#1138832
kesinlikle siyah.
devamını gör...

reyiz yine döktürmüş.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

isyan

bu mektubu sana yazarken gerçekten zorlandığımı söylemek isterim. sonuçta kaç senelik bir geçmişimiz var. şu an bir çöp tenekesinin başında duruyorum ve senin kokunu burnumda hissedebiliyorum. biraz hüzünlüyüm yaptığım şeylerden dolayı ama bir seçim yaptım. şimdi farkına varıyorum ve sana bir açıklama borçlu olduğumu hissediyorum, benim kötü niyetli olmadığımı anlaman için ve bütün hikayeyi öğrenebilmen için. bugün yine sessizce kapına geldim. beni fark etmemen için nefesimi bile tuttum. hala yemek kabını kapının önüne koyuyorsun. her şeyden önce dönmeyeceğimi belirtmek isterim. dışarda hayat var ve çok güzel dostluklar edindim bu iki aylık süreçte. tüm mesele ne zaman başladı biliyor musun? onu eve alınca. o ana kadar keyfim yerinde, karnım tok ve evde geçirdiğim yalnız zamanlardan gayet mutluluk duyuyordum. sen eve gelince ise birlikte uyumak, bacaklarında gezinmek, istediğim zaman istediğim yerde yatmak arada o çok sevdiğim küçük bilyelerle birlikte oyun oynamamız, beni yerden havaya kaldırıp yüzümü sıkman… bunların hepsi benim bildiğim tek gerçeklikti. beni savunmasız, tecrübesiz ve minnacıkken sokakta bulup evine davet ettiğin için minnetimi dile getirmek isterim. hani bizlerin nankör olduğunu söylerler ya hep. bu tam bir safsata. bazılarımız sadece biraz daha özgür ruhlu, bazılarımız duygusal, biraz hırçın, biraz öfkeli… tıpkı siz insanlarda olduğu gibi türlü türlü huylarımız var. mesela akşamları konuşlandığımız köprü altındaki iyi niyetli dostumuz “şef” (nam-ı diğer osman) iki haftada bir çiçekçiden bir gül çalıp, eski sahibinin kapısının önüne bırakıyor.

ne diyordum… evet o, onu getirdiğin günü daha bir dakika önce yaşanmış gibi hatırlayabiliyorum. mutfakta, soğuk seramik zemin üzerinde kendimi serinletmeye çalışırken kapı açıldı ve kafamı şöyle biraz oynatıp baktığımda bir de ne göreyim. beyaz tüyleri kirden simsiyah olmuş, incecik, benim yaşlarımda bir hem cinsim, burnu çizikler içinde ve sağ kulağında hafif bir kan lekesiyle öylece kucağında durup dik dik bana bakıyordu. onu yere bıraktığında doğruca yanıma geldi. “sen de kimsin?” dedim. “sana ne dostum” diye cevap verdi burnundan tıslayarak. sen ise ikimizin yanına gelip “bak çam, bu yeni arkadaşın maske” dedin. bir süre öylece birbirimize baktık ve ben de açıkçası kavgacı olmadığım için, söylediği terbiyesiz cevaba karşılık vermedim ve yatak odasına geçtim. birkaç saat orada kaldım, çarşafların arasında ve bu süre zarfında senin maske’yi yıkayışını, onu besleyişini duyabiliyordum. takdir edersin ki birden, gökten zembille inmiş gibi eve bir kedi getirince bütün dünyam allak bullak oldu. ilerleyen günlerde onunla kavga etmememiz benim iyi niyetli olmamdan kaynaklanıyor. sürekli tacizlerde bulunuyordu. “hey dostum burası resmen bir hapishane” ya da “ sen ne biçim kedisin dostum dışarısı inanılmaz bütün gün burada canın sıkılmıyor mu? söylesene.” diyordu. onunla kesinlikle konuşmama kararı almıştım ve cevap vermiyordum. mümkünse hiç muhatap olmuyordum. arada ön ayaklarıyla bana bir dokunup “sen ölmüşsün dostum” diyordu. onu neden evde tuttuğunu bir türlü anlam veremiyordum. ortalığı karıştırıyordu. mutfak masasının üzerine çıkıp ne var ne yok aşağıya atıyordu. ben de seviyordum eşyaları atmayı ama ancak sen yanımdayken yapıyordum. o ise, sen işe gitmek için kapıdan çıkar çıkmaz koltukların kenarlarını pençeliyor, salonun ortasında yer alan halının kenarlarını tırtıklıyor, banyodaki tuvalet kağıtlarını olduğu gibi yere seriyordu… eve geldiğinde neden kızmadığına anlam veremiyordum. aksine kucağına alıp, kulaklarını ve sırtını okşayıp yine de yemeğini koyuyordun ve o da soluksuz yiyordu. üstüne üstelik benim en çok sevdiğim ip kovalamacayı onunla da oynamaya başlamıştın. kıskançlık gibi bir huyum olduğunu o gelene kadar anlamamıştım.

bir gün sen dışarıdayken, o ise yine yemeğini nefes almadan yerken, ben de her zaman ki gibi tül perdelerin orada yatarken bana döndü ve “gücümü toparlamak üzereyim bir aya kalmaz buradan çıkacağım.” artık dayanamadım ve ben de şöyle dedim “burada bulunduğun için kendini şanslı saymalısın. dışarda geberecekken seni kurtardı, besliyor ve seviyor. senin bu yaptığın nankörlük. ama açıkçası buradan defolup gidersen gayet memnun olurum” “nankörlük mü? saçmalama dostum. mart ayı yaklaşıyor. sen hiç dışarı çıkmadın mı yoksa? ayrıca benim burada bulunmamdan neden bu kadar rahatsız oluyorsun ki? hiç konuşmuyorsun benimle. iki sohbet edelim diye laf atıyorum cevap vermiyorsun. kendi hemcinsine karşı bu ne soğukluk? yalnızlıktan beynin uyuşmuş senin” diye cevap verdi. sonra hiç beklemediğim bir şey yaptı. yemek kabını sürükleyerek benim yanıma getirdi. “biraz ye de, kan şekerin yükselsin” dedi. henüz yemek saatim gelmemişti ve kabım boştu ama birden önüme getirdiği çok cazip geldi ve burnumu daldırdım. “ha şöyle, korkulacak bir şey yok dostum” dedi. sonra o da daldırdı burnunu. sonra ufak bir kahkaha attı ve akabinde geğirdi. “eminim hiç geğirmemişsindir. hanım evladı seni.” dedi gülerek. “geğirdim tabii” diye cevap verdim ve sonra gerçekten de geğirdim. beni bir hanım evladı olarak görmesini istemedim sanırım. bu sefer kocaman bir kahkaha attı ve sonra şöyle dedi “biraz bana katılsan şu sıkıcı halinden kurtulursun. “öyle bir niyetim yok, kusura bakma. ayrıca sıkıcı falan değilim. mart ayı yaklaşıyorken neyi kastediyorsun?” diye sordum. “tanrım sen sevişmedin mi yoksa?” dedi. yılın bir ayında garip bir şeyler oluyordu. bir öfke kaplıyordu içimi, 13. katta bulunan dairemizin pencerelerinden bakıp durduk yere haykırıyordum ama çok umursamıyordum, zaten kısa sürüyordu. acaba onu mu kastediyordu? sevişmek kelimesi benim için hiçbir anlam ifade etmiyordu. tam sevişmek ne diye soracakken arkasını döndü ve banyoya gitti. yine tuvalet kağıtlarıyla oynayacaktı. ben de olduğum yerde yatmaya devam ettim.
o akşam senin yanında yatarken uyku girmedi gözüme. kafamda sorular… dışarıda neler oluyordu? mart ayının özelliği neydi? sevişmek ne demekti? bu kedi nasıl oluyor da bu kadar kendine özgüvenli ve neşeli olabiliyordu? ertesi gün sen işe gittiğinde yine birlikte yemek yedik. “dostum senin sevişmemiş olmamana aklım ermiyor bir türlü. sen doğana ihanet ediyorsun.” dedi. o gün bir hayli sohbet ettik. bana dışarıdaki dişilerden bahsetti. dolaşılabilecek onca yerden. lezzetli yemeklerin bulunduğu restoran arkalarından. park ve bahçelerde ağaçların altında serilip, açık havada günün tadını çıkarmaktan. sokak aralarında dolaşan dolgun farelerden…

ikinci gün yaşadığı maceraları anlattı. üçüncü gün yemeğimizi yedikten sonra birlikte ortalığı karıştırmaya başladık. sen yokken koltuk kenarlarını dişlemenin nasıl bir özgürlük olduğunu onunla birlikte öğrendim. mutfak musluğunu açıp suyun akışıyla oynamanın zevkini de. böylece bir hafta geçti ve maske ile sıkı bir arkadaşlığımız doğdu. onunla konuştukça dışarıda olan hayat hakkında merakım giderek artıyordu ve gerçekten de mart ayı yaklaşmıştı. tepkiler vermeye başladım. maske ise sen işe giderken dışarı çıkmaya çalışıyordu. sen ayağınla onu geri itip içeri sokuyordun. her seferinde sana olanca küfrü ediyordu. “geri zekalı, kendi aseksüel olduğu için bizi de öyle sanıyor.” diyordu. en son dışarı çıkma denemesinde koca bir tekme yedikten sonra bana döndü ve şöyle dedi. “dostum benimle birlikte olman gerekiyor, buradan çıkmamız lazım.” dedi. ben de “ne yapabilirim ki?” diye cevap verdim. o zaman bana planını anlattı.

ertesi sabah sen işe çıkar çıkmaz başladık. belirtmeliyim ki en çok eğlendiğimiz kısım, küvetin musluğunu açarak zaten küçük olan 1+1 evinin su basmasını sağlamak ve lavabonun altından deterjanları indirip her tarafı köpüğe bulamak oldu. ah tabi bir de mutfak dolaplarından envaı çeşit bakliyatı indirmek ve hepsini dökmek. bir ara maske ile birbirimize buğday fırlatıp kahkahalar attık. eve geldiğinde karşılaştığın manzara karşısında delirdin, o sırada açık bıraktığın kapıdan çıktık işte senin de bildiğin gibi. benimle birlikte oynadığın bilyeleri yanıma almak istedim ama çok hızlı hareket etmemiz gerekiyordu. mektubumu sonlandırırken şunu söylemek isterim. sen sahibimden çok benim tek bildiğim dostumdun. ama bir dost bunca senedir beni en doğal hakkımdan nasıl mahrum etti diye düşünmeden edemedim bir süre. özellikle çıktığımızın ikinci günü tam sekiz dişiyle birlikte olduktan sonra sana bir hayli öfkelendiğimi de söylemem gerekiyor. sonra affetmenin öfkeyi azalttığını söyledi şefimiz. bu yeni duygu benim için ilk başlarda zor oldu ama sonunda başarabildim. seni affediyorum. belki bir gün dışarda denk geliriz ve ben de senin bacaklarında dolanırım. şimdilik her şey yolunda. karnımızı doyurmada hiçbir sıkıntı çekmiyoruz. sahil kenarında ki balıkçılar oldukça cömert. şehrin neredeyse her yerini dolaştık ve bu yeni dünyada keşfedilecek çok şey var.

sevgilerimle çam.
devamını gör...

uzun süredir takipte olduğum, tanımlarını güzel ve samimi bir üslupla yazdığını düşündüğüm yazar. tanımlarından anladığım kadarıyla eğlenceli biri.*

9 ay sonra gelen edit: tam bir yıldır takipteyim. daha cizgisini bozdugunu gormedim. gercekten cok dogal yaziyor. hâlâ samimi.
madalyali tanimlari da okunmaya değer. takip edilmesini siddetle tavsiye ettigim bir yazar.*
devamını gör...

kendisi tam bir nickaltı canavarıdır.
başka yazarların nickaltına yazdığı yaratıcı tanımları ayrı diğer tanımları ayrı güldürür. adı bahar falan değildir. adama bahar diyip durmayalım lütfen. sevdiğim yazarlardandır, kripto paralarla ilgili verdiğim tavsiyeler sayesinde köşeyi dönmüştür, kıymetimi bilsindir.**
devamını gör...

ispanyol yapımı, hapishane ve suç konulu bir televizyon dizisi. netflix'in satın almasıyla orada keşfettim kendisini. sevgilisi tarafından zimmetine para geçirmesi için kandırılan ve hapse düşen masum(!) macarena'nın hayatta kalma mücadelesi anlatılıyor.
ayrıca, kıvırcık sen nasıl bir afetsin öyle!
devamını gör...

hayatına müdahale edilmesi.
devamını gör...

dayı bırak artık bak manyak olursun. ayrıca 128 milyar dolar nerde?
devamını gör...

ulan bi zamanlar okurduk be. keyif de alırdık.
neyse

ama son zamanlarda bir kaç yazar var okuduğum.
@pike
@antagonistx
evet iki taneymiş.

tabii ki favorilerim değişmiyor.
@i am melting lannn melting
çok okuyamasam da
@ateist kaplumbağa
güneş*

bir de @ozgur1ey var üslubunu sevdiğim. bilhassa anlatıcı üslubunu.

bu tanım niye böyle oldu? üzüldüm bak.
devamını gör...

"artık vakit geç diyorsun, zaman nedir anlamadan"
devamını gör...

sesli kitap ve radyo tiyatrosu severler için ücretsiz bir uygulama olan trt dinle’yi öneririm. (bkz: trt dinle)
devamını gör...

kafa karıştırıcı, tartışmalı ve karşılaştırmalı bir başka renk. mercan rengi ve yavru ağzı ile karıştırılır. hakkında kesin uzlaşma olmayan bir renk.
devamını gör...

banyo zemini.
devamını gör...

hüseyin nihal atsız tarafından mısralara dökülmüş ve türk edebiyatı’nda sevgiliye yazılmış en güzel aşk şiiridir. atsız’ın atandığı okulda aşık olduğu yeşil gözlü bir kadın meslektaşının dolabına gizlice bu şiirin bulunduğu mektubu koyduğu ve bu hanımın mektubun kimden geldiğini anlayıp atsız’a geri verdiği rivayet edilir. atsız o yüzden şiirin adını ‘’geri gelen mektup’’ koymuştur. özellikle gülnur kaya’nın sesi ve yorumuyla renk kattığı, osman öztunç tarafından bestelenmiş şarkısı sevgiliye özlem duyanlar tarafından dinlenesidir.
devamını gör...

nazım hikmet, bedri rahmi'yle beraber paris'te kendi sesinden şiirlerini okuduğu bir bant kaydı yapar. bant kaydının ilk şiiri bedri rahmi'nin okuduğu kendisine ait bir şiirdir. ülkeye dönerken o dönem yasaklı olan nazım hikmet'in kayıtlarına el konulmaması için bedri rahmi'nin aldığı bir önlemdir. kayıt bu şekilde ülkeye sokulur ve bedri rahmi tarafından muhafaza edilir.
ayrıca şairliğinin yanı sıra resim ve mozaik çalışmaları da vardır.
'1961 yılında amerika’ya giderek, zengin renklerle soyut biçimlere yöneldi. çalışmalarında plastik tutkal – plastik boyalar – kum – talaş ve buruşturulmuş japon kağıdı kullanarak, görülmedik, bilinmedik renkler bulabilmek için denemeler yaptı.'buradan
devamını gör...

varolmayan durumdur. dosto bunları abartıyorsa bu aramızdaki canavarlar kimler? her insanın içindeki karanlığı gösterir. dostoyevski elinde boyama kalemi ile karanlık bulutların üstünü boyamaz. karanlık bulutlardan yağmur yağdırır. ıslanmak dostlarım. ıslanmak gerektir bu dönemde.
devamını gör...

herkesi tanıdığım ve her şeyi bildiğim bir dünya hayal ediyorum.

tüm insanların doğdukları andan itibaren yanındayım. acılarına, sevinçlerine ortağım. güldüklerine gülüyorum, ağladıklarına ağlıyorum.

her şehirde de yaşama imkanı var bu dünyada. dünyada olan hiçbir şeyi kaçırmıyorum. ığdırda da yaşıyorum sidneyde de.

nedendir bilmem, her şeyi bilmek ve herkesi tanımak istiyorum. gülüşlerden, gözyaşlarından mahrum kalmak istemiyorum.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bir dönem babamın işleri nedeniyle para sıkıntısı çekmiştik. okul ihtiyaçlarımı karşılamak için o çok sevdiğim romanlarımı (yaklaşık 50-60 tane) herkesin muhakkak geçtiği bir caddede satmıştım. iki günde hepsi satılmıştı. baktım iyi gidiyor bir şeyler yapabiliyorum.. bıraktım. başarılı olmak iyi gelmiyor sürünmenin kuluyum.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim