristtir.
hem de ülkü ocakları kadar da teröristtir.
devamını gör...
banyoya girmeye üşenmek
özellikle hava soğukken yaşanılan durum. eğer tatil günüyse sabah banyo yaparım diye güne başlanır, akşama kadar ertelenir.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının en yaşlı özelliği
görüş ayrılığı yaşayan insanlar karşılıklı hakaret, küfür aşağılama içerikleri girdikleri zaman dövüşmen guzum diyesim geliyor. tevellütüm eski benim *
devamını gör...
tc vatandaşlığından çıktığı için sevinen adam
şahsen başka bir ülkenin vatandaşı olsam benimde ilk yapacağım eylemdir.
hatta artırıyor ve diyorum ki üç gün yemek veririm şerefine.
hatta artırıyor ve diyorum ki üç gün yemek veririm şerefine.
devamını gör...
kizzuwatnalı maštikka
kimselerin dolduramadığı ukdem. *
hititli kadın büyücü. bu kadar bilgi yeterlidir diye düşünüyorum.
hititli kadın büyücü. bu kadar bilgi yeterlidir diye düşünüyorum.
devamını gör...
wicked game
devamını gör...
bir ailenin çocuğuna yapacağı en büyük kötülük
onu kendi eklentileri gibi görmek olsa gerek.
devamını gör...
din
bir kültür. çoğu insan zaten dini hikayelere inanmıyor. ama kültürel olarak toplumun bir parçası olabilmek adına bir dine tabi oluyor. bizim toplumumuzda ateist sayısının az olmasının sebebi de buna dayanıyor. yani literally bir biçimde ilaha ve onunla ilgili hikayelere inanılmasa bile toplumda yer edinmek amacıyla dine inanılıyormuş gibi yapılıyor. buna ikiyüzlülük mü dersiniz ne dersiniz bilmiyorum ama durum bu.
devamını gör...
3 eylül 2021 türkiye sırbistan voleybol maçı
kadınlar avrupa şampiyonası yarı final maçı.
tsi: 18:00 kanal: trt 1
kazanırsak hollanda-italya maçının galibiyle eşleşeceğiz.
sırbistan, 2020 tokyo olimpiyatları'nda italya'yı çeyrek finalde 3-0 eleyip, bronz madalya ile dönmüştü.
ilk set: 34-32 bizde
2. set: 28-26 srpski
3. set: 25-23 srpski
kalp dayanmaz bu maça.
bronz.
tsi: 18:00 kanal: trt 1
kazanırsak hollanda-italya maçının galibiyle eşleşeceğiz.
sırbistan, 2020 tokyo olimpiyatları'nda italya'yı çeyrek finalde 3-0 eleyip, bronz madalya ile dönmüştü.
ilk set: 34-32 bizde
2. set: 28-26 srpski
3. set: 25-23 srpski
kalp dayanmaz bu maça.
bronz.
devamını gör...
normal sözlük moderasyonu
daha iyi bir sözlük olması için birlikte çaba harcadığımız ekip.
devamını gör...
bakırcılar çarşısı
türkiye kültürüne işlemiş bir element olan bakır'ın kullanıldığı tüm şehirlerin eski çarşısının bir yanının ait olduğu
çarşıdır.
trabzon' da çarşının denize doğru bakan bir sokağında sağlı sollu dükkanlardan ibaret olan çarşının adıdır.
çocukluğumda çekiç seslerinden yıkılırdı.
şimdi aksesuar olarak kullanılabilecek eşyaların satıldığı,
bakırların kalaylandığı bir çarşı olarak hizmet vermektedir.
zamanında bakır ustalığı yapanlar da geçinebilmek için istanbul'a gitmek zorunda kaldılar.
çarşının içinde, eskiden kalan restore edilip yöresel sanatların eğitimi için kullanılan alacahan halk eğitim merkezi bulunmaktadır. alacan'ın önünde dev bakır ibrik ve dev bakır kazan bulunmaktadır.
çarşıdır.
trabzon' da çarşının denize doğru bakan bir sokağında sağlı sollu dükkanlardan ibaret olan çarşının adıdır.
çocukluğumda çekiç seslerinden yıkılırdı.
şimdi aksesuar olarak kullanılabilecek eşyaların satıldığı,
bakırların kalaylandığı bir çarşı olarak hizmet vermektedir.
zamanında bakır ustalığı yapanlar da geçinebilmek için istanbul'a gitmek zorunda kaldılar.
çarşının içinde, eskiden kalan restore edilip yöresel sanatların eğitimi için kullanılan alacahan halk eğitim merkezi bulunmaktadır. alacan'ın önünde dev bakır ibrik ve dev bakır kazan bulunmaktadır.
devamını gör...
eniştesi tarafından tecavüze uğrayan adam
nutkum tutuldu.*
devamını gör...
ölüm
-ölümden konuşmaz mısın baba?
+ölümden ancak hayattayken konuşabiliriz,başka zaman değil.
jose saramago-mağara
+ölümden ancak hayattayken konuşabiliriz,başka zaman değil.
jose saramago-mağara
devamını gör...
14 şubat'ta sevgiliye alınabilecek hediye
kitapçı olduğumdan kitap gönderirdim ona.
arasına bir mektup, pullu.
belki bir kartpostal, karlı bir manzara.
bir de iki içimlik kahve.
bir de içine yuklenilmis ikimizin müziğinin olduğu bir hafıza kartı.
çok romantikmisim..
arasına bir mektup, pullu.
belki bir kartpostal, karlı bir manzara.
bir de iki içimlik kahve.
bir de içine yuklenilmis ikimizin müziğinin olduğu bir hafıza kartı.
çok romantikmisim..
devamını gör...
