(bkz: kafa sözlük karma pump grubu)
devamını gör...

habib baba, 4.murad devrinin gizli, kimsenin bilmediği allah dostlarındandır. yaşlıdır,fakirdir, gariptir. fakat rabbinin katında da alemlere denk bir değerin sahibidir.
yaşlı habib baba, uzun bir kervan yolculuğunun sonunda istanbul'a gelmiştir.yolculuğ unun tozunu, yorgunluğunu atmak için bir hamama gider... niyeti, şöyle iyice bir keselenip, paklanmak... bedenini de ruhuna denk kılmaktır.
fakat hamamcı habib babayı içeri sokmak istemez.
'bugün' der, 'sultan murad'ın vezirleri hamamı kapattılar, dışarıdan müşteri alamıyoruz.'
habib baba üzülür... rica, minnet eder, yalvarır...
'ne olursun' der, 'kimseye varlığımı belli etmem, aceleyle yıkanır çıkarım.bu tozlu bedenle rabbime ibadet ederken utanıyorum.binbir dil döker.hamamcı ehl-i insaftır... dayanamaz... kabul eder... hamamın en sonundaki odayı göstererek ...

'baba şu odada hızla yıkanıp çık, parada istemem. yeter ki vezirler, senin farkına varmasınlar.'
habib baba sevinerek kendine gösterilen yere girer. yıkanmaya başlar... ve bu arada hamamcının karşısında yeni bir müşteri belirir. boylu, poslu, genç, yakışıklı biridir bu gelen. onunda görünümü fakirdir... ama sadece görünümü... ikinci müşteri kılık değiştirmiş, 4.murad'dır. o gün vezirlerinin topluca hamam alemi yapacaklarından haberdar olan padişah merak etmiştir.
'hele bir bakalım' demiştir, 'bizim vezirler, hamamda benden uzakta, kendi başlarına ne yaparlar, nasıl eğlenirler?'
ve bu merak padişahı, tebdil-i kıyafet ettirerek, hamama getirmiştir.

az önce yaşananlar bir kez daha tekrarlanır.. .
hamamcı vezirler der almak istemez... padişah ise, ne olursun der, bastırır ve padişah galip gelir... habib babanın yıkanmakta olduğu odayı göstererek, genç padişahın kulağına fısıldar:
'şu odada bir ihtiyar yıkanıyor. sende sar peştemali beline gir yanına... beraber sessizce yıkanın, bir an evvel çıkın... ve ekler: 'aman ha! vezirler varlığınızı bilmesinler.'
sonra 4.murad da habib babanın yanına süzülür. beraber sessizce yıkanmaya başlarlar. bu arada, hamamın büyük salonundan gelen tef, dümbelek, şarkı, türkü sesleri ortalığı çınlatmaktadır...

habib babanın gözü, genç hamam arkadaşının sırtına takılır. biraz kirlenmiş gibi gelir ona... allah hikmeti gereği dostuna, o yanındakinin tedbil-i kıyafet etmiş padişah olduğunu ilham etmemiştir...
ve yanındakini, görüntüsüne uygun, kendi gibi fakir bir delikanlı zanneden habib baba yumuşak bir sesle konuşur:
'evladım' der, 'sırtın fazlaca kirlenmiş, müsade edersen bir keseleyivereyim.'
padişah aldığı bu teklif karşısında şaşkınlaşır ve bü yük bir haz duyar...
haz duyar, çünkü ömründe ilk defa biri ona, padişah olduğunu bilmeden, sırf bir insan olarak, karşılık beklemeksizin bir iyilik yapmayı teklif etmektedir.
memnuniyetle habib babanın önünde diz çökerken: 'buyur baba' der, 'ellerin dert görmesin'
bu arada içerideki alemin sesleri hamamı çınlatmaya devam etmektedir. habib baba, 4.murad'ın sırtını bir güzel keseler... fakat padişah kuru bir teşekkürle yetinmek istemez.. ne de olsa insandır ve o da her insan gibi kendine yapılan iyiliklerin kölesidir.

'baba' der, 'gel bende senin sırtını keseliyeyim de ödeşmiş olalım.' habib baba, teklifin kimden geldiğinden habersiz, tebessümle;
'olur evlad' deyip, sultanın önünde diz çöker. bu arada, sultan murad kese yaparken bir yandan da habib babayı yoklar, ağzını arar...
'baba' der, 'görüyormusun şu dünyayı... sultan murad'a vezir olmak varmış...

bak adamlar içerde tef,dümbelek hamamı inletiyorlar, sen ve ben ise burada iki hırsız gibi...'
habib baba sultan murad'ın cümlesini tamamlamasına fırsat bile bırakmaz, kendi hükmünü söyler... sultan murad'ın habib babadan duydukları, ağzı açık bırakıp, keseyi elden düşürten cinstendir:
'be evladım' der, habib baba, 'sultan murad dediğin kimdir? sen asıl alemlerin sultanına kendini sevdirmeye bak ki, o seni sevince sırtını bile sultan murad'a keselettirir.
devamını gör...

kökeni eski türklere kadar dayanan ve binlerce yıldır efsanelerde varlığını sürdüren mitolojik bir kuştur.
hüma kuşunun genel olarak farklı türk boylarında farklı yorumları olsa da ortak inanış konduğu yere mutluluk ve huzur getirdiği yönündedir.


ulaşamayacağı yer olmadığına inanılan bu kuşun cennet’e bile gidebildiği inanışlar dahilindedir. bu sebeple cennet kuşu olarak da anılır. diğer bir inanışa göre ise başına konduğu kimseye mutluluk getirmesi sebebi ile talih kuşu veya devlet kuşu olarak da isimlendirilir.

google'a hüma kuşu yazdığınızda; çok yükseklerde uçtuğu için canlı olarak görülmesinin asla mümkün olmadığı, daima gökyüzünde olup hiç yere inmediği, yavrusunu bile havada dünyaya getirdiği ve yavrunun da hemen uçmaya başladığı, hiçbir kuşu incitmediği, tehlike halinde yavrularını kanatlarının altında koruduğu ve onu bilerek öldürenin kırk gün içinde öleceği gibi bilgilere rastlarsınız.


başka bir inanışa göre de "devlet kuşu" veya "şahlık kuşu" denilen "hüma" kuşunun gölgesinin bir insanın başı üzerine düşmesi, o insanın dünyada çok bahtiyar biri olacağının, taç giyeceğinin ve hakimiyete ulaşacağının işareti sayılırdı.


başta aşık edebiyatında olmak üzere halk türkü ve hikayelerinde, masallarda ve efsanelerde güzellik sembolü olarak da kullanılmış ayrıca resim, minyatür, dokumacılık, nakkaşlık gibi geleneksel türk el sanatlarında önemli bir motif olmuştur.

hüma kuşu, farklı kültürlerde bulunan diğer efsanevi kuşlarla * genelde karıştırılıyor olsa da onu diğer mitolojik kuşlardan ayıran en önemli özelliği, göğün yedi kat üzerinde dolaşıp allah’a ulaştığına inanılmasıdır.

bu pek tatlı efsanevi kuşumuzun bize sunduğu olanaklar ile ilgili bazı çelişkili ifadeler olmasına rağmen, biz milletçe efsane sevdiğimizden elbette hiç göremediğimiz-göremeyeceğimiz bir kuşun başımıza konmasını bekleyebiliriz. çünkü neden olmasın? neden biz de kral olmayalım, hükümdar olmayalım? ama sanırım artık güncelleme almayan bu mitolojik arkadaş en azından bizim ülkemiz için yanlış kişilerin başına konuyor son dönemlerde...

en kısa sürede kendisine güncelleme gelmesi ve hüma'nın küllerinden çoğalıp halka inerek hepimizin başına konuvermesi dileğiyle... yo yo hükümdar değil, mutlu olmak için!

özgürlüğünü ilan eden bu yazı neden buralara geldi hiç fikrim yok, ben bu ponçik kuşu anlatacaktım aslında, konuşmak hiç bir halta yaramadığı için hiç sevmediğim mevzulara girdim yine ama sevgili barış manço'dan bir parça ile sonlandıracağım sanırım...
acıh da bağa vir...

yine de iyi bir dilekle bitireyim madem; hüma kuşları pislesin kafanıza efenim... *
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

türkçeye "vatikan" ismiyle çevrilmiş, pegasus bünyesinden çıkmış olan jose rodrigues dos santos romanı.

bu kitabın diğer dos santos romanlarından ayrı olan birkaç kısmı var, onlardan bir tanesi bu romanın diğer romanlarından oldukça bayıcı bir ilerleyişe sahip olması ve anlattığı şeylerin kirliliğinin yüzümüze kış aylarında banyoda yüzümüze vurduğumuz soğuk su kadar sert bir şekilde çarpması.

spoiler vermeden romanın içeriğinden bahsedecek ve eleştirecek olur isek...
romanın başlangıcı tamamen gündeme oynama çabası gibi hissettiren ve yazıldığı dönemdeki en popüler terör örgütü olan işid'in vatikan'a sızması ve papa'yı kaçırması ile başlar. işid, bir video yayınlar ve bu videoda gece yarısı papa'nın öldürüleceğini söyler.

olaylar çok farklı yönde ilerler, insanlar sokaklara dökülür ve tam bu olaylar olur iken, vatikan'ın içerisinde araştırmalar yapan roman karakterimiz tomas noronha'nın, hristiyanlık tarihini tümden sarsacak bir şey keşfetmesi ile alevlenir ama başını alıp gitmez, adeta tam o kısımda tıkanır ve geri kalan kısım, sevgili jose rodrigues dos santos'un araştırma metinlerinin önümüze bırakılması ile sekteye uğrar.

geri kalan kısım ise rahatsız edici gerçeklerin ifşa edilmesi gibidir sanki, vatikan'ın sigara politikasından tutun, yıllardır kayıp olan emanuela orlandi vakası *ki bundan da kısaca bahsedecek olur isek, emanuela ablamız vatikan'da kıdemli bir görevlinin kızıdır ve kaçırılmıştır, bulunamaz, tüm dünya vatikan içerisindeki güç kavgasından şüphelenir ve hatta olaya fantastik bir boyut katarak bu kızın karanlık ayinlerde kullanıldığı gibi komplo teorileri öne sürerler, korkmayın spoiler falan yemediniz bu arada hiçbir şekilde* ve hatta papa'ya suikast girişiminde bulunmuş ağca'nın bağlantıları ile korkunç derecede uzun bir araştırma kısmı bizi bekler, anlatır anlatır durur, sedat peker gibi ifşa eder tüm yolsuzlukları ve bir anda roman aklına gelir, hikayeyi tamamlamak adına saçmalar da durur...
devamını gör...

elf
doğaüstü varlık türüdür. elfler iskandinav, anglo sakson ve cermen kültür kollarına ayrılan kuzey kültürünün çok popüler bir halk inanışı figürüdür. aslen iskandinavya ve ingiltere mitolojisinde yer aldığı varsayılan peri halkına verilen addır. elfler kimi zaman iyi yürekli, şefkatli, hastalıkları iyileştiren, bitkilerin ve taşların gizli sırlarını öğreten varlıklarken; kimi zaman zararlı, hilekâr ve tehlikeli olabilirler. şaşırtıcı güzelliktedir (biz burayı baz almıyoruz) melodik bir ses tonuna sahiptirler. elfler 1200 yıldan fazla yaşarlar. bu yaşamın sonucunda ya yaşamdaki kötülüklerden sıkıldıkları için ölümü tercih ederler ya da bilinmeyen bir diyara göç ederler. bu nedenle elflerin ölümsüz oldukları söylenir. elfler narindirler ancak hızlı ve güçlüdürler.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

(x+y)^n ifadesinin açılımında;
•(n+1) terim vardır.(kuvvetin bir fazlası)
katsayılar toplamı için x=1, y=1 yazılır.
sabit terim için ifadedeki tüm değişkenlere 0 değeri verilir. x=0, y=0 gibi.
formülü kılavyeden anlatamadığım için görsel destek alıyorum.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
resmin kaynağı
devamını gör...

(bkz: silivri soğuktur şimdi)
devamını gör...

röveşatanın menşei konusunda çeşitli rivayetler var. kim bulmuş? nasıl ortaya çıkmış? bununla ilgili yığınla hikâye yazılmış. ancak bunlardan en gerçekçisi ve belgelere dayananı eduardo galeano abimizin gölgede ve güneşte futbol kitabında aktardıklarıdır. yine uruguay fanatizmine kurban gideceğiz ama o yazmışsa doğrudur diyorum. adamın anlattığı hikayeler inanılmaz. zaten kitapla ilgili de geçenlerde birkaç şey karalamıştım. neyse efendim, mevzuya gelecek olursak, günümüzde bir ustalık ve yetenek göstergesi olan bu hareket, şilili futbolcu roman unzala tarafından bulunmuş. tarihi net olmamakla birlikte bu hareketi ilk olarak 1914 yılında yaptığından bahsediliyor. o dönemlerde bu harekete ''şilili vuruşu'' adı verilmiş. bunu nereden biliyoruz? unzala bu hareketi yaptıktan sonra mütemadiyen tekrarlamış. özellikle 1916 ve 1920 copa america organizasyonlarında abimiz sahayı tabiri caizse makaslayarak gezmiş. hal böyle olunca da gerek taraftarların gerekse basının aklına hareket bu isimle kazınmış ve bu şekilde ifade edilir olmuş.

yalnız 1930'lu yıllara gelindiğinde brezilyalı ünlü futbolcu leonidas bu hareketi gerek oynadığı takımlarda gerekse brezilya milli takımında defalarca tekrarlamış. yani tabiri caizse hareketi milletin gözüne gözüne sokmuş. röveşata zamanla leonidas'ın bulduğu bir vuruşmuş gibi algılanmaya ve yansıtılmaya başlamış. anlatılanlara göre leonidas futbol hayatı boyunca en çok röveşata golüne sahip adam. zaten bu yüzden de lakabı lastik adam. yani bu vuruş sitili tam olarak onu yansıtıyormuş, bu sebeple de akıllarda hep lastik adam kalmış ve unzala bey unutulmuş. galeano abi onun itibarını iade etmiş ve mevzu çözülmüş demek isterdim ama çözülmemiş *

çünkü bundan sonrada perulular ortaya çıkıyor. onlarda hareketin kendilerine ait olduğunu ve adının da bisiklet vuruşu olduğunu iddia ediyorlar. ancak bu durum sadece bir iddiadan ibaret. başlangıçta da söylediğim gibi bu hareket ile ilgili yığınla hikâye var ama galeano abi has adamdır, belgesiz konuşmaz. sizi iyisi mi onu dinleyin. artı kitabını da okuyun. arkadaş bir röveşatadan neler çıktı. hiç akıl kârı işler değil bunlar ama yazmış bulunduk artık. geçmiş olsun. *
devamını gör...

kalça ekleminde bulunan aşırı adduksiyon hareketini engelleyen bağdır.
içinde a.obturatoria'nın r.acetabularis'i bulunduğu için hasarlanması durumunda femur başı aseptik nekrozu oluşur.
devamını gör...

sevgili amaterasu'nun tavsiye ettiği şarkıdır.
devamını gör...

aynı yatakta uyumak çok güzel çünkü. öyle sana sarılmış bir çift kolu hissetmek güzel. ev işleriyle uğraşırken birinin gelip sana arkandan sarılması çok güzel. birlikte film izlemek güzel. hep yanında olacağını düşündüğün biri olması çok güzel. sırtını yaslayıp arada bir nefes almak.
bunları yaşamak için evli olmaya gerek yok aslında. çoğu insan evliliği bunlardan ziyade sevişmeye resmiyet kazandırmak veya o kişiyi kendine bağlama yolu olarak görüyor. ben zaten evli gibi hissediyorum kendimi, bir kağıtla kazanılacak ya da kaybedilecek bir bağlılık içerisinde değilim.
ama kaç yaşında olursam olayım gidip gayrımeşru çocuklar yapmayı, nikahsız bir şekilde bir erkekle beraber yaşamayı aileme açıklayamam. kabul edilmez doğal olarak.
bir de biri sorduğunda bu adam benim kocam demek istiyorum sanırım. hastanedeydik hemşire erkek arkadaşımla ilgili eşimmiş gibi konuştu, hiç bozmadım. hoşuma gitti. eşim çünkü, öyle hissediyorum.
uykum geldi saçmalıyor muyum acaba?
devamını gör...

aslen 1959 tarihli bir broadway müzikali olup aynı zamanda julie andrews'un başrolünde yer aldığı 1965 yapımı bir müzikal filmdir ve türkçe'ye 'neşeli günler' ismiyle çevrilmiştir. kısaca 'huzurun ve saf sevginin filmi' olmakla beraber çocukluğumuzdan beri kulağımıza çalınmakta olan nice melodinin de kaynağıdır bu film. hem de gerçek bir yaşam öyküsünden esinlenilmiştir. barones maria von trapp , georges ludwig van trapp ve tüm trapp ailesi çocukları gerçekten yaşamıştır bir zamanlar. hatta the trapp family ve the trapp family in america isimli 1956 ve 1958 tarihli başka müzikal filmler dahi mevcuttur.
öyle pek derin bir senaryosu yoktur ama tüm saf duyguları hissettirir size neşeli günler.

filmin adını aldığı giriş şarkısı 'the sound of music';


bu şarkının ismini söylemeye dahi gerek yoktur;



anlaşıldığı üzere maria'nın yaşı oldukça gençtir ve başladığı rahibelik yoluna devam edecek sabır,sükunet gibi birtakım temel meziyetleri henüz yoktur. bu sebeple manastırdaki en tecrübeli rahibeler,onu bir hayat tecrübesi yaşaması ve böylece olgunlaşmasını sağlamak amacıyla yüzbaşı von trapp isimli bir adamın evine dadılık yapması için göndermeyi kararlaştırırlar.

sister maria rahibelik yolundan vazgeçip mürebbiyelik görevine,daha doğrusu yeni bir hayat amacına yol alırken şöyle der;
''...güç rakamlarda değil,güç zenginlikte değil;
güç, huzurlu uykuyla geçen gecelerde.uyandığında,uyuduğunda sağlıklı olmakta...''


sonra çeşitli olaylar sebebiyle başladığı noktaya,sevgili manastırına geri döner maria. ama bilge başrahibe abbes ona şu sözlerle nasihat verir;
''yaşamak için doğduğun hayatı yaşamalısın,maria...''

devamını gör...

oy aldığınızda 0.2, oy verdiğinizde 0.4 puan kazanırsınız. o yüzden seri artıcılar haftalık puan tablosunda ilk 10 içinde yer alırlar.
devamını gör...

ahmet kaya'dan dinleyip "şu feleğin işine bak" olarak da bildiğimiz çok güzel bir türküdür. hem ahmet kaya hem de kardeş türküler yorumunu bırakıyorum aşağıya; dinleyin, seversiniz.

ahmet kaya yorumu:

kardeş türküler yorumu:

şu dağdaki gezene bak
gözlerinin rengine bak
mavi gözler kan kan olmuş
şu feleğin işine bak
şu dağdaki gezene bak
gözlerinin rengine bak
seni vuran beni de vursun
şu feleğin işine bak
dağlarda talan olur mu
dosta hiç yalan
ölürsem duyan olur mu
şu feleğin işine bak
dağlarda talan olur mu
dosta hiç yalan
ölürsem duyan olur mu
şu feleğin işine bak
devamını gör...

başlıktaki "bir gün" çok önemli.
yaşamak adına önemli olan, "bir gün" ölünecek olmasıdır.
öleceğimiz günü "bir gün" değil de "şu gün" olarak biliyor olsaydık dünya çok daha kötü bir yer olurdu. hiç ölmeyecek gibi yaşadığımız için bir nebze de olsa yaşanabilir kılınıyor dünya.
devamını gör...

çok çok severek dinlediğim beirut grubunun azeri versiyonu gibi grup.
grubun hiç bir uyesi kendisini yalnız ve dislanmis hissetmesin diye şarkılarinda muazzam sözlerin arasına bolca enstrman soloları eklemiş grup.
bu kaliteyi bozmadiklari takdirde bir ezginin günlüğü neden olmasınlar ki dediğim grup.
güneş gozluklerim arkasından yanımdan gelip geçen insanları izleyip hayatın hay huyu arasında boğazımda düğümlenen o melankoliyi yutmam için elinden geleni yapacak grup.
devamını gör...

iyi olacak hastanın ayağına doktor gelirmiş ne de güzel söylemişler.
ben de son dönem fotoğraf yüklemede kaynaklanan sorunlar için yardım isteyeceğim bir yazar arkadaş arıyordum ki sevgili sözlüğüm ve değerli emekçileri benim iç sesimi hissettiler sanki. kendimi öyle böyle özel hissettim.
işin şakası bir yana klavye takımlarınıza zeval gelmesin. bu yenilik tanım ve paylaşımlara büyük katkı sağlayacaktır. yüzümüzü güldürecek yenilikler varsa sırada büyük bir memnuniyetle bekliyoruz.
devamını gör...

yatarsın tüm gün iki seksen
sen oblomovreissen
ben de neyzen
tabii bunu yersen
devamını gör...

osmanlı devleti'nin kurucusu ve rejim değişene kadar iktidarda kalmış ailedir.

soyadı kanunuyla birlikte osmanoğlu soyadını almışlardır. sürgün kararıyla birlikte, bir kolu avrupa'ya trenle gitmişler, yolda tamamen rastgele bir şekilde inmiş ve buralara yerleşmişlerdir.

bir kolu da vapurla mısıra gitmişlerdir. akıllarında birkaç yıl yurtdışında kalıp sonra yeniden döneceklerine dair düşünce vardır. dönmeleri onlarca yıl almıştır. hanedan yakın bir dönem önce ülkeye geri dönüş yapmıştır. elbette herkes yeniden rejimin değişimini destekleyip desteklemeyecekleri sormuş, atatürk hakkındaki düşünceleri sorgulanmış, siyasi düşünceleri ve siyasete girip girmeyecekleri sorulmuştur.

dikkat ettiğim kadarıyla bu konuda çok disiplinli ve yerinde davranmışlardır. siyasi her türlü söylemden uzak kalmış, atatürk ve sürgün hakkında ters bir söz söylememek için büyük çaba sarf etmiş, "evet biz aile olarak çok sıkıntı çektik ama memleket elden gidiyordu, olması gerekenler oldu" gibi yorumlarda bulunmuşlardır. bu noktadan sonra da aynı şekilde her türlü siyasi söylemden uzak durmaları yerinde olacaktır. sarayda doğmuş son şehzade olan ertuğrul osman osmanoğlu'nun 2009 yılında vefatı ile birlikte bugün ailenin reisi osman bayezid osmanoğlu'dur.
devamını gör...

isrâiliyat kaynaklarından hareketle hakkında bilgi edinilen şît (ar. şîs_, ibr. şet) hz. âdem’in hâbil’in ölümünden sonra doğan oğludur. ibrânîce şet isminin “belirlemek, yerleştirmek; bahşetmek” mânasındaki fiille ilişkili olduğu ifade edilmiştir (tubach, s. 187). ahd-i atîk’in tekvîn kitabına göre (4/25; 5/3) hâbil’in yerine âdem’e bahşedilen şît, âdem 130 yaşındayken babasına benzeyen bir çocuk olarak doğmuştur. şît 105 yaşındayken oğlu enoş dünyaya gelmiş, başka birçok oğlu ve kızı olmuştur. 912 yaşında vefat etmiştir (tekvîn, 5/6-8).

islâm literatüründe ise ibn abbas’tan gelen bir rivayete göre şît’e hibetullah adı verilmiş, cebrâil onun hâbil karşılığında tanrı’nın bir bağışı sayıldığını belirtmiştir. taberî ayrıca şît isminin süryânîce olduğunu ve “tanrı’nın bağışı” anlamına geldiğini kaydeder (târî, i, 152). islâmî kaynaklarda şît’in peygamber olduğu, babası âdem’e indirilen suhufu topladığı, allah’ın ona da sayfalar indirdiği rivayet edilir (ibn kuteybe, s. 22). taberî, âdem öldükten sonra allah’ın şît’e elli yaprak inzâl ettiğini yazar (târî, i, 153). kendisine indirilen suhufta hikmet, kimya, simya, riyâzî ilimler ve bazı sanatlardan bahsedildiği nakledilir. âdem’in çocukları arasında en güzeli, en faziletlisi, en sevileni ve kendisine en çok benzeyenidir (ibn kuteybe, s. 20). bu benzerliğin bir istisnası sakaldır. islâmî kaynaklarda âdem’in sakalsız olduğu ve erkekler için sakal geleneğinin âdem’in çocuklarıyla başladığı kaydedilir. babası âdem ona birçok şeyi öğretmiş, gelecekteki tûfan hakkında bilgi vermiş ve onu kendisine vâris kılmıştır. şît döneminde insanlığın yeryüzüne dağıldığı ve şît’in 1000 şehir kurduğu rivayet edilir. şît, mekke ve kâbe ile de ilişkilendirilir. onun mekke’de yaşadığı, kâbe’yi çamur ve taş kullanarak inşa ettiği, 912 yaşında vefat ettiğinde kâbe yakınındaki ebûkubeys’te defnedildiği anlatılır (taberî, i, 162).

şît’in hazura ile evlendiğine ve ondan yaniş adlı bir oğlu ile na‘mete adlı bir kızının doğduğu nakledilir (a.g.e., i, 163). şît’in soyu bu oğlu vasıtasıyla devam etmiştir. hz. âdem’in çocukları arasında hâbil’in zürriyeti olmadığı, kabil’in zürriyeti de nûh tûfanında ortadan kalktığı için insanlığın âdem’den sonraki ikinci atasının şît kabul edildiği bildirilir. müslüman âlimler hz. peygamber’in soy kütüğü içerisinde şît’e de yer verirler (ibn ishak, s. 2).
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim