beni mutlu eden şey, artı aldığım için değil ama. bir yerlerde okuyan birileri var demek ki. bu ... tek meselem bu.
devamını gör...

buradan
devamını gör...

değerli moderatörümüzdür. kendisiyle yemek tariflerinin püf noktaları hakkında bilgi alışverişi yapıyoruz. radyo için verdiği emek için de ayrıyeten teşekkürler.
devamını gör...

fethiye'nin faralya köyünde kabak koyu sınırlarında olan doğa harikası diyebileceğimiz şelalelerden biri.
meşhur (bkz: likya yolu) üzerinde olması merak etmek için farklı bir sebep tabi ki.
kabak'ta konaklıyorsanız mutlaka gidin görün diye tavsiye verebileceğim ve buz gibi suyunu vücudunuza değdirince arınacağınız bir yer burası. kabak sahilden devam ederek ya da orman içinden de ulaşabileceğiniz ve zamanında gönüllüler gidiş rotasındaki taşları kırmızıya boyayarak yolunuzu bulmanıza yardımcı olmuşlardır. yani mesaj ''boyalı taşları takip et''tir aladereyi bulmak için.
yalnız gidecek ve o arada engebeyi size hissettirecek dağ yollarını aşacaksanız şort veya bacaklarınızı açıkta bırakacak herhangi bir kıyafet giymemenizi öneririm,şort giyecekseniz altına da mutlaka uzun tayt giyin ve yanınızda uzun kollu ya da extra kıyafet bulundurun(hem terlediğiniz için hem de kirlenme ya da yaralanma ihtimaline karşı (u: işte bunlar hep tecrübe) dönüş yolunda şelaleye gitmek için bikini ve şıpıdık terlikleriyle devam edenleri görünce bir ''ana'' edasıyla uyarmıştım ama tabi dinleyen gençlik nerede * neyse bu başka bir konu,geçelim. yine uyarmam gereken bir konu var ki ''domuzlar'' , evet domuzlar , malumunuz her ne kadar popüler bir mekan olmuş olsa da sonuçta dağın başı ve açlıktan insanların olduğu yere kadar inen cesaretli yabani domuzlar var , yani demem o ki yanınıza bir de sopa tarzı bir şey alın ve de çakmak ile flaşör tarzı aydınlatıcı(her ne kadar gündüz olsa da hayvanları geri iter ışıklı bir şeyler) , hayır domuz saldırısına uğramadım fakat ''boyalı taşlar''ı bir ara kaybedip yanlış rotaya girmişim! neyse ki serde kampçılık ve doğaseverlik var da az çok yolumu nasıl bulacağımı tahmin edebildim! sonra da bir kaç güzel insanla karşılaştım doğru yolu bulmuşken de birlikte devam ettik. kabaktan yaklaşık 1 saatlik tempolu bir yürüyüşle öncelikle aladere bu mu lan? diyerek onun jr. versiyonuna ulaşıyorsunuz(şimdi onun da adı vardı da unuttum) yalnız hepsi ayrı güzel , orada da kurbağa larvalarıyla buz gibi suyun tadını çıkarıp yıkanıyorsunuz falan,mataranıza su dolduruyorsunuz vs
bundan sonrası devasa yana yatmış ağaçların üzerinden geçerek takribi 10-15 dk lık yürüyüşle artık ulaşmak istediğiniz rotaya gelebiliyorsunuz. ama ne rota! ama ne şelale! sabah kahvaltısından hemen sonra çıkmalısınız ki kavurucu güneşin mevcut alanı kavurduğu saatlere denk gelmeyin ve keyfini daha fazla çıkarın. devasa bir kayalıktan düşmemeyi başararak inip harika şırıltıların eşliğinde manzaraya aşık oluyorsunuz (keşke hiç insan olmasa tabi gittiğiniz an ama maalesef) herneyse o kadar harika ki hemen demir gibi suyla bütünleşmek istiyorsunuz,kafanız yerine geliyor,doğaya bir kez daha aşık mı oluyorsunuz ne? evet! ama o da ne her yerden akın akın insan sürüsü geliyor. son sesi patlattıkları hoparlörleri bozuyor şelalenin sesini de oranın verdiği huzuru da.. oysa ki müziğe gerek mi var? ona bile gerek yok.. ama nasıl anlatacaksın ki kafası bir dünya olmuş ve çevresindeki konuşmaların ne olduğunu bile algılayamayacak insana!
neyse diyorsun yine.. bir bakıyorsun şelalenin alt tarafından tırmanarak gelmiş insanlar üst taraftan gelen arkadaşlarıyla bağıra çağıra buluşmalarını kutluyorlar! alkol gırla , sarhoş olunuyor , ee hani aladereye gelmiştiniz? asıl mevzu doğayla buluşmaktı hani? değil miydi yoksa?! yine neyse diyerek kendi huzurunuzu tamamlamaya çalışıyorsunuz. oluyor da , sadece o sese , o suya , o kuş seslerine kanalize oluyorsunuz yani oluyorum , bir daha ki buluşmamızda görüşmek üzere diyerek aladereye dokunmaktan son derece haz alarak ayrılıyorum. keşke doğa'ya cidden saygı duysanız , duyabilseniz ey insanoğlu..

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kahvemi yaptım, ellerimi ovuşturdum ve fonda temaya uygun olarak an eisai ena asteri çalıyor.-yine ne güzel söylüyor iki gözümün çiçeği- şimdi yazmaya başlayabilirim.

istanbul sabiha gökçen havalimanındanathen-eleftherios venizelos havalimanına bir buçuk saat süren bir uçuşta ulaşıyorsunuz. şehir merkezine inmek için; mavi renkli hat olan metro ile syntagma yada monastiraki meydanlarına inebilir yada taksi ile yaklaşık 30 euro bir ücret karşılığında ulaşabilirsiniz. muhtemelen kalacağınız yerler buralara yakın olacaktır.

ben dafni bölgesinde kaldığım için o civardan başlayarak anlatacağım atinayı. kaldığım pansiyondan 500 metre kadar yürüyerek kırmızı renkli dafni metro istasyonuna gidiyor ve ardından 3 4 durak olmalı yanlış hatırlamıyorsam syntagma meydanına iniyordum ama önce dafninin metro istasyonunun çevresini anlatayım biraz büyük bir alanın çevreleyen kafeler,büfeler ve seyyar satıcılar bulunuyor. metro istasyonunun sol tarafında bulunan siyah konseptli kafenin peynirli kurabiyeleri çok güzel söylemeden edemeyeceğim. açık havada oturabileceğiniz bol miktarda bankta bulunuyor çevrede ancak bu civarda görülecek olanların pek bir tarihinde ve özelinde manası olmadığı için hızlı geçiyorum. syntagma meydanın bembeyaz tasarlanmış metro istasyonundan hızlıca merdivenleri tırmandığınızda önünüzde kocaman bir alan ve alanın sağ tarafında parlamento binası karşılıyor sizi. parlamento binası, önünde 10 tane sütun bulunan krem ve beyaz renklerin ağırlıkta olduğu bir yapı. parlamento binasının önünde olan boş meydanda bol miktarda evsiz insan, müzik yapan gençler, turist olduğunuzu 500 metreden koklayarak hisseden satıcılar ve dilenciler bol miktarda bulunuyor aman diyeyim dikkatli olun.

hemen karşısında bulunan binaların arasında insanların yoğunlukla yürüdüğü caddeyi göreceksiniz.ermou caddesi syntagma ve monastiraki meydanlarını bağlayan tarihi bir cadde. cadde üzerinde göreceğiniz kafelerin çoğu türkiyede göreceklerinizden pek farklı değil aslında ancak ara sokakları talan etmeniz halinde ouzo içebileceğiniz sevimli barlar ile karşılaşmanız çok olası. arnavut kaldırımlı ermou sokaklarında gezerken her köşede tarihi bir yapı görmeniz pek mümkün. caddenin sağında solunda bulunan evler genellikle 2 katlı ve alçak yapılar. caddede yürümeye devam ettiğinizde sonlarına doğru sizi the byzantine church of panaghia kapnikarea kilisesi karşılayacak. -itiraf etmeliyim, yapıldığı dönemde itibar ve tasarruf ilişkisi henüz kurulmamış olduğundan dehşete düştüm. nasıl yani?- 11. yüzyıldan kalma, meryem anaya adanmış bu ihtişamsız kilisenin üzerinde bulunan yaprak ve kalp desenleri karakteristik yapısını yansıtıyor dönemin. kiliseyi çevreleyen taşlardan örülü alçak duvarların üzerinde her daim sigara içen gençleri görmek mümkün. -yok yok duvarlarına kalp içinde isimlerini yazmıyorlar-

caddede bol miktarda müzik yapan gençleri görünce artık sonunun geldiğini anlıyorsunuz yoksa bir an hiç bitmeyecek gibi geliyor o cadde. monastiraki meydanına geldiğinizde ise kendinizi istanbul/ümraniye meydanda gibi hissediyorsunuz bir ferahlık geliyor. efendim suriyelisi nargilesini içiyor, bangladeşliler bi tövbe estağfirullah kokan yemekler pişiriyor, inanmazsınız iş makinesi izlerken çekirdek çitleyen yunan bir teyze ile tanıştım azıcık sohbet ettik az kala oğluna alıyordu beni ucuz kurtuldum. neyse garip detaylar vermeyi bırakmam gerekiyor acilen. meydanı çevreleyen binaların altlarında bol miktarda balık restoranı bulunuyor, benim deneyimlediklerim gayet lezzetliydi.

meydanda biraz oturup güneşin çökmesini bekliyorsunuz. siz bekleyin yani ben o güneşin alnında acropolise tırmanmaya çalıştım yazık günah siz etmeyin öyle şeyler. oturduğunuz herhangi bir kafede son derece lezzetlifrappeler içebilirsiniz o sırada hem biraz dinlenmek içinde çok uygun biryer.

-yazarın burada beli tutuldu, bi sigara molası verdi geri gelecek, yani inş-
bu girdiden sona kafa sözlük yazarlarından şu başlığa destek vermelerini rica ediyorum*
(bkz: moderasyon supportgirle maaş bağlasın kampanyası)

artık acropolise çıkmaya hazırım! ara sokaklardan acropolise uzanan yolu çıkarken muhtelif hediyelik eşya satan dükkanları görmek mümkün buralardan helenistik dönem detaylı taçlar,elbiseler ve sandaletler almak mümkün. bir dahaki gidişimde kombinimi tamamlamaya ant içtim. yukarı doğru tırmanış zor olacak o sebep ile mümkün mertebe rahat kıyafetler giymeye özen göstermeli ziyaretçiler. yaklaşık 1 2 km süren tırmanışın sonunda acropolis tüm ihtişamı ile sizi karşılıyor olacak. harika bir atina manzarası izleyecek olacaksınız bu sebeple bir miktar tıkınmalık nevaleyide yanınıza almanızda da fayda var.

daha çok fazla anlatılacak şey var ama tükendim. o sebep ile arada gelip bu başlığın altında anlatmaya devam edeceğim.
okuyan herkese şimdiden teşekkür eder, esenlikler dilerim.
devamını gör...

seyyah olmak istiyorum. böyle çokca dile getirirsem olur belki. bir şeyi kırk defa dersen olur.
devamını gör...

sözlükte "telli bir çalgının acemice çalınışından çıkan uyumsuz, çirkin ses." anlamına gelen sözcüktür.
devamını gör...

tanrım, "bayramlarda bile ziyaretlerinize gelmiyorum, internette bari bi salın" dedirten durumdur.
yaşı kemale ermiş akrabalar hele daha bir çekilmiyor. fotoğrafıma yorum olarak "yavrum çogzel çıkmışsın maşallah, annengiller nassı?" yazıp duran gülfidan yenge, annemi arayıp bunu ona sormaya ne dersin?

tanrım babamda ileri derece şiir yazma hastalığı var; adam duygusal, adam sanatçı, her yerinden sanat fışkırıyor. şu gazetelere "garip aşık" mahlasıyla şiir gönderen dayılar var ya, onların bir laciverti de babam efenim bunu utanarak itiraf ediyorum şu an. kendisini tutamıyoruz, dörtlükler halinde pastoral, lirik şiirler yazıyor. ağaç, kuş, börtü böceği coşkuyla anlattığı şiirlerine "beğendim" yapmayınca da trip yiyorum üstelik. baba, seni görmezden geliyorum ben facebookta ve instada!!111

şimdi babacığım, ailemle beraber yaşadığım dönemde benim internet kullanımıma takmıştı, ısrarla internet bağımlısı olduğumun altını çiziyor ve sürekli uyku saatini bana hatırlatarak tepemden ayrılmıyordu. annem yüzünden efenim, annem "şu kızına bir şey söyle!" diyerek babamı üzerime salıp duruyordu işte. elimde kahvem, laptobum kucağımda sanal alemlerde fink atıyorum; federaller baskın yapıyormuş gibi şak diye babam giriyor odaya ve her seferinde aynı soruyu soruyor:

-morticia, saat kaç oldu?!1
-arkanda duvar saati var baba, bak oradan.
-onu mu diyorum ben! saat olmuş iki kızım, iki!
(saat 1:30'dur)

böyle saati yarım saat, bir saat ileri söyleyerek, internette takılma işini abarttığımı vurgular dururdu.

sonra noooldu ha?
bir akıllı telefonu oldu.
facebook denilen o dayı cennetini keşfetti.
vee... sürekli orada şiir yazmaya başladı.

evet tutamıyoruz kendisini efenim. sülaleyle beraber beni de şiirlere etiketleyip duruyor, abi ölü taklidi yapmaktan bir hal oldum.
bana "internet bağımlısısın" diyen adam, sabahın 4 buçuğunda facebookta şiir paylaşıyor, evet. birinde oturuyorum evimde, çizim yetiştirmem gerekiyor, onlarla uğraşıyorum, sabahlayacağım; klinnkk bildirim sesi telefonumda. bi bakıyorum babam sabah namazına kalktığına dair durum güncellemiş ve lirik bir şiir paylaşmış. sabah'ın dördü yahu dördü. bana bağımlı diyene bakın, facebook bağımlısı oldu çıktı kendisi.

insta'da çaktırmadan takipten çıkayım dedim babamı, çıktım da. fark etmiş "beni niye takip etmiyon?" diye mesaj attı."ediyom ediyom, instagram bazen öyle bozuluyor göstermiyor bazı takipçileri, bana da oluyor" dedim kandırdım. vallahi yıldım kendisinden ve şiirlerinden. tanrım, babam yani atsan atılmıyor, satsan satılmıyor.
devamını gör...

kafa sözlük çocuk korosu'nun bu şarkısının track dosyasını sözlüğe yüklememize uygun altyapıyı haağğğlaa hazırlamamış olan iko'ya teessüflerimi iletiyorum.......
10 dk oldu neredeyse. lütfen yani.
devamını gör...

en sevdiği renk mor olan kadın
en sevdiği kelime “asi”
en sevdiği oyun incitmek beni
hıncı çocukluktan kalma yara izi
...
uçurtmalar..
devamını gör...

bugün bir tweet'te denk geldiğim haklı isyan.

ben sade bir insanım. gösterişli giysileri, ayakkabıları falan pek sevmem. düz siyah, sağında solunda zımba, parlak boncuk, simli yazı olmayan düzgün bir bot ararım, yok. senelerce aradım zihnimdeki botu. en son marka bir yerde bulup taksitle almasam daha arıyor olacaktım. normalde marka merakım yok, pahalı şeyler almayı da sevmem * fakat artık öyle bir kıvama geliyorsunuz ki "lanet olsun! ver tamam" diyorsunuz pahalı da olsa. (bkz: ölümü gösterip sıtmaya razı etmek)

istiyorlar ki herkes ortalıkta bal böcüğü gibi çiçekli desenli dolaşsın. hep aynı tip ürünleri dayatıyorlar. sevmiyoruz yahu, zorla mı!
devamını gör...

o kadar soyunmaya gerek var mıydı abi? fatih abi !

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

evrene çok geniş ölçekte baktığımızda ortaya çıkan, örümcek ağı benzeri yapı. çok sayıda galaksinin bulunduğu süper kümeler ile bunların arasındaki void adlı boşluklardan oluşur.


bu şekilde bir görüntüye sahiptir:

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

ayasofya’nın ikinci katındaki hünkar mahfeline çıkarken görülen bazı garip çizikler yıllarca anlaşılmamış, sonrasında viking diliyle yazıldığı anlaşılmıştı. yazının tercümesi, ise şöyle; “halvdan buradaydı.”

demek günümüze özgü bir davranış değil bu. orada olduğunu, sonradan gelecek olanlara bildirme ihtiyacı, belli ki bir iletişim aracıydı.

şu zaman için konuşursam, bir çok tarihi mekanı gezdim. bunu yapanlar, binlerce, yüzlerce yıllık tarihin üzerine de ‘x y’yi seviyor’ yazıyor. bir zamanlar mezar olmuş lahitlere bile yapıyorlar bunu. şu an için cahillik sembolü bana göre ; geçmiş zaman için belki de iletişim yöntemiydi bilemiyorum.
devamını gör...

kendi topuğuna sıkmak gibidir.

açken insanın gözü döndüğü için kontrolünü kaybeder ve doğal olarak ne görürse gerekli gereksiz almaya çalışır o yüzden bu eylem uzmanlar tarafından da pek tavsiye edilmemektedir.hem insanı maddi olarak zarara sokması hem de alınan besinlerin genelde albenili ama kalori bakımından tam bir bomba olması nedeniyle istenmeyen bir durumdur.
devamını gör...

az gelişmiş ülkelerde sıkça görülen bir sorundur adaletin olmaması yani adaletsizlik.
gerçi tüm dünyada hayatın her anında hissedilebilmesi mümkün olan, hayatın en acı gerçeklerinden biridir adaletsizlik.
küresel adaletsizlik ise servetin adaletsiz paylaşımıdır. dünyanın en zengin 62 kişisinin serveti dünyanın yarısının servetinden daha fazladır.
adaletin kestiği parmak acımaz ama adaletsizliğin ezdiği vicdan ömür boyu sızlar.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bir ülkede adaletin varlığı kişinin kendini özgürce ifade etmesinden anlaşılır. bir ülkede adaletsizliğin varlığı ise kişilerin başına buyruk davranışından anlaşılır. konfüçyüs
adaletsizliği bir yangından daha çabuk önlemeliyiz. herakleitos
adaletin gecikmesi adaletsizliktir. w. s. landor
haksızlığa karşı çıkıp hakkını aramayan hem hakkını hem şerefini kaybeder. hz. ali
bir kişiye karşı yapılmış haksızlık, bütün insanlığa karşı yapılmış haksızlık demektir. emile zola
adalet rahat olmalı, yoksa terazi sallanır ve adil bir hüküm verilmez. franz kafka
bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun. william watson
adaletin olmadığı yerde, ahlak da yoktur. montaigne
en sert kanun bazen en ciddi adaletsizliğe dönüşebilir. benjamin franklin
adaletsiz rejimi, adaletle yıkınız. gandhi
bir yanı dinlemeden karar veren, doğru karar verse bile adaletsizlik etmiş sayılır. seneca
adaletsizliği engelleyecek gücünüzün olmadığı zamanlar olabilir. fakat itiraz etmeyi beceremediğiniz bir zaman asla olmamalı. ellie wiesel
duvarda adalet yazıyor, ona gülüyorum (idamla yargılanırken ''neye gülüyorsun" diye soran hakime deniz gezmiş’in cevabı).
devamını gör...

1000k ,kitapdostum,
devamını gör...

insan ve hayvanların kemik ve diş yapıları için gerekli ve önemli bir maddedir. diş macunlarında kullanılan flor dişe beyazlık kazandıran maddedir. içme sularına da zaman zaman flor takviyesi yapılır.
devamını gör...

on bin yüz milyon baloncuk.
devamını gör...

iyi hissetmek (david burns)
bir cinayetin psikanalizi (jed rubenfeld)
keşfedilmemiş benlik (carl gustav jung)
insan ve davranışı (doğan cüceloğlu)
kitleler psikolojisi (gustave le bon)
köpek gibi büyütülmüş çocuk (bruce d. perry, maia szalavitz)
insan olmak (engin geçtan)
nietzsche ağladığında (ırvin d. yalom)
evinizdeki terapist (dennis greenberger)
toplum psikolojisi ve empati (nevzat tarhan)
çağımızın nevrotik kişiliği (karen horney)
sevginin ve şiddetin kaynağı (erich fromm)
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim