aşırı okuyan biriyle sohbet etmek
okuduklarını yaşamına aktarmıyorsa haber izlemek gibidir. duygusuz ve yersiz hatta zaman zaman okuduklarıyla övünen, etrafını görmeyen bir tip...
aşırı okuyan ve zihninde okuduklarını yeniden yoğuran biriyse, kaliteli vakit geçiriyorsunuzdur.
ama normal seviyede okuyor, yaşamına aktarıyorsa 10 kitap = 100 kitap. çünkü pratik hayat uygulaması bilmediklerini öğrenmeyi sağlar. bunu yapabilen insan sayısı oldukça azdır.
aşırı okuyan ve zihninde okuduklarını yeniden yoğuran biriyse, kaliteli vakit geçiriyorsunuzdur.
ama normal seviyede okuyor, yaşamına aktarıyorsa 10 kitap = 100 kitap. çünkü pratik hayat uygulaması bilmediklerini öğrenmeyi sağlar. bunu yapabilen insan sayısı oldukça azdır.
devamını gör...
yeni nesil kızların yemek yapmaktan bihaber oluşu
yazan arkadaş beğenmiyorsa açsın kendisi yapsın dediğim başlıktır. yemek yapmak neden bir cinsiyete atfediliyor ki? yemek yapmak birçok şeyden inan daha kolay, internette tarifler, videolar, püf noktalar ne ararsan fazlası bile var. ilgisi olan saatlerce mutfaktan çıkmaz, ilgisi olmayan internetten açar bakar yapar, istemeyen hiç yapmaz. böyle bir zorunluluk yok sonuçta.
devamını gör...
filmi çekilesi kitaplar
(bkz: hiçbir kitap)
büyüsünün bozulduğunu hissediyorum ben.
her şey kitaptaki gibi kalmalı, her ayrıntısı da hayal ettiğimiz gibi.
büyüsünün bozulduğunu hissediyorum ben.
her şey kitaptaki gibi kalmalı, her ayrıntısı da hayal ettiğimiz gibi.
devamını gör...
kadın
"xxxxxx allahın var mı senin?"
kadın adamın geldiğini görmemişti, onun gelmesini beklediği tarafa doğru bakıyordu, adam ise her zamanki tersliğini ispatlar gibi tamamen alakasız yönden gelip oturan kadının yanına ilişti ve bu cümle çıktı ağzından.
" xxxxxx allahın var mı senin?"
2 saat öncesi...
adam uyandı, kafasının içinde her sabah uyandığında olduğu gibi çalan bir şarkı vardı, ne söyleyeni ne de sözlerini yazan adamı seviyor ama o şarkıyı çok seviyordu adam. "uzaktaa çok uzakta güneydeee "diye diye ite kaka çalışan telefonunu zor bela açtı, küfrederek telefonun aklının başına gelmesini bekledi. sonra ondan gelen mesajı gördü, daha çok küfretmeye başladı, içindeki öfke ve kırgınlığı karşı tarafın üstüne yıktı, tam gemileri yakmak üzereyken telefonu çaldı, arayan o idi.
adam şaşırdı, belki de aylar sonra biri ona "gel" diyordu, adamın olduğu yere yürüyerek yaklaşık yarım saatte varılacak bir yerde buluşma teklif etmişti. adam teklifi kabul etti, aklında binlerce iyi ve kötü senaryo ardarda uçuşurken şaşkınlık içinde yola çıktı, kadının dediği yere yürüyerek gitti. kadının yanına nefes nefese ilişti ve o cümleyi kurdu.
kadın adama bi baktı, ne olduğunu anlayınca adamı süzdü, adamın hali, üstü başı o kadar perişandı ki sanırım adamın halini az buçuk bilse bile kafasında bir haftadır yazıştığı adamın imajına pek oturtamadı. hemen yan taraftaki bir cafeye oturdular, kadın adama "ne içersin?" diye sordu, "kahve, sade, büyük" dedi adam zor bela, bir buçuk aydır kahveye hasretti, kadının masada bırakıtığı sigaradan yaktı.
kadın masaya döndüğünde ikisi de o ilk şaşkınlığı biraz üzerinden atmıştı, adam konuşmaya başladı, adam aylardır kanlı canlı, kendisini dinleyecek birini bulmanın telaşı içinde kadına neredeyse hiç söz hakkı vermeden içinde ne varsa, kendine ait, geçmişine ait ne varsa kadının üstüne kustu. saçmaladı, daldan dala atladı, içinden kendine "sus be adam, biraz da o konuşsun" dese de susmadı susamadı.
kadın çok yorgun gözüküyordu, tipi, havası, konuşması tam da adamın hayalinde olduğu gibiydi. ama rahattı, en azından o an için adama karşı, kendine karşı rahattı, bu hal adamın hoşuna gitti.
güldüler, gülüştüler, laf soktular ve en önemlisi birbirlerini anladılar.
zaman neydi, ne kadar sürede bir saat geçerdi önemli değildi, kadın gitmek zorundaydı, kalktılar, tam ayrılacakları zaman adam kadının omzuna gayri ihtiyari dokundu, bu dokunuş ilk ve son olacak gibiydi, bu fırsatı kaçırmak istememiş, güzel bir saatin üstüne bir de dokunuş eklemişti.*
adam karşıya geçti, dönüp arkasına bakmadı, sonra fark etti ki dudaklarında yine o şarkı var, gülümsedi.
gülümsedi.
gülümsedi.
tanım da bırakayım, silinmesin.
"insana bambaşka bir dünyanın kapılarını açan üstün yaşam formu"
kadın adamın geldiğini görmemişti, onun gelmesini beklediği tarafa doğru bakıyordu, adam ise her zamanki tersliğini ispatlar gibi tamamen alakasız yönden gelip oturan kadının yanına ilişti ve bu cümle çıktı ağzından.
" xxxxxx allahın var mı senin?"
2 saat öncesi...
adam uyandı, kafasının içinde her sabah uyandığında olduğu gibi çalan bir şarkı vardı, ne söyleyeni ne de sözlerini yazan adamı seviyor ama o şarkıyı çok seviyordu adam. "uzaktaa çok uzakta güneydeee "diye diye ite kaka çalışan telefonunu zor bela açtı, küfrederek telefonun aklının başına gelmesini bekledi. sonra ondan gelen mesajı gördü, daha çok küfretmeye başladı, içindeki öfke ve kırgınlığı karşı tarafın üstüne yıktı, tam gemileri yakmak üzereyken telefonu çaldı, arayan o idi.
adam şaşırdı, belki de aylar sonra biri ona "gel" diyordu, adamın olduğu yere yürüyerek yaklaşık yarım saatte varılacak bir yerde buluşma teklif etmişti. adam teklifi kabul etti, aklında binlerce iyi ve kötü senaryo ardarda uçuşurken şaşkınlık içinde yola çıktı, kadının dediği yere yürüyerek gitti. kadının yanına nefes nefese ilişti ve o cümleyi kurdu.
kadın adama bi baktı, ne olduğunu anlayınca adamı süzdü, adamın hali, üstü başı o kadar perişandı ki sanırım adamın halini az buçuk bilse bile kafasında bir haftadır yazıştığı adamın imajına pek oturtamadı. hemen yan taraftaki bir cafeye oturdular, kadın adama "ne içersin?" diye sordu, "kahve, sade, büyük" dedi adam zor bela, bir buçuk aydır kahveye hasretti, kadının masada bırakıtığı sigaradan yaktı.
kadın masaya döndüğünde ikisi de o ilk şaşkınlığı biraz üzerinden atmıştı, adam konuşmaya başladı, adam aylardır kanlı canlı, kendisini dinleyecek birini bulmanın telaşı içinde kadına neredeyse hiç söz hakkı vermeden içinde ne varsa, kendine ait, geçmişine ait ne varsa kadının üstüne kustu. saçmaladı, daldan dala atladı, içinden kendine "sus be adam, biraz da o konuşsun" dese de susmadı susamadı.
kadın çok yorgun gözüküyordu, tipi, havası, konuşması tam da adamın hayalinde olduğu gibiydi. ama rahattı, en azından o an için adama karşı, kendine karşı rahattı, bu hal adamın hoşuna gitti.
güldüler, gülüştüler, laf soktular ve en önemlisi birbirlerini anladılar.
zaman neydi, ne kadar sürede bir saat geçerdi önemli değildi, kadın gitmek zorundaydı, kalktılar, tam ayrılacakları zaman adam kadının omzuna gayri ihtiyari dokundu, bu dokunuş ilk ve son olacak gibiydi, bu fırsatı kaçırmak istememiş, güzel bir saatin üstüne bir de dokunuş eklemişti.*
adam karşıya geçti, dönüp arkasına bakmadı, sonra fark etti ki dudaklarında yine o şarkı var, gülümsedi.
gülümsedi.
gülümsedi.
tanım da bırakayım, silinmesin.
"insana bambaşka bir dünyanın kapılarını açan üstün yaşam formu"
devamını gör...
normal sözlük'ün 30 yaş üstü yazar kaynaması
44 yaşında bir yazar olarak çok sevindiğim bir durum:) çoluk çocuğa laf anlatmaya çalışmıyoruz demek ki:)))
devamını gör...
uyanık kütüphane
ankara'da birçok şubesi bulunan, sesli ve sessiz çalışma salonları ile hizmet veren, girişte ödediğiniz 10 küsür tl (güncelden haberim yok) fiyat ile bir içecek alabileceğiniz çok tercih edilen kütüphaneler arasındadır. bahçeli şubesinin yanındaki ağaçlarıyla çok güzel bir görüntüsü var. kızılay şubesi biraz daha boğuk ve genelde liselilerin tercih ettiği bir yer. benim en sık gittiğim bahçeli şubesiydi. sabah 9'dan gece 2'ye kadar açıktı yanlış hatırlamıyorsam. bir yerden sonra yer bulamıyorsunuz. sesli salonun küçük bir balkonu da var. sabahın erken saatlerinde geldiğinizde belli bir saate kadar çok güzel oluyor, ondan sonrasında içerisi iyice havasız oluyor. yine de kendisi zaman zaman milli kütüphaneye alternatif olarak tercih ettiğim bir kütüphaneydi. tabii girişi ücretli olduğu için sürekli gitmek biraz bütçeyi zorlar, biz arkadaşlarla arada bir ödül olarak gidiyorduk. tıpçının ödülü de böyle oluyor ne yapalım*
devamını gör...
cenaze namazına katılan ateist günaha girer mi sorunsalı
cenaze namazına katılan ateist günaha girer mi değil de ateist birinin cenaze namazı kılınır mı olsa başlık daha çok ilgi çekerdi benim açımdan. çünkü katıldığı kendi iradesi, inanmadığı bir dinin günahı sevabı da onu ilgilendirmez diye düşünüyorum, sevdiği birisini son yolculuğunda yalnız bırakmak istememiştir ya da çok sevdiği birisine destek oluyordur. kime ne bundan? öldüğünde ise başkaları onun yerine karar veriyor. bu daha korkunç bir şey değil mi?
gerçi bu gündem olacak kadar önemli bir şey mi? bu ülkede evet. vakitlice ve insan gibi ölmeyi becerelim de günah öteki tarafın mevzusu zaten...
gerçi bu gündem olacak kadar önemli bir şey mi? bu ülkede evet. vakitlice ve insan gibi ölmeyi becerelim de günah öteki tarafın mevzusu zaten...
devamını gör...
yedi numara dizisi replikleri
hikayede durmadan inandırıcılık arayarak bencil meraklarını tatmin etmeye çalışacağına bari beratın yardım ihtiyacına cevap vermeye çabalayan ve malesef senin gibi kendi egosunun gölgesinde yaşadığı halde etrafını bencillikle suçlayıp durmayan insanların yolunu tıkamasan ayrıca üstelik bi de sencil havalarda ortalıkta dolaşmasan daha iyi olmaz mı rüya?
devamını gör...
normal sözlük’te tanımlarını sevdiğiniz yazarlar
benim gibi adını arayanların hüsrana uğradığı başlık.
zaten iki tanım var. ah be...
zaten iki tanım var. ah be...
devamını gör...
çocukken yaşanan hayal kırıklıkları
diş perisi. ilk dişim düştüğünde ertesi gün babam kapıya barbie bebek bırakıp zili çalıp saklanmıştı. bende gerçekten diş perisi hediye getirdi sanıp havalara uçmuştum ve baya uzunca bir süre diş perisinin varlığına inanarak her dişimde yastığın altına koyup bekledim ama bir daha hiç gelmedi.
devamını gör...
duyguların bulaşıcı olması
katılmadığım başlık.
öfkesi olanı gören, öfkelenmez.
bulaşıcı olan gülümsemektir.
öfkesi olanı gören, öfkelenmez.
bulaşıcı olan gülümsemektir.
devamını gör...
bir şehir bir kütüphane
(bkz: admont abbey library)
avusturya'da bulunan admont abbey kütüphanesi dünyanın en büyük manastır kütüphanelerinden biri olma özelliğine sahiptir. admond manastırı da avusturya'da ayakta kalan en eski manastırlardan biri olup enns nehri üzerindeki admond kasabasında bulunur.
manastırın yapımına 1074 yılında benedik'ten gelen rahipler tarafından başlanmış, yaklaşık yetmiş yıl sonra 1776 yılında yapımı tamamlanabilmiştir.
kütüphane tarz olarak barok stilindedir. yapı olarak üç bölüm halindedir, genel mimari özellikleri şu şekildedir: 70 metre boyunda, 14 metre genişliğinde ve 11 metre yüksekliğindedir. toplamda 48 tane penceresi olan kütüphane çok fazla ışık aldığı için doğal bir aydınlatmaya sahiptir.

kütüphanenin tavanları bartolomeo altomonte tarafından fresklerle süslenerek yapılmıştır. burada yer alan heykeller ise barok heykeltıraş josef stammel tarafından tasarlanmıştır.

kütüphanenin arşivinde yüzbinlerce kitap mevcuttur, bunların arasında en eskisinin tarihi 8. yüzyıla dayanan 1.400 el yazması ve 530 kadar 15. yüzyıldan önce yazılmış nadir eser yer almaktadır.
kütüphaneyi diğerlerinden ayrı kılan bir diğer özellik de 19 yüz yıldan itibaren dünyanın sekizinci harikası olarak anılmasıdır.
bilgi ve görsel kaynağının bir kısmı: admont abbey
avusturya'da bulunan admont abbey kütüphanesi dünyanın en büyük manastır kütüphanelerinden biri olma özelliğine sahiptir. admond manastırı da avusturya'da ayakta kalan en eski manastırlardan biri olup enns nehri üzerindeki admond kasabasında bulunur.
manastırın yapımına 1074 yılında benedik'ten gelen rahipler tarafından başlanmış, yaklaşık yetmiş yıl sonra 1776 yılında yapımı tamamlanabilmiştir.
kütüphane tarz olarak barok stilindedir. yapı olarak üç bölüm halindedir, genel mimari özellikleri şu şekildedir: 70 metre boyunda, 14 metre genişliğinde ve 11 metre yüksekliğindedir. toplamda 48 tane penceresi olan kütüphane çok fazla ışık aldığı için doğal bir aydınlatmaya sahiptir.

kütüphanenin tavanları bartolomeo altomonte tarafından fresklerle süslenerek yapılmıştır. burada yer alan heykeller ise barok heykeltıraş josef stammel tarafından tasarlanmıştır.

kütüphanenin arşivinde yüzbinlerce kitap mevcuttur, bunların arasında en eskisinin tarihi 8. yüzyıla dayanan 1.400 el yazması ve 530 kadar 15. yüzyıldan önce yazılmış nadir eser yer almaktadır.
kütüphaneyi diğerlerinden ayrı kılan bir diğer özellik de 19 yüz yıldan itibaren dünyanın sekizinci harikası olarak anılmasıdır.
bilgi ve görsel kaynağının bir kısmı: admont abbey
devamını gör...
4 mart 2021 bitlis'te askeri helikopter kazası
bu cougar'lardan biri, 1997'de haliç'te düşmüş, 2 polis ve 1 teknisyen ölmüştü. olayın birebir şahidiyim. tuhaf şekilde alçalan helikopteri görür görmez bir tuhaflık olduğu anlaşılıyordu zaten. pilot muhtemelen uygun bir yere inmeye çalışıyordu ama ne şanssızlık ki eminönü gibi civcivli bir yerin üstündeydi.
www.hurriyet.com.tr/gundem/...
www.hurriyet.com.tr/gundem/...
devamını gör...
sabah sabah özlemek
yahu gözünü açar açmaz özler mi insan? bazen böyle oluyor işte. dışarıdan bir kuşun guguk sesleri yükseliyor, burnuma patates kızartması kokuları geliyor ve ben çocukluğumu özlüyorum. en çok da annemi işte...
devamını gör...
v for vendetta
“içimizdeki isyancıyı uyandıran film”
filmin en etkili olduğu alan, karşılıklı diyaloglardadır diyelim ve bir alıntıyla başlayalım;
“siyesetçiler gerçeği gizlemek için, sanatçılar gerçeği ortaya çıkarmak için yalan söylerler."
2005 amerika-almanya ortak yapımı film. yönetmeni james mcteigue’i “matrix” filmlerinden tanırız. (yardımcı yönetmendir)
bir çizgi romandan uyarlamadır ama kabul etmek gerekir ki, gavur sağlam uyarlamıştır.
filmi zaten biliyorsunuz. izlemeyenler bile az çok fikir sahibidir. ancak izlemeyenlerin çok şey kaybettiğini düşünüyorum. çünkü başrolde ben varım. (profil foto).
şu dipnotu eklemek gerekir; vendetta italyanca kelimedir ve “intikam” anlamına gelir. filmin adı ise “intikamın i’si” olarak çevrilir.
ciddi bir sistem eleştirisidir. özgürlüğün önemi, anarşinin nasıl kullanılacağı, aşkın gücünü, örgütlenmenin nasıl olacağı, bireylerin nasıl bilinçli bir topluluk haline getirileceği, sistemin değişimi için bedel ödenmesi gerekliliğini çok net ortaya koyar.
daha fazlası spoilere girer.
güzel bir filmi izlemek kadar, o filmi kiminle izlediğinizde önemlidir. bu sebeple “v for vendetta” benim için hep özel bir film olarak kalacaktır.
filmi hafta sonu tekrar izledim ama bu sefer yalnız.
filmden alıntı;
“sen üzgünsün! ben üzgünüm! herkes üzgün! böyle yaşamak zorunda kalmamalıyız.”
en iyi filmler listemdedir.
filmin en etkili olduğu alan, karşılıklı diyaloglardadır diyelim ve bir alıntıyla başlayalım;
“siyesetçiler gerçeği gizlemek için, sanatçılar gerçeği ortaya çıkarmak için yalan söylerler."
2005 amerika-almanya ortak yapımı film. yönetmeni james mcteigue’i “matrix” filmlerinden tanırız. (yardımcı yönetmendir)
bir çizgi romandan uyarlamadır ama kabul etmek gerekir ki, gavur sağlam uyarlamıştır.
filmi zaten biliyorsunuz. izlemeyenler bile az çok fikir sahibidir. ancak izlemeyenlerin çok şey kaybettiğini düşünüyorum. çünkü başrolde ben varım. (profil foto).
şu dipnotu eklemek gerekir; vendetta italyanca kelimedir ve “intikam” anlamına gelir. filmin adı ise “intikamın i’si” olarak çevrilir.
ciddi bir sistem eleştirisidir. özgürlüğün önemi, anarşinin nasıl kullanılacağı, aşkın gücünü, örgütlenmenin nasıl olacağı, bireylerin nasıl bilinçli bir topluluk haline getirileceği, sistemin değişimi için bedel ödenmesi gerekliliğini çok net ortaya koyar.
daha fazlası spoilere girer.
güzel bir filmi izlemek kadar, o filmi kiminle izlediğinizde önemlidir. bu sebeple “v for vendetta” benim için hep özel bir film olarak kalacaktır.
filmi hafta sonu tekrar izledim ama bu sefer yalnız.
filmden alıntı;
“sen üzgünsün! ben üzgünüm! herkes üzgün! böyle yaşamak zorunda kalmamalıyız.”
en iyi filmler listemdedir.
devamını gör...
kafa filmler radyo yayını
an itibariyle duygulandım ağlıyorum.
şiirimin okunması ağlatıyor sanırsam.
fuzzy lee ben yazayım sen oku.
bir program mı yapsak beraber.
şiirimin okunması ağlatıyor sanırsam.
fuzzy lee ben yazayım sen oku.
bir program mı yapsak beraber.
devamını gör...
petrificus totalus (yazar)
güzel tanımları olan yazar. ilk nickaltı yazısını yazmanın heyecanı ile umarım donup kalmam.* daha çok yazmasını dilerim çünkü efeniimm eğer daha çok yazarsa trollere karşı petrificus totalus etkisi yaratacak ve hepsi donup kalacak.! kendisi bolca beğeniyor, dikkat donup kalabilirsiniz.! teşekkürler. *
not: bu tanımda kaç kere donup kaldım.
not2: bu tanımda kaç kere donup kalırım dedim.
not3: bak yine dedim.
not: bu tanımda kaç kere donup kaldım.
not2: bu tanımda kaç kere donup kalırım dedim.
not3: bak yine dedim.
devamını gör...
kaba olmayı komik sanmak
akran zorbalığı
recep ivedik türevleri
yontulmamış heriflerin romantize edilmesi
doğallığın b*kunun çıkarılması.
recep ivedik türevleri
yontulmamış heriflerin romantize edilmesi
doğallığın b*kunun çıkarılması.
devamını gör...
şeyh bedrettin destanı
"hep bir agızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek topragı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yarin yanagından gayn
her şeyde
her yerde
hep beraber!
diyebilmek için
on binler verdi sekiz binini.."
hele hele.... ne güzel anlatır aslında, iyiyi arayan iyilerin çoğar çoğar, sürüler dolusu kimselerin hakkı için, emeği için, canları için öldüğünü. geriye onları öldürenler ya da öldürülmelerine ses etmeyenlerin ve çok az da onların mirasini yüklenenlerin kaldığını.
çelişkinin yamanliğı işte. iyiler ölüyor, iyi oldukları ölümlerinden belli oluyor. kalıp da iyi kalmak mümkün mü?
hep beraber sulardan çekmek ağı,
demiri oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek topragı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yarin yanagından gayn
her şeyde
her yerde
hep beraber!
diyebilmek için
on binler verdi sekiz binini.."
hele hele.... ne güzel anlatır aslında, iyiyi arayan iyilerin çoğar çoğar, sürüler dolusu kimselerin hakkı için, emeği için, canları için öldüğünü. geriye onları öldürenler ya da öldürülmelerine ses etmeyenlerin ve çok az da onların mirasini yüklenenlerin kaldığını.
çelişkinin yamanliğı işte. iyiler ölüyor, iyi oldukları ölümlerinden belli oluyor. kalıp da iyi kalmak mümkün mü?
devamını gör...
