çocukluk kabusumuz.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

gömülü olarak içerde bekleyen diş. en azından benim öyle.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

barış ateşi; 1945 hiroşima saldırısında ölen yaklaşık 150.000 kişinin anısına 1964 yılında yakılan meşaledir. 57 yıldır yanan meşale, dünya nükleer silah tehditlerinden kurtulup, tüm nükleer bombalar yok edilinceye kadar yanmayı sürdürecektir.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

times new roman 12 punto 1,5 satır aralığı... diyeceklerim bu kadar.
devamını gör...

ölümden hüzün olmak bir yudumda sarhoş olmak kadar imkansızdır artık şimdi tekrar aşık olmak.
devamını gör...

psikoloji, mitoloji, felsefe ve edebiyat.
devamını gör...

dönüp duran bir çark,
akıp giden bir zaman,
yine, yeniden bir sabah,
günaydın yaşamak.”

nazım hikmet
devamını gör...

sitede aşırı uç, çok sıcak aile ortamı olduğu için hemen hayra yormak gerek. sısısıs

nick altında, özet geçilen ‘seviliyosun canım kıps’ların dili olsa da anlatsa.

kim kimi koparıyor belli değil lan. her butik sitenin kaderi resmen. başta eş dağılımı yapılır bir süre sonra herkes birbirine dalar, çıkar.

günlerce mesajlaşılan yazarın aynı anda bir kamyon yazarla da kırıştırması gerçeği sabittir. herkes birbirini yoklar. herkes ‘iyi niyetten’ etkileşim içinde.

çok çakal bir alem burası. zamanla bunları anlarsınız.
devamını gör...

yine ellerine yüzlerine bulaştırdıkları bir organizasyon rezilliğidir. insanın aklına kasıttan* başka bir şey gelmiyor..
devamını gör...

helal olsun tartarus. önce tankları durdurdun, o yorgunlukla kalkıp bir de film çekmişsin. sözlük senin gibi fedakar bir yazara sahip olduğu için çok şanslı.

eline emeğine sağlık.
devamını gör...

her şey bir yana, düğünlerde havaya ateş etmek. çok ağır cezası olmalı, ama genelde bir kaza olmadıkça jandarma, polis düğünün keyfini kaçırmamak için uyarır, gider.
devamını gör...

nedense toplumların önündeki en büyük engellerden biri olduğunu düşünüyorum uzun zamandır. özellikle türk toplumunun.

*** bu yazı safi kişisel düşüncelerimi içermektedir ve görece uzun olacağını zannediyorum. ona göre okumaya başlamanızı tavsiye ediyorum, sonra yarısına gelince "ulan amma yazmışsın işsiz çocuk" demeyin***

şimdi öncelikle yazının ne anlatacağını özetleyeyim. dilim elverdiğince basitten karmaşığa doğru tek eşliliği anlatacağım önce. hayvanlardan başlayıp insana geleceğiz. monogami ile poligaminin birbirine görece avantajları-dezavantajlarına değineceğiz. en son da insan sosyal bir varlık olduğu için, tek eşliliğin “kutsal paktı” olan evlilik sosyal olarak insan hayatını nasıl etkilemiş, tek eşli değil de çok eşli olsaydı insanlık nasıl gelişirdi (veya çok eşliliğin toplum üzerine etkileri ne olurdu) hakkında biraz yazıp, almanyadaki halamgillere selam göndererek bitireceğim. vakit kaybetmeden hadi başlayalım, zaten yazı uzun olacak dedim.

küçük bir tanımla başlayalım. monogami (tek eşlilik) denilince genellikle insanlar "sadece bir karşı cins bireye sadık kalma ve başkasıyla seks yapmama" gibi bir anlam düşünüyorlar. monogami, iki karşı cinsin birbiriyle bir bağ oluşturup birbirleri dışında başka hiçbir bireyle cinsel birliktelik yaşamamasını ve "ortak bir alanda hayatlarını geçirmelerini" ifade eder aslında. emory üniversitesi psikiyatri ve davranış bilimleri bölümünden larry j. young demiş ki "the term 'monogamy' does not imply lifelong exclusive mating with a single individual. in fact, many birds form pair bonds over a season, raise their offspring together, and then select another partner the following season. for biologists, monogamy implies selective (not exclusive) mating, a shared nesting area, and biparental care." // türkçe meali: monogami terimi, tek bir bireyle hayat boyu süren bir birliktelik anlamına gelmez. birçok kuş türü, mevsimsel olarak yakın ilişki (pair bond) oluştururlar ve yavrularını beraber yetiştirirler, sonraki mevsim başka bir eş seçerek onunla yakın ilişki kurarlar. biyologlar için monogami, seçici fakat özel olmayan çiftleşme, ortak (paylaşılan) yaşam alanı ve biparental ilgi (hem anne hem baba çocuk yetiştirmesinde görevli) içeren bir terimdir// iş sadece başkasıyla yatıp kalkmaktan ibaret değil yani, birlikte yaşamak da giriyor işin içine. bu arada emory üniversitesi dünya sıralamasında 82. sırada imiş.

peki. monogami tek bir eşe sadık kalıp sadece onunla üremek ve onunla hayat alanını paylaşmaktır dedik. bunu insan dışında yapan kimler var önce onlara bakalım. benim bulabildiğim kadarıyla çok fazla hayvan yok. gibbonlar, kuğular, fransız melekbalığı (french angelfish. goldfish-japon balığı gibi garip türkçe çevirisi varsa düzeltin beni lütfen), kurtlar, penguenler, ilginçtir ki termitler (beyaz karıncalar), kır sıçanı (prairie vole), kel kartallar, schistosoma mansoni (bir tür parazit solucan), hamamböcekleri, kunduzlar, shingleback skink adında garip bir kertenkelemsi, baykuşlar, ahtapotlar, kanada turnası (sandhill crane), kara akbaba, büyük karınlı denizatı (hippocampus abdominalis). kaynak olarak verdiğim siteler rezil rüsva, ama akademik yayın bulamadım ne yazık ki. affedin.

yukarıdaki liste eğer doğruysa, saçma sapan hayvanlarda görülüyor bu tek eşlilik. yani belirli bir örüntü yok, "kafadanbacaklılar komple tek eşlidir" gibi veya "kanatlı hayvanlar aslında tek eşlidir" gibi bir önermede bulunamıyoruz. birbirleriyle alakaları sadece omurgalı olmaları diyecektim ki arada omurgasızlar da var. demek ki kanat, bacak, omurga dinlemiyor bu tek eşlilik konusu. başka bir şey olmalı. genetik desek mesela? bu türlerin daha primitif ve daha komplike (kaba tabirle öncesi ve sonrası) türlerine bakmak lazım ama o da pek kurtarır gibi değil. mesela kurtlarda görülen tek eşlilik neden köpeklerde, çakallarda veya tilkilerde yok, ya da beyaz karıncalarda görülen tek eşlilik neden siyahlarda yok. genetik olması da bence sağlam bir temel değil. geriye "sosyal" olma ihtimali kalıyor. "adaptif bir davranış olarak evlilik". olabilir mi, ona da bakalım.

şimdi, monogami tek eşlilik ve ortak yaşam alanıdır dedik. poligyny, bir erkeğin birden fazla dişi ile birlikte olmasıyken (harem) poliandry tam tersi, bir dişinin birden fazla erkekle birlikte olması (reverse-harem).

polygyny için baktığımızda, bir erkek onlarca dişiyle birlikte olup yüzlerce yavru sahibi olabilir. bu dişileri ve yavruların hepsini koruması çoğu zaman ve çoğu tür için pek de mümkün değil. genellikle bu tür birlikteliklerde erkek birey üremeye katılıp sonrasıyla ilgilenmez, dişi bütün işi kendisi yapar. erkeğin açısından baktığımızda birçok eş, çok daha fazla yavru. dişinin açısından baktığımızda 1 eş ve bir veya birkaç yavru.

polyandry için baktığımızda bir dişinin biren fazla erkek eşi oluyor fakat dişinin hamilelik sayısı aynı, yavru sayısı da aynı. yani bir dişi at bir erkek atla da çiftleşse, 15 erkek atla da çiftleşse 1 kez hamile kalıp belirli sayıda yavru dünyaya getirecektir. buna göre polygyny ile polyandry arasında dişi açısından pek de bir fark yok.

dişi için bir şey değişmezken erkek çok büyük bir avantaj kaybediyor (birden fazla dişiyi dölleyip çok daha yüksek sayıda yavru üretmek varken), peki neden monogamiyi seçmiş bu türler. neden insan tek eşli olmuş.

'birinci hipotez': eş savunma hipotezi. bu düşünceye göre özellikle dişi sayısı az ve dişiler çok geniş bir alana dağıldıysa erkek birey dişiyi başka bireylerle çiftleşmesinden alıkoyar, daha doğrusu diğer erkeklerin kendi dişisiyle çiftleşmesini engeller. mesela clown shrimp dişileri çok nadir bulunur ve çok kısa süreliğine çiftleşmeye uygundur. erkek, bir dişiyle karşılaştığında onun yanından ayrılmaz, döllenme zamanı geldiğinde dişiyi döller ve başka erkeklerin döllemesini engeller. bunu yapmazsa ikinci erkeğin spermleri birincinin spermleriyle yarışabilir, hatta yarısı kazanıp zigotu oluşturabilir. bu tek eşliliğe fakültatif monogami deniliyormuş (kısmi tek eşlilik), dişi hilesi yazıp ortalığı dişi karidesle doldurduğunuzda monogami falan kalmıyor demek heheh.

'ikinci hipotez': eş yardımı hipotezi. bu tür monogami mecburi monogami olarak adlandırılıyormuş. doğuma ve sonrasına yardım eden eş, yavrunun hayatta kalma şansını çok fazla yükseltmiş oluyor. bu da yavrusu savunmasız ve tehlikeye açık doğan canlılarda görülmesini normal kılıyor (örneğin insan, kemirgenlerin çoğu vs.). hele ki denizatı gibi yavruyu erkeğin taşıdığı türlerde ise bu tip monogami çok daha adaptifmış.

parental ilgi diyerek bunu daha da açarsak, olaya kâr zarar dengesi giriyor biraz. enerjiyi, kaynakları ve zamanı çiftleştikten sonra başka bir çiftleşme yerine dişiyle kalıp yavrunun bakımına harcamak daha kârlı olacaksa monogami daha akıllıca bir hareket olacaktır, hem dişi, hem erkek hem de yavru için. fareleri ele alalım örneğin, fare yavrusu doğduğunda ufacık, tüysüz ve kör dünyaya gelir. şöyle bir görüntüleri olur.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
erkek fare yavrusunu bırakıp bütün işi dişinin üzerine atsa bu fareler hayatta kalabilir mi sizce?

evet kalabilir! fareler tek eşli değildir çünkü. bir kafese 2 erkek fare, 8 dişi fare koyduğunuzda erkeklerden biri diğerini öldürür! üretim kafeslerinde hareme izin verilir (bir erkek birden fazla dişi) fakat aynı batında doğan erkek kardeşler bile ayrılır birbirlerinden (bir süre sonra). buradan "erkek fare "gözlerimi kaparım vazifemi yaparım, gerisine karışmam" sonucu çıkartmayın. erkek fare de yardımcı olur dişisine, fakat dişi doğum gerçekleştikten sonra kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumdadır. yavrularının üzerinde sürekli yatmasına gerek yoktur, tuvalet ihtiyacı için veya yemek-su için yavrularını kısa süreliğine bırakabilir (laboratuvar ortamında yem ve su ad libitum (sınırsız) olduğu için böyle tabi bu. dış dünyada yiyecek ve su bulabilmek için aramaya çıkması lazım. böyle bir durumda yavrularından çok uzun süre ayrı kalırsa yavrular ısıl dengelerini sağlayamadıkları için hipotermiden ölür).

monogami, böyle savunmasız bir yavru dünyaya getiren farede bile yoksa neden insanda var peki. çoğu primat (ki hepsi memelidir) monogamik değildir fakat yavrusunu büyütene kadar da başkasıyla çiftleşmez. bazen, erkek sırf dişiyle çiftleşebilmek için dişinin yavrusunu öldürür. bakacak yavrusu kalmayan dişi ise engel kalmadığı için çiftleşir. erkeğin bu "bebek öldürme" davranışına infantisit deniliyor. eğer erkek birey, dişisiyle ve yavrusuyla göç edecek ise ve infantisite karşı yavrusunu koruyabilecekse monogami avantajlıdır. insan erkeği de dişiyle birlikte hareket edip yavrusunu koruyabilecek potansiyeldedir çoğunlukla, bu yüzden monogami elverişlidir. bu yüzden insan evlenir, kendini tek bir eşe adar, yavrusuna bakacağına inanır fakat işler pratikte öyle gitmez.

"paternal care" ya da "bipaternal care" dediğim şeyi çoğu erkek yapmaz. çocuğun yapımına katkıda bulunur, gerektiğinde yavru bakımına da yardım eder ama oflaya poflaya yapar bunu. yapmak istemez. gece çocuk zırladiğında "hatun kalk sen bak" der. "anası sen değil misin, doğurmayaydın" der. "sıra sende" der. sıra kendisinde bile olsa "ben sabah erken kalkıyom, işe gidiyom, size bakabilmek için köpek gibi çalışıyom" der. der oğlu der. dişinin yavrusuyla ilgilendiği süre, erkeğin varlığında veya yokluğunda değişmez genellikle. burada kafanızın karışması gerekiyor. "erkek eve para getirmezse dişi nasıl çocukla ilgilenecek, nasıl aynı süre vakit geçirecek yavrusuyla" sorusunu soranlar hala benimle. sizin için açıklıyorum.

erkeğin varlığında yiyecek ve sığınak bulmayı (günümüz şartlarında market alışverişini ve ev kirasını) erkek üstlenir. erkek bütün dış işleri halleder, devamlılığı sağlar. dişi ise bebeğin bakımını üstlenir ve yuvanın (evin) temizlik düzen vs işlerini halleder. çamaşır yıkar, ütüler, yemek yapar, bebeğin boklu bezini değiştirir falan. böyle bir senaryoda dişinin yavrusuyla geçirdiği vakit diyelim ki 18 saat olsun. kalan zamana da işte vakit bulduğunca ev işlerini, yemeği, temizliği ve uykuyu sığdırmaya çalışır. erkeğin yavrusuyla geçirdiği vakit peki? 1, taş çatlasın 2 saat.

peki ortadan erkeği kaldıralım. dişi hem evin iç işlerini yapmalı, hem de kira ve market alışverişini yapmalı diyelim. günlük hayatı nasıl olacak ben söyleyeyim size. 18 saat bebeğiyle ilgilenecek, kalan zamana da işte vakit bulduğunca ev işlerini, yemeği, temizliği, uykuyu ve 'iş hayatı'nı sığdırmaya çalışacak. temizlikten zaman kırpar, uykusundan zaman kırpar, 2 günde bir yemek yapar, ama yavrusuna ayırdığı vakit değişmez (teorik olarak tabi. pratikte bu kadar olmayacağını ben de biliyorum).

peki bu bizi katı bir şekilde monogamik yapar mı, yoksa fareler gibi "zorda kaldığımızda yavru bakımına ve eşe yardım eden, ama aslında bunu yapmayı hiç de istemeyen" canlılar mıyız? bence öyleyiz. fırsat bulduğumuzda hemen başka denizlere yelken açmak, başka çiçeklerden bal toplamak istiyoruz. hayır demeyin şimdi, çoğu genç erkek bu şekilde düşünür çünkü hayatının en güçlü ve verimli dönemindedir. spermleri kalitelidir, fiziksel olarak güçlüdür ve kendine güveni zirvededir. yeterince uzun bir kaldıraçla dünyayı yerinden oynatabilecek durumdadır. bu da pelinsuya aşık erkek bireyin gamzelerin bacaklarını dikizlemesine, gizemlerin memelerini kesmesine, mervelere gidip gelmesine sebep olacaktır.

kömers ve brotherton'a göre, memelilerdeki monogaminin en yaygın ortak özelliği dişilerin yalnız veya küçük başıboş gruplar halinde dolaşmasıyla ortaya çıkan "erkek hegemonyası"dır. erkek, yalnız bir dişi gördüğü zaman onu sahiplenir, başkasına vermez. başka bir dişi gördüğü zaman onu da sahiplenir, onu da başkasına vermez. eskiden yağ ve şeker az bulunduğu için nasıl ki vücut bunlara karşı "aa ne güzel tadı var, aa negzel yumuşaçıık" falan gibisinden mekanizma geliştirdiyse erkek de dişiye karşı böyle mekanizma geliştirmiş olmalı. "aa negzel dişi, hemen alayım. aa bu daha güzel, bunu da alayım ama eskisini atmayayım"

peki hayvanlardan, tek eşlilikten, çocuk büyütmekten bahsettik zibilyon saattir. bu "ortak yaşamın" ve "tek eşli" olmanın toplum üzerine etkisi ne. öncelikle bu konuda google'a sorgu girince "esra erolun evlilik programı yararlı mı değil mi" diye yazı çıkıyor. benim derdim programlarla değil evliliğin kendisiyle.

her zaman olduğu gibi yabancı kaynaklara bakacağız yine. bu sitede bazı grafikler var, amerikan toplumunda yapılan ailelerin ne düşündüğünü gösteren.
marripedia.org/effects_of_m...
mesela evli çiftler (boşansın veya boşanmasın) 70% civarında çocuk sahibi olmanın önemli olduğuna inanırken hiç evlenmemiş bireylerin 35% kadarı çocuk sahibi olmanın önemli olduğunu düşünüyor. hırsızlık ve tekrarlayan market soygununda birlikteliğini koruyan (evli ve evliliğini sürdüren) ailelerin çocuklarıyla; evli olmayıp birlikte yaşayan iki biyolojik ebeveynin çocuklarının suça karışma oranı hemen hemen birbirine yakın, fakat ebeveynlerden biri üvey olduğu zaman (evli olsun veya olmasın) suç oranı artıyor. bu da aslında evliliğin çok da süpersonik bir kurum olmadığını göstermeye yeter bir işaret (evlenip çocuk yapsak da, evlenmeden birlikte yaşayıp çocuk yapsak da sonuç aynı. ama anne veya babadan biri üvey olduğunda çocuğun kriminal potansiyeli artıyor).

kaldı ki, birlikte yaşayan bireyler (evli olmayan) birbirlerine karşı çok daha fazla serbest alan bırakan ve saygı duyan bir benimseyiş içerisindeyken evlilik için imza atıldıktan sonra bu kişisel alana saygı ve kişisel özgürlüğün dokunulmazlığı yerini dominansiye ve yer yer ağır müdahalelere bırakıyor. bu "imzaya olan güven" her iki tarafı da çok ağır yıpratıyor. süslü yazılışını bir kenara koyduğumuzda ortaya çıkan anlam şu: evlenmeden birlikte yaşayan adam kaybetme korkusuyla eşinin üzerine titrerken evlendikten sonra "bastım nikahı artık benimdir, hiçbir yere gidemez" moduna bürünüyor. adam dediğime bakmayın, cinsiyet ayrımı yapmadan yazıyorum. hiçbir vasfı olmadığı halde sırf evli olduğu için ihtiyaçlarının erkek tarafından görülmesini kendinde bir “hak” olarak gören kadın da aynı, bir gram işin ucundan tutmayıp sırf evli olduğu için eşinden 'bedava seks' bekleyen erkek de aynı. örneklere takılmayın, vermek istediğim mesajı anlamaya çalışın lütfen.

her iki tarafın da beklentileri çok büyük, fakat beklentiler karşılanmayınca hüsran daha da büyük oluyor. erkek "sahiplenmek" ister, ama bu sahiplenmek öyle kol kanat germek gibi değil pek. köleleştirmeye çok yakın bir sahiplenme. yemeğini hazırlasın, kıyafetlerini yıkasın, evi temiz ve düzenli tutsun, erkek istediği zaman da seks yapsın. ye iç seviş döngüsü (abartıyorum, ana fikri almaya çalışın).

dişi ise lüks ve renkli bir hayat ister. hayvanlarda da gerçi bu böyle. dişi, erkeğin en renklisini, en güzel tüylüsünü, en güzel öteni, en güçlüsünü vs seçer. aslanlar ya da tukanlar parayı icat etmedi henüz tabi heheh. insan dişisi de böyle. en güzel şarkı söyleyeni veya en güzel saçı olanı değil en kaslı olanı, en zengin olanı seçiyor. çünkü biliyor ki para=güç. seçtiği eş ne kadar paraya sahipse, ne kadar güçlüyse o kadar rahat edecek. daha büyük ev, daha güzel araba, marka elbiseler, mücevherler, hatta belki hizmetçiler vs (yine abartıyorum, ana fikri alın lütfen).

peki bu çizdiğim tablodaki evlilikte dişinin görevi ne? erkeğin istediği yemek, temiz kıyafet, evin temizliği düzeni vs hep hizmetçiler tarafından yapılıyorsa, evlendiği kadın ne yapacak bu adamın gözünde. geriye sadece seks kaldı. erkek işe gidip daha çok para kazanır, kadına daha çok para verir. kadın o parayla mücevher alır, gezer tozar, yeni hizmetçiler alır, çocuğu varsa bakıcı alır, kocasıyla vakit geçirmez, geçiremez. ikili sadece seks için bir araya gelir. aradaki çekim biter, "evlilik aşkı öldürür". ondan sonra "kudret benimle hiç ilgilenmiyosun, günde 5dk sadece, o da belki" gibisinden tartışmalar yerini "eskiden her gün 5 dakikaydı şimdi haftada bir kez, o da ne zaman işten vakit bulursan kudret!" kavgalarına bırakır. kadın duygusal olarak kendini doyurmak, seçtiği eş tarafından ilgilenilmek ister; ama erkek bireyimiz daha çok çalışıp daha fazla para kazandığı zaman, dişiyi daha lüks ve daha konforlu yaşattığı zaman görevlerini yaptığını düşünür. sonra da ayrılırlar, olan yavrucağımıza olur.

ayrıca "evli olma hali"nin verdiği güvence, o imzaya sırtını yaslama çok beter bir durumdur. taraflar nedense profesörlüğe erişmiş akademisyen gibi, bir anda bütün çabalarından vazgeçer, g*tü göbeği salar, üretkenlikleri düşer, insanlığa katkıları azalır. hele ki çocukları olursa daha da beter, dünyanın bütün amacı bunların çocuklarına hizmet etmekmiş gibi, balkona çıkıp arsızca "ali'nin karnı acıktıııı" diye bağırabilirler heheh. ilgili video:


velhasıl, yoruldum ulan yazmaktan. yıllar geçmiş ben bu entrynin yazımına başlayalı. evliliğin toplumsal etkilerine değinemedim ama onu sonra editler daha da genişletirim. özetle evlilik zararlı bişey. evlenmeyin işte.
kaynaklar
1. www.ncbi.nlm.nih.gov/books/...
2. www.reed.edu/biology/profes...
3. www.jstor.org/stable/50898?...
4. www.curiosityaroused.com/na...
5. mentalfloss.com/article/550...
6.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

aynı yaşlara ayrı insanlarla girdiler.
devamını gör...

intiharın psikolojik olduğu kadar sosyolojik bir durum olduğunu bilmeyen bir belediye başkanının söylemidir.
devamını gör...

kesin ve net, hayvandır.
devamını gör...

allahın belası bir şey. yani sene olmuş 2021 hala sütyen takıyor olmamıza bir şey demiyorum o da sizin güzel hatırınız için ama sütyenlerin telli olmasına bir çözüm bulamayan tekstil endüstrisine burada formatın izin vermeyeceği şeyleri söyleyecek kadar kızgınım.

çıkar efendim çıkar. sütyen teli dediğiniz şey illa ki ya sağdan ya soldan bir şekilde çıkar ve teninize batar. hayır sonra da geri dönüşü yok yani mereti atmak zorunda kalıyorsun, istediğin kadar dik, yine bir yolunu bulup çıkıyor!
sinirleniyorum.
devamını gör...

bir yazar başka yerden aldığı bilgiyi (wiki, başka sözlükler vs.) aynen buraya da yazıyor ve hiçbir kaynak belirtme ihtiyacı hissetmiyorsa en hafif tabiriyle ''intihalci'' olarak anılmayı göze almalıdır. çünkü en iyi kendisi biliyordur o bilgiyi pervasızca kullanıp hırsızlık yaptığını. şahsen böyle durumlarda yazarı ilk olarak kaynak göstermeye davet ediyorum. hala umursamıyorsa özelden yazarak bilgi aşırması yaptığı yerin linkini atıyorum. hala anlamıyorsa -ki hiç yapmadım ama- nickaltına bilgi hırsızlığı yaptığı bilgisini düşmeyi düşünüyorum. bugüne değin 3 yazara denk geldim bu şekilde.. birisi bir roman'ın önsözünden duyguların ön planda olduğu bir tasviri kendisinin gibi yazmıştı.. yazara yazdıklarından çok etkilendiğimi söyledim ve kendisi bana ''beni utandırıyorsunuz'' şeklinde bir yanıt verdi.. o yazara açıkçası daha fazla bir şey diyemedim, zira kendisi de inanıyordu o sözlerin kendisine ait olduğuna ve hatta ironik övgülerin altında ezilecek bir utanma duygusuna sahipti. bir diğeri kıyıda köşede kalmış bir siteden parça parça aşırma yapıp kendisine ait gibi yazmıştı ki komik olanı da bir moderatörün bu kişinin nickaltına sürekli övgüler dizip yazdıklarının özgünlüğüne atıf yapmasıydı. o yazarı da uyardım ve entrisini sildi. ki beklenti yazdıklarını silmesi değil basitçe kaynak göstermeyi öğrenmesi aslında ama beyefendi ya da hanımefendiler o kadar gururlu ki kaynak göstermek yerine aman kimse anlamasın diye yazdıklarını silmeyi yeğliyorlar. en ilginç olanı da google translate ile bir siteden çeviri yaptırıp buraya kendi özgün tanımı gibi giren arkadaştı. o resmen zirveydi. kendisiyle konuştuğumda sözlüğe ''türkçe içerik'' kazandırmak istediğini söyledi. o da sonradan sildi yazdıklarını. bu arkadaşlarda ortak olan şey de şu: yakalandıklarında bir süre sözlüğe bakmamayı ve yazı yazmamayı tercih etmeleri.. bu da böyle bir anı işte.
devamını gör...

ben de bu kategori içerisindeyim. yemek yemek benim için zaruri bir ihtiyaçtan ziyade çoğu zaman keyifli bir eylem oluyor. bu yüzden yerken sevdiğim bir şeyleri izlemek bunu çarpı iki üç hatta beşe katlayabiliyor. çok sevdiğim bir şeyi yiyorsam özellikle ona layık çok sevdiğim bir şey izlemek zorundaymışım gibi hissediyorum. bu sadece bir şeyler izlemek değil, o süreçte sevdiğim insan bana bir şeyler anlatsa da olur. ama ben konuşmayım. tabi bu biraz ekran bağımlılığımızdan da kaynaklanıyor.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim