embesil
avrupa yakası, bülent onaran tarafından hayatımıza girmiş kelime.
zeka geriliği, aptal, salak anlamı taşımaz.
fransızlar imbecile kelimesini, kişisel bir fikri zikri olmayan, sağdan soldan duyduklarını kendi fikri gibi yansıtan , herhangi bir fikir üretemeyen kimseler için söyler. doğrusu da budur.
embesile örnek olarak, "telefonunu göster, eskiden kuyruk vardı" diyen yaşam formu amcalar gösterilebilir.
zeka geriliği, aptal, salak anlamı taşımaz.
fransızlar imbecile kelimesini, kişisel bir fikri zikri olmayan, sağdan soldan duyduklarını kendi fikri gibi yansıtan , herhangi bir fikir üretemeyen kimseler için söyler. doğrusu da budur.
embesile örnek olarak, "telefonunu göster, eskiden kuyruk vardı" diyen yaşam formu amcalar gösterilebilir.
devamını gör...
keşke yeniden başlasa denilen dizi
acun abinin kızı demiyorsa hiç başlamayacak olan dizidir.
devamını gör...
19 şubat 2022 konya otobüs kazası
şu otobüslerdeki emniyet kemerlerinin süs amaçlı olmadığını anlayana dek böyle basit kazalarda bile 5er 10ar can kayıpları yaşamaya devam edeceğiz.
kazaya bakınca otobüsün kabininde yaşam alanında hiç bir hasar yok. ölümler tamamen takla devrilme sırasında savrulma nedeniyle oluyor tüm yolcular kemerini taksa koltuğunda sabit kalır cam kırıkları ve uçuşan eşyalardan kaynaklı ufak sıyrıklar dışında kimse zarar görmezdi. bu kemerini takmayan yolcular savrulurken kemerini takan diğer yolcuların da canını riske atmış oluyor.
acilen bu konuda denetimler artırılmalı ve firmalara tüm yolcuların kemerini takmasıyla yükümlü olduklarının hatırlatılıp ağır yaptırım uygulanmalıdır.
kazaya bakınca otobüsün kabininde yaşam alanında hiç bir hasar yok. ölümler tamamen takla devrilme sırasında savrulma nedeniyle oluyor tüm yolcular kemerini taksa koltuğunda sabit kalır cam kırıkları ve uçuşan eşyalardan kaynaklı ufak sıyrıklar dışında kimse zarar görmezdi. bu kemerini takmayan yolcular savrulurken kemerini takan diğer yolcuların da canını riske atmış oluyor.
acilen bu konuda denetimler artırılmalı ve firmalara tüm yolcuların kemerini takmasıyla yükümlü olduklarının hatırlatılıp ağır yaptırım uygulanmalıdır.
devamını gör...
karl marx
toplumsal sistemlerin maddi temel üzerinde yükseldiği ve bu temelin çizdiği çerçevede şekillendiğini söylemesi, sanırım sosyal "bilimlere" yaptığı en büyük katkıdır. yani bir toplumdaki kurumlar, inançlar, ideolojiler vb. toplumun maddi alt yapısı (teknoloji, coğrafya, iklim vb.) tarafından şekillendirilir. ancak bu noktada yaptığı bir hata toplumun sınıfsal yapısını da alt yapı olarak kabul etmesidir. aslında sınıfsal yapı da son kertede maddi alt yapı tarafından şekillendirilir.
bunun haricinde gelecek ile ilgili yaptığı tahminlerin en önemli iki tanesi tutmamıştır. bunlar; kapitalizmin gittikçe daha fazla sefalet yaratacağı, proleteryanın gittikçe daha fazla büyüyerek sonunda kapitalist sistemi alaşağı edeceğine yönelik kehaneti ve sosyalizmin, yani ekonominin tek bir merkezden planlı bir şekilde yönetilmesinin üretim araçlarını daha verimli kullanacağı ve böylece toplumun refah seviyesinin muazzam bir şekilde artırılacağı ve sınıfsız, devletsiz bir topluma geçişi mümkün kılacağı iddiasıdır. kapitalizm, 20. yüzyıldaki gelişmeler ile birlikte, demokratik batı ülkelerinde (ve sonradan bu sistemi başarı ile adapte edebilmiş japonya, güney kore ve tayvan gibi ülkelerde de) maddi refahı üyelerine sunabilen bir ekonomik sistem olmuştur. sosyalizm deneyen ülkeler ise ekonomik anlamda tam bir felaket olmuşlardır ve kapitalist ülkere göre oldukça geri bir noktada kalmışlardır. hatta sosyalist ekonomi uygulandığı her örnekte bırakın maddi refahı artırmayı ekonominin çökmesi ile sonuçlanmıştır.
sonuçta marx'ın yaptığı şey, hristiyanlıkta falan da görülen, binlerce yıldır insanların hayallarini süsleyen cennet bahçesinde yaşam tahayyülünün sözde bilimsel bir temele oturtulmasıdır. hayatta yapılmak zorunda olan tüm mücadelelerin bitmesi, savaşların olmaması, çalışma zorunluluğunun ortadan kalkması, insanların hepsine ne yaptıklarından bağımsız olarak temel ihtiyaçlarının sunulması, rekabetin olmaması, herkesin eşit olması gibi hayaller ve istekler. tüm bunlar hristiyanlığın cennetin krallığı hayalinde de gördüğümüz isteklerdir. (bu hayalin psikolojik kökenleri için nietzcshe'nin ahlakın soykütüğü üstüne kitabına bakmanızı öneririm.) marx bu hayale sözde bilimsel bir kılıf geçirmiştir. bu cennet bahçesini gerçek dünyada gerçekleştirecek şey teknolojik gelişmedir ona göre. teknolojik gelişme sayesinde üretimin seviyesi muazzam ölçüde artıralacak ve böylece her türlü yokluk, rekabet, savaşlar bitecektir. marx'ın teknolojik gelişmeye yüklediği bu anlam ideolojik bir wishful thinking'ten ibarettir ve bilimsellikle bir alakası yoktur.
komünist ve marksist ideolojinin daha detaylı bir incelemesi için bakınız: kafasozluk.com/entry/240078
bunun haricinde gelecek ile ilgili yaptığı tahminlerin en önemli iki tanesi tutmamıştır. bunlar; kapitalizmin gittikçe daha fazla sefalet yaratacağı, proleteryanın gittikçe daha fazla büyüyerek sonunda kapitalist sistemi alaşağı edeceğine yönelik kehaneti ve sosyalizmin, yani ekonominin tek bir merkezden planlı bir şekilde yönetilmesinin üretim araçlarını daha verimli kullanacağı ve böylece toplumun refah seviyesinin muazzam bir şekilde artırılacağı ve sınıfsız, devletsiz bir topluma geçişi mümkün kılacağı iddiasıdır. kapitalizm, 20. yüzyıldaki gelişmeler ile birlikte, demokratik batı ülkelerinde (ve sonradan bu sistemi başarı ile adapte edebilmiş japonya, güney kore ve tayvan gibi ülkelerde de) maddi refahı üyelerine sunabilen bir ekonomik sistem olmuştur. sosyalizm deneyen ülkeler ise ekonomik anlamda tam bir felaket olmuşlardır ve kapitalist ülkere göre oldukça geri bir noktada kalmışlardır. hatta sosyalist ekonomi uygulandığı her örnekte bırakın maddi refahı artırmayı ekonominin çökmesi ile sonuçlanmıştır.
sonuçta marx'ın yaptığı şey, hristiyanlıkta falan da görülen, binlerce yıldır insanların hayallarini süsleyen cennet bahçesinde yaşam tahayyülünün sözde bilimsel bir temele oturtulmasıdır. hayatta yapılmak zorunda olan tüm mücadelelerin bitmesi, savaşların olmaması, çalışma zorunluluğunun ortadan kalkması, insanların hepsine ne yaptıklarından bağımsız olarak temel ihtiyaçlarının sunulması, rekabetin olmaması, herkesin eşit olması gibi hayaller ve istekler. tüm bunlar hristiyanlığın cennetin krallığı hayalinde de gördüğümüz isteklerdir. (bu hayalin psikolojik kökenleri için nietzcshe'nin ahlakın soykütüğü üstüne kitabına bakmanızı öneririm.) marx bu hayale sözde bilimsel bir kılıf geçirmiştir. bu cennet bahçesini gerçek dünyada gerçekleştirecek şey teknolojik gelişmedir ona göre. teknolojik gelişme sayesinde üretimin seviyesi muazzam ölçüde artıralacak ve böylece her türlü yokluk, rekabet, savaşlar bitecektir. marx'ın teknolojik gelişmeye yüklediği bu anlam ideolojik bir wishful thinking'ten ibarettir ve bilimsellikle bir alakası yoktur.
komünist ve marksist ideolojinin daha detaylı bir incelemesi için bakınız: kafasozluk.com/entry/240078
devamını gör...
yolculuk
francesca sanna tarafından yazılan ve illustre edilen bir yolculuk hikayesi.
ama bu yolculuk hikayesi sonunda prenseslerin parlak zırhlı şövalyeler tarafından kurtarıldığı o yolculuk hikayelerinden değil.
hep haberlerde gördüğümüz, çoğunun öldüğü, bir kısmının yakalanıp geri gönderildiği, diğerlerinin ise sokaklarda görmezden gelindiği, savaştan kaçan insanların yolculuğunu bir çocuğun gözünden anlatan hikaye.
illüstrasyonlar muhteşem ki zaten society of illustrators'tan altın madalya kazanmış. 18 dile de çevrilmiş ama bizde piremses öyküleri ile büyütülen çocuklara aileleri bu kitabı alır da dünyanın farklı ülkelerindeki çocuklar neler yaşıyor, dünyanın gerçekleri neler öğrenmelerini isterler mi bilemem.
ama bu yolculuk hikayesi sonunda prenseslerin parlak zırhlı şövalyeler tarafından kurtarıldığı o yolculuk hikayelerinden değil.
hep haberlerde gördüğümüz, çoğunun öldüğü, bir kısmının yakalanıp geri gönderildiği, diğerlerinin ise sokaklarda görmezden gelindiği, savaştan kaçan insanların yolculuğunu bir çocuğun gözünden anlatan hikaye.
illüstrasyonlar muhteşem ki zaten society of illustrators'tan altın madalya kazanmış. 18 dile de çevrilmiş ama bizde piremses öyküleri ile büyütülen çocuklara aileleri bu kitabı alır da dünyanın farklı ülkelerindeki çocuklar neler yaşıyor, dünyanın gerçekleri neler öğrenmelerini isterler mi bilemem.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının çizimleri

tōkaidō'nin elli üç istasyonu, utagawa hiroshige tarafından oluşturulan bir dizi ahşap baskıdır. tōkaidō yolu ise eski japonya'nın ana seyahat ve ulaşım arteriymiş ve hiroshige bu yol üzerinde 53 farklı durak belirleyerek onları ahşap baskı tekniğiyle ölümsüzleştirmiş. bu gördüğünüz ise 15. durak. ismi kanbara: karda bir köy. serime bu çizimden başlamak istedim çünkü içlerinden en farklısı ve çekicisi buydu. ilerleyen günlerde diğer durakları da çizmeye başlayacağım sanırım. güzel bir seri olur sanki.
devamını gör...
kenarda birasını içip hafifçe kafasını sallayan adam
başına "gittiği eğlence mekanında" diye ekliyorum. sığmadı.
müzikli her mekanın demirbaşlarından biridir. ayrıca benimdir.
zaten hayatta öyle dans etmeli, kop kop tarzı mekana gitmem, metal bara giderim. ama arkadaşlarımın kolumdan tutup zorla götürdüğü nadir durumlarda da hayatta çıkıp şebelek gibi oynamam. kendime yakıştıramıyorum oğlum. sevenlere de bir şey demiyorum bak. herkesin hayatına kimse karışamaz.
ama bakıyorum, millet böyle yılan gibi kıvrılıyor, figürler falan. böyle terli terli ımmm yea modu.
utandığımdan falan da değil. utanmazın tekiyim. sadece hoşuma gitmiyor.
kenarda biramdan yudum alıyorum. biraz boktan müziğe kafamla destek oluyorum. kesen olursa onunla karşılıklı kesişiyorum. arada arkadaşlar gelip gidiyor, kulağıma bağıra bağıra bir şeyler söylüyorlar o kadar.
bak yine tiksindim ortamdan. çay içeyim bari.
müzikli her mekanın demirbaşlarından biridir. ayrıca benimdir.
zaten hayatta öyle dans etmeli, kop kop tarzı mekana gitmem, metal bara giderim. ama arkadaşlarımın kolumdan tutup zorla götürdüğü nadir durumlarda da hayatta çıkıp şebelek gibi oynamam. kendime yakıştıramıyorum oğlum. sevenlere de bir şey demiyorum bak. herkesin hayatına kimse karışamaz.
ama bakıyorum, millet böyle yılan gibi kıvrılıyor, figürler falan. böyle terli terli ımmm yea modu.
utandığımdan falan da değil. utanmazın tekiyim. sadece hoşuma gitmiyor.
kenarda biramdan yudum alıyorum. biraz boktan müziğe kafamla destek oluyorum. kesen olursa onunla karşılıklı kesişiyorum. arada arkadaşlar gelip gidiyor, kulağıma bağıra bağıra bir şeyler söylüyorlar o kadar.
bak yine tiksindim ortamdan. çay içeyim bari.
devamını gör...
yaş ilerledikçe azalan şeyler
heyecan.
devamını gör...
normal sözlük yazarlarının karalama defteri
yokluğun manas destanı içimde, bir de manasız.
evet, olsaydın güleceğin aptalca kelime tellerinden geçiyorum, o tellerdeki mavi muhabbet kuşlarının çok selamı var sana.
sonra kedilerimin de selamı var.
dediğin bişi, bi ima geliyor aklıma benim zilli kıza her baktığımda, kedilerimin aslında seninle ortak çalışan canlılar olduğu. bana bakışları "iyi bok yedin" gibi oluyo bazen, o zaman iyice inanıyorum.
hava şımarıkça, zalimce sıcak yine, çay hararet hariç her şeyi alıyor, ha bi de hasreti almıyor, ondan eminim, alkol de almıyor, uyku da almıyor, şarkılar da almıyor, bunların tam zıddı olan her şey de almıyor, o öylece askıda duruyor.
askıda hasret olsa nasıl olurdu acaba, hiç alıcısı çıkmazdı sanırım, aklım almıyor, aklım karışık.
tam unuttum diyorum, tam unutuyorum diyorum, tam karşıma "bak bu unutturacak onu" diye birini oturtup efes içiyorum ama olmuyor.
bak, efes içecek kadar zor durumdayım, anla beni.*
niye anlamadın ya sen beni, zakkum anladı, kedi anladı, kaldırım taşları anladı, ot anladı, bok anladı bi sen anlamadın.
neyse, mavi renkli muhabbet kuşu didem madak şiirinin içine kaçtı ben böyle tuhaf şeyler söyleyince gördün mü?
bak, tekrar söylüyorum, o sorunun cevabı yok, sen yokken kimse bakmıyor, o soru öylece süzülüyor, o soru öylece süzülecek, o soruya senden başka kimse muhattap olmayacak, sahi ya kadın ;
mutsuza kim bakacak?
evet, olsaydın güleceğin aptalca kelime tellerinden geçiyorum, o tellerdeki mavi muhabbet kuşlarının çok selamı var sana.
sonra kedilerimin de selamı var.
dediğin bişi, bi ima geliyor aklıma benim zilli kıza her baktığımda, kedilerimin aslında seninle ortak çalışan canlılar olduğu. bana bakışları "iyi bok yedin" gibi oluyo bazen, o zaman iyice inanıyorum.
hava şımarıkça, zalimce sıcak yine, çay hararet hariç her şeyi alıyor, ha bi de hasreti almıyor, ondan eminim, alkol de almıyor, uyku da almıyor, şarkılar da almıyor, bunların tam zıddı olan her şey de almıyor, o öylece askıda duruyor.
askıda hasret olsa nasıl olurdu acaba, hiç alıcısı çıkmazdı sanırım, aklım almıyor, aklım karışık.
tam unuttum diyorum, tam unutuyorum diyorum, tam karşıma "bak bu unutturacak onu" diye birini oturtup efes içiyorum ama olmuyor.
bak, efes içecek kadar zor durumdayım, anla beni.*
niye anlamadın ya sen beni, zakkum anladı, kedi anladı, kaldırım taşları anladı, ot anladı, bok anladı bi sen anlamadın.
neyse, mavi renkli muhabbet kuşu didem madak şiirinin içine kaçtı ben böyle tuhaf şeyler söyleyince gördün mü?
bak, tekrar söylüyorum, o sorunun cevabı yok, sen yokken kimse bakmıyor, o soru öylece süzülüyor, o soru öylece süzülecek, o soruya senden başka kimse muhattap olmayacak, sahi ya kadın ;
mutsuza kim bakacak?
devamını gör...
çaylaklara oy verirken gelen his
devamını gör...
kedi mamalarına aralıksız zam gelmesi
geçen sene kedi mamalarına %45, geçen ay da %15 zam geldi. doların artışı ile bu zam sağanağı daha da devam edecektir.
evde iki kedisi olana bu zamlar (göreceli olarak) o kadar koymaz ama sokaktaki yavrucaklara bakanların sırtındaki yük taşınır gibi degil.
normal insan gıdalarından kdv %8 iken, kedi-köpek mamasından %18 ötv alınıyor.
sokakta taşlarda yatan, araba kaportalarında ısınmaya çalışan bir canlının karnının doymasının nesi lüks olabilir? bunu benim aklım almıyor.
edit: evde kedi besleyenler için de elbette zordur. benim derdim gelen zamlar. benim gibi 80-90 kedi 10 köpek besleyenler emin olun daha zor durumda. diyeceksiniz şimdi "size zorla mi besletiyorlar?" haklısınız lakin olaylar öyle gelişmiyor. 8 yıl önce 2 kedi 1 köpekle başladım. zamanla baska kediler geldi doğdu çoğaldı.* yan sokaklara da başladım vermeye. rahip olayı olduğu zaman, bir anda mama fiyatlari iki katına fırladı. geçen seneye kadar da idare ediyordum. lakin bu sene gelen ve gelecek zamları düşünüp tedirgin oldum.
4 yıldır ayağıma yeni ayakkabı almadım. babam fabrikatör olsa yağmurluğumu giyer elimde mama torbaları,peşimde kedi ve köpeklerle ufka doğru umarsızca mama dağıta dağıta giderdim.*
evde iki kedisi olana bu zamlar (göreceli olarak) o kadar koymaz ama sokaktaki yavrucaklara bakanların sırtındaki yük taşınır gibi degil.
normal insan gıdalarından kdv %8 iken, kedi-köpek mamasından %18 ötv alınıyor.
sokakta taşlarda yatan, araba kaportalarında ısınmaya çalışan bir canlının karnının doymasının nesi lüks olabilir? bunu benim aklım almıyor.
edit: evde kedi besleyenler için de elbette zordur. benim derdim gelen zamlar. benim gibi 80-90 kedi 10 köpek besleyenler emin olun daha zor durumda. diyeceksiniz şimdi "size zorla mi besletiyorlar?" haklısınız lakin olaylar öyle gelişmiyor. 8 yıl önce 2 kedi 1 köpekle başladım. zamanla baska kediler geldi doğdu çoğaldı.* yan sokaklara da başladım vermeye. rahip olayı olduğu zaman, bir anda mama fiyatlari iki katına fırladı. geçen seneye kadar da idare ediyordum. lakin bu sene gelen ve gelecek zamları düşünüp tedirgin oldum.
4 yıldır ayağıma yeni ayakkabı almadım. babam fabrikatör olsa yağmurluğumu giyer elimde mama torbaları,peşimde kedi ve köpeklerle ufka doğru umarsızca mama dağıta dağıta giderdim.*
devamını gör...
gece sözlükte oluşan elit ortam
her gece kaçırdığım etkinlik. takım elbiselerimi giyiyorum, papyonumu takıyorum, pipomu yakıp bilgisayar başına oturuyorum, bir de bakıyorum ki, yine ıskalamışım ortamı.
böyle zalımlık olmaz olsun. pijamalarımı giyeyim de yatıp uyuyayım. yarın yine denerim. hayırlısı bakalım...
böyle zalımlık olmaz olsun. pijamalarımı giyeyim de yatıp uyuyayım. yarın yine denerim. hayırlısı bakalım...
devamını gör...
çocukların patavatsızlıkları
çocuktan al haberi sözünün nedeni çocukların patavatsızlıklarındadır. konuya dahil yetişkinleri genelde utandırırken, dahil olmayanların gülmemek için dudaklarını ısırmasına neden olur.
devamını gör...
torpille işe giren kişinin rızkımı veren hüda'dır kula minnet eylemem yazması
ancak kafası son derece karışık bir güruha dahil olan bir kişinin yapacağı türden eylem.
sevgili dostlarım, romalılar;
bazı insanlar ciddi ciddi neyin kul hakkı olduğu hakkında en ufak bir fikre sahip değiller. kısacık bir örnek anlatayım.
belediyemiz, eski başkanının yolsuzlukları ile ünlü. bir arkadaşım vardı, başı örtülü (bu arada ben de inançlı biriyim ama bu arkadaş biz kapanmadığımız için bizim doğrudan cehennemlik, kendisinin de cennetlik olduğundan emin), iyi de anlaştığım bir kız. bir gün bu başkan hakkında konuşurken "ben de onun yerinde olsam ben de yerdim" dedi gayet pervasızca.
kıssadan hisse; insanlar cennetlik olmanın şartlarını o kadar yanlış biliyor ki, işi gücü bırakıp bunlara laf anlatmaya kalksak, en az 30 senemiz bununla geçer.
sevgili dostlarım, romalılar;
bazı insanlar ciddi ciddi neyin kul hakkı olduğu hakkında en ufak bir fikre sahip değiller. kısacık bir örnek anlatayım.
belediyemiz, eski başkanının yolsuzlukları ile ünlü. bir arkadaşım vardı, başı örtülü (bu arada ben de inançlı biriyim ama bu arkadaş biz kapanmadığımız için bizim doğrudan cehennemlik, kendisinin de cennetlik olduğundan emin), iyi de anlaştığım bir kız. bir gün bu başkan hakkında konuşurken "ben de onun yerinde olsam ben de yerdim" dedi gayet pervasızca.
kıssadan hisse; insanlar cennetlik olmanın şartlarını o kadar yanlış biliyor ki, işi gücü bırakıp bunlara laf anlatmaya kalksak, en az 30 senemiz bununla geçer.
devamını gör...
yazarların düğününde çalacağı şarkılar
çaldığı şarkılar olmaz mı? dediğim başlıktır.
eylül düğünü yapmıştım.
eylül düğünü yapmıştım.
devamını gör...
kanserli çocuklara umut vakfı
kısaltması kaçuv olan vakıf. vakfın kendi kendilerini tanımladıkları ifade şu şekilde "kanserli çocuklara umut vakfı (kaçuv), 2000 yılında çocukları tedavi görmekte olan aileler ile hekimlerinin bir araya gelmeleriyle kuruldu. vakıf, maddi sorunları nedeniyle tedavileri aksama riski taşıyan çocukların tedavilerinin sürekliliğini sağlayarak, kanserle mücadelede önemli bir gereksinim olan psikolojik destek ve çocuk psikolojisine uygun tedavi ortamı sağlamaktadır. çocukların tedavi süreçlerinde aile evi’nde ve çocuk hematoloji-onkoloji servislerinde psikolojik, sosyal, fiziksel ve tıbbi açıdan yaşam kalitelerini arttıracak etkinlikler yürütmektir." [kaynak]. bana göre ise "her kahraman pelerin kullanmaz".
2014'ten beri gönüllüsü olduğum vakfı kendi gözümden anlatmak istiyorum sizlere. 2014-2016 yılları arasında (eğer yanlış hatırlamıyorsam) aktif gönüllülük yaptım. birden fazla gönüllülük çeşidi var, ben çocuk etkinlik gönüllüsüydüm. en eğlenceli, ama bence en tahrip edici etkinlik çeşidi bu. sahaya çıkmadan önce 2 tam gün eğitim almanız gerekiyor (16 saat yapıyor sanırım. 3 saatlik üniversite dersinizi düşünürseniz neredeyse vize öncesi kadar bir eğitimden bahsediyorum), eğitimsiz asla çocukların yanına yaklaşamazsınız. bu konuda çok katılar, beni de eğitim için beklettiler. yurt dışındayken bile mail atıp taciz ettiğim zamanlar oldu, "eğitim yapsanıza, ben de gönüllü olmak istiyorum" diye başlarının etini yedim. bir eğitimi yurt dışında olduğum için kaçırdım ne yazık ki, döndüğüm gibi de eğitimimi aldım ve gönüllü olarak başladım (hatta eğitimin ikinci günü benim doğum günümdü yanlış hatırlamıyorsam). hala da gönüllüsü olmaktan gurur duyarım.
eğitimler uzun aralıklarla oluyor ne yazık ki, çünkü 3-5 kişiyi toplayıp sürekli sürekli eğitim vermek imkansız. o yüzden 20-30 kişilik gruplar halinde eğitimler oluyor, ki bu da 2-3 ayda bir gibi bir süreye denk geliyordu sanırım. sayılara çok fazla takılmayın, anlatmak istediğim şey temel olarak şu: canınız istediği zaman gönüllü olamıyorsunuz. aklınızda varsa gecikmeden başvurun, daha eğitim için bekleyeceksiniz. eğitiminizi alacaksınız, sonra dağıtımınız yapılacak falan derken işiniz uzun.
en eğlenceli kısmını anlatmaya gerek yok, çocuklarla birlikte oyun oynuyorsunuz. kocaman kocaman abiler ablalarsınız, 5 yaşındaki çocuklarla birlikte boyama da yapıyorsunuz, oyun hamuruyla da oynuyorsunuz, ps4 de oynuyorsunuz... vakıf size eğitim verdikten sonra kendi başınıza bırakmıyor asla, o konuda şüpheniz olmasın. malzeme ikmalinizi yaparlar, eksik gedik bırakmazlar, hatta size oyun/etkinlik kılavuzu bile veriyorlar. hayatımda birlikte çalıştığım en renkli, en farklı ama en eğlenceli ekiptir kaçuv ekibi. özellikle buket ve aslı'ya buradan da teşekkür ederim [aslı ayrıldı ama kalbimiz seninle].
tahrip edici kısmı ise psikolojik. bu konuya çok girmek istemiyorum ama eğitimde zaten yeterince girecekler. merak ediyorsanız mesaj atarsınız, belki birazcık daha anlatabilirim, ya da siz en iyisi gönüllü olarak başvurun, eğitiminizi alın hehe. tek bir şey söyleyip bu konuyu geçiyorum: bu hafta serum direğine tırmanan bir çocuğu bir sonraki hafta tekerlekli iskemlede görebilirsiniz. ya da birlikte oynadığınız çocukları bir sonraki hafta geldiğinizde hiç göremeyebilirsiniz. bu çocuklar kanser hastası, unutmayın. neden bahsettiğimi anlamışsınızdır. bu konuda da vakıf çok ince düşünüp sık dokuyor. eğitimde kullandığı materyalde vakıf logosunu açık açık basarken çocuklara vereceği materyalde kaçuv yazmayan logo kullanıyor mesela. sebep de şey, çocuk merak edip sorarsa olay kansere kadar gitmesin, hastalık tekrar hatırlatılmasın vs. ben çok etkilenmiştim.
sahaya 2 gönüllü olarak çıkıyorsunuz. tek çalışmanız çok uygun değil, zaten çocukların maşallahı var. bir gönüllü arkadaşınız daha oluyor, çalıştığınız gün ve saatiniz belli zaten, birlikte gidip oynayıp süreniz bitince ayrılıyorsunuz (asla sürenizin bitişinde ayrılamıyorsunuz gerçi. ne siz bırakmak istiyorsunuz, ne çocuklar sizi bırakıyor. çok tatlılar be). eğitiminizi alıp sahaya çıktığınız ilk gününüzde sizinle birlikte mutlaka daha tecrübeli olan gönüllüler de geliyorlar. benim ilk günümde buket yanımızdaydı diye hatırlıyorum, o yüzden buket'e ayrıca düşkünümdür hehe.
yanlış hatırlamıyorsam haftada 2 gün gönüllüsünüz, ama 1 gün de olabilir. çok uzun zaman geçti üstünden, unuttum. 2 saat oynuyorsunuz 1 günde. ilk başlarda haftanın her günü gidesiniz olacak, 2 saat yetmeyecek, ama abartmayın. hasta olup yorgun düşüp bir sonraki hafta gitmeyeceğinize 2 saat gidin. o çocuklar sizi bekliyorlar, umutlandırıp utandırmayın kimseyi.
2016'dan beri hiç hastane etkinliklerine katılamadım. vaktim olsa da keşke gidebilsem... ben gidemiyorum, bari isteyenleri yönlendireyim diyerek kendimce böyle şeyler yazıyorum arada sırada. hatta uzun süredir aktif olarak gönüllü olmadığım için "acaba beni atmışlar mıdır" diye düşünüyordum, güç bela fırsat bulup bir organizasyonlarına katılınca öyle olmadığını gördüm. gördüm diyorum çünkü gerçekten gördüm. ailenin bir parçası olduğunu hissettikten sonra bir daha böyle bir düşünce aklımın ucundan dahi geçmedi.
diğer gönüllülük çeşitlerinden de hemen hızlıca bahsedeyim.
hastane destek gönüllüleri belirli günlerde, özel olarak çağrılan gönüllülerdir. mesela 23 nisan etkinliği düzenler vakıf, siz de destek olarak gider, sadece 23 nisan'da gönüllü olursunuz. rutin olarak her hafta gitmiyorsunuz yani. eğer vakit bulamayacağınızdan ya da yapamayacağınızdan şüpheleniyorsanız belki bu gönüllülük ile aklınızdaki sorulara cevap bulabilirsiniz. ben daha fazlasını istiyorum diyen herkes çocuk etkinlik gönüllüsü olabilir (yani sanırım. sonuçta vakıf adına konuşan biri değilim ben. umarım yazıyorum diye bana kızmazlar).
diğer gönüllülük çeşitleri hakkında pek bilgim yok açıkçası. bazısında merkez ofiste evrak işleri yapmanız gerekiyor, bazısında sosyal medya ile ilgilenmeniz gerekiyor vs. benim ilgimi çekmediği için pek bilgim yok açıkçası, ama her zaman vakfa ulaşıp istediğinizi sorabilirsiniz. yardımcı olacaklardır.
aile evine de ufaktan değinmek istiyorum. cerrahpaşa tıp fakültesi'nin hemen yanında bir yer burası. şehir dışından, hatta yurt dışından gelmiş ve tedavisini alan ailelerin tamamen ücretsiz konakladıkları bir yer. çocuklar ve anneleri için gerçekten bulunmaz bir yer.
kişisel olarak bendeki etkilerinden de bahsedeyim kısacık. o çocuklarla birlikteyken zamanın nasıl geçtiğini unutuyorsunuz. hem vicdani olarak, hem fiziksel olarak bir işe yaradığımı hissediyordum her hastaneye gittiğim zaman. çocuk psikolojisi üzerine dünyaları verip de öğrenemeyeceğiniz şeyleri bizzat yaşayarak öğreniyorsunuz. insan ilişkilerinizi muhteşem geliştiriyor çünkü çocukla iletişim kuruyorsunuz. çocukla iletişim kurabilirseniz her insanla kurarsınız. çocukların yanında ailelerle de iletişim kuruyorsunuz. kimi aile aylardır orada, yeni yüzlere hasret kalmış durumda. 10 dakika sohbet etseniz +100 moral ekliyorsunuz. kimi aileye de zaman kazandırıyorsunuz. mesela anne, çocuğunu bırakıp evinin elektrik faturasını yatıramamış. siz ona 2 saat kazandırıyorsunuz, 12 saatlik işi o 2 saatte halledip dönüyorlar.
bol bol teşekkür alıyorsunuz, iyi ki varsınız diyorlar, takdir ediyorlar falan ama asıl kendinizi tanıyorsunuz orada. özünüzü o çocukların yanında buluyorsunuz. çocukla çocuk olan kişiden zarar gelmez. çocuk sizi severse herkes sever.
2014'ten beri gönüllüsü olduğum vakfı kendi gözümden anlatmak istiyorum sizlere. 2014-2016 yılları arasında (eğer yanlış hatırlamıyorsam) aktif gönüllülük yaptım. birden fazla gönüllülük çeşidi var, ben çocuk etkinlik gönüllüsüydüm. en eğlenceli, ama bence en tahrip edici etkinlik çeşidi bu. sahaya çıkmadan önce 2 tam gün eğitim almanız gerekiyor (16 saat yapıyor sanırım. 3 saatlik üniversite dersinizi düşünürseniz neredeyse vize öncesi kadar bir eğitimden bahsediyorum), eğitimsiz asla çocukların yanına yaklaşamazsınız. bu konuda çok katılar, beni de eğitim için beklettiler. yurt dışındayken bile mail atıp taciz ettiğim zamanlar oldu, "eğitim yapsanıza, ben de gönüllü olmak istiyorum" diye başlarının etini yedim. bir eğitimi yurt dışında olduğum için kaçırdım ne yazık ki, döndüğüm gibi de eğitimimi aldım ve gönüllü olarak başladım (hatta eğitimin ikinci günü benim doğum günümdü yanlış hatırlamıyorsam). hala da gönüllüsü olmaktan gurur duyarım.
eğitimler uzun aralıklarla oluyor ne yazık ki, çünkü 3-5 kişiyi toplayıp sürekli sürekli eğitim vermek imkansız. o yüzden 20-30 kişilik gruplar halinde eğitimler oluyor, ki bu da 2-3 ayda bir gibi bir süreye denk geliyordu sanırım. sayılara çok fazla takılmayın, anlatmak istediğim şey temel olarak şu: canınız istediği zaman gönüllü olamıyorsunuz. aklınızda varsa gecikmeden başvurun, daha eğitim için bekleyeceksiniz. eğitiminizi alacaksınız, sonra dağıtımınız yapılacak falan derken işiniz uzun.
en eğlenceli kısmını anlatmaya gerek yok, çocuklarla birlikte oyun oynuyorsunuz. kocaman kocaman abiler ablalarsınız, 5 yaşındaki çocuklarla birlikte boyama da yapıyorsunuz, oyun hamuruyla da oynuyorsunuz, ps4 de oynuyorsunuz... vakıf size eğitim verdikten sonra kendi başınıza bırakmıyor asla, o konuda şüpheniz olmasın. malzeme ikmalinizi yaparlar, eksik gedik bırakmazlar, hatta size oyun/etkinlik kılavuzu bile veriyorlar. hayatımda birlikte çalıştığım en renkli, en farklı ama en eğlenceli ekiptir kaçuv ekibi. özellikle buket ve aslı'ya buradan da teşekkür ederim [aslı ayrıldı ama kalbimiz seninle].
tahrip edici kısmı ise psikolojik. bu konuya çok girmek istemiyorum ama eğitimde zaten yeterince girecekler. merak ediyorsanız mesaj atarsınız, belki birazcık daha anlatabilirim, ya da siz en iyisi gönüllü olarak başvurun, eğitiminizi alın hehe. tek bir şey söyleyip bu konuyu geçiyorum: bu hafta serum direğine tırmanan bir çocuğu bir sonraki hafta tekerlekli iskemlede görebilirsiniz. ya da birlikte oynadığınız çocukları bir sonraki hafta geldiğinizde hiç göremeyebilirsiniz. bu çocuklar kanser hastası, unutmayın. neden bahsettiğimi anlamışsınızdır. bu konuda da vakıf çok ince düşünüp sık dokuyor. eğitimde kullandığı materyalde vakıf logosunu açık açık basarken çocuklara vereceği materyalde kaçuv yazmayan logo kullanıyor mesela. sebep de şey, çocuk merak edip sorarsa olay kansere kadar gitmesin, hastalık tekrar hatırlatılmasın vs. ben çok etkilenmiştim.
sahaya 2 gönüllü olarak çıkıyorsunuz. tek çalışmanız çok uygun değil, zaten çocukların maşallahı var. bir gönüllü arkadaşınız daha oluyor, çalıştığınız gün ve saatiniz belli zaten, birlikte gidip oynayıp süreniz bitince ayrılıyorsunuz (asla sürenizin bitişinde ayrılamıyorsunuz gerçi. ne siz bırakmak istiyorsunuz, ne çocuklar sizi bırakıyor. çok tatlılar be). eğitiminizi alıp sahaya çıktığınız ilk gününüzde sizinle birlikte mutlaka daha tecrübeli olan gönüllüler de geliyorlar. benim ilk günümde buket yanımızdaydı diye hatırlıyorum, o yüzden buket'e ayrıca düşkünümdür hehe.
yanlış hatırlamıyorsam haftada 2 gün gönüllüsünüz, ama 1 gün de olabilir. çok uzun zaman geçti üstünden, unuttum. 2 saat oynuyorsunuz 1 günde. ilk başlarda haftanın her günü gidesiniz olacak, 2 saat yetmeyecek, ama abartmayın. hasta olup yorgun düşüp bir sonraki hafta gitmeyeceğinize 2 saat gidin. o çocuklar sizi bekliyorlar, umutlandırıp utandırmayın kimseyi.
2016'dan beri hiç hastane etkinliklerine katılamadım. vaktim olsa da keşke gidebilsem... ben gidemiyorum, bari isteyenleri yönlendireyim diyerek kendimce böyle şeyler yazıyorum arada sırada. hatta uzun süredir aktif olarak gönüllü olmadığım için "acaba beni atmışlar mıdır" diye düşünüyordum, güç bela fırsat bulup bir organizasyonlarına katılınca öyle olmadığını gördüm. gördüm diyorum çünkü gerçekten gördüm. ailenin bir parçası olduğunu hissettikten sonra bir daha böyle bir düşünce aklımın ucundan dahi geçmedi.
diğer gönüllülük çeşitlerinden de hemen hızlıca bahsedeyim.
hastane destek gönüllüleri belirli günlerde, özel olarak çağrılan gönüllülerdir. mesela 23 nisan etkinliği düzenler vakıf, siz de destek olarak gider, sadece 23 nisan'da gönüllü olursunuz. rutin olarak her hafta gitmiyorsunuz yani. eğer vakit bulamayacağınızdan ya da yapamayacağınızdan şüpheleniyorsanız belki bu gönüllülük ile aklınızdaki sorulara cevap bulabilirsiniz. ben daha fazlasını istiyorum diyen herkes çocuk etkinlik gönüllüsü olabilir (yani sanırım. sonuçta vakıf adına konuşan biri değilim ben. umarım yazıyorum diye bana kızmazlar).
diğer gönüllülük çeşitleri hakkında pek bilgim yok açıkçası. bazısında merkez ofiste evrak işleri yapmanız gerekiyor, bazısında sosyal medya ile ilgilenmeniz gerekiyor vs. benim ilgimi çekmediği için pek bilgim yok açıkçası, ama her zaman vakfa ulaşıp istediğinizi sorabilirsiniz. yardımcı olacaklardır.
aile evine de ufaktan değinmek istiyorum. cerrahpaşa tıp fakültesi'nin hemen yanında bir yer burası. şehir dışından, hatta yurt dışından gelmiş ve tedavisini alan ailelerin tamamen ücretsiz konakladıkları bir yer. çocuklar ve anneleri için gerçekten bulunmaz bir yer.
kişisel olarak bendeki etkilerinden de bahsedeyim kısacık. o çocuklarla birlikteyken zamanın nasıl geçtiğini unutuyorsunuz. hem vicdani olarak, hem fiziksel olarak bir işe yaradığımı hissediyordum her hastaneye gittiğim zaman. çocuk psikolojisi üzerine dünyaları verip de öğrenemeyeceğiniz şeyleri bizzat yaşayarak öğreniyorsunuz. insan ilişkilerinizi muhteşem geliştiriyor çünkü çocukla iletişim kuruyorsunuz. çocukla iletişim kurabilirseniz her insanla kurarsınız. çocukların yanında ailelerle de iletişim kuruyorsunuz. kimi aile aylardır orada, yeni yüzlere hasret kalmış durumda. 10 dakika sohbet etseniz +100 moral ekliyorsunuz. kimi aileye de zaman kazandırıyorsunuz. mesela anne, çocuğunu bırakıp evinin elektrik faturasını yatıramamış. siz ona 2 saat kazandırıyorsunuz, 12 saatlik işi o 2 saatte halledip dönüyorlar.
bol bol teşekkür alıyorsunuz, iyi ki varsınız diyorlar, takdir ediyorlar falan ama asıl kendinizi tanıyorsunuz orada. özünüzü o çocukların yanında buluyorsunuz. çocukla çocuk olan kişiden zarar gelmez. çocuk sizi severse herkes sever.
devamını gör...
inanmak
inanmak fıtrattan gelir. *güce tapmak ayrı şeydir, inanmak ayrı şeydir.
eğer inanmak; kişinin noksanlık veya zayıflığından kaynaklanıyor olsa idi, kendinden güçlü olan herkese veya herşey inanma ihtiyacı hasıl olurdu.
oysa inanmak öyle bir şeydir ki; bazen çok güçlü şeylere karşı direnç göstermeyi göze almaktır. bazen de çok zayıf olan düşünceleri benimsemektir.
eğer inanmak; kişinin noksanlık veya zayıflığından kaynaklanıyor olsa idi, kendinden güçlü olan herkese veya herşey inanma ihtiyacı hasıl olurdu.
oysa inanmak öyle bir şeydir ki; bazen çok güçlü şeylere karşı direnç göstermeyi göze almaktır. bazen de çok zayıf olan düşünceleri benimsemektir.
devamını gör...
yazarların şu an olmak istedikleri yerler
isteyeceğim o kadar çok şey var ki..hangisini yazsam bilemedim..
devamını gör...
kurucu medeniyet dilimiz arapçadır
arapçayı çok isteyen bedevi çöllerine gidebilir.
devamını gör...
