dea tacita
alfabenin kırılmamış kilidi
göğü sağsam
kiri damlıyor sözcüklerin
aynı ağızdan tükürülmüş
bulutların içinde
lanet bir cehennem
soyunup düş ırmaklarına
öpsem alnından
söz eskiyor önce
güvercinlerin tünediği
pencere önü boynum
uzak kimine göre
yabancı ve sessiz
deniz de içer kendini fakat
dem’inde değilim sesin
henüz
öl
me
di
m
yedinci dem şiiridir.
göğü sağsam
kiri damlıyor sözcüklerin
aynı ağızdan tükürülmüş
bulutların içinde
lanet bir cehennem
soyunup düş ırmaklarına
öpsem alnından
söz eskiyor önce
güvercinlerin tünediği
pencere önü boynum
uzak kimine göre
yabancı ve sessiz
deniz de içer kendini fakat
dem’inde değilim sesin
henüz
öl
me
di
m
yedinci dem şiiridir.
devamını gör...
vikings
ragnar oğlu bjorn'e "odin bilgi için gözünü feda etmişti bense herşeyimi ortaya koymaya hazırım" gibi bir laf etmişti tam hatırlayamadım neyse konumuza dönelim
--! spoiler !--
ragnar istediklerine kavuşmak için ettiği bu laf dizinin ilk 5 sezonunu özetleyen guzel bir detay , ilk olarak kızının ölmesi sonra ailesinin dağılması kardeşinin ihanet etmesi yoldaşlarının ölmesi
--! spoiler !--
ragnar büyük fedakarliklar verdi ama değermiydi sorusunu 5. sezonda birçok kez seyirciyle buluşturan aksiyon-macera dizisinden daha çok dram olan başarılı bir dizidir.
--! spoiler !--
ragnar istediklerine kavuşmak için ettiği bu laf dizinin ilk 5 sezonunu özetleyen guzel bir detay , ilk olarak kızının ölmesi sonra ailesinin dağılması kardeşinin ihanet etmesi yoldaşlarının ölmesi
--! spoiler !--
ragnar büyük fedakarliklar verdi ama değermiydi sorusunu 5. sezonda birçok kez seyirciyle buluşturan aksiyon-macera dizisinden daha çok dram olan başarılı bir dizidir.
devamını gör...
mutlu bir çift görünce akıldan geçenler
bayramın ikinci günüydü. bir sebepten eşimle tartıstık. öfke oranınin fazla olduğu bir tartismaydi. cocuklari alip evden çıktım.once biraz parkta oturduk. kafamın içinde ayağa kalktığım anda gideceğim karakoldan, imzalayacağız tutanaktan başlayarak önümdeki beş yıla kadar başımdan gececekleri tahayyül ettim. biraz sonra moralleri düzelsin diye çocuklara marketten dondurma almayı teklif ettim. beni üzmemek için tamam dediler. marketin biraz ilerisinde gölge bir bank bulup oturduk. gözümde güneş gözlüğü ağzımda maske yüzümde hiç bir yerim görünmüyor. yavas yavaş gözyaşlarım akmaya basladi. maske takmanın tek güzel yönü bu sanirim.
küçük oğlum duygularini gevezelikle bastırmaya calisir. büyük oğlum ağladığımi anlayıp sessiz olması için kardeşinin uyardı. sessizce dondurmalarini yemeye calisiyorlar ama boğazlarından gecmiyor farkindayim. eminim hayatlarında daha acı bir dondurma yememislerdir. biraz sonra karşıdan bir çift belirdi. el ele tutmuşlar. kadın hamile, bir eli göbeğinde, eşine bir şeyler anlatıyor. adam da ilgi ile dinliyor. bazen adam kadını kendine doğru çekiyor. kadın da adama sanki bir şarkıya eşlik ediyormus gibi ritim tutarak bir şeyler söylüyor. aheste bir şekilde yanımıza kadar gelip önümüzden geçtiler ve uzaklaştılar. onları izledim. kendi geçmişimi izler gibi. bizi düşündüm, aynı yolda aynı neşe ile yürüyerek evimize dondugumuz bir günü hatirladim. hani ölmek üzere olanların hayatları bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçermiş ya, benim de öyle tüm evliliğim gözümün önünden geçti.
onlar köşeyi dönerken maşallah dedim hemen. allah kucağına almayı nasip etsin ve yüzün hiç asılmasin.benim halimin nazarı değecek diye korktum.
yanımda oturan iki çocuğumla göz göze geldim.
sonra içimden bir şarkı mirildandim.
zamanın eli değdi bize
çoktan değişti her şey
aynı değiliz ikimiz de
zaaflarına bir gece
hatalarına bir nilüfer
sevgisizliğine bir kalp verdim
artık geri ver
geri veremezsin aldıklarını
artık geri ver
geri verilmez hiçbir yanılgı
yokluğuma emanet et
sende benden kalanları...
hikayenin sonunu merak edenler için; uzun bir müddet daha bankta oturdum. . çocuklar dondurmadan sonra yanımda yoremde koşturmaya gülüşüp oynaşmaya başladı. uzun uzun düşündüm. yaşadığım olayı anneme, en yakın arkadaşıma ve beni her an gören allah'a tekrar anlattım.icimden eşimle konuştum olayı bir de ondan dinledim. hayatımın gelecekteki beş yılını bir de farklı bir senaryo ile tahayyül ettim. daha gerçekçi ve daha az aksiyon ve maceranın olduğu şekilde. yapmayı çok isteyip hiç yapamadığım, zekamın yeterli gelmediği planları (muhtemelen yine basarisizla sonuclanacak olmasına rağmen) belirledim.
gözyaşlarımı silip evime geri döndüm. anahtarla kapıyı açarken şarkı değişti.
buradan
küçük oğlum duygularini gevezelikle bastırmaya calisir. büyük oğlum ağladığımi anlayıp sessiz olması için kardeşinin uyardı. sessizce dondurmalarini yemeye calisiyorlar ama boğazlarından gecmiyor farkindayim. eminim hayatlarında daha acı bir dondurma yememislerdir. biraz sonra karşıdan bir çift belirdi. el ele tutmuşlar. kadın hamile, bir eli göbeğinde, eşine bir şeyler anlatıyor. adam da ilgi ile dinliyor. bazen adam kadını kendine doğru çekiyor. kadın da adama sanki bir şarkıya eşlik ediyormus gibi ritim tutarak bir şeyler söylüyor. aheste bir şekilde yanımıza kadar gelip önümüzden geçtiler ve uzaklaştılar. onları izledim. kendi geçmişimi izler gibi. bizi düşündüm, aynı yolda aynı neşe ile yürüyerek evimize dondugumuz bir günü hatirladim. hani ölmek üzere olanların hayatları bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçermiş ya, benim de öyle tüm evliliğim gözümün önünden geçti.
onlar köşeyi dönerken maşallah dedim hemen. allah kucağına almayı nasip etsin ve yüzün hiç asılmasin.benim halimin nazarı değecek diye korktum.
yanımda oturan iki çocuğumla göz göze geldim.
sonra içimden bir şarkı mirildandim.
zamanın eli değdi bize
çoktan değişti her şey
aynı değiliz ikimiz de
zaaflarına bir gece
hatalarına bir nilüfer
sevgisizliğine bir kalp verdim
artık geri ver
geri veremezsin aldıklarını
artık geri ver
geri verilmez hiçbir yanılgı
yokluğuma emanet et
sende benden kalanları...
hikayenin sonunu merak edenler için; uzun bir müddet daha bankta oturdum. . çocuklar dondurmadan sonra yanımda yoremde koşturmaya gülüşüp oynaşmaya başladı. uzun uzun düşündüm. yaşadığım olayı anneme, en yakın arkadaşıma ve beni her an gören allah'a tekrar anlattım.icimden eşimle konuştum olayı bir de ondan dinledim. hayatımın gelecekteki beş yılını bir de farklı bir senaryo ile tahayyül ettim. daha gerçekçi ve daha az aksiyon ve maceranın olduğu şekilde. yapmayı çok isteyip hiç yapamadığım, zekamın yeterli gelmediği planları (muhtemelen yine basarisizla sonuclanacak olmasına rağmen) belirledim.
gözyaşlarımı silip evime geri döndüm. anahtarla kapıyı açarken şarkı değişti.
buradan
devamını gör...
penis kıskançlığı
arkadaşlar bu kuramı ortaya ben attım. pişmanım..
devamını gör...
salgın önlemlerinin virüsten çok özgürlüğe karşı olması
distopiktir.
aşılama hızının düşüklüğüne bakınca insanın aklına şüphe düşüyor, ruhu daralıyor.
“kızlı erkekli” üniversiteler unutuldu, akşam saatlerinde dışarı çıkmak yasak… unuttuğum daha nicesi. insanların insan olduğunu unutturmaya yönelmiş gibi.
aşılama hızının düşüklüğüne bakınca insanın aklına şüphe düşüyor, ruhu daralıyor.
“kızlı erkekli” üniversiteler unutuldu, akşam saatlerinde dışarı çıkmak yasak… unuttuğum daha nicesi. insanların insan olduğunu unutturmaya yönelmiş gibi.
devamını gör...
köylerdeki komik lakaplar
illa ki bir sebebi ve hikayesi olan lakaplardır, öyle durduk yere takılmaz.
mesela bizim köyde vaktiyle ibrahim adında şaşı bir adam varmış. herifin ismi '' yangöz ibraam'' kalmış.
mesela bizim köyde vaktiyle ibrahim adında şaşı bir adam varmış. herifin ismi '' yangöz ibraam'' kalmış.
devamını gör...
tadı hayal kırıklığına uğratan yiyecekler
ilk ananas yediğimde dünya başıma yıkılmıştı. yok ananas şöyle güzel yok ananas böyle manyak. enginarın meyve olanı anasını satim.
devamını gör...
kız çocuğu babalarına tavsiyeler
aranıza duvar örmeyin statünüzle ev yaşamını asla karıştırmayın. dışardaki insanlar size hayranlıkla bakıyor olabilir çok güçlü ve zengin olabilirsiniz ama eve geldiğinizde dışardaki yaşamınızı dışarda bırakın ve kızınıza arkadaşıymış gibi davranın. ona “ne olursa olsun arkandayım”mesajını açıkça verin yaptığı her şeyde sizin onun yanında olduğunuzu bilsin.
devamını gör...
sözlüğe hiçbir katkısı olmayan adamların trollere laf etmesi
başlıkla alakalı bir tanım olmayacak ama bu tanım için ayrı başlık açmak istemedim...
sadece yazılan tanımları okuyarak birbirleriyle atışan yazarları, çekirdek çitleyip, cennet mahallesindeki milyarlık çekyattaki düşüş sahnelerini izler gibi takip ediyorum... sadece şunu düşünüyorum her seferinde; yüzyüze görüşse ya da tanışsa kanka olabilecek potansiyel görüyorum ben bu yazarlar arasında. kim bilir belki bir gün öbüşüb barışırsınız??
sadece yazılan tanımları okuyarak birbirleriyle atışan yazarları, çekirdek çitleyip, cennet mahallesindeki milyarlık çekyattaki düşüş sahnelerini izler gibi takip ediyorum... sadece şunu düşünüyorum her seferinde; yüzyüze görüşse ya da tanışsa kanka olabilecek potansiyel görüyorum ben bu yazarlar arasında. kim bilir belki bir gün öbüşüb barışırsınız??
devamını gör...
geceye bir arabesk şarkı bırak
hmmmmfff, klasik ve mis gibi ve çok doğru..
devamını gör...
sunroof
araçtaki bu özellik sürücü için değil diğer yolcular için kullanışlı bence. iyi bir sürücü varsa koltuğun üzerine çıkıp, rüzgarı hissetmek gibisi yoktur. ha bide fular, eşarp ya da rüzgarda sallayacak herhangi bir nesneniz varsa her şey daha da güzelleşiyor..
devamını gör...
bakan varank'ın whatsapp açıklaması
ooo hele şükür bir devlet büyüğümüz afrika şartlarında yaşadığımızı fark etmiş.
devamını gör...
alınganlık
dostoyevski’nin ünlü romanı “yeraltından notlar”ın kahramanı, kendini tanıtmaya “ben hasta bir adamım” diye başlar. yeraltı kahramanı, dönemin toplumsal yapısının yarattığı bir tiptir ama aynı zamanda yalnızlığı, kendi kabuğuna sıkışmışlığı, yıkıcılığı ve alınganlığıyla sınır durum (borderline) kişilik bozukluğu gösterir. içinde büyüyen sevgisiz boşluğu nefretle tıkamaya çalışır.
alınmak, “bir sözün, bir davranışın kendisine söylediğini veya yapıldığını sanarak incinmek, kırılmak” anlamına gelir. alınganlık ise “çabuk kırılmak, gücenmek” demektir. alınganlar, kendileriyle ilgili olmayan şeyleri, kendilerine mal eder, havadan nem kaparlar.
psikolojide “normal” ile “anormal” arasındaki fark genellikle niteliksel değil nicelikseldir. yani hastalıklı sayılanla norm dâhilinde kabul edilenin mekanizmaları aynıdır. dolayısıyla sağlıklı kabul edilebilecek bir (nevrotik) alınganlıktan söz edilebileceği gibi, ilişkileri bozan (sınır-düzey) alınganlıktan ve gerçeklikten kopuk (psikotik) alınganlıktan bahsedilebilir.
alınganlık, hafif şiddette bir kişilik özelliği, ağır düzeyde bir kişilik bozukluğu ve daha ağır şiddette bir dağılmayı işaret eder. bazen alıngan olmayan insanlar ruhsal bozukluk (örneğin depresyon) döneminde alınganlık gösterebilirler; yani yaşam olayları ve hastalıklar nedeniyle alınganlığın şiddetinde farklılıklar görülebilir.
alınganlık iki düzlemde ele alınabilir. ilki yüzeyde, kolayca görünen düzlemdir: alınganlık "özgüven eksikliğinden" kaynaklanır. kendine güvenemeyen biri, çevresinde olup bitenleri kendine yöneltebilir. zihinsel karmaşasından kaçmak için diğer insanların gerçekte yüksüz yaklaşımlarını kötü yönde yorumlar; yani nötr olanı negatif olarak algılarlar.
ikincisi, daha derinde ve ilkel olan düzlemdir: alınganlık kendimizi aşırı önemsemeyle ilgilidir. ağır/psikotik alınganlıkta nesne (kişi) seçiciliği de kalmaz: sanrı (hezeyan) tüm dünyayı kaplar: “herkes benim hakkımda konuşuyor, dedikodumu yapıyorlar, bana terbiyesizlik yaptı”, der psikotik özne. dolayısıyla daha derin bir önem ve değer sorununu yansıtır. bu değersizliğin en uç noktası megalomanidir. inkâr (ben değersiz değilim) ve karşıt tepki oluşturma (çok değerliyim) adı verilen savunmalara başvurulur.
psikozun en sık görülen şekli paranoid şizofreni’deki iki temel düşünce bozukluğu, alınganlık ve şüpheciliktir. alınganlıktan şüpheciliğe giden ilerleme düşünce bozukluğunun şiddetini yansıtır. paranoyada ilkel bir savunma mekanizması olarak yansıtma kullanılır. bir nevi hayali ihracattır yansıtma: psikotik özne içindeki “kötü”yü ihraç eder, başkasının zihnine ekerek büyütür sonra kendi üzerine geri döndürür. (örneğin, "bana büyük terbiyesizlik yaptı" gibi iddialara neden olur.)
özsaygı ve özgüveni etkileyen her durum (hastalık, yaşlılık, fazla eleştiriye maruz kalma, kayba neden olan yaşam olayları) da alınganlığın dozunu arttırabilir.
dönemsel alınganlıklar vicdanen rahatsız olduğumuz zamanlarda ortaya çıkar. kendimizi eleştirdiğimiz, suçladığımız zaman alıngan oluruz. kendi zihnimizde kurduğumuz mahkemede suçlu bulunduysak, cezayı başkalarının vicdanı aracılığıyla kesmeye çalışırız. insanların bakışlarını, sözlerini zihnimizdeki sanal mahkemede aleyhimizde delil olarak kullanırız. yasayı aştığımızın veya yanlış yaptığımızın duyulduğu/bilindiğiyle ilgili büyüsel bir düşünce esir alır bizi. alınganlık; suçluluk, utanç ve kaygıyla ilgilidir. olumsuz duyguların bir alaşımıdır. bu nedenle baş edilmesi güç bir durumdur ve ilişkileri yıpratır. özellikle eksik ya da hatalı olduğumuzu düşündüğümüz durumlarda alınganlığımız artar.
alınmak, “bir sözün, bir davranışın kendisine söylediğini veya yapıldığını sanarak incinmek, kırılmak” anlamına gelir. alınganlık ise “çabuk kırılmak, gücenmek” demektir. alınganlar, kendileriyle ilgili olmayan şeyleri, kendilerine mal eder, havadan nem kaparlar.
psikolojide “normal” ile “anormal” arasındaki fark genellikle niteliksel değil nicelikseldir. yani hastalıklı sayılanla norm dâhilinde kabul edilenin mekanizmaları aynıdır. dolayısıyla sağlıklı kabul edilebilecek bir (nevrotik) alınganlıktan söz edilebileceği gibi, ilişkileri bozan (sınır-düzey) alınganlıktan ve gerçeklikten kopuk (psikotik) alınganlıktan bahsedilebilir.
alınganlık, hafif şiddette bir kişilik özelliği, ağır düzeyde bir kişilik bozukluğu ve daha ağır şiddette bir dağılmayı işaret eder. bazen alıngan olmayan insanlar ruhsal bozukluk (örneğin depresyon) döneminde alınganlık gösterebilirler; yani yaşam olayları ve hastalıklar nedeniyle alınganlığın şiddetinde farklılıklar görülebilir.
alınganlık iki düzlemde ele alınabilir. ilki yüzeyde, kolayca görünen düzlemdir: alınganlık "özgüven eksikliğinden" kaynaklanır. kendine güvenemeyen biri, çevresinde olup bitenleri kendine yöneltebilir. zihinsel karmaşasından kaçmak için diğer insanların gerçekte yüksüz yaklaşımlarını kötü yönde yorumlar; yani nötr olanı negatif olarak algılarlar.
ikincisi, daha derinde ve ilkel olan düzlemdir: alınganlık kendimizi aşırı önemsemeyle ilgilidir. ağır/psikotik alınganlıkta nesne (kişi) seçiciliği de kalmaz: sanrı (hezeyan) tüm dünyayı kaplar: “herkes benim hakkımda konuşuyor, dedikodumu yapıyorlar, bana terbiyesizlik yaptı”, der psikotik özne. dolayısıyla daha derin bir önem ve değer sorununu yansıtır. bu değersizliğin en uç noktası megalomanidir. inkâr (ben değersiz değilim) ve karşıt tepki oluşturma (çok değerliyim) adı verilen savunmalara başvurulur.
psikozun en sık görülen şekli paranoid şizofreni’deki iki temel düşünce bozukluğu, alınganlık ve şüpheciliktir. alınganlıktan şüpheciliğe giden ilerleme düşünce bozukluğunun şiddetini yansıtır. paranoyada ilkel bir savunma mekanizması olarak yansıtma kullanılır. bir nevi hayali ihracattır yansıtma: psikotik özne içindeki “kötü”yü ihraç eder, başkasının zihnine ekerek büyütür sonra kendi üzerine geri döndürür. (örneğin, "bana büyük terbiyesizlik yaptı" gibi iddialara neden olur.)
özsaygı ve özgüveni etkileyen her durum (hastalık, yaşlılık, fazla eleştiriye maruz kalma, kayba neden olan yaşam olayları) da alınganlığın dozunu arttırabilir.
dönemsel alınganlıklar vicdanen rahatsız olduğumuz zamanlarda ortaya çıkar. kendimizi eleştirdiğimiz, suçladığımız zaman alıngan oluruz. kendi zihnimizde kurduğumuz mahkemede suçlu bulunduysak, cezayı başkalarının vicdanı aracılığıyla kesmeye çalışırız. insanların bakışlarını, sözlerini zihnimizdeki sanal mahkemede aleyhimizde delil olarak kullanırız. yasayı aştığımızın veya yanlış yaptığımızın duyulduğu/bilindiğiyle ilgili büyüsel bir düşünce esir alır bizi. alınganlık; suçluluk, utanç ve kaygıyla ilgilidir. olumsuz duyguların bir alaşımıdır. bu nedenle baş edilmesi güç bir durumdur ve ilişkileri yıpratır. özellikle eksik ya da hatalı olduğumuzu düşündüğümüz durumlarda alınganlığımız artar.
devamını gör...
yüzey volkanizması
magmanın yeryüzüne ulaştığı, yeryüzünde soğuyarak katılaştığı oluşumlardır. bu türün başlıcalarını tanımlayalım.
baca:merkezi patlamalarda volkanik maddeler baca adı verilen bir kuyu boyunca yüzeye çıkar.
krater:bacanın sonunda huniye benzer oluşan çukura denir.
kaldera:yeni bir patlama ya da çökme sonucu kraterin genişlemesiyle oluşan çanağa verilen isimdir.
maar:magmadan yeryüzüne ulaşan gazların oluşturduğu basınç sonucu meydana gelen patlamalarda oluşan çanaklardır.
somutlaştırmak adına
kaynak: coğrafya kitabım.
baca:merkezi patlamalarda volkanik maddeler baca adı verilen bir kuyu boyunca yüzeye çıkar.
krater:bacanın sonunda huniye benzer oluşan çukura denir.
kaldera:yeni bir patlama ya da çökme sonucu kraterin genişlemesiyle oluşan çanağa verilen isimdir.
maar:magmadan yeryüzüne ulaşan gazların oluşturduğu basınç sonucu meydana gelen patlamalarda oluşan çanaklardır.
somutlaştırmak adına
kaynak: coğrafya kitabım.
devamını gör...
sabahattin ali
kürk mantolu madonna ile kafamda arşa çıkardığım romantik yazar. nasil bir aşk yasamışsın sabahattin abim, farkındalık açısından nerelere yükselmişsin, ne müthiş bir insanmışsın. trajik ve erken bir ölümle bu dünyadan ayrılan büyük insan. mustafa kaya'dan çocuklar gibi şarkısını dinlerken aklıma gelir kendisi.
devamını gör...
the life of man
rus edebiyatı'nda ekspresyonizm'in temsilcisi olan ve daha çok yedi asılmışların hikayesi isimli eseri ile tanınmış leonid andreyev'in beş perdelik draması. yaşamın değersizliği ve umutsuzluk üzerinden ilerleyen alegorik bir oyun ortaya koymuş andreyev. oyun; zamanında neredeyse bir çok eleştirmen tarafından deyim yerindeyse bombardımana tutulmuş ve aşağılanmıştır hatta andreyev'in yakın dostu maksim gorki bile -ki cesur saldırganlıkları ile özünde benzer yapıda eserler vermelerine rağmen- eseri tam olarak eleştirmese dahi oldukça karamsar olarak değerlendirmiştir. andreyev'in ilginç bir yönü var hatta bir nebze bilmece bile denilebilir bu duruma; leonid andreyev yazdığı karakterleri sayfalarda bırakmaya niyetli değildi, onları kendi karakterinin bir parçasına dönüştürüyordu ya da belki de zaten karakterinin mevcut bir parçasını aktarıyordu onlara. bu oyunda da karakterler andreyev'in umutsuz bakış açısından nasibini alıyor ve kasvetli bir atmosfer ortaya çıkıyor. eser; talihsiz bir adamın ölüm (mutlak karanlık) ve yaşamın (mum, ışık) hüsranı karşısında nasıl eski bir iskele gibi eğilip büküldüğünün güzel bir yansıması. ek olarak andreyev'in bir çok eseri gibi türkçe'ye çevrilmemiştir.
kondraty _(stepping nearer and speaking in a lowered voice)_ there is
no god here--there's only the devil. this is a terrible place to live
in, on my word it is, mr. savva. ı am a man with a large experience.
ıt's no easy thing to frighten me. but ı am afraid to walk in the hall
at night.
kondraty _(stepping nearer and speaking in a lowered voice)_ there is
no god here--there's only the devil. this is a terrible place to live
in, on my word it is, mr. savva. ı am a man with a large experience.
ıt's no easy thing to frighten me. but ı am afraid to walk in the hall
at night.
devamını gör...
çaylaklara oy verirken gelen his
biz ilk önce oyumuzu veriyoruz çaylak mı aylak mı sonradan bakıyoruz.
oy tanıma verilir.
oy tanıma verilir.
devamını gör...
en sevdiği içecek ayran olan kişi
bir ara bir buçuk litrelik ayran aldık arkadaşla birer tane. oturduk parkta çapulcu itler gibi içiyoruz. allahta belamızı versin mide fesadı geçirecektim. tamam iyi hoş güzel de öyle bir ağırlık yok yahu.
devamını gör...
yazarların sevdikleri tablolar
mona lisa ve kaplumbağa terbiyecisi.
devamını gör...
misanthrope
francis bacon’ın “iyilikle huy güzelliği üstüne” denemesinde bu kişiler şu şekilde mevzu bahis oluyor;
“kötülüğün zararsız türü, terslik, dikbaşlılık, karşıtlık, uzlaşmazlık gibi durumlarda göze çarpar, ama daha tehlikeli bir türü çekememezlik ile kin gütmedir. böyleleri, başkalarının uğradığı yıkımlardan kıvanç duyarlar, yıkılanı daha da yıkmaya bakarlar. lazarus’un yaralarını yalayan iyi köpeklerden daha çok, her açık yaraya vızıldayarak üşüşen sinekleri andırırlar. bu insan düşmanı misanthropelar başkalarını kendini asacak duruma getirir, ama bahçelerinde dalından asılacak bir ağaç da bulunmaz , timon kadar bile olamazlar.”
görüldüğü üzere misanthrope kelimesi , asosyal , borderline kişilik bozukluğu ve benzeri durumlardan muzdarip kişileri karşılamıyor. örneğin, çoğu asosyal kişinin kötülüğü içe dönük iken misanthropelarınki dışa dönüktür. bazı kaynaklarda “insanlardan hoşlanmayan, onlara güvenmeyen ve onlardan kaçan kimse” olarak çevrilip daha genel bir anlama sahip olsa da bacon’ın dediği gibi insan düşmanı olarak algılansa daha yerinde olur.
“kötülüğün zararsız türü, terslik, dikbaşlılık, karşıtlık, uzlaşmazlık gibi durumlarda göze çarpar, ama daha tehlikeli bir türü çekememezlik ile kin gütmedir. böyleleri, başkalarının uğradığı yıkımlardan kıvanç duyarlar, yıkılanı daha da yıkmaya bakarlar. lazarus’un yaralarını yalayan iyi köpeklerden daha çok, her açık yaraya vızıldayarak üşüşen sinekleri andırırlar. bu insan düşmanı misanthropelar başkalarını kendini asacak duruma getirir, ama bahçelerinde dalından asılacak bir ağaç da bulunmaz , timon kadar bile olamazlar.”
görüldüğü üzere misanthrope kelimesi , asosyal , borderline kişilik bozukluğu ve benzeri durumlardan muzdarip kişileri karşılamıyor. örneğin, çoğu asosyal kişinin kötülüğü içe dönük iken misanthropelarınki dışa dönüktür. bazı kaynaklarda “insanlardan hoşlanmayan, onlara güvenmeyen ve onlardan kaçan kimse” olarak çevrilip daha genel bir anlama sahip olsa da bacon’ın dediği gibi insan düşmanı olarak algılansa daha yerinde olur.
devamını gör...