sabun olan insan
çok kaliteli tanımları olan bir yazardır.
nickaltını açmak da bana nasip olmuştur.
nickaltını açmak da bana nasip olmuştur.
devamını gör...
ayn rand
"algılamak ve düşünmek için karar vermeli ve istekli olmalı, çoğu insan algıladığı an duygularıyla harekete geçtiği için, düşünmeyi istemez, düşünmeyi tehlikeli, etkisiz ve çaba gerektiren birşey olarak görür, düşünmeyen insanın anlaşma yolu kaba kuvvettir"
der, sevgili ayn rand.. katıldığı bir televizyon programında
mimarlıklada ilgisi yaşamı ne kadar çok boyutlu sorguladığının kanıtıdır bana göre..
çok fazla özlü sözleri paylaşılan, bilinen bir yazar değildir, sözlükte adının geçmesi beni ayrıca mutlu etmiştir..
yeni öğrenen, merak eden, okuyan, araştıracak olan için altın madenidir, çıtayı yükseltir..
düşünmeyi istedikmi? bir düşünelim..
der, sevgili ayn rand.. katıldığı bir televizyon programında
mimarlıklada ilgisi yaşamı ne kadar çok boyutlu sorguladığının kanıtıdır bana göre..
çok fazla özlü sözleri paylaşılan, bilinen bir yazar değildir, sözlükte adının geçmesi beni ayrıca mutlu etmiştir..
yeni öğrenen, merak eden, okuyan, araştıracak olan için altın madenidir, çıtayı yükseltir..
düşünmeyi istedikmi? bir düşünelim..
devamını gör...
hayatta başarısız olup anne babasını suçlayan evlat
başarısızlığı kabullenemeyen veya başarılı olmak için daha fazla uğraşmayı maçası yemeyen insanların sık yaptıkları bir eylem.
bunların bir tık üstü zaten başarısız olup etrafa saldıran insanlar. ve genel olarak aynı kaderi kendi evlatlarında birebir yaşarlar.
bunların bir tık üstü zaten başarısız olup etrafa saldıran insanlar. ve genel olarak aynı kaderi kendi evlatlarında birebir yaşarlar.
devamını gör...
cenk’in arka bahçesi
cenk'in arka bahçesi gizemli bir yazar. her an nereden çıkacağı belli olmuyor. tam ortadan kayboldu derken dur ben buralardayım der gibi çıkıyor ortaya. arka bahçesinde neler dönüyor acaba?
devamını gör...
kılıçdaroğlu'nun jahrein'le yayın yapmak istemesi
72 yaşına gelmişsin. kaç seçim kaybettiğinin sayısın sorsam belki hatırlamazsın. bu ülkenin gençlerine yapabileceğin en büyük iyilik istifa etmektir. bu statükocu zihniyet, akp zihniyeti. ben bırakırsam yerine daha mı iyisi gelecek deme, düşsün, kalksın ama yenilensin.
akp iktidarının en büyük sorumlularından birisidir, bu adamı hoş görmeyin.
akp iktidarının en büyük sorumlularından birisidir, bu adamı hoş görmeyin.
devamını gör...
kimliksiz hikayeler
iki metre kare bir alan. siyah film camdan görünen biraz gökyüzü biraz da yandaki evin çatısı. uçsuz bucaksız ile çirkin bir kefede. duvarda deniz kabukları, sahte bir kuş hisssetiğim çoğu an gibi. birkaç mum romantik yanımı simgeleyen. ha bir de ay şeklinde minik pilli bir lamba. yakınca etrafa pek ışık saçmıyor ama izlemesi keyifli. hayatım gibi...
ne zaman biraz hüzün hissetsem açıyorum bir bira; ilişiyorum tahta, rahatsız, minik sandalyeye açıyorum bir müzik. şöyle göğsümde biriken acılara ulaşmak için... üflüyorum 'puffff' diye, tozların altında kalan yara izlerine bakıyorum sonra. çoğu iyileşmiş. bir tanesi var, işte o çok derin. her seferinde tam iyi oldu artık kabuk kopacak, çirkin bir iz kalacak diye bekliyorum. ve yine her seferinde bir parça pis iltihapla beraber kan akıyor. yine olmamış, diyorum.
geceye karışan müzik, başka ses yok. etrafı kaplayan, kocaman bir yalnızlığın sesi. dayanamıyorum. alıyorum elime telefonu. basıyorum bir tuşa. benim kadar sahte bir hayatı olan çok uzakta ancak bir o kadar yakındaki dostu arıyorum. ilk cümleyi ben kuruyorum. hep, her zaman. her mesajda, her telefonda. yine öyle oluyor.
- naber?
- iyi, normal. senden?
diyor her zamanki gibi. hep iyi, hep normal. işte bu cümle de onun özeti. yaşanmamış gibi. gün içerisinde aklından geçen, canını yakan onca şey yokmuş gibi; heyecanlandıran, gülümseten onca an. ona sorsan yok. ona sorsan kibri de yok. oysaki var işte adam göğsünde bir bıçak, zihninde deli cümleler var.
- ben kötüyüm ama...
- neden?
neden, desin istiyorum. biri beni görsün, gerçek beni. kırılgan acıyan yanımı. kahkahaların ardındaki hisleri de. sahte değil gülüşlerim. ama çok kocamanlar. yaşadığım her şeyi sığdırıyorum onların içine. bu yanımı da görsün istiyorum.
ama herkes değil. anlattığımda bana acımayacak, yargılamayacak biri görsün istiyorum. kimileri derine gömer, ben deşip iyileşiyorum kelimelere döktükçe. ama kelimelerin anlamını bilen biri dinlesin istiyorum. o neden, diyor; ben anlatıyorum.
kırıldığım, kırdığım anları seriyorum ipe. çok cümle kurmuyorum. uzun cümleler de kurmuyorum. ilk kez güzellemeden, savunmadan olduğu gibi aktarmaya çalışıyorum. çünkü yalın bir şekilde anlatmayı pek başaramam. her şeyi biraz savunarak, biraz güzelleyerek anlatırım. benim savunma mekanizmam da bu çünkü.
"gitti. beni benim onu sevdiğim kadar sevmedi. geri geldi ama artık ne bu sevgi eskisi gibi ne de ben."diyorum.
ne kadar klişe geliyor değil mi kulağa aşk acısı. ulan herkes bir diğerininkini umursamıyor da 'en çok benim acıyan' diye düşünüyor ya. işte tam olarak bu. beni az seviyor oluşu, bir zaman az sevmiş olması, bende değil bir başkasında huzuru araması... yıllar geçiyor. acı arada bir kalkıp yumruk atıyor. ahh, be...
"şimdi geçmiş işte. bir yola girmiş, bir karar vermişsin. sızlanma. korkaksın! korku çirkin bir bağ onu güzel bir masa üstü ile kapatıp üzerine bir çiçek koyup adına da aşk diyorsunuz." diyor. gerçeği pat diye bırakıyor havaya.
gözümden yaşlar akıyor. onca zamana rağmen. şöyle bir yokluyorum. o da ne! eskisi gibi acımıyor. hala kocaman bir yara, iyileşmedi. iyileşmesi de çok zor. kapatıyorum telefonu. uyuyorum sonra.
yeni bir güne uyanıyorum. bugün çok daha güzel diyorum. güzel görüyor, güzel hissediyorum gerçekten. çünkü fark ettim. ben korkağım! kendime itiraf edemediğim hep buydu. güçlü durmaya çalışıyor, kendimle mücadele ediyordum. artık kendime yalan yok. kabul ettim. buyum ben: aciz, aşık bir kadın.
ne zaman biraz hüzün hissetsem açıyorum bir bira; ilişiyorum tahta, rahatsız, minik sandalyeye açıyorum bir müzik. şöyle göğsümde biriken acılara ulaşmak için... üflüyorum 'puffff' diye, tozların altında kalan yara izlerine bakıyorum sonra. çoğu iyileşmiş. bir tanesi var, işte o çok derin. her seferinde tam iyi oldu artık kabuk kopacak, çirkin bir iz kalacak diye bekliyorum. ve yine her seferinde bir parça pis iltihapla beraber kan akıyor. yine olmamış, diyorum.
geceye karışan müzik, başka ses yok. etrafı kaplayan, kocaman bir yalnızlığın sesi. dayanamıyorum. alıyorum elime telefonu. basıyorum bir tuşa. benim kadar sahte bir hayatı olan çok uzakta ancak bir o kadar yakındaki dostu arıyorum. ilk cümleyi ben kuruyorum. hep, her zaman. her mesajda, her telefonda. yine öyle oluyor.
- naber?
- iyi, normal. senden?
diyor her zamanki gibi. hep iyi, hep normal. işte bu cümle de onun özeti. yaşanmamış gibi. gün içerisinde aklından geçen, canını yakan onca şey yokmuş gibi; heyecanlandıran, gülümseten onca an. ona sorsan yok. ona sorsan kibri de yok. oysaki var işte adam göğsünde bir bıçak, zihninde deli cümleler var.
- ben kötüyüm ama...
- neden?
neden, desin istiyorum. biri beni görsün, gerçek beni. kırılgan acıyan yanımı. kahkahaların ardındaki hisleri de. sahte değil gülüşlerim. ama çok kocamanlar. yaşadığım her şeyi sığdırıyorum onların içine. bu yanımı da görsün istiyorum.
ama herkes değil. anlattığımda bana acımayacak, yargılamayacak biri görsün istiyorum. kimileri derine gömer, ben deşip iyileşiyorum kelimelere döktükçe. ama kelimelerin anlamını bilen biri dinlesin istiyorum. o neden, diyor; ben anlatıyorum.
kırıldığım, kırdığım anları seriyorum ipe. çok cümle kurmuyorum. uzun cümleler de kurmuyorum. ilk kez güzellemeden, savunmadan olduğu gibi aktarmaya çalışıyorum. çünkü yalın bir şekilde anlatmayı pek başaramam. her şeyi biraz savunarak, biraz güzelleyerek anlatırım. benim savunma mekanizmam da bu çünkü.
"gitti. beni benim onu sevdiğim kadar sevmedi. geri geldi ama artık ne bu sevgi eskisi gibi ne de ben."diyorum.
ne kadar klişe geliyor değil mi kulağa aşk acısı. ulan herkes bir diğerininkini umursamıyor da 'en çok benim acıyan' diye düşünüyor ya. işte tam olarak bu. beni az seviyor oluşu, bir zaman az sevmiş olması, bende değil bir başkasında huzuru araması... yıllar geçiyor. acı arada bir kalkıp yumruk atıyor. ahh, be...
"şimdi geçmiş işte. bir yola girmiş, bir karar vermişsin. sızlanma. korkaksın! korku çirkin bir bağ onu güzel bir masa üstü ile kapatıp üzerine bir çiçek koyup adına da aşk diyorsunuz." diyor. gerçeği pat diye bırakıyor havaya.
gözümden yaşlar akıyor. onca zamana rağmen. şöyle bir yokluyorum. o da ne! eskisi gibi acımıyor. hala kocaman bir yara, iyileşmedi. iyileşmesi de çok zor. kapatıyorum telefonu. uyuyorum sonra.
yeni bir güne uyanıyorum. bugün çok daha güzel diyorum. güzel görüyor, güzel hissediyorum gerçekten. çünkü fark ettim. ben korkağım! kendime itiraf edemediğim hep buydu. güçlü durmaya çalışıyor, kendimle mücadele ediyordum. artık kendime yalan yok. kabul ettim. buyum ben: aciz, aşık bir kadın.
devamını gör...
pergamon
ecdadımızın üstün tarih bilinciyle, zamanında almanlar'ın bergama'dan alıp götürmesine izin verdiği tarihi eserlerin sergilendiği almanya'nın en büyük müzelerinden bir tanesi.
devamını gör...
uykusuzkahve
az önce mesaj kutuma bakarken kendilerine sürekli soru soruyor olduğumu fark ettim.
her birini hiç bozuntuya vermeden cevaplamış. her yazara bu şekilde davrandığını düşünürsek.. evet işi zor.
her birini hiç bozuntuya vermeden cevaplamış. her yazara bu şekilde davrandığını düşünürsek.. evet işi zor.
devamını gör...
antarktika'da doğan ilk insan
antarktika kıtasında arjantin'e ait olan esperanza istasyonunda doğan ilk belgelenmiş kişi 7 ocak 1978 doğumlu arjantinli (bkz: emilio palma)'dır.
edit: kendisinin vatandaşlığı arjantin'dir.
edit: kendisinin vatandaşlığı arjantin'dir.
devamını gör...
herze
"şunun yediği herzeye bak" şeklinde söylenir genelde. b*k manasına da geldiğini duymuştum.
devamını gör...
dönersen ıslık çal
1992 tarihli orhan oğuz'un yönetmenliğini yaptığı yeraltı ve drama türündeki film. beyoğlu'nun arka sokakları ile yolda karşılaştığımızda kafamızı çevirdiğimiz, görmek istemediğimiz hatta varlıklarından bile rahatsız olduğumuz insanların hikayesi. bu filmi türk sinemasında bu kadar güçlü yapan şey, birbirine tutunan insanlar benzerliklerinden dolayı değil, aslında farklılıklarından dolayı bir aradalar ve birbirlerinden farklı olmalarına rağmen biz normal insanların(!) gözünde aslında aynılar, kusurlular. bu açıdan gayet güçlü bir mesajı olan film, fikret kuşkan ve mevlüt demiryay'ın muazzam performansı ile birleşince ortaya da kendi janrasında kült bir film çıkıyor.
devamını gör...
nevşin mengü
'insanın düşünmekten canı yanar mı?' kitabının yazarı olan gazeteci.
bilkent üniversitesi siyaset bilimi bölümünden mezun. yüksek lisansını ise galatasaray üniversitesinde "türkiye üzerine toplumsal incelemeler" teziyle tamamlamış.
kitapta genel olarak iran'da nasıl baskıcı bir yönetim olduğundan,
halkın bu baskıya nasıl tepki verdiğinden,
böyle bir yönetim altında yaşamanın nasıl hissettirdiğinden bahsediyor.
nevşin mengü'nün konuşma tarzına alışıksanız ne kadar samimi olduğunu bilirsiniz.
hissettiği neyse onu yansıtıyor.
kitapta da bunun izlerini çokça görüyoruz.
mengü misafir bir gazeteci gibi iran'da bulunmamış.
anlattığı olaylar zaten sıradan bir ülkede yaşanacak şeyler değil. iran'ı yaşamış adeta.
okuyunca dönemin iran'ı hakkında fikir sahibi oluyorsunuz.
2009 seçimleri sonrasında meydana gelen sokak gösterileri rejim tarafından sert bir şekilde bastırılınca halk da tepkisini göstermek için farklı bir yol bulmuş. insanoğlu illa ki bir tepki göstermek, sesini çıkarmak istiyor. bu örnekten bunu anlıyoruz.
aslında hem dramatik hem de yaratıcı bir yöntem.
" gece zifiri karanlık, sokaklar boş, evlerin ışıkları kapalı. saatler tam gece 10'u gösterdiğinde bir köşe başında başlıyor her zaman, "allahuekber!". biri başlıyor haykırmaya, allah diyor hepinizden büyüktür; kötülüğünüzden, zorbalığınızdan büyüktür. mağrur değilsiniz, zalimsiniz ama pekâlâ bu da yanınıza kalmaz diyor aslında allahuekber diye haykıran."
mengü bu haykırışların o dönem her gece devam ettiğini aktarıyor. ve devamında şunları ekliyor:
"rejimle baş etmenin kendi yöntemleri vardır, yıkılsın bu sistem diyerek sokaklara dökülmenin mantığı yok çünkü eziyor geçiyor sistem seni. batılılar yaşar, doğulular hayatta kalmaya çalışır misali, alır götürüverirler rejim muhalifiysen seni, yargısız sorgusuz sualsiz, asıverirler bir kör şafakta. kimsenin de ruhu duymaz. petrol alacağız, teknoloji satacağız diye de gık etmez dünyanın demokrasi hamileri. onun için böyle rejimleri yine kendi silahlarıyla vurmak lazım. allah büyüktür diye haykırmaya islam cumhuriyeti nasıl yasak koyabilir ki!"*
allahuekber!
bilkent üniversitesi siyaset bilimi bölümünden mezun. yüksek lisansını ise galatasaray üniversitesinde "türkiye üzerine toplumsal incelemeler" teziyle tamamlamış.
kitapta genel olarak iran'da nasıl baskıcı bir yönetim olduğundan,
halkın bu baskıya nasıl tepki verdiğinden,
böyle bir yönetim altında yaşamanın nasıl hissettirdiğinden bahsediyor.
nevşin mengü'nün konuşma tarzına alışıksanız ne kadar samimi olduğunu bilirsiniz.
hissettiği neyse onu yansıtıyor.
kitapta da bunun izlerini çokça görüyoruz.
mengü misafir bir gazeteci gibi iran'da bulunmamış.
anlattığı olaylar zaten sıradan bir ülkede yaşanacak şeyler değil. iran'ı yaşamış adeta.
okuyunca dönemin iran'ı hakkında fikir sahibi oluyorsunuz.
2009 seçimleri sonrasında meydana gelen sokak gösterileri rejim tarafından sert bir şekilde bastırılınca halk da tepkisini göstermek için farklı bir yol bulmuş. insanoğlu illa ki bir tepki göstermek, sesini çıkarmak istiyor. bu örnekten bunu anlıyoruz.
aslında hem dramatik hem de yaratıcı bir yöntem.
" gece zifiri karanlık, sokaklar boş, evlerin ışıkları kapalı. saatler tam gece 10'u gösterdiğinde bir köşe başında başlıyor her zaman, "allahuekber!". biri başlıyor haykırmaya, allah diyor hepinizden büyüktür; kötülüğünüzden, zorbalığınızdan büyüktür. mağrur değilsiniz, zalimsiniz ama pekâlâ bu da yanınıza kalmaz diyor aslında allahuekber diye haykıran."
mengü bu haykırışların o dönem her gece devam ettiğini aktarıyor. ve devamında şunları ekliyor:
"rejimle baş etmenin kendi yöntemleri vardır, yıkılsın bu sistem diyerek sokaklara dökülmenin mantığı yok çünkü eziyor geçiyor sistem seni. batılılar yaşar, doğulular hayatta kalmaya çalışır misali, alır götürüverirler rejim muhalifiysen seni, yargısız sorgusuz sualsiz, asıverirler bir kör şafakta. kimsenin de ruhu duymaz. petrol alacağız, teknoloji satacağız diye de gık etmez dünyanın demokrasi hamileri. onun için böyle rejimleri yine kendi silahlarıyla vurmak lazım. allah büyüktür diye haykırmaya islam cumhuriyeti nasıl yasak koyabilir ki!"*
allahuekber!
devamını gör...
kendine bir söz bırak
hayat kısa, ne yaşarsan kârdır. kimseyi umursama, ağzı olan konuşuyor. hayatını sana dayatılmaya çalışılan saçma şeylerle şekillendirme. dogmatik şeylerle mutlu olanlardan uzak dur, onların ne sana, ne kendine faydası vardır. hayat senin, sana karşı tavır alanlara gül geç, fikrine karşı çıkanlara gül geç, sana küfredenlere, hakaret edenlere sinirlenme, küfredenler aslında kendisinin sana ne olduğunu söylüyor, küfredenlere sende memnun oldum sayın xxx(ettiği küfür), bende kalender de geç, onun gibi basitleşme. hayat kısa, saçmalıklarla zaman kaybetme. hayatını yaşa, her şeye gül geç, dünya eğlenmeye geldiğin yer, hiçbir şeye can sıkmaya değmez. eğlenmene bak ölümlü dünyada.
devamını gör...
gözlüklü ayı
güney amerika'da yaşayan tek ayı türü olma özelliğindeki ayıdır. bu ''tek'' bana çok iddalı geldi uzun uzun araştırdım gerçekten tekmiş. bu türün diğer adı and ayısı olarak de geçiyor tahmin edersiniz ki and dağlarından geliyor bu ad. gözlüklü denme nedeni fotoğrafta da gördüğünüz üzere göz çevresindeki beyaz halkalardan kaynaklı. and dağlarında yaşayan bu ayı 3000 metre ve üzeri rakımda yaşayan otçul bir türdür.
devamını gör...
eksi butonunun gelmesi ile yaşanabilecekler
daha artı oy kullanmaya bile tenezzül etmeyen yazarlarımız varken, bir de başımıza eksi butonu mu çıkacak be kardeş, dedirten başlık. bence ilk artı oy kullanmayı bilelim, sonra eksi oyu da moderatörlerimiz düşünür.
devamını gör...
kendime saygım var davranışları
güzel konuşmak, güzel giyinmek, temiz olmak ve kendine güvenmek. ve en önemlisi de hayır diyebilmek.
devamını gör...
portakal
çok sevdiğim bir meyvedir ama yedikten sonra nedense dudaklarımı uyuşturur.
ayrıca kabuklarını yıkayıp reçel de yapabilirsiniz.
ayrıca kabuklarını yıkayıp reçel de yapabilirsiniz.
devamını gör...
zor
efsane bir nev parçasıdır hangi bir sözünü yazayım ki şuraya? her cümlesi ayrı güzel.
bir gün gelir de bir an,
çokça zamanlardan sonra
geri dönüp baktığında
bilmem anlar mısın?
o senin bir an’ının benim ömrüm olduğunu, ne çok sevildiğini,
artık çok geç olduğunu.
bir gün gelir de bir an,
çokça zamanlardan sonra
geri dönüp baktığında
bilmem anlar mısın?
o senin bir an’ının benim ömrüm olduğunu, ne çok sevildiğini,
artık çok geç olduğunu.
devamını gör...
emre aydın
herkes emre aydın'ın en bilindik şarkılarını yazmış bu başlıkta.
aşağıda linkini bıraktığım şarkısını bilen çok azdır.
gecenin şarkısı bu olsun.
bin bıçak var sırtımda
biniyle de adaşsın
her biri hayran sana...
emre aydın - belki bir gün özlersin
aşağıda linkini bıraktığım şarkısını bilen çok azdır.
gecenin şarkısı bu olsun.
bin bıçak var sırtımda
biniyle de adaşsın
her biri hayran sana...
emre aydın - belki bir gün özlersin
devamını gör...
