dedektif romanlarımın ana hatlarını, bulaşık yıkarken düşünüyorum.  çünkü bu o kadar kötü bir iş ki insan cinayetten başka bir şey düşünemez

kötü bir işten ilham almak ve onu avantaja çevirmek... o işi yaparken kafanda başka bir şey düşünerek ,onu hiç yapmıyorsun hissiyatına kapılmak. bu sözden yola çıkarak bende kendimi yemek yapmaya adayacağım. bu süre zarfı içinde psikolojik gerilim hikayesi yazmayı planlıyorum. 2 saat emek harcanan bir,iki kap yemeğin bitme süresini baz alırsak ve sürekli tekrarlanan bir döngü içine bizi hapsettiğinide eklersek ,yapma zorunluluğumuzu da ekleyelim aman ha tuz'u unutmayalım... evett kesin bir gerilim hikayesi çıkaracağım. * kitabın ismi, on çeşit baharat.. bu kadar zırvaladıktan sonra biraz agatha'dan bahsedelim.

polisiye roman deyince akıllara gelen ilk isimlerdendir. yazar küçük yaşlarda okuduğu polisiye kitaplardan etkilenerek bu yola girmeye karar vermiş. 80 e yakın dedektif romanı yayınlamıştır.
doğu ekspresinde cinayet adlı romanını istanbul beyoğlu ilçesinde yer alan pera palas otelinde kaleme almıştır. 411 numaralı oda söylenene göre christie'ne tahsis edilmiş. hatta bir rivayet'e göre 11 gün boyunca hiç görülmemiş ortalıktan kaybolmuştur. ara ara istanbul'a otel'de konaklamaya gelirmiş. belki de dedektiflik hikayeleri için bu şehirden ilham alıyordur ne dersiniz?

yaptığı evliliklerde pek yüzü gülmemiştir. yazar'ın katil kim sorusunu sorduğu romanlarındaki bazı karakterler belki de eski eşlerinden biridir.
gençken evlenin, çünkü yaşlanınca insanın aklı başına gelir. ve akıllı bir insan da asla evlenmez. bu akılda kalıcı, zekice söze katılmamak elde değil.

yazdığı romanlar'ın film uyarlarmalarınıda bulubilirsiniz. on küçük zenci kitabını okuyup, üç bölümlük dizisine geçtim.
kitap ve film kıyaslaması yapmayı seviyorsunuz on küçük zenci'yi kesinlikle tavsiye ederim.

yazar'ın okuduğum bir kaç kitabından yola çıkarak, benim açımdan okunması zevkli ve akıcı üslubu olduğunu söyleyebilirim. sadece seri'ye bağlanılır mı kitapları bilemedim. bir yerden sonra polisiye sevsem bile sıkıcı gelmeye başlıyor. ama başladığınız kitap asla yarıda kalmıyor dikkat ve merak unsuru olduğu için sonu çabuk geliyor.
devamını gör...

canı sıkıldıkça bizlere saran sözlüğün nam-ı diğer sarhoşu. içip içip sözlüğe dadanıyor. neymiş ben huysuzmuşum da, bize bayram temizliği yaptırıyolarmış da, benim tarafımdan kuru tehditler alıyormuş da, profil resminde elinde bıçak olan civciv varmış da.... biz o bıçağı elimize boşuna almadık domestic beyciğim, sarhoşlar gelip sözlüğe dadanırsa biz de "psikopat civciv terör estirdi" haberindeki civciv gibi peşinden koşarız. he bir de toplanıp kendisine saat mi alsak? kolunu ısırıp saat yap oradan bak dedim, yine fayda etmiyor. ne delisi, kim deli? kuş da vuralım istersen, yok artık!
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

çok doğru yazdıklarınız. ben dün de lozan antlaşması başlığı altına mahfi eğilmez'in lozanla ilgili yazısını okumasını istemiştim bir yazardan. lozan antlaşması süresiz bir antlaşma. cumhuriyetimizin de tapusu. yani türkiye cumhuriyeti varoldukça bu antlaşma devam edecek. üniversitede türkiye ekonomisi dersinde de işlemiştir bu konuyu. gizli antlaşma vs yok. madde madde okusun lozan antlaşmasının hükümlerini petrol, doğalgaz çıkacağına inanan yazarlar.
yakup kepenek- türkiye ekonomisi kitabını okumasını da öneririm yazarlara.
devamını gör...

turşu suyu, yemek yerken falan turşunun altında kalan suyunu içerim ve tabiki de çok kötü susarım.
devamını gör...

artankara bu sene sakindi, vakit öldürmek için gelen* insan neredeyse yoktu. kısa sürmesine rağmen zihinsel yorgunluk yaratmadı.
her şeyi bilemeyiz, her konuya yorum yapmak zorunda değiliz...
uzun uzun anlatmanın beyhude bir çaba olduğuna emin olmasam yazacağım..
en iyisi bir tavsiyede bulunayım;
bağğzı konular hakkında fikir yürütmesek mi..
devamını gör...

ikisi de neticede kitap okumaktır ancak kitaba dokunmalıyım, hissetmeliyim, kokusu vs diyen ve telefondan çok verimli bir şekilde takip edemem diyecekler için fiziki olarak okunması daha cezbecidir. diğer kesim için bir durum ağır bassa da çok da fark etmez herhalde diye düşünüyorum.

şahsım adına kitap okumayı çok sevmeme rağmen kitaba dokunmayı sadece dışardan olduğunda seviyorum milletin ölüp bittiği kokusu, sayfa sesi vs beni oldukça rahatsız ediyor ama kitaplara olan sevgim uğruna katlanıyorum. bu sebepten bazı zamanlar telefondan okumak oldukça cezbedici gelse bile takip etmek açısından fiziki olması daha kolay özelliklerde kalın kitaplarda işi zorlaştırıyor bana göre.
devamını gör...

(bkz: sözlükte hızlı karma kasma hilesi)
devamını gör...

an itibarıyla içinde bulunduğum durumdur.

peki artık umurumda mı? yoooo...

artık habitatım burası benim, fazlasıyla adapte oldum bu allahsız sözlüğe.

yine de eski sabırsız günlerimin hatırına birkaç tanım girmezsem ayıp olur, üvey evlat misali ayda yılda bir yazalım bakalım.

bunca yıldır almadığın hataydı ekşicim. yemin olsun bir tane geri zekalı bırakmazdım şimdiye oralarda. ama n'apcan işte?
devamını gör...

ruh hastası pislik!
küçücük bir kız çocuğuna dokunabilecek kadar aşağılık bir canavar bir de takkeli ve sarıklı! seni s.k.k pislik! küçücük çocuk lan o mk evladı, ne istiyorsunuz lan siz bu çocuklardan, kadınlardan! yettiniz artık be, yettiniz! çocukcağız irkilerek uzaklaşıyor, ne olduğunu çözemese de korktuğu, ürktüğü o kadar açık!
buradan

ekleme editi: bu tipler dinci, yobaz vs demekle çözülmüyor gençler. takkeli, sarıklı diye eklememin sebebi müslüman, mümin görünümlerinin arkasına çok kolay saklanabilmeleri ya da cemaatlerinden vs destek görmeleri ve olayların üstünün kapatılması, görmezden gelinmesinin önüne geçmek. kimin neye inandığı ve ne giydiği zerre umrumda değil ama senin bu şekilde giyiniyor olman müslümanlığını görünür kılmaktır bana göre. bu canavar, insan demeye dilim varmıyor, suçludur! bu kadar!
editiki: modlar düzeltene kadar daha önce açılmış başlığı kafasozluk.com/b/kucuk-bir-...
devamını gör...

az önce "uçurtma avcısı" kitabına yapılan kötü yorumları görünce hemen bir savunasım geldi. yapılan emeğe haksızlık edilmiş gibi. hayatımdaki herkese ya da tanımadığım insanlara bile haksızlık yapılmasına tahammül edemiyorum. hep bir diğer taraf da var diye düşünüyorum. bir şey kötü yapıldıysa bile emeğe saygı gösteriyor, olur tarafına bakmaya çalışıyorum . kötü insanların bile geçirdikleri kötü yaşantılar yüzünden böyle olduklarını düşünüyor, onlar adına da üzülüyorum. sonra dönüp bakıyorum. omzumda koskocaman bir yük ile herkesi anlamaya çalışmaktan bitap düşmüş oluyorum. bazen hediye edilen bir kıyafeti dandik diye bir kenara atmak, kötü yazılmış bir kitabı çöpe atmak, beni üzen insanları hayatımdan çıkarmak istiyorum. hep öfkem geçiyor, bir şekilde affediyorum.
sonra dönüp bakıyorum 'bir kendime acımasızım' . biraz da safça olan bu yaklaşımla nasıl hayatta kalıyorum hala nasıl birileri bunu kötüye kullanmıyor emin olamıyorum. ya sandığım kadar saçma biri değilim ya da inanmadığım tanrı beni çok seviyor ki gerçekten kötülük yapacak insanlarla karşılaştırmıyor. *
devamını gör...

siz hiç gözleriniz sabunluyken ağladınız mı?
devamını gör...

çok severek izlediğim tür. çocuk filmi diye kenara atılmamalıdır büyüklere de hitap ediyor.

(bkz: inside out)
(bkz: ratatouille)
(bkz: despicable me)*
(bkz: monsters inc)
(bkz: iceage)
(bkz: toy story)
(bkz: madagascar)
devamını gör...

ismin 5 hali.
ne yapsak branşlaşsak mı?
işimiz gücümüz bura olacak çünkü.
devamını gör...

üçüncü bir seçenek sunmamasıdır: ya siz öleceksiniz ya da sevdiklerinizin ölümüne tanık olacaksınız.
devamını gör...

tek nefeste okuyabilene kitap hediye edeceğim kelimedir.

şaka şaka ama olabilir de tabi.

iç ses : ne de olsa kanıtlayamazlar.
devamını gör...

ing: world literature.

bu tanımımı ders bazında ele alacağım. çünkü geçen yıl gördüğüm ders bana birçok şey katmıştı. dünya edebiyatına, bu dersle bağdaştırarak değinmek istiyorum. derste başka ülke yazarlarının/şairlerinin şiirlerini, öykülerini değerlendirmiştik. tabii bu isimler dünyadaki öncü isimlerden, fark yaratan kişiliklerden oluşuyordu. örneğin, dead poet society filminde de geçen, walt whitman'ın 1865 yılında yazdığı ağıt niteliğindeki eseri olan o captain! my captain! şiirini incelememizin anısı hafızamda hâlâ tazedir. şiir farklı bir boyuta ulaşmıştı bu dersle birlikte. bir şiiri kelimesi kelimesine dahi değerlendirebileceğimizi, basit gözüken bir kelimenin dahi o dizede ne kadar önemli bir yere sahip olduğunu fark etmiştik.

temel edebi terimler şunlardır:

verse= nazım
prose= nesir
theme= tema
setting= hikayenin geçtiği yer/zaman
repetition= tekrarlama/ yineleme.
refrain= nakarat
rhyme= kafiye
rhyme scheme= kafiye düzeni
simile= benzetme
oxymoron= tezat. örneğin: ''open secret (herkesçe bilinen sır)'', ''pretty ugly''
rhetorical question= cevap beklemeden soru sormak
pun= cinas
narrative= öykü
narration= öyküleme
protagonist= baş kahraman
antagonist= rakip/muhalif kahraman.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

ateş.

aşk gibi iki yönlüdür. özünde yarar vardır. ancak, bu zarar vermeyeceği anlamına gelmez.
devamını gör...

işverenine bağımsızlığını ilan edip, derin ufuklara doğru yolculuğa çıkmış bir cips reyonu. takdir ettim doğrusu. bunca yıl asgari ücretle çalıştım ben yapamadım, helal.*
devamını gör...

tüm tanımları şikayet sekmesinde ki dört seçeneği de barındırmasına rağmen başlığı silinmek yerine düzenlenen, uçurulması gerekirken sessiz kalınan yazardır. evet huzur bozucudur, umuyorum ki uçurulur. yazdığı tanımlar ve başlıklar ifade özgürlüğü ile zerre alakası olmayan sadece provokasyon amaçlıdır.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim